30 Nisan 2019 Salı

yeni roman

yeni çeviri aslında...

başka bir deyişle, romancı ve sinemacı alain robbe grillet'nin klasik romana ağır bir darbe indiren, ufuk açıcı denemeler toplamı yeni roman ile bir ilgisi de yok.

dün bir yolculuktan yeni dönmüştüm. evle özlem gideriyordum. tam da kitaplığın karşısında dururken -kitaplığın raflarını yormak da denilebilir buna- yan yana duran javier marís romanlarına bakıp, "yeni bir javier marías romanı olsa da okusak," dedim. çünkü usul usul akan, geçip giden zamana aldırmadan ağırdan alan, lafın lafı açtığı, konuşkan bir anlatı bu ara fena olmazdı.

bunu der demez de jaguar yayınları'na, seda ersavcı'yı da eklemleyerek attığım bartleby ve şürekası'nın yeni baskısına dair dilekçe-tweet geldi aklıma ve aynısını, yapı kredi yayınları'na atarsam ne olur, diye düşündüm.

sonra garip bir hisle googlea "javier marías yky" yazdım. sonuç: berta isla.

tıpkı bulutsuz bir gökyüzünden aniden dökülmeye başlayan kar taneleri gibi.

tıpkı ayhan'ın hilâl'i ilk defa görmesi gibi.

mutluluk bu kadar basit işte.

ve bu kadar masrafsız.

26 Nisan 2019 Cuma

ihtimaller hesabı

ilk cümle ihtimali taşıyan bir cümle üzerine üç ihtimal...

ihtimal bir... belki de başladığı yerde biten hikâyelerdendir. ve her şey bu cümleden ibarettir.

ihtimal iki... farkında olmadan bir hikâyenin ilk cümlesine dönüşen bu cümle, başka bir hikâyenin son cümlesidir belki de.

ihtimal üç... yalnızca cümledir, ihtimalleri reddeden. başlangıç olmaklık dahil.

*

zeyl: yanılgıdır belki. yenilgiye kardeş.

24 Nisan 2019 Çarşamba

evlilik

yüz atla yapılan bir deneyde seksen beş boğulma, on beş kayıp vakası hâlâ dalgıçlığın tehlikeli bir spor olduğunu kanıtlamaya yetmiyorsa o kadar at bok yoluna gitti demektir.

19 Nisan 2019 Cuma

günün sorusu: şifre ya da öz

insanı ahşap bir mobilyadan, söz gelimi bir sandalyeden farklı kılıp, elektrik tellerine takılıp kalmış uçurtma kalıntısı üzerine konuşabilen devasa böceklere dönüştüren şifre ya da öz nedir?

17 Nisan 2019 Çarşamba

bir masada iki kişi: en doğru ile en yanlış

çayından son bir yudum aldı, masaya bıraktığı fincanı parmak uçlarıyla ortaya doğru itti. bir süre camdan dışarı, belki de apansız bastıran yağmurda ıslanmamak için koşuşan insanlara baktı. bakışlarını oradan alıp az önce masanın ortasına doğru ittiği fincana verirken konuşmaya başladı:

- sormazsam söylemezsin değil mi?

- içinde bulunduğumuz durumda, hayır.

- aramazsam aramazsın.

- kesinlikle.

- ara sıra da olsa özlüyor musun bizi?

- seni bırakmak bu ilişkide yaptığım en doğru şeydi.

*

en büyük yanlış ise daha önce terk etmemekti.

15 Nisan 2019 Pazartesi

atışma - on iki

saramago, iflas eden bir kitapçının camına astığı kağıtta, "kelimeler bizi aldattı," yazdığını okumuş da, "bu seni neden şaşırttı?" demeye getiriyor sanki:

"sözcükleri az çok tanıyan herkes onlardan her şeyin beklenebileceğini bilir."*


*: yitik adanın öyküsü

11 Nisan 2019 Perşembe

kafes

insanlığın büyük yanılgılarından biri de, kafesler ve kafesteki kuşlar hakkındadır.

çünkü insan yapımı kafesler birer metafordan ibaret. gerçek kafes ise kuşların içinde.

inanmıyorsanız, kafesin kapısını açık bırakıp olacaklara bakın. kuşlar açık kapıdan çıkıp gökyüzünde kanat çırpmak yerine kafesin uzak köşesine çekilirler.

başlarını tüylerinin arasına gömer, sanki bir canavarın ağzına bakar gibi kafesin ardına kadar açık kapısına bakarlar.

