Siyasal Bilgiler Fakültesi

This study focuses on "BuyerNetwork.net," an online social networking website which brings procurement and supply chain professionals together on a digitalsphere for the purposes of interacting on work related communications and gathering information about supply chain products, operations and industry specific updates. It is aimed to explain the concepts of digital entrepreneurship and lean startup concepts with a literature background and on a case study. In the proposed case study, BuyerNetwork.net's establishment process is examined.

This study focuses on "BuyerNetwork.net," an online social networking website which brings procurement and supply chain professionals together on a digitalsphere for the purposes of interacting on work related communications and gathering information about supply chain products, operations and industry specific updates. It is aimed to explain the concepts of digital entrepreneurship and lean startup concepts with a literature background and on a case study. In the proposed case study, BuyerNetwork.net's establishment process is examined.

Küreselleşen ve sürekli gelişen dünyada değişen ve dönüşen yapılardan birisi de yerel yönetimler olmaktadır. Demokratik atılımların hızla yaygınlaşması, dengeli biçimde yönetim yapısını mecbur kılmış bu durumda gerek ulusal çerçevede gerekse de uluslararası çerçevede düzenlemeler yapılmış ve yapılmaktadır. Dünyada yaşanan bu gelişimlere paralel olarak Türkiye de demokratik atılımlara önem vermektedir. Gerek Avrupa kültürüne uyum sağlamak gerekse de demokratik gelişimden ve küresel ekonomiden pay almak amacıyla yerel yönetimler alanında hem mevzuat bazında hem de uygulama bazında değişiklikler yapmaktadır.Türkiye’de yakın zamanda yapılan 5393 sayılı Belediye Kanunu, 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu, Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı reformuna uyum süreci gibi gelişmeler, demokratik gelişmenin önünü açmış ve yerel yönetimlerin kabul görürlüğünü daha da artırmıştır. Sayılı yasal düzenlemeler aynı zamanda merkezi yönetim ve yerel yönetimler arasındaki denetim türlerini de g...

Baskın 20 Mayıs 1878 Pazartesi günü sabah saatlerinde bir grup adam sabık sultan V. Murat'ın hapsedildiği Çırağan Sarayı'nın önünde belirdi. Biraz sonra boğaz yoluyla gelenlerle birlikte kalabalık yüzlerce kişiye ulaştı. Adamların başında Yeni Osmanlı cemiyetinin eski üyesi Ali Suavi bulunuyordu. İşaret verildi ve sarayın cümle kapısı zorlanarak açıldı. Nöbet tutan silahlı muhafızlar öldürüldü. Ali Suavi ve isyancı arkadaşları binaya girip Murat'ı aramaya koyuldular. Murat iki yıl önce amcası Abdülaziz'in hal edilmesi ve ardından mahpus bulunduğu feriye sarayındaki odasında intihar et(tiril)mesinin ardından aklî ve ruhsal dengesini yitirmişti. Amcasının kaderini yaşayacağı korkusuyla sahanlığa çıktı. Fakat asiler onu yakalayıp tahta çıkarmak değilse kaçırmak amacıyla geldiklerini anlatmaya çalıştılar. Sabık padişah bu cesur maceracılara katılmakta tereddüt etmişti. Başarıya ulaşacaklarından emin değildi. Bu sırada sarayın dışında da bir hareketlenme başladı. Baskın haberi yayılmış; yıldız sarayının kışlalarından çıkan askerler olay yerine doğru hareket etmişlerdi. Beşiktaş karakol komutanı Hasan paşa bir avuç jandarmayla birlikte sarayın önüne gelmişti. İsyancılarla aralarında silahlı çatışma başladı. Ali Suavi başından aldığı bir sopa darbesi yüzünden öldü.

