Kitap(lar)/Books by Yasemin CAKIRER OZSERVET
BOLVADİN ARAŞTIRMALARI, 2018
Selçuklu Dönemi’nden günümüze kadar, kaza statüsünü
sürdüren Bolvadin, bugün genel hizmetler bakı... more Selçuklu Dönemi’nden günümüze kadar, kaza statüsünü
sürdüren Bolvadin, bugün genel hizmetler bakımından, Afyon
kentinden sonra ikinci sıradadır. İlçe geneli düşünüldüğünde daha çok
orta ve alt tabakaya mensup insanların bulunduğu söylenilmektedir.
Bolvadin sıkı örgülü ve gelenekçi bir toplumsal yapı özelliği
göstermekte ve kentte modern talep ve eğilimler bir arada
bulunmaktadır. 2016 yılı itibariyle 44.539 kişi olan nüfusuna resmi
olarak 361 Suriyeli eklenmiş görünmektedir. Sayıca nüfusa oranla çok
az olsa da, toplumsal tepki ve Suriyelilerin negatif algılanışı had
safhada görünmektedir. Çalışmada, Suriyelilerin ülke çapındaki
dağılımlarına oranla kayda değer bir sayı ifade etmeyen Bolvadin’de
nasıl algılandıkları, kamu ve yerel idarecileri ve yerel halk nezdinde
detaylı irdelenmektedir. Göç tartışmalarının ardından toplumsal
uyumun aciliyetine vurgu yaptığımız son günlerde, toplumsal kabulün
düşük düzeyi bu çalışmanın temel sonucudur.
Türkiye’de Göçmen Kapsayıcılığı Sorundan Fırsata Dönüşüm Önerileri, 2019
Kentler, yabancıyla karşılaşmanın ve farklı olana tahammülün sergilendiği
ve farklı sosyal sınıfl... more Kentler, yabancıyla karşılaşmanın ve farklı olana tahammülün sergilendiği
ve farklı sosyal sınıflardan oluşan bir yapıyı temsil etmektedir. Elbette ki, kent
mekânları, yabancıya tahammülün azaldığı, yabancının sürekli endişe kaynağı
olarak görüldüğü ve nihai olarak da çatışma ortamlarının oluştuğu bir alan olmamalıdır. Göçmenlerin yerel halkla karşılaşma mekânlarının uyum amaçlı ele alınması gereği, bu çalışmanın temel motivasyonudur. Çalışma yöntemi; gruplar arası tehdit ve gruplar arası temas teorilerine yönelik yapılmış çalışmaların irdelenmesi ve bu perspektiften karşılaşma mekânlarına yönelik önerilerin sıralanması şeklindedir. Mekânda var olan farklı grupların birbirlerini algılaması ve bu algıların çatışmaya dönmeden, grupların birbirlerine temas edecekleri fırsatlar yaratılarak, toplumsal uyumun yakalanması önemli, ancak bir o kadar da zorlu bir süreçtir.
Çok boyutlu, çok aktörlü ve katılımcı uyum politikalarının uygulanması; farklı
grupların eşit düzeyde, uzun süreli ve çoklu temas kurulabileceği fiziki ve sosyal alanların oluşmasıyla mümkündür. Suriyeli sığınmacılar meselesinin kentlerde, karşılaşma ve uyum açısından ele alınması, çocuk mekânları öncelikli olarak yapılabilir. Çünkü çocuklar toplumun üçte birini ve sığınmacı nüfusun yarısını oluşturmaktadır. Sokak düzeyinden başlayarak, çocuk oyun alanları, eğitim mekânları, meydanlar ve ticari akslar, toplumsal uyum odaklı tasarım için ele alınabilir.
Dünyadan Farklı Ülke Örnekleriyle Gençlik Politikaları, 2020
Güney Avrupa’da yer alan ve uzun bir çizme şeklinde olan İtalya, Alplerin
güneyini, Po Vadisi’ni... more Güney Avrupa’da yer alan ve uzun bir çizme şeklinde olan İtalya, Alplerin
güneyini, Po Vadisi’nin büyük ovasını içeren, Sicilya ve Sardunya gibi adaları
bulunan bir Akdeniz ülkesidir. Nüfusu, 60.359.546 kişidir. İtalya’nın toplam
yüzölçümü 301.340 km2’dir (Büyük Larousse, 5970). Ülkedeki yaş piramidine
bakıldığında, 15-24 yaş grubu genç nüfus 5.887.386 kişidir. Bu genç nüfusun ülke nüfusuna oranı ise, %9.75’dir.
Dünyadan Farklı Ülke Örnekleriyle Gençlik Politikaları, 2020
Finlandiya'da merkezi yönetim ve yerel yönetim olmak üzere ikili yapılanma
bulunmaktadır.
Akıllı Kentler (Uygulamalar, Sorunlar Ve Çözümler), 2021
Modernleşme ve kentleşmenin gündelik hayatımızda yeri büyüktür. Bu-
gün, dünya nüfusunun yarıdan ... more Modernleşme ve kentleşmenin gündelik hayatımızda yeri büyüktür. Bu-
gün, dünya nüfusunun yarıdan fazlası kentlerde yaşamaktadır ve 2050lere gelindiğinde kentleşme oranının %68’leri bulacağı düşünülmektedir (BM,
2019). Kentsel nüfusun hızla artışıyla, kentsel alanlardaki sağlıksız yapıdan
kaynaklı sorunlar artmaktadır. Yetersiz teknik ve sosyal altyapı, hızlı değişen
kentsel çevredeki bozulmalar, insani ölçekte olmayan yapılanmalar gibi nedenlerden ötürü bugün kentler yaşanılabilir yerler olmaktan uzaktır. Bununla beraber kentler; nüfus artışı, göç, beslenme, sağlık, güvenlik ve çevre sorunları gibi giderek küreselleşen sorunların hem sebebini hem de çözümünü içinde barın-
dırmaktadır.
Mahalle Odaklı Katılım 5.0- Nobel Yayıncılık, 2021
Mahalle çok boyutlu bir kavramdır. Fiziksel ve sosyal boyutu olan bu kav-
ram, sınırları belirlen... more Mahalle çok boyutlu bir kavramdır. Fiziksel ve sosyal boyutu olan bu kav-
ram, sınırları belirlenmiş bir mekanda yaşayanların sosyalleşmesine, daya-
nışma ve aidiyet kurmasına imkn tanımaktadır. Mahalle, bir mekana karşılık
geldiği için, o mekandaki katılım da önem kazanmaktadır. efevbre mahalleyi,
mekn teorisi üzerinden tanımlamaktadır. Lefevbre, ifade etmektedir. efevbreǯye göre mahalle, geleneksel-çağdaş, eski-yeni, duygusal-akılcı gibi ikililiklerin ortasında bir geçiş mekanıdır. Bu ikililiklerin yaşandığı mekn olarak mahalleǢ toplumsal dayanışma kodlarını, o yerin kimliğini, komşuluk ilişkilerini, aidiyeti ve sosyal ilişkileri içinde barındırmaktadır. Bu bağlamda da mahalle oldukça önemli bir konumda yer almaktadır. Bunların yanında mahalle, mekn olarak aynı zamanda algılanan, yaşanan ve tasarlanan bir mekn olarak konumlandırılmaktadır.
Mahalle Odaklı Katılım 5.0, 2021
Bugün ülkemizde nüfusun resmı olarak Ψͻ͵ǯü, fiili olarak da Ψ0ǯden fazlası Ƹ
kentsel alanlarda ... more Bugün ülkemizde nüfusun resmı olarak Ψͻ͵ǯü, fiili olarak da Ψ0ǯden fazlası Ƹ
kentsel alanlarda yaşamaktadır. Kırın çözülmesiyle birlikte kentin nüfus hare-
ketlerinde odak nokta olması, alışılagelmiş bir durumdur. Ancak kentten kıra
kaçış yeni bir nüfus hareketliliğidir. Kentsel alanların nüfus ve yapı bakımın-
dan yığılmış yapısı ve beraberinde getirdiği problemler, riskler ve endişeler
bir grup kentli için içinden çıkılmaz bir hale vardığında, çözümün bu kentsel
alanlardan kaçımak olduğu görülmektedir. Ö� zellikle pandemi süreciyle günde-
me daha çok yerleşen, kent soylu yeni kırlılar konusu bu çalışmanın temel çıkış
noktasıdır.
Bu çalışmada da, yoğun olan kent merkezlerinden bunalan ve yaşamını daha
kırsal, doğayla uyumlu yerleşmelerde idame ettirmek isteyen, eski kentli yeni
kırlıların yerleştikleri alandaki yaşama katılımlarına yönelik davranışları ele
alınacaktır. Çalışmanın örneklem alanı turistik olarak oldukça ilgi çeken, yaz
aylarının popüler yerleşim yeri olan ve yeni gelenlerin iklim açısından adap-
te olmasını kolaylaştıran atmosferiyle Muğla ili ve burada da kentten göçü
yoğun olarak çeken iki ilçesi Köyceğiz ve Örtaca ilçeleri seçilmiştir. Çalışma-
nın sahası pandemi koşulları nedeniyle yüzyüze ve temaslı değil, teknolo-
jik imknlar sayesinde burada ama oradaymış gibi yapılabilen uzaktan saha
yöntemiyle gerçekleştirilmiştir. Çalışmada yarı yapılandırılmış derinlemesi-
ne görüşme tekniğiyle yeni gelen kentli, bölgedeki muhtarlar ve yerel halk-
tan olmak üzere 22 görüşme yapılmıştır. Ayrıca çalışmaya ilham kaynağı olan
bölgeye taşınmış ve bölgedeki yaşamlarını sosyal medyada sürekli gösteren
iki youtuberǯın sayfalarında yer alan video ͵2 adet görüşmelerinin de dö-
kümleri içerik analiziyle yapılmış ve sahayla etkileşimli olarak bu iki çalışma
birlikte analiz edilmiştir.
Çalışma bulgularına göre, gelenlerin büyük kısmı temiz gıdaya erişim amaçlı,
ailesiyle daha çok vakit geçirme isteğiyle, kentteki hareketlerinin kısıtlı oluşu
ve bundan bunalması nedeniyle ve en önemlisi daha özgürce yaşama isteğiyle gelmiştir. Gelenlerin belirli bir kısmı kırsal alan hayatına adapte olmakta
zorluk çekmiş ve geri dönmek durumunda kalmışlardır. Kırsal alanda kal-
makta kararlı olan grubun da, yerel kültürle etkileşiminde sorun alanları tes-
pit edilmiştir. Yerel kültürü kent kültürüne dönüştüren izlere rastlanmıştır.
