Takdim Yazıları by Hadis ve Siyer Araştırmaları Hadith and Sira Studies
Makaleler by Hadis ve Siyer Araştırmaları Hadith and Sira Studies
ادعاء اعتراف أهل السنة بولادة الإمام الثاني عشر عند الشيعة الإمامية دراسة حديثية نقدية, 2021
أدت الأحداث السياسية والمذهبية التي ظهرت بعد وفاة محمد إلى تكون الحركات الطائفية وعلى ذلك تشكلت ف... more أدت الأحداث السياسية والمذهبية التي ظهرت بعد وفاة محمد إلى تكون الحركات الطائفية وعلى ذلك تشكلت فرق الشيعة في مثل
هذه البيئة السياسية الإشكالية، وبعد ذلك تحولت إلى مذهب عقدي في الفترة التالية. واعتقدت الشيعة الإمامية أن الإمام الثاني عشر
محمد بن الحسن هو المهدي، وأسست الشيعة أسسها العقدية على ذلك، وزعم الشيعة أن ولادته مسلمة من قبل أهل السنة أيضا. وعلى
ذلك يهدف هذا البحث إلى دراسة الأخبار والروايات المتعلقة بولادة الإمام الثاني عشر، والتي وردت عند بعض علماء أهل السنة، وبهذه
الروايات استدلت الشيعة الإمامية على اعتراف أهل السنة بولادة إمامهم الثاني عشر؛ بغرض الاستدلال على صحة عقيدتهم الإمامية.
وتكمن أهمية البحث في إزالته هذا الادعاء، وتوضيح أسباب ورود هذه الأخبار والروايات في كتب أهل السنة والجماعة، وبذلك اتبع البحث
المنهج الاستقرائي إضافة إلى منهج تحليل النصوص الواردة عن الموضوع.
الكلمات المفتاحية: الحديث، أهل السنة، الشيعة الإمامية، المهدي، الغيبة.
Hz. Peygamber’i Rüyada Görmeye Dair Tasavvufî Yorumlar ve Ru’yet-i Nebî Hadisi Bağlamında Yusuf b. Yakub el-Halvetî’nin Risalesi, 2021
İslam düşünce geleneğinin bir parçası olan tasavvufun kendine has bilgi, düşünce ve yorumlar barı... more İslam düşünce geleneğinin bir parçası olan tasavvufun kendine has bilgi, düşünce ve yorumlar barındırdığı malumdur. Bunların içerisinde İslam toplumu açısından hassas bir konu olan Hz. Peygamber’in rüyada görülmesine dair bilgiler bulmak da mümkündür. Tasavvufun özgün düşünce yapısı dikkate alındığında bu konuyla alakalı yorumlar daha dikkat çekici bir hal alır. Zira görmenin mahiyeti, keyfiyeti ve neticeleri tasavvufun yorumuyla farklı çıkarımlara kapı aralar. Bu sebeple tasavvufî yorumları bu konu özelinde değerlendirmek önem arz etmektedir. Diğer yandan Hz. Peygamber’i rüyada görmeye dair hadisin tasavvuf nezdinde nasıl ele alındığı da önemli bir noktadır. Dolayısıyla hem Hz. Peygamber’i görmeye yönelik bilgi ve yorumlar hem de hadis bağlamında konunun değerlendirilmesi incelemeye değerdir. Böylece öncelikle tasavvufun hassas bir konuya nasıl yaklaştığını görmek ve ikinci olarak da muteber bir hadisin tasavvuf açısından değerini göstermek şeklinde iki türlü hedefe odaklanmak mümkündür. Bu çalışmada tasavvuf literatüründe konuya dair yorumları değerlendirmek ve Yusuf b. Yakub el- Halvetî’nin ilgili hadis bağlamında yazdığı risalenin literatürdeki yerini göstermek amaçlanmıştır.
Bu makale, Muhsin Khan'ın Sahîh-i Buhârî tercümesini Lawrence Venuti'nin yerelleştirme ve yabancı... more Bu makale, Muhsin Khan'ın Sahîh-i Buhârî tercümesini Lawrence Venuti'nin yerelleştirme ve yabancılaştırma stratejileri ışığında eleştirel bir bakış açısı ile incelemektedir. Makale, 'yerelleştirme' veya 'yabancılaştırma'nın hedef kitlenin kültürel arka planı, çevirinin hedefi ve orijinal metnin mesajı gibi belirli etkenlere göre mütercimin tercihine kaldığı varsayımından hareketle, bu tür stratejilerin Khan tarafından uygulanabilirliğini ve onun uygulamasının yeterliğini test etmeyi amaçlamaktadır. Abstract This paper provides a critical review of Khan's translation of Ṣahīḥ al-Bukhārī in light of Lawrence Venuti's ** strategies of 'domestication' versus 'foreignization'. It aims at testing the applicability and adequacy of using such strategies by Khan, based on the assumption that opting for either 'domestication' or 'foreignization' is left to the discretion of the translator according to specific factors such as the background of his readership, the goal of the target text and the message of the source text.
The collection al-Sunan al-wārida fī al-fitan wa-gawāʾilihā wa-al-sāʿa wa-ashrāṭihā by Abū
ʿAmr ʿ... more The collection al-Sunan al-wārida fī al-fitan wa-gawāʾilihā wa-al-sāʿa wa-ashrāṭihā by Abū
ʿAmr ʿUthmān ibn Saʿīd al-Dānī (Dénia; b. 371/981–2, d. 444/1053) preserves thirty-six
apocalyptic traditions on the authority of ʿAbd al-Mālik al-Ṣaqallī Abū Bakr al-Kisāʾī
Ibrāhīm ibn Sufyān Muslim ibn al-Ḥajjāj al-Naysābūrī. These hitherto unexplored traditions
have a chain of authorities (isnād) that departs from the transmission Muḥammad ibn ʿĪsā alJulūdī Ibrāhīm ibn Sufyān Muslim, which served as a source of all printed editions of
Muslim’s Ṣaḥīḥ. Taken to task for using a copy of al-Julūdī’s manuscript, instead of his lost
original on the authority of Ibn Sufyān, al-Kisāʾī is shown to cite texts (matns) that differ from
al-Julūdī’s corresponding matns as two independent strands of transmission from Ibn Sufyān
would differ from one another. These differences offer a rare glimpse into the early stages of
composition and circulation of Muslim’s ḥadīth corpus. An important concomitant question is
whether al-Dānī’s scattered citations were part of a complete collection that he received from
his informant, ʿAbd al-Malik al-Ṣaqallī (Sicily–Qayrawān; d. after 397/1006–7), or al-Ṣaqallī
transmitted to al-Dānī only a group of isolated traditions, without necessarily identifying the
Ṣaḥīḥ as their source.
