stres etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
stres etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

26 Aralık 2011 Pazartesi

Berbat Bir Pazar Gününün Anatomisi...

Dün sabah gözlerimi açtığımda gergin bir günün beni beklediğine dair ilk sinyaller verilmeye başlanmıştı bile.Evin küçük erkekleri uyanmış-belli ki mühim işler peşinde,koridorda koşar adım voltalarını atmakta idiler.
Uyumak istiyordum.Yatak beni olanca gücüyle kavrıyor,sıcacık koynuna şehvetle basıyor,bende bu tutkunun gönüllü esiri oluyordum hepten.Birazcık daha sürsün istiyordum bu karşılıklı arzuların hüküm sürdüğü enfes fantezi.Hepi topu haftada bir gün değil mi ki böylesi vuslatlar,azıcık uzatmanın ne zararı var.

Bu duygular içerisindeyken,biraz daha yavaş olmaları konusunda yaptığım uyarı pek işe yaramadı.Paldır küldür koşturmalarına yüksek sesle birbirlerine seslenmeleri de eklenince,yatak azıcık diken kıvamına gelmeye başladı nazarımda.Ardından YA'nın odasına geçtiler ve yere bir takım nesneler atmaya başladılar.Sinirlerim iyice gerilmişti artık.Yatakla vedalaşıp tüm hışmımla kalktım ve doğruca odaya yöneldim.Gördüğüm manzara karşısında tüm uzuvlarım alarma geçmişti bile.YA komidinin üstüne çıkmış,raftan kitaplarının neredeyse tümünü yatağının üstüne,yerlere olanca geniş bir biçimde yaymış ve bunu yaparken rafa tüm ağırlığıyla yüklenmiş olacak ki duvara monte edildiği yerden basbayağı ayrılmış,düşmesine ramak kalmıştı.
İnsan gergin başlayınca güne,herşey üstüne üstüne gelir ya bana da gelenler geldi ve avazım çıktığınca bağırmaya başladım;öyle ki 6.kattaki komşumun bile sesimi duyduğuna eminim.RU sesimdeki dehşeti hissedince uyanık davranıp hemen kendi odasına kaçtı,garibim YA ise sindi olduğu yere ve annesinin sergilediği çirkef manzaranın sona ermesini diledi tüm kalbiyle.Ama yok,anne öyle kolay pes eder mi? 

Kendime engel olmakta güçlük çekiyordum.Defalarca kez kitaplarını sağa sola atmamaları konusunda uyarmama rağmen hala aynı şeyi yapıyor olmaları beni çileden çıkarmıştı.Üstüne üstlük rafı yerinden neredeyse sökülecek duruma getirmeleri gerginliğimin dozunu epey artırmıştı.Ama en fecisi sanırım tüm bunların sıcacık yataktan çıkmak zorunda kalmama sebep olmasıydı.Ne olurdu daha sakin oyunlar oynasalardı dimi ama:(
Delirdikçe deliriyor,daha fena şeylere sebep olmaktan müthiş bir dirayetle alıkoyuyordum kendimi.Popolarına iki tokat atıp çıksam ve böyle iğrenti uyandıran sahnelere meydan vermesem daha evlaydı.O rezil ses tonuma eşlik eden mimiklerimin ne denli  mide bulandırıcı ve ürkütücü olduğunu YA'nın yüzünde ki yansımamdan gayet net anlıyor fakat sanki bundan müthiş bir haz alırmış gibi gittikçe canavarlaşıyordum.O ise karşımda bir zavallı gibi sindikçe siniyor sadece arada "ama ben kitaplara bakmak istiyordum,kardeşime okuyacaktım" diyebiliyordu.Asıl zavallı bendim bu manzara karşısında;o an bilmiyordum.

Esip gürleyip,bir yığın tehditleri ardı ardına sıraladıktan sonra hırsımı hala alamamış bir halde geçtim banyoya.Belli ki bugün çok zor bir gün olacaktı.Daha başından dar etmiştim hem kendime,en fenası güne mutlu mesut başlayan cümle sabiye...

