Academia.eduAcademia.edu

Ermeni meselesi ve Tehcir Kanununun İncelenmesi

2021

Osmanlı İmparatorluğunun temelinde yatan hoşgörü siyaseti, kuruluşundan itibaren onun çok uluslu yapısından kaynaklı avantajlı bir duruma gelmesini sağlıyordu. Ancak Fransız İhtilalinden kaynaklı milli şuurun ortaya çıkmasından bu yana bünyesinde farklı etnik yapı bulunduran devletler eskisinden daha fazla iç karışıklıklarla karşı karşıya gelmişlerdir. Osmanlı İmparatorluğu Hoşgörü ve İskân politikasının bir getirisi olarak bünyesinde bulundurduğu etnik yapılara karşı gösterdiği tutum, onların millet anlayışının bilinçlenmesi ile sekteye uğramaya başlamıştır. Bu etnik yapılardan biri olan Ermeniler Osmanlıdan günümüze kadar geçen sürede Tarih sahnesine birçok iddia ve varsayımlarla çıkmışlardır. Bu Tez çalışmamda Ermenilerin 20.yy'da Osmanlı topraklarından Tehcir edilmesini, Ermeni isyanlarını ve günümüze kadar uzanan soykırım iddialarını inceleyeceğiz.

T.C KIRIKKALE ÜNİVERSİTESİ FEN EDEBİYAT FAKÜLTESİ TARİH BÖLÜMÜ ERMENİ SORUNU VE TEHCİR KANUNUNUN İNCELENMESİ LİSANS BİTİRME TEZİ Hüsne Nur APAYDIN 170107060 TEZ DANIŞMANI Prof. Dr. Hacı Ömer BUDAK 2021 İÇİNDEKİLER • İçindekiler..............................................................................................I • Özet........................................................................................................II • Giriş.......................................................................................................III • Genel Hatlarıyla Ermeniler....................................................................1 ➢ Ermeni Ulus Fikrinin Doğuşu....................................................4 • Osmanlı İmparatorluğu’nda İskân Siyaseti............................................6 • Osmanlı İmparatorluğu’nda Ermeniler.................................................11 • Ermeni Sorunu......................................................................................17 • Batının Ermeni Sorunundaki Yeri........................................................22 ➢ Komiteler..................................................................................24 ➢ Rusya’nın Ermeni politikası.....................................................25 ➢ İngiltere’nin Ermeni Politikası.................................................26 ➢ Fransa’nın Ermeni Politikası....................................................27 ➢ ABD’nin Ermeni Politikası......................................................28 ➢ Avrupa Birliğinin Ermeni Politikası........................................29 • Tehcire Giden yol: Ermeni Olayları ve İsyanları.................................30 • 1915 Ermeni Tehciri............................................................................37 • Tehcir Terimi.......................................................................................40 • Tehcir Kararının Uygulanması............................................................41 • Tehcir Kanununun İncelenmesi...........................................................45 • Jeopolitik Açıdan Ermeniler................................................................51 • Sonuç...................................................................................................54 • Kaynakça.............................................................................................56 I ERMENİ SORUNU VE TEHCİR KANUNUNUN İNCELENMESİ Hüsne Nur Apaydın* ÖZET Osmanlı İmparatorluğunun temelinde yatan hoşgörü siyaseti, kuruluşundan itibaren onun çok uluslu yapısından kaynaklı avantajlı bir duruma gelmesini sağlıyordu. Ancak Fransız İhtilalinden kaynaklı milli şuurun ortaya çıkmasından bu yana bünyesinde farklı etnik yapı bulunduran devletler eskisinden daha fazla iç karışıklıklarla karşı karşıya gelmişlerdir. Osmanlı İmparatorluğu Hoşgörü ve İskân politikasının bir getirisi olarak bünyesinde bulundurduğu etnik yapılara karşı gösterdiği tutum, onların millet anlayışının bilinçlenmesi ile sekteye uğramaya başlamıştır. Bu etnik yapılardan biri olan Ermeniler Osmanlıdan günümüze kadar geçen sürede Tarih sahnesine birçok iddia ve varsayımlarla çıkmışlardır. Bu Tez çalışmamda Ermenilerin 20.yy'da Osmanlı topraklarından Tehcir edilmesini, Ermeni isyanlarını ve günümüze kadar uzanan soykırım iddialarını inceleyeceğiz. Anahtar Kelimeler: Ermeniler, Tehcir, Ermeni Meselesi, Ermeni İsyanları, Jeopolitik ve Ermeniler ARMENIAN PROBLEM AND RELOCATİON LAW EXAMİNATİON ABSTRACT The policy of tolerance, which was at the heart of the Ottoman Empire, has ensured that it has come to an advantageous position due to its multinational structure since its inception. But since the emergence of national consciousness caused by the French Revolution, states with different ethnic groups have faced more internal confusion than before. The Ottoman Empire's attitude towards ethnic structures, which it had as a return to the policy of tolerance and settlement, began to deteriorate with the awareness of the understanding of the nation. Armenians, one of these ethnic structures, entered the historical scene with many claims and assumptions from the Ottoman Empire to the present day. Armenians in my dissertation work 20.we will examine the migration from Ottoman lands in the century, the Armenian uprisings and the genocide allegations that date back to the present day. Kırıkkale Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi ,Tarih Bölümü, Hüsne Nur Apaydın,170107060 ([email protected] ) * II KeyWords: Armenians, Deportation, Armenian Problem, Armenian Riots ,Geopolitics and Armenians GİRİŞ 20 ve 21. yüzyıla gelindiğinde 1915 olaylarının değerlendirilmesi yapılırken her koldan incelenmesi gerekmektedir. Çünkü bu konu tarihi olmakla beraber Siyasi, Askeri ve diplomatik faktörler açısından da değerlendirilmelidir. Günümüzde Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin karşısına Soykırım iddiaları sürekli çıkmaktadır. Başbuğ Mustafa Kemal Atatürk'ün bir sözünde dediği gibi: “Tarih yazmak, Tarih yapmak kadar mühimdir. Yazan yapana sadık kalmazsa değişmeyen hakikat insanlığı şaşırtacak bir mahiyet alır” der. Ermeni meselesinin çözümünün halen sekteye uğraması ve insanların tarih bilincinde olmamaları bu sorunun çözüme ulaşmasına engel olmaktadır. Atatürk’ün bu sözü çok açık bir şekilde tarih bilincinin ne derecede olması gerektiğini vurgular. Ermeniler ve Türkler tarih boyunca çok iyi olmasa da birbirlerine karşı sulh içinde yaşamışlardır. Millet-i Sadıka deyimine layık görülen Ermeniler, bu tanımı zamanla kaybetmeye başlamışlardır. Ermeniler, Osmanlı döneminde Adalet, hoşgörü, din ve dil özelliklerinden dolayı kimseden ayrılmadan yaşamışlardır. Osmanlı İmparatorluğu’nun Yükselişi aynı zamanda Ermenilerin de Yükseliş sebebi olmuştur. Osmanlı Devletinin dış Siyasette yaşadığı durumlar iç meselelere de yansımaktadır. Kuruluşundan bu yana birden fazla etnik Yapıyı himayesinde bulunduran Osmanlı Devleti belirli bir döneme kadar azınlıkları yönetebildiyse de Fransız Devrimi'nin ardından, azınlıklar üzerinde artık eski gücünü sağlayamamıştır. Bunu fırsat bilen bölgeden çıkarı olan batılı ülkeler azınlıkları Kışkırtma politikalarına girişmişlerdir. Bu kışkırtmalar sonucunda Ermeni sorunu ortaya çıkmıştır. Ermeni meselesi, 1915 yılında Ermenilerin zorunlu olarak bulundukları yerlerden göç ettirilmesi durumudur. Bu durum yıllardır tartışılmaktadır. Günümüzde Ermeni meselesi birçok siyasi zirvelere konu olmuştur. Batılı birçok ülkenin karşımıza defalarca kez getirdikleri bir olay olan Ermeni meselesinin Ermenilerce halen savunulmasının bir diğer sebebi de Avrupalı devletlerdir. Batılı devletleri arkasında gören Ermeni Hükümeti, her fırsatta Ermeni sorununu ortaya atmaktan çekinmemiştir. Ermenistan’dan uzakta yaşayan III Ermeni toplumları, Ermeni Tehcirinin soykırım sayılması için Uluslararası platformlarda çaba sarf etmişlerdir. Genel anlamıyla Tehcir kelimesi; Sürgün etme, sürgün anlamına gelmektedir. Tehcir kelimesini Osmanlı devleti açısından yorumlamak gerekirse, topraklarında büyük bir hoşgörü anlayışıyla barındırdıkları bir ulusun karşılık olarak gösterdikleri sadakatsiz tutum sonucunda, kendi topraklarını ve kendi insanını korumak için başvurduğu bir yoldur, yöntemdir. Tehcir ya da iskân kavramları savaş şartları altında isyan etmiş bir halkın göç ettirilmesi durumudur. Günümüzde konuşulan Ermeni soykırımı iddiaları Birinci Dünya savaşının gölgesinde ortaya atılan aslı ve delili olmayan iddialardır. Yıllardır süren Ermeni çetelerinin saldırıları ve katliam niteliğindeki girişimleri, Osmanlı Devletini tehcir kararına itmiştir. Tehcir kararının alınmasının önemli etkenlerinden biri de olağanüstü hal durumudur. Osmanlı hükümeti Ermenilerin tehciri sırasında, her türlü önlemi ve tedbiri almıştır. Güvenliklerini sağlamıştır. Ancak savaş ortamı ve kalabalık bir nüfusun göçü söz konusu olduğunda , Ermeni çetelerinin durumu göz önünde bulundurulduğunda, Ermeniler açısından çokta sağlıklı bir ortam söz konusu değildir. Türk-Ermeni ilişkilerini incelerken yıllardan beri süregelen öç alma duygusunu görebiliriz. Bu çalışmada önce Ermeni kimliğini, etnik yapısını, Osmanlı Devleti'ndeki faaliyetlerini ve karşılıklı ortaya konulan tutumları ele almamız gerekecek. Daha sonra nasıl bir ortamda ilişkilerimizin devam ettiğini, batılı devletlerin Ermenilere karşı tutumunun ne ölçüde olduğunu ve günümüze geldiğimizde jeopolitik açıdan Ermenilerin durumunu Tehcir ve Tehcir kanunun etkilerini inceleyeceğiz. Amerika, İngiltere, Fransa, Rusya gibi Batılı ülkelerin Ermeni meselesine karşı sergiledikleri tutumu, Ermenilerin arkasındaki rollerinin tam olarak ne olduğunu, Tehcir kanunun neler içerdiğini, Tehcirin etkilediği Uluslararası antlaşmalardaki yerini inceleyeceğiz. IV GENEL HATLARIYLA ERMENİLER Bugün bizim Ermeni olarak bildiğimiz millet kendisine “Hayk”, ülkesine de “Hayastan” demektedir. Horenli Movses, Ermenileri Urartulara dayandırarak Ermeni isminin Urartu Kralı III. Ruso’nun babası Aramu’dan (Erimena) geldiğini ileri sürmüş, ancak bu tanımın Ermeniler tarafından dahi benimsenmediği kaynaklarda geçmektedir. 1 Ermeni mitolojisine göre; Ermeniler, Büyük Tufan’dan sonra gemisi karaya oturan Nuh Peygamber’in torunu Hayk ’tan türemişlerdir. Yine Ermenilere göre, İncil’de geçen “cenneti sulayan dört ırmak” Kür, Aras, Dicle ve Fırat nehirlerinin geçtiği topraklar, Tanrı tarafından Haylara (Ermenilere) verilmiştir. Ermenilerin Hıristiyanlıktan önceki dinleri kesin olarak bilinmemekle birlikte Mecusi, Putperest oldukları sanılmaktadır. Avedis Ahuranyan'a göre; “Primitif Arkaik Ermeniler” ateşe taparlardı, “ateş, iyilik ve kötülük” prensibine dayanan bir din, antik İran Zerdüştlük dininin bir koludur. Ermeni toplumunu dini açıdan en çok etkileyen kültür, İran kültürü olmuştur. Armania”, MÖ 188 tarihinde kurulan Artaksias Krallığı zamanında, Aramicede; “Yüksek Ülke/Yukarı Ülke/Yukarı Eller” (Dağlık bölge) demek olan coğrafi bir ad olarak kullanılıyordu. Burası Muş ve Ahlât bölgelerini kapsıyordu. Eski Yunanlı ve Romalı yazarlarla Bizans ve İran kaynaklarının, coğrafyaya göre andıkları “Armenian/Armenyan”, Araplar ile Selçuklular ve haleflerinin “Ermeni” (Ermenili) dedikleri, tarihinden itibaren Hıristiyan olan kavramlar topluluğu coğrafyadan gelen bu adı asla benimsememişlerdir. 2 Ermeniler, büyük bir ihtimalle Trakya’dan MÖ VI. yüzyıl sonlarında Anadolu’ya gelmiş ve Urartu ülkesine yerleşmiş, Trak-Frig kabileleri karışımı bir millettir. Dilleri HintAvrupa özelliklerini taşımakla birlikte, komşularından çok fazla etkilendiği için kaynağını tespit etmek zordur. Ermeniler MS. 301 yıllarında Hristiyanlığı kabul etmişler ve Gregoryan mezhebine mensup olmuşlardır. Ermenistan, İskit, Kimmer, Karduk, Asur, Med ve Pers istilalarından sonra Pompeus zamanında MÖ 66’da Roma topraklarına katılmıştır. Coğrafi olarak kavimler arasında bir geçiş bölgesi olan Ermenilerin yaşadığı topraklar, o dönemlerde genel olarak Sasaniler ile Romalılar arasında uzun mücadelelerin yaşanmasına sebep olmuş ve ülkenin doğusu Sasaniler de, batısı da Bizanslılarda kalmıştır.3 Hasan Ceran, “ Osmanlı Döneminde Ermenilerin Göç Ettirilmesi 1915”,(Yüksek Lisans Tezi ,İstanbul Ticaret Üniversitesi ,Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul ,Eylül 2015),5-16 2 Ceran , “ Osmanlı Döneminde Ermenilerin Göç Ettirilmesi 1915”6 3 Abdullah Demir, “Hukuk Tarihi Açısından 1915 Ermeni Tehciri”, Hukuk Ekonomi Ve Siyasal Bilimler Aylık İnternet Dergisi ,sayı -72 ,Şubat 2008 ,İstanbul ,s.5-6 1 -1- MS. 640 yıllarından itibaren bölge, Müslüman Arapların eline geçmiş, X. yüzyılda ise Bizanslılar tekrar Ermenilerin yaşadığı topraklara hâkim olmuşlardır. I. Haçlı Seferi sonrasında Kilikya bölgedeki Ermenilerle bir krallık kurmayı başarmışlar, bu Krallık 1375 yılında Memlüklüler tarafından ortadan kaldırılmıştır. 1071’den sonra, Ermenilerin yaşadıkları yerler, önce Selçukluların sonra sırasıyla Harezimşahlar’ın, İlhanlıların, Timurluların, Karakoyunluların, Akkoyunluların ve kısmen de Safevilerin yönetimine girmiştir. Yavuz Sultan Selim ve Kanunî Süleyman dönemlerin Osmanlılar bölgeyi fethetmişler, Doğu Anadolu’yu Safevîlerden, Çukurova’yı da Memlüklülerden almışlardır. Ermeniler, bulundukları coğrafyanın özelliği itibariyle, tarih boyunca çeşitli göçler yaşamışlardır. Beşinci asırda, Van ve Ardaşad’dan İran’a yaklaşık 500.000 Ermeni esir olarak götürülmüş, Bizans döneminde de Ermeniler Malatya havalisinden alınarak İstanbul ve Trakya’ya göç ettirilmişlerdir. 582 yılında İmparator Morik, çok sayıda Ermeni’yi Trakya’ya naklettirmiş ve bunları Avarlar’a karşı asker olarak kullanmıştır. 4 Bir etnik grup olarak Ermeniler ’in kökeni de henüz kesin olarak tespit edilememiştir. Konuştukları dil Hint-Avrupa dil grubuna girmektedir. Fakat ne Hintlilerle ne de eski İran topluluklarıyla akraba değildirler. Ermeniler ‘in Friglerle akraba olduklarını savunan tarihçilerin görüşleri de yine destansı hikâyelere dayanmaktadır. Bugün Ermeni tarihçilerinin bile kullanmaya utandıkları, Khorenli Moiz gibi eski Ermeni tarihçilerinin anlattıkları hikâyelere göre, Doğu Anadolu’da M.Ö. 7. ve 9. yüzyıllarda bir devlet kurmuş ve ileri bir uygarlık yaratmış bulunan Urartular, Ermeniler ‘in atalarıdır. 5 V. Mihorsky, 1938’deki Şarkiyatçılar Konferansı’nda: Doğu Türkistan’dan gelen Saka (İskit) Türklerinin M.Ö. 7. yüzyılda batıya geldiklerinde Azak bölgesinde Kimmerler’le, Kafkas dağları güneyine geçip kendilerine yurt ararken Urartuları yendiklerini ve Aras, Kura nehirleri bölgesine yerleştiklerini ifade etmiştir. Jeolojik incelemeler bu alanın, Kafkas ve İran gibi dördüncü zamanda buzullarla örtülü olduğu ve bu nedenle de bölge halkının yerli olmadığı, ilk medeniyet ve devlet kuranların doğudan, Orta Asya’dan geldiklerini göstermektedir. Yapılan kazılara göre bölgenin bilinen en eski halkı Asur yazıtlarında adı geçen Nairiler ve sonradan Urartulardır. Bu nedenle Ermenileri bölgedeki aşiret ve kavimlerden ayırma imkânı bulunmamaktadır. Hepsiyle az veya çok karıştıkları kesindir. Sonuç olarak, Ermeniler ‘in adı, etnik durumları ve ne zaman bölgeye geldikleri tam olarak aydınlatılmış değildir. Şimdilik bilinen, bölgenin otokton halkı olmayıp dışarıdan 4 5 Demir, A.g.e, s.6 Ceran, “ Osmanlı Döneminde Ermenilerin Göç Ettirilmesi 1915”,s.6 -2- geldikleridir. Coğrafi bir bölge olan Ermenistan’daki hâkimiyetler sürekli olarak değişmiştir, ilk olarak bölgede Ermeni feodal beylikleri 1045 yılında Bizans tarafında ortadan kaldırılmıştır ve geriye kalan Ermeni nüfusu ise başka bölgelere sevk edilmişlerdir, ardından yine aynı bölge 1071 yılında Selçukluların egemenliğine geçmiştir, Selçuklularında elinde bir süre kaldıktan sonra, son olarak 1514’ten sonra Osmanlılara intikal etmiştir. 6 Tarihte bütün imparatorluklarda kuruluş, gelişme ve parçalanma dönemlerinde büyük nüfus hareketleri yaşanmıştır. Osmanlı İmparatorluğu da kuruluşundan yıkılışına kadar, toprakları üzerinde önemli nüfus hareketleri gerçekleştirmiştir. Bunun siyasi, ekonomik, sosyal ve dinî pek çok sebepleri vardır. Osmanlı Devleti’nin iskân politikası, bulunduğu bölgede asayiş ve düzeni bozan toplulukların ya da göç edeceği bölgede asayişe katkısı olacağı düşünülenlerin oraya yerleştirilmesi şeklinde gerçekleşmektedir. İskân edilen topluluklarda belli bir dine ya da millete mensup olma esas alınmamakta, bölgedeki huzur ve asayişin sağlanması amaçlanmaktadır. Buna göre bölgenin huzur, asayiş ve esenliğine katkıda bulunacak unsur Türkler’ den, Ermeniler ’den ya da başka bir milletten olabilmektedir. İskân edilen insanların bir kısmı gönüllü olarak uygun yerlere yerleştirilirken, bir kısmı da zorla göç ettirilmektedir.7 Bayezid devrinde 1400-1401 yıllarında tuz yasağına karşı gelen Menemen ovası aşiretlerinden Göçer evliler, Filibe taraflarına sürülmüşlerdir. Oğlu Çelebi Mehmed zamanında ise isyanları Yörgüç Paşa tarafından bastırılan Tatarlar, Dobruca havalisine yerleştirilmişlerdir. 1397’de Mora’da Argos’un alınmasından sonra buradan 30.000 kişi Anadolu’ya göç ettirilmiş; Anadolu’dan da Üsküp ve Teselya bölgelerine Türkmen ve Tatar aşiretleri nakledilmiştir. II. Bayezid döneminde 1501 senesinde Teke-eli ahalisinden bazı Şii ve Alevî Türkmenler, isyan ve karışıklık çıkarmaları sebebiyle Mora’ya sürülmüşler, hatta Bektaşiliğin Arnavutluk’a kadar yayılmasına bunlar sebep olmuştur. Maraş bölgesinde yerleşmiş olan Tacirlü ve diğer aşiretlerin 1690’lı yıllarda çıkarmış oldukları isyan ve iç karışıklıklar sebebiyle 16 Mart 1708 tarihinde Rakka eyaletine iskânları için ferman çıkarılmıştır. Yine, Cihanbeylü, Şücaeddinlü aşiretleri ile Güllü-çorlu cemaatından bazı guruplar, eşkıyalıkları sebebiyle Rakka ’ya sürülmüştür.8 Ceran, “ Osmanlı Döneminde Ermenilerin Göç Ettirilmesi 1915”,s.7 Demir, A.g.e, s.2 8 Demir, A.g.e, s.4-5 6 7 -3- Eşkıyalık sebebiyle sürgün edilen aşiret ve cemaatler külliyetli miktarda olup, Gaziantep, İçel, Diyarbakır, Malatya gibi farklı bölgelerde bulunmaktadırlar. Sürgün yerleri Hama, Humus, Rakka gibi Arap kabilelerinin oturduğu yerler ya da Kıbrıs gibi adalar olup, mahrumiyet bölgesi olarak görülen bölgelerdir. Bunun yanında güneyden gelen Arap eşkıyaları önünde bir set oluşturmak amaçlanmış ve göçebe Türkmen aşiretleri onların bulunduğu Suriye bölgesine iskân edilmiştir. İskân fermanlarına uymayan aşiretler, takipsiz bırakılmamakta, emredilen yere gitmeleri için yeni fermanlar çıkarılmaktadır. Bunlardan birisi 1102 tarihli olup Rakka’ya sürgün edilip de gitmeyen aşiretlerin gönderilmesi için çıkarılmıştır.9 ERMENİ ULUS FİKRİNİN DOĞUŞU Ermeniler ‘in bağımsız “Ermenistan” istekleri 1879’da Bab-ı Ali’ye yaptıkları “Erzurum Vilayetinin Islahı Projesi” ile başlar. Bu teşebbüs, Patrikhane tarafından hazırlanılmış bir muhtıradır. Yalnız, bu muhtıra bile Ermeniler ‘in ne derece azgınlık ve küstahlık içerisinde olduklarını göstermesi bakımından büyük bir önem taşımaktadır. Berlin Barış Anlaşması’na Ermeniler tarafından koydurulan 61’inci maddenin bir sonucu olan bu istekleri, Anadolu’ya heyetler gönderilmesi ve 1880’de yabancı elçilerin Bab-ı Ali’ye verdikleri Nota takip etti. Daha sonra, 7 Eylül 1880’de 6 devlet elçisi, altı vilayette oturan milletlerin nispetlerini gösterir bir cetvelle Bab-ı Ali’ye 61 inci maddeden doğan mesuliyetleri hatırlatan bir muhtıra verdi.10 Ermeni Devleti’nin kurulması için ilk teşebbüsü yapan İsrail Ohri adındaki bir Karabağlı Ermeni din adamıdır. 