BİNGÖL ÜNİVERSİTESİ
BİNGÖL ARAŞTIRMALARI DERGİSİ
Bingol University
The Journal of Bingol Studies
Cilt/Volume: 5 Sayı/Issue: 1
GÜZ 2018
Onursal Editör / Honorary Editor
Prof.Dr. İbrahim ÇAPAK
Editör / Editor
Dr. Öğr. Üyesi Ömer TOKUŞ, Dr. Öğr. Üyesi Nevzat KELEŞ
Dr. Öğr. Üyesi İsmail NARİN, Dr. Öğr. Üyesi Mahmut GİDER
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü / Responsible Editor
Müslüm AYYILDIZ
Tanıtım ve Halkla İlişkiler Müdürü / Advertising and Public Relations Manager
M. Emin YETİŞİR
Yayın Kurulu / Editorial Board
Prof.Dr. Abdullah BAYRAM (Nişantaşı Ünv.), Prof.Dr. Hüseyin Hüsnü GÜNDÜZ (İstanbul Yeni Yüzyıl Ünv.),
Prof.Dr. İbrahim ÇAPAK (İstanbul Ünv./ Bingöl Ünv.), Prof.Dr. Mehmet BARCA (Ankara Sosyal Bilimler Ünv.),
Prof.Dr. Mehmet Mahfuz SÖYLEMEZ (İstanbul Ünv.), Prof. Dr. Kazım YOLDAŞ (Uludağ Ünv.),
Doç. Dr. Abdullah AYDIN (Kastamonu Ünv.), Doç.Dr. Abdulmuttalip ARPA (İstanbul Sabahattin Zaim Ünv.),
Doç. Dr. Abdullah DUMAN (Van Yüzüncı Yıl Ünv.) Dr. Öğr. Üyesi Abdulhakim BEKİ (İstanbul Ünv.),
Dr. Öğr. Üyesi Bilal BAĞIŞ (Bingöl Ünv.), Dr. Öğr. Üyesi İsmail NARİN (Bingöl Ünv.),
Dr. Öğr. Üyesi Mustafa GÜNERİGÖK (Muş Alparslan Ünv.) Dr. Öğr. Üyesi Ömer TOKUŞ (Bingöl Ünv.),
Dr. Adil BOR (DİB Haseki Eğitim Merkezi).
Danışma Kurulu / Advisory Board
Prof.Dr. Abdullah ÇELİK (Harran Ünv.), Prof.Dr. Abdullah DİKEN (Konya Necmettin Erbakan Ünv.),
Prof.Dr. Ahmet GÜRBÜZ (Bingöl Ünv.), Prof.Dr. Cemalettin ERDEMCİ (Siirt Ünv.), Prof.Dr. Eşref TAŞ (Siirt Ünv.),
Prof.Dr. Gıyasettin ARSLAN (Fırat Ünv.), Prof.Dr. H. İbrahim BULUT (İstanbul Ünv.), Prof.Dr. Hikmet TAN (Bingöl Ünv.),
Prof.Dr. Hüseyin HANSU (İstanbul Ünv.), Prof.Dr. İbrahim ÇAPAK (İstanbul Ünv./ Bingöl Ünv.),
Prof.Dr. Mehmet BARCA (Ankara Sosyal Bilimler Ünv.), Prof.Dr. Mehmet Mahfuz SÖYLEMEZ (İstanbul Ünv.),
Prof.Dr. Muhsin HALİS (Sakarya Ünv.), Prof.Dr. Nazım HASIRCI (Dicle Ünv.), Prof.Dr. Orhan BAŞARAN (Bingöl Ünv.),
Prof.Dr. Ramazan SOLMAZ (Bingöl Ünv.), Prof.Dr. Sahip BEROJE (Van Yüzüncü Yıl Ünv.),
Prof.Dr. Yılmaz BİNGÖL (Yıldırım Beyazıt Ünv.), Prof. Dr. Kazım YOLDAŞ (Uludağ Ünv.),
Prof.Dr. Abdullah TAŞKESEN (Bingöl Ünv.), Prof. Dr. Nusrettin BOLELLİ (Bingöl Ünv.),
Doç. Dr. Abdullah AYDIN (Kastamonu Ünv.), Doç.Dr. Abdulhakim KOÇİN (TBMM),
Doç.Dr. Abdulnasır SÜT (Bingöl Ünv.), Doç.Dr. Enver ARPA (Ankara Sosyal Bilimler Ünv.),
Doç.Dr. Metin YİĞİT (Dicle Ünv.), Doç.Dr. Mustafa AGÂH (Bingöl Ünv.),
Doç. Dr. Vehbi TÜREL (Bingöl Ünv.), Doç. Dr. Abdülaziz KARDAŞ, Dr. Öğr. Üyesi Ahmet KAYINTU (Bingöl Ünv.),
Dr. Öğr. Üyesi Bilal BAĞIŞ (Bingöl Ünv.), Dr. Öğr. Üyesi İsmail NARİN (Bingöl Ünv.),
Dr. Öğr. Üyesi Muhittin ÖZDEMİR (Bingöl Ünv.), Dr. Öğr. Üyesi Ömer TOKUŞ (Bingöl Ünv.),
Dr. Öğr. Üyesi Sezayi KÜÇÜK (Sakarya Ünv.), Dr. Öğr. Üyesi Nevzat KELEŞ (Bingöl Ünv.),
Abdullah DEMİR (Bingöl Ünv.).
Bingöl Araştırmaları Dergisi, yılda iki sayı olarak yayımlanan ulusal hakemli bir dergidir. Yazıların bilimsel ve hukuki
sorumluluğu yazarlarına aittir.
Bingöl Araştırmaları Dergisi, SOBİAD, İdealonline, Google Scholar ve İSAM veri tabanları tarafından taranmaktadır.
Bu dergi, Bingöl Üniversitesi Bingöl Araştırmaları Uygulama ve Araştırma Merkezinin ilmî katkısı ve Bingöl Belediye
Başkanlığının desteğiyle yayımlanmaktadır.
ISSN: 1309-369X
Dizgi ve İçdüzen: Ankara Dizgi Evi
Baskı: TDV Yayın Matbaacılık ve Ticaret İşletmesi
Basım: Güz 2018
e-posta:
[email protected]
SAYI HAKEMLERİ / REFEREE BOARD OF THIS ISSUE
Prof. Dr. Orhan BAŞARAN
Bingöl Üniversitesi
Doç. Dr. Hamza ALTIN
Bingöl Üniversitesi
Dr. Öğr. Üyesi İbrahim TOSUN
Munzur Üniversitesi
Dr. Öğr. Üyesi Mehmet Emin BARS
Bingöl Üniversitesi
Dr. Öğr. Üyesi Kadir TUĞ
Bingöl Üniversitesi
Dr. Öğr. Üyesi Mahmut GİDER
Bingöl Üniversitesi
Dr. Öğr. Üyesi Naim DÖNER
Bingöl Üniversitesi
Dr. Öğr. Üyesi Ülkü ÇALIŞKAN
Trakya Üniversitesi
Dr. Öğr. Üyesi Tuğba ERAY BİBER
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi
Dr. Öğr. Üyesi, Ebru ÇOBAN
Bingöl Üniversitesi
Dr. Öğr. Üyesi Mehmet ELALDI
Bingöl Üniversitesi
Dr. Öğr. Üyesi Muhammed ÇETKİN
Bingöl Üniversitesi
İÇİNDEKİLER
TAKDİM/ Yaşar BARAKAZİ ............................................................................................................. 5
EDİTÖRDEN/ Ömer TOKUŞ ............................................................................................................ 7
Mahmut GİDER
KİĞILI ŞEYH SELİM EFENDİ’NİN DÜNYA ALGISI................................................................... 9
Mehmet Şirin AYİŞ
BİNGÖL HALİDÎ ŞEYHLERİNİN OSMANLI RUS SAVAŞI İLE
BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NDA GÖSTERDİKLERİ YARARLILIKLAR ............................ 29
Yılmaz IRMAK
BİNGÖL HALK HEKİMLİĞİ............................................................................................................. 49
Faruk KAYMA-Nurullah ESENDEMİR
BİNGÖL YÖRESİNDEN DERLENEN MASALLARIN
ÇOCUK EĞİTİMİ AÇISINDAN İNCELENMESİ ......................................................................... 75
Erol YILMAZ
BİNGÖL’DE YEREL GAZETECİLİĞİN 70 YILLIK TARİHİNE GENEL BİR BAKIŞ .... 93
Uğur AVA
KİTAP TANITIMI ...............................................................................................................................109
TAKDİM
Saygıdeğer Okurlar,
Bingöl, farklı kimliklerden insanların huzur ve güven içerisinde yaşadığı
şehirlerimizden biridir. Farklılıkların renkliliğe dönüşerek huzurla özdeşleştiği böyle bir muhitin folklor, tarih vb. alanlarıyla alakalı yapılan çalışmalar,
büyük bir değer kesp ettiği için artarak devam etmelidir. Zira ihtiyaç duyulan
hassasiyet ortaya konulmadığı takdirde, şehrin birçok kültür hazinesi unutulmaya yüz tutar. Bu hususta Üniversitemizle birlikte ortak proje ve akademik çalışmaları arttırma çabası içerisinde olup mevcut kültürel mirasa yeni
katkı sağlayarak Bingöl’e karşı vicdanî ve tarihî mesuliyetimizi yerine getirme uğraşı içerisindeyiz. Özellikle Bingöl Araştırmaları Dergisi’nin yaptığı
çalışmalar aracılığıyla şehrimizle alakalı bilgi hazinemizin gittikçe artmakta
olduğuna şahit olmaktayız. Bu durum, ilgili çalışmalara yoğunlaşma konusunda şevkimizi daha da arttırmaktadır. Bu cümleden Bingöl Araştırmaları
Dergisi’nin 9. sayısını sizlere takdim etmenin mutluluğu içerisindeyim. Dergimizin bu sayısı, şehrimizim folklor, edebiyat, eğitim, basın tarihi vb. konularıyla alakalı kıymetli araştırma makalelerini ihtiva etmektedir.