Özet
İmam Efendi olarak bilinen Osman Bedrüddîn Erzurûmî (ö. 1924) belli dönemlerde irşad vazif... more Özet
İmam Efendi olarak bilinen Osman Bedrüddîn Erzurûmî (ö. 1924) belli dönemlerde irşad vazifesi için Palu ve Harput'ta yaşamış âlim ve mutasavvıf bir şahsiyettir. Onun Sohbetnâme adlı eseri sohbetleri esnasında söylediklerinin yazıya geçirilmesi ile oluşmuştur. İmam Efendi'nin sohbetlerinde âyet ve hadîs-i şerîfleri meslek ve meşrebinin gereğine göre yorumladığı görülmektedir. Âyet ve hadîslerin zâhir hükümleri bâki kalmakla beraber İmam Efendi tarafından bunlara geniş bir görüş, ince bir zevk ve anlayışla yeni yorumlar getirilmiştir. İşte bu çalışmada mezkûr eserde kullanılan hadisler ve yorumlarından örnekler tespit edilerek bu verilerin kaynaklardaki bilgilerle mukayesesi yapılmıştır.
Abstract
Osman Badruddīn Erzurūmī, known as Imām Efendi, was a scholar and sufi who lived in Palu and Harput for his duty of spiritual and ethic guidance. His work Sohbetnāme was composed based on his sayings during conversations and sermons. He interpreted the verses and ahādīth in accordance with his maslak and mashrab during these conversations and sermons. While staying loyal to the apparent meaning of verses and ahādīth he also gave new insightful and sophisticated interpretations. In this paper, the examples of his hadīth interpretations are compared with those in classical sources.
Özet
İslâm tarihinin velûd şahsiyetlerinden muhaddis ve tarihçi İbn Tolun'un (880-953/1473-1546... more Özet
İslâm tarihinin velûd şahsiyetlerinden muhaddis ve tarihçi İbn Tolun'un (880-953/1473-1546) kendi hayatını anlattığı el-Fülkü'l-meşhûn fî ahvâli Muhammed b. Tolûn adlı eseri, otobiyografi türünün önemli örneklerinden birini teşkil etmektedir. Hicrî IX ve X. asırlarda Şam bölgesinde yaşayan İbn Tolun, İslâm ilim ve kültür tarihine büyük katkıları ile temayüz etmiş iki büyük devlet Memlük ve Osmanlı hükümranlığına şâhitlik etmiştir. İbn Tolun'un eğitim hayatını ele alan bu çalışmada, müellifin söz konusu eserinden hareketle toplumda önemli bir mevkiye sahip ulemânın çocukluktan itibaren nasıl bir eğitime tabi tutulduğu, bu eğitimin hangi mekânlarda yürütüldüğü, bu eğitim kurumlarında ne tür eserlerin okunmasına ağırlık verildiği gibi hususlar incelenmektedir. Böylelikle bir âlim özelinde ulemânın tedris serencamına ışık tutmak amaçlanmaktadır. Anahtar Kelimeler: İbn Tolun, eğitim, İslâm eğitim sistemi, ilim, hadis, tarih.
Abstract
al-Fulk al-mashhūn fî ahwāl Muhammad bin Tūlūn is one of the most important autobiographical book written by famous Muslim traditionist and historian Ibn Tūlūn (880-953/1473-1546). Ibn Tūlūn lived in Damascus during IX. and X. Islamic centuries and witnessed the Mamlūk and Ottoman Sultanates which made great contributions into Islamic civilisation. The paper deals with the education life of Ibn Tūlūn and describes teaching methods, education centres, and textbooks of Islamic learning. Consequently, the paper aims to contribute to understanding the academic life of the Islamic scholars.
Özet
Bu makalede mehdîlik ile ilgili hadisler rivâyet coğrafyası açısından incelenmiştir. Öncel... more Özet
Bu makalede mehdîlik ile ilgili hadisler rivâyet coğrafyası açısından incelenmiştir. Öncelikle söz konusu rivâyetlerin sadece Şiîlerin mehdîlikle ilgili beklentileri gibi siyasî nitelikte olmadıkları, bunlardan özellikle Şam ve Mısır kaynaklı olanların mesîhliği çağrıştıran mehdîlik niteliğinde rivâyetler oldukları görülmüştür. Bununla birlikte bu hadislerin Hicâz'da nakledilmemiş olduğu da tespit edilmiştir. Dolayısıyla İslâm'dan önceki dönemde farklı formlarıyla Irak, Şam ve Mısır gibi bölgelerde yaygın olan bu düşüncenin İslâm'ın buralardaki hâkimiyeti sonrası İslâmî bir renge büründürülerek devam ettirildiği sonucuna ulaşılmıştır. Bu geçişin ilk olarak daha çok Şîa'nın (Ali taraftarlarının) güçlü olduğu Kûfe üzerinden olduğu söylenebilir. Mesihî mehdîlik inancının ise aynı dönemlerde Şam ve Mısır üzerinden İslâm düşüncesine sirayet ettiği kanaatine ulaşılmıştır. Bütün bunlar mehdîlikle ilgili hadislerin sahih olmadığını kabul eden görüşün isabetli olduğunu destekler niteliktedir.
