T.C
KIRIKKALE ÜNİVERSİTESİ
FEN EDEBİYAT FAKÜLTESİ
TARİH BÖLÜMÜ
ERMENİ SORUNU VE TEHCİR KANUNUNUN İNCELENMESİ
LİSANS BİTİRME TEZİ
Hüsne Nur APAYDIN
170107060
TEZ DANIŞMANI
Prof. Dr. Hacı Ömer BUDAK
2021
İÇİNDEKİLER
•
İçindekiler..............................................................................................I
•
Özet........................................................................................................II
•
Giriş.......................................................................................................III
•
Genel Hatlarıyla Ermeniler....................................................................1
➢ Ermeni Ulus Fikrinin Doğuşu....................................................4
•
Osmanlı İmparatorluğu’nda İskân Siyaseti............................................6
•
Osmanlı İmparatorluğu’nda Ermeniler.................................................11
•
Ermeni Sorunu......................................................................................17
•
Batının Ermeni Sorunundaki Yeri........................................................22
➢ Komiteler..................................................................................24
➢ Rusya’nın Ermeni politikası.....................................................25
➢ İngiltere’nin Ermeni Politikası.................................................26
➢ Fransa’nın Ermeni Politikası....................................................27
➢ ABD’nin Ermeni Politikası......................................................28
➢ Avrupa Birliğinin Ermeni Politikası........................................29
•
Tehcire Giden yol: Ermeni Olayları ve İsyanları.................................30
•
1915 Ermeni Tehciri............................................................................37
•
Tehcir Terimi.......................................................................................40
•
Tehcir Kararının Uygulanması............................................................41
•
Tehcir Kanununun İncelenmesi...........................................................45
•
Jeopolitik Açıdan Ermeniler................................................................51
•
Sonuç...................................................................................................54
•
Kaynakça.............................................................................................56
I
ERMENİ SORUNU VE TEHCİR KANUNUNUN İNCELENMESİ
Hüsne Nur Apaydın*
ÖZET
Osmanlı İmparatorluğunun temelinde yatan hoşgörü siyaseti, kuruluşundan itibaren
onun çok uluslu yapısından kaynaklı avantajlı bir duruma gelmesini sağlıyordu. Ancak
Fransız İhtilalinden kaynaklı milli şuurun ortaya çıkmasından bu yana bünyesinde farklı etnik
yapı bulunduran devletler eskisinden daha fazla iç karışıklıklarla karşı karşıya gelmişlerdir.
Osmanlı İmparatorluğu Hoşgörü ve İskân politikasının bir getirisi olarak bünyesinde
bulundurduğu etnik yapılara karşı gösterdiği tutum, onların millet anlayışının bilinçlenmesi ile
sekteye uğramaya başlamıştır. Bu etnik yapılardan biri olan Ermeniler Osmanlıdan günümüze
kadar geçen sürede Tarih sahnesine birçok iddia ve varsayımlarla çıkmışlardır. Bu Tez
çalışmamda Ermenilerin 20.yy'da Osmanlı topraklarından Tehcir edilmesini, Ermeni
isyanlarını ve günümüze kadar uzanan soykırım iddialarını inceleyeceğiz.
Anahtar Kelimeler: Ermeniler, Tehcir, Ermeni Meselesi, Ermeni İsyanları, Jeopolitik
ve Ermeniler
ARMENIAN PROBLEM AND RELOCATİON LAW EXAMİNATİON
ABSTRACT
The policy of tolerance, which was at the heart of the Ottoman Empire, has ensured
that it has come to an advantageous position due to its multinational structure since its
inception. But since the emergence of national consciousness caused by the French
Revolution, states with different ethnic groups have faced more internal confusion than
before. The Ottoman Empire's attitude towards ethnic structures, which it had as a return to
the policy of tolerance and settlement, began to deteriorate with the awareness of the
understanding of the nation. Armenians, one of these ethnic structures, entered the historical
scene with many claims and assumptions from the Ottoman Empire to the present day.
Armenians in my dissertation work 20.we will examine the migration from Ottoman lands in
the century, the Armenian uprisings and the genocide allegations that date back to the present
day.
Kırıkkale Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi ,Tarih Bölümü, Hüsne Nur Apaydın,170107060
(
[email protected] )
*
II
KeyWords:
Armenians,
Deportation,
Armenian
Problem,
Armenian
Riots
,Geopolitics and Armenians
GİRİŞ
20 ve 21. yüzyıla gelindiğinde 1915 olaylarının değerlendirilmesi yapılırken her
koldan incelenmesi gerekmektedir. Çünkü bu konu tarihi olmakla beraber Siyasi, Askeri ve
diplomatik faktörler açısından da değerlendirilmelidir. Günümüzde Türkiye Cumhuriyeti
Devleti'nin karşısına Soykırım iddiaları sürekli çıkmaktadır.
Başbuğ Mustafa Kemal Atatürk'ün bir sözünde dediği gibi: “Tarih yazmak, Tarih
yapmak kadar mühimdir. Yazan yapana sadık kalmazsa değişmeyen hakikat insanlığı
şaşırtacak bir mahiyet alır” der. Ermeni meselesinin çözümünün halen sekteye uğraması ve
insanların tarih bilincinde olmamaları bu sorunun çözüme ulaşmasına engel olmaktadır.
Atatürk’ün bu sözü çok açık bir şekilde tarih bilincinin ne derecede olması gerektiğini
vurgular.
Ermeniler ve Türkler tarih boyunca çok iyi olmasa da birbirlerine karşı sulh içinde
yaşamışlardır. Millet-i Sadıka deyimine layık görülen Ermeniler, bu tanımı zamanla
kaybetmeye başlamışlardır. Ermeniler, Osmanlı döneminde Adalet, hoşgörü, din ve dil
özelliklerinden dolayı kimseden ayrılmadan yaşamışlardır. Osmanlı İmparatorluğu’nun
Yükselişi aynı zamanda Ermenilerin de Yükseliş sebebi olmuştur.
Osmanlı Devletinin dış Siyasette yaşadığı durumlar iç meselelere de yansımaktadır.
Kuruluşundan bu yana birden fazla etnik Yapıyı himayesinde bulunduran Osmanlı Devleti
belirli bir döneme kadar azınlıkları yönetebildiyse de Fransız Devrimi'nin ardından, azınlıklar
üzerinde artık eski gücünü sağlayamamıştır. Bunu fırsat bilen bölgeden çıkarı olan batılı
ülkeler azınlıkları Kışkırtma politikalarına girişmişlerdir. Bu kışkırtmalar sonucunda Ermeni
sorunu ortaya çıkmıştır.
Ermeni meselesi, 1915 yılında Ermenilerin zorunlu olarak bulundukları yerlerden göç
ettirilmesi durumudur. Bu durum yıllardır tartışılmaktadır. Günümüzde Ermeni meselesi
birçok siyasi zirvelere konu olmuştur. Batılı birçok ülkenin karşımıza defalarca kez
getirdikleri bir olay olan Ermeni meselesinin Ermenilerce halen savunulmasının bir diğer
sebebi de Avrupalı devletlerdir. Batılı devletleri arkasında gören Ermeni Hükümeti, her
fırsatta Ermeni sorununu ortaya atmaktan çekinmemiştir. Ermenistan’dan uzakta yaşayan
III
Ermeni toplumları, Ermeni Tehcirinin soykırım sayılması için Uluslararası platformlarda çaba
sarf etmişlerdir.
Genel anlamıyla Tehcir kelimesi; Sürgün etme, sürgün anlamına gelmektedir. Tehcir
kelimesini Osmanlı devleti açısından yorumlamak gerekirse, topraklarında büyük bir hoşgörü
anlayışıyla barındırdıkları bir ulusun karşılık olarak gösterdikleri sadakatsiz tutum sonucunda,
kendi topraklarını ve kendi insanını korumak için başvurduğu bir yoldur, yöntemdir. Tehcir
ya da iskân kavramları savaş şartları altında isyan etmiş bir halkın göç ettirilmesi durumudur.
Günümüzde konuşulan Ermeni soykırımı iddiaları Birinci Dünya savaşının
gölgesinde ortaya atılan aslı ve delili olmayan iddialardır. Yıllardır süren Ermeni çetelerinin
saldırıları ve katliam niteliğindeki girişimleri, Osmanlı Devletini tehcir kararına itmiştir.
Tehcir kararının alınmasının önemli etkenlerinden biri de olağanüstü hal durumudur. Osmanlı
hükümeti Ermenilerin tehciri sırasında, her türlü önlemi ve tedbiri almıştır. Güvenliklerini
sağlamıştır. Ancak savaş ortamı ve kalabalık bir nüfusun göçü söz konusu olduğunda , Ermeni
çetelerinin durumu göz önünde bulundurulduğunda, Ermeniler açısından çokta sağlıklı bir
ortam söz konusu değildir. Türk-Ermeni ilişkilerini incelerken yıllardan beri süregelen öç
alma duygusunu görebiliriz. Bu çalışmada önce Ermeni kimliğini, etnik yapısını, Osmanlı
Devleti'ndeki faaliyetlerini ve karşılıklı ortaya konulan tutumları ele almamız gerekecek.
Daha sonra nasıl bir ortamda ilişkilerimizin devam ettiğini, batılı devletlerin Ermenilere karşı
tutumunun ne ölçüde olduğunu ve günümüze geldiğimizde jeopolitik açıdan Ermenilerin
durumunu Tehcir ve Tehcir kanunun etkilerini inceleyeceğiz. Amerika, İngiltere, Fransa,
Rusya gibi Batılı ülkelerin Ermeni meselesine karşı sergiledikleri tutumu, Ermenilerin
arkasındaki rollerinin tam olarak ne olduğunu, Tehcir kanunun neler içerdiğini, Tehcirin
etkilediği Uluslararası antlaşmalardaki yerini inceleyeceğiz.
IV
GENEL HATLARIYLA ERMENİLER
Bugün bizim Ermeni olarak bildiğimiz millet kendisine “Hayk”, ülkesine de
“Hayastan” demektedir. Horenli Movses, Ermenileri Urartulara dayandırarak Ermeni isminin
Urartu Kralı III. Ruso’nun babası Aramu’dan (Erimena) geldiğini ileri sürmüş, ancak bu
tanımın Ermeniler tarafından dahi benimsenmediği kaynaklarda geçmektedir. 1
Ermeni mitolojisine göre; Ermeniler, Büyük Tufan’dan sonra gemisi karaya oturan
Nuh Peygamber’in torunu Hayk ’tan türemişlerdir. Yine Ermenilere göre, İncil’de geçen
“cenneti sulayan dört ırmak” Kür, Aras, Dicle ve Fırat nehirlerinin geçtiği topraklar, Tanrı
tarafından Haylara (Ermenilere) verilmiştir. Ermenilerin Hıristiyanlıktan önceki dinleri kesin
olarak bilinmemekle birlikte Mecusi, Putperest oldukları sanılmaktadır. Avedis Ahuranyan'a
göre; “Primitif Arkaik Ermeniler” ateşe taparlardı, “ateş, iyilik ve kötülük” prensibine
dayanan bir din, antik İran Zerdüştlük dininin bir koludur. Ermeni toplumunu dini açıdan en
çok etkileyen kültür, İran kültürü olmuştur. Armania”, MÖ 188 tarihinde kurulan Artaksias
Krallığı zamanında, Aramicede; “Yüksek Ülke/Yukarı Ülke/Yukarı Eller” (Dağlık bölge)
demek olan coğrafi bir ad olarak kullanılıyordu. Burası Muş ve Ahlât bölgelerini kapsıyordu.
Eski Yunanlı ve Romalı yazarlarla Bizans ve İran kaynaklarının, coğrafyaya göre andıkları
“Armenian/Armenyan”, Araplar ile Selçuklular ve haleflerinin “Ermeni” (Ermenili) dedikleri,
tarihinden itibaren Hıristiyan olan kavramlar topluluğu coğrafyadan gelen bu adı asla
benimsememişlerdir. 2
Ermeniler, büyük bir ihtimalle Trakya’dan MÖ VI. yüzyıl sonlarında Anadolu’ya
gelmiş ve Urartu ülkesine yerleşmiş, Trak-Frig kabileleri karışımı bir millettir. Dilleri HintAvrupa özelliklerini taşımakla birlikte, komşularından çok fazla etkilendiği için kaynağını
tespit etmek zordur. Ermeniler MS. 301 yıllarında Hristiyanlığı kabul etmişler ve Gregoryan
mezhebine mensup olmuşlardır. Ermenistan, İskit, Kimmer, Karduk, Asur, Med ve Pers
istilalarından sonra Pompeus zamanında MÖ 66’da Roma topraklarına katılmıştır. Coğrafi
olarak kavimler arasında bir geçiş bölgesi olan Ermenilerin yaşadığı topraklar, o dönemlerde
genel olarak Sasaniler ile Romalılar arasında uzun mücadelelerin yaşanmasına sebep olmuş ve
ülkenin doğusu Sasaniler de, batısı da Bizanslılarda kalmıştır.3
Hasan Ceran, “ Osmanlı Döneminde Ermenilerin Göç Ettirilmesi 1915”,(Yüksek Lisans Tezi ,İstanbul Ticaret
Üniversitesi ,Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul ,Eylül 2015),5-16
2 Ceran , “ Osmanlı Döneminde Ermenilerin Göç Ettirilmesi 1915”6
3 Abdullah Demir, “Hukuk Tarihi Açısından 1915 Ermeni Tehciri”, Hukuk Ekonomi Ve Siyasal Bilimler Aylık
İnternet Dergisi ,sayı -72 ,Şubat 2008 ,İstanbul ,s.5-6
1
-1-
MS. 640 yıllarından itibaren bölge, Müslüman Arapların eline geçmiş, X. yüzyılda
ise Bizanslılar tekrar Ermenilerin yaşadığı topraklara hâkim olmuşlardır. I. Haçlı Seferi
sonrasında Kilikya bölgedeki Ermenilerle bir krallık kurmayı başarmışlar, bu Krallık 1375
yılında Memlüklüler tarafından ortadan kaldırılmıştır. 1071’den sonra, Ermenilerin
yaşadıkları yerler, önce Selçukluların sonra sırasıyla Harezimşahlar’ın, İlhanlıların,
Timurluların, Karakoyunluların, Akkoyunluların ve kısmen de Safevilerin yönetimine
girmiştir. Yavuz Sultan Selim ve Kanunî Süleyman dönemlerin Osmanlılar bölgeyi
fethetmişler, Doğu Anadolu’yu Safevîlerden, Çukurova’yı da Memlüklülerden almışlardır.
Ermeniler, bulundukları coğrafyanın özelliği itibariyle, tarih boyunca çeşitli göçler
yaşamışlardır. Beşinci asırda, Van ve Ardaşad’dan İran’a yaklaşık 500.000 Ermeni esir olarak
götürülmüş, Bizans döneminde de Ermeniler Malatya havalisinden alınarak İstanbul ve
Trakya’ya göç ettirilmişlerdir. 582 yılında İmparator Morik, çok sayıda Ermeni’yi Trakya’ya
naklettirmiş ve bunları Avarlar’a karşı asker olarak kullanmıştır. 4
Bir etnik grup olarak Ermeniler ’in kökeni de henüz kesin olarak tespit edilememiştir.
Konuştukları dil Hint-Avrupa dil grubuna girmektedir. Fakat ne Hintlilerle ne de eski İran
topluluklarıyla akraba değildirler. Ermeniler ‘in Friglerle akraba olduklarını savunan
tarihçilerin görüşleri de yine destansı hikâyelere dayanmaktadır. Bugün Ermeni tarihçilerinin
bile kullanmaya utandıkları, Khorenli Moiz gibi eski Ermeni tarihçilerinin anlattıkları
hikâyelere göre, Doğu Anadolu’da M.Ö. 7. ve 9. yüzyıllarda bir devlet kurmuş ve ileri bir
uygarlık yaratmış bulunan Urartular, Ermeniler ‘in atalarıdır. 5
V. Mihorsky, 1938’deki Şarkiyatçılar Konferansı’nda: Doğu Türkistan’dan gelen
Saka (İskit) Türklerinin M.Ö. 7. yüzyılda batıya geldiklerinde Azak bölgesinde Kimmerler’le,
Kafkas dağları güneyine geçip kendilerine yurt ararken Urartuları yendiklerini ve Aras, Kura
nehirleri bölgesine yerleştiklerini ifade etmiştir. Jeolojik incelemeler bu alanın, Kafkas ve İran
gibi dördüncü zamanda buzullarla örtülü olduğu ve bu nedenle de bölge halkının yerli
olmadığı, ilk medeniyet ve devlet kuranların doğudan, Orta Asya’dan geldiklerini
göstermektedir. Yapılan kazılara göre bölgenin bilinen en eski halkı Asur yazıtlarında adı
geçen Nairiler ve sonradan Urartulardır. Bu nedenle Ermenileri bölgedeki aşiret ve
kavimlerden ayırma imkânı bulunmamaktadır. Hepsiyle az veya çok karıştıkları kesindir.
Sonuç olarak, Ermeniler ‘in adı, etnik durumları ve ne zaman bölgeye geldikleri tam olarak
aydınlatılmış değildir. Şimdilik bilinen, bölgenin otokton halkı olmayıp dışarıdan
4
5
Demir, A.g.e, s.6
Ceran, “ Osmanlı Döneminde Ermenilerin Göç Ettirilmesi 1915”,s.6
-2-
geldikleridir. Coğrafi bir bölge olan Ermenistan’daki hâkimiyetler sürekli olarak değişmiştir,
ilk olarak bölgede Ermeni feodal beylikleri 1045 yılında Bizans tarafında ortadan
kaldırılmıştır ve geriye kalan Ermeni nüfusu ise başka bölgelere sevk edilmişlerdir, ardından
yine aynı bölge 1071 yılında Selçukluların egemenliğine geçmiştir, Selçuklularında elinde bir
süre kaldıktan sonra, son olarak 1514’ten sonra Osmanlılara intikal etmiştir. 6
Tarihte bütün imparatorluklarda kuruluş, gelişme ve parçalanma dönemlerinde büyük
nüfus hareketleri yaşanmıştır. Osmanlı İmparatorluğu da kuruluşundan yıkılışına kadar,
toprakları üzerinde önemli nüfus hareketleri gerçekleştirmiştir. Bunun siyasi, ekonomik,
sosyal ve dinî pek çok sebepleri vardır. Osmanlı Devleti’nin iskân politikası, bulunduğu
bölgede asayiş ve düzeni bozan toplulukların ya da göç edeceği bölgede asayişe katkısı
olacağı düşünülenlerin oraya yerleştirilmesi şeklinde gerçekleşmektedir. İskân edilen
topluluklarda belli bir dine ya da millete mensup olma esas alınmamakta, bölgedeki huzur ve
asayişin sağlanması amaçlanmaktadır. Buna göre bölgenin huzur, asayiş ve esenliğine katkıda
bulunacak unsur Türkler’ den, Ermeniler ’den ya da başka bir milletten olabilmektedir. İskân
edilen insanların bir kısmı gönüllü olarak uygun yerlere yerleştirilirken, bir kısmı da zorla göç
ettirilmektedir.7
Bayezid devrinde 1400-1401 yıllarında tuz yasağına karşı gelen Menemen ovası
aşiretlerinden Göçer evliler, Filibe taraflarına sürülmüşlerdir. Oğlu Çelebi Mehmed
zamanında ise isyanları Yörgüç Paşa tarafından bastırılan Tatarlar, Dobruca havalisine
yerleştirilmişlerdir. 1397’de Mora’da Argos’un alınmasından sonra buradan 30.000 kişi
Anadolu’ya göç ettirilmiş; Anadolu’dan da Üsküp ve Teselya bölgelerine Türkmen ve Tatar
aşiretleri nakledilmiştir. II. Bayezid döneminde 1501 senesinde Teke-eli ahalisinden bazı Şii
ve Alevî Türkmenler, isyan ve karışıklık çıkarmaları sebebiyle Mora’ya sürülmüşler, hatta
Bektaşiliğin Arnavutluk’a kadar yayılmasına bunlar sebep olmuştur. Maraş bölgesinde
yerleşmiş olan Tacirlü ve diğer aşiretlerin 1690’lı yıllarda çıkarmış oldukları isyan ve iç
karışıklıklar sebebiyle 16 Mart 1708 tarihinde Rakka eyaletine iskânları için ferman
çıkarılmıştır. Yine, Cihanbeylü, Şücaeddinlü aşiretleri ile Güllü-çorlu cemaatından bazı
guruplar, eşkıyalıkları sebebiyle Rakka ’ya sürülmüştür.8
Ceran, “ Osmanlı Döneminde Ermenilerin Göç Ettirilmesi 1915”,s.7
Demir, A.g.e, s.2
8 Demir, A.g.e, s.4-5
6
7
-3-
Eşkıyalık sebebiyle sürgün edilen aşiret ve cemaatler külliyetli miktarda olup,
Gaziantep, İçel, Diyarbakır, Malatya gibi farklı bölgelerde bulunmaktadırlar. Sürgün yerleri
Hama, Humus, Rakka gibi Arap kabilelerinin oturduğu yerler ya da Kıbrıs gibi adalar olup,
mahrumiyet bölgesi olarak görülen bölgelerdir. Bunun yanında güneyden gelen Arap
eşkıyaları önünde bir set oluşturmak amaçlanmış ve göçebe Türkmen aşiretleri onların
bulunduğu Suriye bölgesine iskân edilmiştir. İskân fermanlarına uymayan aşiretler, takipsiz
bırakılmamakta, emredilen yere gitmeleri için yeni fermanlar çıkarılmaktadır. Bunlardan birisi
1102 tarihli olup Rakka’ya sürgün edilip de gitmeyen aşiretlerin gönderilmesi için
çıkarılmıştır.9
ERMENİ ULUS FİKRİNİN DOĞUŞU
Ermeniler ‘in bağımsız “Ermenistan” istekleri 1879’da Bab-ı Ali’ye yaptıkları
“Erzurum Vilayetinin Islahı Projesi” ile başlar. Bu teşebbüs, Patrikhane tarafından
hazırlanılmış bir muhtıradır. Yalnız, bu muhtıra bile Ermeniler ‘in ne derece azgınlık ve
küstahlık içerisinde olduklarını göstermesi bakımından büyük bir önem taşımaktadır. Berlin
Barış Anlaşması’na Ermeniler tarafından koydurulan 61’inci maddenin bir sonucu olan bu
istekleri, Anadolu’ya heyetler gönderilmesi ve 1880’de yabancı elçilerin Bab-ı Ali’ye
verdikleri Nota takip etti. Daha sonra, 7 Eylül 1880’de 6 devlet elçisi, altı vilayette oturan
milletlerin nispetlerini gösterir bir cetvelle Bab-ı Ali’ye 61 inci maddeden doğan mesuliyetleri
hatırlatan bir muhtıra verdi.10
Ermeni Devleti’nin kurulması için ilk teşebbüsü yapan İsrail Ohri adındaki bir
Karabağlı Ermeni din adamıdır. 1698–1711 yılları arasında Fransa, İngiltere, Almanya ve
Rusya’yı dolaşan ve Ermenistan’ı kurmak için bir haçlı seferi düzenlemeye çalışan Ohri, Rus
Çarı Petro’ya (1683–1725), Kafkaslar ve özellikle iki Hıristiyan topluluk olan Ermeniler ve
Gürcüler hakkında verdiği bilgiler, Rusların dikkatini bu bölgeye çekmeye yetmiştir. Ermeni
Ruhani lideri Katogikos Hovsep Argutyan, Osmanlı Devleti ve İran arasında bir duvar
oluşturmak ve Rusya’nın emellerini gerçekleştirmek için “Ararat Krallığı” adıyla bir proje
hazırlamıştır. Bu proje 2000 adet basılmış ancak II. Katerina’nın ölümüyle suya düşmüştür. 11
Ermenilerin, Müslümanlarla olan iyi ilişkilerinin bozulmasında misyonerlik
faaliyetlerinin önemli rolü vardır. Osmanlı Devleti içerisindeki Hristiyanlar ile 18 ve 19.
