şüphecilik
33 Followers
Recent papers in şüphecilik
Bilim tarihi ve felsefesi (BTF) alanını incelerken, Tarih ve Felsefe alanlarını birleştirmeye dönük muhtelif girişimlere odaklanmaktansa alanla ilgili kilit meseleleri tartışmaya açmak daha yararlı olabilir. Bu makalede ortaya konulan on... more
Bilim tarihi ve felsefesi (BTF) alanını incelerken, Tarih ve Felsefe alanlarını birleştirmeye dönük muhtelif girişimlere odaklanmaktansa alanla ilgili kilit meseleleri tartışmaya açmak daha yararlı olabilir. Bu makalede ortaya konulan on mesele, çok çeşitli ilgi alanlarını kapsayan, tarihsel ve felsefî çalışmanın üretkenliğini sağlayan kontekst, tarihselcilik, kuramsallık ve mikro tarih gibi analiz kategorilerine dayanmaktadır. Bilimsel gelişmeler salt kronolojik bir düzenleme olarak değil de tarihsel ve felsefi bağlamlarıyla nasıl ele alınabilir?
BİRİNCİ MESELE: CONTEXT NEDİR?
İKİNCİ MESELE: SAFLIK (Pür Kuramsallık) ve TEHLİKE
ÜÇÜNCÜ MESELE: TARİHİ MUHASEBE
DÖRDÜNCÜ ve BEŞİNCİ MESELE: FABRİKASYON TEMELLER
ALTINCI MESELE: POLİTİK TEKNOLOJİLER
YEDİNCİ ve SEKİZİNCİ MESELE: YERELLİK VE KÜRESELLİK
DOKUZUNCU MESELE: AMANSIZ TARİHSELCİLİK
ONUNCU MESELE: BİLİMSEL ŞÜPHE
BİRİNCİ MESELE: CONTEXT NEDİR?
İKİNCİ MESELE: SAFLIK (Pür Kuramsallık) ve TEHLİKE
ÜÇÜNCÜ MESELE: TARİHİ MUHASEBE
DÖRDÜNCÜ ve BEŞİNCİ MESELE: FABRİKASYON TEMELLER
ALTINCI MESELE: POLİTİK TEKNOLOJİLER
YEDİNCİ ve SEKİZİNCİ MESELE: YERELLİK VE KÜRESELLİK
DOKUZUNCU MESELE: AMANSIZ TARİHSELCİLİK
ONUNCU MESELE: BİLİMSEL ŞÜPHE
İnsan kendini ve içinde yer aldığı gerçekliği bilmek, anlamak isteyen bir varlıktır. Bu nedenle felsefi ve bilimsel araştırmaların en yüksek ereğinin kendini bilme olduğunu herkesin onayladığını söyleyebiliriz. “Bu erek, ayrı felsefe... more
İnsan kendini ve içinde yer aldığı gerçekliği bilmek, anlamak isteyen bir varlıktır. Bu nedenle felsefi ve bilimsel araştırmaların en yüksek ereğinin kendini bilme olduğunu herkesin onayladığını söyleyebiliriz. “Bu erek, ayrı felsefe okulları arasında bütün çatışmalarda değişmez ve sarsılmaz erek olarak kalmış, bütün düşüncenin kalkış noktası, belirli ve değişmeyen merkezi olduğunu kanıtlamıştır. En kuşkucu düşünürler bile kendini-bilme olanağını ve zorunluluğunu yadsıyamamışlardır. İnsanın içinde bulunduğu gerçekliğin, doğal ve tarihsel/kültürel olmak üzere iki boyutlu olduğunu söyleyebiliriz. Hatta doğayı bile tarihsel/kültürel bilgi, değer ve kavramlarımız açısından bilmeye-anlamaya çalışırız. Bundan dolayı, doğaya bilme amacı ve gereksinimiyle yönelen insanın, aslında bilmek istediği kendisidir.