Abstract
In this study, it is endeavoured to review ahādīth on Mahdī issue in terms of hadīth narration geography. First of all, it is seen that related narratives do not have a political nature as opposed to the Shiites' expectations on Mahdī issue; some of the narratives originating from Damascus and Egypt have the characteristics of Mahdī that resembles the Messiah. Moreover, it is also determined that ahadīth in question were not narrated in the Hijaz. Thus, the conclusion is that Mahdī concept which was widespread with its different forms in the pre-Islamic period in regions such as Iraq, Damascus, and Egypt has been continued by gaining an Islamic colour after the domination of Islam. It can be told that this changeover happened through Kūfah where the followers of Shi'a were strong. Mahdī belief with the Messiah attributes was filtrated to Islamic thought through Damascus and Egypt in the same period. All these findings support that the point of view that ahadīth on Mahdī issue are not sound.
Özet
Göçebeliğin yaygın olması, kabile mantığıyla yönetilmeleri, kabileler arasında ihtilaf ve ... more Özet
Göçebeliğin yaygın olması, kabile mantığıyla yönetilmeleri, kabileler arasında ihtilaf ve savaşların olması gibi unsurlar sebebiyle güçlü bir devlet kuramamış olan câhiliye Araplarında Kâbe'nin kutsallığıyla beraber putperestlik oldukça yaygındır. Bu dönem; sözün gücü, cömertlik, himaye, cesaret, Harem bölgesine hürmet gibi müspet yönleri; kızları canlı toprağa gömme, içki-kumar-falcılık, kabile taassubu, çarpık nikâh şekilleri, kölelik, putperestlik gibi menfi yönleri barındırmaktadır. Câhiliye döneminden Müslümanlara miras kalan olumlu kavramlardan biri olan himaye, sosyal ve siyasî problemleri çözme ve adaleti tesis etmede önemli bir rol üstlenmiştir. Bu çalışmada; bireysel, siyasî ve sosyal boyutlarıyla himaye kavramının farklı boyutları; İslâm öncesi ve sonrasıyla Hz. Peygamber'in hayatına yansıması çerçevesinde ele alınacaktır.
Abstract
In the Jāhiliyya period, when there was not a strong state because of the widespread nomadism, the management of tribal logic, the conflict and the wars between the tribes, paganism was quite common with the sanctity of the Kaaba. In this period there were some negative aspects such as burying girls in live soil, drink-gambling-fortune-telling, tribal racism, distorted forms of marriage, slavery and idolatry in addition to some positive ones such as the power of promise, generosity, patronage, courage , respect for the Harem region. The patronage, which is one of the positive concepts handed down from the Jāhiliya period to Muslims, played an important role in solving social and political problems and establishing justice. In this study, the concept of patronage with its individual, political and social dimensions will be discussed within the reflection of the Prophet's life before and after Islam.
Bu makalede, Batı’da akademik hadis araştırmalarının başlangıcından bugüne kuşatıcı bir tasvirini... more Bu makalede, Batı’da akademik hadis araştırmalarının başlangıcından bugüne kuşatıcı bir tasvirini ortaya koymak amaçlanmıştır. Bu amaçla, akademik oryantalizmin, öncesindeki süreç de dikkate alınarak, başlangıcından itibaren tarihî serüveni, paradigma içi ana eğilimler, dile getirilen ortak kabul ve iddialar ele alınmıştır. Ayrıca, oryantalistler arasında yerleşik şüpheci bakış açısından ayrılan araştırmacıların sık dile getirilen iddialarla ilgili yaklaşımları da ortaya konmuştur. Makalenin Batı’daki akademik hadis araştırmalarının geldiği son aşamayı göstermesi için bilhassa son yirmi yılda yazılmış çalışmalara ağırlık verilmiş, güncel tartışmalara işaret edilerek ileri okuma yapmak isteyenlere yardımcı olmak üzere dipnotlarda güncel matbu veya çevrimiçi kaynaklara referansta bulunulmuştur. Son olarak bugün oryantalizm çalışmak isteyenlerin arkeoloji, papiroloji, paleografya, epigrafi ve kodikoloji gibi alanlarda bilhassa son yıllarda yapılan
nitelikli çalışmaları da takip etmesinin önemine dikkat çekilmiştir.
Özet Muhaddisler, rivayetlerin hangi derecede Hz. Peygamber'e (s.a.v.) nisbet edilebileceği mesel... more Özet Muhaddisler, rivayetlerin hangi derecede Hz. Peygamber'e (s.a.v.) nisbet edilebileceği meselesini, oluşturdukları birtakım ıstılâhlarla tespit ve ifade etmeye çalışmışlardır. Özellikle hicrî V. yüzyıldan itibaren mevzû rivayetleri bir araya getirmek amacıyla telif edilen eserlerde ve daha sonra, insanlar arasında hadis diye meşhur olmuş rivayetlerin hakikatlerini beyan etmek maksadıyla yapılan çalışmalarda, muhaddislerin bazı rivayetler hakkında sıkça "mânası sahihtir" ifadesini kullandıkları müşâhade edilmektedir. Bu makalede, öncelikle "mânası sahihtir" tabirinin daha çok kullanıldığı hadis türü olan mevzû hadisle ilgili özet bilgiler verilmiştir. Akabinde "صحيح معناه لكن و له أصل /ال aslı yoktur fakat mânası sahihtir" ifadesinden neyin kastedildiği, hangi anlamda ve ne tür rivayetler için kullandığı, "mânası sahihtir" ifadesinin ne zaman ve ilk olarak kim/kimler tarafından kullanıldığı tespit edilmeye çalışılmıştır. Ayrıca, bazı mevzûât eserlerinde "mânası sahihtir" ifadesinin zikredildiği rivayetler hakkında kısa malumatlar da verilmiştir. Son olarak da, Ali el-Kārî'nin el-Esrâru'l-merfû'a isimli eserinde "mânası sahihtir" dediği rivayetlerden bazıları incelenmiştir. Anahtar Kelimeler: Zayıf hadis, mevzû hadis, mânası sahihtir, Ali el-Kārî.