Sırp kökenli Yugoslav yazar İvo Andriç, şaheseri kabul edilen Drina Köprüsü adlı romanını toplumunun ilginç ve karmaşık tarihinden beslenerek kaleme almıştır. Yazarına Nobel ödülünü kazandıracak olan roman henüz milletlerin milliyetçiliklerin ve modern ulus devletlerin olmadığı bir dönemde Sadrazam Sokullu Mehmet Paşa'nın Mimar Sinan'a memleketi Vişegrad kasabasını ikiye ayıran Drina nehri üzerinde bir köprü yaptırmasıyla başlar. Andriç köprü imgesi üzerinden bir yandan küçük bir Balkan kasabasının 400 yıllık tarihini anlatırken bir yandan da bireyleri ve toplulukları bir araya getiren, ayrıştıran ve düşman kılan fikirleri ve süreçleri ele alır. Büyüsü Bozulan Dünya Sosyal bilimciler insanlık tarihini birbirini takip eden dönemlere ayırıp bu dönemleri de ayırt edilebilir özellikleriyle adlandırmanın öğreticiliği konusunda neredeyse hemfikirdir. Evrenin, insanın ve insan topluluklarının neliğine nüfuz edip bilinmezin büyüsünü bozma konusunda büyük iddialar taşıyan pozitivizm sonrası bilimler; şeylerin ve insanların olağan varoluşlarını laboratuvar düzeneklerine ya da bir takım türedi kavramlara hapsederek bilgi elde etme çabasının ürünleridir. Bilimsel bilgiyi üreten öznenin bütünlüğe sahip her şeyi; zamanı, mekânı, organizmaları ve onların davranışlarını sınıflara ve kategorilere ayırıp her birine çeşitli isimler vererek bilgi edinme eylemi gerçekte bilgi nesnesine egemen olmayı amaçlamaktadır. Modernitenin belki de en büyük icadı olan birey(özne); tarihe, topluma ve evrene akıl ve bilim yoluyla müdahalede bulunup, diğer her şeye boyun eğdirerek özgürleşeceği iddiası ile ortaya çıkmıştı. Ortaya çıkışından itibaren son birkaç yüzyılda akıl sahibi modern bireyin tarihin öznesi haline gelmesiyle tarihsel zamanın görülmemiş bir hız kazandığı inkâr edilemez bir gerçektir. Tarih ve toplum üzerine düşünenler tarihin daha hızlı akmaya başladığı bu son yüzyıllarda eskiye ait her şeyin ya buharlaşıp yok olduğu ya da şekil ve içerik değiştirerek yeni olana uyum sağladığını gözlemlediler. Geleneksel üretim ilişkileri ile birlikte aidiyetler, kimlikler, inanç ve düşünce biçimleri radikal bir değişime uğradı. Batı Avrupa'da yaşanan modernite tecübesinin biricikliği bir yana dünyanın diğer coğrafyaları da modern devletlerin hammadde ve pazar arayışlarının yarattığı ekonomik, siyasi ve askeri tecavüzler karşısında mevcut varlıklarını koruyabilmek için kendilerine has modernleşme sınavlarından geçmek zorunda kaldılar. Modernlik yeryüzündeki neredeyse bütün toplumlara kayıtsız kalamayacağı bir gerçeklik olarak kendini dayattı. Modern devletler yaşanan çağın gerçekliğini yakalamayı amaçlayan projeler olarak inşa edildiler. Geleneksel toplumların belli bir yalıtılmışlık içerisinde, gönüllü birlikteliğe dayanan otonom siteler halinde sürdürdüğü dünyalarının büyüsü modern devletin inşasıyla bozuldu. Köprülerin ve Yaşamın Enkazı Drina Köprüsü'nde sıradan insanların bir köprü etrafında yaşadığı sıradan yaşamları muvacehesinde geleneksel bir toplumun modernleşme serüvenini konu edinirken; günümüz dünyasında peşinen kabullenilmiş, yokluğu tahayyül bile edilemeyen kurumların ve kavramların nasıl ortaya çıktığı ustalıkla anlatılmaktadır. Sırpça, Boşnakça ve Türkçe konuşan Hristiyan Müslüman ve Yahudi toplulukları belki de sırf uzun yıllar boyunca bir arada yaşamının verdiği bir alışkanlık sayesinde barış içinde yaşamaktadırlar.