O denli gerilmiştim ki,daha günün başlangıcında geri kalan kısmına dair en ufak bir heves zerresi kalmamıştı içimde.Ne kahvaltı hazırlamak istiyordum,ne evle meşgul olmak,ne dışarı çıkmak,ne de çocuklarla ilgilenmek.O noktadan sonra yapabileceğim ve yapmak istediğim tek şey,bunca gerginliğin müsebbibi olan baştan çıkarıcı yatağıma geri dönüp yorganı kafama çekerek akşamı etmekti.Ama maalesef bu hiç mümkün değildi bilakis gidip hoyratça birbirine katıp savaş alanına çevirdiğim,darmaduman ettiğim kalplerin döküntülerini toplamalı,ferini söndürdüğüm gözlerin ışıklarını tazelemeliydim.

Zoraki bir hamleyle girdim mutfağa ve her pazardan farklı olarak gayet özensiz bir biçimde hazırladım kahvaltıyı.Yüzlerden gerginlik net bir biçimde okunuyordu,herkes suspustu.Bu halde bitirdik kahvaltıyı ve ortalığı toplamaya koyulduk.Ben mutfakla ilgilenirken Neco rafı yerinden sökmüş duvarda oluşan koca delikleri alçıyla kapamaya çalışıyordu.İşleri az biraz yoluna koyduktan sonra dışarı çıkmaya niyetlendim.Aslında tiyatro planımız vardı fakat sabah ki nahoş durumdan sonra uzunca süre toparlanamadığımızdan geç kalmıştık 12:00 deki gösterime.Netten başka oyunları araştırdım fakat ya çok uzaktı mesafe ve 15:00 te ki gösterime de yetişemeyebilirdik ya da bilet tükenmişti.Kalan tek bir alternatifte 13:30 da Kartal Sanat Tiyatrosundaki gösteriydi ona da yakın olmamıza rağmen yetişmemiş mümkün değildi.Saat 13:10 civarı idi ve 20 dakika da evden çıkmamız ancak mucize olurdu.Bu iş de beni hayli gerdi.Niyet edip de yapamadığımda bir şeyi feci bunalırım nitekim.Plansızlığıma,iş bilmezliğime söylendim de söylendim.Yatakta öyle mayışıp kalmasam ne onca aksilik yaşanacaktı,ne çocuklar derbeder olacaktı ne de program aksayacaktı.Velhasıl kabahatin büyüğü bendeydi.

Çocukları hazırlarken daha,onca gerilmenin neticesinde kendimi tonlarca yükün altında kalmışcasına yorgun ve keyifsiz hissediyordum.Çatacak yer arıyordum kısaca.Adres belliydi:Neco...
Ben bunca uğraş verirken bozulan morallerimizin tamiri için,O'nun öyle umursamaz,kendi havasında,etliye sütlüye karışmayan hali delirtiyordu beni.Bir hafta da kendi gayret gösterse,günümüzün keyifli geçmesi adına planlar yapsa,bizi yüreklendirse,bana moral depolasa,benim uğraş verdiğim gibi O da çabalasa benden mutlusu olmayacaktı.Lakin O'nun bu sevimsiz ve köhne görüntüsü zorla ayakta tutmaya çalıştığım enerjimi, yaşama hevesimi yerlerde süründürüyordu kelimenin tam anlamıyla.

Üç çocuğu giydir,giydirirken tümüyle cebelleş,nazıyla,niyazıyla kaprisiyle uğraş,en nihayetinde hazır et,beyefendi hala otursun gazete okusun.Sonrasında keyfi yetip de yerinden kalksın bir pantolon geçirsin bacağına,iki dakkada kendi işi bitince de başlasın "hadi" leri sıralamaya.
"İki saat hazırlanamıyorsun,makyaj yapmasan ne olur,hep seni mi bekleyeceğiz" şeklindeki çileden çıkartıcı bir yığın cümle karşısında ne söylenebilir ki.Bir de "ne yapıyorsun sanki" demez mi? işte fitili ateşleyen cümle de o oldu günün devamında.
ZE'yi giydirmiştim güç bela -ki gönlünü edememiş,istediği abuk nesneyi giymesine izin vermediğim için çığrından çıkmıştı.O'nun bu hallerinin verdiği artı gerginlikle doğruca Neco'nun yanında aldım soluğu.Verdim veriştirdim."Ne yaptın sanki" cümlesi bittiğim andı ve herşeyi bırakıp doğruca odama yöneldim.Uzandım yatağa ve bitirdim günü kendi adıma."Çocuklar olmasaydı keşke" diye geçirdim içimden.Onlar varken böylesi olumsuzluklar kat be kat üzüyor daraltıyor beni.Kendi başıma o vaziyette aç susuz akşamı ederdim belki ama çocuklarla olmuyor işte olmuyor.Kahrolsanda dik durman gerekiyor ya ,işte o beni mahfediyor.

