YA etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
YA etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

6 Şubat 2013 Çarşamba

27 Ocak 2013 Pazar

Karne Havadisleri...

25 Ocak cuma günü karnelerimizi aldık..
Üç karne de yüzümüzü güldürdü;aslında birazcık da ağlattı (klasik,duygusala bağlamış anne modu)
Önce karne merasimine babamızın katılmasına karar vermiştik fakat ben dayanamadım ve saat 12:00 gibi firar edip işten,oğlumun yanında aldım soluğu.Ne de olsa ilk karnesiydi..
Beni görünce çok sevindi.Ben ondan çok daha heyecanlıydım o kesin.Karnesi ne olursa olsun yeter ki gözlerinin içi hep gülsün,buna şüphe yok;fakat insan bir tuhaflaşıyor işte, her şeyin en iyisi,en güzeli yavrularının olsun istiyor.Kendileri için elbet,başkaları görsün beğeni toplasın diye değil.


Karnesindeki notları görünce en çok kendisi sevindi nitekim..
Karne hediyesi olarak PSP oyun konsolu istiyordu.Aslında karne hediyesi kavramını biz zorla soktuk kafasına sanırım.Karneni bir alalım bakalım,emeklerinin karşılığı olarak bir hediyemiz olur elbet demiştik bir ara.Epeyidir para biriktiriyordu zaten,çok az bir miktar kalmıştı tamamlanmasına.Onu ekleyip alacağız istediğini inşallah.PSP değil de tablet olabilir belki.Yaklaşan doğum günüyle birleştirip uyanıklık yapacağız birazcık da :)

RU ve ZE de aldılar karnelerini..
Gökteki yıldızları yeryüzüne indirmişlerdi kuzularım.Gurur kaynaklarım benim.Varlıkları benim için hazine değerinde iken yaşattıkları gurur ve mutlulukla daha bir aydınlatıyorlar dünyamı.Rabbim eksikliklerini göstermesin,hep gülsün yüzleri dilerim...
Onlara da küçük birer karne hediyesi almadan olmazdı tabi :)



Hayat karneleri iftihar ve mutluluklarla dolu olsun dilerim.
Tüm çocukların...

Dip not:Okulun koridorunda lise arkadaşımı görünce pek bir tuhaf hissettim kendimi;o da yavrusu için gelmişti muhtemelen.Bir zamanlar başımızda kavak yelleriyle koşturduğumuz koridorları şimdi veli sıfatıyla arşınlıyor olmak tuhaf hisler uyandırdı bende.

11 Ocak 2013 Cuma

YA'nın Okul Hayatından Kısa Kısa...

YA'nın okul tarafında işler tıkırında gidiyor;maşallahhhh diyeyim de nazarım değmesin(en çok benim değer çünkü)...
Okumayı zaten biliyordu;iyice ilerletti.El yazısına adapte olmak dışında bir sorunumuz olmadı çok şükür.Ama şimdi onu da epeyce düzeltti.Üstelik varsın yazısı çirkin olsun,durmuyorum onun üstünde hiç.Doktorlar değil mi ki yazılarını okumakta en çok zorlandıklarımız :)

Derslerini internet üzerinden bildiriyor öğretmenimiz."kelebekler1gsinifi.com" linkimiz(geleceğe not olsun).
Fakat YA netten takip etmeksizin tastamam biliyor tüm ödevlerini ve benim atladıklarımı dahi es geçmeden yapıp tamamlıyor hepsini.
Kimi gün ödev başına oturmak istemiyor,kimi günse, ertesinde hafta sonu olduğu halde ödevlerimi bitireceğim diye canhıraş çaba gösteriyor geç saatlere değin...

1.ci sınıfın ne denli zorladığını (çocukları ve bilhassa anne-babaları) arkadaş çevremden bildiğimden biraz ürküyordum açıkçası (korkmamdaki asıl sebep çalışıyor olmam ve geride biri afacan 2 çocuğumun daha olması) fakat YA'nın okumayı geçen yıldan halletmesi benim işimi epeyce kolaylaştırdı.Başında saatlerimizi geçirmiyoruz ödev nedeniyle...
(Tavsiye:Çocuğunuzun okumaya meyli varsa,uzman görüşlerinin aksine hiç engellemeyin ve destek verin bence.Çocuğunuz hazır ki talep ediyor;ve bu sizin işinizi sonraki yıllarda bir hayli kolaylaştırıyor.)


Kitap okumayı halihazırda çok seviyor zaten.Bana sadece kitaplığını zenginleştirmek,yeni dostlar temin etmek kalıyor.Bende bunu zevkle yapıyorum.Nitelikli kitaplar konusunda rehberimiz ve bir çok konuda idolümüz sevgili Firarperest.Bloğunu sık sık ziyaret ediyor, oğlu Can'ın severek okuduğu kitapları referans kabul edip temin ediyoruz.Ayrıca lafı geçmişken kendilerine sevgilerimizi sunup,teşekkür ediyoruz :)




Öğretmenine sık sık durumunu soruyorum.Aldığım cevap beni fazlasıyla mutlu ediyor.Sadece dersler değil kıstasım,asıl önemli olan okulda iyi vakit geçirmesi,arkadaşlarıyla uyum içinde olması,çevresindekilere saygı ve sevgi duyması,öğretmeniyle iyi anlaşması,topluluk kurallarına uyum sağlaması...
Ve şükürler olsun ki, YA okula gidiyor olmaktan son derece memnun ve mutlu;aslolan da bu benim için...

İki hafta önce ilk performans ödevimizi "hayat bilgisi" dersinden almıştık.Konu:"Doğal afetler" idi.
İnternetten doğal afetler hakkında bilgi edinip,örnek görseller hazırlayacak ve sunum dosyasıyla beraber ister şablon kapak kullanarak yahut kendi hazırlayacağı bir kapakla teslim edecekti.
Doğa olayları(bilhassa yanardağlar),hayvalar,okyanuslar,dünya haritası...genel anlamda evrenle ilgili her konu ilgisini çektiğinden ve bir çoğu hakkında önceden bilgi edindiğinden severek hazırladı ödevini.Kapağını da şablon kullanmayarak kendi hazırladı.Doğayla ilgili bir resim yaptı;temiz bir dünya,masmavi gökyüzü, kuşlar, ağaçlar, denizler,balıklar vs...temalı.
Öğretmende beğenmiş olacak ki,tam not aldı...