yüzyıldan itibaren ilgilenmeye başlayan Fransa, İngiltere, Rusya ve özellikle Amerikan
9
Demir, A.g.e, s 5-6
Ceran, “ Osmanlı Döneminde Ermenilerin Göç Ettirilmesi 1915”s.12
11 Ceran, “ Osmanlı Döneminde Ermenilerin Göç Ettirilmesi 1915”s.13
10
-4-
misyonerleri, Emeni isyanlarını tahrik ederek, tehcir olaylarına yol açan önemli bir unsur
olmuşlardır. 1701’den itibaren Fransa, 1804’ten itibaren İngiltere, 1819’dan itibaren Amerika
ve 1774’ten itibaren de Rusya misyonerleri, Anadolu’da teşkilatlanmaya başlamışlar ve
gayrimüslimler üzerinde propagandaya girişmişlerdir.12
Ermenilerin bağımsızlık yolundaki hareketliliğinin en önemli adımını Fransız
İhtilali’nin getirmiş olduğu milliyetçilik akımı oluşturmaktadır. Fransız İhtilali bütün
milletlerin, özellikle de başka devletlerin hâkimiyeti altında yaşayan halkların akıllarına
hürriyet, eşitlik gibi kavramlarını yerleştirdi. Bu gibi özgürlükçü kavramlar zamanla halkların
aklında ve hissinde milliyetçilik hareketliliğini açığa çıkarttı, ama düşündürücü olan, bu
milliyetçilik akımlarının sömürgelere sahip ve kendi hâkimiyeti altında yaşayan Avrupalı
toplumlara ve milletlere değil de Osmanlı idaresinde altında yaşayan halklar arasında
yapılmasıydı. 13
Avrupalı
devletlerin
Osmanlı’ya
baskısı
sonucu
bağımsızlığını
kazanan
Yunanistan’ın kurulması, Ermenilerin bağımsızlıklarını kazanma yolunda büyük devletlerden
yardım isteklerini arttırmıştı. Bu konuda Ermeniler, Avrupalı devletlerin önayak olması adına,
Osmanlı aleyhine demeçler verilmesini istedi. Bunun üzerine Gorçakof, Paris Kongresi’nden
sonra şunları kaydetmiştir. “Türkiye’deki milletlerin bağımsız bir millet olduklarını bunun
için hiçbir yerde hiçbir harekette bulunmadıklarını, dini ve içtimai esaslarda teşkilatlar
kurarak, bu milletlerin millet haline gelmeleri gerektiğini” belirterek Ermenilere olan
desteklerini bildirmiştir. Islahat Fermanı ile Müslümanlar ve Gayr-i Müslimler eşit statüye
getirilince ayrıcalıklarını kaybeden Ermeniler, 1877–1878 Osmanlı-Rus Savaşı sonunda,
Rusya’dan “işgal ettiği Doğu Anadolu topraklarından çekilmemesini, bölgeye özerklik
verilmesini veya Ermeniler lehine ıslahat yapılmasını” talep etmişlerdir. Bu isteklerle birlikte
Ermeni sorunu ilk kez ortaya çıkmaya ve uluslararası bir şekil almaya başlamıştır. Berlin
Konferansı çerçevesinde konunun uluslararası gündeme taşınması Osmanlı Devleti’nin iç
işlerine müdahaleyi gündeme getirmiştir. Anadolu ıslahatı adı altında Osmanlı Devleti’ne
müdahaleler başlamıştır. 14
12
Demir, A.g.e, s.8
Ceran, “ Osmanlı Döneminde Ermenilerin Göç Ettirilmesi 1915”s.15
14 Ceran, “ Osmanlı Döneminde Ermenilerin Göç Ettirilmesi 1915”,s.15-16
13
-5-
OSMANLI İMPARATORLUĞU’NDA İSKAN SİYASETİ
Tarih boyunca devlet ve toplum hayatında önemli bir yeri bulunan İskân kavramının,
insanların yer değiştirme hareketleri ile yakından ilgili olduğu bilinmektedir. Değişik
sebeplerden dolayı yapılan yer değiştirme hareketleri sonucunda bir İskân meselesi ile
karşılaşılmıştır. İnsanların iç ve dış, sorunlu ya da gönüllü, bireysel veya topluluk halinde
yaptıkları görüşmeler sonucunda siyasi, ekonomik, kültürel ve sosyal alanlarda değişmeler
meydana gelmektedir. Devletlerin askeri ve siyasi politikaları ile Bu alanlardaki başarı ya da
başarısızlıkları İskân olayını zorlaştıran ya da kolaylaştıran sebepler arasında önemli yer
tutmaktadır. Bunun yanında ekonomik, kültürel ve sosyal alanda değişik sonuçlar meydana
getiren İskan faaliyetleri, ülkelerin,medeniyet seviyelerinin de bir bakıma göstergesi
olmaktadır. Bu bakımdan İskân faaliyetleri İnsanlık tarihi ile paralellik arz eder. İskân, genel
olarak insanların belirli bir coğrafyaya yerleştirilmesi olarak tanımlanabilir. İskân Osmanlı
Devleti'nin kuruluşundan itibaren Devletin temel politikalarından birisi olmuştur Osmanlılar
son dönemlerine kadar bu politikanın en iyi uygulayıcıları olmuşlardır. Özellikle kuruluş ve
yükselme
dönemlerinde
yeni
fethedilen
topraklara
Türk
ve
Müslüman
nüfusun
yerleştirilmesinin yanında ülke içinde de aşiretler uygun alanlara yerleştirilmiştir. 15
Tarih boyunca devletlerin İskân politikalarını belirleyen temel kriterler arasında en
önemlileri sınırların güvenliği, nüfusun artırılması, etnik düzenin veya dengenin sağlanması,
stratejik hedefler ve toprağın işlenebilir Hale getirilmesidir. Bilindiği üzere devletlerin kuruluş
ve yıkılışları gibi olaylar çoğunlukla büyük nüfus hareketlerine sebep olmuştur. Osmanlı
Devleti de böyle bir olay sonucunda kurulmuştur. Askeri ve siyasi unsurlar yanında nüfus
yoğunluğu ve hareketliliği gibi hususların devletlerin şekillenmesinde büyük rolleri vardır.
Osmanlı Devleti'nin de kısa zaman içinde büyük bir imparatorluk haline gelmesinde bu tür
nüfus hareketlerinin büyük etkisi olmuştur Anadolu'nun fethi ile birlikte başlayan büyük göç
dalgaları sonucunda Anadolu Selçuklu Devleti kurulmuştur bu devletin yıkılmasından sonra
Anadolu'da beylikler dönemi başlamıştır. Osmanlı Devleti kuruluş yükselme duraklama ve
gerileme dönemlerinde ekonomik sosyal askeri ve siyasi şartların değişmesine bağlı olarak
İskan politikasında farklı metotlar uygulama gereği duymuştur.16
Osmanlı Devleti'nin ilk dönemlerinde izlenen İskân hareketleri siyasi hadiselerden
büyük ölçüde etkilenmiştir. Bu anlamda Osmanlı Tarihi incelendiğinde İskân hareketlerinin
iki aşamalı olarak geliştiği görülmektedir birincisi Anadolu'da başta Balkanlar olmak üzere
15
16
Kemal Daşçıoğlu, “Osmanlı’da sürgün" Yeditepe yayınevi, Eylül ,2007 ,İstanbul ,s.50-55
Daşçıoğlu, “Osmanlı’da sürgün “,s.51
-6-
yeni fethedilen yerlere yapılan isyanlardır. Buna dışa dönük İskân Siyaseti adı verilmektedir
ikincisi özellikle 17. yüzyılın sonlarından itibaren Osmanlı Devleti'nin Toprak kayıplarına
bağlı olarak ana toprak kabul edilen Anadolu'ya doğru gerçekleşen göç ve İskân hareketleridir
buna içedönük İskân Siyaseti denilmektedir. Osmanlı Devleti'nin kuruluşundan itibaren
uyguladığı İskân siyasetinin bazı teknik yönleri de vardır. Öncelikle belirtmek gerekir ki İskân
dünyaya rastgele yapılmış bir uygulama değildir belli kaideler çerçevesinde ele alınmıştır
İskân ahalinin bir yerden başka bir yere nakli değil aynı zamanda yeni Yurtlar edinme
şenlendirme güvenlik İmar ve benzeri gibi unsurları da içinde barındıran bir olaydır. 17
Osmanlı Devleti vatandaşlarına hizmet edebilmek iç ve dış güvenliği huzur ve asayiş
sosyo ekonomik yapıyı ve kültürel hayatı düzenleyerek ülkenin refahını sağlamak için birçok
kurumlar oluşturulmuştur İskân çalışmaları sırasında da bu işi kolaylaştıracak bazı kurumlar
oluşturduğu ve bunların İskâna öncülük ettiği görülmektedir bu kurumları kale, han, Derbent,
Çeşme, Camii mektep, darüşşifa, köprü,menzil, panayır, Zaviye ve Vakıflar olarak
sıralayabiliriz. Devlet İskân faaliyetlerinde başarı elde edebilmek için başka tedbirler almıştır.
Uygulanan muafiyetler ve cezai unsurların yanında kefalet sisteminin de uygulanması
önemlidir devlet İskân politikasının hedefine ulaşmasını sağlayacak tedbir olarak kefalet
sistemini her alanda uygulamıştır. 18
Anadolu'nun batısında kurulmuş beyliklerinden biri olan Osmanlı, diğer beyliklerden
farklı olarak İslam gaza ve Cihat ilkesinin bir gereği olarak Balkanlar'a yani Hristiyan
topraklara doğru yayılmıştır Osmanlı Devleti'nin 1354' te Rumeli'ye geçip Çimpe Kalesi ne
yerleşmesi ile birlikte Anadolu'nun çeşitli yerlerinden getirilen çok miktardaki Türk nüfus bu
bölgelere İskân edilmiştir. Böylece Gelibolu'da önemli bir üs Osmanlı hakimiyetine geçmiştir.
Bu durum bir anlamda yeni fetihlerinde kapısını açmıştır. 19
Kuruluş devri Fetih hareketlerinde Ordu'nun yanı sıra Abdal denilen dini inanışları
gereği sınır uçlarında savaşan ve daha sonra da buraların iskânında önemli roller üstlenen
dervişlerde vardı. Osmanlı Devleti'nin kuruluş döneminde birçok tarikat mensubu Derviş'in
liderliğinde ilk iskân hareketleri ile birlikte yeni fethedilmiş yerleri ahali Sürgün ederek çeşitli
Vakıflar ve Derbent kurarak buralardaki nüfus artırılmıştır bu metotla ilk Osmanlı İskân
siyasetinin temelleri atılmıştır Osmanlı Devleti'nin Rumeli'deki Fetih ve İskan hareketlerinde
Daşçıoğlu, “Osmanlı’da sürgün “,s.52
Daşçıoğlu, “Osmanlı’da sürgün “,s.53
19 Daşçıoğlu, “Osmanlı’da sürgün “,s.54
17
18
-7-
yerli halkla iyi geçinme politikası takip etmiş "İstimalet" uygulayarak yerli halkın Osmanlı'ya
yakınlaşmasını sağlamıştır. 20
Osmanlı Devleti’nin fetihlerinde İslami bir anlayış olan ‘gaza’ benimsenmişti. Gazi
beyler ve beylerbeyiler Allah rızası için gazalar ederek, din ve devlete layık sayısız
hizmetlerde bulunmakla devleti yüceltirken; ulu hakan da hizmetleri karşılığında fethettikleri
memleketlerden kendilerine köy ve tarlalar verirdi. Osmanlılar fethedilen bir bölgeyi
yönetmek için biri askeri sınıftan ve sultanın yürütme yetkisini temsil eden bey diğeri ulema
kökenli ve sultanın yasal yetkisini temsil eden ‘kadı' olmak üzere iki kişi görevlendirmiştir.
Bey, Kadı’nın hükmü olmadan hiçbir ceza veremezdi. Buna mukabil Kadı da hiçbir kararını
Bey olmaksızın kendisi icra edemezdi.21
Osmanlıların kuruluş devrine bakıldığında, batıya doğru bir yayılma politikası
içerisinde oldukları ve yeni fethedilen memleketlerin Türkleştirilmesinde yerleşik halka
nazaran daha disiplinli ve daha savaşçı bir yapıya sahip olan konar-göçerlerin kullanıldığı
görülür. Nitekim 1357’den başlayıp, I. Bayezid döneminde de artarak devam eden Türkmen
nakilleri, Rumeli’de önemli miktarda yerleşik Türk nüfusu meydana getirmiştir. Osmanlı
iskân siyaseti Balkanlarda adeta sosyal bir inkılâbın temsilcisi olmuştur. Çünkü fethedilen
bütün toprakların rakabesi (mülkiyet hakkı) devlete mal olmuş, daha sonra senyöriyal haklar
kaldırılmıştır. Böylece senyörlerin ve manastırların köylü üzerindeki angarya ve imtiyazları
lağvedilmiştir. Ayrıca vergi ödemelerinde sağlanan kolaylıklar başlı başına bir inkılâp
olmuştur. Bu siyasetin uygulanabilmesi için ise bir otorite şarttı ve bu otoriteyi Türk askeri,
güven uyandırarak sağlamıştır. Fethedilen bölgenin ahalisi kanunlar çerçevesinde günlük
işlerini emniyetle ve herhangi bir baskıya maruz kalmadan yürütme imkânına sahip
olduğundan, resmi makamların haksızlık veya keyfiliklerinden şikâyet edildiği pek az
olmuştur. İşte Balkanlara yerleştirilen bu Türkler, Osmanlı Devleti’nin Rumeli bölgesini
şenlendiren ve koruyan Evlâd-ı Fatiha’nlardır. Bugünkü Bulgaristan, Sırbistan, Kosova,
Makedonya, Bosna gibi yerlerdeki Türkler, yine bu siyasayla meskûn olanların bakiyeleridir.
22
Daşçıoğlu, “Osmanlı’da sürgün “,s.55
İsa Kalaycı , Oktay Kızılkaya ,”Osmanlı Devletinin iskan siyaseti ve Yerleşim Birimleri Üzerine bir
Değerlendirme”, Mustafa Kemal üniversitesi sosyal bilimler enstitüsü Dergisi, cilt-9,sayı-18,2012 ,s.361-378
22 Kalaycı, Kızılkaya ,” Osmanlı Devletinin iskan siyaseti ve Yerleşim Birimleri Üzerine bir Değerlendirme”, s 363
20
21
-8-
Diğer taraftan Osmanlı fetih siyasetinin başarısında ‘İstimalet' (hoşgörü) çok önemli
bir yere sahiptir. Bu sistemin ilk aşamasında fethedilecek bölgenin ileri gelenleriyle
müttefiklik tesis edilirdi. Ancak sadece müsamahalı yaklaşımla kalıcı olunamayacağından,
sistemli bir iskân politikası uygulanmalıydı. Bu ise çoğu zaman seksen-yüz yıllık bir hoşgörü
süresini kapsayabilmekteydi. Yeni fethedilen yerlerin nüfus açısından şenlendirilmesi
amacıyla iskân edilenlere geniş imkânlar sağlanırdı. Bu durum bir çeşit sürgün olarak
düşünülebilir. Ama ‘nefy' adı verilen cezalı sürgünler ile iskân için yerleştirilen sürgünleri
birbirine karıştırmamak gerekir. Osmanlıların yerleşmeleri tam bir plan ve program dâhilinde
yapılırdı. Örneğin Timurtaş Paşa’nın oğlu Yahşi Bey, Şile Hisarı’nı fethettiğinde, Sultan
Yıldırım Bayezid Boğazkesen’in üst yanında Yenihisar adıyla anılan bir kale yaptırmıştır. Bu
kale Karadeniz tarafından gelen ve izinsiz geçmeye çalışan Hristiyan gemilerinin güzergâhına
set olmuştur. Görünüşte basit bir mimari öğe gibi duran bu hisar, Osmanlıların fetih
konusunda izledikleri yöntemin isabetliliğini göstermektedir. İstanbul’un fethinden sonraki
süreçte birçok alanda görülen atılım, iskân konusunda da kendini göstermiştir. Başkentin
İstanbul’a nakledilmesiyle birlikte bu şehir, Osmanlının idare ve kültür merkezi haline
gelmiştir. Nitekim burada yetişen idareciler tayin oldukları yerlere İstanbul’daki yaşam
tarzlarını da beraberlerinde götürmüşlerdi. Bundan dolayı İstanbul dışındaki bazı şehirlerde
“İstanbul Kültürü ”nün özelliklerini görmek mümkün olmuştur. Buralarda Türk şehirciliği
uygulanmaya başlanmıştı. Bayındırlık işleri devletin iç meselesi sayılıyor ve her yerin mamur
olması için gayret gösteriliyordu. 23
Osmanoğulları’nın fethettikleri yerlerde, önceki hâkimlerin aldığı vergilerden daha az
oranda vergi almaları, bölge insanının güvenliğini sağlamaları ve adem-i merkeziyetçilik
anlayışıyla bölge halkına ferah bir yaşam sunmaları bunun açık bir delilidir. Özellikle de
vatandaşların en büyük sorunu olan vergi konusundaki müsamahakâr anlayış, Osmanlı’yı altı
asırdan fazla ayakta tutan en önemli faktörlerden biri olmuştur. Osmanlının genel iskân
siyasetinde ülkenin her köşesini mamur ve şen etmek düşüncesi vardı. Bu düşünceyi
gerçekleştirmek için kullanılan bir metot da; ordunun yanı sıra ilerleyen dervişlerin boş ve
ıssız yerlerde iskân amaçlı zaviyeler tesis etmesiydi. Bir zaviye kurulduktan sonra etrafında
yavaş yavaş o zaviyenin merkez olduğu bir iskân topluluğu oluşuyordu. Bu yeni iskân birliği
çok defa bir tarikat mensubu olan zaviye kurucusunun ismini taşımaktaydı. Dervişlerin devlet
ile halk arasında kolonizatörlük yaptığı göz önüne alınırsa bu yerleşim birimlerinin sosyal
Kalaycı, Kızılkaya ,” Osmanlı Devletinin iskan siyaseti ve Yerleşim Birimleri Üzerine bir Değerlendirme”, s 364365
23
-9-
hayatta ne derecede büyük rol oynadığı daha iyi anlaşılabilir. Devletin planlı olarak yaptığı
yerleştirme hareketlerinden bir diğeri de sürgündü. Devlet lüzum gördüğü yerlere iskân
yapabilmek için mükellefiyeti olmayan halkı bulundukları yerden kaldırıp başka bir yere
nakledebilirdi. Bu uygulamanın pratikte devlete iki yararı vardı; birincisi tarım faaliyetlerinin
artırılması, ikincisi bölgede asayişsizliğe sebep olan grupların kontrol altında tutulmasıdır. Bu
pragmatist yaklaşım uygulanırken özellikle merkeze uzak olan bölgelerin Türkİslamlaştırılması için devlet ricalinin iskân edilmesine özen gösterilirdi. Sakin yerlerde ise
genelde emekli olanlar yerleştirilirdi. Örneğin Rodos’taki yaşlı askerlerin tekaüde sevk
edilmeleri üzerine, kendi istekleriyle adada kalmışlar ve buraya Anadolu’dan da Müslümanlar
nakl olunarak adanın tamamı İslamlaştırılmıştır. 24
Eskiden beri Türklerin, hiçbir yabancı tesiri olmadan dahi şehirler kurdukları ve
normal bir yerleşmenin bütün gereksinimlerini yerine getirdikleri görülür. Osmanlılar da Türk
şehirciliğinin en güzel örneklerini sergilemiş ve egemenlikleri altına aldıkları şehirlerin yerli
halkına büyük bir serbestlik tanımışlardır. Böyle uzlaşmacı bir politikanın izlenmesiyle
mevcut yapı korunduğu gibi, yeni yapılar da Türk ve İslam mimarisiyle yeniden
şekillendirilmiştir. Osmanlı şehirleri genellikle on bin kişiden az nüfusun bulunduğu yerleşim
birimleriydi. Hatta nüfusu beş yüz kişiden ibaret olan şehirlere de rastlanmaktaydı. Ülkede
şehirli nüfusun daha fazla artmasını önlemek amacıyla kırdan kente yönelik göçler
engellenmeye çalışılmıştır. Bu zirai üretimin sekteye uğramaması için alınan tedbirlerden
biridir. Diğer taraftan şehirlerin kuruluşu ve gelişimi bir kısım sosyal tesislerin inşası ile
yakından alakalıydı. Nitekim şehirlerde kurulan imaretler, ihtiyaç sahibi her inanç ve milletten
kimselerin buralara akın etmesine yol açmıştır. Ayrıca dini eserler, medrese, han, hamam,
hastane, çarşı, fırın, boyahane, salhane, suyolları ve kanalizasyon gibi bir şehrin oluşmasında
rol oynayacak tesislerin yapılması bölgeye göçü artıran unsurlardandır. Şehir ahalisi genellikle
ticaret, endüstri ve benzeri işleri yapan, geçimini ve kazancını böylece sağlayan kimselerden
oluşmaktaydı. Fiziki bakımdan şehirdeki en belirgin mekânlar; şehir merkezinde bulunan ve
‘meydan' adı verilen alan, Cuma Camisi, çarşı, bedesten, surlar, kışlalar, ana caddeye çıkan
sokaklar ve nihayet mahallelerden oluşmaktaydı. Osmanlı şehir anlayışında mahalle, şehrin
temel sosyo-fizîki birimiydi. Çünkü şehrin kuruluşu hem içtimaı hem fiziki bakımdan
mahallelerin teşkil edilmesi ile başlıyordu. Genel manada mahalle şöyle de tanımlanabilir;
birbirini tanıyan, bir ölçüde birbirinin davranışlarından sorumlu, sosyal dayanışma içinde olan
Kalaycı, Kızılkaya ,” Osmanlı Devletinin iskan siyaseti ve Yerleşim Birimleri Üzerine bir Değerlendirme”, s 365366
24
- 10 -
kişilerden oluşmuş bir topluluğun yaşadığı yerdir. Osmanlılardaki tanımıyla ise mahalle: aynı
mescitte ibadet eden cemaatin aileleri ile birlikte ikamet ettikleri şehir kesimidir. Mahallenin
merkezi ve toplanma yeri, yanında imamın evinin de bulunduğu cami ya da mescit idi.
Dolayısıyla Osmanlı şehrinin gelişimi, merkezinde bir caminin yer aldığı mahallelerin
kurulmasıyla gerçekleşiyordu. Mahallelerden sonra da ihtiyaçlara göre diğer kuruluşlar tesis
ediliyordu. Osmanlı mahallelerini de aile hayatının yaşandığı mahalleler ve ticari sektör
mahalleleri olmak üzere iki kısma ayırmak mümkündür.25
Osmanlı şehirlerinde genellikle Zımmîler kenar semtlerde yaşarlardı. Ancak bazı
Osmanlı şehirlerinde Müslim-gayrimüslim nüfusun beraber yaşadıkları mahalleler de
bulunmaktaydı. Fakat Zımmîlerin Müslümanlarca kutsal sayılan bazı bölgelere yerleşmeleri
fermanlarla yasaklanmıştı. Örneğin; 1581 tarihli bir fermanda zimmîlerin İstanbul’da Eyüp
Sultan Semti’nde ikametleri yasaklanmıştı. Yine 1729 tarihli bir fermanla Müslümanların
evlerini Hıristiyanlara satmaması istenmiştir. 26
İçe doğru İskânların özellikle Savaş dönemlerinde arttığı dikkat çekmektedir.
Ruslarla yapılan savaşlar sonucu Kırım'ın kaybedilmesinden sonra 1789 -1800 yılları arasında
500.000 Tatar 1860 -1864 yılları arasında da 400.000 Tatar Osmanlı topraklarına göç etmiştir.
ilk devirlerde İskan ve sürgünler genelde yeni fethedilen Rumeli'deki bölgelere yapılırken,
duraklama dönemine girilmesi ile birlikte, İmparatorluğun iç kısımlarındaki uygun yerlere
İskenderun gerçekleştirildiği görülmektedir 2. Viyana Kuşatmasına kadar yapılan iskânlar
dışa dönük iken, bu tarihten sonrakiler geriye çekilmenin sonucu olarak içe dönük nüfus
hareketleridir. 19. yüzyıldan itibaren Artık tamamen içe doğru başlayan göç akımı
düzenlemek için sistemli bir iskân politikası yürütülmüştür. İçe doğru İskânların özellikle
Savaş dönemlerinde arttığı dikkat çekmektedir. Ruslarla yapılan savaşlar sonucu Kırım'ın
kaybedilmesinden sonra 1789 -1800 yılları arasında 500.000 Tatar 1860 -1864 yılları arasında
da 400.000 Tatar Osmanlı topraklarına göç etmiştir. 27
OSMANLI İMPARATORLU’ĞUNDA ERMENİLER
Osmanlı Devleti’nde tebaa statüsünde olan Ermeniler, devletin değişik bölgelerine
yayılmıştır. Şehirlerde oturup ticaret ve sanat ile uğraşanlar olduğu gibi ziraat ve diğer
alanlarda çalışanlar da olmuştur. Bununla birlikte Ermeniler yoğun olarak Erzurum, Sivas,
Elazığ, Van, Diyarbakır ve Bitlis vilayetlerinde yaşamışlardır. Ermeniler diğer gayr-ı
Kalaycı, Kızılkaya ,” Osmanlı Devletinin iskan siyaseti ve Yerleşim Birimleri Üzerine bir Değerlendirme”, s 366
Kalaycı, Kızılkaya ,” Osmanlı Devletinin iskan siyaseti ve Yerleşim Birimleri Üzerine bir Değerlendirme”, s 367
27 Demir,a.g.e,s.4
25
26
- 11 -
Müslimlerin aksine değişik kiliselere (Gregorienne, Katolik ve Protestan) tabi olmuşlardır.
Yani Ermeniler Osmanlı topraklarında, coğrafi bir birlikteliğe sahip olmadıkları gibi,
mezhepsel birliktelikleri de olmamıştır. Bununla birlikte Ermeniler Osmanlı Devleti içerisinde
yaşayan, en rahat gayr-ı Müslim unsurlardan olmuşlardır. Kırsal kesimlerde yaşayanlar tarım
ve hayvancılıkla, şehirlerde yaşayanlarsa bölgesel endüstri, sarraflık ve bankerlik gibi işlerle
uğraşmışlardır. II. Mahmut döneminden (1808-1839) itibaren devlet yönetiminde gittikçe
daha yüksek rütbelerdeki işlerin başına getirilmişlerdir. Bu dönemde devletin tam güvenini
kazanmış memurlara verilen sancak taşıma görevi kendilerine verilmiştir. Sultan Abdülmecid
döneminde (1839-1861) birçok Ermeni’ye sarayda görevler verilmiştir. Özellikle 1821 Yunan
İsyanında sonra yönetimdeki konumları gittikçe yükselen Ermenilere, Islahat Fermanı’ndan
sonra valilik, elçilik, Başmüfettişlik gibi görevlerin yanı sıra, bakanlık görevleri de verilmiştir.
