Academia.eduAcademia.edu

OSMANLI DEVLETİ'NDE YABANCI OKULLAR

OSMANLI DEVLETİ’NDE YABANCI OKULLAR Muhammet Said Nuhoğlu Bu araştırmada kuruluşundan itibaren yaklaşık üç asır içinde dünyanın sayılı devletlerinden biri haline gelen Osmanlı Devleti’nin, bilhassa 18.yy’dan itibaren gerilemesinde mühim faktörlerden biri olan ‘’misyoner okulları’’ incelenecektir. Öncelikli olarak misyonerlik faaliyetleri ve Osmanlı Devleti’nde yabancı eğitim faaliyetleri hakkında genel bir bilgi verilip daha sonra 19.yy sonlarında İstanbul’da açılmış olan dört Alman okulu irdelenecektir. Tanım olarak misyonerlik; Hristiyanlığı dünyaya yaymak için çalışan kişilere misyoner, bu amaçla yürütülen çalışmalara da misyonerlik denmektedir. Fransızca ‘’mission’’ kelimesinden dilimize geçen bu kavram aynı zamanda, misyonerlerin Hristiyan olmayan ülkelerde bu dini yaymak için kurdukları teşkilata verilen bir isim olarak da kullanılmaktadır.1 Misyonerlere göre nihai amaçlarına ulaşmak için kullanabilecekleri her yol mübahtır. En yaygın olarak başvurdukları yöntemlerden birisi de aynı zamanda araştırmanın ana konusu olan okullardır. Henry H. Hessup adlı misyoner şu sözleriyle bu gerçeği çok net bir biçimde ortaya koymaktadır: ‘’Misyonerliğin başarısı için temel şart okullardır. Haddizatında bu da gaye olmayıp vasıtadır. Şu da bir hakikattir ki misyonerlerin yahut İncilin başka yollarla sokulmaya imkan bulamadığı bir çok yerlere İncil okul vasıtası ile sokulabilmiştir.’’ 2 Bu cümleler de gayet net görebileceğimiz üzere 19.yy’da Osmanlı topraklarında açılan yabancı okulların başlıca gayeleri arasında Hristiyan kültürünü yaymak gösterilebilir. Bu ve benzeri metodları kullanan misyonerlerin faaliyetleri 19.yy ilk yarısından itibaren Osmanlı topraklarında gözlemlenmeye başlamıştır. Osmanlı topraklarına ilk olarak Fransız misyonerler gelmiştir. Daha sonra dönemin büyük güçleri olarak kabul edebileceğimiz İngiliz, Amerikan, İtalyan ve Alman misyonerler takip etmiştir. 1 “Misyon”, “Misyonerlik”, Meydan Larousse, cilt:9, s.843; “Misyoner”, AnaBritannica, cilt:16, s.144. 2 Henry Harris Jessup, Fifty Years in Syria, N.y, 1910, s.562,592’den nakleden Mustafa Halidi-Ömer Ferruh, İslam Ülkelerinde Misyonerlik ve Emperyalizm, 3.baskı, İstanbul 1968, s79. Girişte belirtildiği üzere bu dönemde Osmanlı Devletinin yaşadığı birçok sıkıntıda bu faaliyetlerin büyük etkisi olmuştur. Misyonerlerin gittikleri bölgelerde ki amaçları yalnızca kendi dinlerini yaymak değildir. Aynı zamanda bulundukları bölgenin mahalli kültür ve inançlarına zarar vermek, bilhassa okullarında verdikleri eğitimle azınlık unsurları devlete karşı kışkırtmak gibi çeşitli zararlı faaliyetlerde bulunmuşlardır. Osman Ergin’in ‘’Türkiye Maarif Tarihi’’ adlı eserinden alıntıyla: ‘’Muharrir Ağaoğlu Ahmet 1328 (1912) de çıkan Hak gazetesinin 93 ve 107 sayılı ilavelerinde