Thesis Chapters by Ekrem Ok
Brexit'e giden yol: Avrupa Birliği-Birleşik Krallık ilişkileri, 2018
Yaklaşık 50 milyon sivilin, 25 milyon askerin yaşamını yitirdiği, birçok şehrin, yolların, köprül... more Yaklaşık 50 milyon sivilin, 25 milyon askerin yaşamını yitirdiği, birçok şehrin, yolların, köprülerin, binaların zarar gördüğü, birçokları tarafından dünya üzerinde gerçekleşmiş en büyük savaş olarak kabul edilen II. Dünya Savaşı'nın getirdiği yıkımdan dolayı, savaş sonunda Avrupa başta olmak üzere tüm dünyada akademisyenler, politikacılar ve hatta sanatçılar dahi yeni bir savaşın gerçekleşmemesi için neler yapılabileceğini tartışmaya yeniden başlamışlardır. Yeniden başlamıştır çünkü bu tartışma II. Dünya Savaşından sonra ortaya çıkmamış, savaştan önce de yapılmıştır. Fakat II. Dünya Savaşı'nın ortaya çıkması, I. Dünya Savaşı'ndan sonra yeni bir savaşı önlemek için yapılan girişimlerin başarısız olduğunu göstermiştir. II. Dünya Savaşı'ndan sonra bu tartışmaların tekrar başlamasıyla birlikte önceden başarısız olan yöntemler dışında yeni girişimlerin yapılması gerektiği anlaşılmıştır. Bu amaçla birçok yeni fikir ortaya atılmıştır. Bu fikirlerden biri ise bugünkü AB'nin kurulmasına sebep olan Jean Monnet'in Fransa Dış İşleri Bakanı Robert Schuman'a sunduğu, daha sonra Schuman Planı olarak anılan fikirdir. Schuman planı da olarak bilinen fikir, Batı Almanya ve Fransa'nın kömür ve çelik kaynaklarının ortak şekilde yönetilmesini önermiştir ve plana göre kömür ve çelik üzerindeki bu ortak kontrol yeni bir savaşın ortaya çıkmasını da imkânsız hale getirecektir. Bu tezde, Schuman planıyla kurulan, ilk başta 6 ülkeyle kurulan daha sonra 28 üyeli bir uluslararası örgüt haline gelen Avrupa Birliği (AB)'den ilk iki başvurusu reddedilen, üçüncü başvurusunda birliğe katılabilen ve 24 Haziran 2016 tarihinde yaptığı AB Üyeliği Referandumuyla ayrılma kararı veren Birleşik Krallık'ın ilişkileri incelenecek ve referanduma gidiş sebepleri araştırılacaktır.
Conference Presentations by Ekrem Ok
Politics and International Relations Congress Procedings, 2019
Deniz aşırı askeri üs, sınır aşırı askeri üs, ileri üs, yurtdışı askeri varlığı, kara/deniz/hava ... more Deniz aşırı askeri üs, sınır aşırı askeri üs, ileri üs, yurtdışı askeri varlığı, kara/deniz/hava unsur komutanlığı gibi
çeşitli isimlerle anılan yurtdışı askeri üsleri bir devletin başka bir devletin sınırları içinde konuşlandırdığı ve
yönettiği askeri tesislerdir. Askeri üsler hem üssü kuran ülkelerde (basing nation/state) hem de ev sahibi
ülkelerde (host-state) büyük tartışmalara konu olmuştur. Bu tartışmalar akademik çalışmalara da yansımıştır.
Askeri üsler üzerine yapılan çalışmalar ve bu konu üzerine ilgi özellikle soğuk savaş sırasında düşük düzeyde
kalmıştır. Fakat Soğuk Savaş’ın bitişiyle ve özellikle de 21. Yüzyılın başlarında bu konudaki kamuoyu
tartışmalarında ve akademik çalışmalarda belirgin bir artış gözlemlenmiştir. Türkiye’de ise üsler konusu çok
fazla eğilimin olduğu bir konu değildir ve bu konuda literatürde açıklar olduğu gözükmektedir. Fakat
Türkiye’nin son dönemlerde deniz aşırı üs kurma anlamında attığı adımlar ülkemizde de bu konuda tartışmaları
başlatmıştır. Birleşmiş Milletler beş daimî ülkesi ABD, Birleşik Krallık, Fransa, Rusya ve Çin, bu alanın
monopolleridir. Dünya üzerindeki neredeyse tüm denizaşırı askeri üsler bu beş üye ülkeye aittir. Türkiye ise
bahsedilen beş ülke dışında yurtdışında askeri üssü bulunan sınırlı sayıdaki ülkeler arasında yer almaktadır.