Bilginin olanağını yadsıyan kuramlar arasında şüphecilik en önemli olanıdır. Ancak felsefe tarihine baktığımızda, birbirinden çok farklı şüphecilik tipleriyle karşılaşırız. Şüphecilik yalnızca bilgi sorunuyla değil, aynı zamanda ahlaki sorunlarla da ilgili bir düşünce akımıdır. İlk önemli şüpheci filozof olarak Pyrrhon’u (Piron) anmak yerinde olur. Pyrrhon, duyularla ilgili şüpheciliğe ahlaksal ve mantıksal şüpheciliği de eklemiştir. Sokrates gibi yazılı hiçbir yapıtı olmayan Pyrrhon’a göre, insanın mutluluğa erişmesi için felsefeye dayanması gerekir. Felsefenin ödevi, hayatı, son ereği olan mutluluğa doğru düzenleyebilmek için doğruyu, gerçeği tanımaktır. Pyrrhon bilgi sorunun da bu anlayışa incelemiştir. Ona göre öncelikle yapılacak şey, hayatın en yüksek ereğine eriştirecek bu etkenin (bilginin) ne olduğunu, bu işlevi görebilecek bir durumda olup olmadığını araştırmaktır. Pyrrhon’a göre bilgi bunu başaramaz. Çünkü her sav (tez) için birbirinin karşıtı olan ve güç bakımından eşit bulunan iki kanıt ileri sürülebilir. Bu nedenle hiçbir şey için belli bir şey denemez. Bu durumda yapılacak şey, her türlü yargıdan kaçınmadır (epoche). Duyular ve akıl nesneleri bize oldukları gibi değil, göründükleri gibi gösterirler. Pyrrhon yine de eylemin olabileceğine, mutluluğa erişebileceğine inanır. Şüpheci felsefe insanı mutluluğa götürebilir ve ancak bu felsefe götürebilir. Çünkü şüphecilik insana gerçek varlığın bilgisinin olamayacağını göstermekle, bu çeşit bilgiyi anlamsız bir şey haline getirir. Bunun sonucu olarak da insanı, boş kuruntulardan; ölüm ve ölümden sonraki yaşamla ilgili tedirginliklerden kurtarır Helenistik dönemde Stoacılık ve Epikurosçuluk ile birlikte önemli felsefe akımlarından biri olan şüphecilik, diğer akımların görüşlerini yetersiz bularak eleştirmiş ve kesin bilginin olanağını açıkça reddetmekle kalmayıp, tüm yargıları askıya almayı ve dinginliklerini elde etmek amacıyla istekleri terketmeyi savunmuşlardır. Şüpheciler empirizmleri nedeniyle etik konusunda Sokratiklerden, fizik konusunda Pre-Sokratiklerden, Platon ve Arsitoteles’ten aldıklarından daha fazla şey almışlardır. Şüphecilerin oluşturduğu belli bir felsefi sistemden söz etmek mümkün değildir.
Felsefe tarihinde doğru ve kesin bir bilginin olanağından şüphe eden, düşünme sürecinde şüphe evresinden geçen pekçok filozof vardır. Bir bakıma şüphe felsefe yapmanın, felsefeyle uğraşmanın vazgeçilmez bir unsurudur. Şüphe duymaya yol açan çeşitli nedenler söz konusudur. Bu nedenlere bağlı olarak da çeşitli şüpheci yaklaşımlar ortaya çıkmaktadır. Bunları şöyle sıralamak mümkündür: bir tutum olarak şüphecilik, bir yöntem olarak şüphecilik, deney-dışı bilgiye ilişkin şüphecilik, aşırı (radikal) şüphecilik ve agnostisizm. Bir Tutum Olarak Şüphe: Yukarıda da söylediğimiz gibi eleştiri ve sorgulama, felsefi düşüncenin en önemli özellikleridir. Merak, öğrenme isteği ve şüphe, bizi felsefeye yöneltir, felsefe soruları sormayı mümkün kılar. Nitekim felsefe, Antik Yunanda kendisinden önceki dinsel-mitolojik dünya görüşünün bir eleştirisi olarak başlamıştır. Aynı şekilde her filozofun da, kendisinden önce ortaya konulmuş olan bütün bilgi ve değer birikimini ciddi bir sorgulama, çözümleme, yorumlama ve eleştiriyle işe başladığını görebiliriz. Felsefi düşünme şüpheyle başlayan bir etkinliktir. Şüpheyi bir tutum, yaklaşım olarak kullanan filozof, kendi dönemindeki geçerli bilgi, değer ve anlayışlar ve insanlar karşısında bu tutumuyla kendini ortaya koyacaktır.