bu mekteplerden bahsederken şu mütealada bulunuyor; Osmanlı İmparatorluğu dahilinde çalışan dini heyetlere Fransa Hükümeti senede 1200000 frank tahsisat vermekte idi. Rusya kendi himaye ettiği mekteplere bu miktara yakın tahsisat verdiği gibi İtalya da 100000 frank tahsisat veriyordu. Memalik-i Osmaniye de sair milletlerin ve kavimlerin malik oldukları mektupların yekunu 10 yüksek, 46 idadi, 1450 iptidaiyi mütecavizdir. Şu mekteplerin kaffesine 61678 talebe talim ve terbiye ediliyor. Şimdi eğer bir taraftan şu dehşetli yekuna ve yine yalnız Osmanlığın şark kıt’alarında vaki ve sırf Rum ve Ermeni lisanları üzerine teessüs etmiş olan ve Osmanlı Hükümetinin her türlü mürakebesinden azade kalan 3500 kadar Rum ve 2500 kadar Ermeni mektepleri ilave edilirse ve diğer taraftan işbu rakkamların on iki sene bundan evvelki zamana ait olduğu binaenaleyh o zamandan bu zamana kadar artmış olmaları ve Rumeli cihetinde olup da şu hesaba alınmamış olan ve hükümetin mürakebesi altında bulunmayan ecnebi ve sair mektepleri de nazarı dikkate alınırsa şu dehşetli yekunun hiç olmazsa 10000 mektebe kadar yükseleceği ve şu mekteplerde talim ve terbiye edilen talebenin adedi en az yarım milyonu bulacağu tespit edilir. Alelumum dini heyetler tarafından tesis edilmiş olan mekteplerde talim ve terbiye edilen çocukların yüzde altmışı müslümandır. Bunlara mensup oldukları dine ait katiyyen malumat verilmiyordu. Türkçe gayet sathi bir surette tedris ediliyordu. Bununla beraber İslam çocukları sabahla akşam bulundukları mektebin ait olduğu mezhebin ayinlerinde hazır bulunmak mecburiyetindedirler. Tedrisat ve talimat öyle bir şekil ve surette icar ediliyor ki bunları yavaş yavaş mensup oldukları milletten ayırıyor, kendilerine şu muhit hakkında bir nefret ve istikrah hissi ilka edilemiyorsa da behemal bir lakaydi fikri telkin ediliyor. Bundan başka bunların terbiyesinde en ziyade zahiri alayişlere dikkat edildiğinden sefahate ve ciddiyetsizliğe alıştırılıyor.’’ 3 Burada da gayet açık bir 3 Osman Ergin, Türkiye Maarif Tarihi cilt 2, İstanbul 1940, sf 667-668 şekilde gözlemleyebileceğimiz bir şekilde, açılan yabancı okullar, genel anlamda Osmanlı Devletinde tepkiyle karşılanmıştır. Bu okulların faaliyetleri konusunda, yabancı bir isim olan İstanbul Alman Lisesi müdürü Dr. Richard Pröyzer’in görüşleri, durumun vehametini daha aşikar bir biçimde ortaya koymaktadır:’’ Türkiye Abdülhamid’in istibdadına nihayet verdiği zaman muhtelif içtimai sahalarda henüz kaos halinde idi. Bu hal bilhassa Maarif sahasında daha çok göze çarpıyordu. İlk mektepler yok denecek kadar azdı. Tali mektepler de öyle bir vaziyette idiler ki çocuklarının tahsiline ehemmiyet verenler ya hususi muallim tutmağa veya çocuklarını ecnebi mekteplere göndermeğe mecbur oluyorlardı. O zaman Türkiye’de kesif ecnebi mektebi şebekesinin bulunmasına taccüp