*

evet, bu yazı da metafor.

10 Nisan 2019 Çarşamba

dakika ve skor

"Geceleri, kimsenin onları görmediği sırada, bulutlar nehre inerler. Nehrin üzerine eğilip daha sonra toprağın üzerine yağmur olarak yağacak olan suyu alırlar. Bazen tam iş üstündeyken, suya düşen bulutlar olur ve nehir onları alıp götürür.

Sabah olduğunda, düşen bulutların geçişini herkes görebilir.

Onlar pamuktan gemicikler gibi, gökyüzüne bakarak suların üzerinde ağır ağır ilerlerler."*


*: eduardo galeano, hikâye avcısı - bulutlar

6 Nisan 2019 Cumartesi

dönecek bir yer

baştan söyleyeyim: bu, hayatımın gerçeği değil. sadece his. daha küçük bir çocukken içime yerleşen, hisleri doldurduğum çekmeceyi karıştırırken zaman zaman elime gelen bir his.

sanki dönecek bir yerim yokmuş gibi. doğru. gidecek değil dönecek.

böylesi anlarda, sanki bindiğim bütün gemileri yakmış, geçtiğim bütün köprüleri atmış gibi hissediyorum. "türkçe'nin en büyük şairi"nin "sen ve yağmur./ başa dönemezsiniz." diye seslendiği yahudi benmişim gibi.
"öyle bir yol yürüdünüz ki ancak
dönüş yolunu yok ederek gelebilirdiniz"*
ama en çok sandalye kapma oyununa benziyor bu his: oyuncu sayısının bir eksiği kadar sandalye vardır. müzik çalar, oyuncular dans eder gibi yapar. çünkü akılları sandalyelerdedir. derken müzik kesilir ve biri dışında herkes sandalyelere oturur.

işte o biri benmişim gibi.

herkesin ait olduğu, dönebileceği bir yer varmış da dönecek yeri olmayan sadece benmişim gibi.


*: of not being a jew

3 Nisan 2019 Çarşamba

dakika ve skor

"Yeniden suskunluğa gömüldük, rıhtıma çarpan dalgaların sesini dinleyerek sessizce durduk. Ne kadar zaman geçti bilmiyorum, uzun bir zaman olmadı.
Bir de baktım ki ağlıyor. Gözyaşlarıyla ıslanmış yanağına parmağımla dokundum, sonra kolumu omuzuna doladım.

Yaz kokusunu uzun zamandır ilk kez almıştım. Denizin kokusu, uzaktaki trenin düdüğü, bir kızın tenine dokunma hissi, şampuanının limonlu kokusu, akşamüzeri esintisi, umudun titrek ışığı ve yaz rüyası...
Ancak hiçbir şey eskisi gibi değildi; sürekli sağa sola kayıp görüntüyü bozan şeffaf kopya kağıdıyla çoğaltılmış gibiydi her şey ve öncekinden geri dönülmeyecek biçimde farklıydı."*


*: haruki murakami, rüzgârın şarkısını dinle

1 Nisan 2019 Pazartesi

bir devam filmi: the big lebowski 2

bu akşam üzeri haberi ilk okuduğumda içimi tarifsiz bir sevinç doldurdu. sanki özlediğim ne kadar şey varsa geçmişten kopup gelmişti.

sinemada ilk izleyişimiz, akün, palermo baskısı dublajlı halinin muhteşemliği, okunduğu gibi değil yazıldığı gibi "lebovski" diye telaffuz etmek, seyrede seyrede yıpranmış cdden çoğaltılan onlarca kopya, lebowski barlar, ev sahibimizin konuklarına kendi elleriyle white russian hazırladığı 'big lebowski gecesi'leri, ilk lebowski tişörtüm, o tişörtü ne yapıp edip okyanuslar ötesinden getirten ve şu pek de kısa sayılamayacak ömrümde aldığım en güzel hediyelerden birine belki de birincisine dönüştüren sevgilimin kocaman gözleri, tişörtlerin sekizincisi, dvdsi çıktı diye bayram ettiğimiz ama tiglon'un eline yüzüne bulaştırdığı ikinci türkiye baskısı, istiridye içine gizlenmiş inci misali bowling topu biçimindeki "muhafaza"nın içindeki usa baskısı, kitaplığın rafında duran ve hangi seyahatin hatırası olduğunu şu an hatırlayamadığım "ahbab" biblosu, müzik çalarının adını "ahbabın çağrı cihazı" koyan sevgilim, olur olmaz zamanlarda aniden bizi bulan "saat kaça kadar bana bir parmak bulabilirsin" sorusu, "yöntemleri var", ezberlediğimiz ve olur olmaz zamanlarda tekrar ettiğimiz onlarca replik, yaşı kaç olursa olsun bu muhteşem filmi "fuck"lardan ibaret sanan ergenlere duyduğum sonsuz öfke, sinema tarihinin en iyi kara filmlerinden bir olduğunu ya da muhteşem sanat yönetmenliğini göremeyip sadece komik diye tanımlayanların kırık notları, lebowskifest san francisco ve bir sürü şey daha...

