Books by Ozgur Tufekci
Karadeniz: 2022 Gelişmeleri Işığında Bölgesel Değerlendirmeler, 2023
Karadeniz: 2022 Gelişmeleri Işığında Bölgesel Değerlendirmeler yayın serisi üçüncü yılında hem bö... more Karadeniz: 2022 Gelişmeleri Işığında Bölgesel Değerlendirmeler yayın serisi üçüncü yılında hem bölgesel hem de küresel gelişmelere odaklanarak bölge ile ilgilenen araştırmacılar için bir başvuru kaynağı olma hedefini bu yılda devam ettirmekte.
Oldukça yoğun gündem içerisinde çok büyük bir emeğin ürünü olarak sizlerle buluşan ve 2022 yılının değerlendirmesini içeren eserimizde birbirinden değerli yazarlarımız çalışmalarını uzmanlıkları çerçevesinde sunarken analitik yaklaşımlarıyla birbirini tamamlayan bölümlerle kitaba bütüncül bir perspektif katmaktadırlar. 2022 yılında Karadeniz Havzasındaki gelişmelerin ele alındığı bu kitapta on yedi makale yer almaktadır.
Üç bölümden oluşan kitabımızın ilk bölümünde havzadaki ülkelerden onunun 2022 yılında yaşadıkları süreçler masaya yatırılırken; ikinci bölümde uluslararası aktörlerin havzaya yaklaşımları ele alınmıştır. Üçüncü bölümde ise nispeten daha bağımsız makalelerle Karadeniz havzası farklı açılardan incelenmekte ve okuyucuya ilk iki bölümdeki makaleleri analitik olarak birleştirebilecekleri alan sunulmaya çalışılmaktadır.
Birinci bölüm Rukiye Patan’ın Türkiye’nin iç ve dış politika alanında ve ekonomik kapasitesinde önemli gelişmelerin gerçekleştiği bir yıl olan 2022’yi değerlendirdiği “Girişimci ve İnsani Dış Politika Işığında Türkiye: 2022” başlıklı çalışma ile başlamaktadır. Akabinde Hülya Kınık Azerbaycan’ın 2022 yılında genel görünümü üzerine bir çerçeve sunma amacı taşıyan “Barış ve Çatışma İkileminde Çözüm Arayan Azerbaycan: 2022” makalesi; Vahit Güntay “Bulgaristan için Zorlu 2022 Yılı: Ukrayna Savaşı ve İç Politikada Çalkantılar”; Muharrem Bayrak “2022 Gelişmelerinin Ermenistan İç ve Dış Politikasına Yansımaları”; Hasan Yılmaz “Batı ile Birleşme Sürecinde Gürcistan: 2022”; Nükhet Güntay “Savaşın ve Ekonomik Krizin Gölgesinde Moldova: 2022”; Eda Tutak “Tarihin Etkisinde, Savaşın Sınırında Romanya: 2022”; Meltem Hasançebi ve Fevzi Kırbaşoğlu “2022 Ukrayna Savaşı Sonrası Rusya: İç-Dış Politikada ve Ekonomi Alanındaki Değişimler”; Adnan Seyaz “Ukrayna’da Direnişin Bir Yılı: 2022”; Gökhan Öçalan “Yunanistan: 2022” başlıklı makaleleriyle havza ülkelerini ele almaktadırlar. İkinci bölümde ise havzanın dışındaki aktörlerin havza ülkelerine yaklaşımları ve politika oluşturma süreçleri Murat Ülgül’ün “ABD’nin Karadeniz Politikası, 2022: Amerikan İstisnacılığı Üzerinden Bir Okuma”; Kemal Gökçay ve Murat Çemrek’in “NATO’nun Geniş Karadeniz Havzasındaki Rolü”; Müge Yüce’nin “Karadeniz Havzasının Güvenliğinde Çin’in Rolü: Türkiye ile Olası İş Birliği Unsurlarının Etkisi” ve Fevzi Kırbaşoğlu ve Meltem Hasançebi’nin “Avrupa Birliği’nin Doğu Ortaklığı Politikası: 2022 Gelişmeleri Işığında Bir Değerlendirme” başlıklı makaleleriyle incelenmektedir. Son bölümde ise ilk iki bölümdeki makaleleri tamamlayıcı ve birleştirici olarak Ahmet Ateş “2022 Rusya-Ukrayna Savaşı’nda Rol Alan Muharip Devlet Dışı Aktörlerin İncelenmesi”; Anıl Çağlar Erkan ve Ayça Eminoğlu “Geniş Karadeniz Havzasında Sınır Aşan Sorunlar: Avrupa Enerji Krizi”; Muhammet Negiz ve Nimet Kalkan “Rusya Federasyonu’ndaki Kısmı Seferberlik Kararı: İş Dünyası ve İnsan Kaynakları Yönetimi Açısından Bir Değerlendirme” makaleleriyle elinizdeki eserin tamamlanmasını sağlamışlardır.
Yıllık mahiyetinde hazırlanan çalışmanın bu sayısının yayımlanması hususunda yazılarıyla katkıda bulunan değerli yazarlarımıza ve kitabımıza teveccüh gösteren saygıdeğer okurlarımıza teşekkür ederiz.
DOÇ. DR. ÖZGÜR TÜFEKÇİ
KTÜ-SAM Müdürü
ARŞ. GÖR. FEVZİ KIRBAŞOĞLU
KTÜ-SAM Araştırmacı
Trabzon - Ekim 2023
Great power politics is a practical reality of world politics and it happens on a daily basis, re... more Great power politics is a practical reality of world politics and it happens on a daily basis, regardless of which international system we witness. This book seeks to emphasize the ways s these great power politics emerge within greater Eurasia. Most researchers consider China becoming powerful enough to counterbalance the US, and possible power dynamics among the rising powers such as China-India, China-Russia, and China-Japan. In this sense, the book categorizes the battlegrounds in their power politics with three aspects: national/regional/international conflicts, institutions-alliances, and projects.
KARADENİZ: 2021 Gelişmeleri Işığında Bölgesel Değerlendirmeler, 2022
Karadeniz: 2021 Gelişmeleri Işığında Bölgesel Değerlendirmeler yayın serisi ikinci yılında hem bö... more Karadeniz: 2021 Gelişmeleri Işığında Bölgesel Değerlendirmeler yayın serisi ikinci yılında hem bölgesel hem de küresel gelişmelere odaklanarak bölge ile ilgilenen araştırmacılar için bir başvuru kaynağı olma hedefini bu yılda devam ettirmekte.
Oldukça yoğun gündem içerisinde çok büyük bir emeğin ürünü olarak sizlerle buluşan ve 2021 yılının değerlendirmesini içeren eserimizde birbirinden değerli yazarlarımız çalışmalarını uzmanlıkları çerçevesinde sunarken analitik yaklaşımlarıyla birbirini tamamlayan bölümlerle kitaba bütüncül bir perspektif katmaktadırlar.
2021 yılında Karadeniz Havzasındaki gelişmelerin ele alındığı bu kitapta on sekiz makale yer almaktadır. Üç bölümden oluşan kitabımızın ilk bölümünde havzadaki ülkelerden onunun 2021 yılında yaşadıkları süreçler masaya yatırılırken; ikinci bölümde uluslararası aktörlerin havzaya yaklaşımları ele alınmıştır. Üçüncü bölümde ise nispeten daha bağımsız makalelerle Karadeniz havzası farklı açılardan incelenmekte ve okuyucuya ilk iki bölümdeki makaleleri analitik olarak birleştirebilecekleri alan sunulmaya çalışılmaktadır.
Birinci bölüm Rukiye Patan’ın Türkiye’nin iç ve dış politika alanında ve ekonomik kapasitesinde önemli gelişmelerin gerçekleştiği bir yıl olan 2021’i değerlendirdiği “Milli Çıkarların Gölgesinde Krizler Sarmalı: Türkiye 2021” başlıklı çalışma ile başlamaktadır. Akabinde Hülya Kınık Azerbaycan’ın 2021 yılında genel görünümü üzerine bir çerçeve sunma amacı taşıyan “44 Günde Gelen Zaferin Birinci Yıl Dönümünde Masada Güçlü Azerbaycan: 2021” makalesi; Vahit Güntay “Seçimleri Geride Bırakırken 2021 Yılı ve Bulgaristan’da Beklentiler”; Dilek Karadeniz Topal “Yenilginin Gölgesinde Ermenistan: 2021”; Hasan Yılmaz “Batı ile Bütünleşme Sürecinde Gürcistan: 2021”; Esra Çil Aydoğdu “Doğu’nun Gölgesinde Batı’ya Doğru İlerlemeye Çalışan Moldova: 2021”; Eda Tutak “Avrupa’nın Karadeniz’deki Stratejik Limanı Romanya: 2021”; Yaşar Sarı “Rusya’nın 2021 Görünümü”; Adnan Seyaz “İşgal Tehdidi Altında Ukrayna’nın Bir Yılı: 2021”; Gökhan Öçalan “Güç Dengesini Değiştirme Arayışında Yunanistan: 2021” başlıklı makaleleriyle havza ülkelerini ele almaktadırlar.
İkinci bölümde ise havzanın dışındaki aktörlerin havza ülkelerine yaklaşımları ve politika oluşturma süreçleri Murat Ülgül’ün “Biden’ın Dış Politika Haritası ve Karadeniz Politikasına Yansımaları”; Fevzi Kırbaşoğlu ve Gökhan Öçalan’ın “NATO ve Rusya’nın Geniş Karadeniz Havzasındaki Mücadelesi: 2021”; Müge Yüce’nin “Geniş Karadeniz Havzası’nda Gelişen Çin-Rusya İş Birliği: Esnek ve Kırılgan İttifak Dönemi” ve Fevzi Kırbaşoğlu’nun “2021 Yılını Geride Bırakırken Avrupa Birliği’nin Geniş Karadeniz Havzası Stratejileri” başlıklı makaleleriyle incelenmektedir.
Son bölümde ise ilk iki bölümdeki makaleleri tamamlayıcı ve birleştirici olarak Hakan Ünay ve Murat Çemrek “Karadeniz’de Göç ve Sınır Politikaları”; İsmail Köse “Yüzüncü Yılında Lozan Barış Antlaşması: Türk Boğazları Geçiş Rejimi ve Montrö Öncesi Sorunlar”; Anıl Çağlar Erkan ve Ayça Eminoğlu “Karadeniz Bölgesi Enerji Dinamikleri”; Süleyman Temiz ve Ahmet Ateş “2021 Yılı ASEAN–Rusya İlişkileri” makaleleriyle elinizdeki eserin tamamlanmasını sağlamışlardır.
Yıllık mahiyetinde hazırlanan çalışmanın bu sayısının yayımlanması hususunda yazılarıyla katkıda bulunan değerli yazarlarımıza ve kitabımıza teveccüh gösteren saygıdeğer okurlarımıza teşekkür ederiz.