Osmanlı Devleti Hariciye Nezareti’nde 1834’te Mustafa Reşit Paşa fevkalade elçi olarak
Paris’e gittiğinde Agop Gırcikyan Efendi (1806-1865) isimli Ermeni onun müşaviri olmuştur.
Kevork Stimaracıyan Efendi (1821-1895)’de Paris elçiliğinde tercüman olarak çalışmıştır. 28
Ermeniler,
II.
Abdülhamid
döneminde
(1876-1909)
önemli
mevkilere
getirilmişlerdir. Diran Aleksan Bey 1857-1860 tarihleri arasında Bürüksel elçisi, Serkis
Hamamcıyan Efendi 1872-1874 tarihleri arasında Roma elçisi, Azaryan Efendi 1908-1909
Belgrat elçisi olmuşlardır. Gabriel Noradonkyan Efendi ise 912-1913 yılları arasında Osmanlı
Hariciye Nazırı olmuĢtur.10 Tanzimat’tan sonra da önemli görevlere getirilmişlerdir.
Ermeniler, gerek devlet teşkilatında ve gerekse ekonomik hayatta önemli bir yer işgal
etmişlerdir. Ayrıca Ermeni ve Müslüman ahali arasında diğer Hıristiyan unsurlarla
Müslümanlar arasında görülmeyen bir ilişki olmuştur. 29
Ermeni nüfusunun iddia edildiğinin aksine hiçbir yerde çoğunlukta olmadığı, yoğun
yaşadıkları illerde bile nüfuslarının Müslüman nüfusu geçmediği sayımlarla ortaya
konulmuştur. 1867’de Selahaddin Bey, Avrupa’daki toplam Ermeni nüfusunun 400 bin,
Asya’dakilerin de 2 milyon kadar olduğunu belirtmiştir.13 Ravenstein, 1878’de elde
edebildiği istatistiklere dayanarak Avrupa’daki Ermenilerin 112.200 ve Asya’dakilerin
760.000 olduğunu söylemiştir. Osmanlı Devleti’ndeki toplam Ermeni nüfusunu da 872.000
alarak hesaplamıştır. Helle von Samo ise 1874’te Sivas, Erzurum ve Diyarbakır
Yılmaz Karadeniz ,Hidayet Kara, “Ermenilerin Osmanlı Devletindeki Durumu ve Kağızman da Ermeni
Mezalimi(1918-1920),Muş,2010,s.1544-1565
29 Karadeniz ,Kara, a.g.e, s.1547
28
- 12 -
vilayetlerindeki Hristiyan nüfusunu 601.244 olarak vermiştir. Bunların çoğunu Ermeniler
oluşturmuştur.30
Osmanlı Devleti’ndeki Ermeni nüfusu ile ilgili olarak Ermenilerin ve yabancıların
yazdıklarının yanında o dönemde kayıtların tutulduğu tahrir defterleri bilgi vermektedirler.
Hovannisian Türkiye’deki Ermeni nüfusunun 1914’ten önce 1.500.000 civarında olduğunu
söylemektedir. Pastırmacıyan, 1914’te dünyada 4.100.000, Osmanlı Devletinde 2.100.000,
Rusya’da 1.700.000 Ermeni olduğunu iddia etmektedir. Ludovic de Constenson,
Türkiye’deki Ermeni nüfusunu 1.400.000 olarak vermektedir. Christopher Walker, I. Cihan
Harbi’nde
1.500.000-2.000.000
civarında
Ermeni’den
bahsetmektedir.
Tozer,
Rabenstein’den naklen 1877’de Asya Türkiye’sinde 700.000 Ermeni’nin olduğunu
söylemektedir. Clair Price ise Türkiye’de savaştan evvelki Ermeni nüfusunu 1.500.000 olarak
vermektedir. 1914’teki Osmanlı sayımlarına göre Gregoryen Ermenilerin nüfusu 1.161.169,
Katolik Ermenilerin nüfusu ise 67.838’dir. Yani Ermeni Patrikhanesi’nin verdiği rakamların
mübalağa olduğu çok rahat bir Şekilde ortaya çıkmaktadır. Ermeni Patrikhanesi’nin Berlin
Kongresi’nde ileri sürdüğü 3.000.000 rakamı bir daha tekrarlamayıp 1.780.000’e inmesi
ilginçtir ve bu durumu kanıtlar niteliktedir. 31
Ermeni sorunu açısından bakıldığında, Ermenilerin Osmanlı Devleti’ndeki genel
nüfus toplamından ziyade Ermenilerin üzerinde bağımsız bir devlet kurmayı düşündükleri
doğu vilayetlerindeki yoğunlukları önemlidir. Bu durumda Ermenilerin hak iddia ettikleri altı
vilayetin nüfuslarına çeşitli kaynaklar ışığında bakmak yararlı olacaktır. Erzurum vilayetinin
nüfusu incelendiğinde iddiaların haksız olduğu ortaya çıkmaktadır. 1895’te devletin resmi
kayıtlarında Müslüman nüfus 545.782, Ermeni nüfusu ise 669.717 kişi olarak hesaplanmıştır.
Lynch’in 1896’dan sonra yaptığı tahminde Müslüman nüfus 428.495 iken, Ermeni nüfusu
106.768 kişi sayılmıştır.32
Van vilayetindeki nüfus verileri değişik kaynaklar ile karşılaştırıldığında
Ermenilerin nüfusunun Müslümanlardan az olduğu görülmektedir 1893’teki resmi sayımda
Müslüman nüfus 119.860, Ermeni nüfus 60.448 kişidir. Bitlis vilayetinin nüfus verileri
incelendiğinde, sadece Ermeni Patrikliğinin verdiği rakamların Müslüman nüfustan fazla
olduğu görülür ki, bu durumda Ermenilerin nüfus çokluğu iddiasını geçersiz kılmaktadır.
30
Karadeniz ,Kara, a.g.e, s.1547-1548
Karadeniz ,Kara, a.g.e, s.1548
32 Karadeniz ,Kara, a.g.e,s.1548-1549
31
- 13 -
Ermeni Patrikliği’nin 1881’deki iddiasına göre Müslüman nüfus 21.121, Ermenilerin sayısı
ise 130.462’dir. Ermeni Patrikliği’nin nüfus verilerinde Diyarbakır vilayetinde Müslüman
nüfusun
çoğunlukta
olduğunu
göstermektedir.
Patrikliğin
1880’deki
kayıtlarında
Müslümanların sayısı 145.000, Ermenilerin sayısı ise 88.000 olarak yazılmıştır. 1892’de
Cuinet’in tahmini nüfus kayıtlarında 351.682 Müslüman, 90.034 Ermeni vardır. El Aziz
(Elazığ) vilayetinde, tıpkı diğer vilayetlerde olduğu gibi Müslüman nüfusun çoğunlukta
olduğu görülmektedir. 1896’da Lynch tarafından yapılan tahmini sayımda, 182.000
Müslüman ve 93.000 Ermeni sayılmıştır. Sivas vilayetinde de Müslüman nüfusu, Ermeni
nüfusundan bir hayli fazla olmuştur. Devletin 1895’deki sayımında 801.630 Müslüman,
131.361 Ermeni çıkmıştır. Ermeniler, Berlin Kongresi’nde yurt olarak benimsedikleri
yerlerin sınırlarını doğuda Rus ve İran sınırları, batıda Karedeniz kıyısında Tirebolu’dan
Kızıl Çubuk Çayı’nın Fırat’a karıştığı noktaya çizilen bir çizgi, güneyde Fırat’tan Bitlis Çayı
ve Van Gölü’nün güneyinden İran sınırına ulaşan bir sınır belirlemişlerdir.33
Osmanlı Devleti'nde, İslam Hukuku gereği, halk genel olarak iki kısma ayrılmıştır:
Müslim, gayrimüslim. gayr-i Müslimler de, Müslümanlarla savaş halinde olanlar ehl-i Harb
ve kendileriyle antlaşma yapılmış olanlar ehl-i ahd olmak üzere ikiye; ehl-i ahd ise, devletin
himayesini kabul edenler (zimmiler veya ehl-i zimme), kendileriyle sulh yapılmış olanlar
muahedler veya ehl-i Emân olmak üzere üçe ayrılırlar. Osmanlı halkından Müslüman olanlar
veya olmayanlar, şeriatın çizmiş olduğu hudutlar ve buna bağlı olarak devlet ve belirlenmiş
olan hukuk sistemi içinde haklara ve vazifelere sahip olmuşlardır. Doğrudan hükümranlık ile
ilgili görevler Müslümanlarca ifa edilirken, düşmanlıkları görülmeyen zimmiler bazı devlet
hizmetlerinde çalıştırılmışlar ve son zamanlarda önemli görevlere getirilmişlerdir. Ayrıca,
Müslüman olmayanların inanç, ibadet, muhakeme ve eğitim-öğretim hürriyetleri ile can ve
mal güvenliği de teminat altına alınmıştır. 34
II. Mehmet’in Daha İstanbul'u fethetmeden önce Bursa'daki Ermeni cemaati ve
Ruhani temsilcileri ile temasa geçtiği bilinmektedir. bunun siyasi, askeri ,sosyal, İktisadi ve
dini birçok sebebi vardır. Bir taraftan Bizans'ın dini ,mezhebi baskıları, Ermenileri bir
bölgeden diğerine sürmeleri, onları üçüncü sınıf bir vatandaş gibi kullanan, tahkir eden
uygulamaları, Ermenilerin Türklerin Adil ve koruyucu sistemine iterken Diğer taraftan da
Bizans'a karşı mücadelelerinde Osmanlılar zaman zaman Ermenilerden askeri destek
33
34
Karadeniz ,Kara, a.g.e,s.1548-1549
Azmi Süslü, “Ermeniler ,Tehcir ve Sonrası”, Berikan basım yayım,Ankara,2009
- 14 -
görmüşler ve fethedilen yerlerin iskânında, sulh ve sükununun temininde ve iktisadî
kalkınmasında Ermenilerden faydalanma yoluna gitmişlerdir. 35
Fetih öncesi ve sonrasında Ermeni ve Rum cemaatleri ile yakından ilgilenen Fatih
sanki dört asır sonra ki ihanetlerini daha o günlerde görürcesine, Rumlara daha az itibar
ederek, Anadolu'nun çeşitli yerlerindeki Türklerle, itimat ettiği Ermeni ailelerini İstanbul'a
yerleştirmiştir. Hovakim’i 10 yıl önce verdiği sözünü tutan Fatih, 1461 yılında Samatya'daki
sulu Manastır’da Ermeni patrikhanesini Kurdurtmuş ve Hovakim'i patrik ilan etmiştir. 1475
yılında fethedilen Kefe’den ve 1479'larda da Anadolu'nun çeşitli yerlerinden Ermeniler
İstanbul'a getirilerek yerleştirilmiştir. Yavuz Sultan Selim ve Kanuni zamanındaki fetihlerle
Doğu Anadolu, Azerbaycan, Kafkasya, Suriye ve diğer bölgeler Osmanlı topraklarına
geçince, bütün Ermeniler Osmanlı hâkimiyetine girmiş ve yine birçok aile ve sanatkâr
İstanbul'a yerleştirilmiştir. Böylece yeni fethedilen yerler için Türklere uygulanan iskân
politikası Ermeniler içinde tatbik edilmiştir. Burada şunu da ifade etmek gerekir ki, Romalılar,
persler Bizanslılar zamanında zorunlu Göçe tabi tutulup yerlerinden yurtlarından edilen Hatta
Mezalim yapılan Ermeniler, Osmanlılar zamanında gönüllü olarak Göçe tabi tutulmuşlar ve
özellikle İstanbul ve civarına yerleştirilmişlerdir.36
Eğer Kürtler Avrupalıların iddia ettikleri gibi Haydut hırsızlardan ibaret olsalardı,
1895' e kadar süren Ermenilerin zenginlik hali hiçbir zaman mümkün olmayacaktı. Hâlbuki,
1895' e kadar Ermenilerin içinde bulunduğu iddia olmaz sıkıntılar Sadece Bir efsanedir.
Osmanlı Ermenilerinin durumu başka ülkelerde yaşayan Ermenilerinkinden daha kötü
değildir.“ Ermeni ihtilalcilerin bağıra çağıra söz konusu ettikleri cinayetler ve yağmalar gibi
olaylar aynı şekilde, Hatta daha fazla Kafkasya’da Rusya'da da oluyordu. Hayvan sürülerinin
kaçırılmasına gelince, bu mesele, Rusya'nın çeşitli yerlerinde görülen sürülerin çalınmasından
başka bir nitelikte ve karakterde değildir.” 37
“1895'te Ermeni komiteleri Ermeniler ve Türkler arasında öyle bir itimatsızlık ve
düşmanlık tohumu ektiler ki, artık bu belgelerde hiçbir reform devam ettirilemez hale geldi.
Burada Sason'da, Ermeniler ve Kürtler asırlar boyunca birlikte ve dostça bir hayat
geçirmişlerdir. 1893'de Damadyan adında biri ortaya çıktı, bir sene sonra onun yerine
35
Süslü, a.g.e,s.27
Süslü,a.g.e,s.28
37 Ahmet Rüstem Bey, “Cihan Harbi ve Türk Ermeni Meselesi”, Bilge Kültür Sanat yayınları,Mayıs,2005,İstanbul
36
- 15 -
Boyacıyan geçti ve bu kişilerin çevirdiği entrikalar Sonunda kısa bir zaman içinde bu iki
topluluk arasında birçok Çatışma çıktı.”38
Ermeni tarihi konusunda Ermeniler ve Avrupa tarihçileri tarafından tam olarak
gerçeği yansıtan Bilgiler mevcut değildir. İddia edilen efsane Ermenilerin Orta Asya'dan
Trakya’ya ve Oradan da Anadolu'ya yayılmış olan fikirler olduğu faraziyesidir. Bu faraziye
Herodot tarihini dayanır. Ermeni tarihçileri ise Babil’den göç ettiklerini yazıyorlar. Bunlar da
beşinci yüzyılın Ermeni tarihçisi olan birçok dillere tercüme olunan Mois de Korene'nin
tarihine dayanmaktadırlar. Onuncu ve 11. yüzyıllarda Doğu Anadolu ve Kafkas bölgesinde
İran, Bizans ve Arap mücadelesi içinde en çok zarar gören kavimlerden birisi Ermeniler
olmuştur. 39
Selçuklular Doğu Anadolu'ya hâkim oldukları zaman, bu bölge halkının büyük kısmı
(Ermenilerde dâhil ) büyük arazi sahipleri elinde köle hayatı yaşıyorlardı. Bizans'ın bunu
düzeltecek gücü ve etkisi yoktu. Bu nedenle halk kendilerini vergiden başka bir mükellefiyet
yüklemeyen,
din
ve
mezheplerine
karışmayan
Selçukluları
bir
kurtarıcı
olarak
karşılamışlardır. Ermenilerin barış ve güven içerisinde yaşamlarını sürdürmeleri Selçuklu
Devleti ile başlayıp Osmanlı Devleti ile devam etmiştir. 40
Ermeni Ruhani reisliğinin Bursa'ya nakledilmesi ile ilk Osmanlı Ermeni münasebeti
başlamıştır. Ermenilerin tamamının bulunduğu bölgeler Kanuni Sultan Süleyman döneminde
Osmanlı toprakları haline gelmiştir. Ermeniler bu dönemde her yerde azınlık olarak ve küçük
beyliklerin krallıkların yönetimi altında bulunuyorlardı. Siyasi ve sosyal bakımdan bir
teşkilata sahip değillerdi. Ermenilerin rahatlamasını ilk bozan Fransız Katolik misyonerleridir.
Bunlar ortodoksluğun daha sıkı ve sıkıcı olduğunu, Katolikliğin daha güvenli ve medeni,
olduğunu, papalığa bağlanırlarsa daha çok himaye göreceklerini ileri sürerek, Ermenilerin
Aslında Katolik olduğunu Bizans'ın onları zorla Ortodoks yaptığını telkine başladı.1811' de
Bükreş Antlaşması'ndan sonra Ermenilerin bir kısmı resmen Katolik olduklarını ilan ettiler. 41
1860'da Osmanlı Hükümeti Ermeni Patrikhanesi tarafından yapılan Ermeni
anayasasını kabul etti. Artık Ermenilerin dini, milli ve içtimai meselelerini konuşmak ve idare
etmek için "Ermeni milli Meclis-i umumisi" adı ile bir meclis kurmalarına ve kendilerini idare
38
Rüstem Bey ,a.g.e,s.24-25-26
Hülya Yarar, “Ermeniler ve Türk-Ermeni İlişkileri", KTÜ, Fen edebiyat Fakültesi
40 Yarar,a.g.e,s.35-36
41 Yarar ,a.g.e,s.36-37
39
- 16 -
etmelerine izin verilmiş oluyordu. Bu dönemde Türk Ermenileri sarayda, belediye ve
mahkemelerde, memurluklarda görev alabilirken, Rusya'daki Ermeniler zorla Ortodoks
yapılıyor, olmayanlar hapsediliyor veya Sibirya’ya sürülüyordu. Ermeni dili ile okumak,
yayın yapmak yasaklanmıştı. Kiliselerdeki ayinler kontrol altına alınmıştı. Ermenilerden asker
alınıyor, uzak ve sağlıksız, pis yerlere gönderiliyordu. Bu durumlara dayanamayan Ermeniler
Avrupa'ya İngiltere ve Fransa'ya kaçıyorlardı.
3 Mart 1878 tarihinde imzalanan Ayestefanos Antlaşması'nın 16. maddesi ve 13
Temmuz 1878 tarihli Berlin Antlaşması'nın 61. maddesi ile meydana getirilen Ermeni
meselesi resmi bir sıfat kazanmış ve Avrupalılar tarafından her fırsatta Osmanlılara karşı bir
koz olarak kullanılmıştır. Ermeni meselesi hiçbir zaman Türkler tarafından çıkartılmamıştır.
Bu mesele Osmanlı İmparatorluğu'nun Doğu vilayetlerinde karışıklık çıkartarak büyük
menfaatler 42kazanacak olan Rus ve İngilizlerin uyguladıkları politikadan doğmuştur. 43
ERMENİ SORUNU
Şark Meselesi Türklerin Anadolu coğrafyasını Türkiye haline getirmeye başladıkları
tarihlerde ortaya çıkmış, 1815 Viyana Konferansı'nda da yine bizzat batılılar tarafından ismi
konulmuştur. İsminden anlaşıldığı gibi Şark Meselesi Türk milletinin meselesi değildir. Türk
milletine ve devletlerine karşı batılılar ve son yüzyıllarda da Rusya tarafından takip edilen
temelinde Batı emperyalizminin Türk düşmanlığını yaptığı politikasının ismidir. 44
19. yüzyılın son çeyreğine kadar Osmanlıların bir Ermeni sorunu olmadığı gibi
Ermeni tebaanında Türk yöneticileri ile halledemedikleri bir meselesi mevcut değildir. Söz
konusu kanunun Ermeni toplumunca da genelde paylaşıldığını gösteren önemli bir kaynak da
Mektebi Mülkiye mezunlarından Cezayir vilayet-i Meis ceziresi Kaymakamı Mihran
Boyacıyan tarafından kaleme alınmıştır. 45
Islahat Fermanı'nın açıklanmasıyla Ermeniler yeni bir "Millet Nizamnamesi" yapıp
illerin tahakkümünü tamamen ortadan kaldırmak istediler, 1859'da Dünyevi konsey yeniden
seçilirken en asillerin büyük kısmı dışarıda kaldı. İhtilaflı geçen bir hazırlık dönemi sonunda
42
Yarar,a.g.e,s.38
Yarar,a.g.e,s.39
44 Ramazan Tosun, ”Ermeni Meselesinin ortaya çıkışı ve Mahiyeti”, Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları
dergisi, sayı 14 ,(2003),144-163
45 Mim Kemal Öke, ”Ermeni Sorunu “,(Ankara :TTK Basımevi) ,1991
43
- 17 -
konsey hazırlanan Nizamname tasarısını 24 Mayıs 1860'da kabul etti ve 1863 de Bab-ı Ali'nin
Küçük bazı düzenlemelerle ilan ettiği 99 maddelik "Ermeni milleti Nizamnamesi" ile 140
temsilciden oluşan bir meclis kuruldu. 46
Önde gelen Ermeni tüccarların, Din adamlarının siyasetçilerin ve entelektüellerin
toplu infaz yoluyla Ermeni cemaatinin adeta başının gövdesinden ayrılması soykırımın ilk
ayağıydı. 24 Nisan 1915'te İstanbul'da yaşayan çok sayıda Ermeni'nin tutuklanması Ermeni
cemaatinin ileri gelenlerinin imparatorluğun dört bir tarafında tutuklanmaları Emsal teşkil
edecekti. Söz edilen Ermenilerin neredeyse hepsi nüfus, Servet ve statü sahibi orta yaşlı ya da
Yaşlı kişilerden oluşuyordu. Tutuklanarak hapse Atılan Ermeniler genellikle işkence görüyor
Ve sonunda da katlediliyorlardı. 47
Ermeni sorunu 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren önce İmparatorluğun sonra da
Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin büyük problemi haline gelmiştir. Osmanlı dış politikasının
en zor dönemlerinde Yeşilköy Antlaşması ile Berlin Antlaşması'nda Avrupa devletleri ile
Sovyetlerin Sözde haklarının korunması gerekçe gösterilerek Ermeni problemi hep gündemde
tutulmuştu. Bu tarihlerden itibaren Osmanlı devletinin başına ciddi bir Ermeni sorununun
doğmasına yol açmıştı. 19. yüzyılın ikinci yarısına kadar Osmanlı Devleti için ciddi bir
Ermeni sorunu olmamıştı. Ancak 1877-1878 Osmanlı - Rus Savaşı sırasında ve savaştan sonra
yapılan Ayestefanos ile Berlin antlaşmalarında Rusya ile İngiltere'nin kendi çıkarları için
girişmiş oldukları hareketler, bu tarihlerden itibaren Osmanlı Devleti'nin başında ciddi bir
Ermeni sorununun doğmasına yol açmıştı. Sorun zamanla devletlerarası bir nitelik kazanarak
gittikçe önemsenmiş gösterilerek ve birçok bunalımlara neden olarak, Osmanlı Devleti'nin
yıkılmasından sonra devam ederek ve dozunu arttırarak günümüze kadar gelmiştir. 48
Ermeniler Hristiyan olup çoğunluğu Gregoryan 2.derecede Katolik ve Protestan
mezhebindendi. Aslında Protestanlık İngiltere'nin Osmanlı Devleti'nin iç işlerine daha kolay
karışabilmek için kendi himayesinde bir topluluk meydana getirmek amacıyla harekete
geçmesi üzerine, İngiliz ve Amerikalı misyonerlerin girişimleri sonucunda 19. yüzyılın birinci
yarısından itibaren Ermeniler arasında gelişmeye başlamıştı. Bu arada Rus ordusundaki
Ermenilerle Osmanlı Ermenileri birleşerek bölgedeki Türklere karşı birçok hareketlerde
Öke, “Ermeni Sorunu",71
Oktay özel ve Hikmet Adanır, “ 1915 Siyaset ,Tehcir, soykırım “,1.bs,(İstanbul :Tarih vakfı yurt yayınları),2015
48 Hacı Ömer Budak, ”Devlet-i Aliye’nin yıkılış süreci”,2.bs,(Ankara: Anadolu Okul yayınları),2018
46
47
- 18 -
bulunmuşlardı bunun içindir ki savaştan sonra Rus Kuvvetleri çekilirken pek çok Ermeni de
Ruslarla birlikte Anadolu'yu Terk etmeye mecbur olmuşlardı. Doğu Cephesi'nde bu
gelişmeler olurken batıda da Rusların Ayestefanos’a geldikleri sırada Ermeni patriği Narses,
grandük Nikola karargâhına giderek yapılacak antlaşmaya Ermeniler lehine hükümler
konulmasını istemiştir. Zaten Rusya'nın amacı da buydu Bu bakımdan söz Ermenilerin isteği
üzerine Ermeni Antlaşması'na Ermeniler ile ilgili bir madde konmuş oldu. Rusya'yı özellikle
Doğu Anadolu üzerinde etkili hale getirebilecek Bu gelişme, onun buradan İskenderun
yoluyla Akdeniz'e Diğer taraftan Dicle - Fırat yoluyla da Basra Körfezine çıkma emellerinin
gerçekleşmesine yol açabilirdi. 49
Berlin Kongresi'nde İngiltere ve Rusya'nın dışındaki ülkeler Ermeni sorunu ile
ilgilenmemişlerdi. Bunun sonucu olarak da Ermeni liderleri bütün çabalarına rağmen doğu
Anadolu’da istedikleri özerkliği elde edememişlerdi. Ermeniler, Berlin Antlaşması'ndan sonra
Osmanlı Devleti'ne isteklerini zorla kabul ettirebilmek için harekete geçmeye karar
vermişlerdi. İlk Ermeni örgütleri 19.yüzyılın ikinci yarısında Görünürde Hayır cemiyetlerinin
kurulması ile başlamıştı. Bu tarihlerden itibaren Osmanlı Devleti'nin sınırları içinde ve dışında
birçok Ermeni komite ve cemiyetleri kurulmuştu. bunların içinde en önemlisi Hınçak ve
Taşnak sutyun komiteleri idi. Hınçak komitesi Kafkasyalı Ermeniler tarafından İsviçre de
kurulmuştur. Üyeleri arasında Rusya ve Ermeniler de bulunuyordu başta İstanbul olmak üzere
çeşitli illerde şubeleri bulunan Cemiyetin Merkezi sonradan Londra'ya taşınmıştı. Amaçları
Önce Doğu Anadolu'yu ele geçirmek sonra da burayı Rus ve İran Ermeni bölgeleri ile
birleştirerek bağımsız bir Ermenistan kurmaktı. Taşnak sutyun komitesi 1890'da Kafkasya’da
kurulmuştu. Ancak Türkiye'de faaliyet gösteren Ermeni derneklerini birleştirerek onlara
yardım etmek ve Ermenistan'ın kurulmasını sağlamak için faaliyetler yürütmekteydi. 50
Sason İsyanı 1884 yılında başlatılmış olay sırf yabancı müdahalesini davet etmek
ettirmek maksadıyla Hınçak komitesince düzenlenmişti. Nitekim İngiltere'nin Van
Konsolosunun bölgede yaptığı inceleme gezisi de olayı tahrik eden nedenlerden biri olmuştu.
