Academia.eduAcademia.edu

İki Ülke; İki Lider: Atatürk ve Nazarbayev

Türkiye’nin Orta Asya Cumhuriyetleri ile olan münasebetleri 1990’larda dikkate değer seviyelere ulaşmıştır. Bunun durum, bilindiği üzere Sovyetler Birliği’nin dağılması ve bu Cumhuriyetler’in yavaş yavaş bağımsızlıklarını ilan etmeleriyle ilgilidir. Orta Asya’da 1991’de bağımsızlığını kazanan Kazakistan bahsi geçen Cumhuriyetler arasında en hızlı gelişim gösteren ve kendini çevresindeki ülkelerden bir adım öne çıkaran bir devlet olarak varlık göstermektedir. Bu başarı ülkesinin “Bilge Adam”ı, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün ifade ettiği gibi “Türk Dünyası’nın Ak Sakalı”nın eseridir. Olağandır ki Kazakistan’ın müreffeh devletler seviyesine ulaşması için, kuruluşunun 21. yılında hala eksiklikler, atılması gereken adımlar mevcuttur. PROTOKOL DERGİSİ SAYI 1 NO. 1 2013

ORTA ASYA ÖZGÜR TÜFEKÇİ CESRAN INTERNATIONAL KURUCU GENEL DİREKTÖRÜ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK MAYIS 2013 | 28 Türkiye’nin Orta Asya Cumhuriyetleri ile olan münasebetleri 1990’larda dikkate değer seviyelere ulaşmıştır. Bunun durum, bilindiği üzere Sovyetler Birliği’nin dağılması ve bu Cumhuriyetler’in yavaş yavaş bağımsızlıklarını ilan etmeleriyle ilgilidir. Orta Asya’da 1991’de bağımsızlığını kazanan Kazakistan bahsi geçen Cumhuriyetler arasında en hızlı gelişim gösteren ve kendini çevresindeki ülkelerden bir adım öne çıkaran bir devlet olarak varlık göstermektedir. Bu başarı ülkesinin “Bilge Adam”ı, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün ifade ettiği gibi “Türk Dünyası’nın Ak Sakalı”nın eseridir. Olağandır ki Kazakistan’ın müreffeh devletler seviyesine ulaşması için, kuruluşunun 21. yılında hala eksiklikler, atılması gereken adımlar mevcuttur. Nazarbayev’in Kazakistan’ın kurulma sürecinde oynadığı rol birçok önemli liderin hayat serüveni ile benzerlikler göstermekte. Bu noktada en önemli benzerlik Nazarbayev’in kendisini örnek aldığını belirttiği Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk ile kurulabilir. İki lider de yıkılan iki büyük devletin küllerinden ulus -devlet kurmak amacıyla yola çıkmışlardır. Mustafa Kemal Atatürk 20. yüzyılın başında giriştiği mücadele sonucunda o zamanın emperyalist ülkelerine karşı ilk zaferi kazanıp sömürge haline düşmüş devletlere örnek olurken, Nazarbayev 20. yüzyılın sonunda Sovyetler Birliği’nin yıkıntılarından yeni bir devlet yaratmıştır. İhsanoğlu, Nazarbayev için şöyle söylemektedir: “Önce bir devlet kurmuştur ve o devlete bir millet kazandırmıştır.1” ORTA ASYA ATATÜRK VE TÜRKLEŞTİRME ÇALIŞMALARI Osmanlı İmparatorluğu gibi yüzyıllara damgasını vurmuş bir Devlet-i Ebed-Müddet’in ardından yeni bir devletin inşa edilmesi kolay bir süreç değildi. Bunun başarı ile gerçekleştirilebilmesi için yaygın olan düşünce ulus-devlet Finşası sürecinde yeni bir kimlik, yeni bir tarih, yeni bir dilin oluşturulması gerekliliğiydi ki bunun için de ilk hareket Osmanlı İmparatorluğu’nun kalıntılarının yok edilmesine yönelikti. Denilebilir ki Cumhuriyetin kurucu kadroları bunu ziyadesiyle(!) yerine getirmişlerdi. Hatta bu devrimlere karşı günümüze kadar ulaşan genellikle çok dile getirilmeyen fakat sürekli devrim savunucularını rahatsız edici düzeyde bir tepki var olagelmiştir. Bu noktada