Değerli vakitlerini ayırıp büyük emeklerle şehrimize dair literatürün
oluşmasına ve çoğalmasına katkı sunan pek muhterem makale yazarlarına
Bingöl halkı adına teşekkür ediyorum. Öte yandan bu değerli çalışmanın
öncülüğünü yapan Bingöl Araştırmaları Dergisi’nin Onursal Editörü Bingöl
Üniversitesi Rektörü Sayın Prof. Dr. İbrahim ÇAPAK Bey’e ve dergi editörü
kardeşlerime de şükranlarımı sunuyorum.
Yücel BARAKAZİ
Bingöl Belediye Başkanı
Güz 2018
5
EDİTÖRDEN
Muhterem Okurlar,
Bingöl Araştırmaları Dergisi’nin 2018 Güz dönemine ait yeni sayısını sizlerle paylaşmaktan mutluluk duymaktayız.
Yayın hayatına 2014 yılında başlayan dergimiz bahar ve güz dönemi olmak üzere yılda iki sayı ile düzenli olarak yayın hayatını sürdürmektedir. Dergimiz, Bingöl’ün siyasi, sosyal, ekonomik, sağlık ve kültürel hayatının farklı
yönlerine dair araştırmaları toplamayı, derlemeyi ve yayınlamayı amaçlamaktadır. Bu bağlamda Bingöl Araştırmaları Dergisi, Bingöl ve çevresine dair
oluşumuna vesile olduğu bilimsel ve akademik bilgi birikimini, üniversiteler, kütüphaneler ve internet yoluyla bütün dünyanın ilgisine sunmaktadır.
Bundan sonraki süreçte DergiPark üzerinden yayın hayatını devam ettirecek
olan dergimiz, İdealonline ve İSAM gibi veri tabalarında taranmaya başlamış
olup Akademik Araştırmalar İndeksi’nde (ACAR İNDEKS) taranmak üzere
müracaatını yapmıştır.
Dergimizin bu sayısında “Kiğılı Şeyh Selim Efendi’nin Dünya Algısı”, “Bingöl
Halidî Şeyhlerinin Osmanlı Rus Savaşı ile Birinci Dünya Savaşı’nda Gösterdikleri Yararlılıklar”, “Bingöl Halk Hekimliği”, “Bingöl Yöresinden Derlenen Masalların Çocuk Eğitimi Açısından İncelenmesi”, “Bingöl’de Yerel Gazeteciliğin 70
Yıllık Tarihine Genel Bir Bakış” konu başlıklarıyla beş makaleye ve bir de kitap
tanıtımına yer verilmiştir.
Makaleleriyle dergimizin bu sayısına katkı sunan yazarlarımıza ve bu makalelerin okunup değerlendirilmesinde emek sarf eden hakemlerimize teşekkür ediyoruz.
Dr. Öğr. Üyesi Ömer TOKUŞ
Güz 2018
7
BİNGÖL HALK HEKİMLİĞİ
Yılmaz IRMAK*
Özet
Halk hekimliği birtakım geleneksel yöntem ve ilaçlarla hastalıkları sağaltma
olarak adlandırılmaktadır. Halk hekimliğinin kökeni Eski Türklerde Şamanizm
inancına kadar uzanmaktadır. Şamanların görevlerinden biri de hastaları tedavi etmekti. Bugün “ocaklı”, “efsuncu”, “kırıkçı-çıkıkçı” ve “kocakarı” gibi adlar
verilen kişiler, halk arasında hastaları tedavi ederek adeta Şamanların işlevini
üstlenmişlerdir. Günümüzde alternatif tıp olarak da görülen halk hekimliğinde
kullanılan sağaltma yöntemleri; dinî-büyüsel ve gerçekçi-akılcı nitelikte sağaltma olarak iki grupta toplanabilir. Modern tıptaki büyük gelişmelere rağmen
halk hekimliğinin insanlar arasında oldukça rağbet görmesi bizi böyle bir çalışmaya yöneltmiştir. Bu çalışmada Bingöl’de saha çalışması yoluyla elde ettiğimiz halk hekimliği inanç ve uygulamaları mercek altına alınacaktır. Amacımız;
bu tür çalışmalardan elde edilen bulgularla, hem halkın yüzyıllardır birtakım
hastalıklara karşı kullandığı ilaçları ve tedavi yöntemlerini belirlemek, hem de
modern tıbbın yararlanabileceği bir veri imkânı sunmaktır.
Anahtar Sözcükler: Bingöl, Halk Hekimliği, Alternatif Tıp, Şamanizm, Sağaltma.
BINGÖL FOLK MEDICINE
Abstract
Folk medicine means the treatment of diseases by various traditional methods and medicines. The origin of the folk medicine is based on the Shamanism beliefs in ancient Turks. One of the duties of the shamans was to treat the
sick. Today, people who are given names such as “ocaklı”, “bonesetter” and “old
woman” take on the function of Shamans by treating people in the public. Remedial methods used in folk medicine, also known as alternative medicine, can
be grouped as religious-magical and realistic-rational treatments. In spite of
the great developments in modern medicine, the popularity of the folk medicine let us to conduct this study. In this study, it will be focused on the folk medicine beliefs and practices obtained through fieldwork in Bingöl. The aim of the
study is both to determine the medicines and treatment methods that people
have used for centuries for some diseases with the findings obtained from such
studies and to provide a data facility from which modern medicine can benefit.
Key Words: Bingöl, Folk Medicine, Alternative Medicine, Shamanism, Remedy.
*
Dr. Öğretim Üyesi, Bingöl Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü,
[email protected]
Güz 2018
49
Giriş
Bingöl Araştırmaları Dergisi
Halk arasında; “ocaklı”, “efsuncu”, “kırıkçı-çıkıkçı” ve “kocakarı” gibi isimler verilen kişilerin birtakım geleneksel yöntem ve ilaçlarla hastaları tedavi
ettiği uygulamalara; “halk hekimliği” adı verilmektedir. Pertev Naili Boratav;
halk hekimliğini; “halkın, olanakları bulunmadığı için, ya da başka sebeplerle doktora gidemeyince veya gitmek istemeyince hastalıklarını tanılama
ve sağaltma amacı ile başvurduğu yöntem ve işlemlerin tümü” (1999: 122)
olarak tanımlamıştır. Eski Türklerde Şamanın en önemli görevlerinden biri
de hastaları tedavi etmekti. Şamanlıkta, insan vücuduna giren kötü ruhların,
içerideki iyi ruhu dışarı çıkarttığına ve böylelikle hastalıkların oluştuğuna
inanılmaktaydı. Bu yüzden Şaman, önce trans hâline geçerek kendisine yardımcı olan ruhları yardıma çağırır, hastalığın sebebi bulunmaya ve ruhun
vücudu neden terk ettiği anlaşılmaya çalışılırdı. Kötü ruhların, vücutta toplandığı yeri tespit eden Şaman, kötü ruhu bulunduğu vücuttan çıkarmak için
tehdit eder, onunla savaşmayı temsilen dans eder, titrer, yerde boğuşur ve
böylelikle kötü ruhu vücuttan çıkardıktan sonra iyi ruhu yeniden hastanın
vücuduna sokardı (Kaya, 2001: 2013).
Ali Berat Alptekin, Divanü Lugâti’t Türk ve Kutadgu Bilig’de; halk hekimliği karşılığı olarak iki kavrama dikkat çekmektedir. Bunlardan biri ilaç
anlamına gelen “em”; diğeri ise eczacı, tabip, ilaç yapan anlamında “emçi”
sözcükleridir. Bugün, Türk dünyasının büyük çoğunluğunda halk hekimliği
ve eczane karşılığı olarak “em”, “emhane” kavramları ve tedavi etme anlamına gelen “emdev” fiili hâlâ kullanılmaktadır (2010: 6). Dede Korkut hikâyelerinde; dağ çiçeği ve anne sütüyle tedavi, yaraya kül basarak tedavi, kör
gözün açılması için tedavi ve sarımsak otu ile tedavi hakkında bazı bilgiler
yer almaktadır. Türk halk hikâyelerinde genel olarak; güneş yanığının tedavi
edilmesi, ses kısıklığını tedavi etme, akan kanı durdurma ve ayıltma, çiçek
ve otlarla yaranın tedavi edilmesi, görmeyen gözün tedavi edilmesi, kısırlığın tedavi edilmesi, su dökerek ayıltma, nar yiyerek sağaltma gibi birçok rahatsızlığın ve hastalığın tedavisiyle ilgili halk hekimliği bilgilerine ulaşmak
mümkündür (Alptekin, 2010).
Osmanlı döneminde; hasta tedavisi için başvurulan ebeler, tabipler ve
bunların yanında, daha çok halk arasında bilinen ve yaptıkları işlere göre
ad alan; kırbacılar, alazcılar, kelci kadınlar, korku damarına basıcılar, kurşun
dökücüler, parpıcılar, karışmış faniler, dalakçılar, sarılık ve dilaltı kesenler,
hunnak tesbihi verenler, ısıtma bağlayıcılar vardı. Bu şahısların uyguladığı pek çok yöntem, geçmişte Şamanlar tarafından da uygulanmıştır (Kaya,
2001: 214).
50
Güz 2018
Bingöl Araştırmaları Dergisi
“Halk hekimliği, günümüzde olumlu (alternatif tıp) ve olumsuz (batıl,
kocakarı uygulamaları) yaklaşımları beraberinde taşıyan ikili bir yapı taşımaktadır.” (Öncül, 2013: 2032) Halk hekimliği bilgileri çağlar boyu kuşaktan
kuşağa aktarılarak günümüze kadar ulaşmıştır. Bu inanç ve uygulamalar ülkemizde kapalı ve kırsal alanlarda bütün canlılığı ile yaşamakta hatta şehir
merkezlerinde bile oldukça rağbet görmektedir (Artun, 2008: 202).
Halk hekimliğinde hastalıklarla uğraşan aile fertlerine “ocaklı” adı verilmektedir. Ocaklı olan bir kişi; tedavi etme yetkisini ailesinden kan yoluyla
almakta ve bu sistem; babadan oğula, nesilden nesile aktarılarak devam
etmektedir (Acıpayamlı, 1969: 5). Ocaklı, bir veya birkaç hastalığı sağaltma yeteneğine sahip olan, bu işin yöntemlerini bilen ve işinde uzmanlık
edinmiş kimseyi tanımlamaktadır. Hastalığın tedavisine göre ocaklara bazı
isimler verilmiştir. Örneğin bu yerler; sarılık hastalığı tedavi ediliyorsa “sarılık ocağı”, fıtık tedavisi yapılıyorsa “fıtık ocağı”, uçuk tedavisi yapılıyorsa
“uçuk ocağı” gibi adlar almaktadır. Ayrıca bu ocaklara; “sıtma ocağı”, “dalak ocağı” “inme/felç/yel ocağı”, “dağlama ve alazlama ocağı”, “efsun ocağı”
ve “büyü/tılsım ocağı” gibi ocaklar da eklenebilir. Eski Türklerde Şamanlık
inanç sisteminin devamı niteliğindeki bu uygulamalar, yapı ve fonksiyonları bakımından günümüzde de varlıklarını devam ettirmektedir (Araz,
1995: 158-163).