Osmanlı Devleti bu bölgede meydana gelen olayları önlemek üzere sıkı önlemler almak
zorunda kalmıştı. Yapılan propagandaların da etkisi ile Avrupa'da Ermenilerle ilgili Osmanlı
Devleti'nin aleyhinde bir havanın doğmasına yol açmıştı.1896 Ağustos’unda ise Ermeniler
Osmanlı Bankası'na saldırarak İstanbul'da yeni bir olay daha çıkarmışlardı. Bununla beraber
49
50
Budak,a.g.e,s.185
Budak,a.g.e,s.186
- 19 -
Taşnak sutyun komitesi girişimleri sürdürerek 1904'te ikinci Sason İsyanı başlatmıştı bu
isyanda bastırılmıştı.51
Çarlık Rusya’sı Ermeni sorununun ortaya çıkmasındaki baş aktörlerden biridir.
Osmanlı
Devleti
üzerindeki
emellerini
Türkiye'de
yaşayan
Ermenileri
kullanarak
gerçekleştirmek isteyen Rus genelkurmayı diplomat ve istihbaratçılarına verdikleri Emirler
‘de Türkiye üzerine yapılacak incelemelerde hissi davranılmasını ve olayların olduğu gibi
yansıtılmasına Özen gösterilmesini istemiştir. 52
Türkiye'de Ermeni sorunu üzerine Türk tarihçilerince özellikle yerli arşiv malzemesi
kullanılarak yapılan çalışmalarda son yıllarda büyük bir ivme ve artışın olduğu dikkat
çekmektedir. Ayrıca tarihçilerimizin batılı ülke arşivlerinden yararlanarak yaptıkları
çalışmaların sayısının da hızla arttığı görülmektedir. 53
Ermeni tarihçileri ile Alman Doktor Johannes lepsius ve Fransız H.Barby gibi
Ermeni yanlısı yazarların Kaleme aldığı neredeyse bütün eserler de 1915 olayları taraflı ve ön
yargılı olarak çarpıtılarak yazılmıştır. Bununla birlikte özellikle ve Sovyet Ermenistan
tarihçilerinin 1930'lu yıllara kadar kaleme aldıkları Ermenice ve Rusça eserlerde Türkiye'de
Vuku bulan olayların Taşnak saldırganlığından kaynaklandığı açık olarak yazılmıştır. 54.
Ermeni sorunu üzerine kaleme alınan eserlerin neredeyse hiç birinde Birinci Dünya
Savaşı sırasında diğer ülkelerde yaşanan Tehcir benzeri olaylara değinilmediği görülmektedir.
Tarihi olaylar üzerine sağlıklı ve tutarlı bir değerlendirme yapmak ve objektif bir sonuca
varabilmek için özellikle mukayeseli tarih çalışmalarına ihtiyaç vardır.1915 -1923 sürecindeki
bütün Ermeni iddiaları, göz ardı edilmeden ele alınmış; Ermeni savlarının incelenen belge ve
diğer kaynaklar çerçevesinde değerlendirilmesine çalışılmıştır. 55
Ermeni yazar M. Varandiyan ise Ermeni sorununu farklı bir yaklaşımla ele alır.
Varandiyan'a göre, Ermeni sorununun çözümü Ermeni ve Kürtler arasındaki ilişkilerin
düzenlemesine bağlı olacaktır. Nitekim 1878 Yeşilköy Antlaşması'nın 16. ve Berlin
51
Budak,a.g.e, s.187
Seyit Sertçelik, ”Rus ve Ermeni Kaynakları ışığında Ermeni sorunu”,7.bs,(Ankara: Srt Yayınları),2017
53 Sertçelik ,a.g.e ,s.14
54 Sertçelik ,a.g.e ,s.17
55 Sertçelik ,a.g.e ,s.18
52
- 20 -
Antlaşması'nın 61.maddesine göre, Türkiye'de Ermeni ıslahatı yapılarak, Kürt ve Çerkezlere
karşı Ermenilerin güvenliklerinin sağlanması öngörülüyordu.56
Batılıların 1815 yılında ilk kez Viyana Kongresi'nde gündeme getirdikleri şark
sorunu ya da diğer adıyla Türklerin Avrupa'dan ve hatta Anadolu'dan atılması planı kökleri bu
tarihten de geriye giden bir süreçte batı kamuoyunda ve karar çevrelerinde sıklıkla gündeme
getirilen siyasi hedefler arasında yer alır. 57
1890'lı yıllardan itibaren Avrupalıların Osmanlı Devleti'ne bakış açılarında
değişmeler olur. Bu tarihten sonra Osmanlı devletinin bütünlüğünü koruma anlayışından
vazgeçilerek, Türklerin Avrupa'dan atılmaları görüşü giderek ağırlık kazanmaya başlar. Batılı
birçok devlet adamı 19. yüzyılda Osmanlı Devleti'nin Avrupa'da varlığını halen devam
ettirmesini yüz karası olarak nitelemekten çekinmezler.58
Bu dönemde Osmanlı Devleti'nde büyük sermaye yatırımları olan İngiltere ile
Fransa ise, Almanya’yı Türk pazarlarında uzaklaştırmayı amaçlamaktaydılar. Bu iki güç,Türk
topraklarını aralarında paylaşmayı planlıyorlardı. İngiltere Arap Yarımadası Mezopotamya ve
Filistin'i ele geçirmeyi planlarken; Fransa ise Suriye, Çukurova ve Güneydoğu Anadolu
Bölgesi'ni elde etmeyi hedefliyordu.59
Büyük göçler, zaman zaman Türkiye'de Ermenilere yönelik olarak farklı ıslahat
projeleri gündeme getirirler. Özellikle Çarlık Rusya’sı, 1912 yılında Ermenilere yönelik
ıslahat yapılması için Osmanlı Devleti'ne baskı yapmaya başlar. Osmanlı Hükümeti,
Emperyalist devletlerin içişlerine karışmasından rahatsız olur. Ermeni sorununu dış güçlere
bırakmadan kendi insiyatifi ile çözmek için çareler arar. Nihayet 26 Ocak 1914 tarihinde
Osmanlı Devleti ve Rusya arasında Türkiye'deki 6 vilayette yaşayan Ermenilere yönelik
ıslahat yapılması için anlaşmaya varılır. 60
56
Sertçelik ,a.g.e ,s.5
Sertçelik ,a.g.e ,s.9
58 Sertçelik ,a.g.e ,s.12
59 Sertçelik ,a.g.e ,s.14
60 Sertçelik ,a.g.e ,s.16
57
- 21 -
1890'lı yıllardan başlayan ve dünya siyaset tarihinin en acımasız dönemi olan 1.
Dünya Savaşı sonuna kadar devam eden bir tarih kesitinin, objektif bir araştırmasının
yapılması, Elbette ki pek kolay değildir. Özellikle, o dönemden kalan bazı politik
değerlendirmelerin ve cepheciliğin uzantılarını ortadan kaldırmak uzun meşakkatli bir
çalışmayı gerektirir. 1915'te Osmanlı Devleti bilhassa doğu ve İç Anadolu'da yaşayan
Ermenileri, bazı istisnalar hariç, yine kendi topraklarından olan Suriye ve Kuzey Irak
bölgelerine sevk etmiştir. Yolda Hastalıktan ve göçün elverişsiz şartlarından Ermenilerin
kayıpları olmuştur. Ancak bu kayıp, hiçbir zaman bir buçuk milyon Ermeni'nin ölümüyle
neticelenmediği gibi bunun üçte birine de varmamıştır.61
Ermeni milleti nizamnamesinin kabul edilmesi Ermeniler arasında kültürel
Rönesans'ın hızlanması ve milli bilincin gelişmesine katkı sağlamıştır. Bu nizamname ile
geniş
yetkilere
sahip
olan
patrikler,
yetkilerini
Daha
ziyade
siyasi
sahalarda
kullanmışlardır.62Ayestefanos Antlaşması ile Rusya'ya Ermenilerle ilgili konularda söz sahibi
olmaktaydı. Bu konuda Patrik Narses Varjabetyan'ın gayretleri önemli rol oynamıştır. 63
Aslında bir I. Dünya Savaşı'nın çıkması Vilayet-i Şarkiyye büyük bir felaketten
kurtardı demek Pek abartı olmayacaktır. Sonuçta,31 Aralık 1914 tarihinde Osmanlı Hükümeti
anlaşma iptal etmiş ve ıslat meselesinde bu şekilde nokta konulmuştur. 64
BATININ ERMENİ SORUNUNDAKİ YERİ
1917’de Rusya’da meydana gelen gelişmeler hem savaşın gidişatına hem İngiliz, Rus
ve Türk savaş politikalarına hem de Ermeni sorununa büyük etkilerde bulundu. İngiltere savaş
politikalarına Kafkasya’ya yönelik stratejiler eklemeye başlarken, Türkler için işgal altındaki
topraklarına kavuşma ihtimali belirdi. Rusya, Kafkasya cephesinde güçlü bir Türk ordusunu
meşgul ediyordu. Bütün bu gelişmelere bağlı olarak Ermeni sorunu da Anadolu merkezli
olmaktan çıkıp Kafkasya eksenine sıçrayacaktı. Jeostratejik açıdan Kafkasya İngiltere için
hayati öneme sahipti. Bölge, Hazar Denizi vasıtasıyla Orta Asya ve İran’a açılan bir kapı
konumundaydı ve Hindistan’a ulaşmak bakımından da önemli bir rota içeriyordu.
Kafkasya’nın düşman eline geçmesi, Hindistan yolunun düşmana açılması demekti. 65
Yusuf Halaçoğlu,” Tarih Gelecektir “,2.bs,(İstanbul: Bab-ı Ali kültür yayınları ),2007
Bülent Bakar, ”Ermeni Tehciri”,2.bs,(Ankara: Atatürk Araştırma Merkezi),2013
63 Bakar, a.g.e, s.21
64 Bakar, a.g.e, s.30
65 Tolga Başak ,” İngiltere’nin Kafkasya politikası ve Ermeni Sorunu (1917-1918)”,sayı 45,(2013),93-126
61
62
- 22 -
1917 Aralığında Fransa ile yapılan anlaşma Kafkasları İngiliz alanı olarak belirledi ve
bölge için savunma önlemleri alındı. Başlangıçta finansal ve askerî ihtiyaçları karşılanarak
Rus birlikleri cephede tutulmaya çalışıldıysa da savaş arzularını kaybetmiş olan Rus askerleri
İngiltere’nin bu yöndeki beklentilerine cevap vermediler. Rusya tarafından ele geçirilen
toprakları korumak istediklerini belirten Ermeniler ve Gürcüler ise İngiltere’nin Doğu
Anadolu ve Kafkasya’yı savunmak yolunda başvurduğu ikinci seçenek oldu. 66
İngiliz Dışişleri, Ermeni birliklerinin Kafkas cephesinde yoğunlaştırılması projesi için
ABD Hükümeti’nden finansal destek istediyse de bundan bir sonuç alamadı. Türkiye ile savaş
halinde olmadığını ifade eden ABD elini taşın altına sokmamakla beraber bu projeyi
uygulanabilir bulmamıştı. ABD’nin projeye sıcak bakmamasına rağmen bölgede savaşmak
isteyen Ermeniler de İngiliz birimlerine bu konuda değerlendirilmeleri yönünde yoğun bir
şekilde müracaat etmeye başladılar. Ermeniler ilk etapta 30.000 daha sonra da 90.000 kişilik
bir ordu oluşturabileceklerini iddia ediyorlardı. İngiliz Hükümeti bu süreçte Ermenilerden
sadece Kafkasya’da değil Mezopotamya ve İran’da da yararlanmak niyetindeydi. Ancak
Ermeniler savaşmaları karşılığında politik beklentilerinin karşılanmasını istediler. 67
İtilaf Devletlerinden Yunanistan geri dönen Ermeni ve özellikle Rumlara çok fazla
yardımda bulunmuştur. Bunda Elbette kendisinin de bazı toprakları işgal etmiş bulunmasının
katkısı vardır. Ayrıca Ermenilerin geri dönüşü ve yeniden İskân edilmesi İngiliz yüksek
komisyonunun gözetimi altında gerçekleştirilmiştir. Dolayısıyla tüm organizasyonda
İngilizlerin büyük rolü olmuştur. Mülklerin boşaltılması, Ermeni kadın ve çocukların durumu
gibi konularda İngiltere'nin rolü muhakkaktır. Ancak Ermenilere İngiltere'nin resmi
otoritelerinden maddi yardımın gelip gelmediği bilinmemektedir. 68
Başak,” İngiltere’nin Kafkasya politikası ve Ermeni Sorunu (1917-1918)"s.99
Başak,” İngiltere’nin Kafkasya politikası ve Ermeni Sorunu (1917-1918)”s.101
68 Hacer Çelik, ”Ermeni Tehciri Ve Tehcirden Dönen Ermenilerin Iskan Sorunu",16/17,(2008)s.143-163
66
67
- 23 -
KOMİTELER
•
Armenikan komitesi
Ermenilerin emelleri doğrultusunda kurmuş oldukları ilk komite olup 1885 yılında
Van'da kurulmuştur. Komitenin kurucuları 1848 yılında İstanbul Kumkapı'da Doğan mıgırdıç
porkalya'nın
öğrencileridir.
komitenin
kurucuları,
Mıgırdıç
Terlemazyan,
Grigor
Terlemazyan, Ruben Şatarvaryan, Grigor Adian, Grigor Acemyan, M.Bartutciyan,Gevord
Hancıyan,Grigor Beozikyan ve Farenin Manukyan'dır. Komite faaliyetlerini gerçekleştirirken
Portakalyan'la da irtibat halinde olmuşlardır. Armenikan komitesinin amacı ve yöntemi ihtilal
yolu ile Ermenileri Kendi kendilerine idare edebilecek şekilde bir siyasi yapıya
kavuşturmaktı. Bu doğrultuda Muş, Bitlis, Trabzon ve İstanbul'da, İran'da Tebriz ve salmas'ta,
ABD'de şubeleri açılıp faaliyet göstermekteydi. 69
•
Hınçak Komitesi
Ağustos 1887'de İsviçre'nin Cenevre kentinde kurulmuş olup, komitenin kurucuları
Rusya'yı terk ederek Avrupa üniversitelerinde öğrenimlerini sürdüren 20 yaş civarında
bulunan 7 ermeni gencidir. Komitenin azalarının hemen hemen tamamı Rusya Ermenileri
olup, Marx'ın prensiplerini benimsemişlerdir. Hınçak komitesi Türkiye'de yapacakları
çalışmaların merkezini İstanbul seçmişlerdir. Yine Ermenileri organize edebilmek amacıyla
Anadolu'ya Cenova ve İstanbul'a üyelerini gönderdiler. Bunlar Bafra, Merzifon, Amasya,
Tokat, Yozgat, Arapkir ve Trabzon bölgelerinde çalışmaya başladılar. Komitenin asıl hedefi
bağımsız Ermenistan devleti kurmak olup, bu amaçlarına ulaşmak için Propaganda, tahrik ve
terör yöntemlerini kullanmışlardır. Hınçak komitesinin gerçekleştirmiş olduğu terör eylemleri
arasında en çok dikkati çekenler; Kumkapı gösterisi, Sason İsyanı, Bab-ı Ali gösterisi ve
Zeytun isyanıdır.70
•
Taşnak komitesi
1890 yılında Tiflis’te Sosyalist olmayan milliyetçiler ile Rus ve Gürcü ihtilalcilerle
işbirliği yaparak Çarlık rejimini devirmeye çalışan sosyalistlerin birleşmesinden meydana
gelmiştir. Taşnaklar, Tıpkı Hınçaklar gibi Müslümanlara uyguladığı terörü kendi
arkadaşlarına da uygulamışlardır. Kurucuları arasında en önemli isimler" Christopher
Mikealian,Stepan Zarian, Simon, Zavaria Ve Ruben Haragad'dır. Diğer adı ile Ermeni ihtilalci
cemiyetleri Federasyonu adını taşıyan komitenin amacı, faaliyet gösteren diğer Tiflis’teki
69
70
Ceran,”Osmanlı Döneminde Ermenilerin Göç ettirilmesi 1915”s.23
Ceran, ”Osmanlı Döneminde Ermenilerin Göç ettirilmesi 1915”s.24
- 24 -
"genç Ermenistan" Van'daki "Armenikan" ve "Hınçak "Ermeni komitelerinin birleştirmek,
Osmanlı Devleti'ne Ermeni çeteleri sokarak silahlandırmak, köylülere silah kullanmasını
öğretmek, çete başları yetiştirmek, savunma Teşkilatı kurmak ve taraftar toplayarak İsyan,
ihtilal çıkarmaktı. Böylece bağımsız Ermenistan'ın kurulmasını sağlamaya çalışmışlardır. 71
•
Rusya’nın Ermeni politikası
Ermenilerin
Rusya
ile
ilişkilerin
kronolojisine
bakıldığında
10-11.yüzyılda
Ermenilerin Kiev Rusya’sına göç ettikleri, 11.yüzyılın sonlarında ise Güney devletler ile Kiev
Rusya’sının aralarında ekonomik ilişkilerin gelişmesinde Ermeni girişimcilerin önemi
vurgulanmaktadır. 13. Yüzyıl’ın başlarından itibaren İran ve Kafkasya’da yaşayan Ermeniler
Rusya'nın Güney bölgelerine yerleşmeye başlamış ve bu bölgelerle ticari ilişkiler
kurmuşlardır.72
Rusya'nın ekonomik hayatında yer edinen Ermeni tüccarlar ticarette daha fazla yer
edinebilmek için ayrıcalıklar almaya çalışmışlardır. Ermeni tüccarlardan Zakhar Sagradyan
1659' da elmas ve diğer kıymetli hediyelerle Rusya'ya gitmiş ve Ermenilere ticarette kolaylık
sağlayacak şartları görüşmüştür. 1667 'de bir anlaşma imzalanmıştır. Bu anlaşma sonucunda
Rusya Ermeni tüccarlara sadece beş kuruş vergi yükümlülüğü getirerek kolaylık sağlamıştır.
1071'den 1850'li yıllara kadar Ermeniler, Müslümanlarla birlikte Barış içinde yaşamaktaydı.
Hatta Rusya'da kıyıma uğrayan Ermeniler Türkiye'ye sığınmışlardı. Çarlık Rusya’sı, Ermeni
sorununun başladığı dönemde dünya güç dengesinde giderek daha önemli bir devlet olarak
ortaya çıkmaktadır. Rusya komşu olduğu Osmanlı Devleti topraklarını bir tür doğal gelişme
alanı olarak Kabul etmekte olup Osmanlıların sırtından güneye ve güneybatıya yayılma
peşindedir.73
Osmanlı Devleti'nin gittikçe gerilemesi ve bunun neticesi olarak yaptığı savaşlar
sonucunda büyük Topraklar kaybetmesi ile birlikte, Özellikle de 1699 Karlofça Antlaşması ile
Rusya, Avusturya gibi devletlere topraklarını terk etmek zorunda kalması devletin idari,
Askeri, Mali,İktisadi ve içtimai yapısının bozulmasına, Avrupalı devletlerin Özellikle de
Rusya'nın Osmanlı Devleti'nin bu kötü durumundan istifadeye yönlenmesinde önemli rol
oynamıştır. Çarlık Rusya, Osmanlı Devleti'nin Balkanlar'daki topraklarında olduğu gibi, Asya
topraklarında da emelleri doğrultusunda hareket edebilmek amacıyla, bu bölgede bulunan ve
Ceran, ”Osmanlı Döneminde Ermenilerin Göç ettirilmesi 1915”s.25
Ceran, ”Osmanlı Döneminde Ermenilerin Göç ettirilmesi 1915”s.26
73 Ceran, ”Osmanlı Döneminde Ermenilerin Göç ettirilmesi 1915”s.27
71
72
- 25 -
Osmanlı içeriden çökertebilecek tek Hristiyan toplum olan Ermenileri ajanları aracılığı ile
Türklere karşı kin ve düşmanlıkla beslemişler ve tahrik etmişlerdir.74
Rusya
geleneksel
politikası
çerçevesinde
Doğu
Anadolu'da
Ermenilerden
faydalanmayı düşünmüştür. Rusya Türklere karşı Galip gelebilmek için Ermenilere her türlü
yardımı yapma vaadinde bulunmuştur. Rusya, Türkiye'ye karşı mücadelelerinde Ermenilerden
askeri ve sivil teşkilat alanında faydalanmıştır. Rusya'nın, daha işe ile attığından beri, Tuna
boylarında ve Balkanlarda kargaşalıklar çıkarma ve harpler meydana getirilmesinin hedefi,
Balkanlar vasıtasıyla, Boğazlar ve sıcak denizlere inmekti. Burada Türkiye'ye öldürücü
darbeyi 93 Harbi ile vurmuş Sırbistan Romanya ve Bulgaristan'ın bağımsızlığını sağlamıştı.
Bilhassa İngiltere, Rusya'nın Bulgarlar üzerindeki emelini bildiği için o da Bulgarları var
gücüyle desteklemiş, Rusya'nın İnsiyatifini büyük ölçüde Bulgarlardan almıştı. 93 Harbi’ni
müteakip, İngiltere'nin Ermeni meselesine sahip çıkması, Bulgaristan misalinden ders alan
Rusya'yı korkutmuş, bunun neticesinde Ermeniler üzerindeki baskısını arttırmaya sebep
olmuştu.75
•
İngiltere'nin Ermeni Politikası
İngiltere'nin Osmanlı Devleti'ne karşı ilgi duyması,1774 Küçük Kaynarca Antlaşması'
ndan sonra başladı, 1787 'de Osmanlı Rus Savaşı başlaması üzerine, İngiltere hükümetinin
başbakanı William Pitt, Rusya'nın devamlı güneye sarkması ve kuvvetli bir Karadeniz Devleti
olması halinde İngiltere için tehlikeli olabileceğini düşündü. İngiltere, Yunan başkaldırısından
sonra başlayan 1828- 1830 Osmanlı- Rus Savaşı'nda seyirci kalmasına karşın, Mısır valisi,
Kavalalı Mehmet Ali Paşa'nın başkaldırması nedeniyle, Mısır valisinin ve Rusya'nın, Osmanlı
Devleti'nden elde ettikleri çıkarlar İngiltere'yi kuşkulandırdı. İngiltere, kendi çıkarları için
Osmanlı Devleti'ni, Rusya'ya ve Kavalalı Mehmet Ali Paşa ya karşı desteklemekteydi.