etmemelidir. Çünkü bu mekteplere çocuklarını kaydettirmek için o kadar çok müracaat vaki oluyordu ki mektep idareleri, istenilen tehsil ücretini vermeğe amade olan bir çok ebeveyne: yerimiz yok demek mecburiyetinde kalıyorlardı. O zaman bu ecnebi mekteplerinde Türkçe tedrisatı çok elim bir vaziyette idi. Bu dersler bir çok ecnebi mekteplerinde ihtiyari idi. Şayan-ı hayrettir ki çocuklarını bu derslere iştirak ettirmeyenler bizzat Türklerdi. Hiç şüphesiz bu, çocuk velilerinin, Türkçe muallimlerinin vazifelerini ifada izhar-ı aczettiklerini ve okutulan Türkçe kitaplarının pek fena olduklarını bildikleri içindir. Filhakika Abdülhamit devrinde bu mesele o kadar çok şayan-ı dikkat idi ki kıraat kitapları arasında garbi Avrupa kitaplarının noktası noktasına Türkçe’ye çevrilmiş numuneleri vardı. Bu şeraitte bir çocuğun kalbinde vatan hissi, vatan muhabbeti, yurd sevgisi ve milli vecid nasıl uyandırılabilirdi? Açık söyleyeyim ki bir çok ecnebi mektepler misafirperverliğine mazhar oldukları memlekete hizmet etmeğe hiç ehemmiyet vermiyorlardı. Memlektin lisanı bile ihmal ediliyor, çocuğun gözü mektebin mensup olduğu memlekete çevrilerek oranın koru koruna perestişkarı olmasına çalışılıyordu. Türkiye’nin o felaketli zamanlarındabeni pek hayrete bırakan bir cihet de bazı ecnebi mekteplerinin hodgahı hedeflerine vasıl olmak için pedagojik esasların en iptidai icabaatını bile ihmal etmeleri idi. Buna bir misal olarak coğrafya dersini zikredebiliriz. Bu derste yakından uzağa, malumden meçhule doğru gitmek kaidesi pek nadir olarak tatbik ediliyordu. Mesela coğrafya derslerinde ilk başlayan çocuklara verilmesi lazım olan yurt bilgisi derslerinde dershaneden, mektep, mektep binasından, dairei belediye, buradan da bütün şehre geçmek ve bu arada köy, şehir, kır, dere, deniz, ova…ilh gibi esas coğrafi mefhumları müşahedeye istinat ederek göstermek icap ederken bir çok ecnebi mektepleri bu derslere tabi oldukları devletin coğrafyasından başlıyorlardı. Bunun neticesi olarak da çocuklar ecnebi bir memleketin coğrafyasını öğrendikleri halde kendi vatanlarına dair hiçbir şey bilmiyorlardı. Buna inzimam eden ikinci bir fenalık da bu mekteplerde Türk çocuklarına yapılan dini tedrisat ve telkinattı. Bu tesirat ehemmiyeti küçültülemiyecek derecede muzır ve tehlikeli idi. Bu mekteplerin bazılarında Türk çocukları Hıristiyan ibadet ve dualarına, din merasimine iştirak ettiriliyordu. Hatta bazan kabahatlerini affettirmek maksadiyle salibi bile öptürüyorlardı. Fakat garibi şu ki çocuk ebeveynleri bu halleri vakıf oldukları halde hiçbir itirazda bulunmuyorlardı.’’4 Ancak ülkenin bahsi geçen dönemlerde içinde bulunduğu durum, devletin tam anlamıyla bu okullar karşısında bir önlem almasına müsaade etmiyordu. Detaylı bir biçimde bu okullarda ki müfredat, ders kitapları vs.incelendiğinde bu gerçek çok net bir biçimde