Ocaklı olan kişiler, genellikle bir yatırın veya türbenin yakınında bulunan köyün halkındandır. Türbede yatan ermiş kişinin soyundan gelmeleri
yahut onun türbesinde, ziyaret yerinde görevli olmaları kendilerine yetki
verildiğini göstermektedir. Ocaklı erkek veya kadın olabilir. Genellikle erkek
hastalara erkek, kadın hastalara da kadın ocaklılar bakmaktadır. Ocaklıların
sağaltmada uyguladığı birçok pratikten bazıları büyü, bazıları da ateş ile ilgilidir. Örneğin; Afyon’un Künbet köyünde bulunan Çıbık Baba türbesinin yakınlarındaki ağaçlardan kesilmiş iki çubuk birbirine sarılır, bu çubuklar birbirine yapıştığında fıtığın iyileşeceğine inanılır. Sağaltma uygulamalarından
bazıları da ateş ile ilgilidir. Örneğin; albasmasına karşı demirden yapılmış
aletlerin kullanılması, lohusa kadının sütü kesildiğinde memesi üzerine ıslak
bir keçe koyulup bunun üstüne de ateşte kızdırılmış bir demir çubuğun ya
da şişin bastırılması, yine kırkbasmasına karşı çocuğu korumak için ocaktan
alınmış olan küçük taşların, ılık suyun içerisine atılması ve bu suyla çocuğun
yıkanması uygulamalarında ateşin kullanıldığını görüyoruz (Boratav, 1999:
114-115). Ateş ile yapılan tedaviler, tütsüler, çeşitli ruhsal varlıklarla iletişim
kurmaya kadar varan sağaltım yöntemleri; özellikle Alevi-Bektaşi dedeleri
ve ocaklılar eliyle hastalığa sebep olan ruhsal varlıkların kovulması, kişinin
içinden çıkarılması, delilerin tedavi edilmesi, yılancık, sıraca ve alazlama gibi
Güz 2018
51
Bingöl Araştırmaları Dergisi
rahatsızlıkların sağaltılması gibi uygulamaların kökeni Şaman uygulamalarına dayanmaktadır (Bayat, 2006: 261).
Boratav’ın; büyülü nitelikte korunma ve sağaltma işlemi, gerçekçi ve akılcı yöntemler (1999: 122) olmak üzere iki grupta ele aldığı halk hekimliği
uygulamalarını ve sağaltma türlerini Erman Artun altı gruba ayırmıştır. Bu
sağaltma türleri şunlardır:
a) “Irvasa Yoluyla Yapılan Sağaltmalar: Irvasa, doğrudan vücutla ilgili
olmayan, hastayı etkileme amacıyla yapılan sağaltmalardır. Türkiye’nin değişik bölgelerinde irvasa, urasa, uğrasa, oğrasa gibi adlar verilmektedir. Irvasa
yoluyla yapılan sağaltmalarda hasta; sağlıklı bir kişinin yanına yatırılmakta,
hamamda sağlıklı bir kişinin oturtulduğu kurnaya oturtulmakta ya da kurt
kafasının içindeki su ile yıkanmaktadır. Bu sayede sağlık ve gücün hasta kişiye geçerek onu iyileştirdiğine inanılmaktadır.
b) Parpılama Yoluyla Yapılan Sağaltmalar: Parpılma, parpilma, parpulama, parpulma gibi değişik adlar da verilmektedir. Bu tür sağaltmalarda
hastanın vücudu çizilir, delinir, dağlanır, kesilir ya da vücuduna değnekle vurulur. Örneğin hastanın ustura ile çizilen baş kısmının üzerine papatya çiçeği
tozu serpilir.
c) Dinsel Yolla Yapılan Sağaltmalar: Dinsel yöntem, araç ve madde ile
yapılan sağaltmalardır. Hastanın türbe ve yatır sandukasının etrafında dolaştırılması ya da hastaya ayın dolunay döneminde okunmuş bir kap suyun
içirilmesi örnek olarak verilebilir.
d) Bitki Kökenli Em’lerle Yapılan Sağaltmalar: Ebe gömeci, çıtırgı, kara
tabak, ısırgan, sarımsak, çörek otu, üzerlik, düvencik, papatya, keten tohumu,
saparma, zeyrek, ak zencefil, mısır püskülü, afyon, kara üzüm, susam, dut ve
daha birçok bitkinin kökü, gövdesi, kabuğu, yaprağı, meyvesi, çiçeği ya da
tohumu birtakım işlemlerden geçirilerek hastalara em (ilaç) olarak verilir.
e) Hayvan Kökenli Em’lerle Yapılan Sağaltmalar: Örneğin hastaya yatırda yakalanan böcekler yedirilir ya da kuduz böceğinin suyu içirilir.
f) Maden Kökenli Em’lerle Yapılan Sağaltmalar: Altın, gümüş, bakır
ve taş gibi madensel maddeler birtakım işlemlerden sonra hastaya em olarak verilir. Örneğin sihirsel gücü olduğuna inanılan taşın tozu suda eritilerek
içirilir veya yemeklere katılarak yedirilir.” (Artun, 2008: 205).
52
Güz 2018
Bingöl Araştırmaları Dergisi
1. Bingöl’de Halk Hekimliği İnanç ve Uygulamaları
Bu çalışmada; Bingöl’de alan araştırması yöntemiyle elde edilen halk hekimliği uygulamaları ele alınacaktır. Bingöl merkez ve merkeze bağlı köyler
başta olmak üzere Solhan, Genç, Karlıoava ve Yedisu gibi ilçelerde yapılan
araştırma sonucu elde edilen bilgiler bu çalışmada kullanılmıştır. Sözlü kültürün ve kırsal yaşamın hâlâ canlılığını sürdürdüğü bir il olan Bingöl, bu konuda araştırmacılara zengin bir malzeme sunmaktadır. Bingöl halk hekimliği
uygulamaları; dinî-büyüsel yöntemlerle sağaltım ve gerçekçi-akılcı yöntemlerle sağaltım şeklinde iki ana başlık altında ve diğer alt başlıklarına göre
incelenmiştir.
1.1 Dinî ve Büyüsel Yöntemlerle Sağaltım
1.1.1 Türbe ve Ziyaret Yerleri Aracılığıyla Sağaltım
Yörede çocuk sahibi olabilmek için ziyaret yerlerine veya türbelere gidilmekte, burada iki rekât namaz kılınıp ve dua edildikten sonra adak kesilmektedir. Ziyaret yerinden alınan bir miktar toprak, çocuğu olmayan kadına yedirilmektedir. Türbe ziyaretinde küçük bir kâğıt parçasına bir dilek yazılarak
suya atılmaktadır. Ayrıca taştan yapılan beşik, bebek çorabı veya bebeklere
ait emzik gibi eşyalar ağaçlara asılmaktadır. Eğer çocuk olursa çocuğa, türbede yatan velî kişinin adı verilmektedir (Irmak, 2016: 115).
Bingöl’de Göltepesi (Çan) köyü mezarlığında bulunan Şeyh Ahmed türbesi; özellikle yürüme sorunu ve kas hastalığı olan kişiler, cilt hastalığı olanlar, epilepsi hastaları, sürekli baygınlık geçirenler ve akıl sağlığı yerinde olmayanlar tarafından ziyaret edilmektedir. Güveçli (Sini) köyü yakınlarında
bulunan Ahmed türbesi ise; yörede kısmetini açmak ve evlenmek isteyenler tarafından ziyaret edilmektedir. Kerametleriyle bilinen bir zat olan Şeyh
Alauddin türbesini depresyon ve ruhsal hastalığı bulunan insanlar ziyaret
etmektedir. Şeyh Muhyiddin türbesi, genellikle nazardan kurtulmak isteyen
insanlar tarafından ziyaret edilmektedir. Yusuf-ı Harputî türbesindeki elma
ağaçlarındaki şifalı olduğuna inanılan elmalar, ziyarete gelenler tarafından
yenilmektedir. Ayrıca sıtma hastalığına yakalanan kişiler, bu türbenin hemen
yanında bulunan sıtma pınarının suyu ile yıkanmaktadır. Şeyh Cemal türbesini ziyarete gidenler yanlarında şeker veya su götürmekte ve türbeyi ziyaretten sonra bu yiyecek ve içecekleri teberrük olarak dağıtmaktadırlar. Şeyh
Hasan türbesinin mezar taşı halk tarafından kazılmakta ve bu taşın tozu şifa
niyetiyle yemeklere katılmaktadır. Çocuk sahibi olmak isteyenler Şeker Baba
türbesine gelerek çocuklarının olması için dua etmekte ve türbede bulunan
dilek ağacına beşiği andıran bezler bağlamaktadırlar. Ayrıca adağı olan kişiGüz 2018
53
Bingöl Araştırmaları Dergisi
ler perşembe günleri bu türbeyi ziyaret ederek kurbanlarını burada kesmektedirler. Şeker Baba’dan alınan taşlar teberrük kabul edilmektedir.