Kentten Kaçış, Yerel Hayata Katılım, Kıra Göç, Tersine
Göç, Dijital Göçebe
DÜNYADAN FARKLI ÜLKE ÖRNEKLERİYLE GENÇLİK POLİTİKALARI, 2020
2021
Mahalle Odaklı Katılım Kitabı, Marmara Üniversitesi Kent Sorunları ve Yerel Yönetimler Araştırma ... more Mahalle Odaklı Katılım Kitabı, Marmara Üniversitesi Kent Sorunları ve Yerel Yönetimler Araştırma ve Uygulama Merkezi (KEYEM) tarafından 22-23 Kasım 2017 tarihinde düzenlenen “Mahalle Odaklı Katılım Çalıştayı” ışığında çıkarılmıştı. Çalıştay kapsamında; akademisyenler, uzmanlar, belediye ve sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri fikir ve görüşlerini ifade etme şansı bulmuşlardı. Bu geniş yelpazeden oluşan çalıştay üzerinden, konuyla ilgili uzmanların kaleme aldığı farklı perspektifler üzerinden bölümler yazılmış ve ilk kitap 2019 yılında bu şekilde oluşturulmuştu (https://www.astanayayinlari.com/urun/mahalle-odakli-katilim)
Mahalle odaklı katılım konusu; kentsel alanlarda yerelin en küçük nüvesi sayılacak mahalle üzerinden hareket ettiği için, güncelliğini her daim koruyacak bir konudur. Bu nedenle, bizler; mahalle odaklı katılım konusunu yeniden ve bu sefer pandemi sonrası ve dijitalleşmenin yoğunlaştığı günümüz eğilimlerini de dikkate alacak bir güncellemeyle ele almak istiyoruz.
Aralık 2019’da Çin’in Wuhan kentinde ortaya çıkmış olan Covid19 virüsünün ardından kısa sürede tüm dünyayı etkisi altına alan korku, endişe ve panik toplumsal olarak tüm düzeni alt üst etmiş ve sosyal algılarımızı da sarsıntıya uğratmıştır. Bu kimi zaman pandemi mi yoksa plandemi mi tartışmalarına sebep olan, ancak çoğunlukla ulusal ve hatta yerel bir içe kapanma, dezavantajlı kesimler için ise, hayati nitelikte yok oluşa doğru savrulmaya dönüşen etkilerde gerçekleşmiştir. Toplum artık tek önceliği sağlık haline gelen ve manipülatif etkilere açık, fiziksel mesafe kuralının adı bile sosyal mesafe olarak konulduğu için sosyal olarak izole hücresel bir topluma dönüşmektedir. Böylesi bireysel adacıklar yığınına dönüşen bir toplumda; katılımı yeniden ele almak ve gözlemleri bu çerçeveden yeniden güncellemek geleceği önden kestirmek adına önem kazanmaktadır. Bugün tartışmalar; daha merkezi ve otoriter yönetim biçimlere gitmekte olduğumuz ve bu pandemi önlemlerinin bireysel yaşamların dijital organlar tarafından manipüle edilerek kontrol altına alınmasına sebep olduğu üzerine yapılsa da, gelecekte bizleri başka nelerin beklediğinin nüvelerini okuyabilen metinlere çok ihtiyacımız bulunmaktadır.
Küresel bir salgına dönüşen Covid 19, yerelde kendisini özellikle kentlerde göstermiştir. Kentlerin çılgın kalabalığından uzak, daha sessiz, daha doğal ortamlara duyulan hasreti daha da anlamlı kılan pandemi ve eve kapanma süreci, kentten kaçışı yani daha küçük ölçekteki yerleşimlere sığınışı da beraberinde getirmiştir. Bu gelişmenin yerel yönetimleri, ölçek küçülmesine götürmeye ve farklı yönetim modellerine yönelmeye doğru evirip evirmeyeceği ise meçhuldür. Bir diğer konu da kentsel alanların sağlık perspektifinden yeniden ele alınması ve daha demokratik kentsel yönetimlere nasıl ulaşılabileceği hususudur.
Bu kitabımızda ağırlıklı olarak son 1 seneyi aşkın süredir meydana gelen gelişmeler ışığında yeni ve öncü çalışmaların ele alınması hedeflenmektedir. Covid 19 küresel salgınının ve çarpıcı şekilde dijitalleşme merakının yerelde mahalleleri nasıl etkilemekte olduğunu, katılım boyutuyla ele almak ve yerelde örnek katılım modellerini incelemek hedeflenmektedir. Bu maksatla eğer kitap çalışmamızda yer almak isterseniz, aşağıdaki konulara dair bölüm özetlerinizi 15 Mayıs 2021 tarihine kadar, bölüm özetiniz kabul edilirse de, tam metin bölümünüzü 1 Ağustos 2021 tarihine kadar göndermenizi rica ederiz. Bu gönderimden sonra, hakem süreci başlayacak olup düzeltmelerle birlikte 2021 yılı içinde kitap, uluslararası bir yayınevi tarafından yayınlanacaktır.
Kitapta yer almasını düşündüğümüz bölüm başlıkları şu şekildedir:
Pandemide Mahalleyi Odağa Alabilmek
Mahalle Odaklı Katılımın Yeni Mekansal Boyutları
Katılımcı Demokrasi Açısından Dijital Mahalle Yönetimi
Mahalle Ölçeğinde Bir Katılım Mekanizması Olarak E-Katılım
Çeperlerde Oluşan Yeni (Kırsal) Mahalleler, Katılımcı durumları ve Yönetim Önerileri* (Kıra dönüş hareketlerini gözlemleyen bu başlıkta hiç bir çalışma henüz tarafımıza ulaşmamıştır)
Değişen Dünya Düzeninde Kent, Mahalle ve Katılım
Kentsel Sağlık Algısı ve Sosyo-Mekansal Yansıması
Dünyadan ve Tarihten Müşterek Mahalle Yönetimi Örnekleri ve Uyarlanabilirlik
Pandemiyle birlikte küçük kırsal yerleşimler ve politika üretimine katılım
Not: Yukarıda bahsedilen çerçeve içerisinde kitap içeriğine uygun olmak üzere, başka başlıklar da değerlendirmeye alınacaktır. Ancak içeriğinde katılım ve pandemi sonrası süreç ele alınmayan özetler red edilmektedir.
Yazım Kuralları:
Yazıların uzunluğu 15-20 sayfa aralığında olmalı 20 sayfayı geçmemelidir. Yazılar bilgisayarda Microsoft Word ortamında yazılmış olmalıdır.
Dergiye gönderilecek çalışmalar, Microsoft Word Programı kullanılarak normal düzende, Arial karakterinde, 12 Punto ve 1,5 satır aralığında ve iki yana yaslı yazılmalı ve alt ortada sayfa numarası verilmiş olmalıdır.
Çalışmanın Türkçe ve İngilizce yazılmış özet ve başlık da bulunmalıdır. Özetler 350-400 kelime aralığında olmalı, 5 ila 7 kelimeden oluşan anahtar kelimeler kısmı da özetlerin altında verilmelidir.
Çalışmaların kaynakça ve metin içi formatlarına uygun şekilde yazılmış olması gerekmektedir. Kaynakça formatı olarak APA (6. Edisyon) kullanılır. Metin içi referanslarda mümkün olduğunca sayfa numarası kullanılması önemlidir. Metin içi alıntı formatı (Yazar Soyadı Yayın yılı: Sayfa sayısı) şeklindedir.
Temel şekil şartlarına uygun hale getirilmiş çalışmayı, Microsoft Word dosyası halinde [email protected] .adresine gönderilmelidir
Ortadoğu'daki Çatışmalar Bağlamında Göç Sorunu, 2016
ULUSLARARASI GÖÇ VE MÜLTECİ UYUMU SORUNUNDA KAMU YÖNETİMİNİN ROLÜ , 2015
Uyum faaliyetlerinin planlanmasında faydalanmak üzere yerel yönetim- lerden sadece “öneri ve k... more Uyum faaliyetlerinin planlanmasında faydalanmak üzere yerel yönetim- lerden sadece “öneri ve katkılar” beklenilmektedir.
Çocuk Katılımı, 2017
Çocuklar toplumsal anlamda kamusal birer özne olarak ele alın- madıkları gibi yetişkinlerin be... more Çocuklar toplumsal anlamda kamusal birer özne olarak ele alın- madıkları gibi yetişkinlerin belirlediği sınırlar içinde pasif konumda bulunmaktadırlar. Bugün çocuk katılımı çocukları ilgilendiren bazı projelerde sadece kısmi fikirlerinin alınması şeklinde algılanmakta ve uygulanmaktadır. Oysa, çocuk katılımı konusu, çocuğun kendi yaşamı- na ve yaşamını etkileyen her türlü alana, mekân üretim süreci de dâhil olmak üzere genişletilmelidir.
Yerel, Ulusal ve Küresel Boyutlarıyla GÖÇ VE MÜLTECİ SORUNU, 2020
Suriyeli sığınmacıların ülkemize yerleşmelerinin üzerinden tam 9 sene geçmiştir. Göçü deneyimleye... more Suriyeli sığınmacıların ülkemize yerleşmelerinin üzerinden tam 9 sene geçmiştir. Göçü deneyimleyen Avrupa ve diğer bölgelerdeki ülke örneklerine bakıldığında, göçmenlerin toplumsal uyumu meselesi için geçirilen bu dokuz senenin az bir sene olduğu düşünülebilir. Ancak, toplumsal uyum için ne kadar erken adım atılırsa, o kadar olası toplumsal çatışma süreçlerinin önüne geçilebilir.
Disiplinlerarası Yaklaşımla Çocuk Hakları (Çocuk Hakları Eğitimine Yönelik Uygulama Örnekleriyle, 2020
Bugün yaşadığımız salgın hastalık (Covid-19) tehlikesinden sonra, kentsel alanların birçok ac... more Bugün yaşadığımız salgın hastalık (Covid-19) tehlikesinden sonra, kentsel alanların birçok açıdan riskli alanlar olduğu, sadece konuya duyarlı kişiler tarafın- dan değil, kentte yaşayan herkes tarafından fark edilmiştir. Riski oluşturan ve risk algısındaki ana etmen, sınırlı alanlarda kalabalık ve yoğun yaşamların olmasıdır. Kentsel alandaki plansız yapılaşma ve insan yerine otomobil odaklı yerleşmeler de riski artıran unsurlardandır. Kentsel hayatın çocuklar için oluşturduğu engel- ler ve risklerden akademik yazında bir süredir bahsedilmektedir. Kentsel mekân kültürel, ekonomik ve küresel değişimlerden etkilenmektedir. Bu etkilenmeler, son dönemlerde kentsel mekânın insanla olan ilişkisini zedeleye- cek nitelikte olmaktadır. Yönetilemeyecek boyutta ve hızda gelişen kentleşmenin sonucunda, çocuklar doğadan hızla uzaklaşmakta, kuralların olmadığı dış mekânlarda kendi doğallığında oynamak yerine, kapalı mekânlarda önceden kurgulanmış ve çoğunlukla bireysel oyunlar oynamak durumunda kalmaktadırlar.
ÇOCUKLARA YÖNELİK KARŞILAŞTIRMALI YÖNETSEL YAPILAR, 2020
Güney Avrupa’da yer alan ve uzun bir çizme şeklinde olan İtalya, Alplerin güneyini, Po Vadisi’nin... more Güney Avrupa’da yer alan ve uzun bir çizme şeklinde olan İtalya, Alplerin güneyini, Po Vadisi’nin büyük ovasını içeren, Sicilya ve Sardunya gibi adaları bulunan bir Akdeniz ülkesidir. Nüfusu, 60.359.546 kişidir.