ortaya konmaktadır. Hatta bu yabancı okulların açıldığı bölgeler dahi çok net bir biçimde asıl amacın yalnızca eğitim faaliyetleri olmadığını net bir biçimde göstermektedir. Örneğin 1894 yılında Mamuret’ül- Aziz vilayetinde ‘’83’’ Protestan Okulu’nun bulunması, vilayetin o günkü nüfus yoğunluğu ve önemi düşünüldüğünde, yoğunluk ve yer seçimi konusunda siyasi amaç güdüldüğünü açıkça göstermektedir. Bu noktada Osmanlı Devleti yabancı okulların genel olarak devlete karşı zararlı faaliyetler içinde bulunduğunun farkında olduğunu ve yabancı okullar meselesini kontrol altına alma girişimleri içerisinde bulunduğunu belirtmekte fayda vardır. Bu konuda ki en önemli düzenleme 1 Eylül 1869 tarihli Maarif-I Umumiye Nizamnamesidir. Bu nizamnamenin 129. Madde bilhassa yabancı okulların açılışını bir düzene oturtma gayreti ile yapılmıştır. Bu maddedin uygulamaya 1872 yılında uygulamaya konacağı yabancı sefaretlere bildirilmiş. Ancak yalnızca Belçika ve İtalya sefaretleri Osmanlı Devletinde okulları olduğunu belirtmişler, Rusya ve İspanya sınırlar içerisinde herhangi bir okulları olmadığını cevap olarak vermişlerdir. Amerika, İngiltere, Avusturya, Almanya, İsveç, Yunan ve Flemenk sefaretleri ise herhangi bir cevap vermemişlerdir.5 Daha sonra II.Abdülhamid döneminde de çeşitli düzenleme girişimlerinde bulunulmuştur. Ancak devletin o dönem ki şartları bu düzenlemelerin istenilen etkiyi yapmasının önünde bir engel olarak kalmıştır. Bu duruma örnek olarak, yapılan düzenlemelerde okullarda okutulacak eğitim 4Sezen Kılıç, Türk-Alman İlişkileri ve Türkiye’deki Alman Okulları (1852’den 1945’e kadar), Ankara 2005, sf 72-73 5 Şamil Mutlu, Osmanlı Devleti’nde Misyoner Okulları, İstanbul 2005, sf 26-27 materyalinin kontrolü gibi bölümler bulunmasına karşın, gümrüklerde yabancı devletlerin sahip oldukları imtiyazlara binaen bu kontroller hiçbir zaman tam manasıyla yapılamamıştır. Osmanlı topraklarında açık bir şekilde zararalı faaliyetler içinde bulunan Amerikan, İngiliz, Fransız, Rus ve İtalyan okullarının yanında, Alman okulları genellikle masum olarak değerlendirilmiştir. Bu durumun çeşitli sebepleri mevcuttur. Bunlar arasında özellikle askeri yönden iki devletin sıkı ilşkiler içerisinde olması gösterilebilir. 1835 yılında Yüzbaşı Moltke ile başlayıp 1883’te General Goltz ile hızlanan Osmanlı askeri ve ekonomik işbirliği, Almanların müttefik olarak değerlendirilmesine sebebiyet vermiştir. Özellikle 93 Harbi sonrası dönemde bu askeri ilişkiler boyut atlamış Alman İmparatoru II.Wilhelm’in İstanbul ziyaretiyle gittikçe ivmelenmiştir. Ayrıca Osmanlı Devleti’nde bilhassa demiryolu faaliyetleri olmak üzere özellikle 1890’lardan itibaren bu ilişki yalnızca askeri boyutta kalmayıp, aynı zamanda ekonomik ve kültürel bir hüviyette kazanmıştır. Burada belirtilmesi gereken önemli bir husus ise Almanları siyasi birliklerini