Bu konuda en ünlü ve önemli örneklerden biri Sokrates’tir. Döneminde insanlarla konuşarak, diyalog kurarak felsefe yapan Sokrates’in tutumunu şu sözleri iyi biçimde özetlemektedir: “Benim bildiğim tek şey, hiçbir şey bilmediğimdir.” Bir Yöntem Olarak Şüphe: Bazı filozoflar şüpheyi bir yöntem ya da araç olarak kullanmışlardır. Bu konuda Doğudan Gazali’yi, Batıdan ise Descartes’i anabiliriz. Descartes her şeyden şüphe etmenin mümkün olduğunu, ancak şüphe eden insanın şüphe ettiği anda, şüphe ettiğinden şüphe etmesinin mümkün olmadığı sonucuna varır. Şüphe etmek bir tür düşünmektir. Düşünmek ise varolmayı gerektirir. Çünkü şüphe etmek için, düşünen/şüphe eden bir varlığın olması zorunludur. Burada, kendisinden şüphe edilmesi mümkün olmayan kesin ilk bilgi de ortaya çıkmaktadır: “Düşünüyorum, o halde varım.” Descartes, doğru bilgiye ulaşabilmek için, başlıca dört kuraldan söz eder. Bu kuralları şöyle sıralayabiliriz: doğruluğu apaçık olmayan şey doğru kabul edilemez, incelenen konu ya da problem alt bölümlere ayrılmalıdır, düşünceler en yalınından başlanarak, belli bir sıra içinde incelenmeli, hiçbir şeyi göz ardı etmemek için düşünceler sık sık denetlenmelidir. Bu kurallarda da ifade edildiği gibi, yavaş ilerlemek ve şüpheyi elden bırakmamak, Descartesçı yöntemin temelini oluşturmaktadır. Pyrrhon gibi bazı eski filozofların, doğru bilginin olanağını yadsıyan olumsuz şüpheciliği Descartes’ta olumlu bir şüpheye dönüşmüştür. Olumsuz şüpheci, bilginin evrenselliğini yadsıyarak işe başlar. Yeniçağın şüphecileri ise şöyle düşünürler: ancak şüpheyle yola çıkarsak doğru bilgiye ulaşabiliriz, kesinliklerden yola çıkmak yanılmayı göze almak demektir. Descartes’da doğru bilginin başlıca kaynağı apaçıklıktır. Filozofun yöntemi şüphecilik temeline dayanır, onun şüphesi yöntemli şüphedir. Doğruyu elde etmek için şüphe zorunlu bir araç ya da geçilmesi gereken bir evredir. Deney-dışı insanlar tarafından algılandığı gibidir. Şeylerin kendilerine farklı göründüğü iki insandan hiçbiri, diğerini, ona yanılmakta olduğunu söyleyerek ikna edemez. Çünkü şeyler, bir insana belirli bir biçimde görünüyorsa eğer, bu şeylerin, her ne kadar onun komşusu için farklı olabilse de, söz konusu kişi için varolma tarzıdır. Doğruluk algılananla özdeş olup, algılayanın fiziki durumuna ve koşullarına görelidir. Farklı duyu organları ve koşullar söz konusu olduğunda, algılanan ve doğru görünen şey de farklı olacaktır. Doğruluk tümüyle görelidir. Doğruluk algılayan kişiden bağımsız değildir. Varolan şeyler sarılığı olan birinin gözüne sarı görünüyorsa eğer, gerçekten de sarıdır ve hiç kimsenin ona şeylerin sarı olmadığını söyleme hakkı yoktur. Algı ve bilgi için geçerli olan bu durum, değerler için de geçerlidir. Felsefenin ilgisinin varlık ve doğa hakkındaki sorunlardan insan ve kültür sorunlarına doğru yöneldiği bir dönemde Sofistler de kuramsal sorunlardan çok pratik sorunlarla ilgilenmişlerdir.
Doğru bilgi arayışını sürdüren insan için, şüphenin bir fener olarak, yürünecek yola ışık tuttuğunu söyleyebiliriz. Yanışları doğrulardan ayırt etmede ya da bize hakikat olarak sunulanları ve aktarılanları gözden geçirip değerlendirme konusunda, şüphenin ışığına ihtiyacımız vardır.
