Onbeş yaşındaki birine vereceğiniz nasihat ne olurdu?
Bugünkü challenge sorusu bu.
Tanımadığım bir ergene nasihat veremeyeceğime göre, kendiminkilerden yola çıkacağım.
Şimdi biz ergenliğimizde büyüklerimizden dinlediğimiz nasihatlar, yapma kızımlar, etme kızımlar, kızmalar, bağırmalar oldu. Çok istediğimiz halde izin alamayışlarımız oldu. İşte o zamanlar derdim ki; eğer ilede anne olursam bunların hiç birini yapmayacağım Çocuğumu dinleyeceğim, anlayacağım, ne isterse izin vereceğim, güven duygusunu öne çıkaracağım vs. Teoride herşey güzelde pratikte pek öyle olmuyor bu işler. 0-6 yaşa kadar her şey güzel. Evet o güven duygusu verilmiş. İnanıyorlar. Sonra okul başlıyor. Bir bakıyorlarki hayat evdeki gibi değil. Çok daha farklı. Bunun farkına varıyorlar. Onlar bu zamanda, biz ise geçmiş zamanda kalıyoruz. Ve zaman bizim ebeveynlerimizle çatıştığımız gibi, bizde çocuklarımızla çatışma zamanının çanını çalmaya başlıyor. Her ne kadar onları anlasakta korkularımız ilerde gidiyor. Onlara kötü bir şey olmasından korkuyoruz. İşte bu korkularımızı yensek, rahat olacağız. Birde sanırım ergenlik döneminde didişmek, ilerisi için güzel bir bağ kuruyor. Tecrübelerim bu yönde.
Her ne kadar ben modern, anlayışlı biriyim de dur. O ergenlik yaşanmalı, sende ebeveyn olarak üzülmelisin. Bu hayatın olmazsa olmazı. Sen doğru olanı söyleyeceksin, o yaşayarak öğrenecek.
İnsan öğrenmeye aç. Biz hayvanlar gibi değiliz içgüdüsel olarak doğar doğmaz büyüyen, gelişen, adapte olan. Biz eğitilmeye muhtacız. Gerek evde, gerek okulda, gerek hayatta. O yüzden hiç birimizin ben çocuğuma hiç karışmadım demesine inanmıyorum. Karışıyor insan, öyle yada böyle. Hele ergenken iyice ayuka çıkıyor. Ayrıca bu bize ait bir şey değil, Dünyalı, Avrupalı modern, anlayışlı bir aileninde problemi. Dövmek, sövmek sorunu halletmiyor onu biliyoruz.
Çünkü ergenler özgürlük sınırını bilmiyor. Ha, özgürlüğün sınırı mı olur? Bu özgürlükten ne anladığımıza bağlı, tıpkı sanatın özgürlüğü gibi. Soyut kavramlar üzerinden çok tartışmalar çıkabilir. İşte bu ergenlere şunu demek isterdim, bana öyle bir şey söyleyin ki, ikna olayım. Aksini ispatlayamayacağınız şeyle gelmediğiniz sürece ben haklıyım..
Ne kadar kızsamda, hayatı kendi başlarına tanımalarından yanayım. Ben tecrübelerimden öğüt veririm, ama onlarında tecrübe etmesinden yanayım. Çünkü bilirim ki, ergenken yapılan hataların telafisi oluyor. Ama olgunken yapılan hatalar tokat gibi çakıyor. O ergenlik yaşanmalı..
Birde o 0-6 yaş dönemi var ya. İşte o çekirdek eğitim, o kalıcı oluyor. Ne kadar farklı hayatlar tanısalarda. Benim tecrübem bu yönde. Ergenken ben söyledim onlar yapacağını yaptı. Ama yine bir noktada buluştuk.
Yani demem o ki; ben öğütler veririm ama gençler kendi hayatını yaşar. Anlayışla karşılayacak olan yine benim. Anne baba olarak küçüklüklerinden bu yana sadece şu nasihati verdik. Çocuklara, yaşlılara, engellilere, insanlara, kadınlara, hayvanlara, doğaya saygılı olun. Hep bunu söyledik, alfabe gibi ezberlettik. Hala şaka yollu çarpım tablosu gibi bu soruyu yönelttiğimizde, sırası ile cevap verirler, gülerek. Her ne kadar gülsekte bu önemli bir şey. Bunlara saygısı olanın yaşama saygısı var olur. Bilmiyorum iyi yetiştirdiğimi sandığım iki oğlum var işte.
Benim farklı anlayışım ise, başka gençlerli çok iyi anlayışım. Kendilerini rahat hissediyorlar yanımda. Kendi çocuklarım henüz çok rahat davranamıyorlar. Buda tamamen korku veya çekingenlik değil, saygıdan kaynaklanıyor. Arkadaş gibiyiz ama anne olduğumun bilincindeler. Belkide davranışlarımla ben buna izin vermiyorum, bilmiyorum.
Onları çok seviyorum, yanlış yapıyorsam bile. Sevgi ile yapılan yanlışların zararı olmaz.. İçinde sevgi olan hiç bir şeyin zararı olmaz.. Hani herşeyin fazlasının zararı var ya, sevginin yok işte. Çok sevgi üretir.. İnanmıyor musunuz? O çocuklarınız nasıl oldu bi düşünün o zaman?
Bazen burnumun düstügünün kabul ediyorum... Hep ben hakli olamam:) |