diğer emperyal güçlere kıyasla çok daha geç olan bir dönemde(1871) tamamlamalarının önemidir. Bu sebepten dolayı Almanları Osmanlı Devleti’nde ki kültürel etkileri özellikle Avrupa’da ki rakipleri olarak gösterilebilecek olan İngiltere, Fransa gibi ülkelere nazaran çok daha yüzeysel kalmışıtr. Bu iki devlet neredeyse topyekün bir biçimde Osmanlı Devleti’ni etkilerini almışken Almanların özellikle kültürel açıdan etkileri oldukça yüzeysel kalmıştır. Ayrıca burada yukarıda bahsi geçen demiryolu konusu ayrıca bir önem arz eder. Dikkatle incelendiğinde Almanların Osmanlı Devleti’nde ki yayılma alanları, coğrafi açıdan özellikle demiryolu inşaasının bulunduğu bölgelerde fazlasıyla yoğundur. Demiryolu inşaasının yoğunlaştığı 20.yy’ın ilk bölümünde Almanlar gittikçe artan misyonerlik faaliyetlerinde bulunmaya başladılar ve bu konuda oldukça başarılı oldukları da söylenebilir. Fransız muhafazakar gazetesi Gauolis’in misyoner faaliyetlerdeki Alman başarısı için:’’ Hıristiyan olarak sevin, Fransız olarak üzül’’6 diye yazması, Almanların bu konuda ki başarısını net bir biçimde ortaya koymaktadır. 19.yy’dan itibaren Osmanlı topraklarına gelen Alman misyonerleri genellikle kültürel etkinlik kurmaya çalışmışlardır. Kültür propagandası uzmanları olarak anılan Almanların Yakındoğu’daki Alman çıkarlarının ve ekonomik kuruluşların ihtiyacı olan kadroların yetiştirilmesi maksadıyla başta İstanbul olmak üzere İzmir, Beyrut, 6 İlber Ortaylı, Osmanlı İmparatorluğunda Alman Nüfuzu, İstanbul 1983, sf 62-63 Selanik bölgelerinde ilk ve ortaokul seviyesinde okullar açtılar. Başka bir nokta ise Beyoğlu Alman Okulu müdür Hans Schwatlo’nun belirttiği Osmanlı topraklarında ikamet eden Alman vatandaşlarının kültürel açıkdan yozlaşma tehlikesidir. Schwatlo, ‘’Constantinopel – Realschule und Höhere Maedchen Schule’’ adlı makalesinde:’’ Kırım Savaşı’nın arkasından gittikçe artan sayıda Alman’ın boğazın kenarlarına yerleştikten sonra şarkta belki diğer yerlerden daha tehdit edici olarak bir tehlikenin ortaya çıktığını belirtmiştir. Ona göre bu Alman halk unsurunun, kendisini çevreleyen değişik milliyetler tarafından yok edilmesi tehlikesidir. Anavatan ruhlu insanlar yaban eldeki halkını savunmak ve korumak için hemen harekete geçmişler ve Almanların yabancılaşmasını okul kurarak önlemeye çalışmışlardır.’’7 Elazığ bölgesinde de faaliyette bulunan Alman misyonerleri burada Ermeniler için bir ortaokul açtılar. James Barton isimli bir misyonerin 1919 tarihli raporuna göre, Kurtuluş Savaşı öncesinde Osmanlı topraklarında ki Alman misyonerlerin sayısı 79 eğitim elemanı ve 791 rahip olmak üzere 890’dır. Ayrıca 7 çocuk yuvası, 17 ilkokul ve 1 ortaokul ile 2 hastane ve 1 dispanserleri vardı.8 Diğer ülke misyonerleri kadar etkili olmasalar da Almanya’nın bölgedeki nüfuzunu artırmak için çalışan dini teşkilatlarından