Giydirdi çocukları,ben de çocukları üzmemek adına kalktım ve çıktık dışarı.Günün devamında ne ben konuştum ne de O.Önce parkta vakit geçirdi çocuklar fakat hava buz kestiğinden AVM de aldık soluğu.Kitapçı gezdik,yemek katına çıktık,çocuklar yedi ben somurttum.Jetonlu oyun salonuna gittiler babalarıyla beraber.Ben yalnız başıma insan selini izledim.Oldukça kof,sıkıcı,berbat bir gündü.Kalktık geldik sonra.RU ve ZE uyudu yolda.Yol boyu sustum.Ya bir ara"anne neden konuşmuyorsun,sesini özledim" dedi ama bu bile beni keyiflendirmeye yetmedi.
Velhasıl,sabahında yüklendiğim stres yumağı akşama dek her yanımı sıkı sıkı sardı vesselam.

Berbat bir gündü,iyi ki bitti...


Bu şarkı daha iyi bir haftaya başlangıç için vesile olur belki.Melodisi itibariyle tabi...

14 Mart 2011 Pazartesi

Ne gündü ama...

Bizim çılgın üçlü sanırım aralarında anlaşıyorlar.Şöyle ki;
Cumartesi tüm enerjileriyle anne babalarını çıldırtıp perte çıkarıyor,pazar da azcık sakinleyip gönlümüzü alıyorlar.
Geçen cumartesi nasıl kabus gibi bir gün oldu ise,bu cumartesi ikiye üçe katlayıp dozunu feci halde artırdı.
Sabah uykumdan,ZE'nin yatakta "Arkadaşım Eşek"şarkını pek bir keyifle söyleyerek verdiği konser dolayısıyla,gülümseyerek uyandım.Odasına girdiğimde belli belirsiz bir koku aldım fakat uykudan yeni kalktığım için,koku duyum tam yerleşmediğinden emin olamadım,kokunun işaret ettiği şeyden.Sonrasında kendi odama götürdüğümde "çiçim geldi" deyince altını açtığımda hiç yapmadığı birşeyi farkedince şok oldum."Kaka yapmıştı!!!"Arada çişini altına kaşırmasına alışmıştım ama bu da neyin nesiydi.Azcık gerildim lakin çok üstünde durmadım."Neden yaptın kızım?diye sorduğumda "yooookkkk" diye cevap verdi.Aldım götürdüm banyoya ve poposunu yıkadım.Az önce güne keyifle uyanmama sebep olan ZE hanım,hemen ardından bombayı patlatıvermişti.Hadi hayırlısı dedim.

Canımız kanımız biricik dayımız,cuma akşamından bizde kalmıştı.Dolayısıyla ertesinde kahvaltıyı beraber yaptık.Babamız çalıştı bu cumartesi.
Yine market ziyaretiyle başladım bende güne.Kahvaltı en özel öğünümdür benim ve çeşitin bol olmasına özen gösteririm.O nedenle mutlaka her hafta sonu sabah kalkınca önce markete uğrar kahvaltı eksiklerini tamamlarım.

Gerçi çocuğu üçledikten beri hiçbir öğün uzuuun uzuuuunn sohbetler eşliğinde keyifle tamamlanmadı ama ben her seferinde büyük bir ümitle yine de elimden geldiğince özen göstermeye devam ediyorum.
Marketten dönüp masayı hazırladıktan sonra harala gürele oturduk sofraya.Daha dakkasında YA yine yaptı yapacağını ve çayımı masaya boca etti.Örtü ve yerler çay içinde kaldı.Sükunetle "tamam oğlum sorun değil,sana birşey oldu mu?"diye sordum,O da tavrımdan rahatlamış olacak,yanağıma bir öpücük kondurdu.Ama banyoya giderken kendi kendime epeyce saydırdım,lakin o duymadı.Masadaki onca şeyi tek tek taşıyıp örtüyü kaldırdım ve yeni bir örtü serdim.Ardından bolca "hadi çocuğum tabağındakileri yeeee,yemeyeceksen doğru odana" ikazlarıyla kahvaltıyı nihayetlendirdik.Yine hiçbir şey  anlamadım kahvaltıdan vesselam...