Dünde Türkçe'den aldığımız performans ödevimizi teslim ettik:"Atatürk'ün hayatı" idi bu kez konu.
Merakla bekliyor şimdi öğretmeninin vereceği notu...

9 Ocak 2013 Çarşamba

Hayata Dair Zor Sorular...

Üç çocuk olunca evde, malzeme bol oluyor haliyle..
Gel gör ki bunları kayda geçirecek, zamanı bol,hevesi gani bir anne bulmakta iş..
Hal böyle olunca o malzemeler SKT si geçmiş ürünler gibi çöpe atılmaktan öteye geçemiyor yazık ki...

Fakat geçtiğimiz pazar sabahı öyle bir diyalog geçti ki YA ile aramızda,bunu mutlaka not etmeliyim diye düşündüm.Önce kendime güvenemediğimden defalarca tekrarlayarak beynime kazıdım,peşi sıra ite kaka kendimi yazmaya zorladım;ve ancak şimdi geçebildim bloğun başına...

Pazar sabahı yataktayız.YA her zaman ki gibi geceden girmiş yanımıza;RU'da uyanınca geldi.Bir kolumda YA,diğerinde RU sarmaş dolaş uzanıyoruz sıcacık;çıkmaya hiç niyetimiz yok...
Yanı sıra sohbet ediyoruz.YA diyor ki:

-Anne,sence dünyadaki en büyük eksiklik nedir?*
-Hımmm (afilli bir cevap düşünüyorum bu esnada,anlamı derin ve mesaj kaygısı taşıyan;sevgi diyeceğim mesela,barış diyeceğim,umut diyeceğim,kardeşlik diyeceğim...)ama hımmm diyebiliyorum ancak,
YA giriyor araya:
-Bence Allah eksik,yani O'nu görememek.
-O'nu göremiyoruz ama O aslında her yerde,yani sen her dilediğinde O zaten senin yanında.Çocuklar Allah'ın en sevdikleridir ayrıca..
- hımm evet kalbimizde biliyorum
diyor ve kalbimden vuran şu sözleri ekliyor:
-O'nu görmek istersek kalbimize yolculuk yapmalıyız dimi anne?
!!!???

---------------------------------------------------------------------------
*Geçen hafta sonu kitapçıda dolaşırken bir cep kitabı çekti dikkatini: "Hayata dair zor sorular".O kitapta geçen sorulardan biri imiş bu,sonradan öğrendim.

23 Ekim 2012 Salı

Gogıl;sen nelere kadirsin...

Öncelikle,şu GOOGLE 'ı tüm insanlığa kazandırarak EDİSON'dan sonra en çok dualarıma mazhar olan muhterem şahsiyetlere kazandıkları deste deste banknotları sonuna kadar hakettiklerini düşünerek milyon kez şükranlarımı sunar,YA'nın kendileriyle derin ve gayet samimane münasebetlerini gördükçe duyduğum kıvancı kendilerine ithaf etmeyi bir borç bilirim.
Şöyle ki;
Aklına takılan her soruda kılavuz bellediği saygıdeğer arama motoruyla aralarından su sızmıyor.Misal;
Geçen hafta kuzenimin kızının doğum günü münasebetiyle İzmit'e gitmemiz gerekiyor.O gün anneannemizde kalmışız ve babamız ufak bir iş için dışarda;dolayısıyla babamızın davetten henüz haberi yok.Ben de Neco'nun bunca kilometre yolu gözünde büyüteceğinden dem vuruyorum.Şöyle bir diyalog geçiyor aramızda:
G: İzmit buradan kaç km acaba?
YA: Anne ben bir dayımlara çıkıp gogıldan bakayım kaç km olduğuna.
G: :)
YA: Bir de Diyarbakır'a bakarım hem.
G: !!! ??? Diyarbakır mı? O nereden çıktı ki?Ne işimiz var Diyarbakır'la?Oraya mı gitmek istiyorsun?
YA: Büyüyünce askere oraya giderim belki..
G: hönk..!!! pek ileri görüşlü oğlum benim..
*
YA'yı okula anneannesi hazırlıyor.Ben çalıştığım ve YA'da öğlenci olduğu için okul saatine kadar anneannede.Oradan iyi anlaştığı bir arkadaşıyla beraber internette bir şarkı dinlemişler;beğenip belleğinde yer etmiş.Geçen akşam aklına gelmiş olacak:
YA: anne sen o şarkıyı biliyor musun? dedi.
G: "Hangi şarkı oğlum?"
Çeçereçeççe falan gibi birşeyler mırıldandı.
G: "Hayır oğlum bilmiyorum" dedim.Sahiden de hiç duymamıştım.
YA: "internetten bakabilir miyim?" dedi.
G: "Bak bakalım merak ettim bende" dedim.
Açtı,klavyeden birşeyler tuşladı ve "hıhhh buldum" diyerek gururuna eşlik eden zafer nidalarıyla gözlerinin içi parlayarak şarkının açılmasını bekledi.Ve müzik başladı:


Son gözdemiz bu şarkı ve haliyle yatıp kalkıp dinliyoruz;çoluk çocuk deli gibi coşarak dememe gerek yoktur herhalde...

Gogılcım sağolsun...

10 Mayıs 2012 Perşembe

Fareler ve Kraliçeler...

Çocuk milleti ayaklı ajanda misali;bir kez ağzından çıkan sözü anında not ediyor,bir nedenle yerine getiremediğinde derhal alarm verip insanı mahçup duruma düşürüyorlar.Şöyle ki;

Havaların ısınmasıyla birlikte, akşamları yemek sonrası Tuzla sahile yürüyüşe ineriz birkaç senedir biz.Hem yediklerimizi sindirir, hem açık havada yürüyerek zihnimizi diriltir ve hem de çocukların bisiklet,dondurma ve park taleplerini gidermiş oluruz bu sayede.Konseri,gösterisi bol olur yazın Tuzla'nın,bir de nostaljik açık hava sineması kurulur sahildeki meydana, ona takılırız bazen.Velhasıl, yaz akşamlarımızın mütevazi ve favori eğlencesidir bu gezintiler.

