Geçmişin tüm ihtişamını hissetmek, sokaklarında mitolojinin ayak izlerini takip etmek isteyen herkes için Atina büyüleyici bir rota. Antik Yunan’ın kalbi olan bu şehirde, Akropolis’in heybetli silueti gökyüzüne yükselirken, her köşede geçmişin derin izlerini görmek mümkün.
Atina sadece tarihi ile değil modern yaşamın enerjisiyle de dolup taşıyor. Plaka ve Monastiraki gibi semtlerde sokak sanatıyla renklendirilmiş dar sokaklarda kaybolmak, Yunan müziği eşliğinde taverna kültürünü yaşamak bambaşka bir keyif.
İkinci kez gittiğim Atina’da şehir ışıkları yanmaya başlayınca daha da büyülendim her defasında. Tarihi sokaklarında yürüyüş, keyifli gece eğlencesi, aşina olduğumuz yemekleri ve sıcak insanıyla bambaşka deneyimler sunan Atina’yı iki gece üç gün gezmek isteyenler için yazdım.
- Gün
İstanbul’dan Atina tam bir saat sürüyor. İstanbul Havalimanı’ndan saat 11.50’de uçtuk biz. Aramızda o zaman bir saat mesafe varken ben bu yazıyı yazdığımda iki saate çıktı fark. Bizden iki saat gerideler. Uçaktan indiğimde geçen sefer gelişimde de aşırı bir pasaport kuyruğu ile karşılaşmıştım bu defa olduğu gibi. Otobüs durakları havalimanından çıkıp hemen sağa döndüğünüzde. X95 numaralı hat şehrin merkezi sayılan Syntagma Meydanı’na gidiyor. Bilet fiyatı kişi başı 6.50 Euro. Hükümet binasının da bulunduğu bu meydan bizim Taksim Meydanı sayılır. Otelimiz Inn Athens, otobüsün durduğu son durağa yürüyerek beş dakika mesafede. Bu oteli seçmemizin sebebi hem önemli tarihi yerlere, müzelere yakınlığı hem de tüm eğlence, alışveriş, yiyecek mekanlarının ortasında olması. Atina’da nerede kalınır derseniz kesinlikle öneririm.
Saat 15.00 civarı otelde olduğumuz için odalarımız hazırdı ve bavullarımızı bırakıp hemen otelimize çok yakın mesafede bulunan Plaka semtine yürüdük. Havanın güzelliğini fırsat bilip çok sevdiğim Diagones’e gittik. Adını antik Yunan filozofu Diyojen’den alan bu kafe-restoran Yunan atmosferini yaşamak isteyenler için ideal. Hem iç hem de dış mekanda oturma imkanı sunan bu kafede ağaçların gölgesinde bir şeyler yiyip içmek çok keyifli. Lysikratous meydanında bulunan bu geniş avlu özellikle kültür ve tarih sevenlerin hoşuna gidecektir.
Plaka’nın dar ve labirenti andıran sokaklarında yürümek, Anafiotika bölgesinde renkli kapılı binaları, dik merdivenli, çiçekli sokakları görmek, küçük kafeleri tekrar gelmek için hafızaya kaydetmek çok keyifli. Yunan aktris Melina Merkouri’ye adanmış Melina Kafe’ye uğramayı ertesi güne bırakıp Monastiraki Meydanı’na doğru yürüdük ve Atina’nın Akropolis manzarasını en iyi gören mekanlardan biri olan 360 Roof Bar’a tam da o ihtişamlı yapıyı gören bir köşeye oturduk. Daha önce de gün batımında gelip aşık olduğum bu mekan kokteylleri ve atıştırmalıkları ile günün yorgunluğunu en güzel atacağınız yerlerden.
Avrupa başkentlerinde ya da İstanbul gibi büyük şehirlerde eşine çok rastlanır lüks restoran ve barlardan biri olan Balthazar Yunanistan’da Akdeniz mutfağını Asya esintileriyle tatmak isteyenler için. 1897 yılında yapılmış neoklasik tarzdaki muhteşem bir yapı içinde yer alan restoran 1973 yılından beri müşterilerini ağırlıyor. Mimarisi, dekorasyonu ve özellikle de tuvaletinin ihtişamı ile unutulmaz bir akşam yemeği ve gece geçirmek isteyenlere tavsiye ederim. Rezervasyon yaptırmadan yer bulmanız pek mümkün değil. Atina’da sadece iki gece kalacaksanız ve iki akşam yemeği şansınız varsa yine de klasik Yunan restoranlarını tercih etmenizi öneririm. Zorbas, Tavern Klimataria, Strophili benim daha önce gidip sevdiğim yerlerden. Klimataria Atina’nın en eskilerinden biri ve haftanın belli günleri canlı müzik eşliğinde Yunanistan’ı en iyi hissedebileceğiniz yerlerden.
Takdir edersiniz ki yarım güne tüm bunları sığdırmak için daha önce şehri keşfetmiş olmak gerek. İlk gelişimde dersimi iyi çalışmışım.