Peşi sıra,daha masayı kaldırmadan,kahvaltısını bitirip ortadan kaybolan veletlerin peşine düşerken,banyoda ZE'yi gördüm ve resmen dehşete kapıldım.İkinci kez kakasını kaçırmıştı.İshal falanda değildi ki.Allah Allahhhh dedim kendi kendime.Beynim zonklamaya,sinirlerim bir genleşip bir yay gibi gerilemeye başladı.Epeyce söylendim bu kez.Meleğim de üzüldü ve ağladı tabi.Sonra gidip özür diledim O da hemen affetti.Melek işte...

Banyo yaptırdım hemen,üstünü giydirip salona geçince canım kardeşimin masayı topladığını,kahvaltılıkları dolaba yerleştirdiğini hatta ortalığı süpürdüğünü gördüm.Sağ kolumdur o benim.İkizler doğduğundan beri her zaman en büyük desteklerimden biri olmuştur.Hiç kıyamaz üzülmeme,yorulmama.Ne zaman bunaldığımı anlasa hemen giriverir araya,ya alıp dışarı çıkarır yahut bulunduğum yerden uzaklaştırıp onları oyalayarak biraz nefes almama olanak tanır.Hakkını hiç ödeyemem kardeşim,Allah herşeyi gönlüne göre versin,kalbinin nuru tüm yaşamına ışık tutsun inşallah.Haziranda evleniyor,dilerim ömür boyu mutlu olursunuz canım.

Hemen ardından bahçeye çıkardı çocukları,bende fırsattan istifade makinaya çamaşır attım,yıkanmışları astım YA'nın odasını ve mutfağı toparladım.Peşinden de ağlamaları birbirine karışarak tüm apartmanı inletir halde geldi veletler.Üçü birden,kulakları sağır,beyni felç eder nitelikte ağlıyorlar,"Ne oldu,neden ağlıyorsunuz?" diye sormamı duymuyorlardı bile.En sonunda bende onların sesini bastırır şekilde "yeterrrrr,susuuuuuunnnnn artıkkk" diye bağırınca,dozu biraz düşürerek ama hala ağlar halde "biz eve gelmiycez,bahçede oynıycazzzz"diye cevap verdiler.Sevgili dayımız eve gideceğinden,onları getirmek zorunda kaldığındanmış bütün patırtıları.Güç bela susturup aldım hepsini banyoya ve sırayla banyo yaptırdım,önce ZE'yi ,ardından YA'yı, peşi sıra da dayımız gitmeden,son bir hamleyle RU'yu yaptırdı.Üstlerini giydirip saçlarını kuruttuktan sonra öğle uykusu öncesi sütlerini ısıtmak için mutfağa geçtim.Yorgun ve az önceki ağlama krizinden dolayı gergin halim ortama negatif elektrikler yaymaya devam ettiğinden,sütü ısıtıp biberona koyarken dengesi bozuldu ve yerler,çekmece kulpları ve tezgah süt damlalarıyla sıvandı.Ellerim titremeye,gözlerimden ateş çıkmaya başladı.Dişlerimi sıkıyor,kendi kendime deli gibi söyleniyordum.Bütün herşey el ele vermiş beni bugün tımarhaneye göndermeye uğraşıyorlardı sanki.Aklımdan geçen şeyleri düşündükçe,kendime kızdım sonradan.Yerleri ve tezgahı temizledikten sonra sütlerini ellerine verip yataklarına koydum ve iki hikayenin ardından çıktım odalarından.ZE uyumuştu RU'da uyurdu nasılsa.Bu arada dayımız eve gitmişti bile.Artık üç küçük cengaverle evde başbaşaydım,neyse ki ikisi uyuyordu.Peşinden YA'nın yanına geldim O da yere uzanmış arabasıyla oynuyordu.Bende azcık PC nin başına oturayım bari dedim.Kısa süre sonra bir baktım ki YA'da yerde uyuyakalmış.Aldım yerine koydum ve derin bir ohhhhhhhhhhhh çektim.Derinliğinin yankısını okuyanların bile duyduğuna eminim:)
Sükunetin hakim olduğu 1,5 saatin ardından RU uyandı,yaklaşık 15 dk sonra da YA.Silkelenip,sessizliğin etkisiyle rehavete kapılan bünyeyi kendine getirdim.Ardından kapı çalındı,gelen annemlerdi.İzmit'e kızkardeşime gitmişlerdi.Dönüşte,düşünceli dayımızın tembihleri sonucu bize uğramışlar,sevindim tabi görünce.Onların gelişinin ardından ZE'de uyandı ve kaldığımız yerden devam ettik finishi belli olmayan bu zorlu maratona....