DOÇ. DR. ÖZGÜR TÜFEKÇİ
KTÜ-SAM Müdürü
ARŞ. GÖR. FEVZİ KIRBAŞOĞLU
KTÜ-SAM Araştırmacı
Trabzon - Temmuz 2022
Trends and Transformations in World Politics, 2022
Tüfekçi and Dağ provide a timely guide to a world in flux. They have curated a unique and eclecti... more Tüfekçi and Dağ provide a timely guide to a world in flux. They have curated a unique and eclectic collection that brings together some of the most eminent and influential thinkers on world politics. It offers an innovative take on these politics through a combination of traditional chapters and a series of interviews, which, together, provide a multiple-dimensional approach to the critical debates and issues shaping our national and international politics. The book is sweeping in its scope, crossing disciplinary and political borders in order to provide the array of conceptual lenses and perspectives that are necessary for bringing our confusing and complex world into focus. It has a kaleidoscopic quality, with each chapter and contribution offering a fresh vantage point and position that shifts and alters the reader’s understanding of contemporary world politics. This brings a richness of viewpoints that are vital for reading this tumultuous moment in global history. Behind this collection also lies an agenda to chart a new international politics that can contribute to a more equitable world. It is a politics that must be sufficiently responsive to the multiple crises we face, from environmental catastrophe to exhausted economic orthodoxy, and new kinds of technologies and media. Scholars and students of IR and related disciplines will find much to engage with in a book which recognizes that radical new ways of thinking are needed to find the routes out of our turbulent times.
Karadeniz: 2020 Gelişmeleri Işığında Bölgesel Değerlendirmeler , 2021
TAKDİM
Karadeniz: 2020 Gelişmeleri Işığında Bölgesel Değerlendirmeler yayın hayatına başladığı ... more TAKDİM
Karadeniz: 2020 Gelişmeleri Işığında Bölgesel Değerlendirmeler yayın hayatına başladığı bu ilk çalışmayla küresel ve bölgesel gelişmelere odaklanarak bölge ile ilgilenen araştırmacılar için bir başvuru kaynağı olmayı amaçlamaktadır.
Kısa zamanda yoğun bir çalışma ve emeğin ürünü olarak sizlerle buluşan elinizdeki eserin bilgi ağırlıklı olması hedeflenirken, yazarların yapmış olduğu analizler okuyucunun takdirine bırakılmıştır. Bu noktada birbirinden değerli yazarlarımız çalışmalarını uzmanlıkları çerçevesinde sunarken analitik yaklaşımlarıyla birbirini tamamlayan bölümleri kitaba bütüncül bir perspektif katmaktadırlar.
2020’de Karadeniz Havzasındaki gelişmelerin ele alındığı bu kitapta yirmi bir makale yer almaktadır. Üç bölümden oluşan kitabımızın ilk bölümünde havzadaki ülkelerden onunun 2020 yılında yaşadıkları süreçler masaya yatırılırken; ikinci bölümde uluslararası aktörlerin havzaya yaklaşımları ele alınmıştır. Üçüncü bölümde ise nispeten daha bağımsız makalelerle Karadeniz havzası farklı açılardan incelenmekte ve okuyucuya ilk iki bölümdeki makaleleri analitik olarak birleştirebilecekleri alan sunulmaya çalışılmaktadır.
Birinci bölüm Rukiye Patan ve Özgür Tüfekçi’nin Türkiye’nin pandemi koşulları altında 2020 yılında geçirmiş olduğu süreçleri ele aldığı “Çok Yönlü Dış Politika Arayışında Türkiye: 2020” başlıklı çalışma ile başlamaktadır. Akabinde Hülya Kınık “Karabağ Savaşı ile Yeniden Dirilen Azerbaycan: 2020”; Vahit Güntay “İç Sorunlar ve Çözüm Arayışları İçinde Bulgaristan: 2020”; Dilek Karadeniz Topal “Var Olma Mücadelesi İçinde Ermenistan: 2020”; Hasan Yılmaz “Batı ile Bütünleşme Sürecinde Gürcistan: 2020”; Selim Kurt “Doğu ile Batı Arasında Yönünü Arayan Moldova: 2020”; Eda Tutak “Pandemi ve Seçim Kıskacında Romanya: 2020”; Yaşar Sarı “Bölgesel Mücadelenin Küresel Aktörü Rusya: 2020”; Adnan Seyaz “Reform Arayışının Gölgesinde Ukrayna: 2020”; Şeyma Kalyoncu “Müzmin Sorunlar Sarmalında Yunanistan: 2020” başlıklı makaleleriyle havza ülkelerini ele almaktadırlar.
İkinci bölümde ise havzanın dışındaki aktörlerin havza ülkelerine yaklaşımları ve politika oluşturma süreçleri Murat Ülgül’ün “Trump Giderken: Amerika Birleşik Devletleri’nin Karadeniz Politikası, 2020”; Pelin Çolak ve Ceren Hakyemez’in “NATO ve Geniş Karadeniz Havzası: 2020”; Müge Yüce’nin “Geniş Karadeniz Havzası’nda Çin'in Yeniden Konumlanma Stratejisi: 2020”; ve Fevzi Kırbaşoğlu ve Özgür Tüfekçi’nin “Avrupa Birliği’nin Geniş Karadeniz Havzası’na Yönelik Politikaları: 2020” başlıklı makaleleriyle incelenmektedir.
Son bölümde ise ilk iki bölümdeki makaleleri tamamlayıcı ve birleştirici olarak Rahman Dağ “Ukrayna ve Suriye Krizlerinin Kesişimi: Rusya ve Türkiye’nin Jeopolitik Mücadelesi”; İsmail Köse “Soğuk Savaş Sonrasında Karadeniz Havzası’nda Göç”; Bülent Şener “‘Kanal İstanbul’ Projesinin Montrö Boğazlar Rejimine Olası Etkileri Üzerine Bir Değerlendirme”; Anıl Çağlar Erkan ve Ayça Eminoğlu “Karadeniz Bölgesi Enerji Dinamikleri”; Nisa Erdem “Çevresel Sorunlar Bağlamında Karadeniz Havzasında Türkiye’nin Taraf Olduğu Uluslararası İş Birlikleri”; Ahmet Ateş “2020 Yılı Rus İstihbarat Faaliyetleri”; Büşra Yılmaz ve Murat Çemrek “Karadeniz ve Küreselleşme”; Bayram Güngör “Geniş Karadeniz Bölgesi’nde Entegrasyon Hareketleri ve Güç Mücadelesi: Jeoekonomik Bakış” makaleleriyle elinizdeki eserin tamamlanmasını sağlamışlardır.
Yıllık mahiyetinde hazırlanan çalışmanın bu sayısının yayımlanması hususunda yazılarıyla katkıda bulunan değerli yazarlarımıza ve kitabımıza teveccüh gösteren saygıdeğer okurlarımıza teşekkür ederim.
DOÇ. DR. ÖZGÜR TÜFEKÇİ
KTÜ-SAM Müdürü
Trabzon - Nisan 2021
This volume studies the contemporary dynamics of conflict and cooperation within Eurasia with ref... more This volume studies the contemporary dynamics of conflict and cooperation within Eurasia with reference to interdependencies, partnerships and contestations on regional security, energy, democratic transition, and trade. Its key concern, in a broader sense, is, therefore, to understand the various outcomes of post-Soviet regional transformation and the intra- and inter-regional integrative or dismantling interaction making the regional countries hopeful or pessimistic about the future of their immediate and extended neighbourhood within contemporary Eurasia. The contributions here unfold the contemporary strategies of individual states with regards to cooperation, on the one hand, and the unavoidable conflicts in both bilateral relations and on a regional level, on the other. The chapters examine, with reference to central Eurasia, the root causes and the transitive character of conflict and cooperation, regional security dynamics and competing security complexes, and rising powers increasing involvement in the equation favouring cooperation via trade. As such, this book provides a better understanding of both the issues and the challenges the wider Eurasian region is currently experiencing.
Turkey has faced, in the last two decades, a number of critical events, like wars, conflicts and ... more Turkey has faced, in the last two decades, a number of critical events, like wars, conflicts and frictions in the Balkans, the Caucasus, and the Middle East, that have represented a huge challenge for its foreign policy and civil and economic interventions. Turkish multi-directionality and multidimensionality have been tested by these occurrences, demonstrating that what some scholars and experts had defined as a “model” contained failures as well as success.
This book examines these dynamics through case studies of the humanitarian, cultural, economic and political dimensions of Turkey’s role in a diffuse neighbourhood, in which the country has tried to exert its power in recent decades.
Starting from the questions that the Cold War and the arrival of the AKP in government have opened for Ankara, the volume illustrates two of the most important sides of the Turkish strategic repositioning in the international system. The first part is focused on the main humanitarian and political struggles in contemporary Turkish society, while the second explores the main fault-lines in Turkey’s regional policy and the development of the country’s foreign policy.
As such, the book represents a valuable resource for both graduate and undergraduate students, academics and researchers in the areas of Turkish studies, foreign policy, regional politics, Middle Eastern studies, security, political economy and European studies as well as for the general public.
Eurasian Politics and Society: Issues and Challenges studies the various outcomes of regional tra... more Eurasian Politics and Society: Issues and Challenges studies the various outcomes of regional transformation, the ideology of Turkish Eurasianism, and the Eurasian Economic Union. In doing so, it looks at the power struggle in the South Caucasus, Kazakhstan’s relations with Russia, Russia’s sense of Eurasianism, and geopolitical awareness as a pattern of imperial self-perception for Putin’s Russia. The book also provides a detailed analysis of the situation in Syria from a humanitarian perspective, and utilizes an innovative approach in exploring how the European Neighbourhood Policy resonates in Neo/Functionalism.
As such, this volume represents a valuable resource for graduate and undergraduate students, academics and researchers in the areas of security, political economy, European studies, post-Soviet studies, and Eurasian studies.
In the last three decades, Turkey has attempted to build close relationships with Russia, Iran an... more In the last three decades, Turkey has attempted to build close relationships with Russia, Iran and the Turkic World. As a result, there has been ongoing debate about the extent to which Turkey's international relations axis is shifting eastwards. Ozgur Tufekci argues that Eurasianist ideology has been fundamental to Turkish foreign policy and continues to have influence today. The author first explores the historical roots of Eurasianism in the 19th century, comparing this to Neo-Eurasianism and Pan-Slavism. The Ozal era (1983-1993), the Cem era (1997-2002) and Davutoglu era (since 2003) are then examined to reveal how foreign policy making has been informed by discourses of Eurasianism, and how Eurasianist ideas were implemented through internal and external socio-economic and political factors.
Book Chapters in English by Ozgur Tufekci
All rights reserved. No part of this book may be reproduced in any form or by any electronic or m... more All rights reserved. No part of this book may be reproduced in any form or by any electronic or mechanical means, including information storage and retrieval systems, without written permission from the publisher, except by a reviewer who may quote passages in a review.
All rights reserved. No part of this book may be reproduced in any form or by any electronic or m... more All rights reserved. No part of this book may be reproduced in any form or by any electronic or mechanical means, including information storage and retrieval systems, without written permission from the publisher, except by a reviewer who may quote passages in a review.