kurucu kadronun ulus-devlet inşası sırasında yapmış olduğu devrimlerle ilgili Türkistan Milli Hareketi Lideri, siyaset adamı Mustafa Çokay’ın şu ifadesi oldukça dikkat çekici, devrimlere bakış açısını değiştirici ve hatta devrimlerin gerçekleştirilme amacını olumlamaya çalışan bir özelliğe sahiptir: Osmanlı Devleti’nin kalıntılarının yok edilmesi sırasında, bazı yararlı şeylerin de tahrip luedilmesi kaçınılmazdır. Ancak, kayıplar ne olursa olsun, Sevr Antlaşması şartlarındaki Türkiye göz önünde bulundurulduğunda, bugünkü Türkiye için hiçbir Türk vatandaşı pişman olmamalıdır. Bu büyük devrimler sırasında tahribata uğrayan bazı milli değerler varsa da, bunları Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerini sağlamlaştırıp güçlendirdikten sonra, tekrar yeşertip geliştirmek mümkün olacaktır.2 Türkiye’nin geçirdiği ulus-devlet inşası sürecinin temel taşlarından bir tanesi nüfusun homojenleştirilmesidir. 1920’lerin Türkiyesi çok sayıda azınlığın olduğu bir toplum yapısına sahipti. Ve bu toplumsal yapının ulus-devlet kurmak için uygun olmadığını düşünen yönetici kadro Türk-Yunan Nüfus mübadelesini gerçekleştirmiş ve toplumsal yapıyı homojenleştirmeye çalışmıştır. Buna ek olarak küçük çaplı da olsa Türkiye-Bulgaristan arasında imzalanan mübadele anlaşması da mevcut çalışmalara örnek verilebilir. Ayrıca Türkiye sınırları içinde yaşayan azınlıkların Osmanlı Devleti’nin yıkılması akabinde küçük gruplar halinde kendiliğinden Balkanlara doğru göç ettiklerini de unutmamak gerekir. Bu bağlamda mübadele mantığı nüfusu homojenleştirme ve Türkleştirme çalışmalarının önemli ayaklarından birisi olarak tarihin sayfalarında yerini almıştır. Modernleşmenin getirmiş olduğu bir gereklilik ile toplumların kendi tarihlerini milliyetçi bir bakış açısı ile kaleme almalarının sonucu modern tarih yazımı ulusların kendilerini merkeze oturttukları bir hale dönüşmüştür. Bu bağlamda modern Türkiye’nin kurucuları da modern tarih yazımında aynı milliyetçi yaklaşımı benimsemiş ve “Türk Tarih Tezi” ve “Güneş Dil Teorisi” gibi Türk kimliğinin ve Türk dilinin önemini vurgulayıcı iki yaklaşımı benimsemişlerdir. Türk Tarih Tezi’ne göre tüm medeniyetlerin yaratıldığı yer Orta Asya olarak kabul edilirken; buradan dünyaya yayılan ve Türklerin de atası olan halklar dünya üzerindeki tüm medeniyetlerin kurucusu olarak ortaya çıkarılıyordu. Hatta dünya medeniyetinin başlangıcını Yunan medeniyetine bağlamak yerine daha geriye gidip medeniyetin Türklerle NURSULTAN NAZARBAYEV MAYIS 2013 | 29 ORTA ASYA birlikte Anadolu’ya geldiği ve buradan Batı’ya geçtiği ve “Anadolu 7000 yıllık bir Türk beşiğidir” yaklaşımı benimseniyordu. Diğer taraftan Güneş Dil Teorisi ile Türk Tarih Tezi destekleniyor ve dünya dillerindeki birçok kelimenin Türkçe’den türediği ileri sürülüyordu. Aslında bu çalışmalar 1 Kasım 1928’de uygulamaya konulan Harf Devrimi’nin bir devamı olarak tezahür etmekteydi. Osmanlı alfabesinin yerine Latin alfabesinin Türkçe’ye uyarlanmış halinin kullanılmaya başlamasıyla birlikte dilde Türkçeleştirme çalışmaları hız kazanmış ve bizzat Atatürk’ün katılımıyla dil birçok yabancı kelimeden temizlenmiş ve yerine Türkçe karşılıkları kullanılmaya başlanmıştı. Fakat arındırma çalışmaları Güneş Dil Teorisi’nin imdada yetişmesi ile son bulmuş ve aslında