İngiltere ve batılı devletlerin dayatması ile oluşturulan Tanzimat ve Islahat Fermanı ilan
edilmişti. Bu fermanların getirdiği reformlar, Batı ekonomisinin yararına kurulan açık pazar
düzeninin gerekli kıldığı yönetimsel, mali vb. düzenlemeleri getirdi. Böylece Batı
kapitalizminin desteklenmek istediği Rum ve Ermeniler imkânsız duruma geldi.76
Ceran, ”Osmanlı Döneminde Ermenilerin Göç ettirilmesi 1915”s.28
Ceran, ”Osmanlı Döneminde Ermenilerin Göç ettirilmesi 1915”s.29-30
76 Ceran, ”Osmanlı Döneminde Ermenilerin Göç ettirilmesi 1915”s.30
74
75
- 26 -
19. yüzyılda Osmanlı toplumu içinde baş gösteren ayrılıkçı hareketlerin tamamı dış
tahrikler ‘in sonucudur. Bu tahrikçi unsurların başında da Türk toprakları üzerinde büyük
emellere sahip olan Rusya gelmektedir. İngiltere'nin Osmanlı Devleti bünyesinde Hristiyan
azınlıklarla ve özellikle de Ermenilerle ilgilenmeye başlaması Ayestefanos Antlaşması ile
birlikte başlamıştır. Bu anlaşma sonucunda Rusya'nın, Osmanlı Devleti'ni kıskaca alması ve
Doğu Anadolu'da önemli bölgeleri kendine bağlamış olması sonucu olarak Karadeniz'de
güçlü bir konuma gelmesi İngilizlerin pek istemedikleri bir durumdu. 77
Ermeni sorunu, Ermenilerin değil, Osmanlı İmparatorluğu üzerinde çıkarları çatışan
iki büyük devletin, İngiltere ve Rusya'nın davası olarak ortaya çıkarılmıştır. Osmanlı
İmparatorluğu'nu yıkmak uğrunda, bu imparatorluğun Hristiyan unsurlarını İlkin Rusya
kışkırtmaya başlamış, Daha sonra ise başta İngiltere olmak üzere Avrupa'nın büyük
Devletleri, Hristiyan unsurların kullanımını Rusya'nın elinden alarak, kendi emellerini
gerçekleştirmek uğrunda kullanmaya başlamışlardır. Ermeni meselesini, sıcak denizlere
ulaşma Yolları olan İskenderun ve Basra Körfezi'ne inmenin bir silahı olarak kullanmak
isteyen Rusya'nın karşısına, Ayestefanos Antlaşması'nın imzalanmasından sonra İngiltere
çıktı. İngiltere bununla, Ayestefanos antlaşması ile Ermenilere ıslahat vaat edip onların
sempatisini kazanmak isteyen Rusya'nın elinden Ermeni meselesini çekip almak, Ermenileri
kendisine meylettirerek İskenderun Körfezi'ne doğru muhtemel bir Rus ilerlemesine karşı bir
Ermeni seti meydana getirmek istiyordu. 78
•
Fransa’nın Ermeni politikası
Yayılan milliyetçilik akımlarından etkilenen toplumlardan biri de Ermenilerdi.
Ermenilerde oluşan milliyetçilik fikri ile bağımsızlık düşüncesinden Fransa'yı sorumlu
tutamayız. Ancak Fransa'nın daha sonra Ermenilere yönelik izlediği politikası, Osmanlı
üzerindeki emelleri doğrultusunda onları Yönlendirmeleri, kışkırtmaları, bağımsızlık vaadi ile
kargaşalık ve isyanlar çıkarmalarına teşvik ve yataklık etmeleri onların bu meselenin ortaya
çıkmasında ne kadar da göz ardı edilemeyecek derecede sorumlu olduklarını gösterir. Fransa,
siyasetin stratejik noktaları olarak kabul ettiği Suriye, İstanbul ve İzmir bölgelerini siyasi,
iktisadi ve kültürel faaliyetlerinin merkezi haline getirmekte ve bu bölgede Katolik yanlısı
Ermeniler üzerindeki faaliyetlerini yoğunlaştırırken, Bir taraftan da Katolik misyonerlerle
onların işlettikleri okul, kilise ve Hastane gibi kuruluşları geliştirmekte idi. Fransa, 1830' dan
77
78
Ceran, ”Osmanlı Döneminde Ermenilerin Göç ettirilmesi 1915”s.31
Ceran, ”Osmanlı Döneminde Ermenilerin Göç ettirilmesi 1915”s.32
- 27 -
1921'e kadar Ortadoğu ve Akdeniz'deki dengeyi, Ermeni meselesinde olduğu gibi suni bir
şekilde ortaya atarak korumaya çalıştı. Ermeni meselesini Her platformda ön plana
çıkartmaya çalışarak, Ermeni isyanlarının çıkmasında büyük rol oynadı. 79
Osmanlı Devleti'nin Balkan Savaşları esnasında uğradığı büyük kayıpları gören
Fransa, İngiltere ve Rusya'nın iştahlarını kabartması birinci Dünya Savaşı içinde Ermenileri
maşa olarak kullanmaya devam ettiler. 80
•
ABD’nin Ermeni politikası
ABD ile Osmanlı Devleti arasındaki ilişkiler 19. yüzyıl başlarında başlamıştır. Bu
İlişkiler Genel olarak siyasi değil ekonomik, dini ve ticaridir. Osmanlı Devleti'nin
bünyesindeki Anadolu ve Ortadoğu topraklarının zenginliği Amerika'nın bu bölgeyi gözaltına
almasına sebebiyet vermiş ve bu bölgelerde bir çıkar unsuru oluşturmaya, çalışmaya
başlamışlardır.81
Amerikan-Ermeni yakınlaşmasının Tabii sonucu olarak, 19. yüzyılın ikinci
yarısından itibaren Anadolu'dan Amerika'ya toplu Ermeni göçleri başladı. Bu durum 19 ve 20
.yüzyıl boyunca devam etti .Böylece Amerika'da özellikle Türk-Amerikan ilişkilerinde ortaya
çıkan siyasi bunalımların sebebini oluşturdu. Osmanlı topraklarından Amerika'ya Ermeni
göçleri, Amerikan Protestan misyonerler aracılığı ile gerçekleşti. Ermeni gençlerini seçip
Yükseköğretim için Amerika'ya gönderdiler. Bu gençlerin bir kısmını Amerikan teoloji
fakültelerinde okutup yetiştirdiler. Amerika'ya göç eden Ermeniler burada Osmanlı Devleti
aleyhinde çalışmalarına zemin bulmuş, Bunun yanı sıra maddi imkânları ve ermeni örgütler
için bomba eğitim yapmalarını da sağlamıştır. 82
Bu bölgede; İran, Suriye ve Irak'ın kontrol altında tutulması; Karadeniz'de donanma
ve İkmal üstleri bulundurma, Rusya'nın Güney kanadının kontrol altında tutulması, Arap
ülkelerinin İsrail'e karşı olan tutumları, büyük oranda Türkiye'nin politik duruşuna ve
kararlarına bağımlıdır. Ancak Ermeni lobilerinin tarihi gerçekleri çarpıtan isteklerine boyun
eğen ABD hükümeti, Amerikan halkının gerçek çıkarlarını göz ardı etmektedir. 83
Ceran, ”Osmanlı Döneminde Ermenilerin Göç ettirilmesi 1915”s.33
Ceran , ”Osmanlı Döneminde Ermenilerin Göç ettirilmesi 1915”s.34
81 Ceran, ”Osmanlı Döneminde Ermenilerin Göç ettirilmesi 1915”s.34
82 Ceran, ”Osmanlı Döneminde Ermenilerin Göç ettirilmesi 1915”s.34-35
83 Ceran, ”Osmanlı Döneminde Ermenilerin Göç ettirilmesi 1915”s.36
79
80
- 28 -
ABD'li Ermeni Göç’ünün genel sınıflandırmasında üç farklı göç şeklinin
gerçekleştiği görülür. Bunlardan birincisi, Eğitim amaçlı olarak yapılan göçler, ikincisi, ticari
amaçla yapılan göçler ve üçüncüsü ise, siyasi amaçlı yapılan Ermeni göçleridir. ABD’den
Osmanlı Devleti'ne ilk gelenler Amerikan tüccarları ve misyonerlerdi. 84
Amerikalı misyonerlerin Ermeni gençlerine Amerika'ya gönderme Planlarında
başlangıca oranla önemli değişiklikler görülmeye başlanmıştır.
85
ABD'de Türk imajının
büyük yara almasına sebep olan bu Ermeni faaliyetlerinin yanı sıra Amerikan Dışişleri
Bakanlığı, 1886 yılında yayınladığı kırmızı Kitap’taki Osmanlı Devleti'ne dair bölümlerde
ABD'deki Ermeni propagandasının oldukça büyük rolü olmuştur. 86
İngilizlerin metodunu takip ile işe başlayan Amerikan Board menşei itibariyle
Protestan olmakla beraber, çalışmalarında ilk etapta mezhep farkı gözetmemiştir. 87 İlk
misyonerlerden istenilen en önemli husus Her şeyden önce gittikleri bölgede hiçbir şeye
karışmadan içlerinde yaşayarak onların dillerini öğrenmeleriydi. Gerçekte bu durumu
kendileri tespit etmişlerdi. 88
Misyonerlerin ilk temasları sırasında, onlara en sıcak yaklaşan iki grup Hristiyan
Araplar ve Ermeniler olmuştur. Misyonerler, Ermeniler arasındaki çalışmalarına sessiz ve
dikkatlice başlamışlardır. Misyonerlerin izlenimlerine göre, Osmanlı Devleti'nin ticari ve
endüstriyel sınıfının güçlü kesimlerinden birisini oluşturan bu grup, ılımlı, Gayretli ve
tutumlu Osmanlı bankerleri olmalarının yanında, ulusal kiliselerinin normlarına sıkı sıkıya
bağlı Dindar insanlardan oluşmaktaydı. 89
•
Avrupa Birliği’nin Ermeni Politikası
Avrupa Birliği'nin Ermenistan politikası, ABD ile paralellik göstermekle beraber
küresel perspektiften çok, bölgesel nitelik arz etmektedir. Enerji hatlarının Güvenliği ve siyasi
istikrar ön planda tutulurken doğalgaz konusunda Avrupa üzerindeki Rus Tekeli’nin kırılması
yönünde adımlar atılmaktadır. Artan enerji ihtiyacı ile ilgili olarak AB enerji politikasını
Şenol Kantarcı ,”Amerika Birleşik devletlerinde Ermeniler ve Ermeni lobisi “2.bs,(Ankara: Lalezar
Kitabevi),2017
85 Kantarcı,a.g.e,s.91
86 Kantarcı, a.g.e,s.93
87 Kantarcı, a.g.e, s.65
88 Kantarcı,a.g.e,s.66
89 Kantarcı, a.g.e,s.68
84
- 29 -
açıklayan 2006 tarihli yeşil belgede, AB'nin enerji ihtiyacının artmasına rağmen kaynakların
azaldığı belirtilmekte ve bağlantılı olarak enerji çeşitliliğinin sağlanmasının önemine dikkat
çekilmektedir. Hazar ülkeleri ve Arap yarımadasından temin edilecek doğalgaz için
sürdürülmekte olan Nabucco projesi bu politikanın en önemli sonucudur. Projenin hayata
geçirilmesiyle birlikte Ermenistan'ın da projeye dahil edilmesi yönünde Batı’dan teklifler
gelse de projenin en büyük gaz sağlayıcılarından biri olan Azerbaycan bu teklife olumlu
yaklaşmaması nedeniyle Ermenistan'ın Nabucco dışında kalacağı değerlendirilmektedir. 90
TEHCİRE GİDEN YOL: ERMENİ OLAYLARI VE İSYANLARI
•
Bab-ı Ali Olayı
1895 yılında Hınçak komitesi tarafından düzenlenmiştir. Yaklaşık 5.000 Ermeni Bab-ı
ali’ye yürümüştür.91 Bab-ı Ali gösterisi Hınçak komitesi tarafından tertip edilmiştir. 18 Eylül
tarihinde Kumkapı kilisesinden Bab-ı Aliye doğru yürüyüşe geçen kalabalık yollarda nümayiş
yapan ve silah atan Ermeniler, Sultan Mahmut Türbesi yakınlarında Jandarma Binbaşı Servet
Beyi de vurmuşlardı. Ermenilerin Bab-ı aliye yaklaşmalarına izin verilmemiş ve kalabalık
dağıtılmıştır.92
•
Zeytun İsyanı
İstanbul'da 30 Eylül 1895 tarihinde cereyan eden Ermeni ayaklanmasından sonra
nümayişçilerin Büyük bir kısmı Beyoğlu, Galata, Kumkapı kiliselerini sığındılar ve ancak altı
büyük devlet elçilerin aracılıkları sonucunda ortaya çıktılar. Diğer birçok Ermeni İsyanın da
olduğu gibi, Zeytun İsyanında da Avrupalı devletler olayı kışkırttıkları gibi hükümet tedbir
aldığı zaman hemen devreye girip komiteciler lehine baskı yapmaya başlamışlardır. Osmanlı
Devleti, bu baskılar sonucunda Avrupalı devletler ve komitecilerin isteklerine dayalı olan bir
anlaşmayı imzalamak zorunda kalmıştır. 93
Etrafı Sarp dağlarla çevrili olan Zeytun Kasabası, Osmanlı Devleti için her zaman bir
problem teşkil etmiştir. Zeytun bir nevi feodal bir idare altında toplanmış ve İşhan adı verilen
Ceran, ”Osmanlı Döneminde Ermenilerin Göç ettirilmesi 1915”s.37
Tosun ,” Ermeni meselesinin ortaya çıkışı ve mahiyeti”,s.161
92 Bakar, a.g.e ,s.39
93 Tosun ,” Ermeni meselesinin ortaya çıkışı ve mahiyeti”,s.162
90
91
- 30 -
bir Başkan tarafından yönetilmiştir. Zeytun isyanı, Osmanlı Devleti için onur kırıcı bir şekilde
sonuçlanmıştır.94
•
Van İsyanı
Ermeni komitelerinin teşkilatlandığı yerlerden biri de Van ve çevresidir.1 Haziran
1896 tarihinde başlayan Van isyanında, yine Ermeni meselesinin arkasındaki devletler
devreye girmiş ve komiteciler cezalandırılamamıştır. 95
Komiteciler 1896 yılındaki büyük isyandan önce daha 1895 Yazında zaten askerlere
saldırmaya ve Münferit hadiseler gerçekleştirmeye başlamışlardı. Van'da Taşnak Teşkilatı son
derece kuvvetliydi ve Rusya'dan sürekli silah ve cephane getirmekteydiler. 1896 başından beri
süregelen Van'daki olaylar da nihai noktayı 3 Haziran'da Ermenilerin askerlere Ateş açması
oluşturur. Şehirdeki çarpışmalar iyice artar, Ermenilerin iyi silahlarla ve bol cephane ile
çatışmalara katılmaları isyanın önceden planlandığını ve hazırlandığını göstermektedir. 96
Van civarında başlayan Ermeni eylemleri giderek vilayet geneline yayılır. 1914 yılının
son günlerinde bazı Ermeni köyleri ayaklanarak Gevaş’a gitmekte olan Kadı ile posta
jandarmaların pusuya düşürerek katlederler. Ermeni yazarlar, Van Ermenilerinin silahlarını
teslim etmeleri için Valilik tarafından kendilerine yapılan Çağrıya uyduklarını İleri
sürmektedirler.97
•
Erzurum Olayı
Erzurum olayı, 20 Haziran 1890'da çıkmıştır. Bir daha arkası kesilmeyen İsyan ve
karışıklıkların Başlangıcı sayılabilecek bu İsyan İstanbul'dan yapılan ihbar neticesinde
Sansaryan Okulu'nda ve kiliselerde silah ve cephane aranması ile başlamıştır. Bir Ermeni
yazara göre Erzurum Ermeni Kilisesi’nde dikkatsizce yapılan bir tahkikat sonucu çıkan
olaylarda 20 Ermeni ölmüş ve bunun üzerine Hınçak komitesi gösteriler yapmıştır. Erzurum
olayı Bu açıdan Ermeniler adına bekledikleri oranda gelişme sağlamadıysa da yargılanmak
için tutuklanan 28 kişinin 28 Eylül tarihinde büyük devletlerin baskıları sonucu serbest
bıraktırılmaları komitelere daha sonraki isyanlar için Ümit vermiş, yapılan propagandalar
Avrupa'nın bu olayı bir Ermeni katliamı olayı gibi değerlendirmesine yol açmıştır. 98
94
Bakar,a.g.e,s.40
Tosun,” Ermeni meselesinin ortaya çıkışı ve mahiyeti”,s.162
96 Bakar ,a.g.e ,s.40-41
97 Sert çelik ,a.g.e,s.181-182
98 Bakar, a.g.e,s.36-37
95
- 31 -
Daha savaş başlamadan Ermenilerin Kafkasya’da ve Doğu Anadolu'da sürdürdükleri
Türklere yönelik faaliyetler, Erzurum'da da yapılmış ve Taşnak sutyun Erzurum'da genel
Kurulunu yaparken bile çeteler ve gönüllü alayları kurulmuştur. Bu durum daha sonra
Rusya'da kurulacak olan Ermeni Cumhuriyeti Başbakanı tarafından 1923 yılında yapılacak
diğer Taşnak kongresinde de açıkça ifade edilmiştir. 99
Baş kumandanlığa gönderilen 28 Temmuz 1914 tarihli bir diğer belgede Rusların
Kafkasya dahilin de Rusya -Osmanlı Ermenileri ile Rumları silahlandırarak çeteler teşkil
ettikleri, bunları Anadolu'ya sokarak Burada da çeteler kurdukları ve Osmanlı ordusundaki
Ermeni firarilerin Son zamanda çok arttığı belirtilmiştir.100
Erzurum'daki isyanın programı İstanbul'da yapılmıştır. Söz konusu tarihlerde,
Rusya'daki Ermenilerden bir grup Türkiye'ye silah sokarak bölgedeki komitacıları
veriyorlardı. Bunu haber alan güvenlik kuvvetleri gerekli tedbirleri almışlar ve Erzurum
piskoposluğunda da arama yapmışlardır. 101
•
Kumkapı Gösterisi
Hınçak komitesi 15 Temmuz 1890 tarihinde, Kumkapı'da bir gösteri organize ederek
ilk gövde gösterisini yapmıştır. Bu olayı idare eden Cangül yandır. Bu gösterin amacı da
kamuoyu oluşturmaktır. Ermeni komitecileri, isyan ettikleri Her bölgede yaptıkları gibi
Burada kendilerine yardım etmeyen ya da muhalif olan Ermenileri öldürmüşlerdir. 102
Kumkapı gösterisi, Erzurum olayı ve aslında bir zaptiye vakası olan Musa Bey
olayının etkisi geçmeden Avrupa'nın dikkatini çekmek amacıyla yapılan Bir harekettir.
Temmuz 1890'da Hınçak komitesinin organize ettiği bu gösteri, Kumkapı’daki ana kilisede
ayin esnasında bildiri okunması ve Patrik aşıkyan'ın komite temsilcileri ile beraber Sultan
Abdülhamid’e gönderilmesi girişimidir. 103
•
Merzifon Olayları
Ermeni komitecileri, 1892 yılında Ermenileri isyana teşvik etmek amacıyla
yurtdışında bastırdıkları bildirileri Samsun limanından Merzifon'a, Oradan da Kayseri ve
Yozgat'a asmışlardır. Bu gelişmeler üzerine hükümet Gerekli tedbirleri almıştır. 104
Süslü, Ermeniler, Tehcir ve sonrası,s.119
Süslü, Ermeniler ve 1915 tehcir olayı,s.85
101 Tosun,” Ermeni meselesinin ortaya çıkışı ve mahiyeti”, s.159
102 Tosun,” Ermeni meselesinin ortaya çıkışı ve mahiyeti”, s.160
103 Bakar,a.g.e,s.37
104 Tosun, “Ermeni meselesinin ortaya çıkışı ve mahiyeti”,160
99
100
- 32 -
1890 -1893 yıllarında Hınçak komitesi Anadolu'da karışıklık çıkarmak için her yerde
faaliyette bulunuyordu. Yapılan hazırlıklara göre 5 Ocak 1893'te Merzifon, Amasya, Sivas,
Yozgat, Kayseri ve Çorum'da caddelere ve halkın kalabalık olduğu yerlere asılacak ilanlarla
isyanın başlatılması planlandı. Bu gelişmelerden haberdar olan hükümet aldığı tedbirlerle ilan
asılırken suçüstü yaparak 30 kişiyi tutukladı. 105
•
Sason İsyanı
Kumkapı gösterilerinde rolü olan Mihran Damadyan 1891 yılında bölgeye gelerek
çeteler kurmuş ve Ermenileri isyana teşvik etmeye başlamıştır. Bir süre sonra damadyan
yakalanmıştır. Ancak 1894 yılında Hınçak komitesi İstanbul Sorumlusu olan Murat kod adlı
Hamparsun Boyacıyan bölgede isyanı başlatmıştır. 106
Sason ayaklanması, Avrupalıların dikkatini çekmek ve müdahale etmelerini sağlamak
amacıyla Hınçak komitesince tertiplenmiş bir ayaklanmadır. Hınçak liderlerinden Hamparsun
Boyacıyan'ın Sason bölgesinde yaptığı propagandayla, Avrupa'nın desteğini aldığını ve isyan
ederlerse Avrupa'nın yardım edeceğini söylemesi üzerine, çıkan isyan 23 Ağustos 1894'te
Hamparsun Boyacıyan’ın ele geçirilmesi ile son buldu.107
•
Osmanlı Bankası
Ağustos 1896'da cereyan etmiştir. Ermeni komitelerinin bankaları Hedef seçmelerinin
başlıca sebebi, Bu kuruluşların yabancı devletlere ait olması, Böylece daha fazla dikkat çekme
düşünceleridir.108
•
Adana Olayları
Ermeni komiteleri 1905 yılında Paris'te yaptıkları toplantıda, Adana ve Maraş
çevresinin bağımsızlığını sağlayacaklarına dair karar almışlardır. Bu kararda, söz konusu
bölgedeki Ermeniler üzerinde nüfus sahibi olup, buradan Akdeniz’e bir yol açmak isteyen
Rusya'nın da rolü olmuştur. Ermeniler, yıllarca hazırlıktan sonra nihayet Mart 1909'da isyanı
başlatmışlardır.109
Adana olayı 31 Mart hadisesinin hemen sonrasında ve iktidar boşluğu esnasında
ortaya çıkmıştır isyanın arkasındaki isim Adana Ermeni Marhasası Muşeg isimli piskopostur.
105
Bakar, a.g.e,s.37
Tosun, “Ermeni meselesinin ortaya çıkışı ve mahiyeti”, s.160
107 Bakar,a.g.e,s38
108 Tosun,” Ermeni meselesinin ortaya çıkışı ve mahiyeti”,s.162
109 Tosun,” Ermeni meselesinin ortaya çıkışı ve mahiyeti”,s.163
106
- 33 -
14 Nisan 1909 tarihinde Ermeniler ayaklandılar ve bu ayaklanmanın sonucunda çıkan
çatışmalarda her iki taraftan önemli kayıplar gerçekleşti. 110
Osmanlı topraklarında geçici olarak her türlü hükümet otoritesinin Yokluğundan
faydalanarak ve geçirdiği bu müthiş krizle, imparatorluğun son saatinin çaldığını zannederek
Adana vilayeti ve civarında Müslümanlarla Ermeniler arasında çatışma çıkarmaya karar
verdiler Bu amaçla iki toplumun birbirine karşı kışkırtmak için her şeyi yaptılar.111
İtilaf Devletleri daha bölgeye gelmeden Kafkas cephesinde olduğu gibi, güneyde de
silahlanma ve teşkilatlanma faaliyetleri tamamlanmış ve İngiltere ve Fransa hesabına Ermeni
casusluk şebekeleri kurulmuştur. 112
Berlin Barış Antlaşması konuşmalarında Ermeni asıllı Rus Generali, Loris Melikof
bir mektup yazarak "Kafkasya’da Ermeniler için yer yoktur,siz aşağısı için çalışınız"
önerisinde
bulunuyordu
.Bu
nedenle
Ermenilerin
birçoğu
Kafkasya’dan
bir
şey
beklemiyorlardı. Kilikya için çalışmak gerektiğine inanıyorlardı.113
•
Sivas Olayları
Kayseri, Merzifon, Amasya,Tokat gibi Sivas'ta da Ermeniler öteden beri isyanlar
çıkarmışlar; Komitecilik faaliyetleri Burada da Erzurum'daki gibi sürdürülmüş ve isyanlara
katılmak istemeyen Ermeni halkından bir kısmına da baskılar yapılmak suretiyle silah ve
cephane tedarik etmeleri sağlanmıştır. Seferberliğin ilanından sonra çevre vilayetlerde görülen
İsyan ve şarkilik hareketleri Sivas ve civarında da görülmüş ve saldırılar, sabotajlar
başlamıştır. Bu defa Kara Hisar’ın Yağcı köyünde Seponil isimli bir papaz, dini görevlerini
bırakarak Müslümanlara karşı harekete geçmiştir. 114 Hükümetin zamanında harekete geçmesi
ve birçok silahı ele geçirmesiyle bölgede büyük çaplı olaylar önlenmişse de,yine birçok
Sabotaj, Mezalim ve katliam yapılmıştır. 115150 adet tüfek ve cephane ele geçirilmiştir. Bu
silahlar daha sonra burada çıkarılacak olan isyanlarda kullanılacaktır. Hükümetin zamanında
harekete geçmesi ve birçok silahı ele ele geçirmesi ile bölgede büyük çaplı olaylar önlenmişse
de, yine birçok Sabotaj, Mezalim ve katliam yapılmıştır.116
110
Bakar,a.g.e,s.44
Bey, Cihan Harbi ve Türk Ermeni Meselesi,s.40
112 Süslü, Ermeniler, Tehcir ve sonrası,s.126
113 Ihsan Sakarya , Belgelerle Ermeni Sorunu,2.bs,askeri tarih yayınları,Ankara,1984,s.128
114 Süslü, Ermeniler, Tehcir ve sonrası,s.122-123
115 Süslü, Ermeniler, Tehcir ve sonrası,s.124
116 Süslü, Ermeniler ve 1915 olayları ,s.88
111
- 34 -
•
Trabzon Olayları
Trabzon ve Samsun, Anadolu'ya açılan önemli ihracat ve ithalat limanlarından olduğu
için özellikle buraya yerleşen Ermeniler, silah kaçakçılığında ve casusluk faaliyetlerinde
buraları kullanmışlar ve teşkilatlanmışlardır. 117
Rusların İhtilali müteakip Trabzon ve çevresini tahliyeleri sırası ve sonrasında
Trabzon'dan Erzincan'a kadar bütün köyler Ermeni çeteleri tarafından tahrip edilmiş, camilere
pislikler doldurulmuş, meyve ağaçları kesilmiş, kuyular katledilen Müslüman cesetleri ile
doldurulmuş, Viran evler ve bahçeler kesilmiş Eller, ayaklar ve parçalanmış vücutlarla
dolmuştur.118Trabzon ve Samsun, Anadolu'ya açılan önemli ihracat ve ithalat limanlarından
olduğu için özellikle buraya yerleşen Ermeniler, silah kaçakçılığında ve casusluk
faaliyetlerinde buraları kullanmışlar ve teşkilatlanmışlardır. 119
•
Ankara Olayları
Hazırlıklarını yıllar önce tamamlamış olan Ermeniler,Ankara vilayeti ve çevresinde de
seferberlik ile birlikte askere gitmemek, askerden silahları ile birlikte firar etmek, gider
Müslümanlara mani olmak, silah, cephane ve gıda maddeleri de depolamak, İsyan çıkan diğer
şehirlere yardıma gitmek, çeteler teşkil ederek cepheden yaralı olarak dönenlere veya yaşlı
kadınlara ve çocuklara saldırmak, İtilaf Devletleri'ne casusluk yapmak, jandarmaya, polise
saldırmak gibi faaliyetlere girişmişlerdir. 120
•
Urfa Olayları
Diğer bölgelerde olduğu gibi Ermeniler 1890'lardan itibaren Urfa sancağında da
silahlanmaya, teşkilatlanmaya başlamışlar ve Doğu Anadolu'da asayişin sağlanması ve
Ordu'nun hareketini kolaylaştırmak maksadıyla bir kısmının da Urfa'da işgal edilmesi üzerine
bölgede karışıklıklar çıkarmaya başlamışlardır.
