6 Eylül 2010 Pazartesi

Sayfamda bir konuk yazar,


                                                  


Bulamıyordum bir türlü diğer yarımı, bildiğin tarif ettiğin, sorsalar diğerlerini inandıracak gücü hissedicek kadar bildiğin bir duyguyu paylaşamamak, kimi zaman hüzün veriyordu kalbe kimi zamansa gereksiz bir neşe ama sorun burda değildi asıl sorun, çözemiyordum içimdeki buzları bir türlü.. 
Birincisi, ikincisi, üçüncüsü derken kaç bedeni eritecek sıcaklığı bulabilirdim ki bedenimde.

Daha kaç hayal kırıklığının başrolünü paylaşacaktım.


Düşündüklerimi öldürmeye çabalarken, yeniden düşünmenin hayali düşmüştü bile bir kere içime. Saçlarımı beyazlatan O’ydu belki de yada düşünmekten yorulmuş vücudumun dur sinyalleriydi. Binevi reddettiklerimin, zorunlu kabulünün isyanı.


Ve anlıyorum ki hayal ettiklerim sahip olduklarımın birer kopyasıydı gerçekte...


Ne kadar iğrensemde bunu geç farketmekten, ne kadar kusmak için kendimi hayatın uçurumlarına savursamda yeri değildi şimdi bunların. Sadece tek birşeye odaklanmalıydım. Henüz neye odaklacak olduğumu bilmesemde birşeylere odaklanma fikri bile bana mutluluk veriyordu..


Sürekli gülenleri görüyordum, sürekli ağlayanları da peki hangisi gerçekti ? 


Hangisi inandırabilirdi beni, rol müydü yüzler yoksa yönetenlerin konusu, doğru insanlara komplo olan bir senaryomuydu bütün bunlar?


Önemsemekten vazgeçtim artık hiçbir şeyi önemsemiyorum çünkü yakışmıyor üstüme daha fazla önem vermek. İhanet edenlerin yüzleri kadar çirkin duruyor. Yalan söyleyenlerin anlattıklarını doğru sanarcasına çığlık çığlığa kabul ettirmeye çalışması gibi rahatsız edici..


Ve inandıklarım, inançlarıma sadık olamadı..


Gözümde büyüttüğüm insanları tanıdıkça onların gözle görülemeyecek kadar küçülmesini izlemenin zevkini daha önce yaşadığımı sanmıyorum. Onlar seçtiği karanlıklarında birbirlerini yakıp kurtulacaklarına inansalar da, ben ise insanlığımın ilk mükafatını alıp aydınlık geleceğim için hiç olmadığım kadar önlerindeydim hayatın..