23 Şubat 2010 Salı

Yine Jane Austin "Kül ve Ateş"


Ben böyleyimdir işte. bişeye taktım mı ıcığını, bıcığını çıkarana kadar oyalanırım onunla.
Mesela enn sevdiğim yemek sarımsaklı, yoğurtlu kurdele makarnadır.
Her açlıktan gözümün döndüğü anlarda bir solukta yerim ve verilse her öğün yerim kokusu hiç bozmaz beni.
Kokuyu alan düşünsün- şaka tabii yerine göre yerim- Ama her seferinde de aklıma gelen enn lezzetli yemektir kendisi. Sonra çok ama çok beğenerek bi giysi aldım diyelim tamam artık kirleninceye kadar giyerim. Akşam yıkarım sabah yine giyerim. Amann derim ne önemi var ki ne zaman öleceğim ne malum "Giy Şenizzz" derim, kendimi ödüllendiririm.

Şimdi de  Jane Austin'e taktım. Habire onun romanlarını arıyorum her yerde. Bugün Elticimle dışarıdaydık yine. Behçet Uz Çocuk Hastanesi'nin arkasında ki Sevgi Yolunda. Gerçi daha çok test kitapları satan, bir kaç yerde de okunalısı eski kitaplar, yeni kitaplar satan o güzel sokakta. Aradım buldum yine bir Jane Austin "Kül ve ateş" varya onunda filmini izlemiştim aslında. Hugh Grant ve Emma Tompson oynuyordu haa bir Kate Wınslett. Kate daha o zamanlar Titanic filmini çevirmemişti. Ama tabii kitabını okumak her zaman farklı oluyor.
Gerçi bazen okuduğum bir kitabın film halini görünce hayallerim yıkılır. Hiç de hayalimde yaşattığım gibi olmaz, ilk beş dakikadan sonra izlemem bile. Buna örnek ; Dan Brown Da Vinci Şifresi.
Bazen de okurken tasavvur edemediğim, hayalimde canlandıramadığım kitapların konuları vardır ki filmini izlemek daha kolay gelir bana buna da örnek Yüzüklerin Efendisi diyebilirim. Tüm serisini aldım bu kitabın hatta dediler ki önce başka kitaplar var onları oku hobbitleri anla sonra Yüzüklerin Efendisini oku. Tamam dedim aldım ama nafile kafamda canlandıramadım sıkıla sıkıla okudum ama filmini çok beğendim.
Şimdi de kitabını okuduğum bir filmi izlemeyi düşünüyorum. Bir Geyşanın Anıları. Ne heyecanla okudum o kitabı. Gece yarılarına kadar yaz mevsiminde eşim uyurken ara sıra pencereden gelen o beni ferahlatan rüzgarlarla.
Bir de filmi yapılmadı ama radyo tiyatrosu yapılan - ne yazık ki çalıştığım için dinleyemediğim- Orhan Pamuk'un Benim Adım Kırmızı adlı kitabı. Aslında Orhan Pamuk'u biz Türklere karşı yaptığı yamuktan dolayı affedemesem de bu kitabını 11 yıl geçmesine rağmen hala açıp bazı yerlerini tekrar okuduğum anlar vardır. İlk okuduğumda eşimle nişanlıydım, okul ve çalışma hayatımdan sonra ilk kez kış zamanı evde kalmıştım. Aynı kitaptaki gibi soğuk ve yağmurlu bir kış haftasında sıcacık yanan sobanın yanında, çayın kaynıyan sesine, yağmurun sesinin  o zaman biraz rahatsız olan Babacımın yatarken çıkardığı iyileşme mırıltılarına karışarak okumuştum.
Şimdi dedim ya taktım bende moda Jane Austin, ha gayret diğerlerinide alıp okurum artık.

Tanju Okan ve Kadınım




"Deniz kenarında gece ilerlemiş bayağı,
Ay'da gitmeye niyetli ama bırakamıyor
Sahilde masa başında
Kalakalmış yapayalnız, eli başına dayalı adamı.
İçinden bu şarkıyı mırıldanıyor besbelli,
Son bir "kadınım" desem diyor
Döner mi acaba?
Sever mi beni tekrar,
İlk günlerin
O insanın başını döndüren,
İçini pır pır ettiren hisleriyle ?
"Kadınımmm"


Not: Esti aklıma bu şarkı , dinlemek için açtığımda dökülüverdi bu şiir birden.