Çocuk Üzerine Araştırmalar (KİTABI İÇİNDE), 2018
Mahalle Odaklı Katılım, 2019
Mahalle en küçük yaşama birimi, yerleşme ve yönetme birimi olarak da tarihsel, coğrafi ve ... more Mahalle en küçük yaşama birimi, yerleşme ve yönetme birimi olarak da tarihsel, coğrafi ve sosyo-mekansal açıdan ele alınabilir. Elbette, mahallenin bu en küçük birim oluşu, tektip ve ölçülebilir bir yapıya sahip olmasını sağlamamaktadır. Mahallenin tanımlanma açısından kolaylık sağlayan sınırları çizilmiş/çizilebilirmiş gibi bir yapısı, en küçük birim olarak ele alınmasında başat etkendir. Ancak, bugün metropol mahalleleri; yönetilmesi, yürünerek katedilmesi güç, komşuluk ilişkileri ve kendi yaşam alanının mimarı olabilmek açılarından yerleşimcinin aidiyet bağları geliştirmesi zor bir yapıdadır. Metropollerde, nüfus ve fizik mekan açısından orta düzey bir ilçe konumundaki mahalleler ile ideal formda denilebilecek daha küçük ölçekteki mahalleler dip dibe, çoğunlukla da birbirini zıtlar/ aykırı biçimde yer alabilmektedir. Metropol ve İstanbul ölçeğinde megapolde mahalle, göstermelik bir kuruma dönüşen muhtarlığı anlamlandırmaktan öteye gitmemektedir.
Mahalle Odaklı Katılım, 2019
Yerel yönetimler özerk kuruluşlardır. Bu özerklik, yerel yönetimlerin- kanunlarla belirlenen... more Yerel yönetimler özerk kuruluşlardır. Bu özerklik, yerel yönetimlerin- kanunlarla belirlenen sınırlar çerçevesinde- kamu işlerinin önemli bir bölümünü kendi sorumlulukları altında ve yerel nüfusun çıkarları doğrultusunda düzenleme ve yönetme hak ve imkânına, serbest karar alma organları olan idari ve mali özerkliğe sahip olmaları anlamına gelmektedir.
Beyond.istanbul (Mekanda Adalet ve Çocuk), 2018
Türkiye, Birleşmiş Milletler Genel Merkezi’nde 29–30 Eylül 1989 tarihleri arasında ‘Çocuklar İçin... more Türkiye, Birleşmiş Milletler Genel Merkezi’nde 29–30 Eylül 1989 tarihleri arasında ‘Çocuklar İçin Dünya Zirvesi’nde ilk kez imzaya açılan Çocuk Hakları Sözleşmesi’ni, Cumhurbaşkanı düzeyinde imzalayarak, ilk imzalayan devletler arasına girmiş bir ülkedir. Ancak, bu sözleşmeyi imzalayan bir çok ülkenin de olduğu gibi ülkemiz pratik anlamda çocuk karnesi çok da iyi görünmeyen bir yapıdadır. Bunun bir çok nedeni olmakla birlikte; yetişkin dünyasının çocukluğu anlamlandırışına bağlı olarak çocuğun toplumsal konumu da değişmektedir. Çocukluk çabuk geçecek geçici ve arızi bir durum olarak algılanırsa, ve çocuk yarım, eksik bir insan, gelişmesi gereken bir varlık olarak görülmeye devam ederse, her tür durumda edilgen ve istismara da açık bir nesneye dönüşebilir. Oysa, çocuğun kendi özgün dünyasıyla apayrı bir varlık olduğu ve bu varlıktan öğreneceğimiz çok şey olduğunu, dünyamıza bir sürü yaratıcı katkılar sunacağını düşüncesi yerine bir üst adım olarak ortak bir dünyamız olduğunu fark etmek ve ona kendi yaşamı içinde aktör olma fırsatı sunarak onun yaşadığı topluma katkı sunarak sağlıklı bir gelecek inşa etmesini sağlamış olmak mümkündür. Çocuğun dünyasının biz yetişkinlere de sunacağı hazineden habersiz merkezi ve yerel bakışlar; ülke çapında kapsamlı ve gerçek sorunlara temas eden politika üretil(e)memesinin önemli bir sebebidir (Çakırer-Özservet, 2016a).
Uploads
Kitap(lar)/Books by Yasemin CAKIRER OZSERVET
sürdüren Bolvadin, bugün genel hizmetler bakımından, Afyon
kentinden sonra ikinci sıradadır. İlçe geneli düşünüldüğünde daha çok
orta ve alt tabakaya mensup insanların bulunduğu söylenilmektedir.
Bolvadin sıkı örgülü ve gelenekçi bir toplumsal yapı özelliği
göstermekte ve kentte modern talep ve eğilimler bir arada
bulunmaktadır. 2016 yılı itibariyle 44.539 kişi olan nüfusuna resmi
olarak 361 Suriyeli eklenmiş görünmektedir. Sayıca nüfusa oranla çok
az olsa da, toplumsal tepki ve Suriyelilerin negatif algılanışı had
safhada görünmektedir. Çalışmada, Suriyelilerin ülke çapındaki
dağılımlarına oranla kayda değer bir sayı ifade etmeyen Bolvadin’de
nasıl algılandıkları, kamu ve yerel idarecileri ve yerel halk nezdinde
detaylı irdelenmektedir. Göç tartışmalarının ardından toplumsal
uyumun aciliyetine vurgu yaptığımız son günlerde, toplumsal kabulün
düşük düzeyi bu çalışmanın temel sonucudur.
ve farklı sosyal sınıflardan oluşan bir yapıyı temsil etmektedir. Elbette ki, kent
mekânları, yabancıya tahammülün azaldığı, yabancının sürekli endişe kaynağı
olarak görüldüğü ve nihai olarak da çatışma ortamlarının oluştuğu bir alan olmamalıdır. Göçmenlerin yerel halkla karşılaşma mekânlarının uyum amaçlı ele alınması gereği, bu çalışmanın temel motivasyonudur. Çalışma yöntemi; gruplar arası tehdit ve gruplar arası temas teorilerine yönelik yapılmış çalışmaların irdelenmesi ve bu perspektiften karşılaşma mekânlarına yönelik önerilerin sıralanması şeklindedir. Mekânda var olan farklı grupların birbirlerini algılaması ve bu algıların çatışmaya dönmeden, grupların birbirlerine temas edecekleri fırsatlar yaratılarak, toplumsal uyumun yakalanması önemli, ancak bir o kadar da zorlu bir süreçtir.
Çok boyutlu, çok aktörlü ve katılımcı uyum politikalarının uygulanması; farklı
grupların eşit düzeyde, uzun süreli ve çoklu temas kurulabileceği fiziki ve sosyal alanların oluşmasıyla mümkündür. Suriyeli sığınmacılar meselesinin kentlerde, karşılaşma ve uyum açısından ele alınması, çocuk mekânları öncelikli olarak yapılabilir. Çünkü çocuklar toplumun üçte birini ve sığınmacı nüfusun yarısını oluşturmaktadır. Sokak düzeyinden başlayarak, çocuk oyun alanları, eğitim mekânları, meydanlar ve ticari akslar, toplumsal uyum odaklı tasarım için ele alınabilir.
güneyini, Po Vadisi’nin büyük ovasını içeren, Sicilya ve Sardunya gibi adaları
bulunan bir Akdeniz ülkesidir. Nüfusu, 60.359.546 kişidir. İtalya’nın toplam
yüzölçümü 301.340 km2’dir (Büyük Larousse, 5970). Ülkedeki yaş piramidine
bakıldığında, 15-24 yaş grubu genç nüfus 5.887.386 kişidir. Bu genç nüfusun ülke nüfusuna oranı ise, %9.75’dir.
gün, dünya nüfusunun yarıdan fazlası kentlerde yaşamaktadır ve 2050lere gelindiğinde kentleşme oranının %68’leri bulacağı düşünülmektedir (BM,
2019). Kentsel nüfusun hızla artışıyla, kentsel alanlardaki sağlıksız yapıdan
kaynaklı sorunlar artmaktadır. Yetersiz teknik ve sosyal altyapı, hızlı değişen
kentsel çevredeki bozulmalar, insani ölçekte olmayan yapılanmalar gibi nedenlerden ötürü bugün kentler yaşanılabilir yerler olmaktan uzaktır. Bununla beraber kentler; nüfus artışı, göç, beslenme, sağlık, güvenlik ve çevre sorunları gibi giderek küreselleşen sorunların hem sebebini hem de çözümünü içinde barın-
dırmaktadır.
ram, sınırları belirlenmiş bir mekanda yaşayanların sosyalleşmesine, daya-
nışma ve aidiyet kurmasına imkn tanımaktadır. Mahalle, bir mekana karşılık
geldiği için, o mekandaki katılım da önem kazanmaktadır. efevbre mahalleyi,
mekn teorisi üzerinden tanımlamaktadır. Lefevbre, ifade etmektedir. efevbreǯye göre mahalle, geleneksel-çağdaş, eski-yeni, duygusal-akılcı gibi ikililiklerin ortasında bir geçiş mekanıdır. Bu ikililiklerin yaşandığı mekn olarak mahalleǢ toplumsal dayanışma kodlarını, o yerin kimliğini, komşuluk ilişkilerini, aidiyeti ve sosyal ilişkileri içinde barındırmaktadır. Bu bağlamda da mahalle oldukça önemli bir konumda yer almaktadır. Bunların yanında mahalle, mekn olarak aynı zamanda algılanan, yaşanan ve tasarlanan bir mekn olarak konumlandırılmaktadır.
kentsel alanlarda yaşamaktadır. Kırın çözülmesiyle birlikte kentin nüfus hare-
ketlerinde odak nokta olması, alışılagelmiş bir durumdur. Ancak kentten kıra
kaçış yeni bir nüfus hareketliliğidir. Kentsel alanların nüfus ve yapı bakımın-
dan yığılmış yapısı ve beraberinde getirdiği problemler, riskler ve endişeler
bir grup kentli için içinden çıkılmaz bir hale vardığında, çözümün bu kentsel
alanlardan kaçımak olduğu görülmektedir. Ö� zellikle pandemi süreciyle günde-
me daha çok yerleşen, kent soylu yeni kırlılar konusu bu çalışmanın temel çıkış
noktasıdır.
Bu çalışmada da, yoğun olan kent merkezlerinden bunalan ve yaşamını daha
kırsal, doğayla uyumlu yerleşmelerde idame ettirmek isteyen, eski kentli yeni
kırlıların yerleştikleri alandaki yaşama katılımlarına yönelik davranışları ele
alınacaktır. Çalışmanın örneklem alanı turistik olarak oldukça ilgi çeken, yaz
aylarının popüler yerleşim yeri olan ve yeni gelenlerin iklim açısından adap-
te olmasını kolaylaştıran atmosferiyle Muğla ili ve burada da kentten göçü
yoğun olarak çeken iki ilçesi Köyceğiz ve Örtaca ilçeleri seçilmiştir. Çalışma-
nın sahası pandemi koşulları nedeniyle yüzyüze ve temaslı değil, teknolo-
jik imknlar sayesinde burada ama oradaymış gibi yapılabilen uzaktan saha
yöntemiyle gerçekleştirilmiştir. Çalışmada yarı yapılandırılmış derinlemesi-
ne görüşme tekniğiyle yeni gelen kentli, bölgedeki muhtarlar ve yerel halk-
tan olmak üzere 22 görüşme yapılmıştır. Ayrıca çalışmaya ilham kaynağı olan
bölgeye taşınmış ve bölgedeki yaşamlarını sosyal medyada sürekli gösteren
iki youtuberǯın sayfalarında yer alan video ͵2 adet görüşmelerinin de dö-
kümleri içerik analiziyle yapılmış ve sahayla etkileşimli olarak bu iki çalışma
birlikte analiz edilmiştir.