1698–1711 yılları arasında Fransa, İngiltere, Almanya ve Rusya’yı dolaşan ve Ermenistan’ı kurmak için bir haçlı seferi düzenlemeye çalışan Ohri, Rus Çarı Petro’ya (1683–1725), Kafkaslar ve özellikle iki Hıristiyan topluluk olan Ermeniler ve Gürcüler hakkında verdiği bilgiler, Rusların dikkatini bu bölgeye çekmeye yetmiştir. Ermeni Ruhani lideri Katogikos Hovsep Argutyan, Osmanlı Devleti ve İran arasında bir duvar oluşturmak ve Rusya’nın emellerini gerçekleştirmek için “Ararat Krallığı” adıyla bir proje hazırlamıştır. Bu proje 2000 adet basılmış ancak II. Katerina’nın ölümüyle suya düşmüştür. 11 Ermenilerin, Müslümanlarla olan iyi ilişkilerinin bozulmasında misyonerlik faaliyetlerinin önemli rolü vardır. Osmanlı Devleti içerisindeki Hristiyanlar ile 18 ve 19. yüzyıldan itibaren ilgilenmeye başlayan Fransa, İngiltere, Rusya ve özellikle Amerikan 9 Demir, A.g.e, s 5-6 Ceran, “ Osmanlı Döneminde Ermenilerin Göç Ettirilmesi 1915”s.12 11 Ceran, “ Osmanlı Döneminde Ermenilerin Göç Ettirilmesi 1915”s.13 10 -4- misyonerleri, Emeni isyanlarını tahrik ederek, tehcir olaylarına yol açan önemli bir unsur olmuşlardır. 1701’den itibaren Fransa, 1804’ten itibaren İngiltere, 1819’dan itibaren Amerika ve 1774’ten itibaren de Rusya misyonerleri, Anadolu’da teşkilatlanmaya başlamışlar ve gayrimüslimler üzerinde propagandaya girişmişlerdir.12 Ermenilerin bağımsızlık yolundaki hareketliliğinin en önemli adımını Fransız İhtilali’nin getirmiş olduğu milliyetçilik akımı oluşturmaktadır. Fransız İhtilali bütün milletlerin, özellikle de başka devletlerin hâkimiyeti altında yaşayan halkların akıllarına hürriyet, eşitlik gibi kavramlarını yerleştirdi. Bu gibi özgürlükçü kavramlar zamanla halkların aklında ve hissinde milliyetçilik hareketliliğini açığa çıkarttı, ama düşündürücü olan, bu milliyetçilik akımlarının sömürgelere sahip ve kendi hâkimiyeti altında yaşayan Avrupalı toplumlara ve milletlere değil de Osmanlı idaresinde altında yaşayan halklar arasında yapılmasıydı. 13 Avrupalı devletlerin Osmanlı’ya baskısı sonucu bağımsızlığını kazanan Yunanistan’ın kurulması, Ermenilerin bağımsızlıklarını kazanma yolunda büyük devletlerden yardım isteklerini arttırmıştı. Bu konuda Ermeniler, Avrupalı devletlerin önayak olması adına, Osmanlı aleyhine demeçler verilmesini istedi. Bunun üzerine Gorçakof, Paris Kongresi’nden sonra şunları kaydetmiştir. “Türkiye’deki milletlerin bağımsız bir millet olduklarını bunun için hiçbir yerde hiçbir harekette bulunmadıklarını, dini ve içtimai esaslarda teşkilatlar kurarak, bu milletlerin millet haline gelmeleri gerektiğini” belirterek Ermenilere olan desteklerini bildirmiştir. Islahat Fermanı ile Müslümanlar ve Gayr-i Müslimler eşit statüye getirilince ayrıcalıklarını kaybeden Ermeniler, 1877–1878 Osmanlı-Rus Savaşı sonunda, Rusya’dan “işgal ettiği Doğu Anadolu topraklarından çekilmemesini, bölgeye özerklik verilmesini veya Ermeniler lehine ıslahat yapılmasını” talep etmişlerdir. Bu isteklerle birlikte Ermeni sorunu ilk kez ortaya çıkmaya ve uluslararası bir şekil almaya başlamıştır. Berlin Konferansı çerçevesinde konunun uluslararası gündeme taşınması Osmanlı Devleti’nin iç işlerine müdahaleyi gündeme getirmiştir. Anadolu ıslahatı adı altında Osmanlı Devleti’ne müdahaleler başlamıştır. 14 12 Demir, A.g.e, s.8 Ceran, “ Osmanlı Döneminde Ermenilerin Göç Ettirilmesi 1915”s.15 14 Ceran, “ Osmanlı Döneminde Ermenilerin Göç Ettirilmesi 1915”,s.15-16 13 -5- OSMANLI İMPARATORLUĞU’NDA İSKAN SİYASETİ Tarih boyunca devlet ve toplum hayatında önemli bir yeri bulunan İskân kavramının, insanların yer değiştirme hareketleri ile yakından ilgili olduğu bilinmektedir. Değişik sebeplerden dolayı yapılan yer değiştirme hareketleri sonucunda bir İskân meselesi ile karşılaşılmıştır. İnsanların iç ve dış, sorunlu ya da gönüllü, bireysel veya topluluk halinde yaptıkları görüşmeler sonucunda siyasi, ekonomik, kültürel ve sosyal alanlarda değişmeler meydana gelmektedir. Devletlerin askeri ve siyasi politikaları ile Bu alanlardaki başarı ya da başarısızlıkları İskân olayını zorlaştıran ya da kolaylaştıran sebepler arasında önemli yer tutmaktadır. Bunun yanında ekonomik, kültürel ve sosyal alanda değişik sonuçlar meydana getiren İskan faaliyetleri, ülkelerin,medeniyet seviyelerinin de bir bakıma göstergesi olmaktadır. Bu bakımdan İskân faaliyetleri İnsanlık tarihi ile paralellik arz eder. İskân, genel olarak insanların belirli bir coğrafyaya yerleştirilmesi olarak tanımlanabilir. İskân Osmanlı Devleti'nin kuruluşundan itibaren Devletin temel politikalarından birisi olmuştur Osmanlılar son dönemlerine kadar bu politikanın en iyi uygulayıcıları olmuşlardır. Özellikle kuruluş ve yükselme dönemlerinde yeni fethedilen topraklara Türk ve Müslüman nüfusun yerleştirilmesinin yanında ülke içinde de aşiretler uygun alanlara yerleştirilmiştir. 15 Tarih boyunca devletlerin İskân politikalarını belirleyen temel kriterler arasında en önemlileri sınırların güvenliği, nüfusun artırılması, etnik düzenin veya dengenin sağlanması, stratejik hedefler ve toprağın işlenebilir Hale getirilmesidir. Bilindiği üzere devletlerin kuruluş ve yıkılışları gibi olaylar çoğunlukla büyük nüfus hareketlerine sebep olmuştur. Osmanlı Devleti de böyle bir olay sonucunda kurulmuştur. Askeri ve siyasi unsurlar yanında nüfus yoğunluğu ve hareketliliği gibi hususların devletlerin şekillenmesinde büyük rolleri vardır. Osmanlı Devleti'nin de kısa zaman içinde büyük bir imparatorluk haline gelmesinde bu tür nüfus hareketlerinin büyük etkisi olmuştur Anadolu'nun fethi ile birlikte başlayan büyük göç dalgaları sonucunda Anadolu Selçuklu Devleti kurulmuştur bu devletin yıkılmasından sonra Anadolu'da beylikler dönemi başlamıştır. Osmanlı Devleti kuruluş yükselme duraklama ve gerileme dönemlerinde ekonomik sosyal askeri ve siyasi şartların değişmesine bağlı olarak İskan politikasında farklı metotlar uygulama gereği duymuştur.16 Osmanlı Devleti'nin ilk dönemlerinde izlenen İskân hareketleri siyasi hadiselerden büyük ölçüde etkilenmiştir. Bu anlamda Osmanlı Tarihi incelendiğinde İskân hareketlerinin iki aşamalı olarak geliştiği görülmektedir birincisi Anadolu'da başta Balkanlar olmak üzere 15 16 Kemal Daşçıoğlu, “Osmanlı’da sürgün" Yeditepe yayınevi, Eylül ,2007 ,İstanbul ,s.50-55 Daşçıoğlu, “Osmanlı’da sürgün “,s.51 -6- yeni fethedilen yerlere yapılan isyanlardır. Buna dışa dönük İskân Siyaseti adı verilmektedir ikincisi özellikle 17. yüzyılın sonlarından itibaren Osmanlı Devleti'nin Toprak kayıplarına bağlı olarak ana toprak kabul edilen Anadolu'ya doğru gerçekleşen göç ve İskân hareketleridir buna içedönük İskân Siyaseti denilmektedir. Osmanlı Devleti'nin kuruluşundan itibaren uyguladığı İskân siyasetinin bazı teknik yönleri de vardır. Öncelikle belirtmek gerekir ki İskân dünyaya rastgele yapılmış bir uygulama değildir belli kaideler çerçevesinde ele alınmıştır İskân ahalinin bir yerden başka bir yere nakli değil aynı zamanda yeni Yurtlar edinme şenlendirme güvenlik İmar ve benzeri gibi unsurları da içinde barındıran bir olaydır. 17 Osmanlı Devleti vatandaşlarına hizmet edebilmek iç ve dış güvenliği huzur ve asayiş sosyo ekonomik yapıyı ve kültürel hayatı düzenleyerek ülkenin refahını sağlamak için birçok kurumlar oluşturulmuştur İskân çalışmaları sırasında da bu işi kolaylaştıracak bazı kurumlar oluşturduğu ve bunların İskâna öncülük ettiği görülmektedir bu kurumları kale, han, Derbent, Çeşme, Camii mektep, darüşşifa, köprü,menzil, panayır, Zaviye ve Vakıflar olarak sıralayabiliriz. Devlet İskân faaliyetlerinde başarı elde edebilmek için başka tedbirler almıştır. Uygulanan muafiyetler ve cezai unsurların yanında kefalet sisteminin de uygulanması önemlidir devlet İskân politikasının hedefine ulaşmasını sağlayacak tedbir olarak kefalet sistemini her alanda uygulamıştır. 18 Anadolu'nun batısında kurulmuş beyliklerinden biri olan Osmanlı, diğer beyliklerden farklı olarak İslam gaza ve Cihat ilkesinin bir gereği olarak Balkanlar'a yani Hristiyan topraklara doğru yayılmıştır Osmanlı Devleti'nin 1354' te Rumeli'ye geçip Çimpe Kalesi ne yerleşmesi ile birlikte Anadolu'nun çeşitli yerlerinden getirilen çok miktardaki Türk nüfus bu bölgelere İskân edilmiştir. Böylece Gelibolu'da önemli bir üs Osmanlı hakimiyetine geçmiştir. Bu durum bir anlamda yeni fetihlerinde kapısını açmıştır. 19 Kuruluş devri Fetih hareketlerinde Ordu'nun yanı sıra Abdal denilen dini inanışları gereği sınır uçlarında savaşan ve daha sonra da buraların iskânında önemli roller üstlenen dervişlerde vardı. Osmanlı Devleti'nin kuruluş döneminde birçok tarikat mensubu Derviş'in liderliğinde ilk iskân hareketleri ile birlikte yeni fethedilmiş yerleri ahali Sürgün ederek çeşitli Vakıflar ve Derbent kurarak buralardaki nüfus artırılmıştır bu metotla ilk Osmanlı İskân siyasetinin temelleri atılmıştır Osmanlı Devleti'nin Rumeli'deki Fetih ve İskan hareketlerinde Daşçıoğlu, “Osmanlı’da sürgün “,s.52 Daşçıoğlu, “Osmanlı’da sürgün “,s.53 19 Daşçıoğlu, “Osmanlı’da sürgün “,s.54 17 18 -7- yerli halkla iyi geçinme politikası takip etmiş "İstimalet" uygulayarak yerli halkın Osmanlı'ya yakınlaşmasını sağlamıştır. 20 Osmanlı Devleti’nin fetihlerinde İslami bir anlayış olan ‘gaza’ benimsenmişti. Gazi beyler ve beylerbeyiler Allah rızası için gazalar ederek, din ve devlete layık sayısız hizmetlerde bulunmakla devleti yüceltirken; ulu hakan da hizmetleri karşılığında fethettikleri memleketlerden kendilerine köy ve tarlalar verirdi. Osmanlılar fethedilen bir bölgeyi yönetmek için biri askeri sınıftan ve sultanın yürütme yetkisini temsil eden bey diğeri ulema kökenli ve sultanın yasal yetkisini temsil eden ‘kadı' olmak üzere iki kişi görevlendirmiştir. Bey, Kadı’nın hükmü olmadan hiçbir ceza veremezdi. Buna mukabil Kadı da hiçbir kararını Bey olmaksızın kendisi icra edemezdi.21 Osmanlıların kuruluş devrine bakıldığında, batıya doğru bir yayılma politikası içerisinde oldukları ve yeni fethedilen memleketlerin Türkleştirilmesinde yerleşik halka nazaran daha disiplinli ve daha savaşçı bir yapıya sahip olan konar-göçerlerin kullanıldığı görülür. Nitekim 1357’den başlayıp, I. Bayezid döneminde de artarak devam eden Türkmen nakilleri, Rumeli’de önemli miktarda yerleşik Türk nüfusu meydana getirmiştir. Osmanlı iskân siyaseti Balkanlarda adeta sosyal bir inkılâbın temsilcisi olmuştur. Çünkü fethedilen bütün toprakların rakabesi (mülkiyet hakkı) devlete mal olmuş, daha sonra senyöriyal haklar kaldırılmıştır. Böylece senyörlerin ve manastırların köylü üzerindeki angarya ve imtiyazları lağvedilmiştir. Ayrıca vergi ödemelerinde sağlanan kolaylıklar başlı başına bir inkılâp olmuştur. Bu siyasetin uygulanabilmesi için ise bir otorite şarttı ve bu otoriteyi Türk askeri, güven uyandırarak sağlamıştır. Fethedilen bölgenin ahalisi kanunlar çerçevesinde günlük işlerini emniyetle ve herhangi bir baskıya maruz kalmadan yürütme imkânına sahip olduğundan, resmi makamların haksızlık veya keyfiliklerinden şikâyet edildiği pek az olmuştur. İşte Balkanlara yerleştirilen bu Türkler, Osmanlı Devleti’nin Rumeli bölgesini şenlendiren ve koruyan Evlâd-ı Fatiha’nlardır. Bugünkü Bulgaristan, Sırbistan, Kosova, Makedonya, Bosna gibi yerlerdeki Türkler, yine bu siyasayla meskûn olanların bakiyeleridir. 22 Daşçıoğlu, “Osmanlı’da sürgün “,s.55 İsa Kalaycı , Oktay Kızılkaya ,”Osmanlı Devletinin iskan siyaseti ve Yerleşim Birimleri Üzerine bir Değerlendirme”, Mustafa Kemal üniversitesi sosyal bilimler enstitüsü Dergisi, cilt-9,sayı-18,2012 ,s.361-378 22 Kalaycı, Kızılkaya ,” Osmanlı Devletinin iskan siyaseti ve Yerleşim Birimleri Üzerine bir Değerlendirme”, s 363 20 21 -8- Diğer taraftan Osmanlı fetih siyasetinin başarısında ‘İstimalet' (hoşgörü) çok önemli bir yere sahiptir. Bu sistemin ilk aşamasında fethedilecek bölgenin ileri gelenleriyle müttefiklik tesis edilirdi. Ancak sadece müsamahalı yaklaşımla kalıcı olunamayacağından, sistemli bir iskân politikası uygulanmalıydı. Bu ise çoğu zaman seksen-yüz yıllık bir hoşgörü süresini kapsayabilmekteydi. Yeni fethedilen yerlerin nüfus açısından şenlendirilmesi amacıyla iskân edilenlere geniş imkânlar sağlanırdı. Bu durum bir çeşit sürgün olarak düşünülebilir. Ama ‘nefy' adı verilen cezalı sürgünler ile iskân için yerleştirilen sürgünleri birbirine karıştırmamak gerekir. Osmanlıların yerleşmeleri tam bir plan ve program dâhilinde yapılırdı. Örneğin Timurtaş Paşa’nın oğlu Yahşi Bey, Şile Hisarı’nı fethettiğinde, Sultan Yıldırım Bayezid Boğazkesen’in üst yanında Yenihisar adıyla anılan bir kale yaptırmıştır. Bu kale Karadeniz tarafından gelen ve izinsiz geçmeye çalışan Hristiyan gemilerinin güzergâhına set olmuştur. Görünüşte basit bir mimari öğe gibi duran bu hisar, Osmanlıların fetih konusunda izledikleri yöntemin isabetliliğini göstermektedir. İstanbul’un fethinden sonraki süreçte birçok alanda görülen atılım, iskân konusunda da kendini göstermiştir. Başkentin İstanbul’a nakledilmesiyle birlikte bu şehir, Osmanlının idare ve kültür merkezi haline gelmiştir. Nitekim burada yetişen idareciler tayin oldukları yerlere İstanbul’daki yaşam tarzlarını da beraberlerinde götürmüşlerdi. Bundan dolayı İstanbul dışındaki bazı şehirlerde “İstanbul Kültürü ”nün özelliklerini görmek mümkün olmuştur. Buralarda Türk şehirciliği uygulanmaya başlanmıştı. Bayındırlık işleri devletin iç meselesi sayılıyor ve her yerin mamur olması için gayret gösteriliyordu. 23 Osmanoğulları’nın fethettikleri yerlerde, önceki hâkimlerin aldığı vergilerden daha az oranda vergi almaları, bölge insanının güvenliğini sağlamaları ve adem-i merkeziyetçilik anlayışıyla bölge halkına ferah bir yaşam sunmaları bunun açık bir delilidir. Özellikle de vatandaşların en büyük sorunu olan vergi konusundaki müsamahakâr anlayış, Osmanlı’yı altı asırdan fazla ayakta tutan en önemli faktörlerden biri olmuştur. Osmanlının genel iskân siyasetinde ülkenin her köşesini mamur ve şen etmek düşüncesi vardı. Bu düşünceyi gerçekleştirmek için kullanılan bir metot da; ordunun yanı sıra ilerleyen dervişlerin boş ve ıssız yerlerde iskân amaçlı zaviyeler tesis etmesiydi. Bir zaviye kurulduktan sonra etrafında yavaş yavaş o zaviyenin merkez olduğu bir iskân topluluğu oluşuyordu. Bu yeni iskân birliği çok defa bir tarikat mensubu olan zaviye kurucusunun ismini taşımaktaydı. Dervişlerin devlet ile halk arasında kolonizatörlük yaptığı göz önüne alınırsa bu yerleşim birimlerinin sosyal Kalaycı, Kızılkaya ,” Osmanlı Devletinin iskan siyaseti ve Yerleşim Birimleri Üzerine bir Değerlendirme”, s 364365 23 -9- hayatta ne derecede büyük rol oynadığı daha iyi anlaşılabilir. Devletin planlı olarak yaptığı yerleştirme hareketlerinden bir diğeri de sürgündü. Devlet lüzum gördüğü yerlere iskân yapabilmek için mükellefiyeti olmayan halkı bulundukları yerden kaldırıp başka bir yere nakledebilirdi. Bu uygulamanın pratikte devlete iki yararı vardı; birincisi tarım faaliyetlerinin artırılması, ikincisi bölgede asayişsizliğe sebep olan grupların kontrol altında tutulmasıdır. Bu pragmatist yaklaşım uygulanırken özellikle merkeze uzak olan bölgelerin Türkİslamlaştırılması için devlet ricalinin iskân edilmesine özen gösterilirdi. Sakin yerlerde ise genelde emekli olanlar yerleştirilirdi. Örneğin Rodos’taki yaşlı askerlerin tekaüde sevk edilmeleri üzerine, kendi istekleriyle adada kalmışlar ve buraya Anadolu’dan da Müslümanlar nakl olunarak adanın tamamı İslamlaştırılmıştır. 24 Eskiden beri Türklerin, hiçbir yabancı tesiri olmadan dahi şehirler kurdukları ve normal bir yerleşmenin bütün gereksinimlerini yerine getirdikleri görülür. Osmanlılar da Türk şehirciliğinin en güzel örneklerini sergilemiş ve egemenlikleri altına aldıkları şehirlerin yerli halkına büyük bir serbestlik tanımışlardır. Böyle uzlaşmacı bir politikanın izlenmesiyle mevcut yapı korunduğu gibi, yeni yapılar da Türk ve İslam mimarisiyle yeniden şekillendirilmiştir. Osmanlı şehirleri genellikle on bin kişiden az nüfusun bulunduğu yerleşim birimleriydi. Hatta nüfusu beş yüz kişiden ibaret olan şehirlere de rastlanmaktaydı. Ülkede şehirli nüfusun daha fazla artmasını önlemek amacıyla kırdan kente yönelik göçler engellenmeye çalışılmıştır. Bu zirai üretimin sekteye uğramaması için alınan tedbirlerden biridir. Diğer taraftan şehirlerin kuruluşu ve gelişimi bir kısım sosyal tesislerin inşası ile yakından alakalıydı. Nitekim şehirlerde kurulan imaretler, ihtiyaç sahibi her inanç ve milletten kimselerin buralara akın etmesine yol açmıştır. Ayrıca dini eserler, medrese, han, hamam, hastane, çarşı, fırın, boyahane, salhane, suyolları ve kanalizasyon gibi bir şehrin oluşmasında rol oynayacak tesislerin yapılması bölgeye göçü artıran unsurlardandır. Şehir ahalisi genellikle ticaret, endüstri ve benzeri işleri yapan, geçimini ve kazancını böylece sağlayan kimselerden oluşmaktaydı. Fiziki bakımdan şehirdeki en belirgin mekânlar; şehir merkezinde bulunan ve ‘meydan' adı verilen alan, Cuma Camisi, çarşı, bedesten, surlar, kışlalar, ana caddeye çıkan sokaklar ve nihayet mahallelerden oluşmaktaydı. Osmanlı şehir anlayışında mahalle, şehrin temel sosyo-fizîki birimiydi. Çünkü şehrin kuruluşu hem içtimaı hem fiziki bakımdan mahallelerin teşkil edilmesi ile başlıyordu. Genel manada mahalle şöyle de tanımlanabilir; birbirini tanıyan, bir ölçüde birbirinin davranışlarından sorumlu, sosyal dayanışma içinde olan Kalaycı, Kızılkaya ,” Osmanlı Devletinin iskan siyaseti ve Yerleşim Birimleri Üzerine bir Değerlendirme”, s 365366 24 - 10 - kişilerden oluşmuş bir topluluğun yaşadığı yerdir. Osmanlılardaki tanımıyla ise mahalle: aynı mescitte ibadet eden cemaatin aileleri ile birlikte ikamet ettikleri şehir kesimidir. Mahallenin merkezi ve toplanma yeri, yanında imamın evinin de bulunduğu cami ya da mescit idi. Dolayısıyla Osmanlı şehrinin gelişimi, merkezinde bir caminin yer aldığı mahallelerin kurulmasıyla gerçekleşiyordu. Mahallelerden sonra da ihtiyaçlara göre diğer kuruluşlar tesis ediliyordu. Osmanlı mahallelerini de aile hayatının yaşandığı mahalleler ve ticari sektör mahalleleri olmak üzere iki kısma ayırmak mümkündür.25 Osmanlı şehirlerinde genellikle Zımmîler kenar semtlerde yaşarlardı. Ancak bazı Osmanlı şehirlerinde Müslim-gayrimüslim nüfusun beraber yaşadıkları mahalleler de bulunmaktaydı. Fakat Zımmîlerin Müslümanlarca kutsal sayılan bazı bölgelere yerleşmeleri fermanlarla yasaklanmıştı. Örneğin; 1581 tarihli bir fermanda zimmîlerin İstanbul’da Eyüp Sultan Semti’nde ikametleri yasaklanmıştı. Yine 1729 tarihli bir fermanla Müslümanların evlerini Hıristiyanlara satmaması istenmiştir. 