121
14 Ekim 1915'te İsyan tamamen
bastırılmışsa da çete başları yine bir yolunu bulup diğer İsyan bölgelerine kaçmışlar yabancı
uyruklu 9 kişi tutuklanmış ve Amerikalı misyoner Lesli intihar etmiştir. 122
1895'te çıkardıkları isyanlar da suçlu görülerek Trablusgarp’a sürülüp ikinci
Meşrutiyet’ten sonra affedilmiş olan komitecilerden biri, yine isyan çıkarmak ve bölgedeki
Ermenileri teşkilatlandırmak üzere Urfa'ya gönderilmiştir. 123
Süslü, Ermeniler tehcir ve sonrası ,s.124
Süslü ,Ermeniler tehcir ve sonrası, s.125
119 Süslü, Ermeniler ve 1915 olayları, s.89
120 Süslü, Ermeniler tehcir ve sonrası,s.125
121 Süslü ,Ermeniler tehcir ve sonrası,s.127
122 Süslü, Ermeniler tehcir ve sonrası,s.128
123 Süslü, Ermeniler ve 1915 olayları,s.91
117
118
- 35 -
•
Bursa Olayları
Öteden beri silah stokları teşkilatlanan Çengiler Solos, Orhangazi, Gemlik ve
Bilecik'teki Ermeniler, Adapazarı ve İzmit'ten gelen çete başlarının da katılmaları ile
çevredeki Müslüman halka saldırmaya başlamışlardır. 1915 Ağustos sonlarında hükümet
kuvvetlerinin takibi neticesinde yakalanmış ve üzerleri ve çevrede yapılan aramalarda birçok
silah, bomba ve cephane ele geçirilmiştir. Yapılan sorgulamada ise, elebaşlarının Ermeni
başpapaz vekili Barkef, Bursa Ermeni Okulu Müdürü, kilise hademesi ve birçok kilise papazı
olduğu ortaya çıkmıştır. 124
•
Musa Dağı Olayı
Birinci Dünya Savaşı'nda Osmanlı Devleti'ni her yönden zor durumda bırakmak
isteyen İtilaf Devletleri, İskenderun'a çıkarma yapma hazırlıklarına başlamışlardı. Bu nedenle
bölgeye İngiliz ve Fransız savaş gemileri sevk edilmişti. İngiliz ve Fransızlar, amaçlarına
ulaşabilmek için bölgede yaşayan Ermenileri kışkırtarak İsyan etmelerini sağlamışlardı. Bu
Ermenilerle ilgili olarak Fransız ve İngiliz hükümetlerinin temsilcileri ile Bogos Nubar Paşa
arasında bir süre görüşmeler yapılmıştır. Nihayet 18 Aralık 1916 tarihinde varılan anlaşma
gereğince çoğunluğu bu Ermenilerden olmak üzere 4.000 kişilik bir Ermeni lejyonu
oluşturulmuştur. Ermeni tarihçiler ile bazı batılı yazarlar Musa dağı olayını birinci Dünya
Savaşı'nın sembolü haline getirerek bir kahramanlık mücadelesi olarak sunarlar Hâlbuki bu
olsa olsa bir ihanet belgesinden başka bir şey değildir.125
Werfel adlı bir Yahudi tarafından dramatize edilerek yazılan "Musa Dağı'nda kırk
gün" isimli kitap, Amerikalı Ermeniler tarafından film haline getirilmiş ve bir Propaganda
unsuru olarak kullanılmıştır. 126
Muş sancağının köklü ailelerinden ve yörenin geniş arazi sahibi beylerinden olan
Musa Bey, 1883'te Muş Bölgesi'ne gelen Amerikalı misyonerler ile yapılan saldırılarda suçlu
olarak itham edilmiştir. Musa Bey'in bu saldırıyla ilgisi tespit edilmemesine rağmen, olay
diplomatik bir soruna dönüşmüş ve Musa Bey'in mutlaka cezalandırılması için İngiliz ve
Amerikalı yetkililer çaba sarf etmişlerdir. 127
Süslü, Ermeniler tehcir ve sonrası,s.128-129
Sert çelik, a.g.e, s.194-195
126 Süslü, Ermeniler tehcir ve sonrası, s.130
127 Bakar, a.g.e ,s.35
124
125
- 36 -
İtilaf devletlerinin İskenderun'a Bir çıkarma yapacağını fiilen İngiliz ve Fransız
gemileri bölgeye gelmeye başlayınca Samandağ’ına bağlı yedi köydeki Ermeniler, bölgede
komiteciler, kilise papazları, öğretmenler ve İngiliz ve Fransızların kışkırtmaları ile isyan
etmişlerdir. Bölgeyi terk etmeyip silahlarla Ateş açan 5.000 civarındaki Ermeni, silahları,
bombaları, cephaneleri, erzak ve sürüleri ile Hatay'ın Samandağ’ı Kasabası yakınlarındaki
Musa Dağı'na çekilmişler ve buradan İskenderun yakınlarındaki Fransız ve İngiliz gemilerini
haberciler göndererek birlikte saldırıya geçmeyi teklif etmişlerdir. 128
Görüldüğü üzere tarihi olaylar konuşulurken dönemin şartlarını iyi bilmek ve ona göre
yorum yapmak gerekir.
1915 ERMENİ TEHCİRİ
19.yüzyıl, Osmanlı İmparatorluğu'nda Hem belli bir parçalanmanın hem yoğun bir
şiddet olgusunun gözlemlendiği Bir asır olarak tanımlanabilir. Bu iki olgunun temelinde
büyük ölçüde Tanzimatın öngördüğü hedeflerin gerçekleşmemiş olması yatar. Tanzimat
bürokrasisinin
"merkezileştirme"
siyaseti
devletin
taşrada
tutunabilmesi
anlamında
başarısızlığa uğramasa da birçok mıntıkada fiili ve silahlı bir Ademi merkezileştirmenin
oluşmasına yol açacaktı. Örneğin, Kürdistan'da ve bazı Arap vilayetlerinde ciddi bir yeniden
aşiretleşme olgusu yaşanacaktı. Diğer yandan Tanzimat’ın vadettiği Hristiyan Müslüman
eşitliği, İslam cemaati arasında genellikle büyük bir muhalefet ile karşılaşacaktı. Ermenilerin
ve Kürtlerin bir arada yaşadığı bölgelerde Kürt Emirliklerinin yoğun bir askeri güç
kullanılarak ortadan kaldırılması, Ermenilere ilk şiddet eylemlerini tetikleyen faktörler
arasında yer alacaktı. 129
Devletin yayılma döneminde fethedilen bölgelere Müslümanlardan oluşan topluluklar
göç ettirilerek nüfus dengesi sağlanmaya çalışılmıştır. Bu amaçla Anadolu'dan Balkanlar'a ve
Orta Avrupa'ya çok sayıda insan göç ettirilmiştir. Bunun yanında Fatih döneminde İstanbul'a
göç ettirilen Ermeniler de olduğu gibi bir kısım Gayrimüslimlerde ya Kendi istekleri ile ya da
devletin zorlaması ile yer değiştirmişlerdir. Ancak söz konusu tehcirlerin hiçbirisi Ermenilerin
1915 yılındaki mecburi göçü kadar Tartışmalara ve düşmanlıklara yol açmamıştır. Bu durum
1915 Ermeni tehcirinin, diğer toplu göçlerden farklı özellikler taşıdığını göstermektedir. İlk
olarak 1915 Ermeni tehciri vatandaşların memnuniyetsizliklerinin çok fazla olduğu Osmanlı
İmparatorluğu'nun çöküş döneminde meydana gelmiştir.130
Süslü, Ermeniler ve 1915 olayları,s.93
Adanır,Özel,a.g.e,s.471
130 Demir,” Hukuk tarihi açısından 1915 ermeni tehciri",s.9
128
129
- 37 -
600 yıllık Osmanlı Tarihi incelendiği zaman hemen hemen her dönemde çeşitli
sebeplerle ortaya çıkan, toplu hareket ve isyanlar da olaylara karışanların din ve etnik
kökenine bakılmaksızın Sürgün cezasına çarptırıldığı görülecektir. Bu sebeple Ermeni sevk ve
İskan olayını da Bu çerçevede değerlendirmek gerekir. Osmanlı Devleti medeniyetin
doruğuna çıkarken Avrupa'da veya Avrupalının gittiği yerlerde 13. ve 16. yüzyıllarda din,
mezhep kavgalarıyla veya katliamları ile meşgul olunmuş; Haçlılar Filistin'de Müslüman
esirleri kılıçtan geçirirken, İspanya'da Engizisyonun dehşeti ve Müslüman Arapların soykırımı
devam ederken , Fransa'da kralın emriyle Protestanlar katledilirken İspanya ve İtalya'daki
Museviler, Avrupalının zulüm ve vahşetinden tam bir dinler hürriyetinin yaşandığı Osmanlı
Devleti'ne sığınmışlar ve İstanbul, Selanik ve Tiberya Gölü çevresine yerleştirilmişlerdir. 131
Bu bağlamda düşündüğümüzde İmparatorluk 20. Yüzyıla gelindiğinde cephe gerisini
savunmak ve sivil Vatandaşları Ermeni çetelerinin saldırgan tutumundan korumak için köklü
tedbirler almak zorunda kalmıştır. Araştırmalardan öğrendiğimiz üzere Erzurum Vilayetine
gönderilen bir Emir söz konusudur. O emir;
“takip olunan nokta-i nazar vilayetin Rus hududunda bulunması Dolayısıyla orada
hiçbir Ermeni bırakmamak esasına Müsteniddir. Bazı kısımlarda ki Ermenilerin acilen
ihracı...". 132
Osmanlı taraftarı Ermeniler çoğunlukta oldukları halde Rusya'nın dalavereleri ile
Katogikos seçimlerini Rus’un aleti olan Ermeniler kazanmışlar ve bunların İstanbul patrikliği
kanalıyla Türkiye'deki yönetimle Ermenilerin arasını açmışlardır. Fakat şimdi yeni
düzenlemelerle Osmanlı Ermenileri Rus manevi Hegemonyasından kurtuluyor ve Kudüs
Katagikos’un görev sahası tüm Osmanlı mülküne münhasır kılınıyordu. Vartabed'e göre bu
"Ermenilerin ümididir".133
Osmanlı Ermenilerinin imhası; 1912-13 yıllarında Balkan Savaşları'ndan mağlup
çıkılması ve buna bağlı olarak toprak kaybı, 23 Ocak 1913 tarihinde Jön Türkler ‘in yaptığı
darbe ve birinci Dünya Savaşı'nın patlak vermesi şeklinde özetlenebilecek olan üç önemli
Hadise'nin karmaşık bir sonucu olarak değerlendirilebilir. 19. yüzyılda kaybedilen Osmanlı
topraklarında yeni ulus-devletlerin kurulmasından itibaren eski tebaalarının İdaresi altında
yaşamak zorunda kalan Müslümanların vatandaşlık hakları tehlikeye girmişti. 17 Ekim
1912'de
Sırbistan,
Karadağ,
Yunanistan
ve
Bulgaristan,
Osmanlı
idaresinden
Süslü, Ermeniler ve 1915 olayları, s.100
Demir, “Hukuk tarihi açısından 1915 Ermeni Tehciri”s.13
133 Öke,a.g.e,s.115
131
132
- 38 -
memnuniyetsizlik duydukları ve /veya topraklarını genişletmek istedikleri için Osmanlı
İmparatorluğu’na karşı savaş ilan etti. Memleketin içinde bulunduğu en zor dönemde Vatan
savunması görevinden kaçarak dış düşmanla işbirliği içerisine giren Türk halkına eziyet ve
işkence eden Ermeni çetelerinin mensup olduğu komitelerin bir an önce kapatılması ve
faaliyetlerin durdurulması gerekmiştir. 24 Nisan 1915 tarihli gizli bir Tamimle tüm
vilayetlerdeki komite merkezlerinin kapatılması ve evraklarına el konulması emri verilerek 26
Nisan 1915 tarihinde Başkomutanlık tarafından tüm birliklere gönderilen aynı Emir gereği
2345 kişi tutuklanmıştır. Bu hareketler Van'ın Ermeni birlikleri tarafından ele geçirilmesinden
sonra gerçekleştirilmiştir. Yapılan bu uygulama nedeni ile Ermeniler her yıl 24 Nisan'ı
katliam günü olarak kutlamaktadırlar. bu tedbirler gereği 27 Nisan 1915 tarihinde çıkartılan
geçici kanunla (Tehcir Kanunu )Ermeniler bulundukları yerlerden alınarak ülkenin iç
kısımlarına doğru yerleştirilmeye başlanmıştır. 134
Yine sevk ve İskân sırasında meydana gelen olayların da her savaşta olduğu gibi
abartılı bir şekilde düşmanı itibarsızlaştırma aracı olarak kullanıldığı unutulmuştur. Çok
büyük ölçüde açığa kavuşturulduğu gibi Tehcir sırasında Hristiyanlara ve bilhassa tehcirin
hedefinde olan Ermenilere kötü muamele yapıldığı iddiaları ABD'nin İtilaf Devletleri
tarafında savaşa girmesini kolaylaştırmak ve Kamuoyu oluşturma projesi ile bağlantılıdır. Bu
projenin yürütücüsü İngiltere’dir. İngiltere kurduğu Propaganda dairesinde Wellington House
Bu konuda bir Mavi kitap hazırlatmış ve medyaya servis etmiştir. 135
Batılı devletlerin, kuruluşundan buyana siyasi ve tarihi geçmişlerine bakacak olursak ,
çok övündükleri demokrasilerini bizim topraklarımıza da getirmeye çalıştıkları bir gerçektir.
Yukarıda bahsedilen bilgilerin kaynak değerleri incelendiğinde doğruluğu su götürmez bir
gerçek olmakla beraber, hazırlanan “Mavi kitap” tam olarak batılı devletlerinin hedeflerine
hizmet etmektedir.
Bu konuda bir itiraf söz konusudur. Pastırmacıyan'ın "Why Armenia should be free"
adlı eserinde karşımıza çıkmaktadır. Söylemi şöyledir : “ Oltu'dan Sarıkamış’a ilerlerken Rus
yedek ordusunun 4 taburunu teşkil eden Ermeni gönüllülerin Cesur direnişi sayesinde barduz
geçidinde 24 saatlik bir gecikmeye maruz kaldı. Bu 24 saatlik gecikme Ruslara tamamıyla
savunmasız bırakmış oldukları Sarıkamış bölgesinde, yeterince asker gönderip Türklerin 9.
kolordusunu geri püskürtme fırsatı verdi. Türkler planlarının başarıya ulaşacağına o kadar
eminlerdi ki ne yedek erzak hazırlamışlardı ne de nakliyatları vardı. Rus ordusuna bahşedilen
134
135
Yarar,” Ermeniler ve Türk ermeni ilişkinleri “,s.41
Çiçek,a.g.e,s.128
- 39 -
Bu paha biçilemeyecek kadar değerli hizmet eşsiz Keri kumandasındaki Ermeni
gönüllülerinden müteşekkil dördüncü Tabur sayesinde mümkün oldu”. 136
1913'ten itibaren, Milliyetçilik fikrine sıkı sıkıya bağlı olan kadrolar kuşatıcı bir üst
kimlik olarak Osmanlı kimliğini gerçekçi bulmaya başladılar, Türk milliyetçilerinin nazarında
bu savaş Osmanlı Hristiyanları tarafından arkadan bıçaklanma Mitinin doğruluğunu teyit eder
nitelikteydi.137
•
Tehcir Terimi
Tehcir kelimesi Osmanlı terminolojisinde ülke içinde bir yerden başka bir yere nakil
yani "zorunlu göç" anlamında kullanılmış olup, belgelerde büyük oranda sevk ve İskân olarak
adlandırılmıştır. Ermeniler Tehcir sırasında hiçbir zaman Sınırdışı edilmemişlerdir. Osmanlı
Hükümetinin almış olduğu sevk ve İskân kararı devletin bir kısım vatandaşlarını geçici bir
süre için ülkenin daha güvenlikli başka bölgelerine yerleştirme hareketidir. 138
“Hecera “fiilinden türetilmiş Arapça bir kelime olan Tehcir, bir yerden başka bir yere
göç ettirme hicret ettirme İngilizcedeki ifadesi ile “Emmigration, İmmigrate” anlamlarına
gelir. Fiilde Sürgün manası yoktur. Türk Dil Kurumu sözlüğünde de Mustafa Nihat Özön'ün
Osmanlıca Türkçe sözlük ‘ünde de Ferit Develioğlu’nun Osmanlıca - Türkçe lügatı'nda da,
Tehcir kelimesinin karşılığına göç ettirme yazılmıştır. Yani kelimede Sürgün anlamı
yoktur.139
Arapça asıllı olan kelime "Hecera" fiilinden Türeyen Rubai bir mastar isimdir. Bir
yerden başka bir yere göç ettirmek hicret ettirmek manasını taşır. Fiilde Bir Sürgün manası
yoktur. Zira bu mana Arapçada " Nefy, İb'ad ,İtikal, İ'sikar " gibi mastarlarla ifade edilmiştir.
Zaten tehcirde meşhur olan kanunun adı da aslında “sevk ve İskân kanunu” dur. Olayın
anlatımında sık sık “Tenkil” tabiri de kullanılmıştır. 140
Bu konuyu ele alış biçimi olarak değerlendirirsek tarihi açıdan olduğu kadar filolojik
açıdanda sorun teşkil eder. Tarihin hangi dalından bakarsak bakalım “ kelime ve anlatım her
şeydir”.
136
Çiçek,a.g.e,s.135
Adanır, Özel,a.g.e,s.357
138 Demir, “Hukuk tarihi açısından 1915 Ermeni Tehciri”s.6
139 Necdet Sevinç, Tehcir Ermeni iddiaları ve Gerçekler,3.bs ,bilge oğuz yayınları ,İstanbul,2007,s.216
140 Süslü, Ermeniler tehcir ve sonrası,s.135-136
137
- 40 -
29 Mayıs'ta hazırlanan bir Tezkere ile durum Meclis-i Vükela ‘ya iletilmiş ve Sevk
kanununun uygulanması için gerekli resmi belge hazırlanmıştır. Böylece isyanların olduğu
yerlerdeki Ermenilerin başka bölgelere taşınması imkânı veren bir kanun yürürlüğe
girmiştir.141
TEHCİR KARARININ UYGULANMASI
Ermeni Soykırımı iddialarını savunanlar "Tehcir" sözcüğünün farklı anlamlar
yükleyerek sözcüğün ifade ettiği anlamı farklı bir kavram ile ifade etmektedirler. Bazı
çevreler 1915 yılında Osmanlı Devleti'nin Ermenilere karşı uygulamış olduğu "Sevk ve İskân
kanunu" gereği Ermenilerin ülke içerisinde bir bölgeden başka bölgelere sevk edilmesini
Latince ‘den Batı dillerine aktarılan "Deportatio" terimi ile tanımlamaya çalışmaktadırlar. 142
Tehcirin yani zorunlu göçün, belirli bir düzen ve güvenlik içinde gerçekleşmesi için
hükümet çeşitli önlemler almaya çalışmıştır zeytun ve Maraş Ermenilerinin Konya bölgesine
Tehcir edilmesi ve 24 Nisan 1915 tutuklananlarıyla komitelerle alakaları tespit edilenlerin
Çankırı ve Ayaş'a Sürgüne gönderilmesi, olayların büyümesi ve genel bir Mahiyet kazanmaya
doğru gitmesini engellememiştir .Bunun üzerine hükümet 27 Mayıs 1915 tarihli sevk ve İskan
geçici kanununu çıkarmak zorunda kalmıştı. 143
Merkeziyetçilikte kararlı Bab-ı Ali demokratikleşme yolunda Ermeniler başta olmak
üzere unsurların Mebusan'da temsil edilmelerine karşı çıkmayacaktı. Ancak İkinci Meşrutiyet
Meclisi'nin Osmanlı İmparatorluğu'nu oluşturan etnik grupların ulusal amaç ve heveslerini
haykırdığı Bir zemin olmasıyla dönemin sadrazamlarından Sait Halim Paşa," Acaba
Meşrutiyetin kabul edildiği her yerde siyasi faaliyetler Sadece bu bölücü şekilde mi cereyan
etmeye mahkûmdur ?" diyerek Hayâl kırıklığını da dile getirmişti. Yine de 1908-1914 yılları
arasında İttihat ve Terakki, Taşnaklarla işbirliğine önem vermiş, Hatta 1909 ve 1912
seçimlerine ortak platformda katılmıştı. 144
Komitelerin kapatılmasından sonra Osmanlı Devleti Ermeni Milliyetçiliğinin
mihraklarından
Patrikhane’yi,
ayrılıkçı
emellere
hizmet
etmesini
önlemek
üzere,
millileştirmeye çalışacaktır. Kilise piramidine göre bunların altında İstanbul ve Kudüs
Çelik, ”Ermeni Tehciri Ve Tehcirden Dönen Ermenilerin Iskan Sorunu",s.146
Sertçelik,a.g.e,s.211
143 Bakar,a.g.e,s.78
144 Öke,a.g.e,s.113
141
142
- 41 -
patrikleri bulunuyordu. Söz konusu tehlike kapısının bir daha aralanmaması için Osmanlı
Devleti, Patrikhane için yeni ve milli bir Nizamname yapmayı tasarlayacaktır. 145
II. Abdülhamit, Doğu Anadolu'daki Ermenilerin yaşam şartlarını iyileştirmeyi taahhüt
etmesine rağmen, bu yörelerin Osmanlı bünyesinden kopmasına neden olacak ıslahatın
uygulanmasına kesinlikle karşı çıkmıştı. Dışta büyük güçlerin ısrarlarına dayanan
merkeziyetçi padişah, içte de Doğu Anadolu'da nüfus çoğunluğunu oluşturan Müslümanların
"hamisi" olduğunu çeşitli vesilelerle hatırlatmayı bilmişti. Bu yöredeki aşiret reisleriyle ve
şeyhlerle dostane münasebetler kurdu, çocuklarını İstanbul'a getirtti, memuriyetler, ihsanlar
ve imtiyazlar verdi. Ayrıca, bu aşiretlerden Osmanlı subaylarının denetiminde alaylar teşkil
ederek, onlardan askeri güç olarak yararlanma yoluna gitti. Hamidiye alayları, Doğu
Anadolu'da Ermeni olaylarının bastırılmasında kullanıldığı gibi, bir ölçüde Ermeni
ayaklanmalarının çıkmasında caydırıcı rol oynamışlardır.146
Tehcir kararının alınması ve uygulamaya başlanmasıyla vilayetlerin ne yapacakları
sorumluluk alanlarının ne olduğunu bildiren Yazışmalar artarak devam etmiştir. Hükümet
tehcirin gayesini ne olduğunu bildiren telgraflar göndermiştir.147
Tehcir edilecek Ermenilerin gönderileceği yerler ise aynı metinde Musul vilayetinin
güneyi, zor sancağı ve Merkez dışında Urfa sancağı olarak tespit edilmiştir. Ayrıca yeni
yerleşim alanlarında Ermenilerin yeni bir isyana girişmelerini önlemek için toplam nüfusun
%10 'unu geçmeyecek şekilde gönderilmeleri emredilmiştir. Yine güvenlik gerekçesiyle
yerleşim alanlarının Bağdat demiryolu hatlarından en az 25 km. mesafede olması gerektiği
bildirilmiştir. Bu esaslar çerçevesinde Tehcir kararı alındıktan sonra Osmanlı İmparatorluğu
Ermenileri Güvenlikli ve en az zarar görecekleri şekilde yeni yerlerine göndermek için bazı
yönetmelikler yayınlamıştır. Tamamı 15 maddelik olan bu yönetmelik, hükümlerine göre
Tehcir edilen Ermenilerin işlerine bakmak için bir "Muhacir Komisyonu" kurulacaktı.