Çalışma bulgularına göre, gelenlerin büyük kısmı temiz gıdaya erişim amaçlı,
ailesiyle daha çok vakit geçirme isteğiyle, kentteki hareketlerinin kısıtlı oluşu
ve bundan bunalması nedeniyle ve en önemlisi daha özgürce yaşama isteğiyle gelmiştir. Gelenlerin belirli bir kısmı kırsal alan hayatına adapte olmakta
zorluk çekmiş ve geri dönmek durumunda kalmışlardır. Kırsal alanda kal-
makta kararlı olan grubun da, yerel kültürle etkileşiminde sorun alanları tes-
pit edilmiştir. Yerel kültürü kent kültürüne dönüştüren izlere rastlanmıştır.
Kentten Kaçış, Yerel Hayata Katılım, Kıra Göç, Tersine
Göç, Dijital Göçebe
Mahalle odaklı katılım konusu; kentsel alanlarda yerelin en küçük nüvesi sayılacak mahalle üzerinden hareket ettiği için, güncelliğini her daim koruyacak bir konudur. Bu nedenle, bizler; mahalle odaklı katılım konusunu yeniden ve bu sefer pandemi sonrası ve dijitalleşmenin yoğunlaştığı günümüz eğilimlerini de dikkate alacak bir güncellemeyle ele almak istiyoruz.
Aralık 2019’da Çin’in Wuhan kentinde ortaya çıkmış olan Covid19 virüsünün ardından kısa sürede tüm dünyayı etkisi altına alan korku, endişe ve panik toplumsal olarak tüm düzeni alt üst etmiş ve sosyal algılarımızı da sarsıntıya uğratmıştır. Bu kimi zaman pandemi mi yoksa plandemi mi tartışmalarına sebep olan, ancak çoğunlukla ulusal ve hatta yerel bir içe kapanma, dezavantajlı kesimler için ise, hayati nitelikte yok oluşa doğru savrulmaya dönüşen etkilerde gerçekleşmiştir. Toplum artık tek önceliği sağlık haline gelen ve manipülatif etkilere açık, fiziksel mesafe kuralının adı bile sosyal mesafe olarak konulduğu için sosyal olarak izole hücresel bir topluma dönüşmektedir. Böylesi bireysel adacıklar yığınına dönüşen bir toplumda; katılımı yeniden ele almak ve gözlemleri bu çerçeveden yeniden güncellemek geleceği önden kestirmek adına önem kazanmaktadır. Bugün tartışmalar; daha merkezi ve otoriter yönetim biçimlere gitmekte olduğumuz ve bu pandemi önlemlerinin bireysel yaşamların dijital organlar tarafından manipüle edilerek kontrol altına alınmasına sebep olduğu üzerine yapılsa da, gelecekte bizleri başka nelerin beklediğinin nüvelerini okuyabilen metinlere çok ihtiyacımız bulunmaktadır.
Küresel bir salgına dönüşen Covid 19, yerelde kendisini özellikle kentlerde göstermiştir. Kentlerin çılgın kalabalığından uzak, daha sessiz, daha doğal ortamlara duyulan hasreti daha da anlamlı kılan pandemi ve eve kapanma süreci, kentten kaçışı yani daha küçük ölçekteki yerleşimlere sığınışı da beraberinde getirmiştir. Bu gelişmenin yerel yönetimleri, ölçek küçülmesine götürmeye ve farklı yönetim modellerine yönelmeye doğru evirip evirmeyeceği ise meçhuldür. Bir diğer konu da kentsel alanların sağlık perspektifinden yeniden ele alınması ve daha demokratik kentsel yönetimlere nasıl ulaşılabileceği hususudur.
Bu kitabımızda ağırlıklı olarak son 1 seneyi aşkın süredir meydana gelen gelişmeler ışığında yeni ve öncü çalışmaların ele alınması hedeflenmektedir. Covid 19 küresel salgınının ve çarpıcı şekilde dijitalleşme merakının yerelde mahalleleri nasıl etkilemekte olduğunu, katılım boyutuyla ele almak ve yerelde örnek katılım modellerini incelemek hedeflenmektedir. Bu maksatla eğer kitap çalışmamızda yer almak isterseniz, aşağıdaki konulara dair bölüm özetlerinizi 15 Mayıs 2021 tarihine kadar, bölüm özetiniz kabul edilirse de, tam metin bölümünüzü 1 Ağustos 2021 tarihine kadar göndermenizi rica ederiz. Bu gönderimden sonra, hakem süreci başlayacak olup düzeltmelerle birlikte 2021 yılı içinde kitap, uluslararası bir yayınevi tarafından yayınlanacaktır.
Kitapta yer almasını düşündüğümüz bölüm başlıkları şu şekildedir:
Pandemide Mahalleyi Odağa Alabilmek
Mahalle Odaklı Katılımın Yeni Mekansal Boyutları
Katılımcı Demokrasi Açısından Dijital Mahalle Yönetimi
Mahalle Ölçeğinde Bir Katılım Mekanizması Olarak E-Katılım
Çeperlerde Oluşan Yeni (Kırsal) Mahalleler, Katılımcı durumları ve Yönetim Önerileri* (Kıra dönüş hareketlerini gözlemleyen bu başlıkta hiç bir çalışma henüz tarafımıza ulaşmamıştır)
Değişen Dünya Düzeninde Kent, Mahalle ve Katılım
Kentsel Sağlık Algısı ve Sosyo-Mekansal Yansıması
Dünyadan ve Tarihten Müşterek Mahalle Yönetimi Örnekleri ve Uyarlanabilirlik
Pandemiyle birlikte küçük kırsal yerleşimler ve politika üretimine katılım
Not: Yukarıda bahsedilen çerçeve içerisinde kitap içeriğine uygun olmak üzere, başka başlıklar da değerlendirmeye alınacaktır. Ancak içeriğinde katılım ve pandemi sonrası süreç ele alınmayan özetler red edilmektedir.
Yazım Kuralları:
Yazıların uzunluğu 15-20 sayfa aralığında olmalı 20 sayfayı geçmemelidir. Yazılar bilgisayarda Microsoft Word ortamında yazılmış olmalıdır.
Dergiye gönderilecek çalışmalar, Microsoft Word Programı kullanılarak normal düzende, Arial karakterinde, 12 Punto ve 1,5 satır aralığında ve iki yana yaslı yazılmalı ve alt ortada sayfa numarası verilmiş olmalıdır.
Çalışmanın Türkçe ve İngilizce yazılmış özet ve başlık da bulunmalıdır. Özetler 350-400 kelime aralığında olmalı, 5 ila 7 kelimeden oluşan anahtar kelimeler kısmı da özetlerin altında verilmelidir.
Çalışmaların kaynakça ve metin içi formatlarına uygun şekilde yazılmış olması gerekmektedir. Kaynakça formatı olarak APA (6. Edisyon) kullanılır. Metin içi referanslarda mümkün olduğunca sayfa numarası kullanılması önemlidir. Metin içi alıntı formatı (Yazar Soyadı Yayın yılı: Sayfa sayısı) şeklindedir.
Temel şekil şartlarına uygun hale getirilmiş çalışmayı, Microsoft Word dosyası halinde [email protected] .adresine gönderilmelidir
sürdüren Bolvadin, bugün genel hizmetler bakımından, Afyon
kentinden sonra ikinci sıradadır. İlçe geneli düşünüldüğünde daha çok
orta ve alt tabakaya mensup insanların bulunduğu söylenilmektedir.
Bolvadin sıkı örgülü ve gelenekçi bir toplumsal yapı özelliği
göstermekte ve kentte modern talep ve eğilimler bir arada
bulunmaktadır. 2016 yılı itibariyle 44.539 kişi olan nüfusuna resmi
olarak 361 Suriyeli eklenmiş görünmektedir. Sayıca nüfusa oranla çok
az olsa da, toplumsal tepki ve Suriyelilerin negatif algılanışı had
safhada görünmektedir. Çalışmada, Suriyelilerin ülke çapındaki
dağılımlarına oranla kayda değer bir sayı ifade etmeyen Bolvadin’de
nasıl algılandıkları, kamu ve yerel idarecileri ve yerel halk nezdinde
detaylı irdelenmektedir. Göç tartışmalarının ardından toplumsal
uyumun aciliyetine vurgu yaptığımız son günlerde, toplumsal kabulün
düşük düzeyi bu çalışmanın temel sonucudur.
ve farklı sosyal sınıflardan oluşan bir yapıyı temsil etmektedir. Elbette ki, kent
mekânları, yabancıya tahammülün azaldığı, yabancının sürekli endişe kaynağı
olarak görüldüğü ve nihai olarak da çatışma ortamlarının oluştuğu bir alan olmamalıdır. Göçmenlerin yerel halkla karşılaşma mekânlarının uyum amaçlı ele alınması gereği, bu çalışmanın temel motivasyonudur. Çalışma yöntemi; gruplar arası tehdit ve gruplar arası temas teorilerine yönelik yapılmış çalışmaların irdelenmesi ve bu perspektiften karşılaşma mekânlarına yönelik önerilerin sıralanması şeklindedir. Mekânda var olan farklı grupların birbirlerini algılaması ve bu algıların çatışmaya dönmeden, grupların birbirlerine temas edecekleri fırsatlar yaratılarak, toplumsal uyumun yakalanması önemli, ancak bir o kadar da zorlu bir süreçtir.
Çok boyutlu, çok aktörlü ve katılımcı uyum politikalarının uygulanması; farklı
grupların eşit düzeyde, uzun süreli ve çoklu temas kurulabileceği fiziki ve sosyal alanların oluşmasıyla mümkündür. Suriyeli sığınmacılar meselesinin kentlerde, karşılaşma ve uyum açısından ele alınması, çocuk mekânları öncelikli olarak yapılabilir. Çünkü çocuklar toplumun üçte birini ve sığınmacı nüfusun yarısını oluşturmaktadır. Sokak düzeyinden başlayarak, çocuk oyun alanları, eğitim mekânları, meydanlar ve ticari akslar, toplumsal uyum odaklı tasarım için ele alınabilir.
güneyini, Po Vadisi’nin büyük ovasını içeren, Sicilya ve Sardunya gibi adaları
bulunan bir Akdeniz ülkesidir. Nüfusu, 60.359.546 kişidir. İtalya’nın toplam
yüzölçümü 301.340 km2’dir (Büyük Larousse, 5970). Ülkedeki yaş piramidine
bakıldığında, 15-24 yaş grubu genç nüfus 5.887.386 kişidir. Bu genç nüfusun ülke nüfusuna oranı ise, %9.75’dir.
gün, dünya nüfusunun yarıdan fazlası kentlerde yaşamaktadır ve 2050lere gelindiğinde kentleşme oranının %68’leri bulacağı düşünülmektedir (BM,
2019). Kentsel nüfusun hızla artışıyla, kentsel alanlardaki sağlıksız yapıdan
kaynaklı sorunlar artmaktadır. Yetersiz teknik ve sosyal altyapı, hızlı değişen
kentsel çevredeki bozulmalar, insani ölçekte olmayan yapılanmalar gibi nedenlerden ötürü bugün kentler yaşanılabilir yerler olmaktan uzaktır. Bununla beraber kentler; nüfus artışı, göç, beslenme, sağlık, güvenlik ve çevre sorunları gibi giderek küreselleşen sorunların hem sebebini hem de çözümünü içinde barın-
dırmaktadır.
ram, sınırları belirlenmiş bir mekanda yaşayanların sosyalleşmesine, daya-
nışma ve aidiyet kurmasına imkn tanımaktadır. Mahalle, bir mekana karşılık
geldiği için, o mekandaki katılım da önem kazanmaktadır. efevbre mahalleyi,
mekn teorisi üzerinden tanımlamaktadır. Lefevbre, ifade etmektedir. efevbreǯye göre mahalle, geleneksel-çağdaş, eski-yeni, duygusal-akılcı gibi ikililiklerin ortasında bir geçiş mekanıdır. Bu ikililiklerin yaşandığı mekn olarak mahalleǢ toplumsal dayanışma kodlarını, o yerin kimliğini, komşuluk ilişkilerini, aidiyeti ve sosyal ilişkileri içinde barındırmaktadır. Bu bağlamda da mahalle oldukça önemli bir konumda yer almaktadır. Bunların yanında mahalle, mekn olarak aynı zamanda algılanan, yaşanan ve tasarlanan bir mekn olarak konumlandırılmaktadır.
kentsel alanlarda yaşamaktadır. Kırın çözülmesiyle birlikte kentin nüfus hare-
ketlerinde odak nokta olması, alışılagelmiş bir durumdur. Ancak kentten kıra
kaçış yeni bir nüfus hareketliliğidir. Kentsel alanların nüfus ve yapı bakımın-
dan yığılmış yapısı ve beraberinde getirdiği problemler, riskler ve endişeler
bir grup kentli için içinden çıkılmaz bir hale vardığında, çözümün bu kentsel
alanlardan kaçımak olduğu görülmektedir. Ö� zellikle pandemi süreciyle günde-
me daha çok yerleşen, kent soylu yeni kırlılar konusu bu çalışmanın temel çıkış
noktasıdır.