26 İçe doğru İskânların özellikle Savaş dönemlerinde arttığı dikkat çekmektedir. Ruslarla yapılan savaşlar sonucu Kırım'ın kaybedilmesinden sonra 1789 -1800 yılları arasında 500.000 Tatar 1860 -1864 yılları arasında da 400.000 Tatar Osmanlı topraklarına göç etmiştir. ilk devirlerde İskan ve sürgünler genelde yeni fethedilen Rumeli'deki bölgelere yapılırken, duraklama dönemine girilmesi ile birlikte, İmparatorluğun iç kısımlarındaki uygun yerlere İskenderun gerçekleştirildiği görülmektedir 2. Viyana Kuşatmasına kadar yapılan iskânlar dışa dönük iken, bu tarihten sonrakiler geriye çekilmenin sonucu olarak içe dönük nüfus hareketleridir. 19. yüzyıldan itibaren Artık tamamen içe doğru başlayan göç akımı düzenlemek için sistemli bir iskân politikası yürütülmüştür. İçe doğru İskânların özellikle Savaş dönemlerinde arttığı dikkat çekmektedir. Ruslarla yapılan savaşlar sonucu Kırım'ın kaybedilmesinden sonra 1789 -1800 yılları arasında 500.000 Tatar 1860 -1864 yılları arasında da 400.000 Tatar Osmanlı topraklarına göç etmiştir. 27 OSMANLI İMPARATORLU’ĞUNDA ERMENİLER Osmanlı Devleti’nde tebaa statüsünde olan Ermeniler, devletin değişik bölgelerine yayılmıştır. Şehirlerde oturup ticaret ve sanat ile uğraşanlar olduğu gibi ziraat ve diğer alanlarda çalışanlar da olmuştur. Bununla birlikte Ermeniler yoğun olarak Erzurum, Sivas, Elazığ, Van, Diyarbakır ve Bitlis vilayetlerinde yaşamışlardır. Ermeniler diğer gayr-ı Kalaycı, Kızılkaya ,” Osmanlı Devletinin iskan siyaseti ve Yerleşim Birimleri Üzerine bir Değerlendirme”, s 366 Kalaycı, Kızılkaya ,” Osmanlı Devletinin iskan siyaseti ve Yerleşim Birimleri Üzerine bir Değerlendirme”, s 367 27 Demir,a.g.e,s.4 25 26 - 11 - Müslimlerin aksine değişik kiliselere (Gregorienne, Katolik ve Protestan) tabi olmuşlardır. Yani Ermeniler Osmanlı topraklarında, coğrafi bir birlikteliğe sahip olmadıkları gibi, mezhepsel birliktelikleri de olmamıştır. Bununla birlikte Ermeniler Osmanlı Devleti içerisinde yaşayan, en rahat gayr-ı Müslim unsurlardan olmuşlardır. Kırsal kesimlerde yaşayanlar tarım ve hayvancılıkla, şehirlerde yaşayanlarsa bölgesel endüstri, sarraflık ve bankerlik gibi işlerle uğraşmışlardır. II. Mahmut döneminden (1808-1839) itibaren devlet yönetiminde gittikçe daha yüksek rütbelerdeki işlerin başına getirilmişlerdir. Bu dönemde devletin tam güvenini kazanmış memurlara verilen sancak taşıma görevi kendilerine verilmiştir. Sultan Abdülmecid döneminde (1839-1861) birçok Ermeni’ye sarayda görevler verilmiştir. Özellikle 1821 Yunan İsyanında sonra yönetimdeki konumları gittikçe yükselen Ermenilere, Islahat Fermanı’ndan sonra valilik, elçilik, Başmüfettişlik gibi görevlerin yanı sıra, bakanlık görevleri de verilmiştir. Osmanlı Devleti Hariciye Nezareti’nde 1834’te Mustafa Reşit Paşa fevkalade elçi olarak Paris’e gittiğinde Agop Gırcikyan Efendi (1806-1865) isimli Ermeni onun müşaviri olmuştur. Kevork Stimaracıyan Efendi (1821-1895)’de Paris elçiliğinde tercüman olarak çalışmıştır. 28 Ermeniler, II. Abdülhamid döneminde (1876-1909) önemli mevkilere getirilmişlerdir. Diran Aleksan Bey 1857-1860 tarihleri arasında Bürüksel elçisi, Serkis Hamamcıyan Efendi 1872-1874 tarihleri arasında Roma elçisi, Azaryan Efendi 1908-1909 Belgrat elçisi olmuşlardır. Gabriel Noradonkyan Efendi ise 912-1913 yılları arasında Osmanlı Hariciye Nazırı olmuĢtur.10 Tanzimat’tan sonra da önemli görevlere getirilmişlerdir. Ermeniler, gerek devlet teşkilatında ve gerekse ekonomik hayatta önemli bir yer işgal etmişlerdir. Ayrıca Ermeni ve Müslüman ahali arasında diğer Hıristiyan unsurlarla Müslümanlar arasında görülmeyen bir ilişki olmuştur. 29 Ermeni nüfusunun iddia edildiğinin aksine hiçbir yerde çoğunlukta olmadığı, yoğun yaşadıkları illerde bile nüfuslarının Müslüman nüfusu geçmediği sayımlarla ortaya konulmuştur. 1867’de Selahaddin Bey, Avrupa’daki toplam Ermeni nüfusunun 400 bin, Asya’dakilerin de 2 milyon kadar olduğunu belirtmiştir.13 Ravenstein, 1878’de elde edebildiği istatistiklere dayanarak Avrupa’daki Ermenilerin 112.200 ve Asya’dakilerin 760.000 olduğunu söylemiştir. Osmanlı Devleti’ndeki toplam Ermeni nüfusunu da 872.000 alarak hesaplamıştır. Helle von Samo ise 1874’te Sivas, Erzurum ve Diyarbakır Yılmaz Karadeniz ,Hidayet Kara, “Ermenilerin Osmanlı Devletindeki Durumu ve Kağızman da Ermeni Mezalimi(1918-1920),Muş,2010,s.1544-1565 29 Karadeniz ,Kara, a.g.e, s.1547 28 - 12 - vilayetlerindeki Hristiyan nüfusunu 601.244 olarak vermiştir. Bunların çoğunu Ermeniler oluşturmuştur.30 Osmanlı Devleti’ndeki Ermeni nüfusu ile ilgili olarak Ermenilerin ve yabancıların yazdıklarının yanında o dönemde kayıtların tutulduğu tahrir defterleri bilgi vermektedirler. Hovannisian Türkiye’deki Ermeni nüfusunun 1914’ten önce 1.500.000 civarında olduğunu söylemektedir. Pastırmacıyan, 1914’te dünyada 4.100.000, Osmanlı Devletinde 2.100.000, Rusya’da 1.700.000 Ermeni olduğunu iddia etmektedir. Ludovic de Constenson, Türkiye’deki Ermeni nüfusunu 1.400.000 olarak vermektedir. Christopher Walker, I. Cihan Harbi’nde 1.500.000-2.000.000 civarında Ermeni’den bahsetmektedir. Tozer, Rabenstein’den naklen 1877’de Asya Türkiye’sinde 700.000 Ermeni’nin olduğunu söylemektedir. Clair Price ise Türkiye’de savaştan evvelki Ermeni nüfusunu 1.500.000 olarak vermektedir. 1914’teki Osmanlı sayımlarına göre Gregoryen Ermenilerin nüfusu 1.161.169, Katolik Ermenilerin nüfusu ise 67.838’dir. Yani Ermeni Patrikhanesi’nin verdiği rakamların mübalağa olduğu çok rahat bir Şekilde ortaya çıkmaktadır. Ermeni Patrikhanesi’nin Berlin Kongresi’nde ileri sürdüğü 3.000.000 rakamı bir daha tekrarlamayıp 1.780.000’e inmesi ilginçtir ve bu durumu kanıtlar niteliktedir. 31 Ermeni sorunu açısından bakıldığında, Ermenilerin Osmanlı Devleti’ndeki genel nüfus toplamından ziyade Ermenilerin üzerinde bağımsız bir devlet kurmayı düşündükleri doğu vilayetlerindeki yoğunlukları önemlidir. Bu durumda Ermenilerin hak iddia ettikleri altı vilayetin nüfuslarına çeşitli kaynaklar ışığında bakmak yararlı olacaktır. Erzurum vilayetinin nüfusu incelendiğinde iddiaların haksız olduğu ortaya çıkmaktadır. 1895’te devletin resmi kayıtlarında Müslüman nüfus 545.782, Ermeni nüfusu ise 669.717 kişi olarak hesaplanmıştır. Lynch’in 1896’dan sonra yaptığı tahminde Müslüman nüfus 428.495 iken, Ermeni nüfusu 106.768 kişi sayılmıştır.32 Van vilayetindeki nüfus verileri değişik kaynaklar ile karşılaştırıldığında Ermenilerin nüfusunun Müslümanlardan az olduğu görülmektedir 1893’teki resmi sayımda Müslüman nüfus 119.860, Ermeni nüfus 60.448 kişidir. Bitlis vilayetinin nüfus verileri incelendiğinde, sadece Ermeni Patrikliğinin verdiği rakamların Müslüman nüfustan fazla olduğu görülür ki, bu durumda Ermenilerin nüfus çokluğu iddiasını geçersiz kılmaktadır. 30 Karadeniz ,Kara, a.g.e, s.1547-1548 Karadeniz ,Kara, a.g.e, s.1548 32 Karadeniz ,Kara, a.g.e,s.1548-1549 31 - 13 - Ermeni Patrikliği’nin 1881’deki iddiasına göre Müslüman nüfus 21.121, Ermenilerin sayısı ise 130.462’dir. Ermeni Patrikliği’nin nüfus verilerinde Diyarbakır vilayetinde Müslüman nüfusun çoğunlukta olduğunu göstermektedir. Patrikliğin 1880’deki kayıtlarında Müslümanların sayısı 145.000, Ermenilerin sayısı ise 88.000 olarak yazılmıştır. 1892’de Cuinet’in tahmini nüfus kayıtlarında 351.682 Müslüman, 90.034 Ermeni vardır. El Aziz (Elazığ) vilayetinde, tıpkı diğer vilayetlerde olduğu gibi Müslüman nüfusun çoğunlukta olduğu görülmektedir. 1896’da Lynch tarafından yapılan tahmini sayımda, 182.000 Müslüman ve 93.000 Ermeni sayılmıştır. Sivas vilayetinde de Müslüman nüfusu, Ermeni nüfusundan bir hayli fazla olmuştur. Devletin 1895’deki sayımında 801.630 Müslüman, 131.361 Ermeni çıkmıştır. Ermeniler, Berlin Kongresi’nde yurt olarak benimsedikleri yerlerin sınırlarını doğuda Rus ve İran sınırları, batıda Karedeniz kıyısında Tirebolu’dan Kızıl Çubuk Çayı’nın Fırat’a karıştığı noktaya çizilen bir çizgi, güneyde Fırat’tan Bitlis Çayı ve Van Gölü’nün güneyinden İran sınırına ulaşan bir sınır belirlemişlerdir.33 Osmanlı Devleti'nde, İslam Hukuku gereği, halk genel olarak iki kısma ayrılmıştır: Müslim, gayrimüslim. gayr-i Müslimler de, Müslümanlarla savaş halinde olanlar ehl-i Harb ve kendileriyle antlaşma yapılmış olanlar ehl-i ahd olmak üzere ikiye; ehl-i ahd ise, devletin himayesini kabul edenler (zimmiler veya ehl-i zimme), kendileriyle sulh yapılmış olanlar muahedler veya ehl-i Emân olmak üzere üçe ayrılırlar. Osmanlı halkından Müslüman olanlar veya olmayanlar, şeriatın çizmiş olduğu hudutlar ve buna bağlı olarak devlet ve belirlenmiş olan hukuk sistemi içinde haklara ve vazifelere sahip olmuşlardır. Doğrudan hükümranlık ile ilgili görevler Müslümanlarca ifa edilirken, düşmanlıkları görülmeyen zimmiler bazı devlet hizmetlerinde çalıştırılmışlar ve son zamanlarda önemli görevlere getirilmişlerdir. Ayrıca, Müslüman olmayanların inanç, ibadet, muhakeme ve eğitim-öğretim hürriyetleri ile can ve mal güvenliği de teminat altına alınmıştır. 34 II. Mehmet’in Daha İstanbul'u fethetmeden önce Bursa'daki Ermeni cemaati ve Ruhani temsilcileri ile temasa geçtiği bilinmektedir. bunun siyasi, askeri ,sosyal, İktisadi ve dini birçok sebebi vardır. Bir taraftan Bizans'ın dini ,mezhebi baskıları, Ermenileri bir bölgeden diğerine sürmeleri, onları üçüncü sınıf bir vatandaş gibi kullanan, tahkir eden uygulamaları, Ermenilerin Türklerin Adil ve koruyucu sistemine iterken Diğer taraftan da Bizans'a karşı mücadelelerinde Osmanlılar zaman zaman Ermenilerden askeri destek 33 34 Karadeniz ,Kara, a.g.e,s.1548-1549 Azmi Süslü, “Ermeniler ,Tehcir ve Sonrası”, Berikan basım yayım,Ankara,2009 - 14 - görmüşler ve fethedilen yerlerin iskânında, sulh ve sükununun temininde ve iktisadî kalkınmasında Ermenilerden faydalanma yoluna gitmişlerdir. 35 Fetih öncesi ve sonrasında Ermeni ve Rum cemaatleri ile yakından ilgilenen Fatih sanki dört asır sonra ki ihanetlerini daha o günlerde görürcesine, Rumlara daha az itibar ederek, Anadolu'nun çeşitli yerlerindeki Türklerle, itimat ettiği Ermeni ailelerini İstanbul'a yerleştirmiştir. Hovakim’i 10 yıl önce verdiği sözünü tutan Fatih, 1461 yılında Samatya'daki sulu Manastır’da Ermeni patrikhanesini Kurdurtmuş ve Hovakim'i patrik ilan etmiştir. 1475 yılında fethedilen Kefe’den ve 1479'larda da Anadolu'nun çeşitli yerlerinden Ermeniler İstanbul'a getirilerek yerleştirilmiştir. Yavuz Sultan Selim ve Kanuni zamanındaki fetihlerle Doğu Anadolu, Azerbaycan, Kafkasya, Suriye ve diğer bölgeler Osmanlı topraklarına geçince, bütün Ermeniler Osmanlı hâkimiyetine girmiş ve yine birçok aile ve sanatkâr İstanbul'a yerleştirilmiştir. Böylece yeni fethedilen yerler için Türklere uygulanan iskân politikası Ermeniler içinde tatbik edilmiştir. Burada şunu da ifade etmek gerekir ki, Romalılar, persler Bizanslılar zamanında zorunlu Göçe tabi tutulup yerlerinden yurtlarından edilen Hatta Mezalim yapılan Ermeniler, Osmanlılar zamanında gönüllü olarak Göçe tabi tutulmuşlar ve özellikle İstanbul ve civarına yerleştirilmişlerdir.36 Eğer Kürtler Avrupalıların iddia ettikleri gibi Haydut hırsızlardan ibaret olsalardı, 1895' e kadar süren Ermenilerin zenginlik hali hiçbir zaman mümkün olmayacaktı. Hâlbuki, 1895' e kadar Ermenilerin içinde bulunduğu iddia olmaz sıkıntılar Sadece Bir efsanedir. Osmanlı Ermenilerinin durumu başka ülkelerde yaşayan Ermenilerinkinden daha kötü değildir.“ Ermeni ihtilalcilerin bağıra çağıra söz konusu ettikleri cinayetler ve yağmalar gibi olaylar aynı şekilde, Hatta daha fazla Kafkasya’da Rusya'da da oluyordu. Hayvan sürülerinin kaçırılmasına gelince, bu mesele, Rusya'nın çeşitli yerlerinde görülen sürülerin çalınmasından başka bir nitelikte ve karakterde değildir.” 37 “1895'te Ermeni komiteleri Ermeniler ve Türkler arasında öyle bir itimatsızlık ve düşmanlık tohumu ektiler ki, artık bu belgelerde hiçbir reform devam ettirilemez hale geldi. Burada Sason'da, Ermeniler ve Kürtler asırlar boyunca birlikte ve dostça bir hayat geçirmişlerdir. 1893'de Damadyan adında biri ortaya çıktı, bir sene sonra onun yerine 35 Süslü, a.g.e,s.27 Süslü,a.g.e,s.28 37 Ahmet Rüstem Bey, “Cihan Harbi ve Türk Ermeni Meselesi”, Bilge Kültür Sanat yayınları,Mayıs,2005,İstanbul 36 - 15 - Boyacıyan geçti ve bu kişilerin çevirdiği entrikalar Sonunda kısa bir zaman içinde bu iki topluluk arasında birçok Çatışma çıktı.”38 Ermeni tarihi konusunda Ermeniler ve Avrupa tarihçileri tarafından tam olarak gerçeği yansıtan Bilgiler mevcut değildir. İddia edilen efsane Ermenilerin Orta Asya'dan Trakya’ya ve Oradan da Anadolu'ya yayılmış olan fikirler olduğu faraziyesidir. Bu faraziye Herodot tarihini dayanır. Ermeni tarihçileri ise Babil’den göç ettiklerini yazıyorlar. Bunlar da beşinci yüzyılın Ermeni tarihçisi olan birçok dillere tercüme olunan Mois de Korene'nin tarihine dayanmaktadırlar. Onuncu ve 11. yüzyıllarda Doğu Anadolu ve Kafkas bölgesinde İran, Bizans ve Arap mücadelesi içinde en çok zarar gören kavimlerden birisi Ermeniler olmuştur. 39 Selçuklular Doğu Anadolu'ya hâkim oldukları zaman, bu bölge halkının büyük kısmı (Ermenilerde dâhil ) büyük arazi sahipleri elinde köle hayatı yaşıyorlardı. Bizans'ın bunu düzeltecek gücü ve etkisi yoktu. Bu nedenle halk kendilerini vergiden başka bir mükellefiyet yüklemeyen, din ve mezheplerine karışmayan Selçukluları bir kurtarıcı olarak karşılamışlardır. Ermenilerin barış ve güven içerisinde yaşamlarını sürdürmeleri Selçuklu Devleti ile başlayıp Osmanlı Devleti ile devam etmiştir. 40 Ermeni Ruhani reisliğinin Bursa'ya nakledilmesi ile ilk Osmanlı Ermeni münasebeti başlamıştır. Ermenilerin tamamının bulunduğu bölgeler Kanuni Sultan Süleyman döneminde Osmanlı toprakları haline gelmiştir. Ermeniler bu dönemde her yerde azınlık olarak ve küçük beyliklerin krallıkların yönetimi altında bulunuyorlardı. Siyasi ve sosyal bakımdan bir teşkilata sahip değillerdi. Ermenilerin rahatlamasını ilk bozan Fransız Katolik misyonerleridir. Bunlar ortodoksluğun daha sıkı ve sıkıcı olduğunu, Katolikliğin daha güvenli ve medeni, olduğunu, papalığa bağlanırlarsa daha çok himaye göreceklerini ileri sürerek, Ermenilerin Aslında Katolik olduğunu Bizans'ın onları zorla Ortodoks yaptığını telkine başladı.1811' de Bükreş Antlaşması'ndan sonra Ermenilerin bir kısmı resmen Katolik olduklarını ilan ettiler. 41 1860'da Osmanlı Hükümeti Ermeni Patrikhanesi tarafından yapılan Ermeni anayasasını kabul etti. Artık Ermenilerin dini, milli ve içtimai meselelerini konuşmak ve idare etmek için "Ermeni milli Meclis-i umumisi" adı ile bir meclis kurmalarına ve kendilerini idare 38 Rüstem Bey ,a.g.e,s.24-25-26 Hülya Yarar, “Ermeniler ve Türk-Ermeni İlişkileri", KTÜ, Fen edebiyat Fakültesi 40 Yarar,a.g.e,s.35-36 41 Yarar ,a.g.e,s.36-37 39 - 16 - etmelerine izin verilmiş oluyordu. Bu dönemde Türk Ermenileri sarayda, belediye ve mahkemelerde, memurluklarda görev alabilirken, Rusya'daki Ermeniler zorla Ortodoks yapılıyor, olmayanlar hapsediliyor veya Sibirya’ya sürülüyordu. Ermeni dili ile okumak, yayın yapmak yasaklanmıştı. Kiliselerdeki ayinler kontrol altına alınmıştı. Ermenilerden asker alınıyor, uzak ve sağlıksız, pis yerlere gönderiliyordu. Bu durumlara dayanamayan Ermeniler Avrupa'ya İngiltere ve Fransa'ya kaçıyorlardı. 3 Mart 1878 tarihinde imzalanan Ayestefanos Antlaşması'nın 16. maddesi ve 13 Temmuz 1878 tarihli Berlin Antlaşması'nın 61. maddesi ile meydana getirilen Ermeni meselesi resmi bir sıfat kazanmış ve Avrupalılar tarafından her fırsatta Osmanlılara karşı bir koz olarak kullanılmıştır. Ermeni meselesi hiçbir zaman Türkler tarafından çıkartılmamıştır. Bu mesele Osmanlı İmparatorluğu'nun Doğu vilayetlerinde karışıklık çıkartarak büyük menfaatler 42kazanacak olan Rus ve İngilizlerin uyguladıkları politikadan doğmuştur. 43 ERMENİ SORUNU Şark Meselesi Türklerin Anadolu coğrafyasını Türkiye haline getirmeye başladıkları tarihlerde ortaya çıkmış, 1815 Viyana Konferansı'nda da yine bizzat batılılar tarafından ismi konulmuştur. İsminden anlaşıldığı gibi Şark Meselesi Türk milletinin meselesi değildir. Türk milletine ve devletlerine karşı batılılar ve son yüzyıllarda da Rusya tarafından takip edilen temelinde Batı emperyalizminin Türk düşmanlığını yaptığı politikasının ismidir. 44 19. yüzyılın son çeyreğine kadar Osmanlıların bir Ermeni sorunu olmadığı gibi Ermeni tebaanında Türk yöneticileri ile halledemedikleri bir meselesi mevcut değildir. Söz konusu kanunun Ermeni toplumunca da genelde paylaşıldığını gösteren önemli bir kaynak da Mektebi Mülkiye mezunlarından Cezayir vilayet-i Meis ceziresi Kaymakamı Mihran Boyacıyan tarafından kaleme alınmıştır. 45 Islahat Fermanı'nın açıklanmasıyla Ermeniler yeni bir "Millet Nizamnamesi" yapıp illerin tahakkümünü tamamen ortadan kaldırmak istediler, 1859'da Dünyevi konsey yeniden seçilirken en asillerin büyük kısmı dışarıda kaldı. İhtilaflı geçen bir hazırlık dönemi sonunda 42 Yarar,a.g.e,s.38 Yarar,a.g.e,s.39 44 Ramazan Tosun, ”Ermeni Meselesinin ortaya çıkışı ve Mahiyeti”, Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları dergisi, sayı 14 ,(2003),144-163 45 Mim Kemal Öke, ”Ermeni Sorunu “,(Ankara :TTK Basımevi) ,1991 43 - 17 - konsey hazırlanan Nizamname tasarısını 24 Mayıs 1860'da kabul etti ve 1863 de Bab-ı Ali'nin Küçük bazı düzenlemelerle ilan ettiği 99 maddelik "Ermeni milleti Nizamnamesi" ile 140 temsilciden oluşan bir meclis kuruldu. 46 Önde gelen Ermeni tüccarların, Din adamlarının siyasetçilerin ve entelektüellerin toplu infaz yoluyla Ermeni cemaatinin adeta başının gövdesinden ayrılması soykırımın ilk ayağıydı. 24 Nisan 1915'te İstanbul'da yaşayan çok sayıda Ermeni'nin tutuklanması Ermeni cemaatinin ileri gelenlerinin imparatorluğun dört bir tarafında tutuklanmaları Emsal teşkil edecekti. Söz edilen Ermenilerin neredeyse hepsi nüfus, Servet ve statü sahibi orta yaşlı ya da Yaşlı kişilerden oluşuyordu. Tutuklanarak hapse Atılan Ermeniler genellikle işkence görüyor Ve sonunda da katlediliyorlardı. 47 Ermeni sorunu 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren önce İmparatorluğun sonra da Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin büyük problemi haline gelmiştir. Osmanlı dış politikasının en zor dönemlerinde Yeşilköy Antlaşması ile Berlin Antlaşması'nda Avrupa devletleri ile Sovyetlerin Sözde haklarının korunması gerekçe gösterilerek Ermeni problemi hep gündemde tutulmuştu. Bu tarihlerden itibaren Osmanlı devletinin başına ciddi bir Ermeni sorununun doğmasına yol açmıştı. 