Geçen hafta bu senenin ilk siftahını yapıp Tuzla'da aldık yine soluğu.Pek iyi geldi yine hepimize.Parktı, dondurmaydı derken çocukların uyku saatini epeyce geçtiğimiz halde fakat keyifle döndük eve.Bunu takip eden günlerde, çocuklar mütemadiyen dile getirir oldular Tuzla taleplerini.Bizde "neden olmasın" diyerek karşılık verdiğimiz halde, mutlaka bir sebeple gerçekleştiremedik bir türlü verdiğimiz sözü.

Dün, YA'yı okuldan alıp eve geldik.
"Anne nesquikli süt içebilir miyim? "dedi.
"tabi oğlum " dedim.
"ben hazırlarım" deyip mutfağa geçti.Biraz sonra elinde nesquikli süt bardağıyla girdi içeri.Sütünü bitirdi ve tekrar mutfağa yöneldi.Ardından bir takım tıkırtılar duyulmaya başladı mutfaktan fakat gidip kontrol etmek istemedim.Su sesleri eşlik etti tıkırtılara;sonra sesler kesildi ve peşisıra YA geldi içeri.
"Anne ben bulaşıkları yıkadım "dedi.
"Oğlum bulaşık yoktu ki neyi yıkadın.?" diye sordum
"Süt içtiğim bardağı yıkadım" dedi.
Teşekkür ettim ve davranışının güzelliğini onayladım.

Gün içinde bunun gibi birkaç olumlu davranış daha sergiledi YA.Hepsi de bana yardımcı olmak maksatlı işlerdi.Akşam oldu, Neco geldi;yemeğimizi yedik,çocuklarla beraber hazırladığımız kahvelerimizi aldık, geçtik içeri ve aynı nakarat tekrar etti yine:
"ee hadi Tuzla'ya gitmiyor muyuz?"

Yemek esnasında, yaptıkları bir takım taşkınlıkları bastırmak amaçlı koz olarak kullandığım "susup yemeğinizi yemeye devam etmezseniz Tuzla'ya gitmeyeceğiz" şeklindeki tehditlerime rağmen O'nlar bildiklerini okumaya devam etmişler, buna mukabil bende "peki o halde Tuzla'yı unutun" diyerek noktayı koymuştum.Sözümü yememeye kararlıydım ve
"hayır,gitmiyoruz" dedim.
O dakka yaygara koptu.YA,isyan dolu cümleleri sıralamaya başladı derhal:
"Biz sizin her istediğinizi yapalım,siz bizimkileri yapmayın,oh ne ala"
Sonra bana dönerek:
"Sen kraliçeler gibi otur orda,kahveni iç,ben sana hizmet edeyim fareler gibi; ama sen yine de benim istediğimi yapma,adalet mi şimdi bu"
Ardından babasına dönüp:
"Sen de kral gibi otur,iyi valla"
Hızını kesmeden devam eder:
"Senden süt istedim onu bile getirmedin,bulaşığı bile ben yıkadım,kahveni yapmana yardım ettim,herşeyi ben yaptım ama sen benim dediğimi yapmıyorsun,hıhhhhhh"
!!!!
Bu sözlerin ardından Neco gözlerini bana çevirdi haklı olarak.Hemen kendimi savunmaya giriştim:
"Aaaa YA çok ayıp,sen kendin demedin mi ben hazırlarım sütümü diye,neden beni suçluyorsun şimdi,aşkolsun" diyebildim kekeleyerek.
Pes,adamda gerçek sanacak.Bütün gün kendisi oturup,çocuğu çalıştırıyor diyecek.Çocuğa üvey evlat muamelesi yaptığımı zannedecek.

Zamane çocukları ne hallere sokuyor bizi ayol...

9 Mayıs 2012 Çarşamba

:(

Hayat böyle kardeş;

Bir tatlı,bir acı...

Bir mutluluk,bir hüzün...

Bir var,bir yok...

Sen hep iyi ol da,gerisini en iyi Allah kararlıyor zaten...

Seviyoruz seni
Biliyorsun...

























Anneler günün kutlu olsun...

-----------------------------------------------------------------------------
Teyzeye Not:

Resmi senin için Yamaç yaptı.O'na durumu anlattığımda, güzel bir resmin seni mutlu edeceğini düşündü ve hemen bunu yapmaya koyuldu.Resimdekiler sırasıyla:

1. RU
2. YA
3. Hacer
4. Teyze(malum)
5. ZE
6. Baba
7. Anne
8. Selçuk abi (teyzemizin eşi)

*Güzel ve güneşli bir günde hepimiz bir aradayız(anane,dede ve dayı sanırım dışarı çıkmış!!!) Evin etrafında toplanmışız.Evin hemen yanıbaşından -teyzemiz Galatasaraylı olduğundan- sarı kırmızı bir otomobil geçiyor.Onun devamında ise deniz var ve biri hoooppp diye!!! denize atlamış;buna mukabil bir dalga oluşmuş..Teyzemizin elinde, mutlu olsun diye alınmış çiçekler var ve hepimiz deniz manzarası eşliğinde keyif yapıyoruz.

*Teyzeye sevgi mesajını da artık iyiden iyiye okumayı ve yazmayı öğrenen YA, kendi çabalarıyla yazdı elbette...Kendi kendine okumayı ve yazmayı öğrenen oğlumun azmine ve hevesine hayran olmamak elde değil...

2 Mayıs 2012 Çarşamba

Büyüme Eğrisi...

Büyüyorsun oğlum;
Her geçen gün,her an,her saniye...
En çok arkandan şöyle alıcı gözüyle süzdüğümde ayırdına varıyorum bunun;neydi? ne oldu? diyor ve manidar bir gülüş sezinliyorum yüzümde.
Sonra doğumundan bugüne değin geçirdiğin aşamalar geliyor gözümün önüne hızlıca,
İlk gülücüğün,ilk aguların,ilk dişin,ilk adımların,ilk "anne" deyişin,ilk cümlelerin...