Senedinde bir şekilde inkıta bulunan rivayetler, muhaddisler tarafından zayıf hadis olarak değerl... more Senedinde bir şekilde inkıta bulunan rivayetler, muhaddisler tarafından zayıf hadis olarak değerlendirilmektedir. Muallak hadis de, senedinde meydana gelen inkıta nedeniyle zayıf hadis kategorisinde yer almaktadır. Eserine sadece sahih hadisleri almayı iltizam eden ve bu sebeple eserine el-Müsnedü’s-sahîh ismini veren, Buhârî’nin (ö. 256/870) Sahîh’ine
bu tarz rivayetleri almış olması nedeniyle söz konusu rivayetlerin sıhhat açısından
hükümlerinin ne olduğu, Buhârî’nin muallak rivayetleri isnadsız olarak nakletmesindeki gayesi ve bunların Buhârî’nin Sahîh’indeki gözettiği şartlara uygun olup olmadığı gibi meseleler âlimler arasında tartışma konusu olmuştur. Kimileri Sahîh’teki muallakların mutlak olarak sahih olduğunu savunurken kimileri de bu tür rivayetlerin içinde zayıf
olanların bulunduğunu iddia etmektedir. Memlükler döneminin ilmî şahsiyetlerinden Bedreddin ez-Zerkeşî de (ö. 794/1392), muallak rivayetler hakkındaki görüşleriyle dikkat çekmektedir. Bu çalışmada Buhârî’nin Sahîh’indeki muallak rivayetlerin etrafında yürütülen tartışmalar ve Bedreddin ez-Zerkeşî’nin bu tartışmalardaki görüş ve katkıları ile birlikte bu konudaki özgünlüğü tespit edilerek değerlendirilmeye çalışılacaktır. Söz konusu tartışmalar ise Memlükler döneminde yaşamış bazı önemli âlimlerle sınırlı tutulacaktır.
Fuat Sezgin 94 yıllık ömrünün büyük bir bölümünü adadığı akademik çalışmalarında ağırlıklı olarak... more Fuat Sezgin 94 yıllık ömrünün büyük bir bölümünü adadığı akademik çalışmalarında ağırlıklı olarak iki konu üzerinde durmuştur. Bunlardan biri İslam medeniyetinin bilime yaptığı katkılar, diğeri de hadis rivayetinin güvenilirliği problemidir. Müslümanların bilim ve kültür tarihine katkılarını kısaca GAS olarak bilinen 17 ciltlik Geschichte des Arabischen
Schrifttums (Leiden: 1967-2015) isimli abidevi çalışmasında incelemiştir. İkinci konuyu ise Hadislerin yazılı kayıtlarını ve kitaplaşma sürecini incelediği Buhârî’nin Kaynakları isimli eserinde ele almıştır. Bu makalede oryantalistler tarafından ileri sürülen hadislerin şifâhî olarak rivayet edildiği, dolayısıyla güvenilir olmadığı tezine karşılık, Fuat Sezgin’in bu eseriyle verdiği cevap ve etkileri ele alınmıştır
Uploads
Takdim Yazıları by Hadis ve Siyer Araştırmaları Hadith and Sira Studies
Makaleler by Hadis ve Siyer Araştırmaları Hadith and Sira Studies
هذه البيئة السياسية الإشكالية، وبعد ذلك تحولت إلى مذهب عقدي في الفترة التالية. واعتقدت الشيعة الإمامية أن الإمام الثاني عشر
محمد بن الحسن هو المهدي، وأسست الشيعة أسسها العقدية على ذلك، وزعم الشيعة أن ولادته مسلمة من قبل أهل السنة أيضا. وعلى
ذلك يهدف هذا البحث إلى دراسة الأخبار والروايات المتعلقة بولادة الإمام الثاني عشر، والتي وردت عند بعض علماء أهل السنة، وبهذه
الروايات استدلت الشيعة الإمامية على اعتراف أهل السنة بولادة إمامهم الثاني عشر؛ بغرض الاستدلال على صحة عقيدتهم الإمامية.
وتكمن أهمية البحث في إزالته هذا الادعاء، وتوضيح أسباب ورود هذه الأخبار والروايات في كتب أهل السنة والجماعة، وبذلك اتبع البحث
المنهج الاستقرائي إضافة إلى منهج تحليل النصوص الواردة عن الموضوع.
الكلمات المفتاحية: الحديث، أهل السنة، الشيعة الإمامية، المهدي، الغيبة.
ʿAmr ʿUthmān ibn Saʿīd al-Dānī (Dénia; b. 371/981–2, d. 444/1053) preserves thirty-six
apocalyptic traditions on the authority of ʿAbd al-Mālik al-Ṣaqallī Abū Bakr al-Kisāʾī
Ibrāhīm ibn Sufyān Muslim ibn al-Ḥajjāj al-Naysābūrī. These hitherto unexplored traditions
have a chain of authorities (isnād) that departs from the transmission Muḥammad ibn ʿĪsā alJulūdī Ibrāhīm ibn Sufyān Muslim, which served as a source of all printed editions of
Muslim’s Ṣaḥīḥ. Taken to task for using a copy of al-Julūdī’s manuscript, instead of his lost
original on the authority of Ibn Sufyān, al-Kisāʾī is shown to cite texts (matns) that differ from
al-Julūdī’s corresponding matns as two independent strands of transmission from Ibn Sufyān
would differ from one another. These differences offer a rare glimpse into the early stages of
composition and circulation of Muslim’s ḥadīth corpus. An important concomitant question is
whether al-Dānī’s scattered citations were part of a complete collection that he received from
his informant, ʿAbd al-Malik al-Ṣaqallī (Sicily–Qayrawān; d. after 397/1006–7), or al-Ṣaqallī
transmitted to al-Dānī only a group of isolated traditions, without necessarily identifying the
Ṣaḥīḥ as their source.