19. yüzyılın ikinci yarısına kadar Osmanlı Devleti için ciddi bir Ermeni sorunu olmamıştı. Ancak 1877-1878 Osmanlı - Rus Savaşı sırasında ve savaştan sonra yapılan Ayestefanos ile Berlin antlaşmalarında Rusya ile İngiltere'nin kendi çıkarları için girişmiş oldukları hareketler, bu tarihlerden itibaren Osmanlı Devleti'nin başında ciddi bir Ermeni sorununun doğmasına yol açmıştı. Sorun zamanla devletlerarası bir nitelik kazanarak gittikçe önemsenmiş gösterilerek ve birçok bunalımlara neden olarak, Osmanlı Devleti'nin yıkılmasından sonra devam ederek ve dozunu arttırarak günümüze kadar gelmiştir. 48 Ermeniler Hristiyan olup çoğunluğu Gregoryan 2.derecede Katolik ve Protestan mezhebindendi. Aslında Protestanlık İngiltere'nin Osmanlı Devleti'nin iç işlerine daha kolay karışabilmek için kendi himayesinde bir topluluk meydana getirmek amacıyla harekete geçmesi üzerine, İngiliz ve Amerikalı misyonerlerin girişimleri sonucunda 19. yüzyılın birinci yarısından itibaren Ermeniler arasında gelişmeye başlamıştı. Bu arada Rus ordusundaki Ermenilerle Osmanlı Ermenileri birleşerek bölgedeki Türklere karşı birçok hareketlerde Öke, “Ermeni Sorunu",71 Oktay özel ve Hikmet Adanır, “ 1915 Siyaset ,Tehcir, soykırım “,1.bs,(İstanbul :Tarih vakfı yurt yayınları),2015 48 Hacı Ömer Budak, ”Devlet-i Aliye’nin yıkılış süreci”,2.bs,(Ankara: Anadolu Okul yayınları),2018 46 47 - 18 - bulunmuşlardı bunun içindir ki savaştan sonra Rus Kuvvetleri çekilirken pek çok Ermeni de Ruslarla birlikte Anadolu'yu Terk etmeye mecbur olmuşlardı. Doğu Cephesi'nde bu gelişmeler olurken batıda da Rusların Ayestefanos’a geldikleri sırada Ermeni patriği Narses, grandük Nikola karargâhına giderek yapılacak antlaşmaya Ermeniler lehine hükümler konulmasını istemiştir. Zaten Rusya'nın amacı da buydu Bu bakımdan söz Ermenilerin isteği üzerine Ermeni Antlaşması'na Ermeniler ile ilgili bir madde konmuş oldu. Rusya'yı özellikle Doğu Anadolu üzerinde etkili hale getirebilecek Bu gelişme, onun buradan İskenderun yoluyla Akdeniz'e Diğer taraftan Dicle - Fırat yoluyla da Basra Körfezine çıkma emellerinin gerçekleşmesine yol açabilirdi. 49 Berlin Kongresi'nde İngiltere ve Rusya'nın dışındaki ülkeler Ermeni sorunu ile ilgilenmemişlerdi. Bunun sonucu olarak da Ermeni liderleri bütün çabalarına rağmen doğu Anadolu’da istedikleri özerkliği elde edememişlerdi. Ermeniler, Berlin Antlaşması'ndan sonra Osmanlı Devleti'ne isteklerini zorla kabul ettirebilmek için harekete geçmeye karar vermişlerdi. İlk Ermeni örgütleri 19.yüzyılın ikinci yarısında Görünürde Hayır cemiyetlerinin kurulması ile başlamıştı. Bu tarihlerden itibaren Osmanlı Devleti'nin sınırları içinde ve dışında birçok Ermeni komite ve cemiyetleri kurulmuştu. bunların içinde en önemlisi Hınçak ve Taşnak sutyun komiteleri idi. Hınçak komitesi Kafkasyalı Ermeniler tarafından İsviçre de kurulmuştur. Üyeleri arasında Rusya ve Ermeniler de bulunuyordu başta İstanbul olmak üzere çeşitli illerde şubeleri bulunan Cemiyetin Merkezi sonradan Londra'ya taşınmıştı. Amaçları Önce Doğu Anadolu'yu ele geçirmek sonra da burayı Rus ve İran Ermeni bölgeleri ile birleştirerek bağımsız bir Ermenistan kurmaktı. Taşnak sutyun komitesi 1890'da Kafkasya’da kurulmuştu. Ancak Türkiye'de faaliyet gösteren Ermeni derneklerini birleştirerek onlara yardım etmek ve Ermenistan'ın kurulmasını sağlamak için faaliyetler yürütmekteydi. 50 Sason İsyanı 1884 yılında başlatılmış olay sırf yabancı müdahalesini davet etmek ettirmek maksadıyla Hınçak komitesince düzenlenmişti. Nitekim İngiltere'nin Van Konsolosunun bölgede yaptığı inceleme gezisi de olayı tahrik eden nedenlerden biri olmuştu. Osmanlı Devleti bu bölgede meydana gelen olayları önlemek üzere sıkı önlemler almak zorunda kalmıştı. Yapılan propagandaların da etkisi ile Avrupa'da Ermenilerle ilgili Osmanlı Devleti'nin aleyhinde bir havanın doğmasına yol açmıştı.1896 Ağustos’unda ise Ermeniler Osmanlı Bankası'na saldırarak İstanbul'da yeni bir olay daha çıkarmışlardı. Bununla beraber 49 50 Budak,a.g.e,s.185 Budak,a.g.e,s.186 - 19 - Taşnak sutyun komitesi girişimleri sürdürerek 1904'te ikinci Sason İsyanı başlatmıştı bu isyanda bastırılmıştı.51 Çarlık Rusya’sı Ermeni sorununun ortaya çıkmasındaki baş aktörlerden biridir. Osmanlı Devleti üzerindeki emellerini Türkiye'de yaşayan Ermenileri kullanarak gerçekleştirmek isteyen Rus genelkurmayı diplomat ve istihbaratçılarına verdikleri Emirler ‘de Türkiye üzerine yapılacak incelemelerde hissi davranılmasını ve olayların olduğu gibi yansıtılmasına Özen gösterilmesini istemiştir. 52 Türkiye'de Ermeni sorunu üzerine Türk tarihçilerince özellikle yerli arşiv malzemesi kullanılarak yapılan çalışmalarda son yıllarda büyük bir ivme ve artışın olduğu dikkat çekmektedir. Ayrıca tarihçilerimizin batılı ülke arşivlerinden yararlanarak yaptıkları çalışmaların sayısının da hızla arttığı görülmektedir. 53 Ermeni tarihçileri ile Alman Doktor Johannes lepsius ve Fransız H.Barby gibi Ermeni yanlısı yazarların Kaleme aldığı neredeyse bütün eserler de 1915 olayları taraflı ve ön yargılı olarak çarpıtılarak yazılmıştır. Bununla birlikte özellikle ve Sovyet Ermenistan tarihçilerinin 1930'lu yıllara kadar kaleme aldıkları Ermenice ve Rusça eserlerde Türkiye'de Vuku bulan olayların Taşnak saldırganlığından kaynaklandığı açık olarak yazılmıştır. 54. Ermeni sorunu üzerine kaleme alınan eserlerin neredeyse hiç birinde Birinci Dünya Savaşı sırasında diğer ülkelerde yaşanan Tehcir benzeri olaylara değinilmediği görülmektedir. Tarihi olaylar üzerine sağlıklı ve tutarlı bir değerlendirme yapmak ve objektif bir sonuca varabilmek için özellikle mukayeseli tarih çalışmalarına ihtiyaç vardır.1915 -1923 sürecindeki bütün Ermeni iddiaları, göz ardı edilmeden ele alınmış; Ermeni savlarının incelenen belge ve diğer kaynaklar çerçevesinde değerlendirilmesine çalışılmıştır. 55 Ermeni yazar M. Varandiyan ise Ermeni sorununu farklı bir yaklaşımla ele alır. Varandiyan'a göre, Ermeni sorununun çözümü Ermeni ve Kürtler arasındaki ilişkilerin düzenlemesine bağlı olacaktır. Nitekim 1878 Yeşilköy Antlaşması'nın 16. ve Berlin 51 Budak,a.g.e, s.187 Seyit Sertçelik, ”Rus ve Ermeni Kaynakları ışığında Ermeni sorunu”,7.bs,(Ankara: Srt Yayınları),2017 53 Sertçelik ,a.g.e ,s.14 54 Sertçelik ,a.g.e ,s.17 55 Sertçelik ,a.g.e ,s.18 52 - 20 - Antlaşması'nın 61.maddesine göre, Türkiye'de Ermeni ıslahatı yapılarak, Kürt ve Çerkezlere karşı Ermenilerin güvenliklerinin sağlanması öngörülüyordu.56 Batılıların 1815 yılında ilk kez Viyana Kongresi'nde gündeme getirdikleri şark sorunu ya da diğer adıyla Türklerin Avrupa'dan ve hatta Anadolu'dan atılması planı kökleri bu tarihten de geriye giden bir süreçte batı kamuoyunda ve karar çevrelerinde sıklıkla gündeme getirilen siyasi hedefler arasında yer alır. 57 1890'lı yıllardan itibaren Avrupalıların Osmanlı Devleti'ne bakış açılarında değişmeler olur. Bu tarihten sonra Osmanlı devletinin bütünlüğünü koruma anlayışından vazgeçilerek, Türklerin Avrupa'dan atılmaları görüşü giderek ağırlık kazanmaya başlar. Batılı birçok devlet adamı 19. yüzyılda Osmanlı Devleti'nin Avrupa'da varlığını halen devam ettirmesini yüz karası olarak nitelemekten çekinmezler.58 Bu dönemde Osmanlı Devleti'nde büyük sermaye yatırımları olan İngiltere ile Fransa ise, Almanya’yı Türk pazarlarında uzaklaştırmayı amaçlamaktaydılar. Bu iki güç,Türk topraklarını aralarında paylaşmayı planlıyorlardı. İngiltere Arap Yarımadası Mezopotamya ve Filistin'i ele geçirmeyi planlarken; Fransa ise Suriye, Çukurova ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi'ni elde etmeyi hedefliyordu.59 Büyük göçler, zaman zaman Türkiye'de Ermenilere yönelik olarak farklı ıslahat projeleri gündeme getirirler. Özellikle Çarlık Rusya’sı, 1912 yılında Ermenilere yönelik ıslahat yapılması için Osmanlı Devleti'ne baskı yapmaya başlar. Osmanlı Hükümeti, Emperyalist devletlerin içişlerine karışmasından rahatsız olur. Ermeni sorununu dış güçlere bırakmadan kendi insiyatifi ile çözmek için çareler arar. Nihayet 26 Ocak 1914 tarihinde Osmanlı Devleti ve Rusya arasında Türkiye'deki 6 vilayette yaşayan Ermenilere yönelik ıslahat yapılması için anlaşmaya varılır. 60 56 Sertçelik ,a.g.e ,s.5 Sertçelik ,a.g.e ,s.9 58 Sertçelik ,a.g.e ,s.12 59 Sertçelik ,a.g.e ,s.14 60 Sertçelik ,a.g.e ,s.16 57 - 21 - 1890'lı yıllardan başlayan ve dünya siyaset tarihinin en acımasız dönemi olan 1. Dünya Savaşı sonuna kadar devam eden bir tarih kesitinin, objektif bir araştırmasının yapılması, Elbette ki pek kolay değildir. Özellikle, o dönemden kalan bazı politik değerlendirmelerin ve cepheciliğin uzantılarını ortadan kaldırmak uzun meşakkatli bir çalışmayı gerektirir. 1915'te Osmanlı Devleti bilhassa doğu ve İç Anadolu'da yaşayan Ermenileri, bazı istisnalar hariç, yine kendi topraklarından olan Suriye ve Kuzey Irak bölgelerine sevk etmiştir. Yolda Hastalıktan ve göçün elverişsiz şartlarından Ermenilerin kayıpları olmuştur. Ancak bu kayıp, hiçbir zaman bir buçuk milyon Ermeni'nin ölümüyle neticelenmediği gibi bunun üçte birine de varmamıştır.61 Ermeni milleti nizamnamesinin kabul edilmesi Ermeniler arasında kültürel Rönesans'ın hızlanması ve milli bilincin gelişmesine katkı sağlamıştır. Bu nizamname ile geniş yetkilere sahip olan patrikler, yetkilerini Daha ziyade siyasi sahalarda kullanmışlardır.62Ayestefanos Antlaşması ile Rusya'ya Ermenilerle ilgili konularda söz sahibi olmaktaydı. Bu konuda Patrik Narses Varjabetyan'ın gayretleri önemli rol oynamıştır. 63 Aslında bir I. Dünya Savaşı'nın çıkması Vilayet-i Şarkiyye büyük bir felaketten kurtardı demek Pek abartı olmayacaktır. Sonuçta,31 Aralık 1914 tarihinde Osmanlı Hükümeti anlaşma iptal etmiş ve ıslat meselesinde bu şekilde nokta konulmuştur. 64 BATININ ERMENİ SORUNUNDAKİ YERİ 1917’de Rusya’da meydana gelen gelişmeler hem savaşın gidişatına hem İngiliz, Rus ve Türk savaş politikalarına hem de Ermeni sorununa büyük etkilerde bulundu. İngiltere savaş politikalarına Kafkasya’ya yönelik stratejiler eklemeye başlarken, Türkler için işgal altındaki topraklarına kavuşma ihtimali belirdi. Rusya, Kafkasya cephesinde güçlü bir Türk ordusunu meşgul ediyordu. Bütün bu gelişmelere bağlı olarak Ermeni sorunu da Anadolu merkezli olmaktan çıkıp Kafkasya eksenine sıçrayacaktı. Jeostratejik açıdan Kafkasya İngiltere için hayati öneme sahipti. Bölge, Hazar Denizi vasıtasıyla Orta Asya ve İran’a açılan bir kapı konumundaydı ve Hindistan’a ulaşmak bakımından da önemli bir rota içeriyordu. Kafkasya’nın düşman eline geçmesi, Hindistan yolunun düşmana açılması demekti. 65 Yusuf Halaçoğlu,” Tarih Gelecektir “,2.bs,(İstanbul: Bab-ı Ali kültür yayınları ),2007 Bülent Bakar, ”Ermeni Tehciri”,2.bs,(Ankara: Atatürk Araştırma Merkezi),2013 63 Bakar, a.g.e, s.21 64 Bakar, a.g.e, s.30 65 Tolga Başak ,” İngiltere’nin Kafkasya politikası ve Ermeni Sorunu (1917-1918)”,sayı 45,(2013),93-126 61 62 - 22 - 1917 Aralığında Fransa ile yapılan anlaşma Kafkasları İngiliz alanı olarak belirledi ve bölge için savunma önlemleri alındı. Başlangıçta finansal ve askerî ihtiyaçları karşılanarak Rus birlikleri cephede tutulmaya çalışıldıysa da savaş arzularını kaybetmiş olan Rus askerleri İngiltere’nin bu yöndeki beklentilerine cevap vermediler. Rusya tarafından ele geçirilen toprakları korumak istediklerini belirten Ermeniler ve Gürcüler ise İngiltere’nin Doğu Anadolu ve Kafkasya’yı savunmak yolunda başvurduğu ikinci seçenek oldu. 66 İngiliz Dışişleri, Ermeni birliklerinin Kafkas cephesinde yoğunlaştırılması projesi için ABD Hükümeti’nden finansal destek istediyse de bundan bir sonuç alamadı. Türkiye ile savaş halinde olmadığını ifade eden ABD elini taşın altına sokmamakla beraber bu projeyi uygulanabilir bulmamıştı. ABD’nin projeye sıcak bakmamasına rağmen bölgede savaşmak isteyen Ermeniler de İngiliz birimlerine bu konuda değerlendirilmeleri yönünde yoğun bir şekilde müracaat etmeye başladılar. Ermeniler ilk etapta 30.000 daha sonra da 90.000 kişilik bir ordu oluşturabileceklerini iddia ediyorlardı. İngiliz Hükümeti bu süreçte Ermenilerden sadece Kafkasya’da değil Mezopotamya ve İran’da da yararlanmak niyetindeydi. Ancak Ermeniler savaşmaları karşılığında politik beklentilerinin karşılanmasını istediler. 67 İtilaf Devletlerinden Yunanistan geri dönen Ermeni ve özellikle Rumlara çok fazla yardımda bulunmuştur. Bunda Elbette kendisinin de bazı toprakları işgal etmiş bulunmasının katkısı vardır. Ayrıca Ermenilerin geri dönüşü ve yeniden İskân edilmesi İngiliz yüksek komisyonunun gözetimi altında gerçekleştirilmiştir. Dolayısıyla tüm organizasyonda İngilizlerin büyük rolü olmuştur. Mülklerin boşaltılması, Ermeni kadın ve çocukların durumu gibi konularda İngiltere'nin rolü muhakkaktır. Ancak Ermenilere İngiltere'nin resmi otoritelerinden maddi yardımın gelip gelmediği bilinmemektedir. 68 Başak,” İngiltere’nin Kafkasya politikası ve Ermeni Sorunu (1917-1918)"s.99 Başak,” İngiltere’nin Kafkasya politikası ve Ermeni Sorunu (1917-1918)”s.101 68 Hacer Çelik, ”Ermeni Tehciri Ve Tehcirden Dönen Ermenilerin Iskan Sorunu",16/17,(2008)s.143-163 66 67 - 23 - KOMİTELER • Armenikan komitesi Ermenilerin emelleri doğrultusunda kurmuş oldukları ilk komite olup 1885 yılında Van'da kurulmuştur. Komitenin kurucuları 1848 yılında İstanbul Kumkapı'da Doğan mıgırdıç porkalya'nın öğrencileridir. komitenin kurucuları, Mıgırdıç Terlemazyan, Grigor Terlemazyan, Ruben Şatarvaryan, Grigor Adian, Grigor Acemyan, M.Bartutciyan,Gevord Hancıyan,Grigor Beozikyan ve Farenin Manukyan'dır. Komite faaliyetlerini gerçekleştirirken Portakalyan'la da irtibat halinde olmuşlardır. Armenikan komitesinin amacı ve yöntemi ihtilal yolu ile Ermenileri Kendi kendilerine idare edebilecek şekilde bir siyasi yapıya kavuşturmaktı. Bu doğrultuda Muş, Bitlis, Trabzon ve İstanbul'da, İran'da Tebriz ve salmas'ta, ABD'de şubeleri açılıp faaliyet göstermekteydi. 69 • Hınçak Komitesi Ağustos 1887'de İsviçre'nin Cenevre kentinde kurulmuş olup, komitenin kurucuları Rusya'yı terk ederek Avrupa üniversitelerinde öğrenimlerini sürdüren 20 yaş civarında bulunan 7 ermeni gencidir. Komitenin azalarının hemen hemen tamamı Rusya Ermenileri olup, Marx'ın prensiplerini benimsemişlerdir. Hınçak komitesi Türkiye'de yapacakları çalışmaların merkezini İstanbul seçmişlerdir. Yine Ermenileri organize edebilmek amacıyla Anadolu'ya Cenova ve İstanbul'a üyelerini gönderdiler. Bunlar Bafra, Merzifon, Amasya, Tokat, Yozgat, Arapkir ve Trabzon bölgelerinde çalışmaya başladılar. Komitenin asıl hedefi bağımsız Ermenistan devleti kurmak olup, bu amaçlarına ulaşmak için Propaganda, tahrik ve terör yöntemlerini kullanmışlardır. Hınçak komitesinin gerçekleştirmiş olduğu terör eylemleri arasında en çok dikkati çekenler; Kumkapı gösterisi, Sason İsyanı, Bab-ı Ali gösterisi ve Zeytun isyanıdır.70 • Taşnak komitesi 1890 yılında Tiflis’te Sosyalist olmayan milliyetçiler ile Rus ve Gürcü ihtilalcilerle işbirliği yaparak Çarlık rejimini devirmeye çalışan sosyalistlerin birleşmesinden meydana gelmiştir. Taşnaklar, Tıpkı Hınçaklar gibi Müslümanlara uyguladığı terörü kendi arkadaşlarına da uygulamışlardır. Kurucuları arasında en önemli isimler" Christopher Mikealian,Stepan Zarian, Simon, Zavaria Ve Ruben Haragad'dır. Diğer adı ile Ermeni ihtilalci cemiyetleri Federasyonu adını taşıyan komitenin amacı, faaliyet gösteren diğer Tiflis’teki 69 70 Ceran,”Osmanlı Döneminde Ermenilerin Göç ettirilmesi 1915”s.23 Ceran, ”Osmanlı Döneminde Ermenilerin Göç ettirilmesi 1915”s.24 - 24 - "genç Ermenistan" Van'daki "Armenikan" ve "Hınçak "Ermeni komitelerinin birleştirmek, Osmanlı Devleti'ne Ermeni çeteleri sokarak silahlandırmak, köylülere silah kullanmasını öğretmek, çete başları yetiştirmek, savunma Teşkilatı kurmak ve taraftar toplayarak İsyan, ihtilal çıkarmaktı. Böylece bağımsız Ermenistan'ın kurulmasını sağlamaya çalışmışlardır. 71 • Rusya’nın Ermeni politikası Ermenilerin Rusya ile ilişkilerin kronolojisine bakıldığında 10-11.yüzyılda Ermenilerin Kiev Rusya’sına göç ettikleri, 11.yüzyılın sonlarında ise Güney devletler ile Kiev Rusya’sının aralarında ekonomik ilişkilerin gelişmesinde Ermeni girişimcilerin önemi vurgulanmaktadır. 13. Yüzyıl’ın başlarından itibaren İran ve Kafkasya’da yaşayan Ermeniler Rusya'nın Güney bölgelerine yerleşmeye başlamış ve bu bölgelerle ticari ilişkiler kurmuşlardır.72 Rusya'nın ekonomik hayatında yer edinen Ermeni tüccarlar ticarette daha fazla yer edinebilmek için ayrıcalıklar almaya çalışmışlardır. Ermeni tüccarlardan Zakhar Sagradyan 1659' da elmas ve diğer kıymetli hediyelerle Rusya'ya gitmiş ve Ermenilere ticarette kolaylık sağlayacak şartları görüşmüştür. 1667 'de bir anlaşma imzalanmıştır. Bu anlaşma sonucunda Rusya Ermeni tüccarlara sadece beş kuruş vergi yükümlülüğü getirerek kolaylık sağlamıştır. 1071'den 1850'li yıllara kadar Ermeniler, Müslümanlarla birlikte Barış içinde yaşamaktaydı. Hatta Rusya'da kıyıma uğrayan Ermeniler Türkiye'ye sığınmışlardı. Çarlık Rusya’sı, Ermeni sorununun başladığı dönemde dünya güç dengesinde giderek daha önemli bir devlet olarak ortaya çıkmaktadır. Rusya komşu olduğu Osmanlı Devleti topraklarını bir tür doğal gelişme alanı olarak Kabul etmekte olup Osmanlıların sırtından güneye ve güneybatıya yayılma peşindedir.73 Osmanlı Devleti'nin gittikçe gerilemesi ve bunun neticesi olarak yaptığı savaşlar sonucunda büyük Topraklar kaybetmesi ile birlikte, Özellikle de 1699 Karlofça Antlaşması ile Rusya, Avusturya gibi devletlere topraklarını terk etmek zorunda kalması devletin idari, Askeri, Mali,İktisadi ve içtimai yapısının bozulmasına, Avrupalı devletlerin Özellikle de Rusya'nın Osmanlı Devleti'nin bu kötü durumundan istifadeye yönlenmesinde önemli rol oynamıştır. Çarlık Rusya, Osmanlı Devleti'nin Balkanlar'daki topraklarında olduğu gibi, Asya topraklarında da emelleri doğrultusunda hareket edebilmek amacıyla, bu bölgede bulunan ve Ceran, ”Osmanlı Döneminde Ermenilerin Göç ettirilmesi 1915”s.25 Ceran, ”Osmanlı Döneminde Ermenilerin Göç ettirilmesi 1915”s.26 73 Ceran, ”Osmanlı Döneminde Ermenilerin Göç ettirilmesi 1915”s.27 71 72 - 25 - Osmanlı içeriden çökertebilecek tek Hristiyan toplum olan Ermenileri ajanları aracılığı ile Türklere karşı kin ve düşmanlıkla beslemişler ve tahrik etmişlerdir.74 Rusya geleneksel politikası çerçevesinde Doğu Anadolu'da Ermenilerden faydalanmayı düşünmüştür. Rusya Türklere karşı Galip gelebilmek için Ermenilere her türlü yardımı yapma vaadinde bulunmuştur. Rusya, Türkiye'ye karşı mücadelelerinde Ermenilerden askeri ve sivil teşkilat alanında faydalanmıştır. Rusya'nın, daha işe ile attığından beri, Tuna boylarında ve Balkanlarda kargaşalıklar çıkarma ve harpler meydana getirilmesinin hedefi, Balkanlar vasıtasıyla, Boğazlar ve sıcak denizlere inmekti. Burada Türkiye'ye öldürücü darbeyi 93 Harbi ile vurmuş Sırbistan Romanya ve Bulgaristan'ın bağımsızlığını sağlamıştı. Bilhassa İngiltere, Rusya'nın Bulgarlar üzerindeki emelini bildiği için o da Bulgarları var gücüyle desteklemiş, Rusya'nın İnsiyatifini büyük ölçüde Bulgarlardan almıştı. 