All rights reserved. No part of this book may be reproduced in any form or by any electronic or m... more All rights reserved. No part of this book may be reproduced in any form or by any electronic or mechanical means, including information storage and retrieval systems, without written permission from the publisher, except by a reviewer who may quote passages in a review.
Trends and Transformations in World Politics, 2022
CONVERSATION WITH PROFESSOR ANDREW LINKLATER
Question: We would like to start asking about your v... more CONVERSATION WITH PROFESSOR ANDREW LINKLATER
Question: We would like to start asking about your view of the contemporary international community. In The Transformation of Political Community: Ethical Foundations of the Post-Westphalian Era, you argued that “Sovereign nation-states have been deeply exclusionary in their dealings with minority cultures and alien outsiders. And through globalization, the pacification of core areas of the world economy, and ethnic revolt, new forms of political community and citizenship have become possible.”Considering the lack of solidarity in the international community manifesting in, for instance, the cases of different political preferences between developed and developing countries, economic and political cracks among the developed countries, the refugee crisis, and the recent COVID-19 outbreak, do you still believe that such community is possible?
Andrew Linklater: The argument was that the triple transformation of
political community (more universalist, more sensitive to cultural differences, and more committed to the reduction of material inequalities) is an immanent possibility in modern societies. The emphasis was on normative ideals that are already anticipated by the development of modern conceptions of citizenship.
Trends and Transformations in World Politics, 2022
The world has increasingly become more complex, more globalized, and more vulnerable in the twent... more The world has increasingly become more complex, more globalized, and more vulnerable in the twenty-first century. In this new global order, one should comprehend and explore political, economic, social, environmental, institutional, and cultural processes and changes globally. On the one hand, the international community has witnessed the gloomiest and darkest hours in recent world history because the existing global governance structures have deepened many political, structural, and moral crises. The absence of a strong international order has resulted in the 9/11 attacks, the 2003 war in Iraq, the 2007 global financial crisis, and the failure of the climate change negotiations in Copenhagen. On the other hand, world wealth has increased, and the social and economic well-being of many nations has improved. In this process, the roles of the nation-state and non-governmental organizations (NGOs) have become more intertwined. One can observe the critical role of international and transnational organizations in every issue area of international politics.
Trends and Transformation in World Politics, 2022
Humanitarian Intervention (HI) is one of the last decade’s outstanding concepts, and it has raise... more Humanitarian Intervention (HI) is one of the last decade’s outstanding concepts, and it has raised controversies, both when it happens and when it does not. With the end of the Cold War, politicians and academics have started to become interested in matters outside of the two superpowers’ competition. The international community has started to deal with issues that have previously been of low importance. The concept of HI is also among the issues that have started to be discussed more after the Cold War. It has emerged from this question: “Do human rights violations in a state concern other states?” And it refers to military intervention by a third country, group of countries, or international organization to the internal affairs of a country with human rights violations with or without consent of that country. As countries intervened for humanitarian purposes, the discussions on HI have become fiercer and sharper. As a result of these discussions, several opposing views have emerged, such as intervention versus sovereignty, intervention versus nonintervention, or human rights versus international order. Although it has different names, this debate is essentially between those who think serious human rights violations should require intervention and those who think they should not interfere with domestic affairs.
Trends and Transformations in World Politics, 2022
International politics have always been connected with and among states constituting the internat... more International politics have always been connected with and among states constituting the international systems. Thanks to a tremendous number of factors, interactions among states and their speeds are dazzling. Therefore, any efforts to fully understand what is happening in world politics are destined to fall short due to new dimensions added before these efforts come up with a comprehensive analysis of world politics. As this book centers on it, discussions of the world system are a good example of these massive and instant trends and transformations. Especially since the end of the Cold War, for three decades, most of the studies have refrained from defining or naming prevailing world systems via analysis on whether expected multipolarity is more prone to conflict or is more stable than bipolarity and unipolarity (Saperstein, 1991; Kegley, Jr., and Raymond, 1992; Wohlforth, 1999; Waltz, 2000; Monteiro, 2011). During the last decade of the twentieth century, the unipolarity discussion ended up calling the decade a unipolar initiative, not a unipolar system. The early years of the twenty-first century brought up the multipolarity discussion, but there is still no consensus as there has been on the Cold War bipolarity. Such difficulties led to the creation of new concepts that describe world systems, such as “multi-polar Cold War” (Harutyunyan, 2007), “era of regionalism” (Buzan, 2011: 16), “new age of World,” and “the Lonely Superpower” (Huntington, 1999). These alternate concepts indicate uncertainties regarding how to define current world politics or systems.
Russia, Central Asia and the Caucasia, 2020
Russia, Central Asia and the Caucasia, 2020
The Economics of Gender Equality in the Labour Market: Policies in Turkey and Other Emerging Economies , 2021
Though it is common knowledge, Nigeria is highly characterised by patriarchy from time immemorial... more Though it is common knowledge, Nigeria is highly characterised by patriarchy from time immemorial (Aina, 1998). Despite deliberate attempts by governments and NGOs, patriarchy appears to dominate all spheres of the Nigerian economy and politics, thereby only entrenching patriarchy in the state. Generally, the highest populated African state continues to define the roles and responsibilities of men and women as manual and domestic, respectively.
The nature of patriarchy in traditional Nigerian society not only paves the way for men to dominate women but also impedes the activities of women in formal and informal decision making, which further weakens women’s empowerment in the country. Evidently, women in the largest economy of Africa are not key players in political nor economic circles. It is a worrying phenomenon, especially now that women in leading economies have exhibited a significant level of ability in shaping political and economic discourses. A country which is a hub of African commerce continues to struggle to bring a significant number of women in the same round table with their male counterparts for decision making despite the constitutional provision of equal rights and privileges among male and female citizens. Patriarchy prevails amidst gross violations of women’s rights through domestic violence, female genital mutilation, among others. Politically, women have been relegated to political offices at the lower level, with an insignificant number of them occupying those spots.
Unlike previously written papers and articles on the subject matter, analytical examination in this chapter will be in the context of feminist theory of discrimination and constructivist theory of identity. Employing an interdisciplinary approach of secondary data analysis and literature review, this chapter is divided into three subsections with objectives of examining gender equality in Nigeria, assessing women’s empowerment attempts, progress and hindrances while juxtaposing them with the role of patriarchy in undermining them.
Uploads
Books by Ozgur Tufekci
Oldukça yoğun gündem içerisinde çok büyük bir emeğin ürünü olarak sizlerle buluşan ve 2022 yılının değerlendirmesini içeren eserimizde birbirinden değerli yazarlarımız çalışmalarını uzmanlıkları çerçevesinde sunarken analitik yaklaşımlarıyla birbirini tamamlayan bölümlerle kitaba bütüncül bir perspektif katmaktadırlar. 2022 yılında Karadeniz Havzasındaki gelişmelerin ele alındığı bu kitapta on yedi makale yer almaktadır.
Üç bölümden oluşan kitabımızın ilk bölümünde havzadaki ülkelerden onunun 2022 yılında yaşadıkları süreçler masaya yatırılırken; ikinci bölümde uluslararası aktörlerin havzaya yaklaşımları ele alınmıştır. Üçüncü bölümde ise nispeten daha bağımsız makalelerle Karadeniz havzası farklı açılardan incelenmekte ve okuyucuya ilk iki bölümdeki makaleleri analitik olarak birleştirebilecekleri alan sunulmaya çalışılmaktadır.
Birinci bölüm Rukiye Patan’ın Türkiye’nin iç ve dış politika alanında ve ekonomik kapasitesinde önemli gelişmelerin gerçekleştiği bir yıl olan 2022’yi değerlendirdiği “Girişimci ve İnsani Dış Politika Işığında Türkiye: 2022” başlıklı çalışma ile başlamaktadır. Akabinde Hülya Kınık Azerbaycan’ın 2022 yılında genel görünümü üzerine bir çerçeve sunma amacı taşıyan “Barış ve Çatışma İkileminde Çözüm Arayan Azerbaycan: 2022” makalesi; Vahit Güntay “Bulgaristan için Zorlu 2022 Yılı: Ukrayna Savaşı ve İç Politikada Çalkantılar”; Muharrem Bayrak “2022 Gelişmelerinin Ermenistan İç ve Dış Politikasına Yansımaları”; Hasan Yılmaz “Batı ile Birleşme Sürecinde Gürcistan: 2022”; Nükhet Güntay “Savaşın ve Ekonomik Krizin Gölgesinde Moldova: 2022”; Eda Tutak “Tarihin Etkisinde, Savaşın Sınırında Romanya: 2022”; Meltem Hasançebi ve Fevzi Kırbaşoğlu “2022 Ukrayna Savaşı Sonrası Rusya: İç-Dış Politikada ve Ekonomi Alanındaki Değişimler”; Adnan Seyaz “Ukrayna’da Direnişin Bir Yılı: 2022”; Gökhan Öçalan “Yunanistan: 2022” başlıklı makaleleriyle havza ülkelerini ele almaktadırlar. İkinci bölümde ise havzanın dışındaki aktörlerin havza ülkelerine yaklaşımları ve politika oluşturma süreçleri Murat Ülgül’ün “ABD’nin Karadeniz Politikası, 2022: Amerikan İstisnacılığı Üzerinden Bir Okuma”; Kemal Gökçay ve Murat Çemrek’in “NATO’nun Geniş Karadeniz Havzasındaki Rolü”; Müge Yüce’nin “Karadeniz Havzasının Güvenliğinde Çin’in Rolü: Türkiye ile Olası İş Birliği Unsurlarının Etkisi” ve Fevzi Kırbaşoğlu ve Meltem Hasançebi’nin “Avrupa Birliği’nin Doğu Ortaklığı Politikası: 2022 Gelişmeleri Işığında Bir Değerlendirme” başlıklı makaleleriyle incelenmektedir. Son bölümde ise ilk iki bölümdeki makaleleri tamamlayıcı ve birleştirici olarak Ahmet Ateş “2022 Rusya-Ukrayna Savaşı’nda Rol Alan Muharip Devlet Dışı Aktörlerin İncelenmesi”; Anıl Çağlar Erkan ve Ayça Eminoğlu “Geniş Karadeniz Havzasında Sınır Aşan Sorunlar: Avrupa Enerji Krizi”; Muhammet Negiz ve Nimet Kalkan “Rusya Federasyonu’ndaki Kısmı Seferberlik Kararı: İş Dünyası ve İnsan Kaynakları Yönetimi Açısından Bir Değerlendirme” makaleleriyle elinizdeki eserin tamamlanmasını sağlamışlardır.
Yıllık mahiyetinde hazırlanan çalışmanın bu sayısının yayımlanması hususunda yazılarıyla katkıda bulunan değerli yazarlarımıza ve kitabımıza teveccüh gösteren saygıdeğer okurlarımıza teşekkür ederiz.
