Cumhuriyet‟in kuruluĢundan beri Türkiye‟nin dıĢ politikasına hâkim olan bölgede statükonun korunması politikası büyük ölçüde Irak için de geçerli olagelmiĢtir. Türkiye‟nin yer aldığı coğrafyanın ve komĢularının büyük bir bölümünün uzunca...
moreCumhuriyet‟in kuruluĢundan beri Türkiye‟nin dıĢ politikasına hâkim olan bölgede statükonun korunması politikası büyük ölçüde Irak için de geçerli olagelmiĢtir. Türkiye‟nin yer aldığı coğrafyanın ve komĢularının büyük bir bölümünün uzunca bir süre devam eden istikrarsızlık dönemleri yaĢaması, Türkiye‟nin böylesi bir politika takip etmesinin baĢlıca nedeni olmuĢtur. Çevresindeki istikrarsızlık ortamının kendisine nasıl etki edeceğini bilemeyen Türkiye için en mantıklı politika, devletlerarası iliĢkilerde teorik olarak hâkim olan fakat sıklıkla ihlal edilen en önemli prensiplerden iç iĢlerine karıĢmama prensibine sıkıca bağlanması ve yalnızca söylemde de¤il uygulamada da bu prensibin gereklerini yerine getirerek komĢu ülke toprakları üzerinde ihtirasları olmadığını göstermesidir. Böylesi bir yaklaĢımdan beklenen ise Türkiye‟nin toprak bütünlüğünün komĢu ülkelerdeki istikrarsızlıklardan etkilenmemesidir. Dolayısıyla, Saddam Hüseyin döneminde bile Türkiye Irak‟ta olan biten ile sadece kendi güvenliği özelinde ilgilenmiĢ, bu da ağırlıklı olarak Kuzey Irak kaynaklı PKK terörü olmuĢtur. Türkmen kimliğinin yok edilmesi giriĢimlerine karĢı bile Türkiye tarafından yeterince tepki gösterilmemiĢ ve öyle görünüyor ki bu konu o dönemde Irak‟ın bir iç sorunu olarak görülmüĢtür. Ġyi veya kötü, Saddam Hüseyin döneminde Irak‟ta hâkim olan statükonun korunması Türkiye‟nin savunduğu tez olmuĢtur. Bu nedenle, Irak‟ın demokratik olup olmadığı ya da Irak halkının taleplerinin ne oldu¤u Türkiye açısından önem taĢımamıĢtır. Bu çerçevede, ABD‟nin bölgedeki dengeleri değiĢtirmesi muhtemel giriĢimlerine Türkiye zaman zaman kerhen destek vermiĢ, zaman zaman ise doğrudan olmasa da karĢı çıkmıĢtır. ABD‟nin Irak‟a askeri müdahalede bulunacağının neredeyse kesin olduğu günlerde bile Türkiye‟nin savaĢı engelleme giriĢimlerinde bulunması, bu çerçevede, Irak‟ı çözüme ikna edebilmek için bölge ülkelerini birkaç kez bir araya getirmesi, Türkiye‟nin Irak‟taki dengelerin bozulmaması konusunda ne denli kaygılı ve duyarlı olduğunu göstermiĢtir.1 Bush yönetiminin iĢbaĢına geldiği 2001′in baĢında hareketlenen uluslararası iliĢkileri esas tetikleyen geliĢme 11 Eylül saldırıları olmuĢtur. Artık bu tarihten itibaren ABD‟nin dıĢ politikasında güvenlik unsuru daha öncelikli bir konuma sahip olurken Orta Doğu bölgesi yeniden politik gündemin odağına yerleĢmiĢtir. Afganistan‟da Taliban rejiminin El-Kaide ile iĢbirliği yaptığı için devrilmesinden hemen sonra Irak üzerindeki Amerikan baskıları yoğunlaĢtırılmıĢ ve en sonunda BM kararına dayanmaksızın tek baĢına harekete geçen ABD, Irak‟ı 2003 Martının sonlarına doğru iĢgale baĢlamıĢtır.