Bu çalışmada askeri üslerin amacı, fonksiyonları, hukuki durumu, üs kuran ülke ile ev sahibi ülke arasındaki
üs politikası, üstlerin avantajları dezavantajları, büyük devletlerin üs politikası ile Türkiye’nin üs politikası
tartışılacaktır. Birinci bölümde üslerin tanımı, fonksiyonları, hukuki statüleri ve büyük devletlerin (ABD,
Rusya, Birleşik Krallık ve Fransa) üs politikaları incelenecek ikinci bölümde Türkiye’nin üs politikası ve
yurtdışındaki askeri varlığı incelenecektir. Sonuç bölümünde ise genel bir değerlendirme yapılacaktır. Bu
çalışma, askeri üslerin ev sahibi ülkelere (host states) dezavantajlarının yanında bazı ekonomik ve siyasi
avantajlarının da olduğu, Türkiye’nin ise gerek bölgesel güç olma isteğiyle gerekse kendi güvenlik
gerekçeleriyle sınır ötesi üs politikası yürüttüğü sonucuna varmaktadır.
Papers by Ekrem Ok
the rest: journal of politics and development, 2023
Academics show great interest in the progress of countries and the disparities between developing... more Academics show great interest in the progress of countries and the disparities between developing and developed countries. This is grounded on a belief that the change in the number of developed/developing countries may play a significant role in determining the future of the international system. Therefore, China’s rise has a vital place in the study of international systems. Given its sui generis economic and political structure, China is a hard-to-predict country for most academics working on international systems. In this context, this study will look at China’s rise through the lenses of Modernisation and Primacy of Institutions theories and discuss which describes China’s rise more accurately. This will involve a comparative analysis of both theories with historical and political data in order to evaluate their respective arguments.
Uluslararası İlişkiler Çalışmaları Dergisi, 2021
It was believed that Democracy and the Middle East two foreign words to each other, and that is t... more It was believed that Democracy and the Middle East two foreign words to each other, and that is the region's ill fortune. However, recent years witnessed an objection to this so-called fate: The Arab Spring. This spring led to some mobilisation and raised hopes towards democracy for the region to a certain extent. Hopes for democratisation increased with the resignation of long-terms authoritarian leaders. After the 2013 military coup ends hopes for Egypt, it seems that Tunisia is the only successful case left in the region. This study's central question is that although the entire process moved similarly, why the democratisation process was failed in Egypt while it was successful in Tunisia. This study detects four factors that have a significant influence on the difference in democratic attempts of Egypt and Tunisia. i) The first is the nature of the Islamist group in each country, Ennahda in Tunisia and the Muslim Brotherhood in Egypt. ii) The second is the Militaries' nature in both countries. iii) The third is regarding the nature of the population, social construction. iv) The last is about the importance of both countries in the international area.
KTÜ SAM PROTOKOL DERGİSİ, 2021
Son on yılların en yoğun tartışmalarına sebep olan “insani
müdahale” terimi adından da anlaşılaca... more Son on yılların en yoğun tartışmalarına sebep olan “insani
müdahale” terimi adından da anlaşılacağı üzere insani
gerekçelerle bir başka ülkenin iç işlerine izin almadan askeri
bir şekilde müdahaleyi ifade etmektedir. Soğuk Savaşın sona
ermesinin ardından insani müdahalelere hem devletler
nezdinde hem de akademik çalışmalarda ilgi artmıştır. Bu ilgi
karşıt bir grubun da oluşmasını da beraberinde getirmiş ve
bugün hala devam eden müdahale yanlıları ve egemenlik
yanlıları olarak adlandırılabilecek iki karşıt görüş meydana
gelmiştir. Fakat uluslararası kamuoyunun bu iki görüşe
verdiği destek hep aynı ölçüde olmamıştır. Bu çalışma
gerçekleştirilen insani müdahalelerin bu iki karşıt tartışmaya
etkilerini incelemeyi amaçlamaktadır. İnceleme sonucunda bu
çalışma, 1991 Irak, 2003 Irak ve 2011 Libya olmak üzere üç
vakanın dönüm noktası olacak düzeyde bu tartışmada etkili
olduğunu tespit etmiştir.