Bu çalışmada da, yoğun olan kent merkezlerinden bunalan ve yaşamını daha
kırsal, doğayla uyumlu yerleşmelerde idame ettirmek isteyen, eski kentli yeni
kırlıların yerleştikleri alandaki yaşama katılımlarına yönelik davranışları ele
alınacaktır. Çalışmanın örneklem alanı turistik olarak oldukça ilgi çeken, yaz
aylarının popüler yerleşim yeri olan ve yeni gelenlerin iklim açısından adap-
te olmasını kolaylaştıran atmosferiyle Muğla ili ve burada da kentten göçü
yoğun olarak çeken iki ilçesi Köyceğiz ve Örtaca ilçeleri seçilmiştir. Çalışma-
nın sahası pandemi koşulları nedeniyle yüzyüze ve temaslı değil, teknolo-
jik imknlar sayesinde burada ama oradaymış gibi yapılabilen uzaktan saha
yöntemiyle gerçekleştirilmiştir. Çalışmada yarı yapılandırılmış derinlemesi-
ne görüşme tekniğiyle yeni gelen kentli, bölgedeki muhtarlar ve yerel halk-
tan olmak üzere 22 görüşme yapılmıştır. Ayrıca çalışmaya ilham kaynağı olan
bölgeye taşınmış ve bölgedeki yaşamlarını sosyal medyada sürekli gösteren
iki youtuberǯın sayfalarında yer alan video ͵2 adet görüşmelerinin de dö-
kümleri içerik analiziyle yapılmış ve sahayla etkileşimli olarak bu iki çalışma
birlikte analiz edilmiştir.
Çalışma bulgularına göre, gelenlerin büyük kısmı temiz gıdaya erişim amaçlı,
ailesiyle daha çok vakit geçirme isteğiyle, kentteki hareketlerinin kısıtlı oluşu
ve bundan bunalması nedeniyle ve en önemlisi daha özgürce yaşama isteğiyle gelmiştir. Gelenlerin belirli bir kısmı kırsal alan hayatına adapte olmakta
zorluk çekmiş ve geri dönmek durumunda kalmışlardır. Kırsal alanda kal-
makta kararlı olan grubun da, yerel kültürle etkileşiminde sorun alanları tes-
pit edilmiştir. Yerel kültürü kent kültürüne dönüştüren izlere rastlanmıştır.
Kentten Kaçış, Yerel Hayata Katılım, Kıra Göç, Tersine
Göç, Dijital Göçebe
Mahalle odaklı katılım konusu; kentsel alanlarda yerelin en küçük nüvesi sayılacak mahalle üzerinden hareket ettiği için, güncelliğini her daim koruyacak bir konudur. Bu nedenle, bizler; mahalle odaklı katılım konusunu yeniden ve bu sefer pandemi sonrası ve dijitalleşmenin yoğunlaştığı günümüz eğilimlerini de dikkate alacak bir güncellemeyle ele almak istiyoruz.
Aralık 2019’da Çin’in Wuhan kentinde ortaya çıkmış olan Covid19 virüsünün ardından kısa sürede tüm dünyayı etkisi altına alan korku, endişe ve panik toplumsal olarak tüm düzeni alt üst etmiş ve sosyal algılarımızı da sarsıntıya uğratmıştır. Bu kimi zaman pandemi mi yoksa plandemi mi tartışmalarına sebep olan, ancak çoğunlukla ulusal ve hatta yerel bir içe kapanma, dezavantajlı kesimler için ise, hayati nitelikte yok oluşa doğru savrulmaya dönüşen etkilerde gerçekleşmiştir. Toplum artık tek önceliği sağlık haline gelen ve manipülatif etkilere açık, fiziksel mesafe kuralının adı bile sosyal mesafe olarak konulduğu için sosyal olarak izole hücresel bir topluma dönüşmektedir. Böylesi bireysel adacıklar yığınına dönüşen bir toplumda; katılımı yeniden ele almak ve gözlemleri bu çerçeveden yeniden güncellemek geleceği önden kestirmek adına önem kazanmaktadır. Bugün tartışmalar; daha merkezi ve otoriter yönetim biçimlere gitmekte olduğumuz ve bu pandemi önlemlerinin bireysel yaşamların dijital organlar tarafından manipüle edilerek kontrol altına alınmasına sebep olduğu üzerine yapılsa da, gelecekte bizleri başka nelerin beklediğinin nüvelerini okuyabilen metinlere çok ihtiyacımız bulunmaktadır.
Küresel bir salgına dönüşen Covid 19, yerelde kendisini özellikle kentlerde göstermiştir. Kentlerin çılgın kalabalığından uzak, daha sessiz, daha doğal ortamlara duyulan hasreti daha da anlamlı kılan pandemi ve eve kapanma süreci, kentten kaçışı yani daha küçük ölçekteki yerleşimlere sığınışı da beraberinde getirmiştir. Bu gelişmenin yerel yönetimleri, ölçek küçülmesine götürmeye ve farklı yönetim modellerine yönelmeye doğru evirip evirmeyeceği ise meçhuldür. Bir diğer konu da kentsel alanların sağlık perspektifinden yeniden ele alınması ve daha demokratik kentsel yönetimlere nasıl ulaşılabileceği hususudur.
Bu kitabımızda ağırlıklı olarak son 1 seneyi aşkın süredir meydana gelen gelişmeler ışığında yeni ve öncü çalışmaların ele alınması hedeflenmektedir. Covid 19 küresel salgınının ve çarpıcı şekilde dijitalleşme merakının yerelde mahalleleri nasıl etkilemekte olduğunu, katılım boyutuyla ele almak ve yerelde örnek katılım modellerini incelemek hedeflenmektedir. Bu maksatla eğer kitap çalışmamızda yer almak isterseniz, aşağıdaki konulara dair bölüm özetlerinizi 15 Mayıs 2021 tarihine kadar, bölüm özetiniz kabul edilirse de, tam metin bölümünüzü 1 Ağustos 2021 tarihine kadar göndermenizi rica ederiz. Bu gönderimden sonra, hakem süreci başlayacak olup düzeltmelerle birlikte 2021 yılı içinde kitap, uluslararası bir yayınevi tarafından yayınlanacaktır.
Kitapta yer almasını düşündüğümüz bölüm başlıkları şu şekildedir:
Pandemide Mahalleyi Odağa Alabilmek
Mahalle Odaklı Katılımın Yeni Mekansal Boyutları
Katılımcı Demokrasi Açısından Dijital Mahalle Yönetimi
Mahalle Ölçeğinde Bir Katılım Mekanizması Olarak E-Katılım
Çeperlerde Oluşan Yeni (Kırsal) Mahalleler, Katılımcı durumları ve Yönetim Önerileri* (Kıra dönüş hareketlerini gözlemleyen bu başlıkta hiç bir çalışma henüz tarafımıza ulaşmamıştır)
Değişen Dünya Düzeninde Kent, Mahalle ve Katılım
Kentsel Sağlık Algısı ve Sosyo-Mekansal Yansıması
Dünyadan ve Tarihten Müşterek Mahalle Yönetimi Örnekleri ve Uyarlanabilirlik
Pandemiyle birlikte küçük kırsal yerleşimler ve politika üretimine katılım
Not: Yukarıda bahsedilen çerçeve içerisinde kitap içeriğine uygun olmak üzere, başka başlıklar da değerlendirmeye alınacaktır. Ancak içeriğinde katılım ve pandemi sonrası süreç ele alınmayan özetler red edilmektedir.
Yazım Kuralları:
Yazıların uzunluğu 15-20 sayfa aralığında olmalı 20 sayfayı geçmemelidir. Yazılar bilgisayarda Microsoft Word ortamında yazılmış olmalıdır.
Dergiye gönderilecek çalışmalar, Microsoft Word Programı kullanılarak normal düzende, Arial karakterinde, 12 Punto ve 1,5 satır aralığında ve iki yana yaslı yazılmalı ve alt ortada sayfa numarası verilmiş olmalıdır.
Çalışmanın Türkçe ve İngilizce yazılmış özet ve başlık da bulunmalıdır. Özetler 350-400 kelime aralığında olmalı, 5 ila 7 kelimeden oluşan anahtar kelimeler kısmı da özetlerin altında verilmelidir.
Çalışmaların kaynakça ve metin içi formatlarına uygun şekilde yazılmış olması gerekmektedir. Kaynakça formatı olarak APA (6. Edisyon) kullanılır. Metin içi referanslarda mümkün olduğunca sayfa numarası kullanılması önemlidir. Metin içi alıntı formatı (Yazar Soyadı Yayın yılı: Sayfa sayısı) şeklindedir.
Temel şekil şartlarına uygun hale getirilmiş çalışmayı, Microsoft Word dosyası halinde [email protected] .adresine gönderilmelidir
de kentlilerin kendisi baş etmeye çalışırken, bazı
gruplar sorunların odağında ve oldukça dezavantajlı konumda
bulunmaya devametmektedir. Sağlıklı yetişkin kentliler
olarak bizler, bizden farklı vekentsel mekânda bizim karşılaştığımız
sorunlardan daha fazla sorunlaiç içe olan diğerlerini çoğunlukla
fark edememekteyiz. Kaba bir hesapla bakıldığında, aslında kentlerde
sağlıklı ve yetişkin bireylerin oranı, görünmeyen diğerleri denilen
grubu çıkardığımızda %40 gibi bir oranda görünmektedir. Bir başka
deyişle, tasarım alanında çalışanlar, uzmanlarve de yerel otoriteler
nüfusun sadece %40’ını hedef alarak şehri planlamaktadır ve çoğu
zaman bu %40’ı bile yeterince tatmin edecek sonuçlar ortaya çık(a)
mamaktadır.