Bilginin olanağını yadsıyan kuramlar arasında şüphecilik en önemli olanıdır. Ancak felsefe tarihine baktığımızda, birbirinden çok farklı şüphecilik tipleriyle karşılaşırız. Şüphecilik yalnızca bilgi sorunuyla değil, aynı zamanda ahlaki sorunlarla da ilgili bir düşünce akımıdır. İlk önemli şüpheci filozof olarak Pyrrhon’u (Piron) anmak yerinde olur. Pyrrhon, duyularla ilgili şüpheciliğe ahlaksal ve mantıksal şüpheciliği de eklemiştir. Sokrates gibi yazılı hiçbir yapıtı olmayan Pyrrhon’a göre, insanın mutluluğa erişmesi için felsefeye dayanması gerekir. Felsefenin ödevi, hayatı, son ereği olan mutluluğa doğru düzenleyebilmek için doğruyu, gerçeği tanımaktır. Pyrrhon bilgi sorunun da bu anlayışa incelemiştir. Ona göre öncelikle yapılacak şey, hayatın en yüksek ereğine eriştirecek bu etkenin (bilginin) ne olduğunu, bu işlevi görebilecek bir durumda olup olmadığını araştırmaktır. Pyrrhon’a göre bilgi bunu başaramaz. Çünkü her sav (tez) için birbirinin karşıtı olan ve güç bakımından eşit bulunan iki kanıt ileri sürülebilir. Bu nedenle hiçbir şey için belli bir şey denemez. Bu durumda yapılacak şey, her türlü yargıdan kaçınmadır (epoche). Duyular ve akıl nesneleri bize oldukları gibi değil, göründükleri gibi gösterirler. Pyrrhon yine de eylemin olabileceğine, mutluluğa erişebileceğine inanır. Şüpheci felsefe insanı mutluluğa götürebilir ve ancak bu felsefe götürebilir. Çünkü şüphecilik insana gerçek varlığın bilgisinin olamayacağını göstermekle, bu çeşit bilgiyi anlamsız bir şey haline getirir. Bunun sonucu olarak da insanı, boş kuruntulardan; ölüm ve ölümden sonraki yaşamla ilgili tedirginliklerden kurtarır Helenistik dönemde Stoacılık ve Epikurosçuluk ile birlikte önemli felsefe akımlarından biri olan şüphecilik, diğer akımların görüşlerini yetersiz bularak eleştirmiş ve kesin bilginin olanağını açıkça reddetmekle kalmayıp, tüm yargıları askıya almayı ve dinginliklerini elde etmek amacıyla istekleri terketmeyi savunmuşlardır. Şüpheciler empirizmleri nedeniyle etik konusunda Sokratiklerden, fizik konusunda Pre-Sokratiklerden, Platon ve Arsitoteles’ten aldıklarından daha fazla şey almışlardır. Şüphecilerin oluşturduğu belli bir felsefi sistemden söz etmek mümkün değildir.
Felsefe tarihinde doğru ve kesin bir bilginin olanağından şüphe eden, düşünme sürecinde şüphe evresinden geçen pekçok filozof vardır. Bir bakıma şüphe felsefe yapmanın, felsefeyle uğraşmanın vazgeçilmez bir unsurudur. Şüphe duymaya yol açan çeşitli nedenler söz konusudur. Bu nedenlere bağlı olarak da çeşitli şüpheci yaklaşımlar ortaya çıkmaktadır. Bunları şöyle sıralamak mümkündür: bir tutum olarak şüphecilik, bir yöntem olarak şüphecilik, deney-dışı bilgiye ilişkin şüphecilik, aşırı (radikal) şüphecilik ve agnostisizm. Bir Tutum Olarak Şüphe: Yukarıda da söylediğimiz gibi eleştiri ve sorgulama, felsefi düşüncenin en önemli özellikleridir. Merak, öğrenme isteği ve şüphe, bizi felsefeye yöneltir, felsefe soruları sormayı mümkün kılar. Nitekim felsefe, Antik Yunanda kendisinden önceki dinsel-mitolojik dünya görüşünün bir eleştirisi olarak başlamıştır. Aynı şekilde her filozofun da, kendisinden önce ortaya konulmuş olan bütün bilgi ve değer birikimini ciddi bir sorgulama, çözümleme, yorumlama ve eleştiriyle işe başladığını görebiliriz. Felsefi düşünme şüpheyle başlayan bir etkinliktir. Şüpheyi bir tutum, yaklaşım olarak kullanan filozof, kendi dönemindeki geçerli bilgi, değer ve anlayışlar ve insanlar karşısında bu tutumuyla kendini ortaya koyacaktır.