yabancı kelime diye bir durumun olmadığı çünkü dünyadaki birçok dilin kökeninin Türkçe olduğu düşüncesi benimsenmişti. Ve I. Türk Tarih Kurultayı’nda Türk Tarih Tezi ile Güneş Dil Teorisi’nin birbiri ile içiçe geçmesi şu şekilde özetlenmiştir: "Brakisefal Türk ırkının yaratımı olan kültür nasıl modern dünya uygarlığına kaynaklık etmişse Avrupa'dan Afrika'ya hatta Amerika'ya kadar tüm kültür dilleri de kök dil olarak Türkçeden türemişti!"3 Ulus-devlet inşası sürecinde önemli bir diğer adım da başkentin belirlenmesiydi. Benimsenen düşünce yüzyıllarca Osmanlı İmparatorluğu’na başkentlik yapmış İstanbul’un yeni devletin başkenti olarak kalmasının düşünülemeyecek olmasıydı. Bu bağlamda stratejik açıdan daha önemli bir bölge olarak Ankara’nın başkent ilan edilmesinin yanı sıra bu tercihin diğer nedeni de psikolojik olarak yeni bir devletin doğuşunun halka benimsetilmesi gerekliliğiydi ve bu amaçla İstanbul’un başkent olarak kalmasının uygun görülmemesiydi. Cumhuriyetin ilanından kısa bir süre önce 13 Ekim 1923’de Ankara başkent yapılmış ve yeni bir sayfanın açıldığı tüm halka benimsetilmeye başlanmıştı. NAZARBAYEV VE KAZAKLAŞTIRMA (KAZAKHİSATSİYA) ÇALIŞMALARI Nazarbayev, Kazakistan Komünist Partisi içerisinde emin adımlarla gerçekleştirdiği yükselişini 1990’da Kazakistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı seçilerek taçlandırmıştı. Bu seçilmişlik asıl 1 Aralık 1991’de yapılan seçimlerde oyların %99’unu alarak halk tarafından seçilen ilk devlet başkanı olmasıyla daha bir anlam kazanmıştı. Nazarbayev seçilir seçilmez de zaten 16 Aralık 1991’de Kazakistan’ın bağımsız bir cumhuriyet olduğunu ilan etmişti. Bağımsız Kazakistan, yeni kurulmuş Türkiye Cumhuriyeti’nin 1920’lerde tecrübe ettiği sorunlara benzer sorunlarla karşı karşıya kalmıştı. Bunlardan en önemlisi etnik gruplar sorunuydu ki o zaman için neredeyse Kazaklar nüfus içerisinde azınlık durumundaydı. Öyle ki 1800’lü yılların sonundan 1900’lü yılların sonuna kadar olan 100 yıllık süreçte Kazakistan’da yaşayan Kazakların toplam nüfusa oranı oldukça dikkat çekicidir. Aşağıdaki tablodan da görüleceği üzere özellikle Sovyetler Birliği döneminde Kazak nüfus uygulanan politikalar sonucunda oldukça azalmış lakin bağımsızlığın kazanılması sonucunda yine çoğunluk konumuna gelmiştir. Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yıllarındakine benzer bir nüfus mübadelesini Kazakistan da yaşamıştı. Bağımsızlığın ilanından hemen sonra toplam nüfusun % 10’una yakın Rus, Rusya’ya göç etmeyi tercih etmişti. Aynı zamanda küçük oranlı da olsa Almanlar, Polonyalılar, Koreliler ve Ukraynalılar da Kazakistan’dan göç edenler arasındaydı. Bağımsızlığın yaratmış olduğu psikolojik etki ile 4 Kazak üfusu Kazakista ’daki topla üfusa ora ı4 MAYIS 2013 | 30 %8 % % % % % % % % % ORTA ASYA Çin, Moğolistan ve Özbekistan’dan büyük ölçüde Kazağın geri dönmesi de Kazak nüfusunun artmasına sebep olmuştu. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu ile bir diğer benzerlik Kazakistan’ın başkentinin Almatı’dan Astana’ya taşınmasıdır. 