ne zaman sosyal medya sokaklarında dolaşsam ya da birileriyle güncel konulara dair konuşma fırsatı bulsam, toplum olarak eşitlik, özgürlük, adalet kadar dolaysız, rafine, eksiksiz, gerçek bir acıya ve üzüntüye ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum.
ama şimdi bir parantez açalım ve burada dursun. çünkü daha sonra işimize yarayacak: zenginin malında fakirin de hakkı olduğunu unutanların, haram ve helali yalnızca cinselliğe indirgeyenlerin, dini ve ahlâkı kadınlar üzerinden kurup bozanların, halkın iktidarı olduğunu unutup kendinden ve çevresindekilerden başkasını düşünmeyenlerin, muhalefeti iktidar ne derse onun tersini savunmak olduğunu sananların, siyasetlerinde dini kullananların, dini siyasete karıştırmayın derken diğer yandan bu ülkenin kurucusunu utanmadan siyasi söylemlerine alet edenlerin, faşistlerin, yaptıkları kötülükler tarihin yakın sayfalarında dururken şimdi mazlumu oynayanların, siyaset gömleği giyen teröristlerin, o teröristlerden önce müzisyen, sonra ressam, peşi sıra hitler ve 'conan' evren'in de ressam olduğunu hatırlamış gibi telaş ve aceleyle yazar çıkartmaya çalışanların allah belasını versin.
daha önce de bahsettiğim bir insan türü var. konuyu onlar üzerinden geliştirelim: birisi öldüğünde, kim olduğuna bakmadan piyasaya ona dair cümlelerini süren insanlar. bunlar önceden hazırladıkları, o an geldiğinde kullanmak üzere sakladıkları cümleleri durdukları çekmeceden çıkarıp ortalığa saçar. sanki ellerinde telefon ya da işaret parmağı 'enter" tuşunda, bilgisayar karşısında pusuya yatmışlardır. kaybedilenin kim olduğunun bir önemi yoktur. önemli olan, dolaşıma soktukları cümleler vasıtasıyla tek bir gözyaşı dökmeseler de, kalpleri sıkışmasa da o topluluğun bir parçası, hatta mümkün olduğu kadar öndeki bir parçası olmaktır.
ve bu insanlar yeterince kötü değilmiş gibi daha da beteri var: herhangi bir ölüm, cinayet, kaza, terör eylemi, afet olduğunda bu durumdan etkilenen insanlar için üzülmek yerine, bu durumu karşı cephede yer alanlara sövmek, içlerinde biriken irini boşalmak için fırsat görenler.
eleştirmeye, hesap sormaya ve hatta sövmeye itirazım yok. bunun için olayların üzerinden zaman geçmesine, beklemek gerektiğine de katılmıyorum. ama genç bir kadının yaşamının elinden alındığını, bir çocuğun öksüz kaldığını, bir adamın sakallarını torununun yüzüne süremeyeceğini, bir eşin bundan sonra yalnız uyuyacağını, bir insanın hayallerinin elinden alındığını aklımıza getirmeliyiz en önce.
empati kurmak mı dersiniz yoksa hemhâl olmak mı? ama aklımıza başka bir şey getirmeden, hesap kitap yapmadan, fırsat bu fırsat demeden üzülelim. belki de kurtuluşumuz dolaysız, rafine, eksizsiz, gerçek ve samimi bir acıdadır.
kaldı ki, eleştirmek, hesap sormak, sövmek için bu anları beklemeye gerek yok. dünya boktan, insanlar yeterince kötü.
şimdi ikinci paragrafı yeniden okuyabiliriz.