Büyüyorsun oğlum,
İçim titriyor sana her baktığımda...
Yüzün güldüğünde bahar çiçekleri açıyor içimde,ağladığında acıyla dağlanıyor yüreğim...
Kokun cennet kokusu nazarımda,doyamıyorum sarıp sarmalamaya,öpüp koklamaya...


Ana sınıfı hatırası...

Karakterinde büyüyor,gelişiyor aynı hızla,
Kolay bir bebek idin sen,kolay bir çocuk oldun;üzmedin anneciğini,
Küçücükken, ansızın gelen iki kardeşe rağmen arıza çıkarmadın hiç.Uyum sorunu yaşatmadın şükürler olsun.
Hep korudun, kolladın kardeşlerini.Onlarsız boğazından bir lokma geçmedi,ne aldıysan hep üçledin.

Çok hassassın,çok içli...
Merhametli,iyi yürekli...
Ahlaklı ve erdemli...
Olgun ve azimli...
Uyumlu ve sağduyulu...
Beni acziyetlerimle utandıracak denli üstelik.

Birkaç gün önce ilklerine bir yenisini daha ekledin;ilk dişin düştü.Peşi sıra da ikincisi...
Tuhaf bir his bu,
İnsanın içini gıcıklayan cinsten.Sevinse mi? üzülse mi? bilemediğinden...



Büyüyorsun oğlum...

Ama çok acele etme olur mu?

3 Nisan 2012 Salı

"Ölmek diye Bişey Olmasa Keşke..."

Ölümü çok sorguluyor bu aralar YA,
Mütemadiyen bu konuyla ilgili sorular sorup zihninde dolanan belirsizliklere cevap bulmaya ve hayal dünyasında oluşturduğu kara bulutları dağıtmaya çalışıyor.

Öyle bıçak sırtı bir konu ki bu;
Ne desem,korku ve endişelerinin feraha çıkması için O'nun anlayacağı şekliyle nasıl anlatsam,nasıl açıklığa kavuştursam içindeki handikapları bilemedim.

"Ölümü düşünmek için henüz çok küçüksün oğlum" diyebildim sadece;ağzına bile yakıştıramadım nitekim.


"Siz ölünce biz ne yapacağız?" diye sordu mesela bir gün;
İrkildim,içim titredi,keyfim kaçtı.
"Biz uzuuuunn yıllar sizinle olacağız,sizi yalnız bırakmayacağız endişelenme" diyebildim.
"İnsan kaç yaşına kadar yaşar anne" dedi peşi sıra;
"Kendine iyi bakar,sağlıklı beslenir,sigara içmez,spor yapar ve mutlu yaşarsa çok uzuuuun seneler yaşayabilir" cevabını verdim.
"90 yaşına kadar yaşanabilir mi peki?" dedi ardından;
"Tüm bu saydıklarımı yapar ve Allah da yaşamasına izin verirse elbet yaşar" dedim buna cevaben.

Yaşlanma mevzuuna takılmıştı bir ara.Yaşlılıkla ölümü bir tutuyordu zira.Es kaza "yaşlanıyorum"la başlayan bir cümle kursam derhal dikkat kesiliyor ve yüzü düşerek "hayır yaşlanma,yaşlanınca ölürsün,ben annesiz ne yaparım" diyordu içinde kopan fırtınaların dışa vurulmuş ifadesiyle...

Geçen akşam bir yarışma izliyorduk beraber.Yarışmacı bayan 78 yaşında ve yaşına göre hayli genç görünen çok şeker bir teyzecikti.Yaşının 78 olduğunu söylediğimde aynen şu diyalog geçti aramızda:

Y : "78 yaşında ama hala ölmemiş"
A : "Ölümün yaşı yoktur ki oğlum.Herhangi bir kaza ya da talihsiz bir hastalık olmadığı sürece insanlar uzun süre yaşarlar;hele kendilerine iyi bakarlarsa daha uzun yaşayabilirler "
Y: "Ben ölmekten nefret ediyorum ama,keşke ölmek diye bir şey olmasa"
A: "Evet kötü bir durum ama doğan her insan bir gün ölmese ve her gün yeni bebekler dünyaya gelse dünya çok kalabalık olur,yiyecek ve içecek bulmak zorlaşır,insanlar yaşayacak ev bulmakta çok zorlanır ve doğayı yakıp yıkmak zorunda kalırlar" (hoş hali hazırda durum o noktaya geliyor zaten :( )
Y: "Senin annen kaç yaşında?"
A: "54 yaşında"
Y: "Hayır o değil,büyükannen var ya hani(babannemi kastediyor)"
A: "hımm tamam,babannemden bahsediyorsun sanırım (başıyla tasdikliyor) O, 89 yaşında"
Y: "Offff,ama hala ölmemiş"
A: "Evet çünkü kendine çok iyi baktı babannem"
 Ve içimi acıtan şu sözleri sarfetti peşi sıra:
Y: "Ben küçüğüm,benim babannem öldü;sen büyüksün ama senin babannen hala yaşıyor,nasıl oluyor bu?"
:(
A: "Ölümün yaşı olmuyor bazen işte oğlum" dedim ve sustuk...

15 Mart 2012 Perşembe

Şimdilik İdare et...

YA'nın,kalemtraş çöplerini değerlendirip yaptığı çiçeklerden oluşan,bence safi huzur kokan bir resim...

















Öğleden sonra havuza gitmek üzere babamızla birlikte yoldayız.Önce onun işlerini halletmesi için ufak bir şehir turu yapıyoruz.
Ümraniye taraflarında sanırım, bir benzin istasyonuna rastlıyoruz.Babası ile daha önce rastlamış olduklarından YA hemen tanıyor ve gülümsüyor;bana soruyorlar:

B:"Bak bakalım bu benzin istasyonunun adı ne?"
A:"Bilmem,göremiyorum;ne ki?"
B:"İyi bak fiyat tabelasının altında yazıyor"
A:"aaaa Yamaç Petrol"
Y:"Benim benzin istasyonum orası"
A:"Öyle mi,ne zaman satın aldın bakayım?"
Y:"ohoooo çok oldu,haberin yok mu?"