" Bizler tarihin ortanca çocuklarıyız. Hayatta ne bir hedefimiz var, ne de bir yerimiz. Televizyonla büyütüldük ve bir gün milyoner, film yıldızı ya da rock star olacağımıza inandırıldık.Olmayacağız ve bu gerçeği yavaş yavaş öğreniyoruz. Ve çok kızgınız. " Dövüş Kulübündeki meşhur nutuklarından birinde Tyler Durden, kendisini ve müritlerini böyle tanımlıyor. 1960'ların sonu ile 1970'lerin sonu arasında dünyaya gelen; tüketim bağımlısı postmodern Amerikan toplumu içinde yetişip büyümüş nesillere, bu " tarihin ortanca çocuklarına " dünyanın " bokundan ve pisliğinden " başka bir şey bırakılmamıştır. Kitle iletişim araçları ve medya aracılığıyla inşa edilmiş bir dünyada gerçeklik ilkesini yani amaçlarını, umutlarını ve geleceğe yönelik düşlerini yitirmiş uysal bedenlerin fiziksel acılarından başka kaybedecekleri bir şey yoktur. Çünkü hakikatle ilişkisi neredeyse tamamen koparılmış zaten kendisi de kopya olan ve gerçeği önceleyen modeller aracılığıyla üretilmiş hipergerçeklik evreninde hiçbir deneyim fiziksel acının verdiği gerçeklik hissini veremez. Dövüş Kulübü üyeleri öncelikle gerçek bir acıyı tatmak ve böylece kendi bedenlerinin gerçekliğini elde etmek için dövüşmek zorundadırlar. Ben Uygarlığın Safra Kesesiyim Romanın anlatıcısı şehirden izole bir sitede bir gökdelenin on beşinci katında IKEA kataloglarından seçtiği lüks mobilyalar arasında yaşayan, sinik ve asosyal bir kişiliktir. Modern iktidar yapılarının ürettiği tipik bir beyaz yakalı uysal beden örneğidir. Uykusuzluk probleminin yanında şizofreniden mustarip olduğunu öğrendiğimiz anlatıcı, bir gün kendinde olmayan ve olmasını içten içe arzuladığı her şeye sahip olan alter-egosunu, Tyler Durden'ı yaratır. " Tyler Durden'ın her şeyine hayranım. Cesaretine, zekâsına, soğukkanlılığına. Tyler komik, çekici, etkileyici ve başına buyruk biri. Erkekler ona gıpta ediyor ve ondan dünyayı değiştirmesini bekliyorlar. Tyler güçlü ve özgür. Oysa ben değilim. " Tyler anlatıcının esiri olduğu konfordan, güvenlik takıntısından, estetik mükemmeliyetçilikten, hijyen saplantısından tamamen azadedir. Kültürün dayattığı her şeyi reddetmektedir. Bu reddediş onu güçlü ve özgür kılmaktadır. Anlatıcı ise uykusuzluk ve depresyondan kurtulmak için ölümcül hastaların katıldığı grup terapilerini izleyerek şifa arayacak kadar çaresizdir. Katıldığı gruplarda gerçek acılar çeken insanların göğsüne yaslanıp ağlayarak arındığına inanmaktadır. Ötekinin fiziksel acılarıyla ve mukadder ölümüyle temas kurup ağlama eylemi, dini ritüellerin insana sunduğu sahihlik duygusuna erişme ve ruhsal arınmanın postmodern kültürdeki karşılığıdır. Tyler depresif, mutsuz şizoid öte yarısına yeni bir hayat bahşeder. Dövüş Kulübü önceleri az sayıdaki mensubuna arınma imkânı sunarken zamanla, kendine zarar verme eyleminin cazibesiyle bu kulüp toplumsallaşarak uygarlık karşıtı " kargaşa projesi " ne dönüşür. Tyler Durden aranması gereken cevabın kendini geliştirmek değil, kendine zarar vermek olduğunu düşünür ve Dövüş Kulübünü bu amaçla kurmuştur. Ancak kendini mahvederek ruhunun gerçek gücünü keşfedebileceğine inandığından fiziksel güçle ve mülkiyetle olan tüm bağlarını koparır. Felaket, onun trajediye ve yok oluşa doğru dönüşüm çizgisinin doğal bir parçasıdır. Dövüş Kulübünde umutlarını yitirmiş ve felaketi arzulayan, farklı meslek ve statülerden insanlar vardır: Muhasebeciler, devlet memurları, hizmetçiler, şoförler, sigortacılar, aşçılar, polisler, bekçiler, sekreterler, veznedarlar, bulaşıkçılar vd kısaca modern toplumun beyaz yakalı köleleri. Hayatlarının hiçbir anlamı olmayan, başarılı olmaya zorlanmış, kültür endüstrisinin sunduğu eğlence ve mutluluk reçetelerini satın almaya

Rusya Başkanlık Seçimleri 18 Mart 2018 tarihinde düzenlendi. Geride kalan Rusya Başkanlık Seçimleri ülkemizde yeterince ilgi görmemiştir. Seçim sonuçlarının aşağı yukarı belli oluşundan dolayı adaylar ve söylemleri seçim döneminde yeterince incelenmemiş görünmektedir. Rusya’yı ve Rus siyasetini daha yakından tanımak isteyenler için bu yazıda 2018 Rusya Federasyonu Başkanlık Seçimleri ve geride kalan seçim süreci bilgilendirici biçimde ele alınmıştır. İlk bölümde seçimlere katılan adayların özgeçmişleri ve seçim sürecindeki vaatleri, programları ve söylemleri analiz edilmeye çalışılmıştır. Yazının ikinci bölümünde seçimle ilgili tartışmalar, gözlemci raporları ve seçime katılım konu edilmiştir. Yazının sonuç bölümü yerine ise Vladimir Putin’in oy dinamikleri, klikler arası ilişkiler ve ekonomi yönüyle incelenmeye çalışılmıştır.

