“BİR YAVUZ HUKUKÇU”: AHMET AĞAOĞLU*
Yard. Doç. Dr. Ebru Kayabaş**
Ahmet Ağaoğlu1, diğer ünlü nesildaşları gibi yaşadığı hareketli döneme2
damgasını vurmuş, yine onlar gibi kendisine has şaşırtıcı yönleri bulunan hu$
kukçu, siyasetçi, düşünür, akademisyen, yazar ve gazetecidir. Çok yönlü ve
hareketli kişiliği ile zamanın önemli aydınlarından birisidir. Osmanlı Devleti’nin
o günkü sınırları dışında, Azerbaycan’da doğmuş olmasına rağmen, hayatının
büyük bir kısmını Osmanlı Devleti ve Türkiye’de geçiren Ağaoğlu’nun hayatı ve
düşünceleri, içinde yaşadığı çağın ve son derece hareketli coğrafyanın etkilerine
açıktır3. Literatürde hayatı ve özellikle siyasi düşünceleri ile ilgili tatmin edici
çalışmalar bulunuyor olmasına rağmen Ağaoğlu’nun hukukçu ve özellikle aka$
İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi tarafından 26.04.2011 tarihinde düzenlenen
“Dünden Bugüne İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi`nde Hukuk Tarihi” semine$
rinde “Ahmet Ağaoğlu ve İstanbul Hukuk Günleri” başlığı ile sunulmuştur.
** İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Tarihi Anabilim Dalı.
1 Ahmet Ağaoğlu, Rusya vatandaşı iken soyadı Agayef’ti ve Osmanlı Devleti’nde geçirdiği
mültecilik yıllarında da bu şekilde kullanmaya devam etmiştir. Osmanlı vatandaşlığına
geçtikten bir süre sonra Ağaoğlu Ahmed’i ve en nihayetinde 1934 tarihli Soyadı Ka$
nunu ile çalışmada da kullanılacak olan Ahmet Ağaoğlu ismini almıştır.
2 Söz konusu dönemde, 20. yüzyılın ilk çeyreğinde, 1905 Rus Devrimi’ne, 1906 İran Dev$
rimi’ne, Meşrutiyet’in yeniden ilan edildiği 1908 Devrimi’ne, Balkan Savaşları’na, 1917
Bolşevik Devrimi’ne ve en nihayetinde Osmanlı Devleti’nin yıkılıp yerine Türkiye Cum$
huriyeti’nin kuruluşuna bizzat tanıklık etmiş; kimi zaman da bizzat içinde yer almıştır.
Ağaoğlu hakkında yapılan en geniş çalışmalardan biri olan Shissler’in İki İmparatorE
luk Arasında Ahmet Ağaoğlu ve Yeni Türkiye adlı eserinde yaşadıkları ve dönemi şu
şekilde anlatılır: “Ele alınan konu, çok olağandışı ve ilginç zamanlarda yaşamış, yete$
nekli, inançlı, inisiyatif alabilecek kadar güçlü ve oldukça da varlıklı bir insanın kari$
yeridir. Doğrudan veya dolaylı olarak üç devrim, …, bir dünya savaşı ve bir de yabancı
düşman işgaline karşı direniş mücadelesiyle (Kurtuluş Savaşı) ilişkisi olmuştu. En az
beş dile (Azerice, Osmanlıca, Rusça, Farsça ve Fransızca) tam anlamıyla hakimdi ve
birden fazla üniversite diplomasına sahipti; kitap yazan, makale yayımlayan, gazete
çıkaran, üniversite ve liselerde yabancı dil, edebiyat, hukuk, tarih, hukuk tarihi ders$
leri veren; üç ayrı ülkede devlet memurluğu yapmış ve siyasi görevlere getirilmiş bir ki$
şiydi. Bunun için, başlı başına yaşantısının kapsamı ve çeşitliliği nedeniyle bile ilginç
bir insandır.” (A. Holly Shissler, İki İmparatorluk Arasında Ahmet Ağaoğlu ve Yeni
Türkiye, Çev. Taciser Ulaş Belge, İstanbul, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2005,
s. 4.)
3 Ufuk Özcan, Ahmet Ağaoğlu ve Rol Değişikliği, İstanbul, Donkişot Yayınları, 2002, s.
1–2; Özge Özcan, “Ahmet Ağaoğlu ve Yusuf Akçura’nın Siyasi Kimliklerinin Analizi”,
(Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), Dumlupınar Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü,
2010, s. 4.