Bu konuşmanın ardından bir süre sessizlik oluyor.Sonra birden bana dönüp:

Y: "anne,senin adın küçükken de mi Gönül'dü" diye soruyor,
A: "tabi ki annecim,isimler büyüyünce değişmez ki?Anlamı hoş değilse ve kişi isminden geçerli bir nedenle memnun değilse değiştirilebiliyor;fakat bu o kadar kolay bir mesele değil.Neden sordun?
Y: "Ben ismimi sevmiyorum"
A: "!!!!! aaaa,neden?,sevdiğini sanıyordum.Üstelik herkes çok beğeniyor senin ismini.Sen neden beğenmiyorsun?"
Y: "Çünkü bebek ismi benim adım.Büyüyünce söylenmez ki!"
A: "Ne olmalı sence peki?"
Y: "Necdet" diyor ve gülümsüyor "babamın adı yani",
A: "Babanın adını mı isterdin yani?"
Y: "Evet,çünkü o yetişkin ismi"
A: "Peki,büyüyünce ismin konusunda fikrin değişmezse,kararını verirsin o halde"

Ne severek koymuştum oysa ki o ismi.
O kadar kafa patlatmaya gerek yokmuş meğer, yok Tibet olsun,yok Yamaç olsun,yok Burç olsun diye,
İsim babamız yakınımızdaymış oysa;babamız kadar yakın...

7 Mart 2012 Çarşamba

Kulaçlara Kuvvet...

Güneşin ce-e demesini bekliyorduk;
Azıcık yüzünü göstereyazmıştı ki,yüz bulup hemen yaptırdık kaydımızı.
Başladığımız gün geçti dalgasını bizimle ve yeniden hiddetlendi kış kıyamet;ama bu kez geri dönüşü olmayacaktı.Hem yaza dek bitirmeliydik bu işi...
Toparladık spor çantamızı ve doğruca yolunu tuttuk havuzun.
Bundan böyle haftada iki gün,salı ve perşembe günleri saat 16:00-17:00 arası sağlam kulaçlar, zımba bacaklar ve zinde bir bünyeye ulaşmaya niyetlendik artık,
Hayırlısıyla tabi...

Cümbür cemaat eşlik ettik havuzdaki ilk gününe.RU ve ZE tribünlerde cirit atarken YA hazırlıklarını tamamlamış sanki salonun kırk yıllık müdavimlerindenmişcesine seke seke salınıyordu ortalıkta.Üstelik ben ilk günün acemiliğiyle,O'nu hazırlarken kullanmak üzere kendime terlik getirmeyi unuttuğumdan,kart basma ve havuz öncesi duş esnasında yanında olamadığım halde...


Rahat tavırları çokça memnun etti beni.Bazı bazı tutuk haller sergiliyor olması sıkıyordu canımı zira...
Isınma antrenmanları bitip de gruplar kulvarlardaki yerlerini alınca afalladı bir an.Nereye dahil olacağını bilemediğinden sağını solunu kolluyor,birinin O'nu farketmesini bekliyordu.Nihayet hocalardan biri farketti ve hemen uygun gruba yerleştirdi YA'yı.


İlk ders için biraz temkinliydi;sosis tabir edilen o uzun zamazingoları kullanmayı zinhar istemedi.Hoca bir iki ısrar ettiyse de bizim ki kesin tavrını ortaya koyunca hoca da ısrarından vazgeçip kendi haline bıraktı O'nu.
İlk gün bu nedenle biraz vasattı.Çıkışta,ilk gün böyle olabileceğini fakat birkaç ders sonunda daha rahat olacağını söyledim kendisine.


Bugün de ders vardı.Öğlen okuldan ben aldım ve güzel havanında tadını çıkararak dolaştık biraz dışarda.Karnı acıktı,yemek yedik bir büfede.Dersten bir saat önce salona vardık.Kafeteryasında takıldık bir süre.Peşisıra hazırlıklara giriştik.Kuşandık ekipmanlarımızı ve bitiminde o havuzdaki ben tribündeki yerlerimizi aldık.
Bu kez çok daha verimli geçti seans.Bacak çalışmaları oyunlar eşliğinde çok eğlendirdi O'nu.Hoca,sosis ve tahtayı uzattığında bu kez hiç itirazsız alıverdi hemen.Sıra O'na geldiğinde son derece rahattı ve oldukça hevesli bir biçimde yerine getirdi görevlerini.Öyle ki,ilk merdivene kadar gidip dönmesi gerekirken neredeyse kulvar bitimine değin yüzecekti uyarmasak :) 


Mütemadiyen hocaya sorular soruyor,edindiği yeni arkadaşlarla diyaloglara giriyordu.Eğlenceli vakit geçirdiği çok açıktı ve bu beni çok mutlu ediyordu.Bende ziyadesiyle eğleniyordum O'nu izlerken;tribünde koltukta oturmak yerine, parmaklıklardan sarkarcasına izleyişimden net bir biçimde anlaşılıyordu ne denli keyif aldığım.Bu öyle bir şey ki,çocuğunuz ne yaparsa yapsın,O'nu izlerken duyduğunuz haz hiçbir şey de yok.O'nun ortaya koyduğu en ufak etkinlik,gözünüzde devasa etkiler yaratabiliyor.Manyak bişi bu velhasıl...





Dersin sonuna doğru havuza atlama çalıştırdı hoca.Bu O'nun için keyifte zirve idi.Korkudan panikten eser 
yoktu. Hiçbir destek ekipmanı olmaksızın atlayıp merdivene dek ilerliyor olması pek hoşuna gitti ve dahi kendine güvenini temin etti.
Nihayetinde ders bitip hazırlık odalarına geçtiğinde dahi coşkusu tüm azametiyle devam etti."Atlamak çok zevkliydi anne" diye diye tamamladı duşunu.