İmam Efendi olarak bilinen Osman Bedrüddîn Erzurûmî (ö. 1924) belli dönemlerde irşad vazifesi için Palu ve Harput'ta yaşamış âlim ve mutasavvıf bir şahsiyettir. Onun Sohbetnâme adlı eseri sohbetleri esnasında söylediklerinin yazıya geçirilmesi ile oluşmuştur. İmam Efendi'nin sohbetlerinde âyet ve hadîs-i şerîfleri meslek ve meşrebinin gereğine göre yorumladığı görülmektedir. Âyet ve hadîslerin zâhir hükümleri bâki kalmakla beraber İmam Efendi tarafından bunlara geniş bir görüş, ince bir zevk ve anlayışla yeni yorumlar getirilmiştir. İşte bu çalışmada mezkûr eserde kullanılan hadisler ve yorumlarından örnekler tespit edilerek bu verilerin kaynaklardaki bilgilerle mukayesesi yapılmıştır.
Abstract
Osman Badruddīn Erzurūmī, known as Imām Efendi, was a scholar and sufi who lived in Palu and Harput for his duty of spiritual and ethic guidance. His work Sohbetnāme was composed based on his sayings during conversations and sermons. He interpreted the verses and ahādīth in accordance with his maslak and mashrab during these conversations and sermons. While staying loyal to the apparent meaning of verses and ahādīth he also gave new insightful and sophisticated interpretations. In this paper, the examples of his hadīth interpretations are compared with those in classical sources.
İslâm tarihinin velûd şahsiyetlerinden muhaddis ve tarihçi İbn Tolun'un (880-953/1473-1546) kendi hayatını anlattığı el-Fülkü'l-meşhûn fî ahvâli Muhammed b. Tolûn adlı eseri, otobiyografi türünün önemli örneklerinden birini teşkil etmektedir. Hicrî IX ve X. asırlarda Şam bölgesinde yaşayan İbn Tolun, İslâm ilim ve kültür tarihine büyük katkıları ile temayüz etmiş iki büyük devlet Memlük ve Osmanlı hükümranlığına şâhitlik etmiştir. İbn Tolun'un eğitim hayatını ele alan bu çalışmada, müellifin söz konusu eserinden hareketle toplumda önemli bir mevkiye sahip ulemânın çocukluktan itibaren nasıl bir eğitime tabi tutulduğu, bu eğitimin hangi mekânlarda yürütüldüğü, bu eğitim kurumlarında ne tür eserlerin okunmasına ağırlık verildiği gibi hususlar incelenmektedir. Böylelikle bir âlim özelinde ulemânın tedris serencamına ışık tutmak amaçlanmaktadır. Anahtar Kelimeler: İbn Tolun, eğitim, İslâm eğitim sistemi, ilim, hadis, tarih.
Abstract
al-Fulk al-mashhūn fî ahwāl Muhammad bin Tūlūn is one of the most important autobiographical book written by famous Muslim traditionist and historian Ibn Tūlūn (880-953/1473-1546). Ibn Tūlūn lived in Damascus during IX. and X. Islamic centuries and witnessed the Mamlūk and Ottoman Sultanates which made great contributions into Islamic civilisation. The paper deals with the education life of Ibn Tūlūn and describes teaching methods, education centres, and textbooks of Islamic learning. Consequently, the paper aims to contribute to understanding the academic life of the Islamic scholars.
Bu makalede mehdîlik ile ilgili hadisler rivâyet coğrafyası açısından incelenmiştir. Öncelikle söz konusu rivâyetlerin sadece Şiîlerin mehdîlikle ilgili beklentileri gibi siyasî nitelikte olmadıkları, bunlardan özellikle Şam ve Mısır kaynaklı olanların mesîhliği çağrıştıran mehdîlik niteliğinde rivâyetler oldukları görülmüştür. Bununla birlikte bu hadislerin Hicâz'da nakledilmemiş olduğu da tespit edilmiştir. Dolayısıyla İslâm'dan önceki dönemde farklı formlarıyla Irak, Şam ve Mısır gibi bölgelerde yaygın olan bu düşüncenin İslâm'ın buralardaki hâkimiyeti sonrası İslâmî bir renge büründürülerek devam ettirildiği sonucuna ulaşılmıştır. Bu geçişin ilk olarak daha çok Şîa'nın (Ali taraftarlarının) güçlü olduğu Kûfe üzerinden olduğu söylenebilir. Mesihî mehdîlik inancının ise aynı dönemlerde Şam ve Mısır üzerinden İslâm düşüncesine sirayet ettiği kanaatine ulaşılmıştır. Bütün bunlar mehdîlikle ilgili hadislerin sahih olmadığını kabul eden görüşün isabetli olduğunu destekler niteliktedir.
Abstract
In this study, it is endeavoured to review ahādīth on Mahdī issue in terms of hadīth narration geography. First of all, it is seen that related narratives do not have a political nature as opposed to the Shiites' expectations on Mahdī issue; some of the narratives originating from Damascus and Egypt have the characteristics of Mahdī that resembles the Messiah. Moreover, it is also determined that ahadīth in question were not narrated in the Hijaz. Thus, the conclusion is that Mahdī concept which was widespread with its different forms in the pre-Islamic period in regions such as Iraq, Damascus, and Egypt has been continued by gaining an Islamic colour after the domination of Islam. It can be told that this changeover happened through Kūfah where the followers of Shi'a were strong. Mahdī belief with the Messiah attributes was filtrated to Islamic thought through Damascus and Egypt in the same period. All these findings support that the point of view that ahadīth on Mahdī issue are not sound.
