Bizim ufaklıklar 27 aylarını bitirdiler artık.Daha dün minicik olan bedenleri,kucağımdan dolup taşar oldu şimdilerde...Epey yol katettik birçok konuda...
Kendi kendilerine uykuya geçişleri,tuvalet eğitimleri,yemek yeme becelerileri,dil gelişimleri vs.vs...
Hergün yeni yeni şeyler duydukça ağızlarından,hem şaşırıyor hemde mutlu oluyorum şahit olduklarıma...
En güzel en keyifli zamanları sanırım bu dönemler..
Her duyduklarını hafızaya nakledip gerekli durumlarda şakkk diye dışa vuruşları...dillerinin döndüğünce söyledikleri şarkılar...kızdıkları sinirlendikleri anlarda verdikleri büyümüşte küçülmüşvari tepkiler...birbirleriyle olan harikulade dialogları...büyüklerinden taleplerini dile getirirken sarfettikleri sözcükler...Gönül almaya çalışırken uyguladıkları taktikler...ve daha neleeerrrr neleeeerrr nelerrrr...
Hepside tadına ve seyrine doyum olmaz deneyimler...
Rüzgar,abisi o gelmesin diye kapıyı kapattığı için:
"Mamaç kapıyı niye bagattın hıııııı???"
diye sorduğunda yanında olmalı ve o şirin suratıyla sesinin tonlamasını duymalıydınız mesela...
Ya da Zeynep'in işine gelmeyince:
"Anne çeni çeeemiyom" diyerek tavrını koyuşunu,
Hele bir gece yataklarında sütlerini hüplettikten sonra yaklaşık bir saat boyunca kıkırdaşmaları...
Zeynep'in yatakta ayağa kalkıp kendini popo üstü bırakınca Rüzgar'ın ona bakıp kahkahalarla gülüşü ve bu durumun onları ziyadesiyle eğlendirişi...
Sonrasında yanlarına gidip "hadi uyuyun bakalım" dediğimde,benim çıkmamla birlikte Zeynep'in kısık sesle:
" Düdaa şişşşşş hadi uyu uyu anne kızıyo" diye uyarması...
Koro halinde "Ali babanın çiftliği" ni eksiksiz ve sıfır detone söyleyişleri...
Zeynep'in "armut dibine düşer" lafını haklı çıkarırcasına muazzam müzik kulağı...
Yine Zeynep'in ellerini yüzüme koyup en şirin sesiyle "bebeksin" diyerek dile getirdiği en sahici sevgisi...
Rüzgar'ın her kapı çaldığında ya da her duyduğu tıkırtıda "aaa baba geldi" diyerek heyecanla kapıya koşuşu ve babaya olan müthiş tutkusu...
Üç kardeşin kah; sarmaş dolaş,aşk muhabbet, hoş sohbet, kah; hır gür,itiş kakış,bağırış çağırış halleri...
vs vs vs....
Anlat anlat,yaz yaz bitmez bu bizzat şahit olunası serüvenler...
2 yıldır gitmiyorum diye yakınıyorum kimi zaman,ama sinemaya gitmeye ne hacet...
Aksiyonsa aksiyon,gerilimse gerilim,komediyse komedi,,dramsa dram,aşksa en damarından...
Her aradığın 7/24 elinin altında,
Para harcamana,bilet kuyruğuna,yer bulma kaygısına lüzum yok.
Üstelik,yerin her daim hazır; loca da...
Hemde 4 boyutlu,
O kadar gerçek ki herşey,bazen tepende,bazen kucağında,bazen sırtında buluveriyosun...
Kimi zaman geçici duyma bozukluğuna yol açabiliyorlar ama olsun,her güzel şeyin bir bedeli var dimi...
Patlat bir kase dolusu mısırı,otur koltuğuna
Aksiyonsa şayet o günkü filmi konusu,her an içinde bulabilirsin kendini.
Ne güzel işte senaryoyu kafana göre değiştirme imkanın da var,mutlu sonu kendin yazabilirsin...
Gerilimse biraz gerilebilirsin hazırlıklı ol,istersen başlamadan önce bir kaşık passiflora al iyi gelir...
Komediyse yaşadın...ne yorgunluk kalır ne stres...
Ama aşksa tadından yenmez...
Ne dert kalır ne tasa,dünya yansa umrun değil,öyle sahici öyle içten yaşarsın ki,damarlarında hissedersin sıcak sıcak...
Hani hayran olduğun aktörün filmlerinde kendini birlikte oynadığı aktristin yerine koyar,yahut "keşke sevgilim olsa" gibi hayaller kurardın ya genç bir kızken...
Bu filmi izlerken tüm hayallerin gerçeğe dönüşüveriyor ve bir anda taptığın başrol oyuncusunu kollarında, kucağında buluveriyorsun,sarıl,öp,kokla aşkını ilan et ve karşılığını doyasıya al....
Yalnız misafir izleyicileri alırken uyarıyoruz,kulaklarında ve başlarında meydana gelebilecek ağrı ve uyuşmalara karşı hazırlıklı olmaları konusunda...
Konusu ne olursa olsun,her şartta,her durumda,her zaman kapalı gişe,keyifle,ara sıra gerilerek ama hep şükrederek izliyoruz biz bu filmleri...
Ve her daim kadroda yer alan,başrol oyuncuları birbirinden akıllı ve bizce birbirinden eşsiz 3 küçük haylaza
ÖLESİYE TAPIYORUZ....