THE CASE OF ÜSKÜDAR - FERAH NEIGHBORHOOD
In the relationship between children and space, understanding and conceptualization of both children and space is somewhat complicated. In this study, space is examined on both urban and local scales of the habitat, and children living in the local space of Ferah neighborhood are studied and the places they use in everyday life are discussed. Spaces designated for children are examined together with spaces only for use by children and shared outdoor public spaces with adults. The reason is that children not only use spaces that are designated for their sole use, but also they are in contact with the common spaces they share with adults. As the spaces designated for use of children unfold, it will be easier to see the future in terms of their visibility in urban areas and their participation to the urban life.
In today’s urban life, nowadays children are forced to be part of adult world rather than enjoying the privilege of being a child and their childhood, and they lack a great deal of available spaces for their use. Specialization, division and subdivision principles of the contemporary urban life may not address to demands of individualization and socialization by and from children at the same time. As a matter of fact, that is why when one speaks of spaces for children, it comes to mean only children's playgrounds in that regard. In this study, spaces that are designated for use of children in Ferah neighborhood of Istanbul-Üsküdar district are examined in terms of composition, quantity and quality. Participant observation method is applied in analyzing the relationship between children and space. In a culture, which regards children as its future, the concept of spaces of children should be a topic of interest for every organization and discipline dealing with children.
Key words: Üsküdar, Ferah Neighborhood, Spaces of Children in the City
Children constitute a significant part of users in urban spaces, so, children’s picturing their ideas on the cities they live in, as users of the urban space and interpreting these drawings create an important source both for the today’s urban designers and educators. The drawings of children are not only some visual outputs, but are also covered by the everyday life, like a fabric. Insufficient studies on the children’s relation with the urban space and their circle are the reason for the focus of this study. Although reading drawings is, in fact, a psychological subject, as they contain perception of the space and are related with the outer world, they are particularly of interest for the environmental psychologists and designers creating the environment (such as architects and urban planners). Based on what the drawings show, what the human-focused design needs and does not need shall be interpreted in scope of this study. In this study, the drawings by 7th grade students of the environment, their memorized perception of the city, chaos and unhealthy aspects of the city, is interpreted.
Keywords: The drawings of children, Urban children, Kasımpaşa, İstanbul;
Endeavouring to create solutions for a more habitable world and to make life more pleasant, functional and useful, the act of designing has to have a holistic approach to life, rather than adopting an object-focused approach and to focus on human beings. Considered as a tool to change the world, design must not be turned into an act of pushing aside and objectifying the user. A good urban design is the one with interdivisional relations in walking distance, bearing closed-open space balance, ensuring mobility through recreational activities, hosting vehicle traffic to a lower extent, with pedestrian-intensive routes, and such prominent characteristics of its must always be based on human-focus. However, this focus seems lost in the current cities, which is constantly underlined. Making this criticism to be maintained until obtaining good human-focused designs, through the children’s minds is this study’s main point of origin.
This study is an attempt to read the children’s perception of built environment, the urban perception they had been forced to memorize, urban chaos and their poor aspects, over their paintings. Although interpreting paintings is a psychological topic, in the context that it contains perception of exterior space and has relation with the outer world, it particularly concerns designers (such as architects, urban planners) producing the built environment and environmental psychology, as well. This study interprets, based on what the paintings indicate, how human-focused design must or must not be. To read perception from paintings, booklet of the countrywide painting competition for primary school students organized by TOKİ on the theme “My home, my city” and 89 paintings it contains will be used. In their paintings, children’s concerns about the environments they live in and they were/to be forced to live in, as well as their longing for their more human-focused former neighbourhood are clearly seen.
Human-centered urban/space designs valuing people will ensure more active participation of people in the cities/neighbourhoods they live in, make them enjoy their living space, carry out their everyday activities more peacefully and consequently make them happier."
güneyini, Po Vadisi’nin büyük ovasını içeren, Sicilya ve Sardunya gibi adaları
bulunan bir Akdeniz ülkesidir. Nüfusu, 60.359.546 kişidir. İtalya’nın toplam
yüzölçümü 301.340 km2’dir (Büyük Larousse, 5970). Ülkedeki yaş piramidine
bakıldığında, 15-24 yaş grubu genç nüfus 5.887.386 kişidir1
. Bu genç nüfusun
ülke nüfusuna oranı ise, %9.75’dir.
İskandinavya Yarımadası’nda yer alan ülkenin doğusunda Rusya, kuzeyinde
Norveç ve batısında da İsveç yer almaktadır. Resmi adı Finlandiya Cumhuriyeti olan ülkenin başkenti Helsinki’dir1
kurmuş durumdadır. Finlandiya’da yerel yönetimlerin, eğitim hizmetlerine dair geniş bir yetki ve sorumluluğu bulunmaktadır. Ülkede uygulanan eğitim programlarında hedef, çocuğun yarışarak bir şeyleri elde etmesinden ziyade her
çocuğun bireysel potansiyelini artırmak olmuştur. Çocukların Finlandiya’nın en
değerli kaynaklardan biri olarak kabul edildiği oldukça açıktır.”
uluslararası göçün mekânsal izlerini; mevcut göç
verileri üzerinden okumak ve bu verilerden
politika önerileri geliştirmek amaçlanmıştır.
Çalışmada, son 30 yıl onarlı yıllardan oluşan üç
ayrı dönemde ele alınmaktadır. İlk dönemi, 1990-
2000 yılları arası oluşturmaktadır ve ülkenin göç
veren ülkeden, transit göç ülkesine dönüşme
sürecine işaret etmektedir. 2000-2011 yılları arası
dönem ise, transit göç sürecinden uzayan kalışlar
sürecine ve göç alan ülkeye doğru dönüşme süreci
ve bu geçişi temsil etmektedir. 2011 sonrası
dönem ise, göç alan, özellikle de sığınılan ülkeye
dönüşme sürecini tariflemektedir. Bu üç süreç,
ülke çapında, şehirler ve yerleşmeler anlamında
mekânsal izlerin okumalarını içerecek şekilde ele
alınmıştır. Bunun için literatür taraması ve içerik
analizi yöntemleri kullanılarak göçmenlerin
dönemsel olarak mekânsal dağılımları tespit
edilmiştir. Bu bağlamda, göçmenlerin ülkeye giriş
yaptıkları ve diğer ülkelere geçmek üzere
yoğunlaştıkları sınır bölgelerine daha fazla
odaklanılması gerektiği tespit edilmiştir.
Yapılacak çalışmaların çok aktörlü ve çok boyutlu
olması esastır. Bilhassa yerel aktörler ön plana
çıkarılması; yasal ve kurumsal faaliyetlerin
yanında ekonomik, psikolojik ve sosyolojik
faaliyetlere ve kapsayıcı kentsel tasarım anlayışına
yer verilmesi gereği kendini göstermiştir.
olan stratejik planlama, geleceğe
dönük bir kentte amaç, hedef ve
projelerin belirlendiği planlar ola-
rak görülmelidir. Yerleşimcilerin
ortak ihtiyaçlarını karşılamak üzere
sorumlulukları bulunan yerel yöne-
timler, stratejik planlarda göç ko-
nusu üzerine şekilsel olarak değil,
amaçsal olarak eğilmek durumun-
dadırlar. Bu planlarda toplumun
her kesiminin ihtiyaçlarını gözeten
hedeflerin bulunması zaruridir.
sosyo-ekonomik sermaye, kültür, dil, yaşam tarzı ve değerleri de taşımaktadır. Bu yüzden göç eden
bireyler gittikleri ülkelerde ekonomik, kültürel, sosyal ve dilsel açıdan birçok uyum problemiyle karşılaşabilmektedirler.
Göçün psikolojik ve sosyal açıdan en ağır sonuçları en savunmasız ve edilgen dönem
olarak kabul edilebilecek çocukluk dönemine aittir. Çatışmalardan kaçan çocukların toplumsal uyumunda
eğitim konusu öncelik taşımaktadır. Çünkü eğitim almak o çocuğu yaşadığı topluma bağlamakta, o
toplumu tanımasına ve kendisinin de tanınmasına fırsat sunmaktadır. Eğitim göçmen çocuk için bir fırsat
olabilecekken, bu çocukların okula, arkadaşlarına, öğretmenlerine ve eğitim sistemine uyum sağlayamaması,
fırsatı risklere dönüştürebilmektedir.
Bu çalışmada eğitim sistemine bir şekilde dahil olmayı başarabilmiş Suriyeli göçmen çocuklara okullardaki
yöneticilerin, rehber öğretmenlerin ve okul aile birliklerinin bakışı, karşılaştıkları sıkıntılar ve
sıkıntıları çözme yöntemleri grup görüşmesi yöntemiyle ele alınacaktır. Çalışmada örneklem alanı olarak
İstanbul İli Esenler İlçesi seçilmiştir. İstanbul ülkemizde en çok Suriyeli sığınmacı yerleşik olan ilimizdir.
Esenler ilçesinin ise son yıllarda yoğun bir şekilde Suriyeli mültecilere ev sahipliği yaptığı söylenebilir.
Esenler içgöçle gelenlerde olduğu gibi sınır illerimizden İstanbul’a gelen göçmenlerin burada bulunan
Otogardan dolayı ilk yerleştikleri yerlerden birisidir. Çalışmada, Esenler’de 5’i özel, 23’ü devlet okulu
olmak üzere 28 ortaokul üzerinden birbirinden sosyo-ekonomik anlamda farklı 3 okul seçilecektir. Bu
çalışma bulguları ile, yerel örnekten hareketle, merkezi göç ve eğitim politikalarının yerele yansıması ve
yerelde ortaya çıkan sorunların görülmesi önem arz etmektedir. Eğitim politikalarında yerel yönetimlerin
rolü olması gerektiği bu çalışmanın yola çıkış sebebidir. Bu bağlamda Esenler MEB ilçe Müdürlüğü ve
Esenler Belediyesi Toplumsal İletişim Merkezi (ESTİM)’in desteği ve katılımıyla birlikte grup toplantıları
düzenlenecektir. Çalışmada sadece durum betimleyici değildir, okul yöneticilerinin grup görüşmesi sonrası
çatışma çocuklarına yönelik algılarının pozitife çevrilmesi de amaçlanmakta ve çalışmanın toplumsal
faydaya dönük hedefleri de bulunmaktadır.
entegrasyon ya da uyum. Entegrasyonu ev sahibi ülkeyi önceleyen yapısından dolayı
tercih etmezken uyum daha sıcak gelir genellikle. Temel olarak göçmenlerin göç
ettikleri yerlerin kültürel ve toplumsal dokusunu bozduğuna iliĢkin bir algıdan dolayı
uyuma ihtiyaç var diye düĢünülmektedir. Sonuç olarak göçmenlerin göç ettikleri
toplumların yaĢam tarzına uyum sağlaması beklenmektedir. Bu bağlamdan çıkarılıp
daha hakkaniyetli ve özgürlüğe hizmet eden bir Ģekilde ele alınması gerektiğini
söyleyenler de bulunmaktadır. Ancak sorun uyumun tartıĢıldığı bağlam yerine
tartıĢıldığı zeminden de kaynaklanmaktadır. Uyumu ev sahibi ülke tartıĢtığı
müddetçe gelen göçmenler için tüm uyum politikaları ulaĢılması güç bir ödev
konumunda olacaktır. Buradan hareketle bu çalıĢma göç ve toplumsal uyum
konusunu göçmenlerin bizzat kendisi ile tartıĢmanın önemine
değinmektedir. Göçmenlerin kendisinin uyumun bir aracı olması konusundan
hareketle Marmara Üniversitesi‟nde okuyan 92 adet Suriyeli göçmen öğrenciye (35
adet Sosyal bilim alanında okuyan öğrenci öncelikli olmak üzere) eriĢmek ve
görüĢülebilen öğrencilerle derinlemesine görüĢme yoluyla yerel uyum politikalarını
ele almak bu çalıĢmanın amacıdır. GörüĢmelerde, toplumsal uyumun ne olduğu,
uyuma giden yolda adımların neler olması gerektiği ve kendilerini bu konuda nasıl
aktör olarak konumlandırdıkları konularında bilgiler edinilecektir. ÇalıĢma sayesinde
öğrencilerin kendilerini uyum elçisi olarak görmeleri de mümkün olabilecektir.