Çıkarılan yönetmeliğe göre sevk edilecek Ermeniler, taşınabilir bütün mallarını ve
hayvanlarını birlikte götürebileceklerdi. İskân yerlerine ulaşan Ermeniler uygun mekânlarda
barındırılacaktı. Yerleşimleri yapılan Ermenilerin nüfus sayımı yapılarak bir deftere ailenin
ismi, lakabı, yaşları , sanatları ve geldikleri ve yerleştirildikleri yerler yazılacaktı. 148
145
Öke,a.g.e,s.114
Öke, a.g.e,s.112
147 Bakar,a.g.e,s.82
148 Çiçek,a.g.e,s.141
146
- 42 -
Nitekim bu önemli yönetmeliğin yayınından 10 gün sonra, yani 10 Haziran 1915
tarihinde hükümet 34 maddelik bir başka yönetmelik daha yayınlayarak geride kalan Ermeni
mallarının tasfiyesi veya korunması için "Emlâk-ı Metruke Komisyon’u"
adı verilen
Komisyonlar kurulması kararlaştırılmıştır. 149
Hükümet, önceleri Kayseri, Amasya ,Yozgat, İzmit ,Bursa gibi şehirlerde Tehcir
Kanunu'nu uygulamak istemedi, Fakat İngiliz ve Fransız donanmalarının Çanakkale'ye
saldırması, Rus filolarının Karadeniz Ereğlisi'ni bombardımana başlaması üzerine, bu
yörelerde tezgahlanan Ermeni ayaklanmaları, başkentin bile emniyette olmadığını Ortaya
koydu. Yapılan aramalar sonunda Adapazarı, Kayseri, Yozgat ve Bursa'nın adeta bir silah ve
mühimmat deposu haline getirildiği anlaşılınca buralarda yeni bir "Van olayı" yaşamak
istemeyen hükümet, adı geçen şehirleri de kanunun kapsamı içine aldı. 150
Bakanlar kurulunca kabul edilen Tehcir Kanunu metninde; Van, Bitlis, Erzurum
vilayetleri Ermenilerinin tamamının, Adana, Sis ve Mersin'in merkezleri hariç Adana, Mersin
Cebeli Bereket, Kozan Livaları ile Maraş'ın Merkezi hariç Maraş sancağı ve Halep vilayetinin
merkez ilçeleri hariç İskenderun, Beylan, Cisrisugur, Antakya ilçelerinin köy ve kasabalarında
oturanların Tehcir edileceği belirtilmiştir. 151
Tehcir uygulaması sırasında Ermenilerin toplandıkları yerlere kasıtlı biçimde
"Toplanma kampları" adının verildiği ve dış dünya ile irtibatlarının kesildiği ileri
sürülmektedir. Hâlbuki Mezopotamya’ya Tehcir edilen Ermeniler için toplanma yerleri
kurulmakla birlikte Yabancılarla temasları kesilmez. Armyamskiy Vestnik, isimli dergide
kaleme alınan makalelerde ise, zorunlu Göçe tabi tutulan Ermenilere yardım edilmesine
Osmanlı hükümetinin engel olmadığı bildirilerek, yurt dışından Mülteciler için gönderilen
paraların dağıtımının yerel Türk idarecilerinin müdahaleleri olmadan yapılabildiği üzerinde
durulur .152 Ermeni nüfusu 1.161.619'dur. Yer değiştirmeye tabi tutulmayan nüfus; 82.880'i
İstanbul, 60.119'u Bursa'da. 4.548'i Kütahya sancağı ve 20.237'si Aydın vilayetinde olmak
üzere toplam 167.778'dir. Ermenilerin yer değiştirme uygulaması büyük bir disiplin içinde
yapılmıştır. Böylece, yer değiştirme sırasında Sözde soykırım maksadıyla Osmanlı ordusu
tarafından öldürülen bir tek Ermeni yoktur. 153
149
Çiçek,a.g.e,s.142
Sevinç,a.g.e,s.204
151 Çiçek,a.g.e,s.140
152 Sertçelik,a.g.e,s.212
153 Ceran,” Osmanlı döneminde Ermenilerin Göç ettirilmesi 1915 ”,s.57
150
- 43 -
Öte yandan, Osmanlı Devleti yer değiştirme uygulamasına tabi tuttuğu Ermenilerin
nakli sırasında ağır Savaş şartlarına rağmen olağanüstü gayret göstermiş, bu gayret yabancı
diplomatlarca da tespit edilmiştir. Burada dikkat edilmesi gereken en önemli hususlardan
birisi, sevk edilen Ermenilerin güvenliği hususudur. Hükümet, göçmenlerin İaşe'si ve
korunmasına yönelik büyük harcamalar yapmıştır. Uygulamaya ait belgelerde hangi il ve
ilçelerde hastane kurulduğu, Ermeni çocuklarından yetim kalanlar için hangi binanın
ayrıldığına kadar detaylı bilgiler verilmektedir. 154
Osmanlı Hükümeti, tehcire Tabi olan Ermenilerin yolculuklarını kolaylaştırmak için
gerekli bütün önlemleri almaya çalışmıştır. Yola çıkmadan önce Ermenilere ortalama 15 gün
süre verilmiştir. Gerek güvenlik gerekse yiyecek ve barınma sağlanması konusunda alınan
tedbirlerin Koordinasyonu, valilikler ve İskân-ı Aşair ve Muhacirin Müdüriyeti aracılığı ile
yapılmıştır.155 Tehcir sırasında bahsedilen salgın hastalıklar yüzünden 25-30 bin civarında can
kaybı olduğu tahmin edilmektedir. 156
Sovyet Rusya 27 Aralık 1943 tarihinde Özerk Kalmık Sovyet Cumhuriyeti statüsüne
son verdikten sonra 90.000 üzerinde kalmık'ı Sibirya, Altay bölgesi ve Orta Asya'ya sürer. Bu
tarihten sonra Kuzey Kafkasya’dan toplu olarak sürülen Türk ve Müslüman halkların sahip
oldukları bölgelerin Özerk statülerine son verilmesi uygulaması bir gelenek haline gelir.
Almanlar ise hem Çarlık hem de Sovyet döneminde Rusya'da yaşadıkları topraklardan Sürgün
edilme tehlikesine maruz kalırlar. Birinci Dünya Savaşı döneminde Çarlık Rusya’sının Batı
bölgelerinde yaşayan Almanlar, Rus hükümeti tarafından Ural çevresine Tehcir edilerek
yerleştirilir.157
Osmanlı Devleti'nin Ermenilere karşı uyguladıkları “Tehcir” olayını incelediğimizde,
Birinci Dünya Savaşı'nda, Ermenilerin savaşın bir tarafı olduğunu ve Osmanlı Devleti'nin
savaşı kaybetmesi için çaba sarf ettiklerini bilmekteyiz. Toprak bütünlüğü ve egemen olma
anlayışını korumak için mevcut olan savaş ortamını incelediğimizde, Ermenilerin, Rusların
bir maşası olduğunu ve Ruslar’ın Ermenileri kullandıklarını görüyoruz. Tüm bunlar göz
önünde bulundurulduğunda Tehcirin bir tartışma konusu olması gereksiz bir tavırdır. Kaldı ki
Ermeni kaynaklarını incelediğimizde tarihin her döneminde bir sürgün hayatı yaşadıklarını
okumaktayız. Örneğin Şah Abbas döneminde binlerce Ermeni sürgüne tabi tutulmuştur.
Ceran ,” Osmanlı döneminde Ermenilerin Göç ettirilmesi 1915 ”s.58
Demir,” Hukuk tarihi açısından 1915 Ermeni Tehciri”,s.17
156 Demir, ”Hukuk tarihi açısından 1915 Ermeni Tehciri",s.18
157 Sertçelik,a.g.e,s.216
154
155
- 44 -
Günümüze kadar uzanan Ermeni soykırımı iddiaları ve suçlamaları tarihin her döneminde
karşımıza çıkmaktadır. Gerek Osmanlı döneminde, gerekse Cumhuriyet döneminde Ermeni
Soykırımı iddialarını yıllar geçse de önümüze sunmaktan hiç çekinmeyen İngiltere, Fransa ve
Rusya’nın tarihine bakacak olursak, Tehcir uygulamalarının hatta daha fazlasının olduğunu
görmekteyiz. Batılı devletlerin Örneğin; Fransa’nın tarihinde kuzey Afrika’da uyguladıkları
şiddet ve katliamlar gizli tutulan bir konu değildir. Yüzyıllardır Cezayir’i ve Tunus’u sömürü
altında tutan Fransa, gariptir ki Ermeni soykırımı iddialarını araştırıp bununla ilgili birçok
yazı kaleme almıştır. İngilizlerin çeşitli Coğrafyalarda yaşayan insanlara karşı uyguladıkları
şiddet ve İrlandalılara karşı uyguladıkları soykırım vari hareketler tarih sayfalarında yerini
almaktadır. Demografik açıdan araştırmalar yaptığımızda, Günümüze kadar uzanan
İrlanda’nın nüfus hareketliliğinde büyük oranda azalma olduğunu görmekteyiz. 1879-1900
yıllarında İngilizlerin sömürgesinde olan Orta Afrika ve Hindistan’da da milyonlarca insanın
yaşamını yitirdiği bilinmektedir. Bir diğer Ermeni soykırımı iddialarını dillerinden
düşürmeyen Rusya’nın tarihine bakacak olursak Tehcir Seceresi baya kabarıktır. Binlerce
Polonyalıyı, Karaçayları, Ahıska Türklerini, Balkarları, Çerkezleri, Abazları, Çeçen-İngusları
ve Dağıstan halklarını göçe zorlamıştır. İşte tam bu noktada Mustafa Kemal Atatürk ’ün şu
sözleri bu durumu çok güzel özetlemektedir;
“Tarih ne güzel aynadır. İnsanlar, özellikle ahlâkta gelişmemiş kavimler, en büyük
kutsal kavramlar karşısında bile hasis duygulara tâbi olmaktan nefislerini men edemiyor.
Tarihin sinesine geçen büyük hâdiselerde, bu hâdiseler içinde âmil ve fâil olanların hal,
hareket ve muameleleri onların ahlâk seviyelerini ne açık gösterir.”158
TEHCİR KANUNUNUN İNCELENMESİ
Osmanlı Devleti’nin Birinci Dünya Savaşı’nı kaybetmesi ile ilk kez uluslararası bir
metinde (Sevr Antlaşması’nda) Ermeni Devleti ile ilgili bir ifadeye yer verilmiş ve bu
ifadenin kapsadığı bölgelerde “Büyük Ermenistan” kurulmaya çalışılmıştır. İtilaf devletlerinin
girişimleri ve yürütülen propagandanın etkisiyle uluslararası alanda kamuoyu desteğine sahip
olan Ermeniler, Karadeniz’e çıkışı olan “Büyük Ermenistan’ı” kurmaya çalışırken Türk Milli
hareketi de, Doğu Anadolu ve Doğu Karadeniz Bölgelerinin büyük bir çoğunluğunun
Türklerden oluştuğunu yine uluslararası konferanslarda ispat etme gayretine düşmüştür.
158
https://www.ktb.gov.tr/TR-96470/tarih.html
- 45 -
Ancak en somut ve gerçekçi adım Türklerle Ermenilerin karşı karşıya bulundukları Gümrü
Barışı ile atılmıştır.159
Gümrü’de gerçekleşen barış görüşmelerine TBMM adına Doğu Cephesi Kumandanı
Kazım Karabekir Paşa, Erzurum Valisi Hamit Bey ve Erzurum Milletvekili Süleyman Necati
Bey katılırken Ermenistan Cumhuriyeti’ni ise Eski Başbakan Aleksander Hatisyan, Eski
Maliye Bakanı Avram Gülhandaniyan ve İç İşleri Bakan Yardımcısı İstepan Gorganiyan
temsil etmişlerdir.160
Bugün de geçerliliğini sürdüren Moskova Antlaşması ile Türk milletine dayatılan ve
içeriğinde “Ermenistan’a bırakılacak toprakların da yer aldığı Sevr Antlaşması büyük bir
devlet tarafından geçersiz sayıldığı gibi, Çarlık Rusya’sı ile Osmanlı Devleti arasında cereyan
eden 1877-1878 Osmanlı Rus Savaşı sonrasında imzalanan ve Ermenilerle ilgili özel hükmün
yer aldığı Ayestefanos Antlaşması da hükümsüz kılınıyordu.161
1921 Türkiye ile Ermenistan, Azerbaycan ve Gürcistan Arasında Dostluk Antlaşması”
başlığını taşıyan Kars Antlaşması, esasında Türkiye ile Sovyet Rusya arasında cereyan bazı
sorunları çözmek ve Moskova Antlaşması hükümlerinin Kafkas Cumhuriyetlerince de
onaylanmasını sağlamak amacıyla toplanmıştı. Ancak Ermenilerin Rusya nezdinde girişimde
bulunarak özellikle tuz madenlerinin bulunduğu Kulp ve tarihî Ani Harabeleri’nin
Ermenistan’a bırakılmaları yönündeki sınır değişikliği talepleri görüşmelerin bir süre
uzamasına neden olmuştur. Rus delegasyonunun Ermeniler lehine yapmak istediği bu
değişiklik TBMM Hükümeti’nin kararlı tutumu ile sonuçsuz kalmış, Türkiye – Ermenistan
sınırında herhangi bir yeni düzenlemeye gidilmemiş, Türkiye’nin Batum Limanı’ndan
yararlanma ve bu bölgeyi Gürcistan’a bıraktığını belirten özel madde dışında Moskova’da
belirlenen hususlar Kars Antlaşması’nın da esasını teşkil etmiştir.
162
Mondros’ta Agamemnon zırhlısında yapılacak görüşmeler için Amiral Calthorpe’a
gönderilecek olan mütareke taslak metni, henüz son şeklini almamıştı. Diğer İtilaf
devletlerinin de mütareke taslağına onay vermeleri gerekiyordu. Bu yüzden Lloyd George,
Savaş Kabinesi’nin 1 Ekim tarihli toplantısında kararlaştırıldığı üzere Fransız ve İtalyan
Mehmet Okur,” Gümrü, Moskova ve Kars antlaşmaları çerçevesinde Ermeni Sorunu üzerine genel bir
Değerlendirme”, Sosyal bilimler enstitüsü Dergisi, sayı-8,2011,s.73-90
160 Okur,” Gümrü, Moskova ve Kars antlaşmaları çerçevesinde Ermeni Sorunu üzerine genel bir
Değerlendirme”,s.75
161 Okur,” Gümrü, Moskova ve Kars antlaşmaları çerçevesinde Ermeni Sorunu üzerine genel bir
Değerlendirme”,s.82
162 Okur,” Gümrü, Moskova ve Kars antlaşmaları çerçevesinde Ermeni Sorunu üzerine genel bir
Değerlendirme”,s.84
159
- 46 -
hükümet başkanları Clemenceau ve Orlando ve bunların askeri danışmanlarıyla görüşmek için
Paris’e gitti. İngiliz Başbakanı, 3 Ekim’de Savaş Kabinesi’nde bazı düzenlemelere tabi tutulan
İngiliz mütareke taslağını da yanına almıştı. Paris’te yapılacak görüşmeler esnasında İngiliz
taslağı incelenerek Türklere sunulacak mütareke metnine son şekli verilmeye çalışılacaktı.
Neticede İngiliz Savaş ve Donanma Bakanlıkları tarafından hazırlanıp 3 Ekim’de Savaş
Kabinesi’nce onaylanan mütareke taslağı, birkaç gün sonra (5-9 Ekim) Paris’te Müttefikler
arası bir konferansta masaya yatırıldı. Burada yapılan çeşitli düzenlemeler ve yapılan
eklemeler nihai taslağı oluşturacaktı. Diğer bazı eklemelerin yanında, İngiliz mütareke
taslağına Paris’te yapılan diğer bir ekleme Ermenilerle ilgiliydi. Buna göre İtilaf savaş
esirlerinin yanında Ermeni esir ve tutuklularının da itilaf devletlerine teslim edilmeleri
gerekecekti. Yapılan ön düzelti ve eklemelerden sonra taslak metin üzerinde daha detaylı
değerlendirmelerde bulunmaları için üç İtilaf devletinin askeri ve bahri uzmanları konferansa
davet edildiler.163
1918 yılı Ekim ayının başlarında Türkiye’den de barış sinyalleri alınmıştı. Dolayısıyla
İngiliz Hükümeti, muhtemel bir barış durumunda takip edeceği politikaları oluşturmaya
başladı. Asıl konu Türkiye’yi savaş dışı bırakacak düzenlemeler üzerinde yoğunlaştıysa da, bu
süreç içerisinde İngiliz Dışişleri tarafından Ermeniler ve “Ermenistan” a yönelik bir takım
değerlendirmeler de ortaya koyuldu. Neticede Ermeniler de savaşın sona ermesinden hemen
önce ve sonra, savaş esnasında kendilerine verilen bağımsız Ermenistan vaadinin gerçeğe
dönüştürülmesine ilişkin düzenlemelerin gözlemcisi haline gelerek, bu uğurdaki beklenti ve
umutlarını zirve noktasına taşımışlardı. Bununla beraber I. Dünya Savaşı’nda ortak menfaat
birlikteliği zemini ve tarafların karşılıklı olarak birbirlerini kullanmaları sonucunda kristalize
olan işbirliği süreci, menfaat birlikteliğinin ortadan kalkmasıyla yol ayrımına gelecek,
Mondros Mütarekesi de içeriği tepkimeleri ve sonuçlarıyla bu yol ayrımının girizgâhını
oluşturacaktı. 164
Lozan Antlaşmasıyla, Türkiye'de yaşayan Ermeniler azınlık statüsüne kavuşmuş, Türk
vatandaşlarının sahip olduğu tüm haklara sahip olmuşlardır. Bu tarihten sonra Ermenilerle
problem yaşanmamıştır. İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Türkiye Sovyet Rusya tehdidine
karşı NATO'ya üye olması üzerine Rusya tarafından Türkiye'nin dışarıdaki itibarını
zedelemek ve iç karışıklık çıkartmak maksadıyla Ermeni propagandası ortaya atılmıştır.
Okur,” Gümrü, Moskova ve Kars antlaşmaları çerçevesinde Ermeni Sorunu üzerine genel bir
Değerlendirme”,s.81-82
164 Okur,” Gümrü, Moskova ve Kars antlaşmaları çerçevesinde Ermeni Sorunu üzerine genel bir
Değerlendirme”,s.67-68
163
- 47 -
Ermeniler bu tarihten itibaren "Dört T" planını uygulamaya koymuştur. Bu planın aşamaları
terör, tanınma, tazminat ve topraktır. 165
Ermeni Yurdu konusu Lord Curzon tarafından dile getirilmişse de, İsmet Paşa'nın
buna ilave edeceği bir şey olmadığını belirtmesi üzerine bu konu bir daha Lozan
Konferansı'nda görüşülmemiş ve antlaşma metninde yer almamıştır. Böylece batılı devletler
tarafından savaş sırasında teorik olarak ve fiilen gündeme ve sahaya getirilen sun'i "Ermeni
meselesi" Tehcir olayı ve Türk zaferleri ile askeri olarak ve Lozan’daki son durumda da
hukuki ve siyasi olarak sona ermiştir.166
Nitekim 15 Aralık 1922 tarihinde, azınlık sorunları alt-komisyonunun ikinci
oturumunda Başkan Montagne, gündemin 10. maddesinin "Ermeni Yurdu" olduğunu açıkladı.
Görüşmelere geçildiğinde 10. maddeye kadar gayet ılımlı ve anlaşmaya yatkın olan Türk
delegasyonu Ermenistan kurulmasını kesinlikle reddetti. 14 Aralık'ta bir konuşma yapan
Curzon'un " genel anlamda Türkiye'nin Ermeniler için bir toprak sağlamasını talep ettiğini
belirttiler.167
Türkler Ermenistan'ın kurulmasında ortak hareket eden İngiltere ve Fransa'ya karşı
çıkamayacaklardır. AAS Ermenistan için Vatan olarak Toroslar ‘da Ermenistan'a doğru
uzanan bir bölgeyi öneriyor, Erivan tam bağımsız olursa büyük Ermenistan kurulmasının bu
yolla kolaylaşacağını hesap ediyordu.168
Lozan Antlaşması 20 Kasım 1922'de başlamış ve 8 ay sürerek 24 Temmuz 1923'te
sona ermiştir. Ancak, ne milli mücadelenin sonunu getiren 11 Ekim 1922'de tarihli Mudanya
mütarekesinde, ne de Lozan Antlaşması'nda Ermenilerle ilgili hiçbir karar alınmamıştır.
Bununla birlikte Ermeniler hem milli mücadelenin devam ettiği hem de Lozan Anlaşması'nın
başlarında yani 20 Kasım 1922 ile 9 Ocak 1923 tarihleri arasındaki 2 aylık dönemde, Ermeni
meselesini gündeme getirmişler, Türkiye heyetinin itirazlarına rağmen, azınlıklar alt
komisyonunda bildiriler Okumakla ve müzakere edilmekle yetinilmişse de, antlaşma
metninde buna yer verilmemiştir. 169
Yarar,” Ermeniler ve Türk-Ermeni ilişkileri”,s.47
Süslü, Ermeniler tehcir ve sonrası,s.258
167 Çicek,a.gÇias.286
168 Çiçek,a.g.e,s.283
169 Süslü, Ermeniler tehcir ve sonrası, s.229
165
166
- 48 -
Lozan görüşmelerine giderken Amerika'nın Ermeni sorununda pasif kalacağı, heyetine
Bu konuda bir talimat vermemesinden anlaşılıyordu. Ermeni sorunu, azınlıkların haklarının
korunması ile ilişkilendirilmiştir. Ermeni sorununun masaya gelmesi bekleniyor, fakat
çözüme ihtimal verilmiyordu. Aslında ABD Ermeniler için en uygun yaşam alanının Rusya
Ermenistan 'ı olduğunu düşünüyordu. 170
Lozan Konferansı'nda Türkiye heyetinin karşı karşıya kaldığı en önemli sorunlardan
birisi de Şüphesiz Ermeni sorunu idi. Bu sorun hakkında muhtelif çalışmalar olmakla birlikte,
konu daha çok Lozan belgeleri ve tutanakları üzerinde araştırılmıştır. Bu tür belgeler ise
Ermenilerin Lozan’daki faaliyetlerinin ve Türkiye'den isteklerin Ancak küçük bir kısmını
aydınlatabilmektedir. Yalnızca Lozan Ermeni delegasyonu üzerinde etkili ve diplomatik
çevrelerde adından söz ettirmeyi Başaran dernekler ele alınmıştır. 171
Osmanlı Dışişleri Bakanı Gabriel, bulunduğu Armenian National delegation adıyla bir
ortak delegasyon göndermeyi başardılar. Ayrıca Amerikan Dışişleri bakanlığını da Ermeni
sorunun da daha aktif rol almaya ikna ettiler. Amerika'nın Lozan'da Türkiye'ye yeterince
baskı yapmamasını kınıyor ve İstanbul'un Türklerden alınarak Uluslararası bir yönetime
verilmesi için çalışmasını istiyordu. Onlara göre bu şekilde Türklerin gasp ettiği Hristiyan
ülkelerinin ve tabii Ermenilerin mal ve mülk kayıplarının tanzimi mümkün olabilecekti.