Bu konuda en ünlü ve önemli örneklerden biri Sokrates’tir. Döneminde insanlarla konuşarak, diyalog kurarak felsefe yapan Sokrates’in tutumunu şu sözleri iyi biçimde özetlemektedir: “Benim bildiğim tek şey, hiçbir şey bilmediğimdir.” Bir Yöntem Olarak Şüphe: Bazı filozoflar şüpheyi bir yöntem ya da araç olarak kullanmışlardır. Bu konuda Doğudan Gazali’yi, Batıdan ise Descartes’i anabiliriz. Descartes her şeyden şüphe etmenin mümkün olduğunu, ancak şüphe eden insanın şüphe ettiği anda, şüphe ettiğinden şüphe etmesinin mümkün olmadığı sonucuna varır. Şüphe etmek bir tür düşünmektir. Düşünmek ise varolmayı gerektirir. Çünkü şüphe etmek için, düşünen/şüphe eden bir varlığın olması zorunludur. Burada, kendisinden şüphe edilmesi mümkün olmayan kesin ilk bilgi de ortaya çıkmaktadır: “Düşünüyorum, o halde varım.” Descartes, doğru bilgiye ulaşabilmek için, başlıca dört kuraldan söz eder. Bu kuralları şöyle sıralayabiliriz: doğruluğu apaçık olmayan şey doğru kabul edilemez, incelenen konu ya da problem alt bölümlere ayrılmalıdır, düşünceler en yalınından başlanarak, belli bir sıra içinde incelenmeli, hiçbir şeyi göz ardı etmemek için düşünceler sık sık denetlenmelidir. Bu kurallarda da ifade edildiği gibi, yavaş ilerlemek ve şüpheyi elden bırakmamak, Descartesçı yöntemin temelini oluşturmaktadır. Pyrrhon gibi bazı eski filozofların, doğru bilginin olanağını yadsıyan olumsuz şüpheciliği Descartes’ta olumlu bir şüpheye dönüşmüştür. Olumsuz şüpheci, bilginin evrenselliğini yadsıyarak işe başlar. Yeniçağın şüphecileri ise şöyle düşünürler: ancak şüpheyle yola çıkarsak doğru bilgiye ulaşabiliriz, kesinliklerden yola çıkmak yanılmayı göze almak demektir. Descartes’da doğru bilginin başlıca kaynağı apaçıklıktır. Filozofun yöntemi şüphecilik temeline dayanır, onun şüphesi yöntemli şüphedir. Doğruyu elde etmek için şüphe zorunlu bir araç ya da geçilmesi gereken bir evredir. Deney-dışı insanlar tarafından algılandığı gibidir. Şeylerin kendilerine farklı göründüğü iki insandan hiçbiri, diğerini, ona yanılmakta olduğunu söyleyerek ikna edemez. Çünkü şeyler, bir insana belirli bir biçimde görünüyorsa eğer, bu şeylerin, her ne kadar onun komşusu için farklı olabilse de, söz konusu kişi için varolma tarzıdır. Doğruluk algılananla özdeş olup, algılayanın fiziki durumuna ve koşullarına görelidir. Farklı duyu organları ve koşullar söz konusu olduğunda, algılanan ve doğru görünen şey de farklı olacaktır. Doğruluk tümüyle görelidir. Doğruluk algılayan kişiden bağımsız değildir. Varolan şeyler sarılığı olan birinin gözüne sarı görünüyorsa eğer, gerçekten de sarıdır ve hiç kimsenin ona şeylerin sarı olmadığını söyleme hakkı yoktur. Algı ve bilgi için geçerli olan bu durum, değerler için de geçerlidir. Felsefenin ilgisinin varlık ve doğa hakkındaki sorunlardan insan ve kültür sorunlarına doğru yöneldiği bir dönemde Sofistler de kuramsal sorunlardan çok pratik sorunlarla ilgilenmişlerdir.
Doğru bilgi arayışını sürdüren insan için, şüphenin bir fener olarak, yürünecek yola ışık tuttuğunu söyleyebiliriz. Yanışları doğrulardan ayırt etmede ya da bize hakikat olarak sunulanları ve aktarılanları gözden geçirip değerlendirme konusunda, şüphenin ışığına ihtiyacımız vardır.