ABD BaĢkanı G. Bush‟ın sık sık ABD adına Tanrı‟dan yardım istemesi gibi retorik yakarıĢlar, Arapların bu savaĢı, Bush‟un ‟17. Yüzyılın Ġslam-öncesi savaĢçı kavimlerinin ve daha sonraları da Hıristiyan haçlılarının hesaplı açgözlü saldırılarıyla‟ kaplı açıklamalarıyla birlikte dini bir savaĢ olarak algılamalarını pekiĢtiriyordu. SavaĢın Batılı ve Siyonist bir komplonun ürettiği bir haçlı seferi olduğu savları, karĢılığında bir cihadı haklı çıkardı, hatta seferberliğini talep etmiĢtir.2
Bu süreçte Türk-Amerikan iliĢkileri yeniden gündeme gelmiĢ, her zaman kriz zamanlarında hatırlanan Türkiye bir kere daha Beyaz Saray/Pentagon ekibinin ilgi odağı olmuĢtur. Ancak ABD‟nin yaklaĢan Irak‟ın iĢgali sürecinde Türkiye ile hangi çerçevede ve ne kadar bir iĢbirliği arzuladığının yeterince açık olmamasının Türk siyasetçilerinde yol açtığı tereddütler 1 Mart tezkeresinin Meclise takılmasına neden olmuĢtur. Bu geliĢmede kimin ne kadar rolü olduğu ayrı bir tartıĢma konusu olmakla beraber asıl önemli olan Türk-Amerikan iliĢkilerinin kısmen de olsa rayından çıkmıĢ olduğuydu. ĠĢte bu ortamda 2003 Temmuzunun baĢında 11 Türk subayının Süleymaniye‟de tutuklanması olayı Türkiye‟de soğuk duĢ etkisi yapmıĢtır. 45 yıllık NATO müttefiki iki ülkenin askerleri arasındaki güveni derinden sarsacak bu olayın ABD‟nin PKK/KADEK terör örgütünü kollamak istemesinden çıkması ise olayın asıl endiĢe verici tarafı olmuĢtur.3 Irak‟ın iĢgalinde ABD ile birlikte hareket etmeyen Türkiye, Irak‟ın siyasal ve ekonomik olarak yeniden inĢası sürecinin dıĢında kalmıĢtır ve bu durumda, PKK‟nın, Irak‟ın kuzeyindeki etkinliğinin artmasına sebep olmuĢ ve bu durum PKK‟ya hareket alanı geniĢliği sağlamıĢtır. Türkiye, ABD‟ye destek vermemesi sebebiyle adeta cezalandırılmaya çalıĢılmaktadır ve 2003‟ten sonra da Türkiye, Kuzey Irak‟taki etkisini büyük ölçüde yitirmiĢtir.
PKK‟nın icra ettiği etnik terörizm, ABD‟nin Irak‟ı iĢgal etmesinin oluĢturduğu özel konjonktürde yeniden yükseliĢe geçmiĢtir. Bu konjonktürün PKK açısından önemi, örgütün komuta kontrol merkezinin, iĢgal öncesi dönemden farklı olarak kontrol dıĢı kalmasıdır. Bölgesel aktörlerin PKK‟yı bir dıĢ politika aracı olarak kullanması, PKK‟nın eyleme dönük fiziki kapasitesini güçlendirmiĢ ve eylemlerini daha operasyonel hale getirmiĢtir.4
Buna karĢılık olarak Türk askerleri 1992 yılından bu yana Irak sınırının içindedir. Özellikle Zaho, Haftanin, Dohuk, Amediye dörtgeni arasında yoğun bir Türk askeri gücü mevcut. Türk askeri zaman zaman birkaç km‟den 60 km‟lik derinliğe kadar operasyonlar yapıyor. Bunlar daha çok sıcak takip tarzı operasyonlar. Alınan istihbarata göre de operasyon yapıldığı oluyor. Eğer belli bölgelerde teröristlerin toplandığı haberi gelir ise o bölgelere dönük saldırılar düzenlenebiliyor. Sınırın her yerinde PeĢmergeler bulunmuyor. ġu ana kadar görünen manzara Türk askerinin PeĢmerge ile ya da Amerikan askerleri ile karsılaĢmamaya özel bir önem vermesi. Aynı Ģekilde PeĢmergeler ve Amerikalılar da büyük ölçüde Türkleri görmezden geliyorlar. PKK teröristlerine de Amerikalıların ve PeĢmergelerin „gözümüze gözükmeyin, yoksa aramızda çatıĢma çıkar‟ uyarısında bulunduğu belirtiliyor.5 ÇalıĢmamızın amacı Türkiye‟nin 2003 yılından sonra Irak‟taki gruplar ile nasıl bir iliĢki yöntemi benimsediğini ve Kuzey Irak‟taki PKK varlığına iliĢkin sorunlara yönelik yaklaĢımlarını açıklayıp bu politikaların yanlıĢlığını doğruluğunu test etmektir. Bu kapsamda çeĢitli öneriler verilerek iliĢkilerin ve sorunların geleceğine yönelik birtakım öngörüler sunulacaktır. Dolayısıyla diyebiliriz ki çalıĢmamız deskriptif yani tanımlayıcı olmaktan çok bir hipotez ortaya atma biçiminde olacaktır. ÇalıĢmanın ilk bölümünde Türkiye‟nin Kuzey Irak‟taki politikaları ile ilgili birtakım bilgiler verilecektir. Ġkinci bölümde, Ankara-Bağdat iliĢkilerinin nasıl bir seyirde olduğu ele alınacaktır. Üçüncü bölümde Arap Baharı sürecinde Türkiye-Irak iliĢkileri ifade edilecektir. Son bölümde ise ABD‟nin Irak‟tan çekilmesi sonrasındaki geliĢmeler ve Türkiye‟nin bu geliĢmelere yönelik yaklaĢımı açıklanacaktır.