"Ermeniler için korunmuş güvenli bir bölge" temin edilmesi yönünde çalışmaları direktifinin
verilmesini talep etti. 172
Rusya, Doğu Anadolu üzerinden sıcak denizlere ulaşma yolunu denedi. Bu iş için
kullanılabilecek en uygun toplum Ermenilerdi. Doğudaki Rus ilerlemesi sırasında Ermenilerin
desteği sağlanırsa kolayca Akdeniz'e inilebilirdi. Ermeniler de Rusya'nın desteğini sağlamak
için böyle bir işbirliğine hazırdı bu işbirliği Ayestefanos Antlaşması'nda resmen ortaya
çıkmıştır.173
Rusya'nın amacı, Ermenistan devleti kurmak değildi. Ya da başka bir ifade ile içinde
Ermeni olmayan, Ermenisiz bir Ermenistan kurmak istiyordu. Kendi içindeki Ermeni
unsurunu harekete geçirmeyi istemiyordu. Hedefi Balkanlar'da yaptığı gibi sempati kazınarak
nüfuzunu arttırmaktı.174
170
Çiçek, a.g.e,s.280
Çiçek,a.g.e,s.279
172 Çiçek,a.g.e,s.282
173 Ceran, “ Osmanlı Döneminde Ermenilerin Göç Ettirilmesi 1915”s.16
174 Ceran, “ Osmanlı Döneminde Ermenilerin Göç Ettirilmesi 1915”s.17
171
- 49 -
Ruslar, Ayestefanos’a İngiltere'nin oluşturmaya çalıştığı Dünya haritasını tamamen
değiştirirler. Ayastefanos’un sonuçlarını İngiltere'ye bildiren Elçi Layard, Rusların Doğu
Anadolu'da önemli stratejik noktaları ele geçirdiklerini söyler. Neticede Rusya kendi
düşüncelerini Ermeni istekleri görüntüsü altında Ayestefanos anlaşma metnine dâhil etti ve
Ermeni sorununun ilk defa bir anlaşma metninde yer almasını ve bunun Bab-ı ali tarafından
kabul edilmesini sağladı. Ruslar Ermeni konusunda Tarihte ilk defa Hukukiyet ve resmiyet
kazandırmış oldular.175
Berlin kongresi, Ayestefanos Antlaşması'nın 16. maddesine ilk tepki İngilizlerden
geldi. Çünkü onlara göre bu illere bağımsızlık verilmesi demek Rusya'nın doğuda etkisini
arttırması demekti. Ayestefanos Antlaşması ile Kafkasya’ya hâkim olan Rusya Doğu Anadolu
ve Balkanlar'da da etkili olmuştur. Bu durum geleneksel İngiliz politikasına ters düşmüştür.
Osmanlı Devleti'nin İngiltere'den beklediği kendisini desteklemesiydi. İngiltere Osmanlı
Devleti'nin İçerisinde bulunduğu şartları çok iyi etüt etmişti. Berlin Konferansı'nda kendisini
destekleyeceği Vaadi ve tehditlerle Kıbrıs'a konuşlanmıştı. 4 Haziran 1878 tarihli Bu anlaşma
15 Temmuz 1878'de ikinci Abdülhamit tarafından tasdik edilmiştir. Bu anlaşmaya göre
Osmanlı Devleti Doğu Anadolu'daki Ermeniler için İngiltere ile birlikte kararlaştıracağı bir
ıslahat yapacaktı. Osmanlı Devleti'nin ıslahat yapmayı kabul etmiş olması İngiltere'ye
bilhassa Ermeni unsuru üzerinde üstün bir mevki kazandırmaktaydı. 176
Ermeni heyetinin muhtırası ile teşkilat projesi, Berlin Konferansı'na verildi.
Konferansta, Ayestefanos Antlaşması'nın 16. maddesi yerine düzenlenen 61. madde, şu
şekilde konuşuldu ve kabul edildi: "Osmanlı Hükümeti, Ermenilerin yaşadıkları vilayetlerin,
yerlerinin gereği olarak ihtiyaç duydukları düzenlemeyi zaman geçirmeden yapmayı ve diğer
unsurlara karşı Ermeniler ‘in güvenliğini sağlamayı taahhüt eder. Bu konuda alacağı
önlemleri, sırası geldikçe, ilgili devletlere bildirir. İlgili Devletler de, sözü edilen
düzenlemelerin yapılmasını kontrol edeceklerdir. Bu madde daha sonra, Yabancı devletlerin
Türkiye'nin iç işlerine daha çok karışmalarını Osmanlı hükümetine daha çok baskı
yapmalarına yol açmıştır. 177
Ceran, “ Osmanlı Döneminde Ermenilerin Göç Ettirilmesi 1915”s.18
Ceran, “ Osmanlı Döneminde Ermenilerin Göç Ettirilmesi 1915”,s.19
177 Sakarya,a.g.e,s.46
175
176
- 50 -
Amerika'nın da diğer İtilaf Devletleri gibi bağımsız Ermenistan'ın kurulmasını
önererek kendisine bağladığı, 23 Nisan 1920 tarihinde de bu devleti tanıdığını, 14 Mayıs 1920
tarihinde de ABD senatosunun aldığı kararla bağımsız Ermenistan'ı vurgulamaktadırlar. 178
Çok milletli ve dinli olan Osmanlı devleti içerisinde yaşayan azınlıklar iç dinamikler
ve dış etkilerle ayrılırken, devletin içerisinde kalan son geniş azınlık grubu Ermeniler de 19.
yüzyılın son çeyreğinde açıkça ayrılma istidadı içerisine girmiş ve Bu bağlamda büyük
devletler özellikle Rusya ve İngiltere ile ilişki içerisinde olmuşlardır. Büyük devletler de
bölgedeki çıkarları doğrultusunda Ermeni azınlığı kazanma yoluna gitmişlerdir. Ruslar,
Ermenileri kullanarak Güneye Akdeniz'e inmeye çalışırken İngilizler Ermeniler yardımı ile
Rusları kuzeyde tutmayı amaçlamıştır. 179
JEOPOLİTİK AÇIDAN ERMENİLER
Bir ülkenin dünya üzerinde bulunduğu yere, bu yerin diğer ülkelere, denizlere, önemli
ticaret yollarına göre durumuna coğrafi konumu denir. Bir yerin coğrafi konumu da,
matematik konum ve özel konum olmak üzere ikiye ayrılır. Bunlardan matematik konum, o
ülkenin paralel ve meridyenlere göre dünya üzerindeki yerini belirtir. Başta iklim olmak üzere
bitki örtüsü, toprak özellikleri, o ülkenin matematik konumuna bağlıdır. Özel konum ise bir
ülkenin kıtalara, denizlere, önemli deniz ve karayollarına, dünyanın önemli ülkelerine ve/veya
ülke gruplarına göre konumunu ifade eder. Coğrafi konumun çok önemli sonuçları vardır.
Hatta bazı bilginler bu sebeple coğrafi konumu alın yazısına benzetmişlerdir. Gerçekten de
ülkelerin ya da bölgelerin doğal ve beşerî birçok özellikleri konumları ile yakından ilgilidir.
Ama bu benzetmede abartı vardır. Çünkü bir ülkenin konumu aynı kaldığı halde, beşerî
özellikleri ve ekonomik yapısı, orada yaşayanların gelişmişlik derecesine, teknolojik
ilerlemelere göre zamanla değişir. 180
Türkiye, Karadeniz ile Akdeniz arasındaki kuvvet dengesini dönüm noktasını teşkil
eden boğazların sahibi olarak, bu hassas noktada daima nazik durumlarla karşı karşıya
kalabilmektedir. Bu da boğazların ülkemizde sağlamış olduğu jeopolitik avantajın
beraberliğinde getirmiş olduğu dezavantajdır. 181
Türkiye kapitalist ve Emperyalist güçlerin de sanayilerinin gelişmesi ile birlikte
uğuruna her şey yapabilecekleri Petrol çemberinin ortasında bulunmaktadır. Ayrıca
178
Çiçek,a.g.e,s.288
Ceran, “ Osmanlı Döneminde Ermenilerin Göç Ettirilmesi 1915”,s.20
180 Hakkı Yazıcı, Nusret Koca, Türkiye Coğrafyası ve Jeopolitiği,2.bs,(Ankara: Salmat basım yayıncılık ),2016
181 H.Ömer Budak, Sömürgecilikten Jeopolitiğe,(Ankara : Öztepe matbaacılık),2016,s.22
179
- 51 -
Karadeniz'de kıyısı olan ve dünya Petrol üretiminde %5 kadar katkısı olan Romanya
Petrolleri, kuzeydoğusunda dünya üretiminin yüzde 10 katkısı olan Bakü, Hazar Denizi
Petrolleri, doğu ve güneydoğusunda dünya istihsaline yüzde 25 katkısı olan İran, Irak
Petrolleri. Biraz daha aşağıda diğer Basra Emirlikleri ve Kuveyt Petrolleri, güneyde Suriye,
Akdeniz'de kıyısı olan Mısır ve Libya Petrolleri, Suudi Arabistan Petrolleri ile Ege
Denizi'ndeki zengin yataklarla ülkemizin etrafı sarılmış durumdadır. Türkiye, coğrafi yapısı
itibarıyla olduğu gibi siyasi, iktisadi, askeri hatta sosyal ve kültürel bakımdan da Asya ile
Avrupa arasında bir köprü durumundadır. Geçmişte bitim kavimlerin en fazla hareket Yolları
bu köprü üzerinden olmuştur. 182
Dağlık Karabağ sorunu yıllardır sürmektedir. Azerbaycan ve Ermenistan arasında bu
sorun hep bir gerilim halindedir.
Fiziki olarak Azerbaycan ve Türkiye tarafından kuşatılmış olan Ermenistan'ın stratejik
açıdan Gürcistan ile iyi ilişkilerinin devamını, dağlık bir bölgenin kazanımından daha önemli
görmesi muhakkaktır. Türkiye'ye sınır oluşturan Ahalkelek Rus üssü Cavaheti Ermenileri için
büyük önem arz etmektedir. Çünkü Cavaheti'deki en önemli istihdam alanı olan Ahalkelek
üssü personelinin %70-%90'nı Rusya Federasyonu vatandaşı olan Cavaheti ve Ermenilerinden
oluşmaktadır. Cavaheti Ermenileri için söz konusu Üssün ekonomik önemi yanında güvenlik
açısından da önemi büyüktür. 183
Türkiye'nin yakınında bulunan Sawtshe-Cavaheti ve krosnadar toprakları son 10 yıldır
giderek belirginleşen çok boyutlu Ermeni sorunu nedeniyle yeni olaylara neden olmaktadır.
Ahıska Türklerinin Türkiye tarafından Anadolu'ya İskân ettirilmesine devam edilmesi ise
Sawtshe-Cavaheti Ermenilerini ve Krosnadar'ın yerel yöneticilerini rahatlatmaktadır. 184
Nitekim Rusya, Anadolu ile Kafkasya ve Orta Asya Türkleri’nin önünü kesmek için
19, yüzyıldan beri dünyanın çeşitli yerlerindeki Ermenileri toplayarak bugünkü Ermenistan'da
tampon bir devlet kurma yoluna gitmiş ve böylece bugünkü Ermenistan devletinin temellerini
atmıştır. Bugün Ermeni milletinin Doğu Anadolu topraklarını kendi sınırları içerisine alarak
"Büyük Ermenistan" kurma himayesi vardır. Ayrıca bu devletin yıkıcı bölücü faaliyetlere
destek verdiği ve yataklık ettiği de bilinmektedir. 185
Budak, Sömürgecilikten Jeopolitiğe,s.23
Budak, Sömürgecilikten Jeopolitiğe,s.432
184 Budak, Sömürgecilikten Jeopolitiğe,s.433
185 Yazıcı, Koca ,a.g.e,s.15
182
183
- 52 -
Ermenistan, bir taraftan özellikle askerî alanda Rus-Ermeni ittifakı, diğer tarafta
Türkiye-Azeri ittifakından kaynaklanan iki kutuplu bir siyasi sıkışmışlıkla göze çarpmaktadır.
Bağımsızlık sonrası, Sovyet döneminin işgalci ve hasmane politikalarını, kendi coğrafyasında
sürdürme niyeti sergileyen Ermenistan’ın Dağlık Karabağ’ı işgalinden beri Azerbaycan ve
Türkiye ambargosuna maruz kalması, zaten kaynakları ve üretim düzeyi düşük olan ülkeyi
kapalı bir ekonomi haline getirmiştir. Ermenistan, gerek Gürcistan'a karşı Rusya ile olan
ittifakı, gerekse bu ittifak karşısında yükselen Gürcü milliyetçiliği açılarından bölgede
milliyetçiliği körükleyen bir ülke olarak gündemde kalmıştır. Azerbaycan ve Türkiye'ye karşı
takındığı hasmane tutumun altında da yine Ermeni milliyetçiliği yükselirken, diğer yandan
Diaspora Ermenileri küresel bir Misyon üstlenerek, güdülen amacı politize etmektedirler.
Kaynak yoksunu ve jeopolitik konumu olmayan Ermenistan’ın Azerbaycan ve Türkiye
tarafından ambargoya maruz kalması, ekonomik bağlamda ülkeyi Rusya eksenine
yönlendirmektedir. “Müttefiki Rusya ile doğrudan karasal bağlantısı olmaması ise
Ermenistan’ın kaderini Rusya-Gürcistan ilişkilerinin durumuna bağımlı kılmaktadır”. 186
Ermeni organizasyonlarının arkasındaki Güçler, günümüze kadar hiçbir değişikliğe
uğramamıştır. Ermeniler Bugün de Türkiye ve Türk dünyasına karşı Emperyalist devletler
tarafından kullanılmaktadırlar. Önce Osmanlı Devleti toprakları üzerinde tahrik edilen
Ermeniler, günümüzde de aynı Güçler tarafından desteklenmektedirler. 187
Ermenistan ekonomik olmasa da politik açıdan çok güçlü bir lobiye sahiptir. Bu
politik gücü ve Rusya'nın maşası durumunda olması sebebiyle Rusya'dan almış olduğu
destekle Azerbaycan'ın Karabağ Bölgesi'ni işgal etmiş, uluslararası Arena'da haksız
gözükmesi gerekirken haklı görülmüştür. 188
Türkiye coğrafyası asırlarca etkili olduğu gibi günümüzde de Avrasya’da kilit ve
anahtar rol oynamaktadır bilinen bütün eski uygarlıkların bütün Semavi dinlerin Avrupa Asya
ve Afrika kıtalarının birleşiminden noktası etrafında gelişmesi coğrafyanın etkisi iledir.189
Türkiye, Sosyal ve Ekonomik açıdan batının ve doğunun da uzantısını sembol eder.
Türkiye kıtalar arasında köprü görevi görmektedir. Bu da büyük avantaj ve dezavantaj
doğurmaktadır. Bu yüzden de Batı ülkelerinin de Doğu ülkelerininde Türk coğrafyasında hep
farklı emelleri olmuştur.
Mehmet Dikkaya, Abdulkadir Tığlı,”Güney Kafkasya Enerji Koridoru: Alternatif projeler
kapsamında,”Tanap",Gaziosmanpaşa Üniversitesi Sosyal bilimler Araştırmalar Dergisi,10/1,2015,s.104
187 Budak, Sömürgecilikten Jeopolitiğe,s.427
188 Budak, Sömürgecilikten Jeopolitiğe,s.434
189 Budak, Sömürgecilikten Jeopolitiğe,s.25
186
- 53 -
Sonuç
Bu çalışmamızda, yıllardır süregelen Ermeni sorununun tarihe yansımalarını ele
almaktayız. Genel olarak 19. yüzyıl Osmanlısının içinde bulunduğu durumu yorumlarsak;
Ermeni sorununun Aslında sorundan ziyade bir amaca hizmet ettiğini söyleyebiliriz. 1789
Fransız İhtilali'nin etkisi ile uyanan milli bilincin genel olarak düşünüldüğünde Osmanlı
İmparatorluğuna
ve
Türkiye
Cumhuriyeti'ne
yansımasını
Ermeni
sorunu
olarak
açıklayabiliriz. Osmanlı İmparatorluğu, bulunduğumuz coğrafya itibariyle tarihin her
döneminde çeşitli düşmanlarla karşılaşmıştır. İmparatorluk, bünyesinde birçok milletten insan
bulundurmaktadır. İmparatorluğun son yıllarında gerçekleşen fikir akımları insanların
düşüncenin gücünü gördüğü dönemlerdir. Bu dönemler ele alındığında gruplaşma hareketleri
de Osmanlı'nın sonunun gelişini hızlandırmıştır 20.yüzyılın başlarında gerçekleşen Ermeni
isyanları İmparatorluğu zora sokmuştur. Balkan Savaşları'ndan yeni çıkan Osmanlı,
gerçekleşen isyanlarla başa çıkmaya çalışmıştır. Ermenilerin 1900'lü yıllardan itibaren sorun
teşkil etmeleri Tehcirin yolunu açmıştır.
Ermeni tehciri Osmanlı-Rus, Balkan savaşları ve birinci Dünya Savaşı'nın gölgesinde
gerçekleşmiştir. Dünyanın dengesini bozan 1. Dünya Savaşı insanların ne derece kötü bir
raddeye geldiğinin ispatıdır. Bu dönemde ulusun dört bir yanında Savaş hâkimdir. Bunlarla
beraber güneyde ve doğuda gerçekleşen Ermeni isyanları İmparatorluğu zorlamaktadır.
Nitekim 1915 olaylarının savaş şartlarında gerçekleştiğini unutmamak gerekir. Ortada Ermeni
katlinin olduğunu savunmak, iddia etmek ve dillendirmek toplumları kışkırtmaktan başka bir
şey değildir. Tarihe bakacak olursak Türkler ve Ermenilerin birlikte barış içinde yaşadıklarını
söylemek mümkündür. Fakat Ermeni milliyetçiliğinin isyana ve katliama dönüşmesi ile
Ermeniler ve Türkler düşman haline gelmişlerdir. Ne yazık ki millet-i Sadıka olarak bilinen
Ermeniler artık Millet-i Sadıka tanımından çok uzaktırlar. Osmanlı İmparatorluğu'nun en
büyük düşmanlarından biri olan Rusya, Ermeni olaylarının bir numaralı taraftarı
konumundadır.
Azınlıkların isyanlarının başlamasından sonra Osmanlı imparatorluğu çeşitli
reformlara imza atmışsa da birçok şey için artık çok geç kalınmıştır. Osmanlı'nın Ermenilerin
Tehcir edilmesi ile içinde bulunduğu zor durum bir nebze de olsa son bulacaktır. Osmanlı'yı
bu karara iten savaşlardan başarısız ayrılması, itilaf devletlerinin baskıları, Osmanlı'nın artık
eski gücünü bulamaması, Osmanlı'yı Tehcir kararına itmiştir. Bu dönemlerde batılı devletlerin
Ermenileri maşa gibi kullandıklarını söylemek garip bir tabir olmasa gerek.
- 54 -
Ermeni sorunu 20. yüzyılın büyük antlaşmalarında da devletin karşısına çıkmaktadır.
Binlerce Ermeni göçü batıyı rahatsız etmektedir. Emperyalist güçlerin, bizim topraklarımızda
var olma çabalarının, ellerindeki gücü sayılan Ermenilerin, yurtlarını terk etmeleri kendi
çıkarları açısından çok istedikleri bir tutum değildir. Nitekim Ermeniler tarihleri boyunca her
zaman göçe maruz kalmışlardır. Fakat 21.yüzyıl Ermenistan’ına bakacak olursak halen
tarihlerinden ders almamış bir ulus görürüz.
Günümüzde halen batılı devletlerin ellerinde bir güç varmışçasına " Ermeni
sorununu" dile getirmeleri, Tarihçilik anlayışlarından ya da Hümanist olmalarından ziyade
"Siyasi Rant " peşinde olmalarından kaynaklanmaktadır. Amaç Türkiye Cumhuriyeti'ni
karalamaktan başka bir şey değildir.
Nitekim batılı milletlerin bize yönelttikleri soruların cevabını, kendi tarihlerine
bakarak alabileceklerini düşünmekteyiz. Çalışmamızda değindiğimiz bir diğer başlık ise
Türkiye'nin jeopolitik konumudur. Jeopolitik açıdan Türkiye Cumhuriyeti ve komşu
Devletleri'ni düşünecek olursak bulunduğumuz coğrafya hem avantaj, hemde dezavantajdır.
Artık Güçler dengesinin bozulduğu, rollerin değiştiği, yeni bir dünya düzeni
kurulmuştur. Kaldı ki üç tarafı denizlerle çevrili, zengin doğal kaynaklara sahip, komşu
ülkelerinin Ekonomik, Siyasi, Ticari ve Askeri açıdan gücünün farkında olan bir Türkiye
Cumhuriyeti'nin,
içinde
bulunduğu
coğrafyanın,
farkında
olarak
hareket
ettiğini
söyleyebiliriz. Araştırmamızda Ermeni sorunu ve Tehcir meselesi konularına değinmekteyiz.
Emperyalist
güçlerin
bulunduğu
coğrafya
düşünüldüğünde,
Akdeniz
odaklı
politikalarını yürütebilmek için kullandıkları “Ermeni Sorunu” onlar için bir amaç olsa da,
bizim açımızdan kanıtlarla ve belgelerle, tarihin tozlu sayfalarında yerini aldığını belirtmek
isteriz.
- 55 -
KAYNAKÇA
•
Halaçoğlu, Yusuf, Sürgünden soykırıma Ermeni iddiaları,2.bs,İstanbul, babı ali kültür
yayıncılığı, 2006
•
Halaçoğlu, Yusuf, Tarih gelecektir,2.bs,İstanbul, babı ali kültür yayınları, 2007
•
Budak , Hacı Ömer, Devlet-i Aliye’nin yıkılış süreci, 2.bs,Ankara,Anadolu okul
Yayınları, 2008
•
Sert çelik, Seyit, Ermeni sorunu, 7.bs,Ankara ,Srt yayınları, 2017
•
Yazıcı, Hakkı ve Koca, Nusret, Türkiye Coğrafyası ve jeopolitiği, 7.bs,Ankara,Salmat
basım yayıncılık ,2016
•
Kantarcı, Şenol, Amerika birleşik devletlerinde Ermeniler ve Ermeni lobisi
,2.bs,Ankara, Lalezar Kitabevi ,2007
•
Aslanlı, Araz ve Veliev ,Cavid, Güney Kafkasya Toprak Bütünlüğü jeo-politik
Mücadeleler ve Enerji, Ankara ,Berikan Yayınevi, 2011
•
Bakar, Bülent, Ermeni Tehciri,2.bs.Ankara,Atatürk Araştırma Merkezi,2013
•
Tosun, Ramazan,” Ermeni Meselesinin ortaya çıkışı ve mahiyeti",144-163
•
Bey, Ahmet Rüstem, Cihan Harbi ve Türk Ermeni Meselesi, 2.bs,İstanbul ,Bilge
Kültür sanat yayınları, 2001
•
Yarar, Hülya, ”Ermeniler ve Türk -Ermeni ilişkileri “,Karadeniz teknik Üniversitesi
Fen Edebiyat Fakültesi ,Tarih Bölümü, 36-57
•
Süslü, Azmi, Ermeniler, Tehcir ve sonrası, Ankara, Berikan yayınları ,2011
•
Demir, Abdullah, ”Hukuk tarihi açısından 1915 Ermeni Tehciri “,Hukuk Ekonomi ve
siyasal bilimler aylık internet Dergisi, 7.sayı ,72,(2008)
•
Sakarya, ihsan, Belgelerle Ermeni Sorunu,2.bs,Ankara ,Askeri tarih ve stratejik etüt
başkanlığı askeri tarih yayınları, 1984
•
Çelik,
Hacer,
”Ermeni
Tehciri
Ve
Tehcirden
Dönen
Ermenilerin
İskân
Sorunu",16/17,(2008),143-163
•
Sevinç, Necdet, Tehcir Ermeni iddiaları ve Gerçekler, 3.bs,İstanbul ,Bilge Oğuz
Yayınları, 2007
•
Ceran , Hasan,” Osmanlı döneminde Ermenilerin Göç ettirilmesi 1915”(yüksek lisans
tezi, İstanbul ticaret Üniversitesi ,sosyal bilimler enstitüsü, İstanbul ,2015
•
Özel, Oktay ve Adanır,Hikmet,1915 siyaset tehcir soykırım, 1.bs,İstanbul,Tarih Vakfı
yurt yayınları, 2015
- 56 -
•
Çiçek, Kemal, Ermeni sorununda Tehcir ve Ötesi ,Ankara ,Astana Yayınları, 2016
•
Öke, Mim kemal ,Ermeni Sorunu 1914-1923 ,Ankara ,TTK basımevi,1991
•
Süslü, Azmi, Ermeniler ve 1915 tehcir olayı, Ankara, Yüzüncü yıl üniversitesi
yayınları ,1990
•
Bey
,Münir
Süreyya
,Ermeni
Meselesinin
Siyasi
Tarihçesi
(1887-
1914),1.bs,Ankara,2001
•
Başak ,Tolga,” İngiltere’nin Kafkasya politikası ve Ermeni Sorunu (1917-1918)”,sayı
45,(2013),93-126
•
Başak, Tolga, ”İngiliz belgeleriyle Mondros mütarekesi ve Ermeni Sorunu “,sayı
55,(2016),63-136
•
Okur, Mehmet,” Gümrü, Moskova ve Kars antlaşmaları Çerçevesinde Ermeni Sorunu
üzerine Genel bir Değerlendirme “,Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, sayı
8,(2011),73-90
•
Hakkı Yazıcı, Nusret Koca, Türkiye Coğrafyası ve Jeopolitiği,2.bs,(Ankara: Salmat
basım yayıncılık ),2016
•
Mehmet Dikkaya, Abdulkadir Tığlı, ”Güney Kafkasya Enerji Koridoru: Alternatif
projeler kapsamında,”Tanap",Gaziosmanpaşa Üniversitesi Sosyal bilimler
Araştırmalar Dergisi,10/1,2015,99-117
•
H.Ömer Budak, Sömürgecilikten Jeopolitiğe,(Ankara : Öztepe matbaacılık),2016
•
https://www.ktb.gov.tr/TR-96470/tarih.html
- 57 -