Abstract The concept of suspicion (septicism), which started with the history of humanity; became an ecole in the ancient Greek period and continued its existence with Knossos, Gorgias, Pyrrhon, Pascal, Kant, Augoste Comte, Spencer,... more
Abstract
The concept of suspicion (septicism), which started with the history of humanity; became an ecole in the ancient Greek period and continued its existence with Knossos, Gorgias, Pyrrhon, Pascal, Kant, Augoste Comte, Spencer, Sartre, William James and Albert Camus, is a theme used in poetry as well as being a term of philosopy.
Along with the concept of Nihilism (Nothingness), the concept of suspicion is one of the building blocks of many intellectuals. According to Nietzsche, who says that God is an assumption, a product of the human mind, God bends every truth, transforms every stability. The creation of ubermensch makes Nietzsche indifferent to Gods. This approach reinforces the concepts of "nihilism" and "suspicion". Celal Sılay is one of the unique personas of contemporary Turkish poetry thanks to his themes and poetry style. One of the most prominent themes in his poetry is "suspicion". The reflection of the admiration and astonishment of humanbeing encountering the wonders of the universe creates suspicion. Sılay has the same perspective as George Berkeley, who argues that philosophy and books to be read will increase the suspicion of man. Pierre Bayle, who argues that people can only get rid of suspicion with the light of religious revelation and that philosophy will not be a guide in this regard, agrees with them. While the poet is in pursuit of wisdom with his hesitations fed by "What if?" questions, suspicions in his mind leads him to the truth of "religion".
This study aims to analyze how the suspicion theme is used in the poems of Celal Sılay.
Key Words: Celal Sılay, Suspicion, Nihilism, Poetry, Skepticism.
Özet
İnsanlığın tarihiyle başlayıp Antik Yunan döneminde ekol haline getirilen;Knossos, Gorgias, Elis’li Pyrıhon, Pascal, Kant, Augoste Comte, Spencer, Sartre, William James ve Albert Camus’la devam eden şüphe (septisizm) kavramı felsefenin konusu olma yanında şiirde de kullanılan bir temadır. Bu kavram Nihilizm (Hiçlik) kavramıyla birlikte birçok entelektüelin düşünsel yapıtaşlarından biri olma niteliğini de taşır. Tanrı’nın bir sanı olduğunu, insan zihninin bir ürünü olduğunu söyleyen Nietzsche’ye göre, Tanrı her doğruyu eğer, her duranı döndürür. Üst insanın yaratılması ise Nietzsche’yi Tanrı’lara karşı kayıtsız kılar. Bu yaklaşım “hiççilik” ve “şüphe” kavramlarını güçlendiren yaklaşımlardır. Celal Sılay, çağdaş Türk şiirinin aykırı şairlerinden biri olarak hem kullandığı temalar hem de şiir tarzıyla özgün kimliklerden biridir. Onun şiirinde öne çıkan temalardan biri de “şüphe” temidir. İnsanoğlunun kâinatın hikmetleri karşısında hayranlığının veya hayretinin yansıması şüpheyi doğurur. Sılay, felsefenin ve okunacak kitapların insanın şüphesini artıracağını savunan George Berkeley’le aynı düşünceye sahiptir. İnsanların şüpheden ancak dinsel vahyin ışığı ile kurtulacağını ve felsefenin bu konuda yol gösterici olmayacağını savunan Pierre Bayle de bu konuda onlarla uzlaşır. Şair “Acaba” sorularıyla tereddütler yaşadığı bu kainatta bir hikmet arama çabasındayken beynini kemiren şüpheler, onu “din” hakikatine götürür.
Bu çalışmada Celal Sılay’ın şiirlerinde şüphe temini nasıl kullandığıyla ilgili bir analiz yapılmaya çalışılacaktır.
Anahtar Kelimeler: Celal Sılay, Şüphe, Nihilizm, Şiir, Septisizm.
Suspicion Phenomenon in the Poems of Celal Sılay
The concept of suspicion (septicism), which started with the history of humanity; became an ecole in the ancient Greek period and continued its existence with Knossos, Gorgias, Pyrrhon, Pascal, Kant, Augoste Comte, Spencer, Sartre, William James and Albert Camus, is a theme used in poetry as well as being a term of philosopy.