Yörede rahatsızlığı olan insanlar, Molla Ali’nin mezarının yanında uyuyarak şifa bulacaklarına inanırlar. Molla Ali’nin ruhsal hastalığı olan insanları,
bugün halk arasında “daire kurma” olarak bilinen bir yöntemle iyileştirdiği
söylenmektedir. Melik Ahmet ziyaretinin özellikle kas ve kemik rahatsızlığı olan hastalar için şifalı olduğuna inanılmaktadır. Şehidê Deştê ziyaretinin
yakınında bulunan suyun, şifalı olduğuna inanılmaktadır. Dilekleri olan insanlar bu ziyaret yerine gelerek mezarın üstündeki küçük çalılığa ve mezar
taşına ip ya da bez parçası bağlayarak adaklarını kesmektedirler. Karer Baba
ziyaretinden getirilen taş ve ağaç parçalarının, yörede ikamet eden Alevi Zazaları tarafından teberrük olduğuna inanılmaktadır. Bu teberrükler, hasta
olan kişinin şifa bulması için başına asılmaktadır. Ziyarete gelenler adaklarını burada kesmektedirler. Evlenmek için kısmetinin açılmasını isteyenler
Şehit Asker ziyareti yakınındaki ağaca çaputlar bağlamaktadırlar. Az ziyaretinin yakınlarında bulunan suyun şifalı olduğuna ve hastalıkları iyileştirdiğine inanılmaktadır. Ziyarete gidenler bu sudan teberrük olarak bir miktar
yanlarında götürmektedirler. Kumandan Halit’in mezarı, halk tarafından şifa
amaçlı ziyaret edilmektedir. Seyda Efendi ziyaretine gidenler teberrük olarak
mezarına şeker veya çeşitli yiyecekler götür ve bunlar şifa niyetiyle dağıtılmaktadır. Beyaz Mezar ziyaretinin mezar taşından alınan taşlar, toz hâline
getirilerek yemeklere katılmakta ve bu yemek, şifa niyetiyle hastalar tarafından yenilmektedir.
1.1.2 Nazar Çıkarma Yoluyla Sağaltım
Kurşun Dökme: Nazara uğramış birisini nazarın olumsuz etkisinden
kurtarmak için en sık yapılan uygulamalardan biri de kurşun dökmedir. Kurşun dökme işlemi gerçekleştirilirken öncelikle, nazara uğradığı düşünülen
kişi bir tabureye oturtulur, ona üç İhlas ve bir Fatiha okunur. Daha sonrasında kurşun küçük bir tavada eritilir. Büyükçe bir kaba su doldurulup içine
sembolik olarak “nasip” anlamına gelen ekmek, “bereket” anlamına gelen tuz
ve “gözü (nazarı)” çağrıştıran yeşil bir yaprak konulur. Daha sonra eritilen
kurşun, bu kişinin başının üzerindeki suya üç kez dökülür. Suda oluşan şekillere göre bazı yorumlar yapılır. Dökülen kurşunun şekli karmaşık ise bu
kişinin üzerinde bir bela ve nazar olduğuna inanılır. Bu işlem köylerde “ocak”
adı verilen ve hastalığı tedavi etme gücüne sahip kadınlar tarafından yapılmaktadır. Ocak, anadan kıza “el vermek” suretiyle aktarılmaktadır. İnanca
göre, kurşun döküldüğü zaman nazara uğrayan ve bir şeyden korkan kimsenin nazarı ve korkusu kaybolmaktadır (Irmak, 2017: 74-75).
54
Güz 2018
Bingöl Araştırmaları Dergisi
Ateşe Tuz Atmak: Tuzun üzerine ayetler okunur. Bu işlem yapılırken bir
iğne veya çuvaldız
yardımıyla tuz karıştırılır. Ev halkı bir ateş etrafında toplanır. Zazaca “nezer puç” (nazar kaybol) denilerek tuz ateşe atılır. Eve gelip giden herhangi
bir kişinin nazarı olduğuna inanılırsa onun nazarına karşı; ya o kişi evdeyken ya da evden çıktıktan sonra (genelde çıktıktan sonra) bir tutam tuzu alıp
üzerine bazı sureler okumak suretiyle; “Allah’ım sen bizi nazarlardan ve kem
gözlerden koru!” denilir. Daha sonra ise bu tuz ateşe atılır. Bu işlem sadece
bebek için yapılırsa tuz, bebeğin üzerinden üç defa gezdirildikten sonra ateşe atılmaktadır (Irmak, 2017: 75).
Köz Söndürmek: Kimin nazar ettiğini bulmak için yapılan bir uygulamadır. Bu uygulama, hastanın annesi, ablası ve teyzesi gibi yakınları tarafından
bir közün suya atılmasıyla yapılmaktadır. Köz suya atıldıktan sonra nazarının değmesi muhtemel olan kişilerin isimleri sayılmaya başlanır. Su içindeki
köz parçasından ses çıktığı esnada kimin ismi geçerse, o kişinin nazarının
değdiğine inanılmaktadır (Irmak, 2017: 75).
Tütsülemek: Halk arasında nazar değen kişileri iyileştirmede kullanılan
bir başka yöntem de tütsü yakmaktır. Bunun için genellikle uzelik otu, çörek
otu, tuz ve kuru karanfil kullanılmaktadır. Tütsüleme işlemi şöyle yapılmaktadır: “Üzerlik otu” adı verilen bir bitki kurutularak nazar değen çocuğun
yanında yakılır, eğer duman bu çocuğun bulunduğu yöne doğru giderse bu
durum; çocuğun nazardan kurtulacağına ve bir daha bu çocuğa nazar değmeyeceğine yorumlanmaktadır (Irmak, 2017: 75-76).
Şeyhlere veya Türbelere Gitmek: Yörede nazar çıkarmak için; Şeyh
Ahmet, Şeyh Muhyiddin ve Şeyh Mustafa, Şahti Abi, Sofi Nuri, Seyda Deron,
Şeyh Palu ve Dare Vahit gibi şeyhlere veya evliya türbelerine gidilmektedir
(Irmak, 2017: 76).
Kur’an Okumak: Nazar değdiğine inanılan kişiyi nazardan kurtarmak
için Felak ve Nas sureleri okunmaktadır. Ayrıca bir bardak suya yedi defa
Ayete-l Kürsi okutularak bu su, nazar değdiğine inanılan kişiye içirilmektedir
(Irmak, 2017: 76).
1.1.3 Büyüsel Yöntemlerle Sağaltım
Çocuksuzluk: Halk arasında çocuğu olmayan kadınlar için yapılan uygulamalardan biri de; muska yazdırmaktır. Muska, hastanın boynuna veya
sırtına asılmakta ya da suya batırılmaktadır. Muskanın batırıldığı su ise şifa
amacıyla hastaya içirilmektedir. Yörede seyyid, şeyh veya molla diye adlandırılan kişilere “boylama” yaptırılması ve ip bağlatılması da başka bir büyüsel
Güz 2018
55
Bingöl Araştırmaları Dergisi
uygulamadır. Boylama işlemi şöyle yapılmaktadır: Henüz yaş iken koparılan
bir söğüt ağacının dalının iki ucunun birleştirilmesiyle bir daire şekli oluşturulur. Oluşturulan bu daire rahatsızlığı olan kişinin (çocuğu olmayan kadının, korkan bir kişinin veya altına kaçıran çocukların) başından ayağına
doğru geçirilir, daha sonra da bu kişi dairenin içerisinden çıkarılır. Yerdeki
daireye hoca bazı dualar okuyarak ve bir muska yazarak boylama işlemini tamamlar. Hocanın yazmış olduğu bu muska ise üzerinde taşıması için hastaya
verilmektedir (Irmak, 2016: 115).
Çocuğu olmayan kadınlar için diğer bir uygulama ise şöyledir: Bir Cem
töreninde çocuğu olmayan veya herhangi bir sağlık sorunu yaşayan kişiler
için Dede’den dua istenir. Evliyalar ve yarenler dualarla yardıma çağrılır. Düşük yapan kadınlar için tas indirilip, ip bağlatılır. Bu ipi, On İki İmam soyundan geldiğine inanılan kişiler bağlar. Hastaya deve eti yedirilir ve deve sütü
içirilir. Bunun nedeni deveye atfedilen kutsallıktır. Çocuğu olmayan kadın,
doğum yapmakta olan bir kadının yanına gider, yeni doğan çocuğun göbek
kordonunu kendi eteğinin üzerinde kestirir. Bunun dışında bir başka uygulama da şöyledir: Çocuk sahibi olmak isteyen kadın yeni doğum yapmış bir
kadının evine gider ve buraya gitmeden önce en sevdiği yiyecekleri yer; aynı
zamanda en sevdiği giysileri giyer. Bu giysileri iki hafta boyunca üzerinden
hiç çıkarmaz. Çocuğu olmayan kadın, cuma günü kaynattığı on adet yumurtayı ve bir adet ekmeği on çocuklu olan bir eve götürür, burada yenilen yumurtaların kabuğunu alarak banyo yapacağı suyun içine atar ve sonra da bu
suyla yıkanmaktadır (Irmak, 2016: 115-116).
Konuşamama: Konuşamayan çocuğun konuşmasını sağlamak için çocuk,
Cuma Namazı’ndan sonra müezzinin yanına götürülür. Müezzin çocuğun konuşması için ağzına cami anahtarını sokar. Anahtar, çocuğun dilinin kilidini
açmayı simgelemektedir. Böylelikle konuşamayan çocuğun dilinin çözüleceğine inanılmaktadır (Irmak, 2017: 76).
Kekemelik: Kekemelik sorununu çözmek için bir hocaya gidilmektedir.
Hoca, çocuğa Kur’an’dan bazı ayetler okumakta ve aynı zamanda da tesbih
çekmektedir. Bu tesbihler suda bir gün bekletildikten sonra tespihlerin bekletildiği bu su, çocuğa içirilmektedir. (K1)
Gelincik (Buk): Gelinciği tedavi etmek için sağ göze siyah kalem çekilmektedir. Eğer hastalık geçmezse bezden bir gelin bebek yapılarak evin
önündeki ağaca asılır. Gözdeki gelincik geçene kadar bu gelin bebek ağaçta
asılı kalmaktadır. (K2)
56
Güz 2018
Bingöl Araştırmaları Dergisi
Baş-Boğaz Ağrısı: Bingöl’de Alevilerin yaşadığı bölgelerde baş veya boğaz ağrısı için ağzı dualı bir kişiye müracaat edilmektedir. Ağzı dualı bu kişi,
başı veya boğazı ağrıyan kişiyi önüne oturtmakta ve ağrıyan yere masaj yaparak “Benim elim değil, Fatıma Ana’nın elidir, benim duam değil, Ana Fatıma Ana’nın duasıdır.” demektedir. Hasta, bu şekilde tedavi edilmeye çalışılmaktadır (Hamarat, 2017: 161).