DOÇ. DR. ÖZGÜR TÜFEKÇİ
KTÜ-SAM Müdürü
ARŞ. GÖR. FEVZİ KIRBAŞOĞLU
KTÜ-SAM Araştırmacı
Trabzon - Ekim 2023
Oldukça yoğun gündem içerisinde çok büyük bir emeğin ürünü olarak sizlerle buluşan ve 2021 yılının değerlendirmesini içeren eserimizde birbirinden değerli yazarlarımız çalışmalarını uzmanlıkları çerçevesinde sunarken analitik yaklaşımlarıyla birbirini tamamlayan bölümlerle kitaba bütüncül bir perspektif katmaktadırlar.
2021 yılında Karadeniz Havzasındaki gelişmelerin ele alındığı bu kitapta on sekiz makale yer almaktadır. Üç bölümden oluşan kitabımızın ilk bölümünde havzadaki ülkelerden onunun 2021 yılında yaşadıkları süreçler masaya yatırılırken; ikinci bölümde uluslararası aktörlerin havzaya yaklaşımları ele alınmıştır. Üçüncü bölümde ise nispeten daha bağımsız makalelerle Karadeniz havzası farklı açılardan incelenmekte ve okuyucuya ilk iki bölümdeki makaleleri analitik olarak birleştirebilecekleri alan sunulmaya çalışılmaktadır.
Birinci bölüm Rukiye Patan’ın Türkiye’nin iç ve dış politika alanında ve ekonomik kapasitesinde önemli gelişmelerin gerçekleştiği bir yıl olan 2021’i değerlendirdiği “Milli Çıkarların Gölgesinde Krizler Sarmalı: Türkiye 2021” başlıklı çalışma ile başlamaktadır. Akabinde Hülya Kınık Azerbaycan’ın 2021 yılında genel görünümü üzerine bir çerçeve sunma amacı taşıyan “44 Günde Gelen Zaferin Birinci Yıl Dönümünde Masada Güçlü Azerbaycan: 2021” makalesi; Vahit Güntay “Seçimleri Geride Bırakırken 2021 Yılı ve Bulgaristan’da Beklentiler”; Dilek Karadeniz Topal “Yenilginin Gölgesinde Ermenistan: 2021”; Hasan Yılmaz “Batı ile Bütünleşme Sürecinde Gürcistan: 2021”; Esra Çil Aydoğdu “Doğu’nun Gölgesinde Batı’ya Doğru İlerlemeye Çalışan Moldova: 2021”; Eda Tutak “Avrupa’nın Karadeniz’deki Stratejik Limanı Romanya: 2021”; Yaşar Sarı “Rusya’nın 2021 Görünümü”; Adnan Seyaz “İşgal Tehdidi Altında Ukrayna’nın Bir Yılı: 2021”; Gökhan Öçalan “Güç Dengesini Değiştirme Arayışında Yunanistan: 2021” başlıklı makaleleriyle havza ülkelerini ele almaktadırlar.
İkinci bölümde ise havzanın dışındaki aktörlerin havza ülkelerine yaklaşımları ve politika oluşturma süreçleri Murat Ülgül’ün “Biden’ın Dış Politika Haritası ve Karadeniz Politikasına Yansımaları”; Fevzi Kırbaşoğlu ve Gökhan Öçalan’ın “NATO ve Rusya’nın Geniş Karadeniz Havzasındaki Mücadelesi: 2021”; Müge Yüce’nin “Geniş Karadeniz Havzası’nda Gelişen Çin-Rusya İş Birliği: Esnek ve Kırılgan İttifak Dönemi” ve Fevzi Kırbaşoğlu’nun “2021 Yılını Geride Bırakırken Avrupa Birliği’nin Geniş Karadeniz Havzası Stratejileri” başlıklı makaleleriyle incelenmektedir.
Son bölümde ise ilk iki bölümdeki makaleleri tamamlayıcı ve birleştirici olarak Hakan Ünay ve Murat Çemrek “Karadeniz’de Göç ve Sınır Politikaları”; İsmail Köse “Yüzüncü Yılında Lozan Barış Antlaşması: Türk Boğazları Geçiş Rejimi ve Montrö Öncesi Sorunlar”; Anıl Çağlar Erkan ve Ayça Eminoğlu “Karadeniz Bölgesi Enerji Dinamikleri”; Süleyman Temiz ve Ahmet Ateş “2021 Yılı ASEAN–Rusya İlişkileri” makaleleriyle elinizdeki eserin tamamlanmasını sağlamışlardır.
Yıllık mahiyetinde hazırlanan çalışmanın bu sayısının yayımlanması hususunda yazılarıyla katkıda bulunan değerli yazarlarımıza ve kitabımıza teveccüh gösteren saygıdeğer okurlarımıza teşekkür ederiz.
DOÇ. DR. ÖZGÜR TÜFEKÇİ
KTÜ-SAM Müdürü
ARŞ. GÖR. FEVZİ KIRBAŞOĞLU
KTÜ-SAM Araştırmacı
Trabzon - Temmuz 2022
Karadeniz: 2020 Gelişmeleri Işığında Bölgesel Değerlendirmeler yayın hayatına başladığı bu ilk çalışmayla küresel ve bölgesel gelişmelere odaklanarak bölge ile ilgilenen araştırmacılar için bir başvuru kaynağı olmayı amaçlamaktadır.
Kısa zamanda yoğun bir çalışma ve emeğin ürünü olarak sizlerle buluşan elinizdeki eserin bilgi ağırlıklı olması hedeflenirken, yazarların yapmış olduğu analizler okuyucunun takdirine bırakılmıştır. Bu noktada birbirinden değerli yazarlarımız çalışmalarını uzmanlıkları çerçevesinde sunarken analitik yaklaşımlarıyla birbirini tamamlayan bölümleri kitaba bütüncül bir perspektif katmaktadırlar.
2020’de Karadeniz Havzasındaki gelişmelerin ele alındığı bu kitapta yirmi bir makale yer almaktadır. Üç bölümden oluşan kitabımızın ilk bölümünde havzadaki ülkelerden onunun 2020 yılında yaşadıkları süreçler masaya yatırılırken; ikinci bölümde uluslararası aktörlerin havzaya yaklaşımları ele alınmıştır. Üçüncü bölümde ise nispeten daha bağımsız makalelerle Karadeniz havzası farklı açılardan incelenmekte ve okuyucuya ilk iki bölümdeki makaleleri analitik olarak birleştirebilecekleri alan sunulmaya çalışılmaktadır.
Birinci bölüm Rukiye Patan ve Özgür Tüfekçi’nin Türkiye’nin pandemi koşulları altında 2020 yılında geçirmiş olduğu süreçleri ele aldığı “Çok Yönlü Dış Politika Arayışında Türkiye: 2020” başlıklı çalışma ile başlamaktadır. Akabinde Hülya Kınık “Karabağ Savaşı ile Yeniden Dirilen Azerbaycan: 2020”; Vahit Güntay “İç Sorunlar ve Çözüm Arayışları İçinde Bulgaristan: 2020”; Dilek Karadeniz Topal “Var Olma Mücadelesi İçinde Ermenistan: 2020”; Hasan Yılmaz “Batı ile Bütünleşme Sürecinde Gürcistan: 2020”; Selim Kurt “Doğu ile Batı Arasında Yönünü Arayan Moldova: 2020”; Eda Tutak “Pandemi ve Seçim Kıskacında Romanya: 2020”; Yaşar Sarı “Bölgesel Mücadelenin Küresel Aktörü Rusya: 2020”; Adnan Seyaz “Reform Arayışının Gölgesinde Ukrayna: 2020”; Şeyma Kalyoncu “Müzmin Sorunlar Sarmalında Yunanistan: 2020” başlıklı makaleleriyle havza ülkelerini ele almaktadırlar.
İkinci bölümde ise havzanın dışındaki aktörlerin havza ülkelerine yaklaşımları ve politika oluşturma süreçleri Murat Ülgül’ün “Trump Giderken: Amerika Birleşik Devletleri’nin Karadeniz Politikası, 2020”; Pelin Çolak ve Ceren Hakyemez’in “NATO ve Geniş Karadeniz Havzası: 2020”; Müge Yüce’nin “Geniş Karadeniz Havzası’nda Çin'in Yeniden Konumlanma Stratejisi: 2020”; ve Fevzi Kırbaşoğlu ve Özgür Tüfekçi’nin “Avrupa Birliği’nin Geniş Karadeniz Havzası’na Yönelik Politikaları: 2020” başlıklı makaleleriyle incelenmektedir.
Son bölümde ise ilk iki bölümdeki makaleleri tamamlayıcı ve birleştirici olarak Rahman Dağ “Ukrayna ve Suriye Krizlerinin Kesişimi: Rusya ve Türkiye’nin Jeopolitik Mücadelesi”; İsmail Köse “Soğuk Savaş Sonrasında Karadeniz Havzası’nda Göç”; Bülent Şener “‘Kanal İstanbul’ Projesinin Montrö Boğazlar Rejimine Olası Etkileri Üzerine Bir Değerlendirme”; Anıl Çağlar Erkan ve Ayça Eminoğlu “Karadeniz Bölgesi Enerji Dinamikleri”; Nisa Erdem “Çevresel Sorunlar Bağlamında Karadeniz Havzasında Türkiye’nin Taraf Olduğu Uluslararası İş Birlikleri”; Ahmet Ateş “2020 Yılı Rus İstihbarat Faaliyetleri”; Büşra Yılmaz ve Murat Çemrek “Karadeniz ve Küreselleşme”; Bayram Güngör “Geniş Karadeniz Bölgesi’nde Entegrasyon Hareketleri ve Güç Mücadelesi: Jeoekonomik Bakış” makaleleriyle elinizdeki eserin tamamlanmasını sağlamışlardır.
Yıllık mahiyetinde hazırlanan çalışmanın bu sayısının yayımlanması hususunda yazılarıyla katkıda bulunan değerli yazarlarımıza ve kitabımıza teveccüh gösteren saygıdeğer okurlarımıza teşekkür ederim.
DOÇ. DR. ÖZGÜR TÜFEKÇİ
KTÜ-SAM Müdürü
Trabzon - Nisan 2021
This book examines these dynamics through case studies of the humanitarian, cultural, economic and political dimensions of Turkey’s role in a diffuse neighbourhood, in which the country has tried to exert its power in recent decades.
Starting from the questions that the Cold War and the arrival of the AKP in government have opened for Ankara, the volume illustrates two of the most important sides of the Turkish strategic repositioning in the international system. The first part is focused on the main humanitarian and political struggles in contemporary Turkish society, while the second explores the main fault-lines in Turkey’s regional policy and the development of the country’s foreign policy.
As such, the book represents a valuable resource for both graduate and undergraduate students, academics and researchers in the areas of Turkish studies, foreign policy, regional politics, Middle Eastern studies, security, political economy and European studies as well as for the general public.
As such, this volume represents a valuable resource for graduate and undergraduate students, academics and researchers in the areas of security, political economy, European studies, post-Soviet studies, and Eurasian studies.