Book Chapters in English by Ekrem Ok
Trends and Transformation in World Politics, 2022
Humanitarian Intervention (HI) is one of the last decade’s outstanding concepts, and it has raise... more Humanitarian Intervention (HI) is one of the last decade’s outstanding concepts, and it has raised controversies, both when it happens and when it does not. With the end of the Cold War, politicians and academics have started to become interested in matters outside of the two superpowers’ competition. The international community has started to deal with issues that have previously been of low importance. The concept of HI is also among the issues that have started to be discussed more after the Cold War. It has emerged from this question: “Do human rights violations in a state concern other states?” And it refers to military intervention by a third country, group of countries, or international organization to the internal affairs of a country with human rights violations with or without consent of that country. As countries intervened for humanitarian purposes, the discussions on HI have become fiercer and sharper. As a result of these discussions, several opposing views have emerged, such as intervention versus sovereignty, intervention versus nonintervention, or human rights versus international order. Although it has different names, this debate is essentially between those who think serious human rights violations should require intervention and those who think they should not interfere with domestic affairs.
Uploads
Thesis Chapters by Ekrem Ok
Conference Presentations by Ekrem Ok
çeşitli isimlerle anılan yurtdışı askeri üsleri bir devletin başka bir devletin sınırları içinde konuşlandırdığı ve
yönettiği askeri tesislerdir. Askeri üsler hem üssü kuran ülkelerde (basing nation/state) hem de ev sahibi
ülkelerde (host-state) büyük tartışmalara konu olmuştur. Bu tartışmalar akademik çalışmalara da yansımıştır.
Askeri üsler üzerine yapılan çalışmalar ve bu konu üzerine ilgi özellikle soğuk savaş sırasında düşük düzeyde
kalmıştır. Fakat Soğuk Savaş’ın bitişiyle ve özellikle de 21. Yüzyılın başlarında bu konudaki kamuoyu
tartışmalarında ve akademik çalışmalarda belirgin bir artış gözlemlenmiştir. Türkiye’de ise üsler konusu çok
fazla eğilimin olduğu bir konu değildir ve bu konuda literatürde açıklar olduğu gözükmektedir. Fakat
Türkiye’nin son dönemlerde deniz aşırı üs kurma anlamında attığı adımlar ülkemizde de bu konuda tartışmaları
başlatmıştır. Birleşmiş Milletler beş daimî ülkesi ABD, Birleşik Krallık, Fransa, Rusya ve Çin, bu alanın
monopolleridir. Dünya üzerindeki neredeyse tüm denizaşırı askeri üsler bu beş üye ülkeye aittir. Türkiye ise
bahsedilen beş ülke dışında yurtdışında askeri üssü bulunan sınırlı sayıdaki ülkeler arasında yer almaktadır.
Bu çalışmada askeri üslerin amacı, fonksiyonları, hukuki durumu, üs kuran ülke ile ev sahibi ülke arasındaki
üs politikası, üstlerin avantajları dezavantajları, büyük devletlerin üs politikası ile Türkiye’nin üs politikası
tartışılacaktır. Birinci bölümde üslerin tanımı, fonksiyonları, hukuki statüleri ve büyük devletlerin (ABD,
Rusya, Birleşik Krallık ve Fransa) üs politikaları incelenecek ikinci bölümde Türkiye’nin üs politikası ve
yurtdışındaki askeri varlığı incelenecektir. Sonuç bölümünde ise genel bir değerlendirme yapılacaktır. Bu
çalışma, askeri üslerin ev sahibi ülkelere (host states) dezavantajlarının yanında bazı ekonomik ve siyasi
avantajlarının da olduğu, Türkiye’nin ise gerek bölgesel güç olma isteğiyle gerekse kendi güvenlik
gerekçeleriyle sınır ötesi üs politikası yürüttüğü sonucuna varmaktadır.
Papers by Ekrem Ok
müdahale” terimi adından da anlaşılacağı üzere insani
gerekçelerle bir başka ülkenin iç işlerine izin almadan askeri
bir şekilde müdahaleyi ifade etmektedir. Soğuk Savaşın sona
ermesinin ardından insani müdahalelere hem devletler
nezdinde hem de akademik çalışmalarda ilgi artmıştır. Bu ilgi
karşıt bir grubun da oluşmasını da beraberinde getirmiş ve
bugün hala devam eden müdahale yanlıları ve egemenlik
yanlıları olarak adlandırılabilecek iki karşıt görüş meydana
gelmiştir. Fakat uluslararası kamuoyunun bu iki görüşe
verdiği destek hep aynı ölçüde olmamıştır. Bu çalışma
gerçekleştirilen insani müdahalelerin bu iki karşıt tartışmaya
etkilerini incelemeyi amaçlamaktadır. İnceleme sonucunda bu
çalışma, 1991 Irak, 2003 Irak ve 2011 Libya olmak üzere üç
vakanın dönüm noktası olacak düzeyde bu tartışmada etkili
olduğunu tespit etmiştir.