Göçebeliğin yaygın olması, kabile mantığıyla yönetilmeleri, kabileler arasında ihtilaf ve savaşların olması gibi unsurlar sebebiyle güçlü bir devlet kuramamış olan câhiliye Araplarında Kâbe'nin kutsallığıyla beraber putperestlik oldukça yaygındır. Bu dönem; sözün gücü, cömertlik, himaye, cesaret, Harem bölgesine hürmet gibi müspet yönleri; kızları canlı toprağa gömme, içki-kumar-falcılık, kabile taassubu, çarpık nikâh şekilleri, kölelik, putperestlik gibi menfi yönleri barındırmaktadır. Câhiliye döneminden Müslümanlara miras kalan olumlu kavramlardan biri olan himaye, sosyal ve siyasî problemleri çözme ve adaleti tesis etmede önemli bir rol üstlenmiştir. Bu çalışmada; bireysel, siyasî ve sosyal boyutlarıyla himaye kavramının farklı boyutları; İslâm öncesi ve sonrasıyla Hz. Peygamber'in hayatına yansıması çerçevesinde ele alınacaktır.
Abstract
In the Jāhiliyya period, when there was not a strong state because of the widespread nomadism, the management of tribal logic, the conflict and the wars between the tribes, paganism was quite common with the sanctity of the Kaaba. In this period there were some negative aspects such as burying girls in live soil, drink-gambling-fortune-telling, tribal racism, distorted forms of marriage, slavery and idolatry in addition to some positive ones such as the power of promise, generosity, patronage, courage , respect for the Harem region. The patronage, which is one of the positive concepts handed down from the Jāhiliya period to Muslims, played an important role in solving social and political problems and establishing justice. In this study, the concept of patronage with its individual, political and social dimensions will be discussed within the reflection of the Prophet's life before and after Islam.
nitelikli çalışmaları da takip etmesinin önemine dikkat çekilmiştir.
bu tarz rivayetleri almış olması nedeniyle söz konusu rivayetlerin sıhhat açısından
hükümlerinin ne olduğu, Buhârî’nin muallak rivayetleri isnadsız olarak nakletmesindeki gayesi ve bunların Buhârî’nin Sahîh’indeki gözettiği şartlara uygun olup olmadığı gibi meseleler âlimler arasında tartışma konusu olmuştur. Kimileri Sahîh’teki muallakların mutlak olarak sahih olduğunu savunurken kimileri de bu tür rivayetlerin içinde zayıf
olanların bulunduğunu iddia etmektedir. Memlükler döneminin ilmî şahsiyetlerinden Bedreddin ez-Zerkeşî de (ö. 794/1392), muallak rivayetler hakkındaki görüşleriyle dikkat çekmektedir. Bu çalışmada Buhârî’nin Sahîh’indeki muallak rivayetlerin etrafında yürütülen tartışmalar ve Bedreddin ez-Zerkeşî’nin bu tartışmalardaki görüş ve katkıları ile birlikte bu konudaki özgünlüğü tespit edilerek değerlendirilmeye çalışılacaktır. Söz konusu tartışmalar ise Memlükler döneminde yaşamış bazı önemli âlimlerle sınırlı tutulacaktır.
Schrifttums (Leiden: 1967-2015) isimli abidevi çalışmasında incelemiştir. İkinci konuyu ise Hadislerin yazılı kayıtlarını ve kitaplaşma sürecini incelediği Buhârî’nin Kaynakları isimli eserinde ele almıştır. Bu makalede oryantalistler tarafından ileri sürülen hadislerin şifâhî olarak rivayet edildiği, dolayısıyla güvenilir olmadığı tezine karşılık, Fuat Sezgin’in bu eseriyle verdiği cevap ve etkileri ele alınmıştır
هذه البيئة السياسية الإشكالية، وبعد ذلك تحولت إلى مذهب عقدي في الفترة التالية. واعتقدت الشيعة الإمامية أن الإمام الثاني عشر
محمد بن الحسن هو المهدي، وأسست الشيعة أسسها العقدية على ذلك، وزعم الشيعة أن ولادته مسلمة من قبل أهل السنة أيضا. وعلى
ذلك يهدف هذا البحث إلى دراسة الأخبار والروايات المتعلقة بولادة الإمام الثاني عشر، والتي وردت عند بعض علماء أهل السنة، وبهذه
الروايات استدلت الشيعة الإمامية على اعتراف أهل السنة بولادة إمامهم الثاني عشر؛ بغرض الاستدلال على صحة عقيدتهم الإمامية.
وتكمن أهمية البحث في إزالته هذا الادعاء، وتوضيح أسباب ورود هذه الأخبار والروايات في كتب أهل السنة والجماعة، وبذلك اتبع البحث
المنهج الاستقرائي إضافة إلى منهج تحليل النصوص الواردة عن الموضوع.
الكلمات المفتاحية: الحديث، أهل السنة، الشيعة الإمامية، المهدي، الغيبة.
ʿAmr ʿUthmān ibn Saʿīd al-Dānī (Dénia; b. 371/981–2, d. 444/1053) preserves thirty-six
apocalyptic traditions on the authority of ʿAbd al-Mālik al-Ṣaqallī Abū Bakr al-Kisāʾī
Ibrāhīm ibn Sufyān Muslim ibn al-Ḥajjāj al-Naysābūrī. These hitherto unexplored traditions
have a chain of authorities (isnād) that departs from the transmission Muḥammad ibn ʿĪsā alJulūdī Ibrāhīm ibn Sufyān Muslim, which served as a source of all printed editions of
Muslim’s Ṣaḥīḥ. Taken to task for using a copy of al-Julūdī’s manuscript, instead of his lost
original on the authority of Ibn Sufyān, al-Kisāʾī is shown to cite texts (matns) that differ from
al-Julūdī’s corresponding matns as two independent strands of transmission from Ibn Sufyān
would differ from one another. These differences offer a rare glimpse into the early stages of
composition and circulation of Muslim’s ḥadīth corpus. An important concomitant question is
whether al-Dānī’s scattered citations were part of a complete collection that he received from
his informant, ʿAbd al-Malik al-Ṣaqallī (Sicily–Qayrawān; d. after 397/1006–7), or al-Ṣaqallī
transmitted to al-Dānī only a group of isolated traditions, without necessarily identifying the
Ṣaḥīḥ as their source.