93 Harbi’ni müteakip, İngiltere'nin Ermeni meselesine sahip çıkması, Bulgaristan misalinden ders alan Rusya'yı korkutmuş, bunun neticesinde Ermeniler üzerindeki baskısını arttırmaya sebep olmuştu.75 • İngiltere'nin Ermeni Politikası İngiltere'nin Osmanlı Devleti'ne karşı ilgi duyması,1774 Küçük Kaynarca Antlaşması' ndan sonra başladı, 1787 'de Osmanlı Rus Savaşı başlaması üzerine, İngiltere hükümetinin başbakanı William Pitt, Rusya'nın devamlı güneye sarkması ve kuvvetli bir Karadeniz Devleti olması halinde İngiltere için tehlikeli olabileceğini düşündü. İngiltere, Yunan başkaldırısından sonra başlayan 1828- 1830 Osmanlı- Rus Savaşı'nda seyirci kalmasına karşın, Mısır valisi, Kavalalı Mehmet Ali Paşa'nın başkaldırması nedeniyle, Mısır valisinin ve Rusya'nın, Osmanlı Devleti'nden elde ettikleri çıkarlar İngiltere'yi kuşkulandırdı. İngiltere, kendi çıkarları için Osmanlı Devleti'ni, Rusya'ya ve Kavalalı Mehmet Ali Paşa ya karşı desteklemekteydi. İngiltere ve batılı devletlerin dayatması ile oluşturulan Tanzimat ve Islahat Fermanı ilan edilmişti. Bu fermanların getirdiği reformlar, Batı ekonomisinin yararına kurulan açık pazar düzeninin gerekli kıldığı yönetimsel, mali vb. düzenlemeleri getirdi. Böylece Batı kapitalizminin desteklenmek istediği Rum ve Ermeniler imkânsız duruma geldi.76 Ceran, ”Osmanlı Döneminde Ermenilerin Göç ettirilmesi 1915”s.28 Ceran, ”Osmanlı Döneminde Ermenilerin Göç ettirilmesi 1915”s.29-30 76 Ceran, ”Osmanlı Döneminde Ermenilerin Göç ettirilmesi 1915”s.30 74 75 - 26 - 19. yüzyılda Osmanlı toplumu içinde baş gösteren ayrılıkçı hareketlerin tamamı dış tahrikler ‘in sonucudur. Bu tahrikçi unsurların başında da Türk toprakları üzerinde büyük emellere sahip olan Rusya gelmektedir. İngiltere'nin Osmanlı Devleti bünyesinde Hristiyan azınlıklarla ve özellikle de Ermenilerle ilgilenmeye başlaması Ayestefanos Antlaşması ile birlikte başlamıştır. Bu anlaşma sonucunda Rusya'nın, Osmanlı Devleti'ni kıskaca alması ve Doğu Anadolu'da önemli bölgeleri kendine bağlamış olması sonucu olarak Karadeniz'de güçlü bir konuma gelmesi İngilizlerin pek istemedikleri bir durumdu. 77 Ermeni sorunu, Ermenilerin değil, Osmanlı İmparatorluğu üzerinde çıkarları çatışan iki büyük devletin, İngiltere ve Rusya'nın davası olarak ortaya çıkarılmıştır. Osmanlı İmparatorluğu'nu yıkmak uğrunda, bu imparatorluğun Hristiyan unsurlarını İlkin Rusya kışkırtmaya başlamış, Daha sonra ise başta İngiltere olmak üzere Avrupa'nın büyük Devletleri, Hristiyan unsurların kullanımını Rusya'nın elinden alarak, kendi emellerini gerçekleştirmek uğrunda kullanmaya başlamışlardır. Ermeni meselesini, sıcak denizlere ulaşma Yolları olan İskenderun ve Basra Körfezi'ne inmenin bir silahı olarak kullanmak isteyen Rusya'nın karşısına, Ayestefanos Antlaşması'nın imzalanmasından sonra İngiltere çıktı. İngiltere bununla, Ayestefanos antlaşması ile Ermenilere ıslahat vaat edip onların sempatisini kazanmak isteyen Rusya'nın elinden Ermeni meselesini çekip almak, Ermenileri kendisine meylettirerek İskenderun Körfezi'ne doğru muhtemel bir Rus ilerlemesine karşı bir Ermeni seti meydana getirmek istiyordu. 78 • Fransa’nın Ermeni politikası Yayılan milliyetçilik akımlarından etkilenen toplumlardan biri de Ermenilerdi. Ermenilerde oluşan milliyetçilik fikri ile bağımsızlık düşüncesinden Fransa'yı sorumlu tutamayız. Ancak Fransa'nın daha sonra Ermenilere yönelik izlediği politikası, Osmanlı üzerindeki emelleri doğrultusunda onları Yönlendirmeleri, kışkırtmaları, bağımsızlık vaadi ile kargaşalık ve isyanlar çıkarmalarına teşvik ve yataklık etmeleri onların bu meselenin ortaya çıkmasında ne kadar da göz ardı edilemeyecek derecede sorumlu olduklarını gösterir. Fransa, siyasetin stratejik noktaları olarak kabul ettiği Suriye, İstanbul ve İzmir bölgelerini siyasi, iktisadi ve kültürel faaliyetlerinin merkezi haline getirmekte ve bu bölgede Katolik yanlısı Ermeniler üzerindeki faaliyetlerini yoğunlaştırırken, Bir taraftan da Katolik misyonerlerle onların işlettikleri okul, kilise ve Hastane gibi kuruluşları geliştirmekte idi. Fransa, 1830' dan 77 78 Ceran, ”Osmanlı Döneminde Ermenilerin Göç ettirilmesi 1915”s.31 Ceran, ”Osmanlı Döneminde Ermenilerin Göç ettirilmesi 1915”s.32 - 27 - 1921'e kadar Ortadoğu ve Akdeniz'deki dengeyi, Ermeni meselesinde olduğu gibi suni bir şekilde ortaya atarak korumaya çalıştı. Ermeni meselesini Her platformda ön plana çıkartmaya çalışarak, Ermeni isyanlarının çıkmasında büyük rol oynadı. 79 Osmanlı Devleti'nin Balkan Savaşları esnasında uğradığı büyük kayıpları gören Fransa, İngiltere ve Rusya'nın iştahlarını kabartması birinci Dünya Savaşı içinde Ermenileri maşa olarak kullanmaya devam ettiler. 80 • ABD’nin Ermeni politikası ABD ile Osmanlı Devleti arasındaki ilişkiler 19. yüzyıl başlarında başlamıştır. Bu İlişkiler Genel olarak siyasi değil ekonomik, dini ve ticaridir. Osmanlı Devleti'nin bünyesindeki Anadolu ve Ortadoğu topraklarının zenginliği Amerika'nın bu bölgeyi gözaltına almasına sebebiyet vermiş ve bu bölgelerde bir çıkar unsuru oluşturmaya, çalışmaya başlamışlardır.81 Amerikan-Ermeni yakınlaşmasının Tabii sonucu olarak, 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Anadolu'dan Amerika'ya toplu Ermeni göçleri başladı. Bu durum 19 ve 20 .yüzyıl boyunca devam etti .Böylece Amerika'da özellikle Türk-Amerikan ilişkilerinde ortaya çıkan siyasi bunalımların sebebini oluşturdu. Osmanlı topraklarından Amerika'ya Ermeni göçleri, Amerikan Protestan misyonerler aracılığı ile gerçekleşti. Ermeni gençlerini seçip Yükseköğretim için Amerika'ya gönderdiler. Bu gençlerin bir kısmını Amerikan teoloji fakültelerinde okutup yetiştirdiler. Amerika'ya göç eden Ermeniler burada Osmanlı Devleti aleyhinde çalışmalarına zemin bulmuş, Bunun yanı sıra maddi imkânları ve ermeni örgütler için bomba eğitim yapmalarını da sağlamıştır. 82 Bu bölgede; İran, Suriye ve Irak'ın kontrol altında tutulması; Karadeniz'de donanma ve İkmal üstleri bulundurma, Rusya'nın Güney kanadının kontrol altında tutulması, Arap ülkelerinin İsrail'e karşı olan tutumları, büyük oranda Türkiye'nin politik duruşuna ve kararlarına bağımlıdır. Ancak Ermeni lobilerinin tarihi gerçekleri çarpıtan isteklerine boyun eğen ABD hükümeti, Amerikan halkının gerçek çıkarlarını göz ardı etmektedir. 83 Ceran, ”Osmanlı Döneminde Ermenilerin Göç ettirilmesi 1915”s.33 Ceran , ”Osmanlı Döneminde Ermenilerin Göç ettirilmesi 1915”s.34 81 Ceran, ”Osmanlı Döneminde Ermenilerin Göç ettirilmesi 1915”s.34 82 Ceran, ”Osmanlı Döneminde Ermenilerin Göç ettirilmesi 1915”s.34-35 83 Ceran, ”Osmanlı Döneminde Ermenilerin Göç ettirilmesi 1915”s.36 79 80 - 28 - ABD'li Ermeni Göç’ünün genel sınıflandırmasında üç farklı göç şeklinin gerçekleştiği görülür. Bunlardan birincisi, Eğitim amaçlı olarak yapılan göçler, ikincisi, ticari amaçla yapılan göçler ve üçüncüsü ise, siyasi amaçlı yapılan Ermeni göçleridir. ABD’den Osmanlı Devleti'ne ilk gelenler Amerikan tüccarları ve misyonerlerdi. 84 Amerikalı misyonerlerin Ermeni gençlerine Amerika'ya gönderme Planlarında başlangıca oranla önemli değişiklikler görülmeye başlanmıştır. 85 ABD'de Türk imajının büyük yara almasına sebep olan bu Ermeni faaliyetlerinin yanı sıra Amerikan Dışişleri Bakanlığı, 1886 yılında yayınladığı kırmızı Kitap’taki Osmanlı Devleti'ne dair bölümlerde ABD'deki Ermeni propagandasının oldukça büyük rolü olmuştur. 86 İngilizlerin metodunu takip ile işe başlayan Amerikan Board menşei itibariyle Protestan olmakla beraber, çalışmalarında ilk etapta mezhep farkı gözetmemiştir. 87 İlk misyonerlerden istenilen en önemli husus Her şeyden önce gittikleri bölgede hiçbir şeye karışmadan içlerinde yaşayarak onların dillerini öğrenmeleriydi. Gerçekte bu durumu kendileri tespit etmişlerdi. 88 Misyonerlerin ilk temasları sırasında, onlara en sıcak yaklaşan iki grup Hristiyan Araplar ve Ermeniler olmuştur. Misyonerler, Ermeniler arasındaki çalışmalarına sessiz ve dikkatlice başlamışlardır. Misyonerlerin izlenimlerine göre, Osmanlı Devleti'nin ticari ve endüstriyel sınıfının güçlü kesimlerinden birisini oluşturan bu grup, ılımlı, Gayretli ve tutumlu Osmanlı bankerleri olmalarının yanında, ulusal kiliselerinin normlarına sıkı sıkıya bağlı Dindar insanlardan oluşmaktaydı. 89 • Avrupa Birliği’nin Ermeni Politikası Avrupa Birliği'nin Ermenistan politikası, ABD ile paralellik göstermekle beraber küresel perspektiften çok, bölgesel nitelik arz etmektedir. Enerji hatlarının Güvenliği ve siyasi istikrar ön planda tutulurken doğalgaz konusunda Avrupa üzerindeki Rus Tekeli’nin kırılması yönünde adımlar atılmaktadır. Artan enerji ihtiyacı ile ilgili olarak AB enerji politikasını Şenol Kantarcı ,”Amerika Birleşik devletlerinde Ermeniler ve Ermeni lobisi “2.bs,(Ankara: Lalezar Kitabevi),2017 85 Kantarcı,a.g.e,s.91 86 Kantarcı, a.g.e,s.93 87 Kantarcı, a.g.e, s.65 88 Kantarcı,a.g.e,s.66 89 Kantarcı, a.g.e,s.68 84 - 29 - açıklayan 2006 tarihli yeşil belgede, AB'nin enerji ihtiyacının artmasına rağmen kaynakların azaldığı belirtilmekte ve bağlantılı olarak enerji çeşitliliğinin sağlanmasının önemine dikkat çekilmektedir. Hazar ülkeleri ve Arap yarımadasından temin edilecek doğalgaz için sürdürülmekte olan Nabucco projesi bu politikanın en önemli sonucudur. Projenin hayata geçirilmesiyle birlikte Ermenistan'ın da projeye dahil edilmesi yönünde Batı’dan teklifler gelse de projenin en büyük gaz sağlayıcılarından biri olan Azerbaycan bu teklife olumlu yaklaşmaması nedeniyle Ermenistan'ın Nabucco dışında kalacağı değerlendirilmektedir. 90 TEHCİRE GİDEN YOL: ERMENİ OLAYLARI VE İSYANLARI • Bab-ı Ali Olayı 1895 yılında Hınçak komitesi tarafından düzenlenmiştir. Yaklaşık 5.000 Ermeni Bab-ı ali’ye yürümüştür.91 Bab-ı Ali gösterisi Hınçak komitesi tarafından tertip edilmiştir. 18 Eylül tarihinde Kumkapı kilisesinden Bab-ı Aliye doğru yürüyüşe geçen kalabalık yollarda nümayiş yapan ve silah atan Ermeniler, Sultan Mahmut Türbesi yakınlarında Jandarma Binbaşı Servet Beyi de vurmuşlardı. Ermenilerin Bab-ı aliye yaklaşmalarına izin verilmemiş ve kalabalık dağıtılmıştır.92 • Zeytun İsyanı İstanbul'da 30 Eylül 1895 tarihinde cereyan eden Ermeni ayaklanmasından sonra nümayişçilerin Büyük bir kısmı Beyoğlu, Galata, Kumkapı kiliselerini sığındılar ve ancak altı büyük devlet elçilerin aracılıkları sonucunda ortaya çıktılar. Diğer birçok Ermeni İsyanın da olduğu gibi, Zeytun İsyanında da Avrupalı devletler olayı kışkırttıkları gibi hükümet tedbir aldığı zaman hemen devreye girip komiteciler lehine baskı yapmaya başlamışlardır. Osmanlı Devleti, bu baskılar sonucunda Avrupalı devletler ve komitecilerin isteklerine dayalı olan bir anlaşmayı imzalamak zorunda kalmıştır. 93 Etrafı Sarp dağlarla çevrili olan Zeytun Kasabası, Osmanlı Devleti için her zaman bir problem teşkil etmiştir. Zeytun bir nevi feodal bir idare altında toplanmış ve İşhan adı verilen Ceran, ”Osmanlı Döneminde Ermenilerin Göç ettirilmesi 1915”s.37 Tosun ,” Ermeni meselesinin ortaya çıkışı ve mahiyeti”,s.161 92 Bakar, a.g.e ,s.39 93 Tosun ,” Ermeni meselesinin ortaya çıkışı ve mahiyeti”,s.162 90 91 - 30 - bir Başkan tarafından yönetilmiştir. Zeytun isyanı, Osmanlı Devleti için onur kırıcı bir şekilde sonuçlanmıştır.94 • Van İsyanı Ermeni komitelerinin teşkilatlandığı yerlerden biri de Van ve çevresidir.1 Haziran 1896 tarihinde başlayan Van isyanında, yine Ermeni meselesinin arkasındaki devletler devreye girmiş ve komiteciler cezalandırılamamıştır. 95 Komiteciler 1896 yılındaki büyük isyandan önce daha 1895 Yazında zaten askerlere saldırmaya ve Münferit hadiseler gerçekleştirmeye başlamışlardı. Van'da Taşnak Teşkilatı son derece kuvvetliydi ve Rusya'dan sürekli silah ve cephane getirmekteydiler. 1896 başından beri süregelen Van'daki olaylar da nihai noktayı 3 Haziran'da Ermenilerin askerlere Ateş açması oluşturur. Şehirdeki çarpışmalar iyice artar, Ermenilerin iyi silahlarla ve bol cephane ile çatışmalara katılmaları isyanın önceden planlandığını ve hazırlandığını göstermektedir. 96 Van civarında başlayan Ermeni eylemleri giderek vilayet geneline yayılır. 1914 yılının son günlerinde bazı Ermeni köyleri ayaklanarak Gevaş’a gitmekte olan Kadı ile posta jandarmaların pusuya düşürerek katlederler. Ermeni yazarlar, Van Ermenilerinin silahlarını teslim etmeleri için Valilik tarafından kendilerine yapılan Çağrıya uyduklarını İleri sürmektedirler.97 • Erzurum Olayı Erzurum olayı, 20 Haziran 1890'da çıkmıştır. Bir daha arkası kesilmeyen İsyan ve karışıklıkların Başlangıcı sayılabilecek bu İsyan İstanbul'dan yapılan ihbar neticesinde Sansaryan Okulu'nda ve kiliselerde silah ve cephane aranması ile başlamıştır. Bir Ermeni yazara göre Erzurum Ermeni Kilisesi’nde dikkatsizce yapılan bir tahkikat sonucu çıkan olaylarda 20 Ermeni ölmüş ve bunun üzerine Hınçak komitesi gösteriler yapmıştır. Erzurum olayı Bu açıdan Ermeniler adına bekledikleri oranda gelişme sağlamadıysa da yargılanmak için tutuklanan 28 kişinin 28 Eylül tarihinde büyük devletlerin baskıları sonucu serbest bıraktırılmaları komitelere daha sonraki isyanlar için Ümit vermiş, yapılan propagandalar Avrupa'nın bu olayı bir Ermeni katliamı olayı gibi değerlendirmesine yol açmıştır. 98 94 Bakar,a.g.e,s.40 Tosun,” Ermeni meselesinin ortaya çıkışı ve mahiyeti”,s.162 96 Bakar ,a.g.e ,s.40-41 97 Sert çelik ,a.g.e,s.181-182 98 Bakar, a.g.e,s.36-37 95 - 31 - Daha savaş başlamadan Ermenilerin Kafkasya’da ve Doğu Anadolu'da sürdürdükleri Türklere yönelik faaliyetler, Erzurum'da da yapılmış ve Taşnak sutyun Erzurum'da genel Kurulunu yaparken bile çeteler ve gönüllü alayları kurulmuştur. Bu durum daha sonra Rusya'da kurulacak olan Ermeni Cumhuriyeti Başbakanı tarafından 1923 yılında yapılacak diğer Taşnak kongresinde de açıkça ifade edilmiştir. 99 Baş kumandanlığa gönderilen 28 Temmuz 1914 tarihli bir diğer belgede Rusların Kafkasya dahilin de Rusya -Osmanlı Ermenileri ile Rumları silahlandırarak çeteler teşkil ettikleri, bunları Anadolu'ya sokarak Burada da çeteler kurdukları ve Osmanlı ordusundaki Ermeni firarilerin Son zamanda çok arttığı belirtilmiştir.100 Erzurum'daki isyanın programı İstanbul'da yapılmıştır. Söz konusu tarihlerde, Rusya'daki Ermenilerden bir grup Türkiye'ye silah sokarak bölgedeki komitacıları veriyorlardı. Bunu haber alan güvenlik kuvvetleri gerekli tedbirleri almışlar ve Erzurum piskoposluğunda da arama yapmışlardır. 101 • Kumkapı Gösterisi Hınçak komitesi 15 Temmuz 1890 tarihinde, Kumkapı'da bir gösteri organize ederek ilk gövde gösterisini yapmıştır. Bu olayı idare eden Cangül yandır. Bu gösterin amacı da kamuoyu oluşturmaktır. Ermeni komitecileri, isyan ettikleri Her bölgede yaptıkları gibi Burada kendilerine yardım etmeyen ya da muhalif olan Ermenileri öldürmüşlerdir. 102 Kumkapı gösterisi, Erzurum olayı ve aslında bir zaptiye vakası olan Musa Bey olayının etkisi geçmeden Avrupa'nın dikkatini çekmek amacıyla yapılan Bir harekettir. Temmuz 1890'da Hınçak komitesinin organize ettiği bu gösteri, Kumkapı’daki ana kilisede ayin esnasında bildiri okunması ve Patrik aşıkyan'ın komite temsilcileri ile beraber Sultan Abdülhamid’e gönderilmesi girişimidir. 103 • Merzifon Olayları Ermeni komitecileri, 1892 yılında Ermenileri isyana teşvik etmek amacıyla yurtdışında bastırdıkları bildirileri Samsun limanından Merzifon'a, Oradan da Kayseri ve Yozgat'a asmışlardır. Bu gelişmeler üzerine hükümet Gerekli tedbirleri almıştır. 104 Süslü, Ermeniler, Tehcir ve sonrası,s.119 Süslü, Ermeniler ve 1915 tehcir olayı,s.85 101 Tosun,” Ermeni meselesinin ortaya çıkışı ve mahiyeti”, s.159 102 Tosun,” Ermeni meselesinin ortaya çıkışı ve mahiyeti”, s.160 103 Bakar,a.g.e,s.37 104 Tosun, “Ermeni meselesinin ortaya çıkışı ve mahiyeti”,160 99 100 - 32 - 1890 -1893 yıllarında Hınçak komitesi Anadolu'da karışıklık çıkarmak için her yerde faaliyette bulunuyordu. Yapılan hazırlıklara göre 5 Ocak 1893'te Merzifon, Amasya, Sivas, Yozgat, Kayseri ve Çorum'da caddelere ve halkın kalabalık olduğu yerlere asılacak ilanlarla isyanın başlatılması planlandı. Bu gelişmelerden haberdar olan hükümet aldığı tedbirlerle ilan asılırken suçüstü yaparak 30 kişiyi tutukladı. 105 • Sason İsyanı Kumkapı gösterilerinde rolü olan Mihran Damadyan 1891 yılında bölgeye gelerek çeteler kurmuş ve Ermenileri isyana teşvik etmeye başlamıştır. Bir süre sonra damadyan yakalanmıştır. Ancak 1894 yılında Hınçak komitesi İstanbul Sorumlusu olan Murat kod adlı Hamparsun Boyacıyan bölgede isyanı başlatmıştır. 106 Sason ayaklanması, Avrupalıların dikkatini çekmek ve müdahale etmelerini sağlamak amacıyla Hınçak komitesince tertiplenmiş bir ayaklanmadır. Hınçak liderlerinden Hamparsun Boyacıyan'ın Sason bölgesinde yaptığı propagandayla, Avrupa'nın desteğini aldığını ve isyan ederlerse Avrupa'nın yardım edeceğini söylemesi üzerine, çıkan isyan 23 Ağustos 1894'te Hamparsun Boyacıyan’ın ele geçirilmesi ile son buldu.107 • Osmanlı Bankası Ağustos 1896'da cereyan etmiştir. Ermeni komitelerinin bankaları Hedef seçmelerinin başlıca sebebi, Bu kuruluşların yabancı devletlere ait olması, Böylece daha fazla dikkat çekme düşünceleridir.108 • Adana Olayları Ermeni komiteleri 1905 yılında Paris'te yaptıkları toplantıda, Adana ve Maraş çevresinin bağımsızlığını sağlayacaklarına dair karar almışlardır. Bu kararda, söz konusu bölgedeki Ermeniler üzerinde nüfus sahibi olup, buradan Akdeniz’e bir yol açmak isteyen Rusya'nın da rolü olmuştur. Ermeniler, yıllarca hazırlıktan sonra nihayet Mart 1909'da isyanı başlatmışlardır.109 Adana olayı 31 Mart hadisesinin hemen sonrasında ve iktidar boşluğu esnasında ortaya çıkmıştır isyanın arkasındaki isim Adana Ermeni Marhasası Muşeg isimli piskopostur. 105 Bakar, a.g.e,s.37 Tosun, “Ermeni meselesinin ortaya çıkışı ve mahiyeti”, s.160 107 Bakar,a.g.e,s38 108 Tosun,” Ermeni meselesinin ortaya çıkışı ve mahiyeti”,s.162 109 Tosun,” Ermeni meselesinin ortaya çıkışı ve mahiyeti”,s.163 106 - 33 - 14 Nisan 1909 tarihinde Ermeniler ayaklandılar ve bu ayaklanmanın sonucunda çıkan çatışmalarda her iki taraftan önemli kayıplar gerçekleşti. 110 Osmanlı topraklarında geçici olarak her türlü hükümet otoritesinin Yokluğundan faydalanarak ve geçirdiği bu müthiş krizle, imparatorluğun son saatinin çaldığını zannederek Adana vilayeti ve civarında Müslümanlarla Ermeniler arasında çatışma çıkarmaya karar verdiler Bu amaçla iki toplumun birbirine karşı kışkırtmak için her şeyi yaptılar.111 İtilaf Devletleri daha bölgeye gelmeden Kafkas cephesinde olduğu gibi, güneyde de silahlanma ve teşkilatlanma faaliyetleri tamamlanmış ve İngiltere ve Fransa hesabına Ermeni casusluk şebekeleri kurulmuştur. 112 Berlin Barış Antlaşması konuşmalarında Ermeni asıllı Rus Generali, Loris Melikof bir mektup yazarak "Kafkasya’da Ermeniler için yer yoktur,siz aşağısı için çalışınız" önerisinde bulunuyordu .Bu nedenle Ermenilerin birçoğu Kafkasya’dan bir şey beklemiyorlardı. Kilikya için çalışmak gerektiğine inanıyorlardı.113 • Sivas Olayları Kayseri, Merzifon, Amasya,Tokat gibi Sivas'ta da Ermeniler öteden beri isyanlar çıkarmışlar; Komitecilik faaliyetleri Burada da Erzurum'daki gibi sürdürülmüş ve isyanlara katılmak istemeyen Ermeni halkından bir kısmına da baskılar yapılmak suretiyle silah ve cephane tedarik etmeleri sağlanmıştır. Seferberliğin ilanından sonra çevre vilayetlerde görülen İsyan ve şarkilik hareketleri Sivas ve civarında da görülmüş ve saldırılar, sabotajlar başlamıştır. Bu defa Kara Hisar’ın Yağcı köyünde Seponil isimli bir papaz, dini görevlerini bırakarak Müslümanlara karşı harekete geçmiştir. 