Along with the concept of Nihilism (Nothingness), the concept of suspicion is one of the building blocks of many intellectuals. According to Nietzsche, who says that God is an assumption, a product of the human mind, God bends every truth, transforms every stability. The creation of ubermensch makes Nietzsche indifferent to Gods. This approach reinforces the concepts of "nihilism" and "suspicion". Celal Sılay is one of the unique personas of contemporary Turkish poetry thanks to his themes and poetry style. One of the most prominent themes in his poetry is "suspicion". The reflection of the admiration and astonishment of humanbeing encountering the wonders of the universe creates suspicion. Sılay has the same perspective as George Berkeley, who argues that philosophy and books to be read will increase the suspicion of man. Pierre Bayle, who argues that people can only get rid of suspicion with the light of religious revelation and that philosophy will not be a guide in this regard, agrees with them. While the poet is in pursuit of wisdom with his hesitations fed by "What if?" questions, suspicions in his mind leads him to the truth of "religion".
This study aims to analyze how the suspicion theme is used in the poems of Celal Sılay.
Key Words: Celal Sılay, Suspicion, Nihilism, Poetry, Skepticism.
Özet
İnsanlığın tarihiyle başlayıp Antik Yunan döneminde ekol haline getirilen;Knossos, Gorgias, Elis’li Pyrıhon, Pascal, Kant, Augoste Comte, Spencer, Sartre, William James ve Albert Camus’la devam eden şüphe (septisizm) kavramı felsefenin konusu olma yanında şiirde de kullanılan bir temadır. Bu kavram Nihilizm (Hiçlik) kavramıyla birlikte birçok entelektüelin düşünsel yapıtaşlarından biri olma niteliğini de taşır. Tanrı’nın bir sanı olduğunu, insan zihninin bir ürünü olduğunu söyleyen Nietzsche’ye göre, Tanrı her doğruyu eğer, her duranı döndürür. Üst insanın yaratılması ise Nietzsche’yi Tanrı’lara karşı kayıtsız kılar. Bu yaklaşım “hiççilik” ve “şüphe” kavramlarını güçlendiren yaklaşımlardır. Celal Sılay, çağdaş Türk şiirinin aykırı şairlerinden biri olarak hem kullandığı temalar hem de şiir tarzıyla özgün kimliklerden biridir. Onun şiirinde öne çıkan temalardan biri de “şüphe” temidir. İnsanoğlunun kâinatın hikmetleri karşısında hayranlığının veya hayretinin yansıması şüpheyi doğurur. Sılay, felsefenin ve okunacak kitapların insanın şüphesini artıracağını savunan George Berkeley’le aynı düşünceye sahiptir. İnsanların şüpheden ancak dinsel vahyin ışığı ile kurtulacağını ve felsefenin bu konuda yol gösterici olmayacağını savunan Pierre Bayle de bu konuda onlarla uzlaşır. Şair “Acaba” sorularıyla tereddütler yaşadığı bu kainatta bir hikmet arama çabasındayken beynini kemiren şüpheler, onu “din” hakikatine götürür.
Bu çalışmada Celal Sılay’ın şiirlerinde şüphe temini nasıl kullandığıyla ilgili bir analiz yapılmaya çalışılacaktır.
Anahtar Kelimeler: Celal Sılay, Şüphe, Nihilizm, Şiir, Septisizm.