-------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Neyse ki,annemler evlerine giderken RU ve ZE'yi de yanlarında götürdüler ve sükunetin hakim olacağı koskoca bir pazar gününün hayaliyle,saadet içinde koydum başımı yastığa.
Yaşasın tek çocuklu özgürlükkkk.....

Bu düşündüklerimden ötürü utanmalı mıyım?


20 Ocak 2011 Perşembe

Yemek Savaşları...

Fatih İstanbul'u fehtederken,benim çocuklara yemek yedirirken zorlandığım denli zorlanmamıştır,adımın Gönül olduğu kadar eminim buna.
Neşelihaller de bugün ki postunda tamda bundan bahsetmiş,pişti olduk onunla lakin bu akşam yaşadığımız meyve krizi,içimi boşaltma ,deşarj olma ihtiyacı doğurduğundan,yazmadan geçemedim.
Yamaç oldum olası rahat yemek yiyen bir çocuk olmadı.Hiç yemez değildi ama ağzında tutar yutmak bilmezdi bir türlü.Sinirden ellerim titrer,saçlarım tel tel dikilir,akabinde cıyak cıyak bağırırdım.Bir keresinde unutmuyorum,özene bezene hazırladığım yemeyi bir kaç kaşık yedikten sonra ağzında tutmaya başladı,yut oğlum yutmaz,hadi oğlum,canım oğlum,kuş geçiyo,uçak geçiyo...yok yok yok yutmuyor bir türlü.Sabır sabır bir yere kadar.Ağzındakini püskürtmesi bardağı taşıran son damla oldu ve elimdeki kaseyi fırlattığım gibi duvarlar,mobilyalar,TV,üstüm başım hatta tavan bile yemek artıklarıyla doldu.Asabiyetin bedelini 2 saat kirlenen yerleri temizlemekle ödedim sanki çocuğun çok umruymuş gibi...

Hala da öyle mız mız yemek konusunda.Kilosu yaşının standartlarında hatta üstünde de diyebiliriz ama hep zoraki yer.Şöyle iştahla sofra başına geçipte afiyetle yiyip kalktığı 5 yıllık ömrü hayatında henüz vaki olmamıştır.Gözü sağda solda,uyuşuk,mayışık,yemek ona bakar o yemeğe bakar,karşılıklı bakışmalar vuslatla son bulmaz ne yazıkki.Oğlum tabağındakini ye demekten iflahım kesilir,iştahım kaçar ama her ne hikmetse kilo vermeyi beceremem.Stres bünyeyi şişiriyor demekki...

Zeynepte Yamaç'la aynı belki daha beteri.Yemek yenileceğini anladığı an stres basar,kaçacak delik arar.Ben yemiycemmm naraları havada uçuşur.Sanki ben yedirmekten çok keyif alırmışım gibi.Severek yediği yemek sayısı kısıtlı."Mantı,tavuksuyu çorba,düğün çorba(genel olarak yoğurtla terbiye edilmiş çorbalar),ıspanak.Mantıya asla hayır diyemez hatta bazı zamanlar mantı aşerir.Geçenlerde bir akşam babası ananeden alıp eve getirirken "baba ben mantı ittiyorum "demiş,babası gelir gelmez buzluktan çıkardı ve bir güzel pişirip yedirdi kıymetli kızına da bir tarafları şişmeden kurtarabildik:)Bu saydıklarım dışındakileri yedirmek deveye hendek atlatmak kadar zor olur benim için.Kimisini ilk kaşığı alana kadar ısrarla reddeder,bir kaşık aldıktan sonra beğenirse keyifle devam eder.Ama o ilk kaşığı ağzına vermek inanılmaz bir sabır ve azim gerektirir,kafasını sağa sola salladıkça yemek saçlarına bulaşır,kaşıktan üstüne başına,sağa sola dökülür.bende sinirden gerim gerim gerilir,yanısıra ellerim titrer,gözlerim, yuvalarından fırlar halde avaz avaz bağırırım.Ağlaya zırlaya yediğinin hayrından çok zararını görerek kalkar sofradan.