Şimdi bir sonraki dersi iple çekiyor;

Tabi bende ;)


-------------------------------------------------------------------

Dip Not: Öğlene dek okulda,okulun ardından havuza kadar benimle gezinerek,ardından yüzme esnasında ve eve geldikten sonra koridorda RU ile top oynayarak geçirdiği yoğun bir tempo neticesinde ziyadesiyle yorulmuş olması ve olduğu yerde sızması beklenirken hala uykuyu reddetmesi,
RU ve ZE dakkasında uykuya dalarken O'nun 2 hikaye ve yanına uzanarak geçirdiğim zamana karşın hala zımba gibi oluşu akıl alır cinsten değildi doğrusu.
Ne var bu çocuğun içinde meraklardayım...

21 Şubat 2012 Salı

Stilimizle Fark Yaratacağımız Kesin!!!

Bir ara "asker" olmak istiyordu YA; sonra "pilot",

En son ve favori meslek dalı hep "futbolculuk" oldu.

Meğerse gönlünde yatan aslan çok farklıymış.

Dün akşam öğrendik banyo sonrası saçlarını kurutmak için geçtiği lavabo önünde,nereden estiyse eline geçirdiği makasla kendini soktuğu şekli gördüğümüzde geçirdiğimiz şok ile...

Meğer "Berber" olmakmış niyeti!!!


İlk kesim stili ile bir ekol yaratacağı kesin:

"Küçük Besleme Ekolü"

6 Şubat 2012 Pazartesi

6.Yaş Mektubu...

Sen;
İlk kalp çarpıntım,tatlı sızım,gönül sazım...

Sen;
Hayallerim,umutlarım,bitmez yazım...

Sen;
Toyluğum,naçarlığım,açmazlarım...

Sen;
Azaplarım,girdaplarım,hoyratlığım...

Sen;
Aşkın adı,ömrün tadı,nevbaharım...

Sen;
Şah damarım,hayat pınarım,en büyük zaafım...

Sen;
Doğduğunda gözümdeki ilk ağrı*

Sen;
Miladımsın...


Seni Çooookkkk Seviyorum Oğlummmm,
Dilerim;
Hayırlı ömürler sür ve hayırlı insan ol
Uzuuuunnn ve sağlıklı nice senelere inşallahhh...

---------------------------------------------------------------------

* YA'nın,İlk göz ağrısı ne demek diye sorduğumuzda verdiği cevap

12 Kasım 2011 Cumartesi

Bir Bilmecem Var Büyükler...

I.Resim
Resimdeki ne idüğü belirsiz nesne hakkında fikri olan var mı?Doğru tahmin eden çıkarsa beri gelsin.Gelsin çünkü alnından öpeceğim:)
Zira,YA söylemese benim doğru tahmin etmem en iyimser:günlerimi;büyük olasılıkla:yıllarımı alırdı...

II.Resim

Flaşlı,flaşsız,yakın çekim,kuşbakışı hangi açıdan resim isterseniz buyrun burda.Belki idrakınıza yardımı dokunur.

III.Resim

Kimsenin kıvrak zekasından,hayal gücünün genişliğinden,bakış açısının enginliğinden yana şüphem yok; lakin doğru cevabı bulacağınıza dair ihtimaller oldukça zayıf.
Hani Küçük Prens'de ki "boa yılanı yutmuş fil" resmi misali...
Esasen resmi çizen çocuğa göre o, "boa yılanı yutmuş bir fil" iken,yetişkinlerin basit algılarıyla görür görmez "şapka" olarak etiketlediği,ancak çocuk gözü ve duyularıyla bakıldığında resmi yapanla aynı kanaate varıldığı türden bir durum bizimkiside...
Resme ya da nesneye hangi açıdan bakarsak bakalım,çocuk dünyasının engin denizlerinde kulaç atmayı bilmeden algılamak mümkün müdür sınırsız,set çekilmemiş,ket vurulmamış hayal güçleriyle yarattıkları herhangi bir objeyi?
Büyüyüp gelişen bedenlerimize inat, un ufak olmuş hayal güçlerimizle,onların uçsuz bucaksız deryalarında boğulmaktan ne alıkoyabilir bizleri?
Velhasıl;biz büyükler aynı çerçeveden bakmayı bilmedikten sonra,tabir-i caizse yırtınsak da idrak edemeyiz onların zihinlerinde yarattıkları keşf-i alemi...

IV.Resim

Neyse daha fazla sıkmadan açıklayayım bu son derece iyi gayelerle ortaya çıkarılmış egzantrik objeyi.

Bu bir KEDİ YATAĞI !!!

Hönkk!!! Nasıl yani? İşte öyle...

Malzemeler:

Birkaç parça zemin döşemesinde yalıtım amaçlı kullanılan "şilte" tabir edilen malzeme(Yeşil olan)
Bir miktar beyaz kağıt bant
Ve istediğiniz renklerde keçeli kalem

Yapılışı:

Parçaları kafanıza göre yerleştiriyorsunuz:)Baş tarafına aynı malzemeden hafif bir yükselti koyuyorsunuz (III.resimde görüldüğü üzere).Bu kısmı yastık oluyor:)Kedinin kafası rahat etmeli dimi ama?
Sonra da istediğiniz renkte kalemle keyfinize göre boyuyorsunuz.
Hepsi bu...

YA,bu "Kedi Yatağı"nı: ) babamlara gittiğimiz bir gün,onların evinin tadilatı sırasında,arta kalan parçaları ele geçirip yaptı.Ardından bana seslenerek:
"Anneee bak ben ne yaptım" dedi.
"O ne oğlum?" diye sorduğumda:
"Tahmin et bakalım" diye cevapladı.
Tarafımca sarfedilen "ıkk", "mıkk", "gak", "guk" efektlerinden sonra
"Ne biliyim oğlum,sen söyle bakayım"  dedim sığ hayal gücümün altında ezilerek.
ve malum cevabı aldım kendisinden:"Kedi Yatağı"
Peşisıra ekledi:
"Anne bir tane kedi alalım mı?Onu burada yatırırız"
"Alırız oğlum alırız..."

Şimdi sıcacık bir evde,cıvıl cıvıl bir ortamda,her türlü atraksiyonun kol gezdiği,yediği önünde yemediğinin arkasında olacağı,üç küçük afacanın etrafında pervane misali döneceği;buna mukabil,hayatı konusunda emniyet garantisi veremeyeceğim,şirin bir kedicik arıyoruz.