Suçiçeği/Kızamık (Surıj): Bu hastalığın tedavisi için yedi pınarın ya da
yedi derenin suyunun birleştiği yerden hastaya su getirilmekte ve bu suyla
hasta yıkanmaktadır. Bu suyu getiren kişinin suyu getirene kadar hiç kimseyle konuşmaması gerekmektedir. (K3)
1.2
Gerçekçi ve Akılcı Yöntemlerle Sağaltım
1.2.1 Bitkilerle Sağaltım
Alıç Çiçeği: Alıç çiçeği; kalp ağrılarında, kalp ritim bozukluklarında, yüksek tansiyonu dengelemede, kalbi kuvvetlendirmede, kan dolaşımının düzenlenmesinde ve ateşli hastalıklar sonucu yorulan kalbi kuvvetlendirmede
kullanılmaktadır. (K4)
Anığ: Yüksek dağların kayalık kesimlerinde yetişen bir bitkidir. Yetişme
esnasında ilk önce çiçek açıp daha sonra sivri uçlu minik yapraklar açan bu
bitkinin çiçekleri dökülünce yaprakları toplanır ve kurutulur. Anığ, özellikle
bronşit, öksürük ve balgam gibi solunum yolları hastalıklarının tedavisinin
yanında kurutulduktan sonra iyice ufalanıp yağda kavrularak yoğurtlu çorbaların üzerinde baharatlı sos olarak da yemeklerde kullanılmaktadır (Hamarat, 2017: 158-159).
Amber Çiçeği: Yüksek derecede C vitamini içermektedir. Kan yapıcı tansiyon düzenleyici, vücudun hastalıklara karşı direncini artırmada yardımcıdır.
Kanı temizlemede soğuk algınlığında, mesane üşütmesinde, cildi beslemede,
kandaki şekeri düzenlemede, ölü hücreleri yenilemede, öksürüğü gidermede, nefes açmada ve ateş düşürmede etkilidir. (K5)
Avokado: Özelikle böbrek rahatsızlıklarında faydalıdır. Böbrek taşı iltihabı, böbrek yetmezliği, safra kesesi taşı, idrar yolları iltihabı, prostat büyümesi ve iltihapları gibi rahatsızların yanında mide ülseri, gastrit, hazımsızlık ve
basur kanamaları tedavisinde de iyileştirici bir özelliğe sahiptir. (K5)
Bukli (Bukle): İlkbahar aylarında havaların ısınmasıyla özellikle rakımın
yüksek olduğu bölgelerde yetişen ve kıvırcık bir yapıya sahip olan bukli otu,
tuzlanarak yemeklerde tüketilmektedir. Bukli otu, ağız ve diş hastalıklarına
iyi geldiği gerekçesiyle şifahi amaçlı da kullanılmaktadır. (K1)
Güz 2018
57
Bingöl Araştırmaları Dergisi
Böğürtlen: Ağız yaralarının giderilmesinde, kanser hücrelerinin ve tümör
büyümesini engellemede, hafızayı güçlendirmede, kanı temizlemede ve cildi
beslemede yararlı olan böğürtlen, yüksek derecede C vitamini içermektedir. (K1)
Bodur Otu: Bodur otu kan şekerini düşürücü bir özelliğe sahiptir. Pankreas ve karaciğer çalıştırıcı etkileri vardır. Vücudun tüm hastalıklara karşı
savunma sisteminin güçlenmesine yardımcı olur. Mantar, egzama ve sedef
gibi deri hastalıklarında destekleyicidir. Bodur otu ayrıca kanser hastalığının
tedavisinde de kullanılmaktadır. (K1)
Çakşır Otu Kökü: Erkeklerde cinsel gücü, sperm sayısını ve testosteronu artırmada; bağışıklık sistemini, fiziksel ve zihinsel dayanıklılığı güçlendirmede; aşırı stres ve yorgunluktan kaynaklanan performans düşüklüğünü
gidermede, yaşlılığın geciktirilmesinde ve ayrıca kandaki şekeri düşürmede
etkilidir. (K2)
Çin Geveni: Enfeksiyonların giderilmesinde, çeşitli alerjik rahatsızlıklarda, kronik yorgunluk tedavisinde, hepatit riskini azaltmada, iştahsızlık gibi
sorunlarda, soğuk algınlığının giderilmesinde ve bağışıklık sistemini kuvvetlendirmede faydalıdır. (K3)
Çiriş Otu: Çiriş otu, daha çok memeli basur tedavisinde kullanılmaktadır.
Ayrıca mafsal ağrılarını dindirir, idrar söktürür ve saçkıran tedavisinde kullanılır. (K4)
Çörek Otu: Çörek otu ateşte hafif kavrulup ısıtılır ve havanda dövülerek
eklem ve baş ağrılarında kullanılır. Çörek otu, ağrılı bölgeye iyice sürülüp
masaj yapıldıktan sonra ağrıyan yer streçle sarılır (Hamarat, 2017: 161).
Defne Suyu: Ağızda gargara yapılan defne yapraklarının suyu, sindirim
salgılarını artırmada, iştah açmada, hazmı kolaylaştırmada ve bağırsak gazlarını gidermede yardımcıdır. Defne suyu, terletici ve mikrop öldürücü etkiye
sahip olduğu için her türlü soğuk algınlıklarına ve soğuk algınlığı sebebiyle
meydana gelen ağrıların tedavisinde de tercih edilmektedir. (K5)
Deve Dikeni: Deve dikeni, mide güçlendirici, iştah açıcı, karaciğer güçlendirici, kuvvet verici, süt arttırıcı, hazım kolaylaştırıcı ve safra bezi düzenleyicidir. (K4)
Elma: Nefes darlığı ve kalp hastalıklarına karşı koruyucudur. Bağırsakları temizler. Karaciğeri besler, sinirleri ve adaleleri kuvvetlendirir. Bedenin
ve zihnin yorgunluğunu gidermede yardımcıdır. Böbrekteki taşların düşmesinde yardımcıdır. Elmanın ayrıca kanı temizleyici ve hazmı da kolaylaştırıcı
etkisi de vardır. (K6)
58
Güz 2018
Bingöl Araştırmaları Dergisi
Enginar: Karaciğeri, kalp ve damar sağlığını korumada, sarılıkta, romatizmada, ter kokusunu kesmede ve safra akımını düzenlemede yardımcıdır.
Karaciğeri tüm zararlı ve zehirli maddelerden arındırmada ve ayrıca karaciğer hücrelerinin yenilenmesinde destekleyicidir. (K3)
Gelincik: Gelincik bitkisi, soğuk algınlığına, karın ağrısına ve uykusuzluğa iyi gelmektedir. Gelinciğin çiçeklerinden şurup yapılarak içilirse öksürüğe
iyi gelmektedir. (K6)
Gulik (Gulık): İlkbahar aylarında kırsal bölgelerde yetişen gulik otu, idrar yolları ve böbrek rahatsızlıklarına iyi geldiği gerekçesiyle yörede halk tarafından çokça tüketilmektedir. (K5)
Gün Işığı Otu: Havanda dövülerek krem hâline getirilerek yaraların tedavisinde kullanılmaktadır. Bu işlem genellikle gece uyumadan yapılır, sabahleyin krem sürülen yer temizlenir. Çünkü krem, bütün gece yaranın kanını ve
iltihabını boşaltır. Gün ışığı otu, yaraların tedavisinde kullanıldığı gibi yemek
yapılarak da tüketilmektedir. Suda haşlanıp suyu süzülen gün ışığı otu iyice
sıkılır, içerisine tuz ve yağ ilave edilip üzerine sarımsaklı yoğurt döküldükten
sonra yenilir. Bu ottan yapılan yemeğin, iç hastalıklara, iltihaplı akıntı ve idrar
yanması gibi rahatsızlıklara iyi geldiği belirtilmektedir (Hamarat, 2017: 158).
Ihlamur: Grip, nezle, anjin ve boğaz yolları enfeksiyonlarında tedaviyi
destekleyicidir. Ihlamurun, astımda, bronşitte, göğüs yumuşatmada, terlemede, balgam söktürmede, öksürük kesmede ve ateş düşürmede etkili olduğu bilinmektedir. (K7)
Isırgan Otu: Karaciğer ve safra kesesi hastalıklarına iyi gelmektedir. Ayrıca solunum sistemi rahatsızlıklarında da kullanılmaktadır. Mide ve bağırsak
ülserinde, akciğer hastalıklarında tedavi edici etkisi vardır. Soğuk algınlığını
önler. Romatizma ve gut hastalıklarının tedavisine yardımcı olur. Isırgan otu
yeni olgunlaşmaya başladığı dönemde koparılıp vücutta çıkan sivilcelere sürülürse sivilceyi yok eder. (K2)
Işkın (Ribez): Sindirimi kolaylaştırmada, boğazı yumuşatmada ve bağırsaklardaki rahatsızlıkları gidermede tedavi edici özelliği vardır. (K8)
Karavaş Otu: Karavaş otu, migren gibi kronik baş ağrılarında, beyin ile
ilgili hastalıkların tedavisinde; ayrıca mide, bağırsak, safra kesesi ve gastrit
gibi hastalıklar için de kullanılmaktadır. (K9)
Keçiboynuzu: Kolesterolün ve tansiyonun düşmesine yardımcı olmakta,
nefes darlığına astım, bronşit ve öksürüğe iyi gelmektedir. Kalp damarlarının açılmasına yardımcı olur. Vücuda kuvvet ve enerji verir. Yüksek miktarda
Güz 2018
59
Bingöl Araştırmaları Dergisi
kalsiyum içerdiğinden çocukların kemik ve zekâ gelişiminde ve zihinlerinin
açılmasında büyük rol oynar. Karaciğeri yüksek oranda takviye eder. Kan yapıcı ve kan temizleyici özelliği vardır. Sigaranın solunum sistemi üzerindeki
olumsuzluklarını giderir. Ayrıca hazımsızlık, mide yanması, mide ekşimesi
ve bağırsakların çalışmasında faydalı olduğu gibi göğsü yumuşatmada ve
balgam söktürmede de etkilidir. (K10)
Kekik: Hazmı kolaylaştırmada ve kabızlığı gidermede faydalıdır. Sinir,
stres, uyku bozukluğu, mide ve bağırsak şişkinliği, gaz, mide ülseri, gastrit, iç
hemoroit ve idrar zorluğu gibi rahatsızlıklarda düzenli olarak kullanıldığında iyileştirici özelliğe sahiptir. (K2)
Kenger: Kenger sakızı çiğnendiği zaman iştah açar, dişleri temizler ve diş
etlerini kuvvetlendirir. (K7)
Kereviz Tohumu: İdrar söktürmede, prostat ve prostat iltihabını gidermede yardımcıdır. İçerdiği maddeler nedeniyle idrar yollarını temizlemekte
ve romatizma rahatsızlığına da iyi gelmektedir. (K11)
Kuşburnu: Kuşburnu, özellikle soğuk algınlıklarında etkilidir. Dokulardaki sertleşmelere ve kemik erimesine karşı kullanılır. Ateş, yorgunluk ve
bağışıklık sisteminin güçlendirilmesinde yardımcı olur. Bağırsak hastalıklarında ve ishalin kesilmesinde etkilidir. Safra kesesinde taş oluşmasını engeller. Ayrıca karaciğer iltihabını gidermek ve tansiyonu düzenlemek için de
kullanılmaktadır. (K8)
Kuşkonmaz: Kuşkonmaz bitkisi, idrar söktürür ve idrar yollarını temizler. Vücutta oluşan ödem şişkinliklerini gidermeye yardımcı olur. Sinirleri
kuvvetlendirir. Zihin yorgunluğunu giderir. Diş ağrısını hafifletir. Gözleri ve
kalbi dinlendirir. (K8)
Kuzukulağı: Bu bitkinin yaprakları, böbrekleri çalıştırır ve idrar söktürücüdür. C vitamini bakımından zengin olduğu için iskorpit hastalığının iyileştirilmesinde faydalıdır. Kuzukulağı, ayrıca bedeni güçlendirici bir tonik
olarak da kullanılmaktadır. (K9)
Madımak: İdrar arttırıcı ve idrar sökücüdür. Kan şekerini düşürücü özelliği ile şeker hastalarına iyi gelir. Karın ağrılarının giderilmesinde, ishal ve
vücutta oluşan iltihapların tedavisinde etkilidir. (K10)
Mantar: Kolesterol ve bağışıklık sistemini düzenler. İltihabı önler. Antioksidan etkisi vardır. Kalp ve damar hastalıklarına da iyi gelir. (K11)
Mendek: Mendek otu, iştah açıcıdır, idrar söktürür ve yarıca bağırsak
hastalıklarını da tedavi edici özelliğe sahiptir. (K12)
60
Güz 2018
Bingöl Araştırmaları Dergisi
Pel Heves Otu: Pel heves otu, sulak olan hemen her yerde yetişmektedir.