Suspicion Phenomenon in the Poems of Celal Sılay
Şüphe kavramını gündelik dilde anlamak kolay iken, kelimeyi kavramsal bir yapı olarak ele almanın önünde engeller vardır. Kelimenin etimolojisine baktığımızda Arapça-şbh-kökünden gelmekte olan bir kelimedir ve hem emin olamama hem de... more
Şüphe kavramını gündelik dilde anlamak kolay iken, kelimeyi kavramsal bir yapı olarak ele almanın önünde engeller vardır. Kelimenin etimolojisine baktığımızda Arapça-şbh-kökünden gelmekte olan bir kelimedir ve hem emin olamama hem de kuşku duyma anlamını taşır ancak aynı kelime kökü benzerlik anlamını da taşır ve "teşbih", "müşebbeh" gibi kelimelerle aynı kökten türemektedirler. Şüphe kelimesinin diyalektik bir özü olduğunu öne sürebiliriz, kelime emin olamama halinin yanında bir benzetmeyi ifade ettiği için bir yandan yapılan tespite, söylenene, belirli olana bir kuşku duyma hakkı sunarken bir yanda da bir belirleme yapma hakkını saklı tutar. Gündelik dilde bu kelimenin yakın anlamlılarından birisi de "kuşku" kelimesidir. Kelimenin halk ağzından türediği ve "kuş gibi ürkmek" anlamını taşıdığı birçok sözlükte aktarılmış olsa da güncel çağrışımlarından oldukça uzaktır. Ama yine de kuşku kelimesinin daha çok gerilim ve kaygıyı bildirdiğini, belki de "şüphe" kavramının duygulanımsal boyutunu ilişkin bir tanımlama olduğunu öne sürebiliriz. En nihayetinde emin olamama hali her zaman kaygı ile ilişkilidir, kaygıyı ele alan bilişsel kuramda "belirsizliğe tahammülsüzlük" yaygın olarak kullanılan kavramlardandır. İngilizce "doubt" kelimesi emin olamama halinin duygu boyutuna daha çok vurgu yaparken, "suspicion" kelimesi "öyle sanma" durumuna yani benzetme ve itham etme haline, şüphe durumuna daha çok benzemektedir. İngilizce yazında bu iki kelime üzerinden bu durumlar oldukça ayrıştırılabilse de bunu olduğu gibi şüphe ve kuşku kelimelerine yüklemek pek olası görünmüyor. Kaygı "nevrotik" ya da "psikotik" kökenli olabilir, dağılma endişesi ile sinyal anksiyete oldukça farklı ruhsal düzlemleri belirtir. Şüphe ve kuşku durumu da tıpkı kaygı gibi psikotik ya da nevrotik bir düzlemde ortaya çıkabilirler. Nevrotik olan şüphe durumunda kişi daha çok kendi iç dünyası hakkında kuşku içerisindedir ya da kuşkuyu yaratan dışarısının sesi ise bu bağlamda öteki tüm karmaşıklığı ve bilinmezliği ile oradadır. Psikotik şüphede ise belirsizlik oldukça azalmıştır, şüphenin yöneldiği çoğu kez ötekidir ve bu kez ötekinin tüm kötü niyetleri apaçık bilinmektedir. Bu şüphe paranoid bir sanrı düzeyine ulaştığında artık şüphe eden şüphelendiği kişi hakkında kesin yargılara sahiptir ve bunlar aksi kanıtlarla bile değişmeyecek iddialı bir bilme halindedir. Bu durumda iki farklı şüphe türünden söz etmiş oluyoruz. Kelimenin diyalektiğini hatırlarsak aslında psikotik durumda bu diyalektiğin çöktüğünden ve belirsizlik durumunun keyfi bir bilme hali ile değiştirildiğini düşünebiliriz. Bu durumda bir şüphecilik biçimi olan paranoyada şüpheye yer kalmadığını, kesin belirlenimler içerisinde sıkıştığını söylemiş oluyorum ki pek çok kuramcıda buna yakın bir kavrayışın izlerini bulabiliriz.
The Problem of Religious Doubt with an Interdisciplinary Approach
Bilginin kesinliğinden, nesnelliğinden ve evrenselliğinden ödün vermek istemeyen her filozof, Descartes ve Hume'un ortaya koyduğu şüpheci argümanları, bilginin olanağı için bir tehdit olarak algılamaktadır. Bir yandan Descartes'ın... more
Bilginin kesinliğinden, nesnelliğinden ve evrenselliğinden ödün vermek istemeyen her filozof, Descartes ve Hume'un ortaya koyduğu şüpheci argümanları, bilginin olanağı için bir tehdit olarak algılamaktadır. Bir yandan Descartes'ın şüpheci argümanı tüm bilgi iddialarımıza eşlik eden hata olasılığını gündeme getirirken, diğer taraftan Hume'un argümanı, neden ve sonuç arasında var olduğu düşünülen tüm zorunluluğu, şüpheli bir olumsallığa indirger. Böylece bu iki argüman bilginin tesisi adına aşılması gereken temel engeller olarak görülür. Ancak mevcut çalışma, bu iki argümanı, aşılması gereken birer engel olarak değil, fakat bilginin şüphe ile birlikte yaşamasına olanak tanıyan birer deneme olarak göstermek ister. Dahası bize göre bu argümanlar; şüphe ile bilgi arasında var olduğu düşünülen keskin karşıtlığı ortadan kaldırır ve şüpheyi bilgiden kovmak yerine, ona hak ettiği saygıyı göstererek şüpheyi bilginin temel bir öğesi haline getirir.