Yatağı hazır,bekliyoruz :)

11 Kasım 2011 Cuma

YA'nın Dünyası ve Anne Emeği Yatak Örtüsü

Bir süre önce-sanırım iki ay kadar oldu-, sevgili Sihirli Günce'den esinlenerek,YA'nın yatağının üstünde kullanmak amaçlı örmeye başladığım rengarenk cıvıl cıvıl el emeği battaniyemiz bitti nihayet.
Aslında biteli 2 hafta kadar oldu -belki de daha fazla- fakat bugün yarın derken ancak şimdi yayınlayabildim.
Gören herkes bayılıyor,bakalım siz nasıl bulacaksınız?


Bir kere örmesi çok keyifli.Asla offff demedim bilakis fırsat kolladım elime alabilmek için.Çocukların okula gidişiyle beraber,ortalığı alelacele toplayıp hemen oturdum başına sepetin,ördüm de ördüm...
Öyle ki gittiğim yerlere bile yanımda götürdüm.Kelimenin tam anlamıyla "bütünleştik" yaklaşık 2 aydır onunla.Rengarenk iplerle örülüşü içimi açtı ve beni ona daha çok bağladı sanki.
Terapi gibi resmen.Aldı mı elime,ne dert kaldı ne gam...
Koskoca örtüyü bitirdim,yetinmedim bir de kırlent ördüm üstüne.Hatta gaza gelip bir de acaba stor mu yapsam diye düşünmekteyim şu sıra.
Abartmasam mı acaba?


Elime fotoğraf makinasını almışken,YA'nın odasını da çekeyim istedim.Geleceğe bırakılan bir anıysa bu blog madem,odasını da hatırlamalı çocuk değil mi?


Çok sevmiştim ben odasını seçerken bu mobilyaları.Modoko'da ki onca seçenek arasından,bu sade,iç açıcı ve  kullanışlı modeli beğenmiştim.Abartıdan uzaktı,öyle çok civcivli birşey değildi.İlkokula başlayana dek rahatça kullanabilir diye düşünmüştüm.Odası biraz küçük olduğundan sıkış tıkış olsa da fena sayılmaz yine de.


Sandalyesini emzirme amaçlı kullandım ilk aylarda.Şimdi ise kitap okuma köşesi olarak değerlendirilmekte.Kitaplarımız bu kadarla sınırlı değil elbet,bir kısmı da ikizlerin odasında...


YA odasında pek vakit geçirmeyen bir çocuk maalesef.Daha çok salonda bizimle birlikte olmayı tercih ediyor.
Bu sebeple düzen müzen kalmıyor ortada haliyle.


Odanın duvarlarını süsleyen resimlerin büyük kısmı YA'ya ait faaliyetlerden...Odasında sergilemek hoşumuza gidiyor.Biraz kalabalık görünüp gözümüzü yorsa da,değerlerine paha biçilemez...


Seneye, bize ait olan bu daireyi kiraya verip, YA'nın başlayacağı okula yakın bir semtte ev kiralamayı düşünüyoruz inşallah.Bu kesinlikle daha geniş ve ferah bir daire olmalı.Çocukların odalarında da düzenlemeye gideceğiz o zaman.Çeşitli olasılıklar var kafamda.Oğlanlara beraber, kıza ayrı bir oda düşünüyorum.Ya da YA okula başlayacağı için sakinliğe ihtiyaç duyacağından yine eskisi gibi mi devam etsek diye de düşünmekteyim.Henüz karar veremedim,yaza kadar zamanımız var.Önerilere açığım...


Örtü sahiden de güzel olmamış mı ama yaaa???

1 Kasım 2011 Salı

Çoookk Önemli Bir İş Üstündeyiz...

Günlerdir üzerinde titizlikle çalıştığımız,çok gizli,çok mühim insanlık adına devrim niteliği taşıyacak bir iş üstünde çalışıyoruz.
Daha doğrusu ben değil YA gerçekleştiriyor bu işi...

Her sabah uyanır uyanmaz mutfakta alıyor soluğu.İlk O uyanıyor.Ben hala yatakta oluyorum o sırada.Tıkırtılarını duyuyorum,belli ki mutfakta.YA'nın rutini haline dönüştü bu.

Mütemadiyen her sabah kalkar,acıkmış olduğundan direkt mutfağa yönelir ve kahvaltılık gevreklerden hazırlayıp geçer salona.Kardeşleri de peşinden uyanmışsa O'nları da unutmaz elbet ve 3 tabak hazırlayıp(Artık ustalaştı sütü dökmeden doldurabiliyor) TV de TRT Çocuk ekranına ayarlandı mı değmeyin keyiflerine.
Bende peşlerinden popomu sürüye sürüye de olsa kalkıyorum nihayet(sorumsuzluk dizboyu)
Aslında bilhassa geciktiriyorum kalkışımı deyip aklamaya çalışayım bari kendimi.
Nitekim istiyorum ki,YA kendine ve kardeşlerine faydalı olmanın,bir iş başarmanın hazzını yaşasın;gurur duysun kendisiyle...
Bende yaptığını önemseyip överek destek vermeye çalışıyorum elimden geldiğince...
Neyse konudan uzaklaştık sanırım...

Bahsi geçen esrarengiz iksir
İşte birkaç sabahtır YA yine kalkar kalkmaz mutfağa yöneliyor ve yine tıkırtılar eşliğinde birşeyler hazırlıyor.Fakat bu meşguliyet her zamankinden uzun sürünce kalkıp bende ne yaptığına baktım.

Önünde bir kavanoz,içinde beyaza dönük bir sıvı ve elinde de tahta kaşık ile bu ne idüğü belirsiz sıvıyı karıştırıyor.

"Oğlum ne yapıyorsun?" diye sordum.
"Özel bir karışım hazırlıyorum" dedi.
"Nasıl bişeymiş bu,ne işe yarar?" dedim.
İçine koyduklarını saydı önce:Su,çok az süt,biraz tuz,biraz şeker ve bir miktar sıvı sabun !!!

"Bunları karıştırıp buzdolabına koyacağım,orada beklemesi gerekiyor" diye devam etti.
"Hımmmm epey önemli bir görev üzerine çalışıyorsun anlaşılan" diyip çıktım yanından.