gelenlere toleranslı yaklaĢması konusu öncelik kazanmaktadır. Ancak toplumsal
duyarsızlığın kentlerde daha yaygın olduğu da görülmektedir. Genelde mülteciler,
olumsuz, mağdur ve yoksul özelliklerle özdeĢleĢtirilmektedir. Ancak, gelen
göçmenlerin hepsi yoksul ve ihtiyaç sahibi durumda değildir. Bir kısım göçmen de
giriĢimci olmuĢ, sermayesiyle gelmiĢ ve yeni göçmen ekonomileri, etnik ekonomi
denilebilecek katma değerli alanlar açmıĢ durumdadır. Göçmenlerin pozitif ve
bulunduğu ülkeye katkı sağlayan yönlerine iĢaret etmek, uyum çalıĢmalarında
öncelikli ele alınmalıdır. Aslında göçmen giriĢimciliği ve göçmenlerin varıĢ ülke
ekonomisine ve kültürüne katkısı özellikle son yıllarda akademik yazında dikkat
çekilmektedir. Göçmen giriĢimciliği ile Türkiye‘de açılan iĢletme ve Ģirketlerin
sayısına bakıldığında da, Suriye göçüyle birlikte ciddi bir artıĢ yaĢandığı
görülmektedir. Ancak, göçmen giriĢimciler üzerine yapılan akademik çalıĢmalar aynı
oranda değildir.
Ġstanbul‘da, eriĢilebilen Suriyeli giriĢimcilerin, göçmen giriĢimciliği alanında
çalıĢmalar yapan ya da yapmayı planlayan sivil toplum kuruluĢlarının ve ilgili kurum
temsilcilerinin görüĢlerinin alınarak, uyum politikalarında göçmen giriĢimciliğinin
yeri bu çalıĢmada tartıĢmaya açılacaktır. ÇalıĢmada, Suriyeli giriĢimcilerin giriĢimci
olma motivasyonlarının nereden kaynaklandığı, giriĢimci olmak üzere hangi sermaye
ile ortaya çıktıkları, ülkesindeyken de giriĢimci olup olmadığı, giriĢimci olma
sürecinde yaĢadığı sorunları ve kolaylaĢtırıcıları, yeni giriĢimci olacak göçmenlere
önerileri elde edilecektir. Ayrıca, yerel yönetimler, sivil toplum kuruluĢları ve ilgili
diğer kurumların bu konudaki eksiklik ve ihtiyaçların tespiti için neler
yapabileceğine ve katılımcı kuruluĢların giriĢimci göçmenlere sağladığı hizmetlerin
değerlendirilmesi gibi konulara yoğunlaĢılacaktır. ÇalıĢma, göçmen giriĢimciliğinin
desteklenmesi ve teĢvik edilmesini toplumsal ve ekonomik uyum sürecinin önemli
aĢamalarından biri olarak kabul etmektedir ve göçmen giriĢimcileri uyum sürecinin
önemli aktörlerinden biri olarak görmektedir. Göçmenlerin toplumsal ve ekonomik
uyumlarının, göçmen giriĢimciliği öncülüğünde ve desteğinde ele alınması, sadece
göçmenlerin psikolojik ve ruhsal durumlarına etki etmekle kalmayıp, Türkiye
toplumunun da göçmenlere dair ön yargısını ve olumsuz algısını kıracaktır.
Zeytinburnu Kentsel Mekânında Soydaş Diyasporasının Örgütlenmesi 1 Yasemin Çakırer Özservet *
Diyasporik gruplar aynı anda iki ülkeyi eş zamanlı yaşayan, kendi çıkış ülkelerine yönelik ekonomik, sosyal, politik çeşitli ağlara sahip olan ve bu ağlar içerisinde olduk- ça hareketli olan göçmen gruplarıdır. Diyaspora sözcüğü daha çok, yerinden edilmiş ve ulusötesi yaşamlara sahip göçmen gruplarını tanımlasa da, gönüllü olarak yerinden olan göçmenler de kendi içlerine kapanık yaşamları ve sosyal ağlarıyla diyasporaya dahil ola- bilmektedir. Günümüzde bu anlamda diyaspora genişletilmiş, içerdiği gruplar oldukça çeşitlenmiş durumdadır. Bu çalışmada, İstanbul ili Zeytinburnu ilçesinde yurtdışından gelen ve (Bulgaristan, Yunanistan, Makedonya, Afganistan ve Doğu Türkistan’dan gelen) Türk kökenli olan göçmenlerin yani soydaş diyasporasının mekanda örgütlenmelerine değinilmektedir. Kendi içlerinde gruplaşmaları ve mekânda çeşitli şekillerde gerçekleşen örgütlenme biçimlerinden bahsedilmektedir. Araştırmada diyaspora kavramına mekân- sal ve örgütsel açıdan bakılmaktadır. Zeytinburnu soydaş göçünün mekansal olarak en çok yoğunlaştığı bölgelerden biridir. Farklı coğrafyalardan gelen Türk kökenli göçmenler aynı mekanda birbirine değmeden ağlar ve bağlar kurmuşve belirli sokak, mahalle ile ta- nımlanır hale gelmiştir. Zeytinburnu ilçesi, Türk kökenli diyaspora için İstanbul’da hatta Türkiye’de önemli bir merkez konumundadır.
Anahtar Kelimeler: Soydaş Diyasporası, Türk Kökenli Göçmenler, İstanbul, Zey- tinburnu
The Organization of the Consanguineous Diaspora in the Urban Spaces of Zeytinburnu
Abstract
Diasporic groups are immigrant groups who experience two countries simultaneously. They maintain their ties with the economic, social and political networks of the country they come from, as well as being very dynamic within those networks. Although the word ‘diaspora’ means immigrant groups who have been displaced and made to live transna- tionally, immigrant groups who have displaced themselves voluntarily also live among themselves and belong to the diaspora with their social networks. Therefore, today, the
* Yrd. Doç. Dr., Marmara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yerel Yönetimler Bölümü, İs- tanbul/Türkiye, [email protected]
1 Çalışma 2. Dünya Türk Forumu’nda kısa bir sunumu yapılmış ve metin olarak yayınlanmamış bir çalışmadır.

232 FSM İlmî Araştırmalar İnsan ve Toplum Bilimleri Dergisi, 3 (2014) Bahar
meaning of diaspora implies a larger extent in terms of the groups it consists of. This study talks about the locational organizations of the Turkish descendant immigrants (who came from Bulgaria, Greece, Macedonia, Afghanistan and East Turkestan, namely the consan- guineous diaspora, in Zeytinburnu district of Istanbul. The study touches upon how they have formed groups among themselves and what kinds of organizational structures they have built in the location. In this study, the concept of diaspora has been looked into from a locational and organizational viewpoint. Zeytinburnu is one of the areas in which consan- guineous migration is very dense in terms of location. Turkish descendant immigrants who came from different geographies have formed separate connections and networks and are now defined by their streets or neighbourhoods. Zeytinburnu district has become a central location for the Turkish descendant diaspora in Istanbul, in fact, in Turkey.
Keywords: Consanguineous Diaspora, Turkish descendant immigrants, Istanbul, Zeytinburnu
The transformation of urban spaces by immigrants’ transnational networks and their linkages has been recently addressed in migration studies. When it comes to urban planning, particularly in transnational dimen-sion, migration and migrant studies are rarely emphasized. This study tries to add the spatial aspects to migration studies through analysing indicators of transnational urbanism through the case of Turkish origin migrants living in Zeytinburnu district of Istanbul.
Transnational activities of migrant groups from different cultural and ethnic backgrounds in Istanbul trace back to historical position of the city. Migration activities in Istanbul have been aggregated in several dis-tricts, and as one of those districts, Zeytinburnu represent a unique example in terms of its hosting position of mainly Turkish origin migrants. Based on the fieldwork conducted between 2008 and 2010, this study aims to focus on translocal and spatial transformation capacities of migrants from Afghanistan and East Turkistan living in Zeytinburnu district. By adding symbolic ties and spatial dimensions, this study contributes to trans-national urbanism theory which originally includes social, political and economic networks and ties.
from Afghanistan in Istanbul - Zeytinburnu district
Abstract
Turkey has been a target country for the immigrants of Turkish origin coming from
Asia and Central Asia since 1950s till today. This research analiyses the transnational
social fields and transnational urbanization dynamics developed with transnational flow
of immigration in Istanbul, the most appropriate city to observe in Turkey, on a local scale
of Zeytinburnu region on the Turks from Afghanistan. The Turks from Afghanistan are
composed of the leading immigrant groups who were accepted to our country officially
as to be settled during the various political power and other immigrants coming over
through the transnational social networks. The immigrant groups who became citizen
and have active roles in local administration have transnational activities for creating a
transnational political, social and cultural area. To find the reflections of these activities
on the physical space is the most important phase of this research.
Keywords: Transnational Urbanism, Istanbul, Zeytinburnu, the Turks from Afghanistan"
Mimarlık ve şehir planlama eğitimlerinde kentlerin sosyal boyutunun önemi vurgulandığı halde, uygulamada bu boyut çoğunlukla göz ardı edilmektedir. Bu çalışma kentin sosyal boyutu kapsamında kentsel varsılların varoş ve yoksulluk algılarının ölçülmesini amaçlamaktadır. Çalışmada Adana kenti örneklem alanında saha araştırmasına dayalı olmak üzere nicel ve nitel araştırma yöntemlerinin birleşiminden meydana gelen bir metod kurgulanmıştır. Saha araştırmasında nicel yöntemlerden anket uygulaması, nitel araştırma yöntemlerinden de gözlem notları ve yarı yapılandırılmış derinlemesine görüşme tekniği kullanılmıştır. Nitel araştırma yöntemlerinin veriyi olduğu gibi saklayıp sunabilen ve özgünlüğü ortaya çıkaran yapısı, araştırmayı destekleyici olarak kullanılmıştır. Yapılan anket çalışmalarından elde edilen sonuçlar, yarı yapılandırılmış derinlemesine görüşmelerden ve gözlem notlarından derlenmiş olan verilerle birlikte değerlendirilmiştir.
Sonuç olarak bu çalışmada görülmüştür ki, nicel yöntemlerin ihmal ettiği ya da ölçemediği veriler, nitel yöntemler sayesinde ölçülebilir ve görünür olmuştur. Anket verilerinden derlenen sonuçlara göre, varsılların varoş ve yoksullara yönelik algısında ve mekânsal ayrışma arasında küçük bir ilişki vardır. Diğer yandan, nitel araştırma bulgularından algıda yüksek düzeyde ayrışmanın olduğu söylenebilir.