Book Chapters in English by Ekrem Ok
çeşitli isimlerle anılan yurtdışı askeri üsleri bir devletin başka bir devletin sınırları içinde konuşlandırdığı ve
yönettiği askeri tesislerdir. Askeri üsler hem üssü kuran ülkelerde (basing nation/state) hem de ev sahibi
ülkelerde (host-state) büyük tartışmalara konu olmuştur. Bu tartışmalar akademik çalışmalara da yansımıştır.
Askeri üsler üzerine yapılan çalışmalar ve bu konu üzerine ilgi özellikle soğuk savaş sırasında düşük düzeyde
kalmıştır. Fakat Soğuk Savaş’ın bitişiyle ve özellikle de 21. Yüzyılın başlarında bu konudaki kamuoyu
tartışmalarında ve akademik çalışmalarda belirgin bir artış gözlemlenmiştir. Türkiye’de ise üsler konusu çok
fazla eğilimin olduğu bir konu değildir ve bu konuda literatürde açıklar olduğu gözükmektedir. Fakat
Türkiye’nin son dönemlerde deniz aşırı üs kurma anlamında attığı adımlar ülkemizde de bu konuda tartışmaları
başlatmıştır. Birleşmiş Milletler beş daimî ülkesi ABD, Birleşik Krallık, Fransa, Rusya ve Çin, bu alanın
monopolleridir. Dünya üzerindeki neredeyse tüm denizaşırı askeri üsler bu beş üye ülkeye aittir. Türkiye ise
bahsedilen beş ülke dışında yurtdışında askeri üssü bulunan sınırlı sayıdaki ülkeler arasında yer almaktadır.
Bu çalışmada askeri üslerin amacı, fonksiyonları, hukuki durumu, üs kuran ülke ile ev sahibi ülke arasındaki
üs politikası, üstlerin avantajları dezavantajları, büyük devletlerin üs politikası ile Türkiye’nin üs politikası
tartışılacaktır. Birinci bölümde üslerin tanımı, fonksiyonları, hukuki statüleri ve büyük devletlerin (ABD,
Rusya, Birleşik Krallık ve Fransa) üs politikaları incelenecek ikinci bölümde Türkiye’nin üs politikası ve
yurtdışındaki askeri varlığı incelenecektir. Sonuç bölümünde ise genel bir değerlendirme yapılacaktır. Bu
çalışma, askeri üslerin ev sahibi ülkelere (host states) dezavantajlarının yanında bazı ekonomik ve siyasi
avantajlarının da olduğu, Türkiye’nin ise gerek bölgesel güç olma isteğiyle gerekse kendi güvenlik
gerekçeleriyle sınır ötesi üs politikası yürüttüğü sonucuna varmaktadır.
müdahale” terimi adından da anlaşılacağı üzere insani
gerekçelerle bir başka ülkenin iç işlerine izin almadan askeri
bir şekilde müdahaleyi ifade etmektedir. Soğuk Savaşın sona
ermesinin ardından insani müdahalelere hem devletler
nezdinde hem de akademik çalışmalarda ilgi artmıştır. Bu ilgi
karşıt bir grubun da oluşmasını da beraberinde getirmiş ve
bugün hala devam eden müdahale yanlıları ve egemenlik
yanlıları olarak adlandırılabilecek iki karşıt görüş meydana
gelmiştir. Fakat uluslararası kamuoyunun bu iki görüşe
verdiği destek hep aynı ölçüde olmamıştır. Bu çalışma
gerçekleştirilen insani müdahalelerin bu iki karşıt tartışmaya
etkilerini incelemeyi amaçlamaktadır. İnceleme sonucunda bu
çalışma, 1991 Irak, 2003 Irak ve 2011 Libya olmak üzere üç
vakanın dönüm noktası olacak düzeyde bu tartışmada etkili
olduğunu tespit etmiştir.