114 Hükümetin zamanında harekete geçmesi ve birçok silahı ele geçirmesiyle bölgede büyük çaplı olaylar önlenmişse de,yine birçok Sabotaj, Mezalim ve katliam yapılmıştır. 115150 adet tüfek ve cephane ele geçirilmiştir. Bu silahlar daha sonra burada çıkarılacak olan isyanlarda kullanılacaktır. Hükümetin zamanında harekete geçmesi ve birçok silahı ele ele geçirmesi ile bölgede büyük çaplı olaylar önlenmişse de, yine birçok Sabotaj, Mezalim ve katliam yapılmıştır.116 110 Bakar,a.g.e,s.44 Bey, Cihan Harbi ve Türk Ermeni Meselesi,s.40 112 Süslü, Ermeniler, Tehcir ve sonrası,s.126 113 Ihsan Sakarya , Belgelerle Ermeni Sorunu,2.bs,askeri tarih yayınları,Ankara,1984,s.128 114 Süslü, Ermeniler, Tehcir ve sonrası,s.122-123 115 Süslü, Ermeniler, Tehcir ve sonrası,s.124 116 Süslü, Ermeniler ve 1915 olayları ,s.88 111 - 34 - • Trabzon Olayları Trabzon ve Samsun, Anadolu'ya açılan önemli ihracat ve ithalat limanlarından olduğu için özellikle buraya yerleşen Ermeniler, silah kaçakçılığında ve casusluk faaliyetlerinde buraları kullanmışlar ve teşkilatlanmışlardır. 117 Rusların İhtilali müteakip Trabzon ve çevresini tahliyeleri sırası ve sonrasında Trabzon'dan Erzincan'a kadar bütün köyler Ermeni çeteleri tarafından tahrip edilmiş, camilere pislikler doldurulmuş, meyve ağaçları kesilmiş, kuyular katledilen Müslüman cesetleri ile doldurulmuş, Viran evler ve bahçeler kesilmiş Eller, ayaklar ve parçalanmış vücutlarla dolmuştur.118Trabzon ve Samsun, Anadolu'ya açılan önemli ihracat ve ithalat limanlarından olduğu için özellikle buraya yerleşen Ermeniler, silah kaçakçılığında ve casusluk faaliyetlerinde buraları kullanmışlar ve teşkilatlanmışlardır. 119 • Ankara Olayları Hazırlıklarını yıllar önce tamamlamış olan Ermeniler,Ankara vilayeti ve çevresinde de seferberlik ile birlikte askere gitmemek, askerden silahları ile birlikte firar etmek, gider Müslümanlara mani olmak, silah, cephane ve gıda maddeleri de depolamak, İsyan çıkan diğer şehirlere yardıma gitmek, çeteler teşkil ederek cepheden yaralı olarak dönenlere veya yaşlı kadınlara ve çocuklara saldırmak, İtilaf Devletleri'ne casusluk yapmak, jandarmaya, polise saldırmak gibi faaliyetlere girişmişlerdir. 120 • Urfa Olayları Diğer bölgelerde olduğu gibi Ermeniler 1890'lardan itibaren Urfa sancağında da silahlanmaya, teşkilatlanmaya başlamışlar ve Doğu Anadolu'da asayişin sağlanması ve Ordu'nun hareketini kolaylaştırmak maksadıyla bir kısmının da Urfa'da işgal edilmesi üzerine bölgede karışıklıklar çıkarmaya başlamışlardır. 121 14 Ekim 1915'te İsyan tamamen bastırılmışsa da çete başları yine bir yolunu bulup diğer İsyan bölgelerine kaçmışlar yabancı uyruklu 9 kişi tutuklanmış ve Amerikalı misyoner Lesli intihar etmiştir. 122 1895'te çıkardıkları isyanlar da suçlu görülerek Trablusgarp’a sürülüp ikinci Meşrutiyet’ten sonra affedilmiş olan komitecilerden biri, yine isyan çıkarmak ve bölgedeki Ermenileri teşkilatlandırmak üzere Urfa'ya gönderilmiştir. 123 Süslü, Ermeniler tehcir ve sonrası ,s.124 Süslü ,Ermeniler tehcir ve sonrası, s.125 119 Süslü, Ermeniler ve 1915 olayları, s.89 120 Süslü, Ermeniler tehcir ve sonrası,s.125 121 Süslü ,Ermeniler tehcir ve sonrası,s.127 122 Süslü, Ermeniler tehcir ve sonrası,s.128 123 Süslü, Ermeniler ve 1915 olayları,s.91 117 118 - 35 - • Bursa Olayları Öteden beri silah stokları teşkilatlanan Çengiler Solos, Orhangazi, Gemlik ve Bilecik'teki Ermeniler, Adapazarı ve İzmit'ten gelen çete başlarının da katılmaları ile çevredeki Müslüman halka saldırmaya başlamışlardır. 1915 Ağustos sonlarında hükümet kuvvetlerinin takibi neticesinde yakalanmış ve üzerleri ve çevrede yapılan aramalarda birçok silah, bomba ve cephane ele geçirilmiştir. Yapılan sorgulamada ise, elebaşlarının Ermeni başpapaz vekili Barkef, Bursa Ermeni Okulu Müdürü, kilise hademesi ve birçok kilise papazı olduğu ortaya çıkmıştır. 124 • Musa Dağı Olayı Birinci Dünya Savaşı'nda Osmanlı Devleti'ni her yönden zor durumda bırakmak isteyen İtilaf Devletleri, İskenderun'a çıkarma yapma hazırlıklarına başlamışlardı. Bu nedenle bölgeye İngiliz ve Fransız savaş gemileri sevk edilmişti. İngiliz ve Fransızlar, amaçlarına ulaşabilmek için bölgede yaşayan Ermenileri kışkırtarak İsyan etmelerini sağlamışlardı. Bu Ermenilerle ilgili olarak Fransız ve İngiliz hükümetlerinin temsilcileri ile Bogos Nubar Paşa arasında bir süre görüşmeler yapılmıştır. Nihayet 18 Aralık 1916 tarihinde varılan anlaşma gereğince çoğunluğu bu Ermenilerden olmak üzere 4.000 kişilik bir Ermeni lejyonu oluşturulmuştur. Ermeni tarihçiler ile bazı batılı yazarlar Musa dağı olayını birinci Dünya Savaşı'nın sembolü haline getirerek bir kahramanlık mücadelesi olarak sunarlar Hâlbuki bu olsa olsa bir ihanet belgesinden başka bir şey değildir.125 Werfel adlı bir Yahudi tarafından dramatize edilerek yazılan "Musa Dağı'nda kırk gün" isimli kitap, Amerikalı Ermeniler tarafından film haline getirilmiş ve bir Propaganda unsuru olarak kullanılmıştır. 126 Muş sancağının köklü ailelerinden ve yörenin geniş arazi sahibi beylerinden olan Musa Bey, 1883'te Muş Bölgesi'ne gelen Amerikalı misyonerler ile yapılan saldırılarda suçlu olarak itham edilmiştir. Musa Bey'in bu saldırıyla ilgisi tespit edilmemesine rağmen, olay diplomatik bir soruna dönüşmüş ve Musa Bey'in mutlaka cezalandırılması için İngiliz ve Amerikalı yetkililer çaba sarf etmişlerdir. 127 Süslü, Ermeniler tehcir ve sonrası,s.128-129 Sert çelik, a.g.e, s.194-195 126 Süslü, Ermeniler tehcir ve sonrası, s.130 127 Bakar, a.g.e ,s.35 124 125 - 36 - İtilaf devletlerinin İskenderun'a Bir çıkarma yapacağını fiilen İngiliz ve Fransız gemileri bölgeye gelmeye başlayınca Samandağ’ına bağlı yedi köydeki Ermeniler, bölgede komiteciler, kilise papazları, öğretmenler ve İngiliz ve Fransızların kışkırtmaları ile isyan etmişlerdir. Bölgeyi terk etmeyip silahlarla Ateş açan 5.000 civarındaki Ermeni, silahları, bombaları, cephaneleri, erzak ve sürüleri ile Hatay'ın Samandağ’ı Kasabası yakınlarındaki Musa Dağı'na çekilmişler ve buradan İskenderun yakınlarındaki Fransız ve İngiliz gemilerini haberciler göndererek birlikte saldırıya geçmeyi teklif etmişlerdir. 128 Görüldüğü üzere tarihi olaylar konuşulurken dönemin şartlarını iyi bilmek ve ona göre yorum yapmak gerekir. 1915 ERMENİ TEHCİRİ 19.yüzyıl, Osmanlı İmparatorluğu'nda Hem belli bir parçalanmanın hem yoğun bir şiddet olgusunun gözlemlendiği Bir asır olarak tanımlanabilir. Bu iki olgunun temelinde büyük ölçüde Tanzimatın öngördüğü hedeflerin gerçekleşmemiş olması yatar. Tanzimat bürokrasisinin "merkezileştirme" siyaseti devletin taşrada tutunabilmesi anlamında başarısızlığa uğramasa da birçok mıntıkada fiili ve silahlı bir Ademi merkezileştirmenin oluşmasına yol açacaktı. Örneğin, Kürdistan'da ve bazı Arap vilayetlerinde ciddi bir yeniden aşiretleşme olgusu yaşanacaktı. Diğer yandan Tanzimat’ın vadettiği Hristiyan Müslüman eşitliği, İslam cemaati arasında genellikle büyük bir muhalefet ile karşılaşacaktı. Ermenilerin ve Kürtlerin bir arada yaşadığı bölgelerde Kürt Emirliklerinin yoğun bir askeri güç kullanılarak ortadan kaldırılması, Ermenilere ilk şiddet eylemlerini tetikleyen faktörler arasında yer alacaktı. 129 Devletin yayılma döneminde fethedilen bölgelere Müslümanlardan oluşan topluluklar göç ettirilerek nüfus dengesi sağlanmaya çalışılmıştır. Bu amaçla Anadolu'dan Balkanlar'a ve Orta Avrupa'ya çok sayıda insan göç ettirilmiştir. Bunun yanında Fatih döneminde İstanbul'a göç ettirilen Ermeniler de olduğu gibi bir kısım Gayrimüslimlerde ya Kendi istekleri ile ya da devletin zorlaması ile yer değiştirmişlerdir. Ancak söz konusu tehcirlerin hiçbirisi Ermenilerin 1915 yılındaki mecburi göçü kadar Tartışmalara ve düşmanlıklara yol açmamıştır. Bu durum 1915 Ermeni tehcirinin, diğer toplu göçlerden farklı özellikler taşıdığını göstermektedir. İlk olarak 1915 Ermeni tehciri vatandaşların memnuniyetsizliklerinin çok fazla olduğu Osmanlı İmparatorluğu'nun çöküş döneminde meydana gelmiştir.130 Süslü, Ermeniler ve 1915 olayları,s.93 Adanır,Özel,a.g.e,s.471 130 Demir,” Hukuk tarihi açısından 1915 ermeni tehciri",s.9 128 129 - 37 - 600 yıllık Osmanlı Tarihi incelendiği zaman hemen hemen her dönemde çeşitli sebeplerle ortaya çıkan, toplu hareket ve isyanlar da olaylara karışanların din ve etnik kökenine bakılmaksızın Sürgün cezasına çarptırıldığı görülecektir. Bu sebeple Ermeni sevk ve İskan olayını da Bu çerçevede değerlendirmek gerekir. Osmanlı Devleti medeniyetin doruğuna çıkarken Avrupa'da veya Avrupalının gittiği yerlerde 13. ve 16. yüzyıllarda din, mezhep kavgalarıyla veya katliamları ile meşgul olunmuş; Haçlılar Filistin'de Müslüman esirleri kılıçtan geçirirken, İspanya'da Engizisyonun dehşeti ve Müslüman Arapların soykırımı devam ederken , Fransa'da kralın emriyle Protestanlar katledilirken İspanya ve İtalya'daki Museviler, Avrupalının zulüm ve vahşetinden tam bir dinler hürriyetinin yaşandığı Osmanlı Devleti'ne sığınmışlar ve İstanbul, Selanik ve Tiberya Gölü çevresine yerleştirilmişlerdir. 131 Bu bağlamda düşündüğümüzde İmparatorluk 20. Yüzyıla gelindiğinde cephe gerisini savunmak ve sivil Vatandaşları Ermeni çetelerinin saldırgan tutumundan korumak için köklü tedbirler almak zorunda kalmıştır. Araştırmalardan öğrendiğimiz üzere Erzurum Vilayetine gönderilen bir Emir söz konusudur. O emir; “takip olunan nokta-i nazar vilayetin Rus hududunda bulunması Dolayısıyla orada hiçbir Ermeni bırakmamak esasına Müsteniddir. Bazı kısımlarda ki Ermenilerin acilen ihracı...". 132 Osmanlı taraftarı Ermeniler çoğunlukta oldukları halde Rusya'nın dalavereleri ile Katogikos seçimlerini Rus’un aleti olan Ermeniler kazanmışlar ve bunların İstanbul patrikliği kanalıyla Türkiye'deki yönetimle Ermenilerin arasını açmışlardır. Fakat şimdi yeni düzenlemelerle Osmanlı Ermenileri Rus manevi Hegemonyasından kurtuluyor ve Kudüs Katagikos’un görev sahası tüm Osmanlı mülküne münhasır kılınıyordu. Vartabed'e göre bu "Ermenilerin ümididir".133 Osmanlı Ermenilerinin imhası; 1912-13 yıllarında Balkan Savaşları'ndan mağlup çıkılması ve buna bağlı olarak toprak kaybı, 23 Ocak 1913 tarihinde Jön Türkler ‘in yaptığı darbe ve birinci Dünya Savaşı'nın patlak vermesi şeklinde özetlenebilecek olan üç önemli Hadise'nin karmaşık bir sonucu olarak değerlendirilebilir. 19. yüzyılda kaybedilen Osmanlı topraklarında yeni ulus-devletlerin kurulmasından itibaren eski tebaalarının İdaresi altında yaşamak zorunda kalan Müslümanların vatandaşlık hakları tehlikeye girmişti. 17 Ekim 1912'de Sırbistan, Karadağ, Yunanistan ve Bulgaristan, Osmanlı idaresinden Süslü, Ermeniler ve 1915 olayları, s.100 Demir, “Hukuk tarihi açısından 1915 Ermeni Tehciri”s.13 133 Öke,a.g.e,s.115 131 132 - 38 - memnuniyetsizlik duydukları ve /veya topraklarını genişletmek istedikleri için Osmanlı İmparatorluğu’na karşı savaş ilan etti. Memleketin içinde bulunduğu en zor dönemde Vatan savunması görevinden kaçarak dış düşmanla işbirliği içerisine giren Türk halkına eziyet ve işkence eden Ermeni çetelerinin mensup olduğu komitelerin bir an önce kapatılması ve faaliyetlerin durdurulması gerekmiştir. 24 Nisan 1915 tarihli gizli bir Tamimle tüm vilayetlerdeki komite merkezlerinin kapatılması ve evraklarına el konulması emri verilerek 26 Nisan 1915 tarihinde Başkomutanlık tarafından tüm birliklere gönderilen aynı Emir gereği 2345 kişi tutuklanmıştır. Bu hareketler Van'ın Ermeni birlikleri tarafından ele geçirilmesinden sonra gerçekleştirilmiştir. Yapılan bu uygulama nedeni ile Ermeniler her yıl 24 Nisan'ı katliam günü olarak kutlamaktadırlar. bu tedbirler gereği 27 Nisan 1915 tarihinde çıkartılan geçici kanunla (Tehcir Kanunu )Ermeniler bulundukları yerlerden alınarak ülkenin iç kısımlarına doğru yerleştirilmeye başlanmıştır. 134 Yine sevk ve İskân sırasında meydana gelen olayların da her savaşta olduğu gibi abartılı bir şekilde düşmanı itibarsızlaştırma aracı olarak kullanıldığı unutulmuştur. Çok büyük ölçüde açığa kavuşturulduğu gibi Tehcir sırasında Hristiyanlara ve bilhassa tehcirin hedefinde olan Ermenilere kötü muamele yapıldığı iddiaları ABD'nin İtilaf Devletleri tarafında savaşa girmesini kolaylaştırmak ve Kamuoyu oluşturma projesi ile bağlantılıdır. Bu projenin yürütücüsü İngiltere’dir. İngiltere kurduğu Propaganda dairesinde Wellington House Bu konuda bir Mavi kitap hazırlatmış ve medyaya servis etmiştir. 135 Batılı devletlerin, kuruluşundan buyana siyasi ve tarihi geçmişlerine bakacak olursak , çok övündükleri demokrasilerini bizim topraklarımıza da getirmeye çalıştıkları bir gerçektir. Yukarıda bahsedilen bilgilerin kaynak değerleri incelendiğinde doğruluğu su götürmez bir gerçek olmakla beraber, hazırlanan “Mavi kitap” tam olarak batılı devletlerinin hedeflerine hizmet etmektedir. Bu konuda bir itiraf söz konusudur. Pastırmacıyan'ın "Why Armenia should be free" adlı eserinde karşımıza çıkmaktadır. Söylemi şöyledir : “ Oltu'dan Sarıkamış’a ilerlerken Rus yedek ordusunun 4 taburunu teşkil eden Ermeni gönüllülerin Cesur direnişi sayesinde barduz geçidinde 24 saatlik bir gecikmeye maruz kaldı. Bu 24 saatlik gecikme Ruslara tamamıyla savunmasız bırakmış oldukları Sarıkamış bölgesinde, yeterince asker gönderip Türklerin 9. kolordusunu geri püskürtme fırsatı verdi. Türkler planlarının başarıya ulaşacağına o kadar eminlerdi ki ne yedek erzak hazırlamışlardı ne de nakliyatları vardı. Rus ordusuna bahşedilen 134 135 Yarar,” Ermeniler ve Türk ermeni ilişkinleri “,s.41 Çiçek,a.g.e,s.128 - 39 - Bu paha biçilemeyecek kadar değerli hizmet eşsiz Keri kumandasındaki Ermeni gönüllülerinden müteşekkil dördüncü Tabur sayesinde mümkün oldu”. 136 1913'ten itibaren, Milliyetçilik fikrine sıkı sıkıya bağlı olan kadrolar kuşatıcı bir üst kimlik olarak Osmanlı kimliğini gerçekçi bulmaya başladılar, Türk milliyetçilerinin nazarında bu savaş Osmanlı Hristiyanları tarafından arkadan bıçaklanma Mitinin doğruluğunu teyit eder nitelikteydi.137 • Tehcir Terimi Tehcir kelimesi Osmanlı terminolojisinde ülke içinde bir yerden başka bir yere nakil yani "zorunlu göç" anlamında kullanılmış olup, belgelerde büyük oranda sevk ve İskân olarak adlandırılmıştır. Ermeniler Tehcir sırasında hiçbir zaman Sınırdışı edilmemişlerdir. Osmanlı Hükümetinin almış olduğu sevk ve İskân kararı devletin bir kısım vatandaşlarını geçici bir süre için ülkenin daha güvenlikli başka bölgelerine yerleştirme hareketidir. 138 “Hecera “fiilinden türetilmiş Arapça bir kelime olan Tehcir, bir yerden başka bir yere göç ettirme hicret ettirme İngilizcedeki ifadesi ile “Emmigration, İmmigrate” anlamlarına gelir. Fiilde Sürgün manası yoktur. Türk Dil Kurumu sözlüğünde de Mustafa Nihat Özön'ün Osmanlıca Türkçe sözlük ‘ünde de Ferit Develioğlu’nun Osmanlıca - Türkçe lügatı'nda da, Tehcir kelimesinin karşılığına göç ettirme yazılmıştır. Yani kelimede Sürgün anlamı yoktur.139 Arapça asıllı olan kelime "Hecera" fiilinden Türeyen Rubai bir mastar isimdir. Bir yerden başka bir yere göç ettirmek hicret ettirmek manasını taşır. Fiilde Bir Sürgün manası yoktur. Zira bu mana Arapçada " Nefy, İb'ad ,İtikal, İ'sikar " gibi mastarlarla ifade edilmiştir. Zaten tehcirde meşhur olan kanunun adı da aslında “sevk ve İskân kanunu” dur. Olayın anlatımında sık sık “Tenkil” tabiri de kullanılmıştır. 140 Bu konuyu ele alış biçimi olarak değerlendirirsek tarihi açıdan olduğu kadar filolojik açıdanda sorun teşkil eder. Tarihin hangi dalından bakarsak bakalım “ kelime ve anlatım her şeydir”. 136 Çiçek,a.g.e,s.135 Adanır, Özel,a.g.e,s.357 138 Demir, “Hukuk tarihi açısından 1915 Ermeni Tehciri”s.6 139 Necdet Sevinç, Tehcir Ermeni iddiaları ve Gerçekler,3.bs ,bilge oğuz yayınları ,İstanbul,2007,s.216 140 Süslü, Ermeniler tehcir ve sonrası,s.135-136 137 - 40 - 29 Mayıs'ta hazırlanan bir Tezkere ile durum Meclis-i Vükela ‘ya iletilmiş ve Sevk kanununun uygulanması için gerekli resmi belge hazırlanmıştır. Böylece isyanların olduğu yerlerdeki Ermenilerin başka bölgelere taşınması imkânı veren bir kanun yürürlüğe girmiştir.141 TEHCİR KARARININ UYGULANMASI Ermeni Soykırımı iddialarını savunanlar "Tehcir" sözcüğünün farklı anlamlar yükleyerek sözcüğün ifade ettiği anlamı farklı bir kavram ile ifade etmektedirler. Bazı çevreler 1915 yılında Osmanlı Devleti'nin Ermenilere karşı uygulamış olduğu "Sevk ve İskân kanunu" gereği Ermenilerin ülke içerisinde bir bölgeden başka bölgelere sevk edilmesini Latince ‘den Batı dillerine aktarılan "Deportatio" terimi ile tanımlamaya çalışmaktadırlar. 142 Tehcirin yani zorunlu göçün, belirli bir düzen ve güvenlik içinde gerçekleşmesi için hükümet çeşitli önlemler almaya çalışmıştır zeytun ve Maraş Ermenilerinin Konya bölgesine Tehcir edilmesi ve 24 Nisan 1915 tutuklananlarıyla komitelerle alakaları tespit edilenlerin Çankırı ve Ayaş'a Sürgüne gönderilmesi, olayların büyümesi ve genel bir Mahiyet kazanmaya doğru gitmesini engellememiştir .Bunun üzerine hükümet 27 Mayıs 1915 tarihli sevk ve İskan geçici kanununu çıkarmak zorunda kalmıştı. 143 Merkeziyetçilikte kararlı Bab-ı Ali demokratikleşme yolunda Ermeniler başta olmak üzere unsurların Mebusan'da temsil edilmelerine karşı çıkmayacaktı. Ancak İkinci Meşrutiyet Meclisi'nin Osmanlı İmparatorluğu'nu oluşturan etnik grupların ulusal amaç ve heveslerini haykırdığı Bir zemin olmasıyla dönemin sadrazamlarından Sait Halim Paşa," Acaba Meşrutiyetin kabul edildiği her yerde siyasi faaliyetler Sadece bu bölücü şekilde mi cereyan etmeye mahkûmdur ?" diyerek Hayâl kırıklığını da dile getirmişti. Yine de 1908-1914 yılları arasında İttihat ve Terakki, Taşnaklarla işbirliğine önem vermiş, Hatta 1909 ve 1912 seçimlerine ortak platformda katılmıştı. 144 Komitelerin kapatılmasından sonra Osmanlı Devleti Ermeni Milliyetçiliğinin mihraklarından Patrikhane’yi, ayrılıkçı emellere hizmet etmesini önlemek üzere, millileştirmeye çalışacaktır. Kilise piramidine göre bunların altında İstanbul ve Kudüs Çelik, ”Ermeni Tehciri Ve Tehcirden Dönen Ermenilerin Iskan Sorunu",s.146 Sertçelik,a.g.e,s.211 143 Bakar,a.g.e,s.78 144 Öke,a.g.e,s.113 141 142 - 41 - patrikleri bulunuyordu. Söz konusu tehlike kapısının bir daha aralanmaması için Osmanlı Devleti, Patrikhane için yeni ve milli bir Nizamname yapmayı tasarlayacaktır. 