Bu akşamda aynen böyle gelişti...
İş çıkışı markete gidip,dünden tam takır olduğunu farkettiğim buzdolabının azcık yüzünü güldürmek için biraz alışveriş yapayım dedim. Ispanak,pırasa,kereviz, brokoli, havuç,patates,roka, kırmızı soğan,karnabahar ne bulduysam aldım.Eve geçip,ıspanak,havuç, pırasa,patates,brokoli ve kerevizden bir miktar alıp  bir güzel yıkadıktan sonra doldurdum düdüklü tencereye,üstüne su ekleyip koydum ocağa.15 dk kadar piştikten sonra kapatıp blendırdan geçirdim.Ayrı bir kapta 3 çorba kaşığı unu bir miktar suyla karıştırarak meyanını hazırladım ve kaynayan çorbaya karıştıra karıştıra ilave ettim.Son olarak yarım paket kremayı ekleyip 3 dk daha kaynatıp ocaktan aldım.
Ohhhhh misler gibi şifa kaynağı "kremalı sebze çorbası" sabırsızlıkla hüppletilmeye hazır.
Ama nerde öyle elinde kaşık,ağzı açık halde bekleyen çocuklar.
"Hayırrrr ben yemek istemiyorum "söylemlerini duyunca çorbanın bile hevesi kaçtı zannımca.
Zeynep hanım büyük bir iştahSIZlıkla,zar zor,ağlaya zırlaya,bağrıla çağrıla bitirdi kasesindekini.Saçlarıda epey nasiplendi her zamanki gibi.Sanırım en çok onlar seviniyor bu işe,en doğalından maske işte daha ne olsun...
Yamaç'ta ısrar kıyamet,tembih tembih üstüne,1 den 10 a saymacalarla aynı zorlukla bitirdi güzelim çorbayı.
Bir tek Rüzgar yemek konusunda sorunsuzdur bizim evde.Ona yemek yedirmek gibi bir telaşım da stresimde olmadı hiçbir zaman.Hatta koyarım önüne kendi afiyetle yer "ben doydum,eline sağlık anne" der ve kalkar.Bu duruma alışkın olmadığım için yaptığı tarafımdan olağanüstü bişeymiş,büyük bir başarıymış gibi addedildiğinden   başımın üstünde gezdiresim var canım oğlumu.Gerçi her konuda en sorunsuz o dur ya,ilk altı ayının aksine...

Yemeğin üstünden geçen 1 saatin ardından meyve faslına geçildiğinde benzer sahneler tekrar yaşandı.Yamaç çok seçer meyveyi.Bir tek elma,nar nadiren armut ve mandalina yer.Birkaç dilim elma yedi,mandalina verdim yemek istemedi bende yemekten zaten sinirliyim yiyeceksin diye inat ettim.Yememeye ısrar edince tekrar bir sesler yükseldi evde.Eşim bu kez bana müdahale etti."Sakin ol ne bağırıyorsun,ısrar etme,yemek istemiyor,sevmiyor çocuk,sana zeytin versem zorla yermisin?" dedi.
Haklı aslında,farkındayım ama yesin istiyorum,faydasından istifade etsin,bünyesi güçlensin,alışkanlık edinsin istiyorum.O yesin ben doyayım istiyorum.Baba ne anlar ki bu hissiyattan...
Yemezse yemez,strese lüzum yok,acıkınca yer zihniyeti hakim değil mi tüm babalarda..

Aslında doğru olanda o değil mi?

Gel de bunu annelere anlat...

Offff offfff...
Related Posts with Thumbnails