"
Atölyenin hedefleri : Yaratıcı düşünen, problem çözen ve kendini ifade eden, eleştirel düşünebilen, haklarının farkında ve kendi kendine kararlar alabilen, mekân algısı ve duyarlılıkları gelişmiş, yaşadığı kenti güzelleştirmek için sorumluluk alan, sorun çözmeye odaklı, estetik beğeni düzeyi yüksek bireylerin yetişmesine katkı sağlamaktır.
Atölye hedef kitlesi : Atölyeye ilköğretim 2. Kademe (5-8. sınıf arası) öğrenciler katılabilir.
“Çocuk Dostu İstanbul” 17-18 Eylül 2015
Yerel yönetimler, sınırları dahlinde yaşayan halkının ortak
ihtiyaçlarını karşılamak, karşılaştıkları sorunları kapasitesi
ölçüsünde çözmek üzere kuruldukları için topluma karşı
bir çok sorumlulukları bulunan kamu kurumlarıdır. Yerel
yönetimler, toplumun yapısını, temel ihtiyaçlarını ve
önceliklerini tanımak ve o toplumun yerel yönetim sürecine
katılması için çeşitli mekanizmaları üretmek durumundadır.
Türkiye nüfusunun yaklaşık üçte birini yani 2014 yılı
verileriyle 24 milyon nüfusu oluşturan çocuklar için
yerel yönetimlerin ciddi strateji geliştirmeleri gerekmektedir.
Çocuk sayısına düzensiz göç akımının etkisi ise oldukça
fazladır. Tahminen 1.5 milyon göçmen çocuğun kayıtlı ve
kayıtdışı olarak şehirlerimizde ikamet ettiği düşünülmektedir.
İrade ve eylemlilik sahibi ol(a)mayan bibloya dönüşmüş
çocuktan, aktif bir yurttaş olan, sorumluluk alan ve
haklarının farkında çocuğa doğru gelişmeyi yerel
yönetimler olmaksızın gerçekleştirmek mümkün değildir.
Çocukların şehir yaşamında içinde bulundukları ortamların
fiziksel, mimari, sosyal ve kültürel anlamda oldukça yetersiz
olduğu sayısız araştırmalarda vurgulanmaktadır. Mevcut
resimde çocukların ihtiyaçları ve öncelikleri merkezi ve
yerel yönetimlerin programlarında olması gerekenden
daha az yer almaktadır. Gerek ulusal gerekse uluslararası
alanda yapılan düzenlemelerde de çocuğun yaşadığı
çevreye en yakın birimler olan yerel yönetimlere, konu ile
ilgili olarak önemli görevler verilmiştir.
Çocukların, şehir yönetiminin ve şehrin planlanmasının
aktif katılımcıları olarak görülmesi ve fikirlerinin şehrin
yöneticileri tarafından dikkate alınmasının acil bir
gereklilik olduğu bilinmelidir.
Çalıştay 'Çocuk Dostu İstanbul' sloganıyla detaylı
olarak İstanbul'a eğilmektedir. İstanbul'da kayıtlı
4.5 milyon civarında çocuk yaşamaktadır ve göçmen
çocuk sayısıyla bu sayı 5 milyon civarında olduğu
söylenebilir. Bu büyük nüfusa yönelik yerelde acil ve
ciddi çocuk politikalarının üretilmesi gerekmektedir.
Çalıştaya İstanbul kapsamında her yerel yönetim
biriminden 1 belediye başkan ya da yardımcısı ve
3 alt birim müdürünün katılımı beklenmektedir.
Katılımcı birimlerin, Kent konseyi, İmar ve Şehircilik,
Stratejik Planlama, Sosyal ve Kültürel İşler, Kentsel
Tasarım, Kadın ve Aile, Eğitim ve Gençlik vb.
birimlerden olması tercih sebebidir.
Çalıştay acil eylem gerektiren alanlar da göz önünde
bulundurularak 2 ana kurgu üzerinden ilerlemektedir.
1- Şehrin çocuk odaklı gelişmesi için mekân bileşimli
çabalar
2- Çocuk katılımını artırmayı öngören ve gönüllülük
temelli ilerleyecek çabalar şeklindedir.
Çalıştaya çocuk katılımı İstanbul Büyükşehir Belediyesi
Çocuk Meclisi birimi ortak çalışması ile sağlanmaktadır.
İki aşamalı bir bilgilendirme programının ardından
çocuklar istedikleri çalıştay gruplarına dahil olacaklardır.
Çalıştaydan hedeflenen, yerel çocuk stratejilerinin
üretilmesi için çalışmaların başlatılmasıdır. Yerel
yönetimleri öncelikle stratejik planlarında çocuğa
öncelikli bir yer ayırmaları ve ardından yerel çocuk
politikalarını geliştirmeleri konusunda teşvik etmek
amaçlanmaktadır.
BİLİM KURULU Yerel Yönetimler Bölümü
Prof. Dr. Gülden Erkut (İstanbul Teknik Üniversitesi)
Prof. Dr. Hüseyin Erkul (Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi)
Prof. Dr. Recep Bozlağan (Marmara Üniversitesi)
Doç. Dr. Neslihan Avcı (Gazi Üniversitesi)
Doç. Dr. Yüksel Demirkaya (Marmara Üniversitesi)
Doç. Dr. Ercüment Erbay (Hacettepe Üniversitesi)
Doç. Dr. Hikmet Sivri Gökmen (Dokuz Eylül Üniversitesi)
Doç. Dr. Nilgün Çolpan Erkan (Yıldız Teknik Üniversitesi)
Doç. Dr. Özgür Önder (Dumlupınar Üniversitesi)
Doç. Dr. Yunus Emre Özer (Dokuz Eylül Üniversitesi)
Doç. Dr. Müslüm Akıncı (Kocaeli Üniversitesi)
Yrd. Doç. Dr. Yasemin Çakırer Özservet (Marmara Üniversitesi)
DÜZENLEME KURULU BAŞKANI
Yrd. Doç. Dr. Yasemin Çakırer Özservet (Marmara Üniversitesi)
DÜZENLEME KURULU
Yrd. Doç. Dr. Burak Hamza Eryiğit (Marmara Üniversitesi)
Yrd. Doç. Dr. Levent Atalı (Kocaeli Üniversitesi)
Yrd. Doç. Dr. Bilal Şinik (İstanbul Üniversitesi)
Yrd. Doç. Dr. Yücel Can Severcan (ODTÜ)
Öğr. Gör. Dr. Açalya Alpan (Gazi Üniversitesi)
Araş.Gör. Elif Fidan Marangoz (Marmara Üniversitesi)
Araş. Gör. Sevde Derman (Necmettin Erbakan Üniversitesi)
Ali Fuat Karaman (Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı)
Zakir Şahin (İBB)
Semra Boz (Marmara Üniversitesi)
Günümüzde çocuklar, süratli kentleşmeyle birlikte, geniş aileden çekirdek aileye doğru evrilen sosyal çevrenin etkisiyle, kültürel anlamda tek kuşaktan beslenmekte ve çoğunlukla komşuluk ilişkilerinden mahrum kalarak, sokaktan tecrit edilmiş ve dar çevreye sıkışmış bir yaşam sürmektedirler.
Bugün kentsel yaşam;
Zamanla yarışan bir dengede kurulmuş,
Her şeyin hızla birlikte ölçüldüğü,
Tanımlı ve ayrımlaşmış mekânların öne çıktığı,
Farklı toplumsal kesimlerin birbirleri ile karşılaşmalarının pek
mümkün olmadığı,
Güvenlik odaklı, kendinden başkasından korkan, herkesi yabancı
gören yerleşim adacıklarının çoğaldığı,
“Yabancı” ile karşılaşmaların anlık ve faydacı olduğu,
Yeşil alanların çok azaldığı,
Toprakla ilişkiden kopulan,
Yerleşimin sürekli dikey yönde geliştiği bir ortama doğru
gitmektedir.
Peki yetişkinleri köklü biçimde etkileyen bu değişim ve dönüşüm süreci bugünün çocuklarını nasıl etkilemekte ya da biçimlendirmekedir? idealkent dergisinin bu sayısında toplumun üçte birini oluşturan çocukların kentsel yaşamdaki yerlerini tartışmaya açıyoruz. Bu çerçevede, kentli çocukların kentlerdeki sorun alanları, yaşadıkları mekânlarla kurdukları
aidiyet bağları, geleneksel toplum yapısında var olan çocuklarla günümüz çocukları arasındaki sosyal ve psikolojik farklılıkların neler olduğu, yönetim süreçlerinde çocukların yeri, kentli çocuğun sorun alanlarının tespiti, çocuğun kentteki alanını genişletme çabalarının neler olabileceği, çocuğun kente katılımının sağlanmasına yönelik projeler ve konuyla ilgili uluslararası örneklerin incelenmesi gibi temalarda ortaya konulmuş her türlü çalışmayı multidisipliner bir yaklaşımla açığa çıkarmak niyetindeyiz. Katkı sağlamak isteyen araştırmacılara fikir vermek üzere, dosya konumuzla uyumlu bazı konu başlıkları aşağıda sunulmuştur:
Çocuğun kentle olan ilişkisi, mekân kullanımı
Çocuğun hayata/kente katılımı
Çocuk dostu kentler/hareketler
Çocuk kamusallığı: Nasıl? Nerede? Ne zaman?
Çocuk ombudsmanlığı: Örnekler, olasılıklar
Çocuk hakları: Uygulama/”uygulayamama” örnekleri
Risk altındaki çocuk ve çocuk adalet sistemi: Güvenli kent,
uyuşturucu ve çocuğa yönelik tehlikeler
Çocuk ve sosyal, fiziksel, zihinsel erişilebilirlik
Çocuk, teknoloji ve medya ilişkisi
Kentsel dönüşüm ve çocuk
Diğer çocuklar: Korunmaya muhtaç çocuklar, savaşın çocukları,
engelli, azınlık, göçmen, sokak çocukları vb.
Depremin çocuk-mekân ilişkisine etkisi
Kentte çocuk ihmali ve istismarı, çocuk ticareti
Çocuğun sanatı ve çocuk kültürü
Çocuk işçiliği
Bu çerçevede, araştırmacıların hazırlayacakları çalışmaları, en geç 27
Şubat 2015 tarihine kadar göndermelerini bekliyoruz. Katkılarınız için şimdiden teşekkür ediyoruz.
Sayı Editörü:
Yrd. Doç. Dr. Yasemin Çakırer Özservet İletişim: [email protected]
Son Yazı Gönderme Tarihi: 16 Şubat 2015
Özel Sayı Editörü: Yrd. Doç. Dr. Yasemin Çakırer Özservet, Marmara Üniversitesi, İstanbul
Yazı Teslimi İçin Son Tarih: 5 Ocak 2016
Göç Dergisi’nin Mayıs 2016’te yayımlanacak olan 5. sayısı, Göç ve Çocuk Özel Sayısı olacaktır.
Çok keskin sınırlarımız olmamakla birlikte, yazı konuları şunlardır:
• Tarih boyunca göç ve çocuk
• Refakatsiz göçmen çocuk ve sorunları
• Göçmen çocuk ve barınma ihtiyacı
• Göçmen çocuk işçiliği
• Göçmen çocuk ve eğitim
• Göçmen çocuk ve sağlık hizmetleri erişimi
• Türkiyeli göçmen çocuklar, göçü çocukken deneyimleyenler ve çocukluk anıları
• Göçmen çocuk ve katılım
• Çocuk ve oyun bağlamında göç olgusu
• Göçmen çocuğa dair edebi metinler