В этой статье будет рассмотрено историческое развитие турецко-российских энергетических отношений начиная с периода распада Советского Союза в рамках взаимной зависимости и конкурентной дилеммы. После распада СССР усилия по развитию двусторонних отношений в торговом и энергетическом направлении были успешными вплоть до авиационного кризиса в ноябре 2015 года. Нельзя сказать, что произошедший авиакризис обнулил предыдущий успех, однако отношения между странами обострились до критической отметки. После кризиса в очередной раз стало явным, насколько высока потребность в диверсификации в энергетическом пространстве Турции, которая обеспечивается на 95% из-за рубежа и большим образом зависит от природного газа, получаемого из России. В этой статье рассматриваются проекты, концепции и геополитическая сфера турецко-российских энергетических отношений, начиная с периода распада СССР. Основу статьи составляют отношения в сфере торговли углеводородами, в дополнение будет проанализировано будущее сотрудничество в области ядерной энергетики и проекта «Турецкий поток».

and Syria. Irrespective of religion, sect or ethnicity, people took to the streets and demanded justice with one voice. Tahrir Square became the symbol of the revolutions. Although dictators resisted at first, soon Tunisian president Zine el-Abidine Ben Ali left his country and subsequently Egyptian president Mubarak was forced to resign and is on trial at present. A similar case was that of Libyan Colonel Gadhafi, who was toppled and had to flee, then was captured and killed. And now the Baath regime mercilessly attacks Syrian protesters, but Assad will not stand for long in the face of resistance. Then the people who have been oppressed for years will hold leaders accountable for years of oppression.

İkinci kez görev süresi uzatılan Barzani'nin, öncelikle anayasal demokratik bir sistem üzerine yoğunlaşması gerekmektedir. Her açıdan iki başlılığa son vermeli ve toplumun her kesiminin kendini ait hissettiği bir anayasa hazırlanmasına önayak olmalıdır. Hukukun üstünlüğünün geliştirilmesi, insan hakları ve ifade özgürlüğü ihlallerinin minimize edilmesi yönünde gerçekçi adımlar atmalıdır.

nin (IKBY) bağımsızlık referandumu sonrası petrol zengini Kerkük şehrini İran destekli Haşdi Şaabi güçlerinin ABD askeri teçhizatıyla ele geçirmesi, ABD'nin İran politikasını bir kere daha sorgulatır hale getirmişti. Nükleer geliştirme programı,

Türkiye'nin gündemini uzun süredir meşgul eden önemli konuların başında Alevilerin temel hak ve özgürlüklerinin tanınması ile ilgili yapılan tartışmalar geliyor. Her ne kadar bu talepler bir Alevi sorunu olarak adlandırılsa da, Alevilerin büyük bir çoğunluğu taleplerinin bir sorun değil, tam aksine hak ve özgürlüklerinin tanınması olarak isimlendiriyor. Bu yönlü tartışmalar uzun süredir Hükümetin gündemini meşgul ediyor.

Ortadoğu ve Kuzey Afrika'da halkların yıllardır süren toplumdan kopuk krallık ve diktatörlere yönelik ayaklanmaları, bazı rejimlerin çökmesine bazılarının da siyasi çalkantılar içerisinde reform uygulamasına ya da halkların taleplerinin kanla bastırılmasına sebep oldu. Batı'da ise ekonomik krizle azalan refah seviyesinin ve işsizliğin neden olduğu demoralizasyon, yabancı düşmanlığı ve sağ partilerin nüfuzunu artırarak liderlerin bir bir sessiz çöküşlerine sahne oluyor.

Ülkemizde yıllardır yaşanan anayasal krizler, sivil ve demokratik bir anayasanın yapılması yönündeki talepleri yükseltmekte. Toplumsal hayatın şekillenmesinde işlevi olan anayasaların, kimler tarafından ve nasıl yapıldığı hususu büyük önem taşısa da öncelikli olarak anayasanın, bir toplum için ne anlam ihtiva ettiği sorusunun cevabı aranmalı.