bazıları şunlardır: İzmir, Beyrut ve Hayfa’da merkezleri olan ‘’Communaute Evangelique’’, Kudüs’te çalışan ‘’Deutscher Palastina Verein’’ ve ‘’Warte des Tempels’’ isimli teşkilatlardır. İstanbul’da ki Alman Okulları XX. yüzyıl başlarında İstanbul’da altı Alman okulu bulunmaktadır. Biz bu okullar arasından görece daha önemli olan dört tanesini inceleyeceğiz. Bunlar Beyoğlu Alman Okulu, Yedikule Alman Mektebi, Haydarpaşa Alman Mektebi ve Bebek Alman Mektebidir. Alman okullarının Osmanlı Devleti üzerinde ki etkisini, Alman kolonyalist gazeteci Dr.Rohrbach’ın aşağıdaki sözleriyle çok net görebilmekteyiz: ‘’Bir Alman-Türk kültür politkasının yeni bir heyecanla ele alınması gerekir. Alman dilini, Alman bilimini ve enerjik uygarlığımızın bütün büyük değerlerini Türkiye’ye aşılayarak Türkiye’nin yenilenmesini sağlamalıyız. Bunun için her şeyden once bir 7 Adnan Şişman, XX. Yüzyıl Başlarında Osmanlı Devletinde Yabancı Devletlerin Kültürel ve Sosyal Müesseseleri, Ankara 2006, sf 313 8 Tevfik Çavdar, Milli Mücadele Başlarken Sayılarla Manzara-i Umumiye, İstanbul 1971, s.87. Alman okullar sistemine ihtiyacımız vardır. Bu okulların büyüklük bakımından Fransız okullarıyla yarışmasına gerek yoktur. Fakat elde bulunan okullara göre daha geniş çapta planlanmalıdır. Dilin bağlayıcı gücü olmadıkça hiçbir kültürel nüfuz sürekli olamaz. Türkiye’nin zeki ve ilerici gençleri Almanca öğrenmek için bol fırsatlara sahip olmalıdırlar… Ancak dilimiz öğreterek Türklere uygarlığımızı tanıtabilir, onlarda bu uygarlığı tanımak ve dolayısyla manevi değerlerimizi benimsemek isteği uyandırabiliriz. Bu hedefe yönelirken niyetimiz Türkiye’yi siyasi ve ekonomik bakımdan Almanlaştırmakla ya da sömürgeleştirmek değil, Alman ruhunu, büyük bir gelişme içinde bulunan ve parlak bir gelecek vaadeden bu ulusa aşılamaktır.’’9 Bu cümlelerden de anlaşılabileceği gibi, Almanlar Osmanlı Devleti üzerinde ki nüfuzlarına büyük önem vermişler ve okullar vasıtasıyla diğer emperyal güçler gibi bir etki alanı yaratma gayreti içerisinde olmuşlardır. Önemli bir artı olarak gösterilebilecek bir kısımda, Fransız ve İngiliz okullarına kıyasla, büyük harb döneminde müttefik olunmalarına mütevellit olarak, Osmanlı Devleti savaş esnasında Alman okullarını kapatmamıştır. 1. BEYOĞLU ALMAN OKULU Otto Soehring’in ‘’die Deutsche Schule in Konstantinopel’’ adlı makelesinde 14 Temmuz 1843 senesinde bir kilise okulu olarak kurulduğunu ve 1873 sılına kadar bu amaçla faaliyet gösterdiğini belirtmiştir. 10 Ancak bu durum İstanbul’da ikamet eden katolik mezhebine bağlı Alman cocukları için bir sıkıntı oluşturuyordu. Bu sıkıntıyı gidermek için mezhebi eğitimi bırakarak, İstanbul’da biraraya gelen Alman ve İsviçrelilerin kurduğu bir derneğe bağlı olarak (Schulgemeinde) 1868 yılında, günümüzde de aynı yerde eğitime devam eden Alman Lisesini kurmuşlardır. Eğitime başladığı dönemde 2 öğretmen ve 23 öğrencisi mevcuttur. 