İmam Efendi olarak bilinen Osman Bedrüddîn Erzurûmî (ö. 1924) belli dönemlerde irşad vazifesi için Palu ve Harput'ta yaşamış âlim ve mutasavvıf bir şahsiyettir. Onun Sohbetnâme adlı eseri sohbetleri esnasında söylediklerinin yazıya geçirilmesi ile oluşmuştur. İmam Efendi'nin sohbetlerinde âyet ve hadîs-i şerîfleri meslek ve meşrebinin gereğine göre yorumladığı görülmektedir. Âyet ve hadîslerin zâhir hükümleri bâki kalmakla beraber İmam Efendi tarafından bunlara geniş bir görüş, ince bir zevk ve anlayışla yeni yorumlar getirilmiştir. İşte bu çalışmada mezkûr eserde kullanılan hadisler ve yorumlarından örnekler tespit edilerek bu verilerin kaynaklardaki bilgilerle mukayesesi yapılmıştır.
Abstract
Osman Badruddīn Erzurūmī, known as Imām Efendi, was a scholar and sufi who lived in Palu and Harput for his duty of spiritual and ethic guidance. His work Sohbetnāme was composed based on his sayings during conversations and sermons. He interpreted the verses and ahādīth in accordance with his maslak and mashrab during these conversations and sermons. While staying loyal to the apparent meaning of verses and ahādīth he also gave new insightful and sophisticated interpretations. In this paper, the examples of his hadīth interpretations are compared with those in classical sources.
İslâm tarihinin velûd şahsiyetlerinden muhaddis ve tarihçi İbn Tolun'un (880-953/1473-1546) kendi hayatını anlattığı el-Fülkü'l-meşhûn fî ahvâli Muhammed b. Tolûn adlı eseri, otobiyografi türünün önemli örneklerinden birini teşkil etmektedir. Hicrî IX ve X. asırlarda Şam bölgesinde yaşayan İbn Tolun, İslâm ilim ve kültür tarihine büyük katkıları ile temayüz etmiş iki büyük devlet Memlük ve Osmanlı hükümranlığına şâhitlik etmiştir. İbn Tolun'un eğitim hayatını ele alan bu çalışmada, müellifin söz konusu eserinden hareketle toplumda önemli bir mevkiye sahip ulemânın çocukluktan itibaren nasıl bir eğitime tabi tutulduğu, bu eğitimin hangi mekânlarda yürütüldüğü, bu eğitim kurumlarında ne tür eserlerin okunmasına ağırlık verildiği gibi hususlar incelenmektedir. Böylelikle bir âlim özelinde ulemânın tedris serencamına ışık tutmak amaçlanmaktadır. Anahtar Kelimeler: İbn Tolun, eğitim, İslâm eğitim sistemi, ilim, hadis, tarih.
Abstract
al-Fulk al-mashhūn fî ahwāl Muhammad bin Tūlūn is one of the most important autobiographical book written by famous Muslim traditionist and historian Ibn Tūlūn (880-953/1473-1546). Ibn Tūlūn lived in Damascus during IX. and X. Islamic centuries and witnessed the Mamlūk and Ottoman Sultanates which made great contributions into Islamic civilisation. The paper deals with the education life of Ibn Tūlūn and describes teaching methods, education centres, and textbooks of Islamic learning. Consequently, the paper aims to contribute to understanding the academic life of the Islamic scholars.
Bu makalede mehdîlik ile ilgili hadisler rivâyet coğrafyası açısından incelenmiştir. Öncelikle söz konusu rivâyetlerin sadece Şiîlerin mehdîlikle ilgili beklentileri gibi siyasî nitelikte olmadıkları, bunlardan özellikle Şam ve Mısır kaynaklı olanların mesîhliği çağrıştıran mehdîlik niteliğinde rivâyetler oldukları görülmüştür. Bununla birlikte bu hadislerin Hicâz'da nakledilmemiş olduğu da tespit edilmiştir. Dolayısıyla İslâm'dan önceki dönemde farklı formlarıyla Irak, Şam ve Mısır gibi bölgelerde yaygın olan bu düşüncenin İslâm'ın buralardaki hâkimiyeti sonrası İslâmî bir renge büründürülerek devam ettirildiği sonucuna ulaşılmıştır. Bu geçişin ilk olarak daha çok Şîa'nın (Ali taraftarlarının) güçlü olduğu Kûfe üzerinden olduğu söylenebilir. Mesihî mehdîlik inancının ise aynı dönemlerde Şam ve Mısır üzerinden İslâm düşüncesine sirayet ettiği kanaatine ulaşılmıştır. Bütün bunlar mehdîlikle ilgili hadislerin sahih olmadığını kabul eden görüşün isabetli olduğunu destekler niteliktedir.
Abstract
In this study, it is endeavoured to review ahādīth on Mahdī issue in terms of hadīth narration geography. First of all, it is seen that related narratives do not have a political nature as opposed to the Shiites' expectations on Mahdī issue; some of the narratives originating from Damascus and Egypt have the characteristics of Mahdī that resembles the Messiah. Moreover, it is also determined that ahadīth in question were not narrated in the Hijaz. Thus, the conclusion is that Mahdī concept which was widespread with its different forms in the pre-Islamic period in regions such as Iraq, Damascus, and Egypt has been continued by gaining an Islamic colour after the domination of Islam. It can be told that this changeover happened through Kūfah where the followers of Shi'a were strong. Mahdī belief with the Messiah attributes was filtrated to Islamic thought through Damascus and Egypt in the same period. All these findings support that the point of view that ahadīth on Mahdī issue are not sound.