Book Chapters in English by Ozgur Tufekci
Question: We would like to start asking about your view of the contemporary international community. In The Transformation of Political Community: Ethical Foundations of the Post-Westphalian Era, you argued that “Sovereign nation-states have been deeply exclusionary in their dealings with minority cultures and alien outsiders. And through globalization, the pacification of core areas of the world economy, and ethnic revolt, new forms of political community and citizenship have become possible.”Considering the lack of solidarity in the international community manifesting in, for instance, the cases of different political preferences between developed and developing countries, economic and political cracks among the developed countries, the refugee crisis, and the recent COVID-19 outbreak, do you still believe that such community is possible?
Andrew Linklater: The argument was that the triple transformation of
political community (more universalist, more sensitive to cultural differences, and more committed to the reduction of material inequalities) is an immanent possibility in modern societies. The emphasis was on normative ideals that are already anticipated by the development of modern conceptions of citizenship.
The nature of patriarchy in traditional Nigerian society not only paves the way for men to dominate women but also impedes the activities of women in formal and informal decision making, which further weakens women’s empowerment in the country. Evidently, women in the largest economy of Africa are not key players in political nor economic circles. It is a worrying phenomenon, especially now that women in leading economies have exhibited a significant level of ability in shaping political and economic discourses. A country which is a hub of African commerce continues to struggle to bring a significant number of women in the same round table with their male counterparts for decision making despite the constitutional provision of equal rights and privileges among male and female citizens. Patriarchy prevails amidst gross violations of women’s rights through domestic violence, female genital mutilation, among others. Politically, women have been relegated to political offices at the lower level, with an insignificant number of them occupying those spots.
Unlike previously written papers and articles on the subject matter, analytical examination in this chapter will be in the context of feminist theory of discrimination and constructivist theory of identity. Employing an interdisciplinary approach of secondary data analysis and literature review, this chapter is divided into three subsections with objectives of examining gender equality in Nigeria, assessing women’s empowerment attempts, progress and hindrances while juxtaposing them with the role of patriarchy in undermining them.
Oldukça yoğun gündem içerisinde çok büyük bir emeğin ürünü olarak sizlerle buluşan ve 2022 yılının değerlendirmesini içeren eserimizde birbirinden değerli yazarlarımız çalışmalarını uzmanlıkları çerçevesinde sunarken analitik yaklaşımlarıyla birbirini tamamlayan bölümlerle kitaba bütüncül bir perspektif katmaktadırlar. 2022 yılında Karadeniz Havzasındaki gelişmelerin ele alındığı bu kitapta on yedi makale yer almaktadır.
Üç bölümden oluşan kitabımızın ilk bölümünde havzadaki ülkelerden onunun 2022 yılında yaşadıkları süreçler masaya yatırılırken; ikinci bölümde uluslararası aktörlerin havzaya yaklaşımları ele alınmıştır. Üçüncü bölümde ise nispeten daha bağımsız makalelerle Karadeniz havzası farklı açılardan incelenmekte ve okuyucuya ilk iki bölümdeki makaleleri analitik olarak birleştirebilecekleri alan sunulmaya çalışılmaktadır.
Birinci bölüm Rukiye Patan’ın Türkiye’nin iç ve dış politika alanında ve ekonomik kapasitesinde önemli gelişmelerin gerçekleştiği bir yıl olan 2022’yi değerlendirdiği “Girişimci ve İnsani Dış Politika Işığında Türkiye: 2022” başlıklı çalışma ile başlamaktadır. Akabinde Hülya Kınık Azerbaycan’ın 2022 yılında genel görünümü üzerine bir çerçeve sunma amacı taşıyan “Barış ve Çatışma İkileminde Çözüm Arayan Azerbaycan: 2022” makalesi; Vahit Güntay “Bulgaristan için Zorlu 2022 Yılı: Ukrayna Savaşı ve İç Politikada Çalkantılar”; Muharrem Bayrak “2022 Gelişmelerinin Ermenistan İç ve Dış Politikasına Yansımaları”; Hasan Yılmaz “Batı ile Birleşme Sürecinde Gürcistan: 2022”; Nükhet Güntay “Savaşın ve Ekonomik Krizin Gölgesinde Moldova: 2022”; Eda Tutak “Tarihin Etkisinde, Savaşın Sınırında Romanya: 2022”; Meltem Hasançebi ve Fevzi Kırbaşoğlu “2022 Ukrayna Savaşı Sonrası Rusya: İç-Dış Politikada ve Ekonomi Alanındaki Değişimler”; Adnan Seyaz “Ukrayna’da Direnişin Bir Yılı: 2022”; Gökhan Öçalan “Yunanistan: 2022” başlıklı makaleleriyle havza ülkelerini ele almaktadırlar. İkinci bölümde ise havzanın dışındaki aktörlerin havza ülkelerine yaklaşımları ve politika oluşturma süreçleri Murat Ülgül’ün “ABD’nin Karadeniz Politikası, 2022: Amerikan İstisnacılığı Üzerinden Bir Okuma”; Kemal Gökçay ve Murat Çemrek’in “NATO’nun Geniş Karadeniz Havzasındaki Rolü”; Müge Yüce’nin “Karadeniz Havzasının Güvenliğinde Çin’in Rolü: Türkiye ile Olası İş Birliği Unsurlarının Etkisi” ve Fevzi Kırbaşoğlu ve Meltem Hasançebi’nin “Avrupa Birliği’nin Doğu Ortaklığı Politikası: 2022 Gelişmeleri Işığında Bir Değerlendirme” başlıklı makaleleriyle incelenmektedir. Son bölümde ise ilk iki bölümdeki makaleleri tamamlayıcı ve birleştirici olarak Ahmet Ateş “2022 Rusya-Ukrayna Savaşı’nda Rol Alan Muharip Devlet Dışı Aktörlerin İncelenmesi”; Anıl Çağlar Erkan ve Ayça Eminoğlu “Geniş Karadeniz Havzasında Sınır Aşan Sorunlar: Avrupa Enerji Krizi”; Muhammet Negiz ve Nimet Kalkan “Rusya Federasyonu’ndaki Kısmı Seferberlik Kararı: İş Dünyası ve İnsan Kaynakları Yönetimi Açısından Bir Değerlendirme” makaleleriyle elinizdeki eserin tamamlanmasını sağlamışlardır.
Yıllık mahiyetinde hazırlanan çalışmanın bu sayısının yayımlanması hususunda yazılarıyla katkıda bulunan değerli yazarlarımıza ve kitabımıza teveccüh gösteren saygıdeğer okurlarımıza teşekkür ederiz.
DOÇ. DR. ÖZGÜR TÜFEKÇİ
KTÜ-SAM Müdürü
ARŞ. GÖR. FEVZİ KIRBAŞOĞLU
KTÜ-SAM Araştırmacı
Trabzon - Ekim 2023
Oldukça yoğun gündem içerisinde çok büyük bir emeğin ürünü olarak sizlerle buluşan ve 2021 yılının değerlendirmesini içeren eserimizde birbirinden değerli yazarlarımız çalışmalarını uzmanlıkları çerçevesinde sunarken analitik yaklaşımlarıyla birbirini tamamlayan bölümlerle kitaba bütüncül bir perspektif katmaktadırlar.
2021 yılında Karadeniz Havzasındaki gelişmelerin ele alındığı bu kitapta on sekiz makale yer almaktadır. Üç bölümden oluşan kitabımızın ilk bölümünde havzadaki ülkelerden onunun 2021 yılında yaşadıkları süreçler masaya yatırılırken; ikinci bölümde uluslararası aktörlerin havzaya yaklaşımları ele alınmıştır. Üçüncü bölümde ise nispeten daha bağımsız makalelerle Karadeniz havzası farklı açılardan incelenmekte ve okuyucuya ilk iki bölümdeki makaleleri analitik olarak birleştirebilecekleri alan sunulmaya çalışılmaktadır.
Birinci bölüm Rukiye Patan’ın Türkiye’nin iç ve dış politika alanında ve ekonomik kapasitesinde önemli gelişmelerin gerçekleştiği bir yıl olan 2021’i değerlendirdiği “Milli Çıkarların Gölgesinde Krizler Sarmalı: Türkiye 2021” başlıklı çalışma ile başlamaktadır. Akabinde Hülya Kınık Azerbaycan’ın 2021 yılında genel görünümü üzerine bir çerçeve sunma amacı taşıyan “44 Günde Gelen Zaferin Birinci Yıl Dönümünde Masada Güçlü Azerbaycan: 2021” makalesi; Vahit Güntay “Seçimleri Geride Bırakırken 2021 Yılı ve Bulgaristan’da Beklentiler”; Dilek Karadeniz Topal “Yenilginin Gölgesinde Ermenistan: 2021”; Hasan Yılmaz “Batı ile Bütünleşme Sürecinde Gürcistan: 2021”; Esra Çil Aydoğdu “Doğu’nun Gölgesinde Batı’ya Doğru İlerlemeye Çalışan Moldova: 2021”; Eda Tutak “Avrupa’nın Karadeniz’deki Stratejik Limanı Romanya: 2021”; Yaşar Sarı “Rusya’nın 2021 Görünümü”; Adnan Seyaz “İşgal Tehdidi Altında Ukrayna’nın Bir Yılı: 2021”; Gökhan Öçalan “Güç Dengesini Değiştirme Arayışında Yunanistan: 2021” başlıklı makaleleriyle havza ülkelerini ele almaktadırlar.
İkinci bölümde ise havzanın dışındaki aktörlerin havza ülkelerine yaklaşımları ve politika oluşturma süreçleri Murat Ülgül’ün “Biden’ın Dış Politika Haritası ve Karadeniz Politikasına Yansımaları”; Fevzi Kırbaşoğlu ve Gökhan Öçalan’ın “NATO ve Rusya’nın Geniş Karadeniz Havzasındaki Mücadelesi: 2021”; Müge Yüce’nin “Geniş Karadeniz Havzası’nda Gelişen Çin-Rusya İş Birliği: Esnek ve Kırılgan İttifak Dönemi” ve Fevzi Kırbaşoğlu’nun “2021 Yılını Geride Bırakırken Avrupa Birliği’nin Geniş Karadeniz Havzası Stratejileri” başlıklı makaleleriyle incelenmektedir.
Son bölümde ise ilk iki bölümdeki makaleleri tamamlayıcı ve birleştirici olarak Hakan Ünay ve Murat Çemrek “Karadeniz’de Göç ve Sınır Politikaları”; İsmail Köse “Yüzüncü Yılında Lozan Barış Antlaşması: Türk Boğazları Geçiş Rejimi ve Montrö Öncesi Sorunlar”; Anıl Çağlar Erkan ve Ayça Eminoğlu “Karadeniz Bölgesi Enerji Dinamikleri”; Süleyman Temiz ve Ahmet Ateş “2021 Yılı ASEAN–Rusya İlişkileri” makaleleriyle elinizdeki eserin tamamlanmasını sağlamışlardır.
Yıllık mahiyetinde hazırlanan çalışmanın bu sayısının yayımlanması hususunda yazılarıyla katkıda bulunan değerli yazarlarımıza ve kitabımıza teveccüh gösteren saygıdeğer okurlarımıza teşekkür ederiz.