1998’de atılan bir adımla bu karar alınmış ve ülkenin güneydoğusunda bulunan başkent ülkenin orta kesimine alınmıştır ki bundaki temel amaç hem nüfus yoğunluğunun orantılı dağılmasını sağlamak hem de stratejik olarak daha güvenli bir bölgeye başkenti taşımaktır. Atatürk’e olan öykünme konusunda şöyle bir rivayet vardır ki Kazakistan’daki işadamlarından Bekir Okan (Okan Holding Yönetim Kurulu Başkanı) başkentin değiştirilmesi konusunda temel güdüyü Atatürk’ten aldığını Nazarbayev’in kendisine söylediğini ileri sürmektedir.5 Bir başka benzerlik Kazak Milliyetçiliğinin ortaya çıkması ve bağımsızlığın elde edilmesi sürecinin tabandan başlamamış olmasıdır. Yani Kazakistan’ın bağımsızlığı halkın çoğunluğunun isteğiyle olmamıştır. Kazakistan’daki Kazakların çoğunluğu oluşturamamış olması bunun önündeki temel engeldi. Bu husus daha önce de belirtilen Nazarbayev’in önce bir devlet kurduğu ve o devlete bir millet kazandırdığı anekdotunu doğrulamaktadır. Diğer bir benzerlik resmi dilde yapılan değişikliklerdir. Sovyetler Birliği döneminden kalma bir alışkanlık ile Birlik içerisinde resmi dil Rusçaydı ve tüm etnik gruplar aralarında iletişimi kurmak için Rusçayı kullanmaktaydı. Yeni kurulan Cumhuriyetin yönetimi de hem etnik azınlıkların iletişim için Rusçayı kullanmayı tercih etmeleri hem de Rus azınlığın fazla olması hasebiyle Rusça’nın kullanılmasına müdahale etmemiştir. Lakin zamanla Kazakça’nın da yaygınlaşmaya başlaması ile Rusça’nın kullanımı gerilemeye başlamıştır. Yine de Rusça’nın etkin olarak kullanılmaya devam ettiğini belirtmekte fayda var. Kazakça’nın yaygınlaşmasında devlet politikasının çok büyük etkisi vardır. Özellikle Kazak nüfusun arttırılması ve akabinde Kazakça’nın kullanılmasının teşvik edilmesi bugünlere gelinmesinde etkili rol oynamıştır. Son bir hamle olarak Nazarbayev geçtiğimiz günlerde yapmış olduğu bir açıklama ile 2025 yılına kadar Kiril alfabesi yerine Latin alfabesinin kullanımına başlayacağını belirtmiştir ki bu çok önemli bir dönüm noktasıdır. Bilindiği üzere Kiril alfabesi ile Latin alfabesi oldukça farklı bir yapıya sahiptir ve Latin alfabesinin tamamen benimsenmesi ile Rusça’nın Kazakistan’daki etkisinin oldukça azalacağı aşikârdır. Yukarıda bahsi geçen benzerlikler sıraladığında, Nazarbayev’in gerek uygulamaları gerek söylemleri ile Atatürk’ü kendine örnek aldığı bir sonuç olarak ortaya çıkmaktadır. Ve doğruyu söylemek gerekirse şu ana kadar da başarılı bir süreç yönetimi göstermektedir. Birçok eksiğinin olmasına rağmen daha çok genç olan Cumhuriyeti imrenilecek bir noktaya getirdiğini söyleyebiliriz. Bu noktada bu başarının ne kadarını Atatürk’e borçlu olduğunu bilmiyoruz ama akıllı bir liderin, öykündüğü kişilerin doğrularından da yanlışlarından da ders almayı bildiği sürece lideri olduğu toplumu, müreffeh yarınlara götürmeye muktedir olduğunu söyleyebiliriz. DİPNOTLAR 1. http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/ haber.aspx?id=18142325&yazarid=42 2. http://abdulvahapkara.com/arastirmakonulari/tuerkiye-cumhuriyeti-tarihi/170-milli -mucadele-turkistanlilar.html 3. http://www.taraf.com.tr/ayse-hur/makalegunes-dil-teorisi-nin-icadi.htm 4. Ayrıntılı bilgi için bakınız; Özgür Tüfekçi, “Nation-Building Process In Central Asia After The Collapse of The Soviet Union: Kazakhstan Case”, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, the University of Shefield. 5. Abdulvahap Kara,”Türkistan’da Atatürk Algılaması”, http://tarihinefesi.blogcu.com/ turkistan-da-ataturk-algilamasi/2599123. MAYIS 2013 | 31