O karışım o gün bekledi buzdolabında.Ertesi sabah yine onun başında aldı soluğu.Görevini titizlikle yürütüyor olması hoşuma gitmedi değil hani ;) 
Kattı karıştı ve yine buzdolabındaki yerini aldı esrarengiz sıvı...

En son dün sabah yine aynı tıkırtılarla açtım gözlerimi.Kalkıp yanına gittim hemen.Ama bu kez mutfağın kapısı kilitliydi.Anlaşılan içerde bu kez benim canımı sıkacak,görmemi istemediği şeyler dönüyordu.Kapıyı tıklattım.Endişeli bir yüzle açtı kapıyı.

"Anne kızma ama unu halıya döktüm,ama merak etme temizliyorum şimdi" dedi ürkek bir ses tonuyla.

Halının üstü sıvanmış,hamura dönmüş un birikintileriyle doluydu.Belli ki elindeki ıslak temizlik beziyle silmeye çalışırken iyice bulaştırmıştı unu halıya.

Her zaman koruyamadığım sükunetime,müşfik anne tavırları da eşlik edince ortaya tadından yenmez bir sahne çıktı.
"Tamam oğlum sorun değil,temizleriz halıyı şimdi,sen git ellerini yıka " dedim ve içimden de her daim böyle tepkilerle karşılayacak sabrı temin etmesi için dua ettim Allah'a...

Halıyı kaldırdıktan sonra tezgahın üzerindeki pembe oje çekti dikkatimi.İçeride de kokusu hissediliyordu nitekim.Ellerini yıkayıp geldiğinde ojeyle ne yaptığını sordum.

"Karışımın içine döktüm" dedi.
!!!!!!
Hay Allah ne alengirli bir karışım oldu bu böyle diye geçirdim içimden.Her derde deva bir iksir mübarek.
Karışımını son bir kez karıştırdı ve tekrar buzdolabına koydu.

En son dün akşam o karışımı ne için kullanacağını,ne amaçla hazırladığın sorduğumda:
"Çimlere dökeceğim ,bakalım ne tepki verecek" diye cevapladı.

Yorum yok..

Çok önemli bir iş üstündeyiz çooookkkk....

6 Ekim 2011 Perşembe

Yeni Başucu Kitabımız...

Salı günü alışveriş için dışarı çıktığımda,YA'nın da bir kaç eksiğini tamamlamak için bir kırtasiyeye girdim.
O sırada,O'nun çok ilgisini çekeceğini düşündüğüm bir coğrafya atlası ile karşılaştım.İçinde fiziki ve beşeri dünya ve Türkiye haritaları,okyanuslar,karaların ve denizlerin dağılımı,volkanik dağlar,nehirlerin uzunluğuna göre sıralaması,dağlar,göller,dil ve din gruplarının dağılımı,bitki örtüleri,karayolları vs vs....gibi bilgilerin yanı sıra,tüm dünya ülkelerinin bayraklarını gösteren bir tablo da mevcuttu.

Bu atlasın,fazlasıyla ilgisini çekeceğine emindim oğlumun.Hemen edindim pek tabi.

Okuldan döndüğünde O'na,kendisinin çok ilgisini çekeceğini düşündüğüm bir sürprizim olduğunu söyledim.
Meraklı ve heyecanlı gözlerle,
"Ne aldın bana anneeee?" diye sordu.
Eline verdiğimde,önce yeni bir hikaye kitabı daha aldığımı düşündü.Dört tane de yeni hikaye kitabı edinmiştim ayrıca ama öncelikle ilgisini atlasa çekmek istedim.

Beklediğim gibi müthiş alakadar oldu atlasla.Tüm akşam sayfalarını tek tek inceleyip,bana sürekli sorular sordu.Bende büyük bir zevkle cevapladım bütün sorularını.Hemde unutulmuş bilgilerimi tazelemiş oldum sayesinde.
Bayrakların epey kısmını zaten biliyor olması inanılmaz şaşırttı beni.
"Nereden biliyorsun sen bunları annecim?"diye sorduğumda,
"Biliyorum işte" diye hafif ukala bir cevap verdi.

PES 2010 adlı futbol oyunu pek seviyor,burada da dünya ülkelerinin maçları falan yapılıyor.Her ülkenin isminin yanında da ülke bayrakları bulunuyor.Muhtemelen buradan öğrendi diye düşünüyorum.
Bilgisayar oyunlarının,ara sıra faydalı yanları da oluyormuş elbet...

Yanardağlar öncelikle ilgisini çeken konu oldu.Denizler,okyanuslar,kanallar,nehirler ile ilgili yığınla soru sordu.O'nun bu bilgiye aç,meraklı yanı beni çok mutlu ediyor.Hep böyle olmasını ümit ediyorum.

YA'nın huyudur;
İlgisini çeken,hoşuna giden,merakını uyandıran,çok sevdiği objelerini(bu bir kitapta olabilir,satranç taşı da) ilgisi kaybolana dek başucundan ayırmaz,hatta onunla yatar.
Öyle ki;uzunca süre satranç oyunundaki "vezir" taşı ile uyumuşluğu vardır.Hele kitapları hiç ayırmaz yastığının yanından.Ömrü boyunca da ayırmaz umarım.
Bir ara,bahçede bulduğu ne idüğü belirsiz küçük plastik bir tüple günlerini geçirmiş,onunla türlü çeşitli deneyler yapmış (tuz,su,deterjan karışımları vs ) yetinmeyip,kıymetlilerini oturttuğu baş köşesindeki yerinden o da nasibini almıştı.

Ne enteresan şu çocuklar,ne farklı bir dünyaları var.Keşke onların pencerelerinden bakabilsek hep hayata...

Neyse efendim;
Bizim son favorimiz olan "Coğrafya Atlasımız" da,başucu kitabımız oldu iki gecedir.Yetmedi,okula götürdü, "arkadaşlarıma göstereceğim" diyerek.Çok sevdi vesselam.

Bende bu atlası almakla,ne iyi bir iş yaptığımın hazzını yaşadım sonuna dek...
Related Posts with Thumbnails