DOÇ. DR. ÖZGÜR TÜFEKÇİ
KTÜ-SAM Müdürü
ARŞ. GÖR. FEVZİ KIRBAŞOĞLU
KTÜ-SAM Araştırmacı
Trabzon - Temmuz 2022
Karadeniz: 2020 Gelişmeleri Işığında Bölgesel Değerlendirmeler yayın hayatına başladığı bu ilk çalışmayla küresel ve bölgesel gelişmelere odaklanarak bölge ile ilgilenen araştırmacılar için bir başvuru kaynağı olmayı amaçlamaktadır.
Kısa zamanda yoğun bir çalışma ve emeğin ürünü olarak sizlerle buluşan elinizdeki eserin bilgi ağırlıklı olması hedeflenirken, yazarların yapmış olduğu analizler okuyucunun takdirine bırakılmıştır. Bu noktada birbirinden değerli yazarlarımız çalışmalarını uzmanlıkları çerçevesinde sunarken analitik yaklaşımlarıyla birbirini tamamlayan bölümleri kitaba bütüncül bir perspektif katmaktadırlar.
2020’de Karadeniz Havzasındaki gelişmelerin ele alındığı bu kitapta yirmi bir makale yer almaktadır. Üç bölümden oluşan kitabımızın ilk bölümünde havzadaki ülkelerden onunun 2020 yılında yaşadıkları süreçler masaya yatırılırken; ikinci bölümde uluslararası aktörlerin havzaya yaklaşımları ele alınmıştır. Üçüncü bölümde ise nispeten daha bağımsız makalelerle Karadeniz havzası farklı açılardan incelenmekte ve okuyucuya ilk iki bölümdeki makaleleri analitik olarak birleştirebilecekleri alan sunulmaya çalışılmaktadır.
Birinci bölüm Rukiye Patan ve Özgür Tüfekçi’nin Türkiye’nin pandemi koşulları altında 2020 yılında geçirmiş olduğu süreçleri ele aldığı “Çok Yönlü Dış Politika Arayışında Türkiye: 2020” başlıklı çalışma ile başlamaktadır. Akabinde Hülya Kınık “Karabağ Savaşı ile Yeniden Dirilen Azerbaycan: 2020”; Vahit Güntay “İç Sorunlar ve Çözüm Arayışları İçinde Bulgaristan: 2020”; Dilek Karadeniz Topal “Var Olma Mücadelesi İçinde Ermenistan: 2020”; Hasan Yılmaz “Batı ile Bütünleşme Sürecinde Gürcistan: 2020”; Selim Kurt “Doğu ile Batı Arasında Yönünü Arayan Moldova: 2020”; Eda Tutak “Pandemi ve Seçim Kıskacında Romanya: 2020”; Yaşar Sarı “Bölgesel Mücadelenin Küresel Aktörü Rusya: 2020”; Adnan Seyaz “Reform Arayışının Gölgesinde Ukrayna: 2020”; Şeyma Kalyoncu “Müzmin Sorunlar Sarmalında Yunanistan: 2020” başlıklı makaleleriyle havza ülkelerini ele almaktadırlar.
İkinci bölümde ise havzanın dışındaki aktörlerin havza ülkelerine yaklaşımları ve politika oluşturma süreçleri Murat Ülgül’ün “Trump Giderken: Amerika Birleşik Devletleri’nin Karadeniz Politikası, 2020”; Pelin Çolak ve Ceren Hakyemez’in “NATO ve Geniş Karadeniz Havzası: 2020”; Müge Yüce’nin “Geniş Karadeniz Havzası’nda Çin'in Yeniden Konumlanma Stratejisi: 2020”; ve Fevzi Kırbaşoğlu ve Özgür Tüfekçi’nin “Avrupa Birliği’nin Geniş Karadeniz Havzası’na Yönelik Politikaları: 2020” başlıklı makaleleriyle incelenmektedir.
Son bölümde ise ilk iki bölümdeki makaleleri tamamlayıcı ve birleştirici olarak Rahman Dağ “Ukrayna ve Suriye Krizlerinin Kesişimi: Rusya ve Türkiye’nin Jeopolitik Mücadelesi”; İsmail Köse “Soğuk Savaş Sonrasında Karadeniz Havzası’nda Göç”; Bülent Şener “‘Kanal İstanbul’ Projesinin Montrö Boğazlar Rejimine Olası Etkileri Üzerine Bir Değerlendirme”; Anıl Çağlar Erkan ve Ayça Eminoğlu “Karadeniz Bölgesi Enerji Dinamikleri”; Nisa Erdem “Çevresel Sorunlar Bağlamında Karadeniz Havzasında Türkiye’nin Taraf Olduğu Uluslararası İş Birlikleri”; Ahmet Ateş “2020 Yılı Rus İstihbarat Faaliyetleri”; Büşra Yılmaz ve Murat Çemrek “Karadeniz ve Küreselleşme”; Bayram Güngör “Geniş Karadeniz Bölgesi’nde Entegrasyon Hareketleri ve Güç Mücadelesi: Jeoekonomik Bakış” makaleleriyle elinizdeki eserin tamamlanmasını sağlamışlardır.
Yıllık mahiyetinde hazırlanan çalışmanın bu sayısının yayımlanması hususunda yazılarıyla katkıda bulunan değerli yazarlarımıza ve kitabımıza teveccüh gösteren saygıdeğer okurlarımıza teşekkür ederim.
DOÇ. DR. ÖZGÜR TÜFEKÇİ
KTÜ-SAM Müdürü
Trabzon - Nisan 2021
This book examines these dynamics through case studies of the humanitarian, cultural, economic and political dimensions of Turkey’s role in a diffuse neighbourhood, in which the country has tried to exert its power in recent decades.
Starting from the questions that the Cold War and the arrival of the AKP in government have opened for Ankara, the volume illustrates two of the most important sides of the Turkish strategic repositioning in the international system. The first part is focused on the main humanitarian and political struggles in contemporary Turkish society, while the second explores the main fault-lines in Turkey’s regional policy and the development of the country’s foreign policy.
As such, the book represents a valuable resource for both graduate and undergraduate students, academics and researchers in the areas of Turkish studies, foreign policy, regional politics, Middle Eastern studies, security, political economy and European studies as well as for the general public.
As such, this volume represents a valuable resource for graduate and undergraduate students, academics and researchers in the areas of security, political economy, European studies, post-Soviet studies, and Eurasian studies.
Question: We would like to start asking about your view of the contemporary international community. In The Transformation of Political Community: Ethical Foundations of the Post-Westphalian Era, you argued that “Sovereign nation-states have been deeply exclusionary in their dealings with minority cultures and alien outsiders. And through globalization, the pacification of core areas of the world economy, and ethnic revolt, new forms of political community and citizenship have become possible.”Considering the lack of solidarity in the international community manifesting in, for instance, the cases of different political preferences between developed and developing countries, economic and political cracks among the developed countries, the refugee crisis, and the recent COVID-19 outbreak, do you still believe that such community is possible?
Andrew Linklater: The argument was that the triple transformation of
political community (more universalist, more sensitive to cultural differences, and more committed to the reduction of material inequalities) is an immanent possibility in modern societies. The emphasis was on normative ideals that are already anticipated by the development of modern conceptions of citizenship.
The nature of patriarchy in traditional Nigerian society not only paves the way for men to dominate women but also impedes the activities of women in formal and informal decision making, which further weakens women’s empowerment in the country. Evidently, women in the largest economy of Africa are not key players in political nor economic circles. It is a worrying phenomenon, especially now that women in leading economies have exhibited a significant level of ability in shaping political and economic discourses. A country which is a hub of African commerce continues to struggle to bring a significant number of women in the same round table with their male counterparts for decision making despite the constitutional provision of equal rights and privileges among male and female citizens. Patriarchy prevails amidst gross violations of women’s rights through domestic violence, female genital mutilation, among others. Politically, women have been relegated to political offices at the lower level, with an insignificant number of them occupying those spots.
Unlike previously written papers and articles on the subject matter, analytical examination in this chapter will be in the context of feminist theory of discrimination and constructivist theory of identity. Employing an interdisciplinary approach of secondary data analysis and literature review, this chapter is divided into three subsections with objectives of examining gender equality in Nigeria, assessing women’s empowerment attempts, progress and hindrances while juxtaposing them with the role of patriarchy in undermining them.
Western countries, especially the US.
separate continent was a self-contained geographical entity whose boundaries coincided roughly with those of the Russian Empire in 1914. This way of thinking is called Classical Eurasianism and, by the 1930s, losing all of its ideological forefathers and eminent figures caused this Eurasianism ideology to die down until Lev N. Gumilev led similar ideas and a new kind of Eurasianism ideology around the 1980s. Hence, it was the milestone that gave
rise to this revised approach being named Neo-Eurasianism. Gumilev brought the Eurasianist ideas to light and prepared an intellectual background for them. Shortly after his death, the new and dedicated supporters of Neo-Eurasianism became Alexander S. Panarin and Alexander G. Dugin. Panarin was a well-known theorist and the Chair of Political Science at the Department of Philosophy in Moscow State University.
In the seventeenth and eighteenth centuries, several powerful nation states controlled Europe. Some of these remained powerful throughout most parts of the modern age, but some others shrank in power over time. Weaker states often came together to limit dominant powers’ influence, a practice known as ‘balance of power’, which refers to the distribution of power among countries so that no nation can seriously threaten the fundamental interests of another. Demonstrating that they sought to preserve the power balance, the dominant units of the international system tried to prevent French attempts under Louis XIV during the War of the Spanish Succession (1700–1713), and Napoleon’s efforts in the period 1789–1815, to dominate the international system.
...
To prevent all forms of discrimination against women the United Nations (UN) General Assembly adopted “The Convention on the Elimination of All Forms of Discrimination against Women (CEDAW)” in 1979, which is often described as an international bill of rights for women. By accepting the Convention, states commit themselves to undertake a series of measures to end discrimination against women in all forms, including:
• to incorporate the principle of equality of men and women in their legal system, abolish all discriminatory laws and adopt appropriate ones prohibiting discrimination against women;
• to establish tribunals and other public institutions to ensure the effective protection of women against discrimination; and
• to ensure elimination of all acts of discrimination against women by persons, organizations or enterprises.
(www.un.org)
Yet, despite deliberate attempt to increase women’s activity in politics, the fact remains that even in developed states women are less represented.
The countries, which aim to solidify democracy, have put in place measures in order to ensure the empowerment of women. This is because women empowerment has been recognised as a prerequisite for women’s advancement and the underpinning in society of gender equality. The political empowerment of women is founded on the equality between men and women, rights of women to fully develop their potentials and the right of women to self-determination and self-representation (Fadia, 2014: 539). Since politics is all about influence and power and it remains a struggle of competing viewpoints about resources apportionment and distribution, political struggle has largely been in the domain of men. In this context, the marginalization of women in spheres of politics is as a result of this limited conception of the relevance of women in politics (Ajogbeje, 2016: 71).