145 II. Abdülhamit, Doğu Anadolu'daki Ermenilerin yaşam şartlarını iyileştirmeyi taahhüt etmesine rağmen, bu yörelerin Osmanlı bünyesinden kopmasına neden olacak ıslahatın uygulanmasına kesinlikle karşı çıkmıştı. Dışta büyük güçlerin ısrarlarına dayanan merkeziyetçi padişah, içte de Doğu Anadolu'da nüfus çoğunluğunu oluşturan Müslümanların "hamisi" olduğunu çeşitli vesilelerle hatırlatmayı bilmişti. Bu yöredeki aşiret reisleriyle ve şeyhlerle dostane münasebetler kurdu, çocuklarını İstanbul'a getirtti, memuriyetler, ihsanlar ve imtiyazlar verdi. Ayrıca, bu aşiretlerden Osmanlı subaylarının denetiminde alaylar teşkil ederek, onlardan askeri güç olarak yararlanma yoluna gitti. Hamidiye alayları, Doğu Anadolu'da Ermeni olaylarının bastırılmasında kullanıldığı gibi, bir ölçüde Ermeni ayaklanmalarının çıkmasında caydırıcı rol oynamışlardır.146 Tehcir kararının alınması ve uygulamaya başlanmasıyla vilayetlerin ne yapacakları sorumluluk alanlarının ne olduğunu bildiren Yazışmalar artarak devam etmiştir. Hükümet tehcirin gayesini ne olduğunu bildiren telgraflar göndermiştir.147 Tehcir edilecek Ermenilerin gönderileceği yerler ise aynı metinde Musul vilayetinin güneyi, zor sancağı ve Merkez dışında Urfa sancağı olarak tespit edilmiştir. Ayrıca yeni yerleşim alanlarında Ermenilerin yeni bir isyana girişmelerini önlemek için toplam nüfusun %10 'unu geçmeyecek şekilde gönderilmeleri emredilmiştir. Yine güvenlik gerekçesiyle yerleşim alanlarının Bağdat demiryolu hatlarından en az 25 km. mesafede olması gerektiği bildirilmiştir. Bu esaslar çerçevesinde Tehcir kararı alındıktan sonra Osmanlı İmparatorluğu Ermenileri Güvenlikli ve en az zarar görecekleri şekilde yeni yerlerine göndermek için bazı yönetmelikler yayınlamıştır. Tamamı 15 maddelik olan bu yönetmelik, hükümlerine göre Tehcir edilen Ermenilerin işlerine bakmak için bir "Muhacir Komisyonu" kurulacaktı. Çıkarılan yönetmeliğe göre sevk edilecek Ermeniler, taşınabilir bütün mallarını ve hayvanlarını birlikte götürebileceklerdi. İskân yerlerine ulaşan Ermeniler uygun mekânlarda barındırılacaktı. Yerleşimleri yapılan Ermenilerin nüfus sayımı yapılarak bir deftere ailenin ismi, lakabı, yaşları , sanatları ve geldikleri ve yerleştirildikleri yerler yazılacaktı. 148 145 Öke,a.g.e,s.114 Öke, a.g.e,s.112 147 Bakar,a.g.e,s.82 148 Çiçek,a.g.e,s.141 146 - 42 - Nitekim bu önemli yönetmeliğin yayınından 10 gün sonra, yani 10 Haziran 1915 tarihinde hükümet 34 maddelik bir başka yönetmelik daha yayınlayarak geride kalan Ermeni mallarının tasfiyesi veya korunması için "Emlâk-ı Metruke Komisyon’u" adı verilen Komisyonlar kurulması kararlaştırılmıştır. 149 Hükümet, önceleri Kayseri, Amasya ,Yozgat, İzmit ,Bursa gibi şehirlerde Tehcir Kanunu'nu uygulamak istemedi, Fakat İngiliz ve Fransız donanmalarının Çanakkale'ye saldırması, Rus filolarının Karadeniz Ereğlisi'ni bombardımana başlaması üzerine, bu yörelerde tezgahlanan Ermeni ayaklanmaları, başkentin bile emniyette olmadığını Ortaya koydu. Yapılan aramalar sonunda Adapazarı, Kayseri, Yozgat ve Bursa'nın adeta bir silah ve mühimmat deposu haline getirildiği anlaşılınca buralarda yeni bir "Van olayı" yaşamak istemeyen hükümet, adı geçen şehirleri de kanunun kapsamı içine aldı. 150 Bakanlar kurulunca kabul edilen Tehcir Kanunu metninde; Van, Bitlis, Erzurum vilayetleri Ermenilerinin tamamının, Adana, Sis ve Mersin'in merkezleri hariç Adana, Mersin Cebeli Bereket, Kozan Livaları ile Maraş'ın Merkezi hariç Maraş sancağı ve Halep vilayetinin merkez ilçeleri hariç İskenderun, Beylan, Cisrisugur, Antakya ilçelerinin köy ve kasabalarında oturanların Tehcir edileceği belirtilmiştir. 151 Tehcir uygulaması sırasında Ermenilerin toplandıkları yerlere kasıtlı biçimde "Toplanma kampları" adının verildiği ve dış dünya ile irtibatlarının kesildiği ileri sürülmektedir. Hâlbuki Mezopotamya’ya Tehcir edilen Ermeniler için toplanma yerleri kurulmakla birlikte Yabancılarla temasları kesilmez. Armyamskiy Vestnik, isimli dergide kaleme alınan makalelerde ise, zorunlu Göçe tabi tutulan Ermenilere yardım edilmesine Osmanlı hükümetinin engel olmadığı bildirilerek, yurt dışından Mülteciler için gönderilen paraların dağıtımının yerel Türk idarecilerinin müdahaleleri olmadan yapılabildiği üzerinde durulur .152 Ermeni nüfusu 1.161.619'dur. Yer değiştirmeye tabi tutulmayan nüfus; 82.880'i İstanbul, 60.119'u Bursa'da. 4.548'i Kütahya sancağı ve 20.237'si Aydın vilayetinde olmak üzere toplam 167.778'dir. Ermenilerin yer değiştirme uygulaması büyük bir disiplin içinde yapılmıştır. Böylece, yer değiştirme sırasında Sözde soykırım maksadıyla Osmanlı ordusu tarafından öldürülen bir tek Ermeni yoktur. 153 149 Çiçek,a.g.e,s.142 Sevinç,a.g.e,s.204 151 Çiçek,a.g.e,s.140 152 Sertçelik,a.g.e,s.212 153 Ceran,” Osmanlı döneminde Ermenilerin Göç ettirilmesi 1915 ”,s.57 150 - 43 - Öte yandan, Osmanlı Devleti yer değiştirme uygulamasına tabi tuttuğu Ermenilerin nakli sırasında ağır Savaş şartlarına rağmen olağanüstü gayret göstermiş, bu gayret yabancı diplomatlarca da tespit edilmiştir. Burada dikkat edilmesi gereken en önemli hususlardan birisi, sevk edilen Ermenilerin güvenliği hususudur. Hükümet, göçmenlerin İaşe'si ve korunmasına yönelik büyük harcamalar yapmıştır. Uygulamaya ait belgelerde hangi il ve ilçelerde hastane kurulduğu, Ermeni çocuklarından yetim kalanlar için hangi binanın ayrıldığına kadar detaylı bilgiler verilmektedir. 154 Osmanlı Hükümeti, tehcire Tabi olan Ermenilerin yolculuklarını kolaylaştırmak için gerekli bütün önlemleri almaya çalışmıştır. Yola çıkmadan önce Ermenilere ortalama 15 gün süre verilmiştir. Gerek güvenlik gerekse yiyecek ve barınma sağlanması konusunda alınan tedbirlerin Koordinasyonu, valilikler ve İskân-ı Aşair ve Muhacirin Müdüriyeti aracılığı ile yapılmıştır.155 Tehcir sırasında bahsedilen salgın hastalıklar yüzünden 25-30 bin civarında can kaybı olduğu tahmin edilmektedir. 156 Sovyet Rusya 27 Aralık 1943 tarihinde Özerk Kalmık Sovyet Cumhuriyeti statüsüne son verdikten sonra 90.000 üzerinde kalmık'ı Sibirya, Altay bölgesi ve Orta Asya'ya sürer. Bu tarihten sonra Kuzey Kafkasya’dan toplu olarak sürülen Türk ve Müslüman halkların sahip oldukları bölgelerin Özerk statülerine son verilmesi uygulaması bir gelenek haline gelir. Almanlar ise hem Çarlık hem de Sovyet döneminde Rusya'da yaşadıkları topraklardan Sürgün edilme tehlikesine maruz kalırlar. Birinci Dünya Savaşı döneminde Çarlık Rusya’sının Batı bölgelerinde yaşayan Almanlar, Rus hükümeti tarafından Ural çevresine Tehcir edilerek yerleştirilir.157 Osmanlı Devleti'nin Ermenilere karşı uyguladıkları “Tehcir” olayını incelediğimizde, Birinci Dünya Savaşı'nda, Ermenilerin savaşın bir tarafı olduğunu ve Osmanlı Devleti'nin savaşı kaybetmesi için çaba sarf ettiklerini bilmekteyiz. Toprak bütünlüğü ve egemen olma anlayışını korumak için mevcut olan savaş ortamını incelediğimizde, Ermenilerin, Rusların bir maşası olduğunu ve Ruslar’ın Ermenileri kullandıklarını görüyoruz. Tüm bunlar göz önünde bulundurulduğunda Tehcirin bir tartışma konusu olması gereksiz bir tavırdır. Kaldı ki Ermeni kaynaklarını incelediğimizde tarihin her döneminde bir sürgün hayatı yaşadıklarını okumaktayız. Örneğin Şah Abbas döneminde binlerce Ermeni sürgüne tabi tutulmuştur. Ceran ,” Osmanlı döneminde Ermenilerin Göç ettirilmesi 1915 ”s.58 Demir,” Hukuk tarihi açısından 1915 Ermeni Tehciri”,s.17 156 Demir, ”Hukuk tarihi açısından 1915 Ermeni Tehciri",s.18 157 Sertçelik,a.g.e,s.216 154 155 - 44 - Günümüze kadar uzanan Ermeni soykırımı iddiaları ve suçlamaları tarihin her döneminde karşımıza çıkmaktadır. Gerek Osmanlı döneminde, gerekse Cumhuriyet döneminde Ermeni Soykırımı iddialarını yıllar geçse de önümüze sunmaktan hiç çekinmeyen İngiltere, Fransa ve Rusya’nın tarihine bakacak olursak, Tehcir uygulamalarının hatta daha fazlasının olduğunu görmekteyiz. Batılı devletlerin Örneğin; Fransa’nın tarihinde kuzey Afrika’da uyguladıkları şiddet ve katliamlar gizli tutulan bir konu değildir. Yüzyıllardır Cezayir’i ve Tunus’u sömürü altında tutan Fransa, gariptir ki Ermeni soykırımı iddialarını araştırıp bununla ilgili birçok yazı kaleme almıştır. İngilizlerin çeşitli Coğrafyalarda yaşayan insanlara karşı uyguladıkları şiddet ve İrlandalılara karşı uyguladıkları soykırım vari hareketler tarih sayfalarında yerini almaktadır. Demografik açıdan araştırmalar yaptığımızda, Günümüze kadar uzanan İrlanda’nın nüfus hareketliliğinde büyük oranda azalma olduğunu görmekteyiz. 1879-1900 yıllarında İngilizlerin sömürgesinde olan Orta Afrika ve Hindistan’da da milyonlarca insanın yaşamını yitirdiği bilinmektedir. Bir diğer Ermeni soykırımı iddialarını dillerinden düşürmeyen Rusya’nın tarihine bakacak olursak Tehcir Seceresi baya kabarıktır. Binlerce Polonyalıyı, Karaçayları, Ahıska Türklerini, Balkarları, Çerkezleri, Abazları, Çeçen-İngusları ve Dağıstan halklarını göçe zorlamıştır. İşte tam bu noktada Mustafa Kemal Atatürk ’ün şu sözleri bu durumu çok güzel özetlemektedir; “Tarih ne güzel aynadır. İnsanlar, özellikle ahlâkta gelişmemiş kavimler, en büyük kutsal kavramlar karşısında bile hasis duygulara tâbi olmaktan nefislerini men edemiyor. Tarihin sinesine geçen büyük hâdiselerde, bu hâdiseler içinde âmil ve fâil olanların hal, hareket ve muameleleri onların ahlâk seviyelerini ne açık gösterir.”158 TEHCİR KANUNUNUN İNCELENMESİ Osmanlı Devleti’nin Birinci Dünya Savaşı’nı kaybetmesi ile ilk kez uluslararası bir metinde (Sevr Antlaşması’nda) Ermeni Devleti ile ilgili bir ifadeye yer verilmiş ve bu ifadenin kapsadığı bölgelerde “Büyük Ermenistan” kurulmaya çalışılmıştır. İtilaf devletlerinin girişimleri ve yürütülen propagandanın etkisiyle uluslararası alanda kamuoyu desteğine sahip olan Ermeniler, Karadeniz’e çıkışı olan “Büyük Ermenistan’ı” kurmaya çalışırken Türk Milli hareketi de, Doğu Anadolu ve Doğu Karadeniz Bölgelerinin büyük bir çoğunluğunun Türklerden oluştuğunu yine uluslararası konferanslarda ispat etme gayretine düşmüştür. 158 https://www.ktb.gov.tr/TR-96470/tarih.html - 45 - Ancak en somut ve gerçekçi adım Türklerle Ermenilerin karşı karşıya bulundukları Gümrü Barışı ile atılmıştır.159 Gümrü’de gerçekleşen barış görüşmelerine TBMM adına Doğu Cephesi Kumandanı Kazım Karabekir Paşa, Erzurum Valisi Hamit Bey ve Erzurum Milletvekili Süleyman Necati Bey katılırken Ermenistan Cumhuriyeti’ni ise Eski Başbakan Aleksander Hatisyan, Eski Maliye Bakanı Avram Gülhandaniyan ve İç İşleri Bakan Yardımcısı İstepan Gorganiyan temsil etmişlerdir.160 Bugün de geçerliliğini sürdüren Moskova Antlaşması ile Türk milletine dayatılan ve içeriğinde “Ermenistan’a bırakılacak toprakların da yer aldığı Sevr Antlaşması büyük bir devlet tarafından geçersiz sayıldığı gibi, Çarlık Rusya’sı ile Osmanlı Devleti arasında cereyan eden 1877-1878 Osmanlı Rus Savaşı sonrasında imzalanan ve Ermenilerle ilgili özel hükmün yer aldığı Ayestefanos Antlaşması da hükümsüz kılınıyordu.161 1921 Türkiye ile Ermenistan, Azerbaycan ve Gürcistan Arasında Dostluk Antlaşması” başlığını taşıyan Kars Antlaşması, esasında Türkiye ile Sovyet Rusya arasında cereyan bazı sorunları çözmek ve Moskova Antlaşması hükümlerinin Kafkas Cumhuriyetlerince de onaylanmasını sağlamak amacıyla toplanmıştı. Ancak Ermenilerin Rusya nezdinde girişimde bulunarak özellikle tuz madenlerinin bulunduğu Kulp ve tarihî Ani Harabeleri’nin Ermenistan’a bırakılmaları yönündeki sınır değişikliği talepleri görüşmelerin bir süre uzamasına neden olmuştur. Rus delegasyonunun Ermeniler lehine yapmak istediği bu değişiklik TBMM Hükümeti’nin kararlı tutumu ile sonuçsuz kalmış, Türkiye – Ermenistan sınırında herhangi bir yeni düzenlemeye gidilmemiş, Türkiye’nin Batum Limanı’ndan yararlanma ve bu bölgeyi Gürcistan’a bıraktığını belirten özel madde dışında Moskova’da belirlenen hususlar Kars Antlaşması’nın da esasını teşkil etmiştir. 162 Mondros’ta Agamemnon zırhlısında yapılacak görüşmeler için Amiral Calthorpe’a gönderilecek olan mütareke taslak metni, henüz son şeklini almamıştı. Diğer İtilaf devletlerinin de mütareke taslağına onay vermeleri gerekiyordu. Bu yüzden Lloyd George, Savaş Kabinesi’nin 1 Ekim tarihli toplantısında kararlaştırıldığı üzere Fransız ve İtalyan Mehmet Okur,” Gümrü, Moskova ve Kars antlaşmaları çerçevesinde Ermeni Sorunu üzerine genel bir Değerlendirme”, Sosyal bilimler enstitüsü Dergisi, sayı-8,2011,s.73-90 160 Okur,” Gümrü, Moskova ve Kars antlaşmaları çerçevesinde Ermeni Sorunu üzerine genel bir Değerlendirme”,s.75 161 Okur,” Gümrü, Moskova ve Kars antlaşmaları çerçevesinde Ermeni Sorunu üzerine genel bir Değerlendirme”,s.82 162 Okur,” Gümrü, Moskova ve Kars antlaşmaları çerçevesinde Ermeni Sorunu üzerine genel bir Değerlendirme”,s.84 159 - 46 - hükümet başkanları Clemenceau ve Orlando ve bunların askeri danışmanlarıyla görüşmek için Paris’e gitti. İngiliz Başbakanı, 3 Ekim’de Savaş Kabinesi’nde bazı düzenlemelere tabi tutulan İngiliz mütareke taslağını da yanına almıştı. Paris’te yapılacak görüşmeler esnasında İngiliz taslağı incelenerek Türklere sunulacak mütareke metnine son şekli verilmeye çalışılacaktı. Neticede İngiliz Savaş ve Donanma Bakanlıkları tarafından hazırlanıp 3 Ekim’de Savaş Kabinesi’nce onaylanan mütareke taslağı, birkaç gün sonra (5-9 Ekim) Paris’te Müttefikler arası bir konferansta masaya yatırıldı. Burada yapılan çeşitli düzenlemeler ve yapılan eklemeler nihai taslağı oluşturacaktı. Diğer bazı eklemelerin yanında, İngiliz mütareke taslağına Paris’te yapılan diğer bir ekleme Ermenilerle ilgiliydi. Buna göre İtilaf savaş esirlerinin yanında Ermeni esir ve tutuklularının da itilaf devletlerine teslim edilmeleri gerekecekti. Yapılan ön düzelti ve eklemelerden sonra taslak metin üzerinde daha detaylı değerlendirmelerde bulunmaları için üç İtilaf devletinin askeri ve bahri uzmanları konferansa davet edildiler.163 1918 yılı Ekim ayının başlarında Türkiye’den de barış sinyalleri alınmıştı. Dolayısıyla İngiliz Hükümeti, muhtemel bir barış durumunda takip edeceği politikaları oluşturmaya başladı. Asıl konu Türkiye’yi savaş dışı bırakacak düzenlemeler üzerinde yoğunlaştıysa da, bu süreç içerisinde İngiliz Dışişleri tarafından Ermeniler ve “Ermenistan” a yönelik bir takım değerlendirmeler de ortaya koyuldu. Neticede Ermeniler de savaşın sona ermesinden hemen önce ve sonra, savaş esnasında kendilerine verilen bağımsız Ermenistan vaadinin gerçeğe dönüştürülmesine ilişkin düzenlemelerin gözlemcisi haline gelerek, bu uğurdaki beklenti ve umutlarını zirve noktasına taşımışlardı. Bununla beraber I. Dünya Savaşı’nda ortak menfaat birlikteliği zemini ve tarafların karşılıklı olarak birbirlerini kullanmaları sonucunda kristalize olan işbirliği süreci, menfaat birlikteliğinin ortadan kalkmasıyla yol ayrımına gelecek, Mondros Mütarekesi de içeriği tepkimeleri ve sonuçlarıyla bu yol ayrımının girizgâhını oluşturacaktı. 164 Lozan Antlaşmasıyla, Türkiye'de yaşayan Ermeniler azınlık statüsüne kavuşmuş, Türk vatandaşlarının sahip olduğu tüm haklara sahip olmuşlardır. Bu tarihten sonra Ermenilerle problem yaşanmamıştır. İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Türkiye Sovyet Rusya tehdidine karşı NATO'ya üye olması üzerine Rusya tarafından Türkiye'nin dışarıdaki itibarını zedelemek ve iç karışıklık çıkartmak maksadıyla Ermeni propagandası ortaya atılmıştır. Okur,” Gümrü, Moskova ve Kars antlaşmaları çerçevesinde Ermeni Sorunu üzerine genel bir Değerlendirme”,s.81-82 164 Okur,” Gümrü, Moskova ve Kars antlaşmaları çerçevesinde Ermeni Sorunu üzerine genel bir Değerlendirme”,s.67-68 163 - 47 - Ermeniler bu tarihten itibaren "Dört T" planını uygulamaya koymuştur. Bu planın aşamaları terör, tanınma, tazminat ve topraktır. 165 Ermeni Yurdu konusu Lord Curzon tarafından dile getirilmişse de, İsmet Paşa'nın buna ilave edeceği bir şey olmadığını belirtmesi üzerine bu konu bir daha Lozan Konferansı'nda görüşülmemiş ve antlaşma metninde yer almamıştır. Böylece batılı devletler tarafından savaş sırasında teorik olarak ve fiilen gündeme ve sahaya getirilen sun'i "Ermeni meselesi" Tehcir olayı ve Türk zaferleri ile askeri olarak ve Lozan’daki son durumda da hukuki ve siyasi olarak sona ermiştir.166 Nitekim 15 Aralık 1922 tarihinde, azınlık sorunları alt-komisyonunun ikinci oturumunda Başkan Montagne, gündemin 10. maddesinin "Ermeni Yurdu" olduğunu açıkladı. Görüşmelere geçildiğinde 10. maddeye kadar gayet ılımlı ve anlaşmaya yatkın olan Türk delegasyonu Ermenistan kurulmasını kesinlikle reddetti. 14 Aralık'ta bir konuşma yapan Curzon'un " genel anlamda Türkiye'nin Ermeniler için bir toprak sağlamasını talep ettiğini belirttiler.167 Türkler Ermenistan'ın kurulmasında ortak hareket eden İngiltere ve Fransa'ya karşı çıkamayacaklardır. AAS Ermenistan için Vatan olarak Toroslar ‘da Ermenistan'a doğru uzanan bir bölgeyi öneriyor, Erivan tam bağımsız olursa büyük Ermenistan kurulmasının bu yolla kolaylaşacağını hesap ediyordu.168 Lozan Antlaşması 20 Kasım 1922'de başlamış ve 8 ay sürerek 24 Temmuz 1923'te sona ermiştir. Ancak, ne milli mücadelenin sonunu getiren 11 Ekim 1922'de tarihli Mudanya mütarekesinde, ne de Lozan Antlaşması'nda Ermenilerle ilgili hiçbir karar alınmamıştır. Bununla birlikte Ermeniler hem milli mücadelenin devam ettiği hem de Lozan Anlaşması'nın başlarında yani 20 Kasım 1922 ile 9 Ocak 1923 tarihleri arasındaki 2 aylık dönemde, Ermeni meselesini gündeme getirmişler, Türkiye heyetinin itirazlarına rağmen, azınlıklar alt komisyonunda bildiriler Okumakla ve müzakere edilmekle yetinilmişse de, antlaşma metninde buna yer verilmemiştir. 169 Yarar,” Ermeniler ve Türk-Ermeni ilişkileri”,s.47 Süslü, Ermeniler tehcir ve sonrası,s.258 167 Çicek,a.gÇias.286 168 Çiçek,a.g.e,s.283 169 Süslü, Ermeniler tehcir ve sonrası, s.229 165 166 - 48 - Lozan görüşmelerine giderken Amerika'nın Ermeni sorununda pasif kalacağı, heyetine Bu konuda bir talimat vermemesinden anlaşılıyordu. Ermeni sorunu, azınlıkların haklarının korunması ile ilişkilendirilmiştir. Ermeni sorununun masaya gelmesi bekleniyor, fakat çözüme ihtimal verilmiyordu. Aslında ABD Ermeniler için en uygun yaşam alanının Rusya Ermenistan 'ı olduğunu düşünüyordu. 170 Lozan Konferansı'nda Türkiye heyetinin karşı karşıya kaldığı en önemli sorunlardan birisi de Şüphesiz Ermeni sorunu idi. Bu sorun hakkında muhtelif çalışmalar olmakla birlikte, konu daha çok Lozan belgeleri ve tutanakları üzerinde araştırılmıştır. Bu tür belgeler ise Ermenilerin Lozan’daki faaliyetlerinin ve Türkiye'den isteklerin Ancak küçük bir kısmını aydınlatabilmektedir. Yalnızca Lozan Ermeni delegasyonu üzerinde etkili ve diplomatik çevrelerde adından söz ettirmeyi Başaran dernekler ele alınmıştır. 