Kırçıllı ve esnek bir yapıya sahip olan bu ot, kuzukulağı otuna benzemektedir. Yüzde ve vücutta çıkan yaraların tedavisinde, uçuk ve çıbanların iltihaplarının kurutulmasında oldukça etkili bir bitkidir. Kullanımı şu şekildedir:
Pel heves otu suda bir dakika kadar haşlanır, haşlanan ot yara, çıban veya
uçuğun üzerine bırakılıp üzeri poşet veya jelatinle kapatılır. Bu yöntem sayesinde sorunlu bölgede bulunan kanlı ve sulu iltihap tamamıyla sökülüp atılmakta ve böylece yaranın iyileşme süreci hızlanmaktadır (Hamarat, 2017:
159).
Semizotu: Kabızlığa iyi gelir. Yaşlı ve hasta olup diyet yapan kişiler için
faydalıdır. Semizotu kanı temizler ve bol idrar söktürür. Böbrekteki kum ve
taşı düşürmede de etkili olduğu bilinmektedir. (K13)
Sirmok: Baharın gelmesiyle beraber boy gösteren bu ot, yapı itibariyle
buğdayın ilk yeşerdiği dönemdeki saplı halini anımsatmaktadır. Asıl faydalı
olan, bu otun kök kısmındaki sarımsak dişine benzeyen tanedir. Sirmok adını, sarımsağa benzeyen tane kısmından dolayı almıştır. Sir, Zazaca ve Kürtçede sarımsak anlamına gelmektedir. Bu otun kök kısmındaki bölüm şekil
itibariyle her ne kadar sarımsağa benzese de tat olarak sarımsakla bir ilgisi
yoktur. Yöre halkı bu otu daha çok şeker hastalıklarında şekeri dengelemek
amacıyla kullanmaktadır (Hamarat, 2017: 150).
Tırşık: İştah açma özelliği vardır. Mide hazmı rahatsızlığı çeken hastalar
için faydalıdır. İdrar söktürücü olmakla beraber idrar enfeksiyonlarına karşı da kullanılmakta olan tırşık bitkisi, kansızlığa iyi gelmekte ve ateş düşürmektedir. (K14)
Yemlik: İlkbaharda yağan ilk yağmurdan sonra yeşeren ve yaklaşık 2025 gün yeşil kalan bu ot, uzun ince yapraklı bir yapıya sahiptir. Genellikle
tuzlanarak yenilmektedir. Yöre halkı bu otu daha çok iç hastalıklara iyi geldiği düşüncesi ile şifahi amaçlı tüketmektedir (Hamarat, 2017: 149). Vitamin
eksikliğinin sebep olduğu pek çok hastalığı önlemek bakımından önemli bir
besin maddesi olan yemlik, çiğ olarak yenilirse iştah açar. Sindirimi kolaylaştırıcı etkisinden dolayı bir sebze yemeği olarak da tüketilir. Yemlik bitkisinin,
mide ve bağırsak rahatsızlıklarında iyileştirici bir özelliğe sahip olduğu da
bilinmektedir. (K15)
Yonca: Baş ağrılarına iyi gelir. Ateş düşürücü özelliği vardır. Şeker hastalığına faydalıdır. İshali keser. Kanı ve karaciğeri temizler. Kansızlığı gidermede
etkilidir. (K11)
Güz 2018
61
Bingöl Araştırmaları Dergisi
Zencefil: Zencefilin; astım, bronşit, nefes darlığında, göğsü yumuşatmada, balgam söktürmede, soğuk algınlığında, öksürüğü kesmede, baş dönmesinde eklem iltihabında, vücudu terletmede, mide bulantısını ve kusmayı
önlemede, vücut direncini artırmada, mikrop kırmada, bağışıklık sistemini
güçlendirmede, kansere karşı korumada, romatizma ağrılarını ve ishali kesmede faydalı olduğu bilinmektedir. (K2)
Zeytin Yaprağı: Zeytin yaprağı, kan şekeri, kolesterol seviyesini ve yüksek tansiyonu düzeltmede, kulak enfeksiyonlarında, bronşit ve hepatit riskini azaltmada, sindirim sistemi ve karaciğeri beslemede, mide ağrılarında,
öksürükte, sedef ve egzamada, mantarda ve kaşıntılı alerjilerde tedavi amaçlı kullanılmaktadır. (K2)
1.2.2 Çeşitli Yöntem ve İlaçlarla Sağaltım
Böbrek Hastalıkları: Böbrek taşı düşürmek için peynir altı suyundan
her sabah birer bardak aç karna içilir ve hasta traktöre bindirilerek böbrek
taşlarının düşmesi için taşlı ve engebeli yerlerde gezdirilir. Yörede böbrek
taşlarını düşürülmesi için uygulanan başka bir uygulama ise şöyledir: Bir yaşını henüz doldurmamış olan bir horoz kesilir ve bu horozun midesinin içindeki pislikler alındıktan sonra eti kurutulur ve dövülerek toz hâline getirilir.
Bu toz ise yoğurtla karıştırılıp günde bir defa hastaya yedirilir. Böbrek hastalıklarında başka bir tedavi yöntemi de; yoğurdun üzerinde oluşan sarımtırak
suyun süzülerek içilmesidir. Yörede bulunan şifalı ve mineralli su kaynakları
da böbrek, mide ve idrar yolu rahatsızlıklarına iyi geldiği gerekçesiyle hastalar tarafından tercih edilmektedir. (K16)
İshal-Kabızlık: İshal olan birisine bol bol muz yedirilir. Türk kahvesinin
veya çayın yoğurtla karıştırılarak hastaya yedirilmesi de başka bir uygulamadır. Diğer uygulamalar ise; kabız olan insanlara her yemekten önce birer yemek
kaşığı zeytinyağı içirilmesi, mandalina veya portakalın tam olarak soyulmadan
içindeki beyaz zarı (damarları) ile birlikte hastaya yedirilmesidir. (K11)
Mide Hastalıkları: Isırgan otu, maydanoz ve taze nane iyice yıkanır bir
gün beklemeye bırakılır ve daha sonra da kaynatılıp kaplara doldurularak
buzdolabına konulur. Bu karışımdan, her sabah aç karna ve akşam yatmadan
önce birer bardak hastaya içirilir. Mide rahatsızlığına geceleyin kaynatılmış
süt içmek de iyi gelmektedir. (K12)
Rahim Hastalıkları: Kadının gebe kalmasına engel olduğu düşünülen
rahim iltihabını gidermek ve rahim üşütmesini ortadan kaldırmak için kaplıcalara gidilir, burada yıkanılır ve kaplıca suyundan içilir. Maydanoz, saman,
yonca gibi bitkiler suda kaynatılır; kaynatılan bu suyun buharıyla hasta terle62
Güz 2018
Bingöl Araştırmaları Dergisi
tilir. Çocuğun olmaması, rahmin sertleşmesine bağlandığı için rahim yumuşatılarak maske kaldırılır. Ebegümeci otu, (Zazaca; “verrejık”, Kürtçe; “tolık”)
kaynatılır ve bu otun suyu kadına içirilir, haşlanan ot ise yağ ve yumurtayla
pişirilerek kadına yedirilir. Ayrıca ışkın ve böğürtlen kökü kaynatılarak bu
bitkilerin suyu hamile kalmak isteyen kadına içirilir. Çocuğu olmayan erkeklere ise; kaynatılan keçiboynuzu, havuç ve “çaşır” adı verilen bitkilerin suyu
içirilir. Kadının rahminin temizlenmesi için soğan suda kaynatılır, soğanın
suyu süzülür ve bu sudan kadına kırk gün boyunca her sabah aç karına bir
bardak içirilir. Sobanın üzerinde ısıtılan kiremit, bir beze sarılarak kadının
karnının üzerine bırakılır. Kadının rahmi aşağı doğru düşmüş ise bir ebe,
maske kaldırma (rahim kaldırma) yöntemi ile kadının rahmini yukarı doğru
çekerek tekrar yerine oturtur. (Irmak, 2016: 116) Sobada ısıtılan tuğla, kaynayan sütün içine bırakılır. Hasta kadın bu sütün buğusuna oturtulur. Sütün
içine tuğla konulmasının sebebi; sütün erken soğumasına engel olmaktır. Bu
yöntemle kadının yumurtalarının etrafında oluşan kistler tedavi edilmektedir. Diğer bir uygulama da; gebe kalamayan kadının suda kaynatılan samanın
buharına oturtulmasıdır (Hamarat, 2017: 160).