Rising powers have also shown some level of concern about women empowerment. For instance, the BRICS countries (Brazil, Russia, India, China, South Africa) did not only create BRICS Feminist Watch but has also organized an 8th BRICS summit in Goa, India under the theme “Building Responsive, Inclusive, Collective Solution” in 2016. In July 2018, at the 10th BRICS Summit Johannesburg Declaration, preambles 32, 99 and 100 reiterate the rising states’ commitment to ensuring women empowerment and political participation in member states. Preamble 99 for instance states “… including of women parliamentarians, we look forward to further strengthening of BRICS exchanges in this regard” (BRICS, 2018). Two emerging powers, Turkey and Nigeria, which are considered by Goldman Sachs to constitute the next tier called MINT countries (Mexico, Indonesia, Nigeria and Turkey) are under investigation in this chapter.
The goal of this chapter is to look at the women empowerment capacities through political participation in Turkey and Nigeria. In addition, this chapter aims to contribute to the theoretical literature of rising powers a new determining factor, “strengthened democracy through women’s political participation”. In the first part, the women empowerment and rising powers concepts will be introduced. The second part will analyse the current situation in the BRICS countries and regarding women’s political participation. And then, Turkey and Nigeria are discussed and compared with each other through the determining factor “strengthened democracy through women’s political participation”.
Since the late Ottoman Era, Turkey has turned its face toward the West as it has been perceived as the source of modernity. Even though to some extent, Turkey has managed to modernise itself and caught up with the West, it remained a small power until the end of the 1990s. In 1999, Turkey’s accession to the G-20, whose membership consists of systematically important advanced and emerging economies representing all regions of the globe, was a significant development to being among the top twenty important states. Along with the Justice and Development Party’s (AK Party) active Foreign Policy Course after 2002, it might be alleged that Turkey has become considered one of the middle powers and an exemplary model for Muslim countries. There once was a “barrier” around Turkey with Soviet Communism and then it became a “bridge” between Europe and the Middle East, even Central Asia. Now it is considered as an exemplary model for Muslim countries by some, others allege that Turkey is a pivotal state since 2002. On this account, this paper will put forward that Turkey a pivotal exemplary state by examining the foreign policy understanding of AK Party.
Avrasya ve Orta Doğu’yu buluşturduğu için dünyanın en kritik kavşaklarından biri kabul edilen Karadeniz’in sahip olduğu hususiyetlere rağmen tarifi üzerinde fikir birliğine varılamamıştır. Bu cihetle Karadeniz, çevresindeki altı ülkeye karşılık gelen dar bir bölge; Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü (KEİ) tarafından sınırlandırılmış bir alan ya da Avrupa Komisyonu’nun kıyı devletlerine ek olarak Azerbaycan, Ermenistan, Moldova ve Yunanistan’ı da (doğal) bölgesel aktörler gördüğü geniş bir havza olarak adlandırılabilir. Ancak Soğuk Savaş sonrası dönemin ürünü olan bu çok parçalı yaklaşımlar, ülkelerin iç ve dış politikada işbirliği yapmalarına olanak sağlayan ve müşterek bir topluluğa ait olma duygusunu ortaya çıkaran öz bilinçli projeler sunamadığı için Karadeniz’in çoğunluğun mutabık kalacağı şekilde tasvir edilmesini engellemiştir (Konoplyov ve Delanoe, 2014: 356). Bu farklı bakış açıları neticesinde Karadeniz’in Mackinder tarzı jeopolitik kalpgahın merkezinde yer alan bir pivot mu yoksa sınır veya tampon bölge mi olup olmadığının belirsizliğini koruduğu ve bölgenin hangi yönde ilerlediğine dair net bir temayülün geliştirilemediği iddia edilmektedir (Triantaphyllou, 2012: 4).
Bu bağlamda bölgenin ne tür gelişmeler üzerine, hangi birimler tarafından şekilleneceğinin ve yeniden adlandırma girişimlerinde nereye doğru evrileceğinin sorgulanması gerekmektedir. Dolayısıyla bu çalışmada, ilk olarak Karadeniz’in kendine özgü hususiyetleri belirtilerek, referans nesnelerinin bölgeye yönelik argümanları temellendirilecektir. Ardından Soğuk Savaş sonrasında Karadeniz’in nasıl bir kavramsal ve sistemsel dönüşüm sürecine girdiği sorgulanacak ve Avrupa Birliği’nin (yeni bir çerçevedeki) Karadeniz stratejilerinin ana hatları ortaya konularak, günümüzdeki politikalarıyla ne ölçüde uyumlu ve uygulanabilir olduğu analiz edilecektir.
Küreselleşmenin getirdiği en önemli değişim, değişimin kendisidir. Ve en önemli aktörlerden birisi olan devletin de bu değişime ayak uydurabilmesi var olması için temel zarurettir. Bu bağlamda reform, gerekli niteliksel ve işlevsel değişimi ifade eder. Reformu kamu yönetimi alanına uyguladığımızda, kavramın kaynakların hukukilik, iktisadilik, siyasete uygunluk, merkeziyet ve ademimerkeziyet ilkelerine göre etkin bir şekilde kullanabilmesi için ihtiyaç duyulan değişimi ifade ettiği görülmektedir [1].
Bu ünitede ilk olarak reform kavramı kavramsal boyutlarıyla el alınmıştır. Özellikle idari reformu ortaya çıkaran temel nedenlere değinilmiş ve idari reformun özellikleri incelenmiştir. Akabinde idari reformun belirgin özellikleri ele alınıp kamu yönetimi mekanizmasının daha verimli ve etkin kullanılmasını amaçlayan idari reform alanları değerlendirilmiştir. Ardından Türkiye’deki başlıca reform hareketleri bağlamında reformun tarihçesine ve Avrupa Birliğinin Türk kamu yönetimi reformlarına etkisine değinilmiştir. Son olarak ise Dünya’daki başlıca ülke örneklerindeki reform çabalarına değinilmiştir.
Bu kapsamda küreselleşme, yerel, ulusal ve küresel olayların sürekli etkileşmesi anlamında siyasal sürecin genişleme ve derinleşmesine vurgu yapar [1]. Yirminci yüzyılın sonlarına doğru yoğunlaşmaya başlayan küreselleşme olgusu çok yönlü değişim dinamiklerini ortaya çıkarırken aynı zamanda yirmi birinci yüzyıl ile birlikte daha da şekillenen yeni dünya düzeninin de temel dinamiklerini oluşturmaya başlamıştır. Bu küresel değişimin odağı herhangi bir coğrafi bölge veya toplum ile sınırlı olmadığı gibi sınırlı bir alana odaklanmış da değildir. Bu bağlamda mevcut küreselleşmenin teknolojik, ekonomik, toplumsal, siyasal, yönetsel ve kültürel olarak tüm alanlarda ve tüm coğrafyalarda sürdüğünü söylemek çok yanlış olmaz [2].
Küreselleşme kamu yönetimin örgütlenmesi ve işleyişi üzerinde de çok önemli etkilere sahip olmaktadır. Küreselleşme süreci ve bu süreçte etkili olan uluslararası kuruluşlar yeni dünya düzeni belirlerken ülkelerin kamu yönetimlerini de bu çerçevede tek tip olacak şekilde şekillendirmektedir. Bu ünitede ilk olarak küreselleşmenin ulus devletler üzerindeki etkisinden ve daha sonrada küreselleşmeye ilişkin yaklaşımlardan bahsedilmiştir. Ardından küreselleşmenin kamu yönetime olan etkilerine değinilmiştir. Son olarak Uluslararası kuruluşların Türk kamu yönetimi özelinde kamu yönetimine etkileri ele alınmıştır.
kısıtlılıklarına rağmen Rusya, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği
(SSCB) dönemindeki gücüne kavuşmak ve o dönem kendisine ba-
ğımlı olan Orta Asya, Kafkasya ve Doğu Avrupa ülkeleri üzerindeki
nüfuzunu tekrar ele geçirmek için mümkün olan tüm stratejik hamleleri
yapmaktadır. Bu stratejik yönelim kendisini daha çok yumu-
şak güç uygulamaları şeklinde gösterse de Rusya yer yer askeri güç
kullanmaktan, hedef ülkeyle doğrudan karşı karşıya gelmekten de
imtina etmemektedir. Diğer taraftaysa 2000’lerde birlikte iç ve dış
politikasında önemli açılımlar gösteren, bölgesel bir güç olabilmenin
ötesine geçmeye çalışan, uluslararası sorunlara müdahil olup çözüm
getiren taraf olma amacı taşıyan bir Türkiye bulunmaktadır.
Bu bağlamda Soğuk Savaş sonrası 1990’lar Türkiye-Rusya ilişkilerinde zemin arama dönemi olarak adlandırılabilir. Her ne kadar ilişkilerin gelişimi istenilen şekilde gerçekleşmemiş olsa da taraflar birbirleri ile Soğuk Savaş atmosferinin uzağında bir şekilde iletişim içinde olabileceklerini anlamışlardır. Bu dönem çoğunlukla iki ülkenin de ilgi alanına giren Kafkaslar ve Orta Asya üzerinde etki oluşturma girişimleri ile özdeşleşmiştir. Özellikle Türkiye’nin Çeçenistan sorununa, Rusya’nın da PKK sorununa yaklaşımı bu dönemde diğer adı geçen bölgelerle birlikte ortaya çıkan meselelerde tarafların anlaşamamalarının temel nedenlerini oluşturmaktaydı. Lakin 1990’ların sonlarında Vladimir Putin’in siyasi sahneye çıkması ve Türkiye’nin attığı çeşitli adımlarla etnik krizlerin ikili ilişkileri etkilememesi önemli ölçüde sağlanmıştır.