üstelik bu hiç beklemediğim, aklımın ucundan dahi geçmeyen bir gelişmeydi. bir çeşit mucize.

*

coen kardeşler; ethan ve joel nihayet dedikoduları doğrulamış, dünyanın her yerinde milyonlarca hayranı olan bu 'kült' filmin devamı için düğmeye basıldığını açıklamış.

senaryolarını genelde kendileri yazan coenler devam filmi için gage luce'den destek almışlar. devam filmi ilk filmden on yedi yıl sonra geçiyor. amacına ulaşan ve 'ahbab'dan hamile kalan maude lebowski, ahbab'ı arar ve bir oğlu olduğunu söyler. oğlu kaçırılmıştır. sonra olaylar gelişir.

maude lebowski'yi yine julianne moore canlandıracakmış. ahbab "oscarlı" jeff bridges, walter sobchak ise devam filminde de john goodman. 'jesus' quintana rolündeki john tutturo bu defa daha çok süre alacak ve bowling topuyla sevişmekten daha fazlasını yapacak gibi.

filmin en büyük sürprizi ise 'ahbab'ın uzun süredir kayıp olan ve ortaya çıkan kardeşini canlandıracak olan bill murray. ilk filmi cok sevdiğini söyleyen usta oyuncu devam filmi hakkında, "coen kardeşler dude'un kardeşi rolünü teklif ettiklerinde hayır diyemedim. iki bin dört yılında birlikte çalışmak için bir görüşmemiz olmuştu ama o dönemde garfield'in seslendirmesini yaptığım için bu mümkün olmamıştı. onlarla çalışmak nihayet gerçekleşeceği için mutluyum," diyor.

'devam' konusunda eleştirmenler ise ikiye bölünmüş durumda. örneğin, new york times'tan jill bryan oldukça umutlu. ortaya muhteşem bir film çıkacağından neredeyse emin. çünkü coen kardeşlere güveniyor ve merakla beklediği filmler listesinin en başında bu filmin olduğunu saklamıyor.

guardian'dan gwen hawkins ise, bu fikri saçma bulanlardan. bunun, kült mertebesine erişmiş bu filmi kirletmesinden korkuyor. coen kardeşlerin sinemasal başarıları ve yetenekleri bile olumlu düşünmemi sağlamıyor, diyor.

*

bana gelince, başta da söylediğim gibi en başında heyecanlandım. tarifsiz bir sevinç büyüdü içimde. galiba şimdi biraz duruldum. sanırım endişeliyim de. tıpkı üniversite aşkınız şehre gelecekmiş ve gelmeden önce görüşelim demek için aramış gibi.

coen kardeşlerin zekasına ve sinema yeteneklerine güveniyorum. ortaya birincisini aratmayacak bir ikinci çıkartacaklarından hiç şüphem yok. bu yüzden filmin gösterime gireceği iki bin on altı yazı için şimdiden sabırsızlanıyorum.

yine de ben olsam böylesi bir filmin devamını çekmezdim. ki ben eski sevgililerimle de görüşmem. sabırsızım ama 'ikinci film' beklediğim filmlerin ilk sırasında değil.


notgibi: bu yazıyı yıllar önce, rastladığım bir haber üzerine büyük bir heyecanla yazmıştım. yayınlamadan önce son bir araştırma yapınca da bunun bir şaka olduğu öğrenmiştim. silmeye kıyamadığım için taslaklarda çürüyordu. belki de, bir gün kendi kendimle dalga geçersem diye sakladım. bilinç altı bu. derin karanlık. bu sabah kirk lazarus hakkında yazarken, "varsın 'nisan bir' şakası olsun," dedim.