Ayak ve Topuk Hastalıkları: Topuk dikeni ağrısını azaltmak ve sabahları
uyandıktan sonraki ilk ağrıları ve batma hissini önlemek için buz tedavisi
yapılmaktadır. Topuğun altına koyulan buza uzun bir süre basılır. Sonrasında
ise bir şişe ayağın altında gezdirilir ve böylece topuk bölgesine masaj uygulanır. Ayrıca topuk dikeni için tasarlanmış terlik ve ayakkabı tabanlığı da
kullanılır. Ayak kuruluğu ve özellikle topuk bölgesinde oluşan çatlaklar için
ayvanın çekirdekleri çıkartılır. Sonrasında bir çay bardağı suya ortalama on
adet ayva çekirdeği konulur ve bu su bir iki saat güneşte bekletilir. Ayva çekirdeği bardaktaki saf suya jöle kıvamı vermektedir. Bu jölemsi kıvam topuk
çatlaklarına ve kuru ayaklara iyi gelmektedir. Ayva çekirdeğinin oluşturduğu
bu jel, kırışıklığın giderilmesi için göz çevresine de uygulanmaktadır (Hamarat, 2017: 161-162).
Kanama: Vücudun herhangi bir yerinde darbe sonucu meydana gelen kanamayı durdurmak için yaraya “tütün” adı verilen bir ot bastırılır. Bu ot, sigara yapımında kullanılan tütünün bir çeşididir. Burun kanamasını durdurmak
için başka bir uygulama ise; kuru fasulyenin bakır bir kapta ısıtıldıktan sonra ezilip toz hâline getirilmesi ve bu tozun burun deliklerine tıkanmasıdır.
(K16)
Karın Ağrısı: Karın bölgesinde oluşan ağrılar için küçük bir kürek ısıtılarak sırt bölgesine sert bir şekilde vurulur. Böylece karın bölgesinde oluşan
ağrı giderilmeye çalışılır. (K15)
Güz 2018
63
Bingöl Araştırmaları Dergisi
Boğaz Ağrısı: Bal ve soğanın karıştırılması sonucu oluşan kür; baş ağrısı,
öksürük ve boğaz ağrılarını tedavi için kullanılır. (K14)
Diş Ağrısı: Bir şiş ısıtılır ve ağrıyan dişin üstüne bastırılarak ağrısı giderilmeye çalışılır. Ayrıca ağrıyan dişin üstüne sarımsak, tuz vb. şeyler koymak
suretiyle de tedavi yapılmaktadır. (K13)
Sinüzit: Başta oluşan sinüzit için bir tencere suyun içine soğan ve sarımsak atılır ve bu su kaynatılır. Suyun kaynamasıyla tencerenin üzerinde oluşan
buhara hasta kişi tutularak tedavi edilir. (K10)
Astım ve Bronşit: Astım, bronşit veya üşütmeye bağlı olarak oluşan öksürüklerde karabiber, bala karıştırılarak yenilir. Tereyağlı pekmez kaynatılıp
içilir. Siyah turpun ortası bir kaşık yardımı ile delinip çukurlaştırılır. Sonra da
bu turpun içerisine iki yemek kaşığı bal konulduktan sonra turpun kesilen
kısmı tekrar kapatılır. Beklemeye bırakılan bu turp, bir gün sonra açılır ve
içerisindeki su şekline dönüşen bal, hasta olan kişiye içirilir. Astım ve bronşit
hastalıklarında başka bir tedavi uygulaması da; hastanın boğazına bir bıldırcın veya bir keklik yumurtasının çiğ olarak kırılması ve bunun hastaya
yutturulmasının sağlanmasıdır. Yörede; astım hastalarına “bıttım” veya “menengiç” olarak bilinen bitkinin tohumunun çiğnetilerek hastaya yedirilmesi
de bir başka tedavi yöntemidir (Hamarat, 2017: 162).
Yüzde Çıkan Apseler: Ağaçların (özellikle çam ağacı) kabuklarında oluşan bal özlerinden bir miktar alınır. Bu sıvı madde, kuru tütünle iyice karıştırılarak akışkan bir madde elde edilir. Daha sonra da bu karışım, yüzde çıkan
apseye sürülür. Böylece yüzde çıkan apseler tedavi edilir. (K16)
İltihaplanma: Bir miktar un yoğrularak hamur hâline getirildikten sonra
vücudun her hangi bir yerinde meydana gelen çıban veya sivilce gibi yaraların üzerine sonra sarılır. Böylece bu hamurun, yaranın içindeki iltihabı çekmesi beklenir. Çıban tedavisinde kullanılan bir diğer yöntem ise; çiçeklerin
açmamış soğanını kavurup çıbanın üzerine koymaktır. Soğan hafifçe pişirilip
çıbanlı olan kısma sarılır. Bu soğan, çıbanı olgunlaştırıp büyütür ve iltihabın
patlamasını sağlar. (K3)
Parmak İltihaplanması: Beyaz bir ip, iğne yardımıyla iltihap toplayan
yere geçirilerek düğüm atılır ve daha sonra bu ip parmağın çevresine dolanır.
Parmağa dolanan bu ip kendiliğinden kopana kadar öylece bağlı kalır. Başka
bir uygulama da; bir soğanın ateşte kızartılarak iltihap toplayan yere sarılmasıdır. (K14)
Sarılık (Zerık): Bu hastalık, yörede “ocaklı” adı verilen kişiler tarafından
tedavi edilmektedir. Sonbaharda ağaçlarda çıkan çiçeğe benzer kozalar ve
64
Güz 2018
Bingöl Araştırmaları Dergisi
kırlardan toplanan yoncalar kurutulur. Kurutulmuş bu kozalar ve yoncalar
suda kaynatılır. Bir gün sonra bu su ve evde yedi yıl bekletilmiş olan bir sabunla sarılık hastası olan kişi yedi defa yıkanır. Bu işlemden sonra hastanın
dilinin altı kesilerek kirli kan akıtılır. Bu tedavi ile sarılık hastasının iyileşeceğine inanılır. (K1)
Egzama (Mırcılor): Yörede Kudret Buzrul, Zazaca “mörjuloni” olarak
adlandırılan deri hastalığını tedavi eden bir halk hekimi olarak tanınmıştır.
Kudret Buzrul’un, bu deri hastalığını mürekkepli kalemle egzamalı kısmın
etrafını çizerek ve Kur’an-ı Kerim’den bazı süreler okuyarak tedavi ettiği bilinmektedir. (K2)
Kırık-Çıkık: Bir kuzu ya da koyunun kuyruk bölümünün derisi yüzülür ve
bu deri kırılan kol ya da bacağa sarılır. Daha sonra ise kırılan kol veya bacak,
sabit kalması için tahta parçaları ile sarılır. Kırık-çıkık tedavisinde başka bir
yöntem ise; çıkık olan eklemin elle tekrar yerine getirilmesidir. Bu işlemden
sonra kırığın üzerine biraz yumurta akı dökülerek kırık sarılır. Bu yumurta
akı, alçı işlevi görmektedir. Yüksekten düşme sonucu oluşan kırık, çıkık ve
zedelenmeler için özellikle eski dönemlerde kullanılan bir diğer yöntem de;
koyun postuna sarma işlemidir. Kesilen bir koyunun derisi yüzülür. Yüzülen
bu koyunun postu soğumadan hastanın kırık veya çıkık olan uzvuna sarılır.
Bir hafta veya 10 gün içinde bu kırık ve çıkıkların tedavi edildiği görülür. (K3)
Kamburluk: Bel bölgesinde oluşan “kamburluk” olarak adlandırılan
eğikliklerin giderilmesi için hastanın yüz üstü yatırılarak sağ kolu ile sol bacağı; sol kolu ile sağ bacağı aynı anda çekilerek birleştirilmeye çalışılır. Böylece beldeki kamburluk giderilmeye çalışılır. (K4)
Bel Ağrısı: Bel ağrısı çeken kişinin beli, öncelikle sıcak su veya sıcak kiremit uygulaması ile iyice ısıtılıp yumuşatılır. Daha sonra ağrıyan bölgeye
bardak çekilir. Daha sonra da o bölgeye yakı yapıştırılmaktadır. Bu yakı bir
müddet sonra kendiliğinden düşmektedir. Başka bir uygulama da; belin ağrıyan kısmına; zeytinyağı ve çörek otu yağı sürülerek masaj yapılmasıdır. Yörede en çok tercih edilen uygulamalardan biri “hacamat” tedavisidir. Hacamat;
vücutta bazı bölgelerde biriken kirli kanın atılması için bir tedavi yöntemidir.
Bir bardağın içinde küçük kâğıt parçacıklarının yakılmasıyla ve kâğıt parçacıları sönmeden ağrıyan kısımlara bardağın ters çevrilmek suretiyle yapıştırılmasıdır. Böylece bardağın içindeki oksijenin azalmasıyla ağrıyan kısımdaki deri ve kan toplanmaktadır. Bardaklar çıkarıldıktan sonra bu şişlikte toplanan kirli kan, neşter yardımıyla dışarı atılmaktadır. Yörede süt ile birlikte
pişirilen buğdayın soğuduktan sonra lapa yapılarak bir beze sürülmesi ve bu
bezin ağrıyan yere sarılmasıyla da bel ağrısı tedavi edilmektedir. (K3)
Güz 2018
65
Sonuç
Bingöl Araştırmaları Dergisi
Orta Asya Türk inançlarından Şamanizme kadar uzanan halk hekimliği,
yüzyıllarca insanların şifa ve tedavi amaçlı başvurduğu uygulamalar bütünü
olarak adlandırılmıştır. Divanü Lugâti’t Türk ve Kutadgu Bilig’de; halk hekimliğinin karşılığı olarak “em” ve “emçi” kavramları geçmektedir. Dede Korkut
hikâyelerinde; dağ çiçeği ve anne sütü ile tedavi, yaraya kül basarak tedavi, kör
gözün açılması için tedavi ve sarımsak otu ile tedavi hakkında bazı bilgiler yer
almaktadır. Yine Türk halk hikâyelerinde de bazı halk hekimliği uygulamalarına rastlamak mümkündür. Osmanlı döneminde; tedavi için başvurulan ebeler
ve tabipler dışında halk hekimleri hastaları tedavi etmişlerdir. Geçmişten günümüze halk hekimliği uygulamalarının, yapı ve fonksiyonları hep aynı olmuştur. Günümüzde henüz yeni “alternatif tıp” veya “tamamlayıcı tıp” olarak kabul
görmeye başlayan halk hekimliği, Anadolu insanının asırlar boyunca edinmiş
olduğu deneyimin bir sonucu olarak başvurduğu bir uygulama olmuştur.