1879 yılında okul müdürlüğüne getirilen Felix Mühlmann’ın faaliyetleri sonucunda hazırlık kursları açılmış bu sayede Almanca bilmeyen öğrencilerde okula kayıt yaptırabilmişlerdir. Gittikçe artan bir öğrenci ve öğretmen sayısıyla önemli bir eğitim kurumu haline gelen Alman Lisesi’nin 1914 yılında yaklaşık olarak 1000 öğrenci mevcudu 9 Sezen Kılıç, Türk-Alman İlişkileri ve Türkiye’deki Alman Okulları (1852’den 1945’e kadar), Ankara 2005, sf 95 10 Otto Soehring, ‘’Die Deutsche Schule in Konstantinople’’ Aus Deutscher Bildungsarbeit in Auslande, Langensalza 1928, s 11 bulunmaktadır.11 2. YEDİKULE ALMAN OKULU Görece çok önemli bir yer işgal etmeyen bu okul 1875 yılında Yedikule ile Samatya arasında Rumeli Demiryollarında çalışanların çocuklarına hizmet vermesi amacıyla kurulmuştur. 1905 senesinde bu okulun 3 sınıfı ve 95 öğrencisi mevcuttur. 12 Önemli bir nokta ise, daha once belirtildiği gibi, Almanların demiryolu inşaalarına binaen bu bölgelerde açmış oldukları okullara bir örnek olmasıdır. 3. HAYDARPAŞA ALMAN OKULU Yedikule Alman Okulu’nda olduğu gibi, bu okulda Haydarpaşa’da demiryolu çalışanlarının çocukları için yapılmıştır. Eğitime başladığı tarih tam olarak bilinmesede 16 Eylül 1895 tarihinde ruhsat almıştır.13 Bu bölgede ki Alman çocukların Beyoğlu’nda ki okula gitmeleri zor olduğu için açıldığı düşünülmektedir. 4. BEBEK ALMAN MEKTEBİ Doktor Brokes tarafından inşa edilen bu okul öğrenci azlığı sebebiyle Mamuratülaziz’e taşınmıştır. 14 Okul aslen Bebek’te bulunan bir yetimhane olarak da hizmet vermiştir.15 KAYNAKÇA • Diyanet İslam Ansiklopedisi 11 Adnan Şişman, XX. Yüzyıl Başlarında Osmanlı Devletinde Yabancı Devletlerin Kültürel ve Sosyal Müesseseleri, Ankara 2006, sf 317-318-319 12 Şamil Mutlu, Osmanlı Devleti’nde Misyoner Okulları, İstanbul 2005, sf 115-116 13 Şamil Mutlu, Osmanlı Devleti’nde Misyoner Okulları, İstanbul 2005, sf 116 14 Şamil Mutlu, Osmanlı Devleti’nde Misyoner Okulları, İstanbul 2005, sf 117 15 Adnan Şişman, XX. Yüzyıl Başlarında Osmanlı Devletinde Yabancı Devletlerin Kültürel ve Sosyal Müesseseleri, Ankara 2006, sf 321 • Uğur İnan, Osmanlı Devletinde Almanların Protestan Misyonerlik Faaliyetleri • Adnan Şişman, XX.yy başlarında Osmanlı Devletinde Yabancı Devletlerin • Kültürel ve Sosyal Müesseseleri • Necdet Sevinç, Ajan Okulları • Sezen Kılıç, Türk-Alman İlişkileri ve Türkiye’deki Alman Okulları (1852’den 1945’e kadar) • Necmettin Tozlu, ‘’Kültür ve Eğitim Tarihimizde Yabancı Okullar’’ • Osman Ergin, Türkiye Maarif Tarihi • M.Hidayet Vahapoğlu, Osmanlıdan Günümüze Azınlık ve Yabancı Okulları • Şamil Mutlu, Misyoner Okulları • İlber Ortaylı, Osmanlı İmparatorluğunda Alman Nüfuzu • Hugo Grothe, Die asiatische Türkei und die Deutsche Interesse • Otto Soehring, ‘’Die Deutsche Schule in Konstantinopel’’