- Gün
Otelimizin hem kahvaltı seçenekleri hem de avlusu oldukça iştah açıcı olduğundan keyifli bir sohbet eşliğinde uzun kahvaltı yapıp, daha önceden internetten satın aldığımız Akropolis ve 6 Arkeolojik Alan Combo Bilet ile tarihi bölgeye giriş yaptık. Önceki gelişimde gezmediğim için bu kez doya doya tadını çıkardım Atina’nın tüm tarihi simgelerinin. Şehrin en önemli 7 arkeolojik alanına – Akropolis, Antik Agora, Roma Agorası, Zeus Tapınağı, Aristoteles Okulu, Hadrian Kütüphanesi ve Kerameikos Antik Mezarlığı – erişim sağlayan önceden rezervasyonlu bu bilet ile Atina’da geçirdiğiniz süre boyunca zamandan ve paradan tasarruf ediyorsunuz.
Akropolis Tepesi’nde yer alan UNESCO Dünya Mirası Listesi’ndeki 2500 yıllık Parthenon‘dan etkilenmemek mümkün değil. Akropolis’in kuzeybatı yamaçlarında yer alan Antik Agora, kuzeyinde, bir zamanlar Atina’daki kamusal yaşamın odak noktası olan Roma Agorası, Olympion Bölgesi’ndeki ünlü Hadrianus Kütüphanesi ve Olimpos Zeus Tapınağı’nın yanı sıra Eridanos Nehri kıyısına kadar uzanan antik mezarlık Kerameikos ve yakındaki Lyceum günün neredeyse yarısını keyifle geçirmenize ve iki günlük adım sınırınızı zorlamanıza sebep.
Atina’nın hem tarihi hem de atmosferiyle çok özel mekanlarından biri olan Brettos Bar, renkli içki şişeleriyle kaplı duvarları, loş ve sıcak aydınlatması, en önemlisi de kendi ürettikleri likör, uzo ve kokteylleriyle soluklanmak için güzel bir seçenek. Akropolis’in yakınlarında, Plaka semtindeki bu şirin mekanın dışarıdaki masalarında oturursanız gelen geçeni seyredip içkilerinizi yudumlarken hiç sıkılmazsınız.
3.Gün
Seyahatlerin son günleri nedense benim için hep “bir an önce eve dönelim” telaşında geçer. İster üç gün ister bir aylık seyahat olsun, son gün artık dönüşe geçiş olduğundan o günü hep bir ayağım yerde bir ayağım gökte geçiririm. Atina’da durum biraz farklı oldu çünkü dönüş uçağımız akşam geç saatte olduğundan aslında tam bir gün bize aitti ve daha görmek istediğimiz yerler vardı. Kahvaltı sonrası ilk durağımız Panathinaiko Stadyumu oldu. Diğer adıyla Kallimarmaro (“güzel mermerden yapılmış”) Atina’nın tam kalbinde bulunuyor. Tamamen beyaz mermerden inşa edilmiş ikonik bir stadyum. M.Ö. 330 yılında yapılmış stadyum 1896’daki ilk Modern Olimpiyat Oyunları’na ev sahipliği yapmış. Dünyada tamamen mermerden yapılmış tek stadyum ve 50.000’den fazla seyirci kapasitesine sahip. Otelimize çok yakın olan stadyuma Atina Ulusal Bahçesi’nin içinden yürüyerek gittik ve tüm Avrupa şehirlerinde tam da merkezde bulunan bu parkların şehri nasıl da yeşillendirdiğini bir kez daha gördük.
Vaktiniz olursa Syntagma meydanında Yunan Parlamentosu’nun hemen altında bulunan Meçhul Asker Anıtı’nda her saat başı yapılan Evzoni’lerin nöbet değişim törenini izlemenizi öneririm. Her bir parçanın anlamını sonradan öğrendiğim kıyafetleri çok değişik. Fustanella yani eteklerinde tam 400 pile var. Bunun anlamı Osmanlı’ya karşı geçen 400 yıllık esaret dönemini simgeliyormuş. Ayakkabılarının uçlarında her biri 1,5 kg ağırlığında ponpon var. Eski savaşlarda ayakkabılarının içinde gizli silahlar saklamak için kullanılmış. Kırmızı renkte şapkaları Osmanlı döneminde dökülen kanı simgeliyormuş. Üzerindeki siyah püskül de Osmanlı esaretinden kurtuluş mücadelesini ve bağımsızlığı temsil ediyormuş.
Syntagma Meydanı’nın yukarısında lüks mağazaların bulunduğu Kolonaki Meydanı ve oradan aşağı doğru uzanan Ermou Caddesi alışveriş sevenler için oldukça hareketli.
Gece yaşamı için Plaka ve Psiri bizim sevdiğimiz bölgeler ama buradaki mekanlara rezervasyon yapmadan gitmek riskli olur.
Yunan tapaslarını yani mezelerini özellikle de minik çıtır karides ve kabaklarını yiyeceğiniz en iyi yerlerden biri bana göre Plaka’da bulunan Scholarchio. Her şey bu kadar mı taze ve çıtır olabilir. Eskiden bir kola bağımlısı olup artık içmeyen biri olarak Yunanistan’ın yerel markası olan bu kolayı çok sevdim.
Bu gidişimde değil ama ilk gidişimde görüp çok keyif aldığım Lycabettus Tepesi, Akropolis Müzesi, Atina’nın en eski evi aynı zamanda şu an müze olan Venizelos Köşkü şehre ait hafızamda kalan güzel yerlerden.
Mutfağıyla, müziğiyle, kültürüyle, diğer ülkelere nazaran daha ekonomik haliyle kendimize çok yakın hissettiğimiz halkıyla Atina, favori şehirlerimizden oldu artık. Merak eden, görmek isteyen herkesin hayalindeki Atina’ya kavuşması dileğiyle.