Özellikle 2000’li yıllarla birlikte taraflar ilişkilerini çok boyutlu düzeye çıkarmak için ticaretten kültüre kadar birçok alanda işbirliği kurma fırsatlarını başarılı bir şekilde değerlendirmişlerdir. İki ülkede iktidarda bulunan siyasi iradenin de etkisiyle süreç içerisinde yaşanan bazı aksiliklere rağmen ilişkiler gözle görülür bir ivme kazanmıştır. 2002 yılında iktidara gelen AK Parti yönetiminin özellikle seçim beyannamelerinde de kendisine yer bulan söylemler ile ikili ilişkileri geliştirmeye ihtimam göstermesi sonuç vermiştir. 2002 seçim beyannamesinde “Rusya Federasyonu ile Orta-Asya ve Kafkasya’da rekabete değil işbirliğine dayanan dostça ilişkiler sürdürülecektir.”1 söylemini benimseyen AK Parti, 2007, 2011 ve 2015 seçim beyannamelerinde de aynı tutumu sergilemiş ve zaman ilerledikçe seçim beyannamelerinde Rusya ve Kafkasya ile ilişkiler kendisine daha çok yer bulmaya başlamıştır. Bu tutum 2011 AK Parti seçim beyannamesinde Rusya ve Kafkaslar bölümünün ayrı bir başlık ile incelenmesine de yansımıştır:
AK Parti iktidarı Türkiye’nin Rusya ile olan siyasi ve ticari ilişkilerine özel bir önem vermiştir. Komşularla sıfır problem ve tam ekonomik işbirliği politikamızın bir tezahürü olarak Rusya ile ticari ilişkilerimiz büyük bir sıçrama göstermiştir. Rusya, Türkiye’nin doğal gaz ihtiyacını karşılarken, Türk firmaları Rusya’da büyük projeleri hayata geçirmeye başlamışlardır. Rusya ile vizelerin karşılıklı olarak kaldırılması, siyasi ve ekonomik ilişkilere yeni bir ivme kazandırmıştır. Türk-Rus ilişkilerinde yaşanan gelişmeler, Kafkaslardan Orta Asya’ya kadar çeşitli bölgesel konularda yeni bir işbirliği zemininin doğmasına imkân tanımıştır. Rusya ile vizelerin tedrici olarak kaldırılması, ikili ilişkilerin ivme kazanmasını sağlayan önemli bir adımdır. Rusya ile ilişkilerimizi bu çerçevede güçlendirmeye devam edeceğiz.2
Verilen bu genel görünüm bağlamında bu bölüm AK Parti döneminde Türkiye-Rusya ilişkilerinin gelişimini tarihsel bir perspektifle ekonomik, siyasi ve güvenlik boyutlarından inceleyecektir.
o dönem kendisine bağımlı olan Orta Asya, Kafkasya ve Doğu Avrupa
ülkeleri üzerindeki nüfuzunu tekrar ele geçirmek için elinden gelen tüm stratejik hamleleri yapmaktadır. Bu stratejik yönelim günümüzde kendisini daha çok yumuşak güç uygulamaları şeklinde gösterse de Rusya yer yer askeri güç kullanmaktan da imtina etmemektedir. Diğer tarafta 2000’li yıllar ile birlikte iç ve dış politikasında önemli açılımlar gösteren, bölgesel bir güç olabilmenin ötesine geçmeye çalışan ve uluslararası sorunlara müdahil olup çözüm getiren taraf olma amacı taşıyan bir Türkiye bulunmaktadır.
SSCB’nin yıkılmasını takiben Orta Asya ile Kuzey ve Güney Kafkasya’da iki ülke arasında başlayan nüfuz rekabeti, her şeye rağmen tarafların iş birliği geliştirmelerinin önüne geçememiş olsa da 2015 yılının sonuna doğru angajman kurallarına uymayan Rus savaş uçağının düşürülmesi ilişkilere darbe vurmuştur. 2016 yılının ikinci yarısında ikili ilişkilerin gelişmeye başladığına şahit olunurken yine 2016 yılının sonunda Rusya’nın Türkiye Büyükelçisi’nin öldürülmesi ilişkiler açısından yeni bir sürecin başlangıcı mı sorusunu akıllara getirmiştir. Bahse konu rekabet ve dostluk Türkiye’nin hem Rusya ile ikili hem de özellikle Kafkasya ile bölgesel ilişkilerinde, ilişkinin niteliğini belirleyici bir rol oynamaktadır. Bu makalede bu anlamda Türkiye’nin 2016 yılında yürüttüğü Rusya ve Kafkasya politikasının önceki yıllarda yaşanan gelişmelerin gölgesinde nasıl bir seyir izlediği incelenecektir.
SSCB’nin yıkılmasını takiben Orta Asya ile Kuzey ve Güney Kafkasya’da iki ülke arasında başlayan nüfuz rekabeti, her şeye rağmen iki ülkenin işbirliği geliştirmelerinin önüne geçmemiş, 2015 yılının son aylarında ortaya çıkan ve ilişkilerin yeniden tanımlandığı sürece kadar iki ülke rekabetin gölgesinde ama dostça bir ilişki yürütmüştür. Bahse konu rekabet ve dostluk Türkiye’nin hem Rusya ile ikili hem de özellikle Kafkasya ile bölgesel ilişkilerinde ilişkinin niteliğini belirleyici bir rol oynamıştır. Bu makalede bu anlamda Türkiye’nin 2015 yılında yürüttüğü Rusya ve Kafkasya politikasının önceki yıllarda yaşanan gelişmelerin gölgesinde nasıl bir seyir gösterdiği incelenecektir.
denilebilir ki Türkiye genel olarak yüzünü Batı dünyasına çevirmiştir. Bu
dönüşün sebepleri arasında uluslararası sistemdeki birçok stratejik değişim gösterilebilir. Örneğin, İtalyan Faşizmi, Nazizm, Soğuk Savaş, SSCB (Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği)’nin yıkılması vb. Fakat yeni Cumhuriyet’in kurucusu olan Mustafa Kemal Atatürk’ün sözleriyle bu dönüşün temel sebebi Batı modernliğini yakalayabilmekti. Ve bu kapsamda Türkiye bu dönüşümün olumlu sonuçlarını elde etmiş ve 1990’lara kadar bölgedeki küçük güçlerden biri olmayı başarmıştır. 1999’da dünya genelinde ileri veya gelişmekte olan en büyük yirmi ülkeden oluşan G-20’ye katılması Türkiye’nin bölgedeki rolü açısından önemli bir aşama olarak dikkate alınmıştır. Ve akabinde 2002 itibariyle Türkiye’de hükümet etme fırsatı yakalayan AK Parti uyguladığı proaktif dış politika anlayışı ile Türkiye’yi bölgedeki orta-ölçekli güçler arasına sokmayı başarmıştır. Bu bağlamda bir dönem SCCB’ye ve Komünizm’e karşı bariyer olarak görülen Türkiye yeni dünya düzeni içerisinde Orta Doğu/Orta Asya ile Avrupa arasında bir köprü olarak görülmeye başlanmıştır. Buna ek olarak son dönemde ise Müslüman ülkeler
için rol model olarak gösterilmektedir.
Slovakia faced the Brexit decision at the first Council Presidency after becoming a member of the EU. On the other hand, the Presidency’s agenda was not overshadowed by Brexit and focused on the predetermined road map. For this reason, the Council Presidency of Slovakia had not been subject to the shocking effect of any crisis agenda and was relatively moderate. With the immigration policies, which include the general interests of the EU, there was no progress in the asylum and migration title as the point of view of Slovakia is not very compatible.
This article deals with the Brexit process and its impact on Slovakia. The main question of the study is how small states fill in the gap that Brexit might cause and whether small states can take the initiative for the future of the EU, which is discussed in the case of Slovakia.
continent.
karşılaştırmalı bir analizini yapmaktadır.
Subsequently, the authors broadened the scope beyond Jordan, aiming to develop a framework of ideas for rethinking a failing refugee system. In this sense, they put forward broader ideas to carry forward, including the argument that refuge is as much a development issue as a humanitarian issue; the need to restore refugees’ autonomy through jobs and education; emphasis on creating sustainable safe havens in the countries that host the majority of the world’s refugees; recognition of a role for business alongside government and civil society; and the necessity of reconsidering refugee assistance for a world utterly different to that which the existing system was designed.
In this book, Auslin assesses the current situation in Asia as well as its future challenges and prospects. In doing so, he separates the book into seven sections, and provides a pragmatic overview of the region. He starts by presenting the ‘risk map’ of Asia, mapping out five discrete yet interrelated risk regions, aimed at demonstrating that, “the most promising way to reduce risk is to push for greater liberalism and a strengthened rules-based order in the Indo-Pacific” (p. 10). In the second section, Auslin focuses on Asia’s economic miracle. He posits that the region has taken over the mantle of ‘the world’s workshop’ from Western countries, and alleges that this transformation has not been driven by China alone, but by many Asian countries. His main point in this section – and in this book as a whole – is that “today the economic miracle of Asia is at risk from the failure of economic reform to deal with the costs of growth, whether in advanced countries like Japan or developing nations like India and Indonesia” (p. 14).
Each chapter questions the rise of the South. Kiely’s book advances the debate on the rise and fall of emerging powers in several important ways. First, it draws on significantly new data, especially on corporate ownership, the unfolding crisis in the South, and poverty and inequality. Second, it develops the argument concerning the growing crisis in the South in much greater empirical depth and detail. Third, this book has much greater analytical depth because there is far more discussion of how the rise and fall of the South can be understood within wider frameworks drawn from theories of both IR and development.
and Barack Obama.
As a small volume, it is one of the best short reads about global geostrategic power shifts. Leading International Relations scholar Joseph Nye, famous for his “soft power” concept, addresses the debate over the posited decline of America, presenting a clear argument that “the American Century is not over”.
Right-wing Populism
Right-wing populism is a political ideology that combines populist rhetoric and policies with right-wing positions on issues such as nationalism, anti-immigration, law and order, and traditional cultural values. It often involves an "us versus them" mentality, portraying the political and economic elites as enemies of the people and champions of the common man. Right-wing populist leaders often advocate for an authoritarian style of governance and emphasize the need to protect the interests of the nation or a specific group of the population.
Right-wing populism is not a recent development. Since the end of World War II, revisionist ideologies have gained traction and been embraced by neo-Nazi or right-wing extremist parties like the British National Party (BNP), French National Front/Le Front National, and Austrian Freedom Party (FP). While many of the "new" right-wing discourses bear similarities to older, well-known ideologies (Mammone, 2009), it has been argued that right-wing populism differs from those other trends in that it does not convey a coherent ideology instead proposing a mixed-bag of beliefs, stereotypes, attitudes, and related programs which aim to address and mobilize a range of equally contradictory segments of the electorate.
China’s multibillion-dollar Belt and Road Initiative (BRI), infrastructure development project linking the old Silk Road with Europe, is a manifestation of China’s growing geopolitical ambitions and Xi’s most important foreign policy which aims to make Eurasia an economic and trading area.
According to the Datafolha's poll, which was conducted on Sept. 17 and Sept. 18, 2014, voter support for Silva was ahead of Rousseff by 46 percent to 44 percent. After a week of aggressive campaigning against Silva, it seemed that Rousseff gained momentum.
“I want to say directly: (Medvedev and I) reached an agreement between ourselves long ago, several years ago, on what to do in the future, on who should do what.
EKOAVRASYA Dergisi, Yıl 8, Sayı 29 | 2015/1
EKOAVRASYA Dergisi, Yıl 7 Sayı 28 | 2014/4
EKOAVRASYA Dergisi Yıl 6 Sayı 22 2013
münasebetleri 1990’larda dikkate değer
seviyelere ulaşmıştır. Bunun durum, bilindiği
üzere Sovyetler Birliği’nin dağılması ve bu
Cumhuriyetler’in yavaş yavaş bağımsızlıklarını
ilan etmeleriyle ilgilidir. Orta Asya’da 1991’de
bağımsızlığını kazanan Kazakistan bahsi geçen
Cumhuriyetler arasında en hızlı gelişim gösteren
ve kendini çevresindeki ülkelerden bir adım
öne çıkaran bir devlet olarak varlık
göstermektedir. Bu başarı ülkesinin “Bilge Adam”ı,
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün ifade ettiği
gibi “Türk Dünyası’nın Ak Sakalı”nın eseridir.
Olağandır ki Kazakistan’ın müreffeh devletler
seviyesine ulaşması için, kuruluşunun 21. yılında
hala eksiklikler, atılması gereken adımlar
mevcuttur.
PROTOKOL DERGİSİ SAYI 1 NO. 1 2013