Bu çalışmada; Bingöl’de uygulanan halk hekimliği uygulamaları ele alınmış, alan araştırması yöntemi ile elde edilen bilgiler ışığında yöre halkının
başvurduğu tedavi çeşitleri ortaya konulmaya çalışılmıştır. İklim ve bitki örtüsü bakımından birçok bitki çeşidine ulaşmanın mümkün olduğu Bingöl’de
bitkisel yolla yapılan tedavinin halk arasında oldukça yaygın olduğunu söylemek mümkündür. Gerçekçi ve akılcı sağaltma yöntemlerinin hastaneye
gitme imkânı olmayan hastalar tarafından olduğu gibi, hastaneye gidip de
şifa bulamayan hastalar tarafından da tercih edildiği görülmektedir. Yörede
dinî ve büyüsel yöntemlerle tedavinin de oldukça rağbet gördüğü bir gerçektir. Eskiden “kocakarı ilacı” veya bu işi yapanların “efsuncu” olarak küçük,
önemsiz görüldüğü Türkiye’de son yıllarda halk hekimliğinin “alternatif tıp”
olarak rağbet görmeye başlaması, iyi bir gelişmedir, ancak bu işin ehilleri
tarafından yapılması da son derece önemlidir. Tabi ki, hastalıkların ve rahatsızlıkların tedavisinde öncelik, modern tıbbın imkânlarından yararlanmaktır. Ancak modern tıbbın çare bulamadığı ve tedavi edemediği durumlarda
halk hekimliği yöntemlerinden yararlanmak bir gerekliliktir. Gelişmiş ülkelerdeki araştırmacıların, bizde zamanında küçümsenen ve mesafeli durulan
bu tür halk hekimliği uygulamaları ile ilgili sayısız bilimsel yayın yaptıkları,
her geçen gün bu bitkilerden ve geleneksel uygulamalardan yararlanarak
yeni ilaçlar ürettikleri ve tedavi yöntemleri geliştirdikleri bilinmektedir. Bu
bakımdan Türkiye’de de halk hekimliğine daha çok önem verilmesi ve halk
hekimliği ile ilgili çalışmaların sayısının arttırılarak hastalıkların ve sağlık
sorunlarının tedavisinde bu uygulamalardan yararlanılması oldukça önem
arz etmektedir. Bu noktada şüphesiz; halk hekimliği uygulamalarının modern tıbba sağlayacağı katkı da büyük olacaktır.
66
Güz 2018
Bingöl Araştırmaları Dergisi
KAYNAKÇA
Acıpayamlı, Orhan (1969). “Türkiye Folklorunda Halk Hekimliği ve Özellikleri”, Ankara Üniversitesi, DTCF Dergisi, S.26, s.1-9.
Alptekin, Ali Berat (2010). “Türk Halk Hikâyelerinde Halk Hekimliği”, Millî Folklor,
S.86, s.5-19.
Artun, Erman (2008). Türk Halkbilimi, İstanbul: Kitabevi Yayınları.
Araz, Rıfat (1995). Harput’ta Eski Türk İnançları ve Halk Hekimliği, Ankara: AKM Yayınları.
Bayat, Fuzuli (2006). Ana Hatlarıyla Türk Şamanlığı, İstanbul: Ötüken Yayınları.
Boratav, Pertev Naili (1999). 100 Soruda Türk Folkloru, İstanbul: Gerçek Yayınevi.
Hamarat, Handan (2017). “Bingöl Alevi Toplumunda Halk Kültürü Unsurları” Bingöl
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Bingöl: Yayınlanmamış Yüksek
Lisans Tezi.
Irmak, Yılmaz (2016). “Doğumdan Ölüme Bingöl Geçiş Dönemleri İnanç ve Uygulamaları”, Bingöl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, C.6, S.11, s.113131.
------------ (2017). “Bingöl’de Nazar İnancı ve Uygulamaları”, Bingöl Araştırmaları
Dergisi, C.3, S.2, s.65-78.
Kaya, Muharrem (2001). “Eski Türk İnanışlarının Türkiye’deki Halk Hekimliğinde İzleri”, Folklor/Edebiyat Dergisi, C.7, S.25, s.199-218.
Öncül, Kürşat (2013). “Kars Örnekleminde Halk Hekimliğinin Arkaik Unsurları”, Turkish Studies, Volume 8/1, Winter, p.2031-2035.
Kaynak Kişiler:
K1: Suna İlkyaz, Yaşı: 42, Eğitim Durumu: İlkokul, Mesleği: Ev Hanımı, Adresi: Hazarşah Köyü, Bingöl/Solhan. Görüşme Tarihi: 04.04.2016
K2: Fatma Çapalar, Yaşı: 60, Eğitim Durumu: Okur-Yazar Değil, Mesleği: Ev Hanımı,
Adresi: Recep Tayyip Erdoğan Mahallesi, Bingöl. Görüşme Tarihi: 03.04.2016
K3: H. Ahmet Keskin, Yaşı: 67, Eğitim Durumu: İlkokul, Mesleği: Emekli, Adresi: Hazarşah Köyü, Bingöl/Solhan. Görüşme Tarihi: 25.02.2016
K4: Basriye Cucuboğa, Yaşı: 62, Eğitim Durumu: Okur-Yazar Değil, Mesleği: Ev Hanımı, Adresi: Çevrimpınar Köyü, Bingöl. Görüşme Tarihi:20.02.2016
K5: Halime Keskin, Yaşı: 54, Eğitim Durumu: İlkokul, Mesleği: Ev Hanımı, Adresi:
Hazarşah Köyü, Bingöl/Solhan. Görüşme Tarihi: 12.03.2016
K6: Yusuf Elhakan, Yaşı: 60, Eğitim Durumu: İlkokul, Mesleği: Esnaf, Adresi: Cumhuriyet Mahallesi, Bingöl/Genç. Görüşme Tarihi: 15.04.2016
K7: Necla Öz, Yaşı: 56, Eğitim Durumu: Ortaokul, Mesleği: Ev Hanımı, Adresi: Yeşilyurt Mahallesi, Bingöl/Karlıova. Görüşme Tarihi: 18.05.2016
K8: Derya Özcan, Yaşı: 72, Eğitim Durumu: Okur-Yazar Değil, Mesleği: Ev Hanımı,
Adresi: Hazarşah Köyü, Bingöl/Solhan. Görüşme Tarihi: 06.05.2016
K9: Özevli, Zehra, Yaşı: 82, Eğitim Durumu: Okur-Yazar Değil, Mesleği: Ev Hanımı,
Adresi: Bahçeli Köyü, Bingöl/Genç. Görüşme Tarihi: 07.05.2016
K10: Sağış, Şadiye, Yaşı 65, Eğitim Durumu: Okur-Yazar Değil, Mesleği: Ev Hanımı,
Adresi: Döşengi Mahallesi, Bingöl/Yedisu. Görüşme Tarihi: 09.05.2016
K11: Yakup Kanat, Yaşı 58, Eğitim Durumu: İlkokul, Mesleği: Çiftçi, Adresi: Recep
Tayyip Erdoğan Mahallesi, Bingöl. Görüşme Tarihi: 03.03.2016
Güz 2018
67
Bingöl Araştırmaları Dergisi
K12: Sıdıka Aydın, Yaşı 70, Eğitim Durumu: Okur-Yazar Değil, Mesleği: Ev Hanımı,
Adresi: Mutluca Köyü, Bingöl/Solhan. Görüşme Tarihi: 26.04.2016
K13: Yıldız, Rabia, Yaşı: 74, Eğitim Durumu: Okur-Yazar Değil, Mesleği: Ev Hanımı,
Adresi: Recep Tayyip Erdoğan Mahallesi, Bingöl. Görüşme Tarihi: 19.03.2016
K14: Güllü Bozoklar, Yaşı 54, Eğitim Durumu: İlkokul, Mesleği: Ev Hanımı, Adresi:
Kültür Mahallesi, Bingöl. Görüşme Tarihi: 16.03.2016
K15: Dilber İlhan, Yaşı 65, Eğitim Durumu: Okur-Yazar Değil, Mesleği: Ev Hanımı,
Adresi: Hazarşah Köyü, Bingöl/Solhan. Görüşme Tarihi: 17.05.2016
K16: Kırdemir, Besra, Yaşı 52, Eğitim Durumu: İlkokul, Mesleği: Ev Hanımı, Adresi:
Kanireş Mahallesi, Bingöl/Karlıova. Görüşme Tarihi: 11.05.2016
68
Güz 2018
Bingöl Araştırmaları Dergisi
EK: Bingöl’deki Bazı Yöresel Bitkilerin Fotoğrafları
(Fotoğraf 1: Kenger)
(Fotoğraf 2: Kuşkonmaz)
(Fotoğraf 3: Kuzukulağı)
Güz 2018
69
Bingöl Araştırmaları Dergisi
(Fotoğraf 4: Madımak)
(Fotoğraf 5: Mendek)
(Fotoğraf 6: Tırşık)
70
Güz 2018
Bingöl Araştırmaları Dergisi
(Fotoğraf 7: Yemlik)
(Fotoğraf 8: Gulık Otu)
(Fotoğraf 9: Sirmok)
Güz 2018
71
Bingöl Araştırmaları Dergisi
(Fotoğraf 10: Bukli)
(Fotoğraf 11: Pel Heves Otu)
(Fotoğraf 12: Anığ Otu)
72
Güz 2018
Bingöl Araştırmaları Dergisi
(Fotoğraf 13: Günışığı Otu)
Güz 2018
73