Göçebeliğin yaygın olması, kabile mantığıyla yönetilmeleri, kabileler arasında ihtilaf ve savaşların olması gibi unsurlar sebebiyle güçlü bir devlet kuramamış olan câhiliye Araplarında Kâbe'nin kutsallığıyla beraber putperestlik oldukça yaygındır. Bu dönem; sözün gücü, cömertlik, himaye, cesaret, Harem bölgesine hürmet gibi müspet yönleri; kızları canlı toprağa gömme, içki-kumar-falcılık, kabile taassubu, çarpık nikâh şekilleri, kölelik, putperestlik gibi menfi yönleri barındırmaktadır. Câhiliye döneminden Müslümanlara miras kalan olumlu kavramlardan biri olan himaye, sosyal ve siyasî problemleri çözme ve adaleti tesis etmede önemli bir rol üstlenmiştir. Bu çalışmada; bireysel, siyasî ve sosyal boyutlarıyla himaye kavramının farklı boyutları; İslâm öncesi ve sonrasıyla Hz. Peygamber'in hayatına yansıması çerçevesinde ele alınacaktır.
Abstract
In the Jāhiliyya period, when there was not a strong state because of the widespread nomadism, the management of tribal logic, the conflict and the wars between the tribes, paganism was quite common with the sanctity of the Kaaba. In this period there were some negative aspects such as burying girls in live soil, drink-gambling-fortune-telling, tribal racism, distorted forms of marriage, slavery and idolatry in addition to some positive ones such as the power of promise, generosity, patronage, courage , respect for the Harem region. The patronage, which is one of the positive concepts handed down from the Jāhiliya period to Muslims, played an important role in solving social and political problems and establishing justice. In this study, the concept of patronage with its individual, political and social dimensions will be discussed within the reflection of the Prophet's life before and after Islam.
nitelikli çalışmaları da takip etmesinin önemine dikkat çekilmiştir.
bu tarz rivayetleri almış olması nedeniyle söz konusu rivayetlerin sıhhat açısından
hükümlerinin ne olduğu, Buhârî’nin muallak rivayetleri isnadsız olarak nakletmesindeki gayesi ve bunların Buhârî’nin Sahîh’indeki gözettiği şartlara uygun olup olmadığı gibi meseleler âlimler arasında tartışma konusu olmuştur. Kimileri Sahîh’teki muallakların mutlak olarak sahih olduğunu savunurken kimileri de bu tür rivayetlerin içinde zayıf
olanların bulunduğunu iddia etmektedir. Memlükler döneminin ilmî şahsiyetlerinden Bedreddin ez-Zerkeşî de (ö. 794/1392), muallak rivayetler hakkındaki görüşleriyle dikkat çekmektedir. Bu çalışmada Buhârî’nin Sahîh’indeki muallak rivayetlerin etrafında yürütülen tartışmalar ve Bedreddin ez-Zerkeşî’nin bu tartışmalardaki görüş ve katkıları ile birlikte bu konudaki özgünlüğü tespit edilerek değerlendirilmeye çalışılacaktır. Söz konusu tartışmalar ise Memlükler döneminde yaşamış bazı önemli âlimlerle sınırlı tutulacaktır.
Schrifttums (Leiden: 1967-2015) isimli abidevi çalışmasında incelemiştir. İkinci konuyu ise Hadislerin yazılı kayıtlarını ve kitaplaşma sürecini incelediği Buhârî’nin Kaynakları isimli eserinde ele almıştır. Bu makalede oryantalistler tarafından ileri sürülen hadislerin şifâhî olarak rivayet edildiği, dolayısıyla güvenilir olmadığı tezine karşılık, Fuat Sezgin’in bu eseriyle verdiği cevap ve etkileri ele alınmıştır
Tasavvufî hayat ve düşüncenin Kur'an'dan sonra ikinci kaynağı hadisler olmuştur. Hatta tasavvufun şekillenmesinde hadislerin ve diğer rivayetlerin Kur'an'dan geri kalmayacak şekilde rol aldığı ifade edilebilir. Bu tür hadisler sûfîlerin birçok anlayış, düşünce ve fikirlerinin temel taşı olmuşlardır. Ayrıca tasavvuf ehlinin başlangıçtan beri hadis ilmiyle meşgul olmaları, ilk sûfîlerin ekserisinin muhaddis olması ve eserlerinde pek çok hadisin yer alması kaçınılmaz biçimde tasavvufla hadis arasında yakın bir ilişki ve kaynak olma durumunu meydana getirmiştir. Makale konuyu pek çok boyutuyla ele alıp incelemektedir.
Abstract
Sufism is the second source of life and thought after the Qur'ān. In fact, it can be said that the ahādīth and other narratives played a role in shaping sūfism as much as Qur'ān did. Ahādīth have been the cornerstone of many sūfis' various ideas and thoughts. In addition, the fact that the sūfis had engaged in the knowledge of hadīth since the beginning, and the majority of them had been traditionalists, and that there are many ahādīth in their works leads to the inevitable close relationship between sūfis and hadīth literature. This article deals with the subject in many dimensions.
nor wājib. Narrated from the Prophet that the servant approaches Allah by performing
the obligatory prayers and he/she continues to approach by performing the voluntary
prayers. The Prophet also said that if the obligatory prayers are deficient, they will be
completed with the voluntary ones. “Duhā” means the time of sunrise. As a religious term,
it is an optional prayer that the Prophet prayed frequently and advised the companions
to pray, and its time is between sunrise and noon (zuhr). This article examines based on
traditions and hadīth commentators’ opinions the legitimacy of this prayer, narratives
relating that the Prophet had performed this prayer, narratives against this prayer, the
reliability of these narrations, number of rak’ahs of duhā prayer, whether it is the same
with ishrāq prayer.
transmitters with these terms. However, about half of the transmitters described with
these terms by the three scholars were from those who were mentioned in the lower
ranks of trustworthiness by most of the other transmitter critics.
knowledge which Kurds had of Islamic issues is the literature dealing with the
Islamic ‘aqīdas. It is fair to say that none of these unpublished texts were written
exclusively for the sake of knowledge of Islam. The authors mostly draw conclusions
from their investigation in order to distinguish good from bad. In view of this they
also may describe Islamic sharī‘a as being fundamentally the primary way to a
better understanding of Prophet and Islam. This issue will only play a marginal role
in the following brief note. Rather, we will embark upon an attempt to describe an
unknown manuscript of Ŗūļa Bizānī.