171 Osmanlı Dışişleri Bakanı Gabriel, bulunduğu Armenian National delegation adıyla bir ortak delegasyon göndermeyi başardılar. Ayrıca Amerikan Dışişleri bakanlığını da Ermeni sorunun da daha aktif rol almaya ikna ettiler. Amerika'nın Lozan'da Türkiye'ye yeterince baskı yapmamasını kınıyor ve İstanbul'un Türklerden alınarak Uluslararası bir yönetime verilmesi için çalışmasını istiyordu. Onlara göre bu şekilde Türklerin gasp ettiği Hristiyan ülkelerinin ve tabii Ermenilerin mal ve mülk kayıplarının tanzimi mümkün olabilecekti. "Ermeniler için korunmuş güvenli bir bölge" temin edilmesi yönünde çalışmaları direktifinin verilmesini talep etti. 172 Rusya, Doğu Anadolu üzerinden sıcak denizlere ulaşma yolunu denedi. Bu iş için kullanılabilecek en uygun toplum Ermenilerdi. Doğudaki Rus ilerlemesi sırasında Ermenilerin desteği sağlanırsa kolayca Akdeniz'e inilebilirdi. Ermeniler de Rusya'nın desteğini sağlamak için böyle bir işbirliğine hazırdı bu işbirliği Ayestefanos Antlaşması'nda resmen ortaya çıkmıştır.173 Rusya'nın amacı, Ermenistan devleti kurmak değildi. Ya da başka bir ifade ile içinde Ermeni olmayan, Ermenisiz bir Ermenistan kurmak istiyordu. Kendi içindeki Ermeni unsurunu harekete geçirmeyi istemiyordu. Hedefi Balkanlar'da yaptığı gibi sempati kazınarak nüfuzunu arttırmaktı.174 170 Çiçek, a.g.e,s.280 Çiçek,a.g.e,s.279 172 Çiçek,a.g.e,s.282 173 Ceran, “ Osmanlı Döneminde Ermenilerin Göç Ettirilmesi 1915”s.16 174 Ceran, “ Osmanlı Döneminde Ermenilerin Göç Ettirilmesi 1915”s.17 171 - 49 - Ruslar, Ayestefanos’a İngiltere'nin oluşturmaya çalıştığı Dünya haritasını tamamen değiştirirler. Ayastefanos’un sonuçlarını İngiltere'ye bildiren Elçi Layard, Rusların Doğu Anadolu'da önemli stratejik noktaları ele geçirdiklerini söyler. Neticede Rusya kendi düşüncelerini Ermeni istekleri görüntüsü altında Ayestefanos anlaşma metnine dâhil etti ve Ermeni sorununun ilk defa bir anlaşma metninde yer almasını ve bunun Bab-ı ali tarafından kabul edilmesini sağladı. Ruslar Ermeni konusunda Tarihte ilk defa Hukukiyet ve resmiyet kazandırmış oldular.175 Berlin kongresi, Ayestefanos Antlaşması'nın 16. maddesine ilk tepki İngilizlerden geldi. Çünkü onlara göre bu illere bağımsızlık verilmesi demek Rusya'nın doğuda etkisini arttırması demekti. Ayestefanos Antlaşması ile Kafkasya’ya hâkim olan Rusya Doğu Anadolu ve Balkanlar'da da etkili olmuştur. Bu durum geleneksel İngiliz politikasına ters düşmüştür. Osmanlı Devleti'nin İngiltere'den beklediği kendisini desteklemesiydi. İngiltere Osmanlı Devleti'nin İçerisinde bulunduğu şartları çok iyi etüt etmişti. Berlin Konferansı'nda kendisini destekleyeceği Vaadi ve tehditlerle Kıbrıs'a konuşlanmıştı. 4 Haziran 1878 tarihli Bu anlaşma 15 Temmuz 1878'de ikinci Abdülhamit tarafından tasdik edilmiştir. Bu anlaşmaya göre Osmanlı Devleti Doğu Anadolu'daki Ermeniler için İngiltere ile birlikte kararlaştıracağı bir ıslahat yapacaktı. Osmanlı Devleti'nin ıslahat yapmayı kabul etmiş olması İngiltere'ye bilhassa Ermeni unsuru üzerinde üstün bir mevki kazandırmaktaydı. 176 Ermeni heyetinin muhtırası ile teşkilat projesi, Berlin Konferansı'na verildi. Konferansta, Ayestefanos Antlaşması'nın 16. maddesi yerine düzenlenen 61. madde, şu şekilde konuşuldu ve kabul edildi: "Osmanlı Hükümeti, Ermenilerin yaşadıkları vilayetlerin, yerlerinin gereği olarak ihtiyaç duydukları düzenlemeyi zaman geçirmeden yapmayı ve diğer unsurlara karşı Ermeniler ‘in güvenliğini sağlamayı taahhüt eder. Bu konuda alacağı önlemleri, sırası geldikçe, ilgili devletlere bildirir. İlgili Devletler de, sözü edilen düzenlemelerin yapılmasını kontrol edeceklerdir. Bu madde daha sonra, Yabancı devletlerin Türkiye'nin iç işlerine daha çok karışmalarını Osmanlı hükümetine daha çok baskı yapmalarına yol açmıştır. 177 Ceran, “ Osmanlı Döneminde Ermenilerin Göç Ettirilmesi 1915”s.18 Ceran, “ Osmanlı Döneminde Ermenilerin Göç Ettirilmesi 1915”,s.19 177 Sakarya,a.g.e,s.46 175 176 - 50 - Amerika'nın da diğer İtilaf Devletleri gibi bağımsız Ermenistan'ın kurulmasını önererek kendisine bağladığı, 23 Nisan 1920 tarihinde de bu devleti tanıdığını, 14 Mayıs 1920 tarihinde de ABD senatosunun aldığı kararla bağımsız Ermenistan'ı vurgulamaktadırlar. 178 Çok milletli ve dinli olan Osmanlı devleti içerisinde yaşayan azınlıklar iç dinamikler ve dış etkilerle ayrılırken, devletin içerisinde kalan son geniş azınlık grubu Ermeniler de 19. yüzyılın son çeyreğinde açıkça ayrılma istidadı içerisine girmiş ve Bu bağlamda büyük devletler özellikle Rusya ve İngiltere ile ilişki içerisinde olmuşlardır. Büyük devletler de bölgedeki çıkarları doğrultusunda Ermeni azınlığı kazanma yoluna gitmişlerdir. Ruslar, Ermenileri kullanarak Güneye Akdeniz'e inmeye çalışırken İngilizler Ermeniler yardımı ile Rusları kuzeyde tutmayı amaçlamıştır. 179 JEOPOLİTİK AÇIDAN ERMENİLER Bir ülkenin dünya üzerinde bulunduğu yere, bu yerin diğer ülkelere, denizlere, önemli ticaret yollarına göre durumuna coğrafi konumu denir. Bir yerin coğrafi konumu da, matematik konum ve özel konum olmak üzere ikiye ayrılır. Bunlardan matematik konum, o ülkenin paralel ve meridyenlere göre dünya üzerindeki yerini belirtir. Başta iklim olmak üzere bitki örtüsü, toprak özellikleri, o ülkenin matematik konumuna bağlıdır. Özel konum ise bir ülkenin kıtalara, denizlere, önemli deniz ve karayollarına, dünyanın önemli ülkelerine ve/veya ülke gruplarına göre konumunu ifade eder. Coğrafi konumun çok önemli sonuçları vardır. Hatta bazı bilginler bu sebeple coğrafi konumu alın yazısına benzetmişlerdir. Gerçekten de ülkelerin ya da bölgelerin doğal ve beşerî birçok özellikleri konumları ile yakından ilgilidir. Ama bu benzetmede abartı vardır. Çünkü bir ülkenin konumu aynı kaldığı halde, beşerî özellikleri ve ekonomik yapısı, orada yaşayanların gelişmişlik derecesine, teknolojik ilerlemelere göre zamanla değişir. 180 Türkiye, Karadeniz ile Akdeniz arasındaki kuvvet dengesini dönüm noktasını teşkil eden boğazların sahibi olarak, bu hassas noktada daima nazik durumlarla karşı karşıya kalabilmektedir. Bu da boğazların ülkemizde sağlamış olduğu jeopolitik avantajın beraberliğinde getirmiş olduğu dezavantajdır. 181 Türkiye kapitalist ve Emperyalist güçlerin de sanayilerinin gelişmesi ile birlikte uğuruna her şey yapabilecekleri Petrol çemberinin ortasında bulunmaktadır. Ayrıca 178 Çiçek,a.g.e,s.288 Ceran, “ Osmanlı Döneminde Ermenilerin Göç Ettirilmesi 1915”,s.20 180 Hakkı Yazıcı, Nusret Koca, Türkiye Coğrafyası ve Jeopolitiği,2.bs,(Ankara: Salmat basım yayıncılık ),2016 181 H.Ömer Budak, Sömürgecilikten Jeopolitiğe,(Ankara : Öztepe matbaacılık),2016,s.22 179 - 51 - Karadeniz'de kıyısı olan ve dünya Petrol üretiminde %5 kadar katkısı olan Romanya Petrolleri, kuzeydoğusunda dünya üretiminin yüzde 10 katkısı olan Bakü, Hazar Denizi Petrolleri, doğu ve güneydoğusunda dünya istihsaline yüzde 25 katkısı olan İran, Irak Petrolleri. Biraz daha aşağıda diğer Basra Emirlikleri ve Kuveyt Petrolleri, güneyde Suriye, Akdeniz'de kıyısı olan Mısır ve Libya Petrolleri, Suudi Arabistan Petrolleri ile Ege Denizi'ndeki zengin yataklarla ülkemizin etrafı sarılmış durumdadır. Türkiye, coğrafi yapısı itibarıyla olduğu gibi siyasi, iktisadi, askeri hatta sosyal ve kültürel bakımdan da Asya ile Avrupa arasında bir köprü durumundadır. Geçmişte bitim kavimlerin en fazla hareket Yolları bu köprü üzerinden olmuştur. 182 Dağlık Karabağ sorunu yıllardır sürmektedir. Azerbaycan ve Ermenistan arasında bu sorun hep bir gerilim halindedir. Fiziki olarak Azerbaycan ve Türkiye tarafından kuşatılmış olan Ermenistan'ın stratejik açıdan Gürcistan ile iyi ilişkilerinin devamını, dağlık bir bölgenin kazanımından daha önemli görmesi muhakkaktır. Türkiye'ye sınır oluşturan Ahalkelek Rus üssü Cavaheti Ermenileri için büyük önem arz etmektedir. Çünkü Cavaheti'deki en önemli istihdam alanı olan Ahalkelek üssü personelinin %70-%90'nı Rusya Federasyonu vatandaşı olan Cavaheti ve Ermenilerinden oluşmaktadır. Cavaheti Ermenileri için söz konusu Üssün ekonomik önemi yanında güvenlik açısından da önemi büyüktür. 183 Türkiye'nin yakınında bulunan Sawtshe-Cavaheti ve krosnadar toprakları son 10 yıldır giderek belirginleşen çok boyutlu Ermeni sorunu nedeniyle yeni olaylara neden olmaktadır. Ahıska Türklerinin Türkiye tarafından Anadolu'ya İskân ettirilmesine devam edilmesi ise Sawtshe-Cavaheti Ermenilerini ve Krosnadar'ın yerel yöneticilerini rahatlatmaktadır. 184 Nitekim Rusya, Anadolu ile Kafkasya ve Orta Asya Türkleri’nin önünü kesmek için 19, yüzyıldan beri dünyanın çeşitli yerlerindeki Ermenileri toplayarak bugünkü Ermenistan'da tampon bir devlet kurma yoluna gitmiş ve böylece bugünkü Ermenistan devletinin temellerini atmıştır. Bugün Ermeni milletinin Doğu Anadolu topraklarını kendi sınırları içerisine alarak "Büyük Ermenistan" kurma himayesi vardır. Ayrıca bu devletin yıkıcı bölücü faaliyetlere destek verdiği ve yataklık ettiği de bilinmektedir. 185 Budak, Sömürgecilikten Jeopolitiğe,s.23 Budak, Sömürgecilikten Jeopolitiğe,s.432 184 Budak, Sömürgecilikten Jeopolitiğe,s.433 185 Yazıcı, Koca ,a.g.e,s.15 182 183 - 52 - Ermenistan, bir taraftan özellikle askerî alanda Rus-Ermeni ittifakı, diğer tarafta Türkiye-Azeri ittifakından kaynaklanan iki kutuplu bir siyasi sıkışmışlıkla göze çarpmaktadır. Bağımsızlık sonrası, Sovyet döneminin işgalci ve hasmane politikalarını, kendi coğrafyasında sürdürme niyeti sergileyen Ermenistan’ın Dağlık Karabağ’ı işgalinden beri Azerbaycan ve Türkiye ambargosuna maruz kalması, zaten kaynakları ve üretim düzeyi düşük olan ülkeyi kapalı bir ekonomi haline getirmiştir. Ermenistan, gerek Gürcistan'a karşı Rusya ile olan ittifakı, gerekse bu ittifak karşısında yükselen Gürcü milliyetçiliği açılarından bölgede milliyetçiliği körükleyen bir ülke olarak gündemde kalmıştır. Azerbaycan ve Türkiye'ye karşı takındığı hasmane tutumun altında da yine Ermeni milliyetçiliği yükselirken, diğer yandan Diaspora Ermenileri küresel bir Misyon üstlenerek, güdülen amacı politize etmektedirler. Kaynak yoksunu ve jeopolitik konumu olmayan Ermenistan’ın Azerbaycan ve Türkiye tarafından ambargoya maruz kalması, ekonomik bağlamda ülkeyi Rusya eksenine yönlendirmektedir. “Müttefiki Rusya ile doğrudan karasal bağlantısı olmaması ise Ermenistan’ın kaderini Rusya-Gürcistan ilişkilerinin durumuna bağımlı kılmaktadır”. 186 Ermeni organizasyonlarının arkasındaki Güçler, günümüze kadar hiçbir değişikliğe uğramamıştır. Ermeniler Bugün de Türkiye ve Türk dünyasına karşı Emperyalist devletler tarafından kullanılmaktadırlar. Önce Osmanlı Devleti toprakları üzerinde tahrik edilen Ermeniler, günümüzde de aynı Güçler tarafından desteklenmektedirler. 187 Ermenistan ekonomik olmasa da politik açıdan çok güçlü bir lobiye sahiptir. Bu politik gücü ve Rusya'nın maşası durumunda olması sebebiyle Rusya'dan almış olduğu destekle Azerbaycan'ın Karabağ Bölgesi'ni işgal etmiş, uluslararası Arena'da haksız gözükmesi gerekirken haklı görülmüştür. 188 Türkiye coğrafyası asırlarca etkili olduğu gibi günümüzde de Avrasya’da kilit ve anahtar rol oynamaktadır bilinen bütün eski uygarlıkların bütün Semavi dinlerin Avrupa Asya ve Afrika kıtalarının birleşiminden noktası etrafında gelişmesi coğrafyanın etkisi iledir.189 Türkiye, Sosyal ve Ekonomik açıdan batının ve doğunun da uzantısını sembol eder. Türkiye kıtalar arasında köprü görevi görmektedir. Bu da büyük avantaj ve dezavantaj doğurmaktadır. Bu yüzden de Batı ülkelerinin de Doğu ülkelerininde Türk coğrafyasında hep farklı emelleri olmuştur. Mehmet Dikkaya, Abdulkadir Tığlı,”Güney Kafkasya Enerji Koridoru: Alternatif projeler kapsamında,”Tanap",Gaziosmanpaşa Üniversitesi Sosyal bilimler Araştırmalar Dergisi,10/1,2015,s.104 187 Budak, Sömürgecilikten Jeopolitiğe,s.427 188 Budak, Sömürgecilikten Jeopolitiğe,s.434 189 Budak, Sömürgecilikten Jeopolitiğe,s.25 186 - 53 - Sonuç Bu çalışmamızda, yıllardır süregelen Ermeni sorununun tarihe yansımalarını ele almaktayız. Genel olarak 19. yüzyıl Osmanlısının içinde bulunduğu durumu yorumlarsak; Ermeni sorununun Aslında sorundan ziyade bir amaca hizmet ettiğini söyleyebiliriz. 1789 Fransız İhtilali'nin etkisi ile uyanan milli bilincin genel olarak düşünüldüğünde Osmanlı İmparatorluğuna ve Türkiye Cumhuriyeti'ne yansımasını Ermeni sorunu olarak açıklayabiliriz. Osmanlı İmparatorluğu, bulunduğumuz coğrafya itibariyle tarihin her döneminde çeşitli düşmanlarla karşılaşmıştır. İmparatorluk, bünyesinde birçok milletten insan bulundurmaktadır. İmparatorluğun son yıllarında gerçekleşen fikir akımları insanların düşüncenin gücünü gördüğü dönemlerdir. Bu dönemler ele alındığında gruplaşma hareketleri de Osmanlı'nın sonunun gelişini hızlandırmıştır 20.yüzyılın başlarında gerçekleşen Ermeni isyanları İmparatorluğu zora sokmuştur. Balkan Savaşları'ndan yeni çıkan Osmanlı, gerçekleşen isyanlarla başa çıkmaya çalışmıştır. Ermenilerin 1900'lü yıllardan itibaren sorun teşkil etmeleri Tehcirin yolunu açmıştır. Ermeni tehciri Osmanlı-Rus, Balkan savaşları ve birinci Dünya Savaşı'nın gölgesinde gerçekleşmiştir. Dünyanın dengesini bozan 1. Dünya Savaşı insanların ne derece kötü bir raddeye geldiğinin ispatıdır. Bu dönemde ulusun dört bir yanında Savaş hâkimdir. Bunlarla beraber güneyde ve doğuda gerçekleşen Ermeni isyanları İmparatorluğu zorlamaktadır. Nitekim 1915 olaylarının savaş şartlarında gerçekleştiğini unutmamak gerekir. Ortada Ermeni katlinin olduğunu savunmak, iddia etmek ve dillendirmek toplumları kışkırtmaktan başka bir şey değildir. Tarihe bakacak olursak Türkler ve Ermenilerin birlikte barış içinde yaşadıklarını söylemek mümkündür. Fakat Ermeni milliyetçiliğinin isyana ve katliama dönüşmesi ile Ermeniler ve Türkler düşman haline gelmişlerdir. Ne yazık ki millet-i Sadıka olarak bilinen Ermeniler artık Millet-i Sadıka tanımından çok uzaktırlar. Osmanlı İmparatorluğu'nun en büyük düşmanlarından biri olan Rusya, Ermeni olaylarının bir numaralı taraftarı konumundadır. Azınlıkların isyanlarının başlamasından sonra Osmanlı imparatorluğu çeşitli reformlara imza atmışsa da birçok şey için artık çok geç kalınmıştır. Osmanlı'nın Ermenilerin Tehcir edilmesi ile içinde bulunduğu zor durum bir nebze de olsa son bulacaktır. Osmanlı'yı bu karara iten savaşlardan başarısız ayrılması, itilaf devletlerinin baskıları, Osmanlı'nın artık eski gücünü bulamaması, Osmanlı'yı Tehcir kararına itmiştir. Bu dönemlerde batılı devletlerin Ermenileri maşa gibi kullandıklarını söylemek garip bir tabir olmasa gerek. - 54 - Ermeni sorunu 20. yüzyılın büyük antlaşmalarında da devletin karşısına çıkmaktadır. Binlerce Ermeni göçü batıyı rahatsız etmektedir. Emperyalist güçlerin, bizim topraklarımızda var olma çabalarının, ellerindeki gücü sayılan Ermenilerin, yurtlarını terk etmeleri kendi çıkarları açısından çok istedikleri bir tutum değildir. Nitekim Ermeniler tarihleri boyunca her zaman göçe maruz kalmışlardır. Fakat 21.yüzyıl Ermenistan’ına bakacak olursak halen tarihlerinden ders almamış bir ulus görürüz. Günümüzde halen batılı devletlerin ellerinde bir güç varmışçasına " Ermeni sorununu" dile getirmeleri, Tarihçilik anlayışlarından ya da Hümanist olmalarından ziyade "Siyasi Rant " peşinde olmalarından kaynaklanmaktadır. Amaç Türkiye Cumhuriyeti'ni karalamaktan başka bir şey değildir. Nitekim batılı milletlerin bize yönelttikleri soruların cevabını, kendi tarihlerine bakarak alabileceklerini düşünmekteyiz. Çalışmamızda değindiğimiz bir diğer başlık ise Türkiye'nin jeopolitik konumudur. Jeopolitik açıdan Türkiye Cumhuriyeti ve komşu Devletleri'ni düşünecek olursak bulunduğumuz coğrafya hem avantaj, hemde dezavantajdır. Artık Güçler dengesinin bozulduğu, rollerin değiştiği, yeni bir dünya düzeni kurulmuştur. Kaldı ki üç tarafı denizlerle çevrili, zengin doğal kaynaklara sahip, komşu ülkelerinin Ekonomik, Siyasi, Ticari ve Askeri açıdan gücünün farkında olan bir Türkiye Cumhuriyeti'nin, içinde bulunduğu coğrafyanın, farkında olarak hareket ettiğini söyleyebiliriz. Araştırmamızda Ermeni sorunu ve Tehcir meselesi konularına değinmekteyiz. Emperyalist güçlerin bulunduğu coğrafya düşünüldüğünde, Akdeniz odaklı politikalarını yürütebilmek için kullandıkları “Ermeni Sorunu” onlar için bir amaç olsa da, bizim açımızdan kanıtlarla ve belgelerle, tarihin tozlu sayfalarında yerini aldığını belirtmek isteriz. - 55 - KAYNAKÇA • Halaçoğlu, Yusuf, Sürgünden soykırıma Ermeni iddiaları,2.bs,İstanbul, babı ali kültür yayıncılığı, 2006 • Halaçoğlu, Yusuf, Tarih gelecektir,2.bs,İstanbul, babı ali kültür yayınları, 2007 • Budak , Hacı Ömer, Devlet-i Aliye’nin yıkılış süreci, 2.bs,Ankara,Anadolu okul Yayınları, 2008 • Sert çelik, Seyit, Ermeni sorunu, 7.bs,Ankara ,Srt yayınları, 2017 • Yazıcı, Hakkı ve Koca, Nusret, Türkiye Coğrafyası ve jeopolitiği, 7.bs,Ankara,Salmat basım yayıncılık ,2016 • Kantarcı, Şenol, Amerika birleşik devletlerinde Ermeniler ve Ermeni lobisi ,2.bs,Ankara, Lalezar Kitabevi ,2007 • Aslanlı, Araz ve Veliev ,Cavid, Güney Kafkasya Toprak Bütünlüğü jeo-politik Mücadeleler ve Enerji, Ankara ,Berikan Yayınevi, 2011 • Bakar, Bülent, Ermeni Tehciri,2.bs.Ankara,Atatürk Araştırma Merkezi,2013 • Tosun, Ramazan,” Ermeni Meselesinin ortaya çıkışı ve mahiyeti",144-163 • Bey, Ahmet Rüstem, Cihan Harbi ve Türk Ermeni Meselesi, 2.bs,İstanbul ,Bilge Kültür sanat yayınları, 2001 • Yarar, Hülya, ”Ermeniler ve Türk -Ermeni ilişkileri “,Karadeniz teknik Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi ,Tarih Bölümü, 36-57 • Süslü, Azmi, Ermeniler, Tehcir ve sonrası, Ankara, Berikan yayınları ,2011 • Demir, Abdullah, ”Hukuk tarihi açısından 1915 Ermeni Tehciri “,Hukuk Ekonomi ve siyasal bilimler aylık internet Dergisi, 7.sayı ,72,(2008) • Sakarya, ihsan, Belgelerle Ermeni Sorunu,2.bs,Ankara ,Askeri tarih ve stratejik etüt başkanlığı askeri tarih yayınları, 1984 • Çelik, Hacer, ”Ermeni Tehciri Ve Tehcirden Dönen Ermenilerin İskân Sorunu",16/17,(2008),143-163 • Sevinç, Necdet, Tehcir Ermeni iddiaları ve Gerçekler, 3.bs,İstanbul ,Bilge Oğuz Yayınları, 2007 • Ceran , Hasan,” Osmanlı döneminde Ermenilerin Göç ettirilmesi 1915”(yüksek lisans tezi, İstanbul ticaret Üniversitesi ,sosyal bilimler enstitüsü, İstanbul ,2015 • Özel, Oktay ve Adanır,Hikmet,1915 siyaset tehcir soykırım, 1.bs,İstanbul,Tarih Vakfı yurt yayınları, 2015 - 56 - • Çiçek, Kemal, Ermeni sorununda Tehcir ve Ötesi ,Ankara ,Astana Yayınları, 2016 • Öke, Mim kemal ,Ermeni Sorunu 1914-1923 ,Ankara ,TTK basımevi,1991 • Süslü, Azmi, Ermeniler ve 1915 tehcir olayı, Ankara, Yüzüncü yıl üniversitesi yayınları ,1990 • Bey ,Münir Süreyya ,Ermeni Meselesinin Siyasi Tarihçesi (1887- 1914),1.bs,Ankara,2001 • Başak ,Tolga,” İngiltere’nin Kafkasya politikası ve Ermeni Sorunu (1917-1918)”,sayı 45,(2013),93-126 • Başak, Tolga, ”İngiliz belgeleriyle Mondros mütarekesi ve Ermeni Sorunu “,sayı 55,(2016),63-136 • Okur, Mehmet,” Gümrü, Moskova ve Kars antlaşmaları Çerçevesinde Ermeni Sorunu üzerine Genel bir Değerlendirme “,Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, sayı 8,(2011),73-90 • Hakkı Yazıcı, Nusret Koca, Türkiye Coğrafyası ve Jeopolitiği,2.bs,(Ankara: Salmat basım yayıncılık ),2016 • Mehmet Dikkaya, Abdulkadir Tığlı, ”Güney Kafkasya Enerji Koridoru: Alternatif projeler kapsamında,”Tanap",Gaziosmanpaşa Üniversitesi Sosyal bilimler Araştırmalar Dergisi,10/1,2015,99-117 • H.Ömer Budak, Sömürgecilikten Jeopolitiğe,(Ankara : Öztepe matbaacılık),2016 • https://www.ktb.gov.tr/TR-96470/tarih.html - 57 -