*
442
Ebru Kayabaş (İÜHFM C. LXX, S. 1, s. 441 H 452, 2012)
demisyen kimliği gölgede kalmıştır. Çalışmanın amacı elde bulunan kaynak$
larla konuyu muhtaç olduğu aydınlığa kavuşturmaktan ziyade, ona açılacak
olan kapıyı az da olsa aralamayı başarmaya çalışmaktır. Bu amaçla Ağa$
oğlu’nun fikri altyapısını hazırlayan olaylar incelenmiş ve ardından hukuk ve
hukuk tarihi ile ilgili düşünceleri üzerinde durulmuştur.
Ahmet Ağaoğlu, 1869 yılında Azerbaycan’ın Rusya tarafından yönetilen
Karabağ bölgesindeki Şusa (Şuşa) kentinde dünyaya geldi. Baba tarafından
ailesi 18. yüzyılda Erzurum’dan, önce Gence’ye ardından da Karabağ’a göç
ederek yerleşmiştir. Ağaoğlu, çocukluğunda ve ilk gençlik yıllarında geleneksel
İslâm ve özellikle Şii geleneğine uygun bir eğitim aldı4. Dini eğitimine paralel
olarak, aynı zamanda Rus okullarına da devam ettiği için Rus aydınlarının
ortaya koyduğu çeşitli fikri akımlarla tanıştı. İlk ve ortaokulu Şusa Rus Oku$
lunda, ardından lise öğrenimini Tiflis’te bitirdi. Bu arada Arapça, Farsça ve
Rusça öğrendi. Kısa bir süre Rusya’daki üniversite deneyiminin ardından
1887’de Paris’e giderek Sorbonne’da Hukuk ve College de France’ta tarih ve
filoloji öğrenimi yaptı5.
Fransa deneyimi Ağaoğlu’nun Osmanlı Devleti’nden yine okumaya gel$
miş veya siyasi nedenlerle göçmek zorunda kalmış Türklerle tanışmasını sağ$
ladı. Bu kişilerden en önemlisi Jön Türklerin ileri gelenlerinden Ahmet Rıza
Bey’dir6. Ahmet Rıza Bey’le dostlukları ölümüne kadar süren Ağaoğlu’nun
düşüncesinde Ahmet Rıza’nın pozitivist dünya görüşünün etkileri de oldukça
belirgindir7.
1894’de yüksek öğrenimini bitirip yeniden Azerbaycan’a dönen Ağaoğlu,
milli bilincin Azeri Türkleri arasında uyanması, gelişmesi ve temellenmesi için
aydın bir topluluk yetiştirmenin zorunlu olduğunu fark etmiş ve bu amaçla
kendisini öğretime vererek, önce Tiflis ve Şusa’da ve daha sonra da Bakü’de
öğretmenliğe ve yazarlığa başlamıştır8.
Rusya’da 1907 devriminden sonra özellikle devrimcilerle milliyetçiler sıkı
bir takibe alınmış ve baskı altında tutulmuştu. Ruslar baskılarında daha da
ileri giderek ana dillerini kullanan Azerbaycan Türklerini, Osmanlı Devleti ajanı
olarak suçlayıp tutuklamaya başlamışlardı. Ahmet Ağaoğlu da takip edilenler$
4
5
6
7
8
Shissler, İki İmparatorluk Arasında Ahmet Ağaoğlu ve Yeni Türkiye, s. 67; Fahri
Sakal, Ağaoğlu Ahmed Bey, Ankara, Türk Tarih Kurumu Yayınları, 1999, s. 7; Ayşe
Gün Soysal, “Ahmed Ağaoğlu (1869–1939) The Life and Thought of a Turkish
Nationalist During 1908–1918”, (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), Boğaziçi Üniversi$
tesi, 1995, s. 15.
Hilmi Ziya Ülken, Türkiye’de Çağdaş Düşünce Tarihi, 2. bası, İstanbul, Ülken Yayın$
ları, 1979, s. 401; Sakal, Ağaoğlu Ahmed Bey, s. 7–10; Celal Üngen, Coşkun Ongun,
Hukukun Öncü KadınıEAvukat Süreyya Ağaoğlu, İstanbul, İstanbul Barosu Yayın$
ları, 2010, s. 55. Kitabın ikinci bölümü, Bir Ömür Böyle Geçti, başlığını taşır. Bölü$
mün tamamı aynı adla otobiyografik bir eser olarak Süreyya Ağaoğlu tarafından kaleme
alınmış ve eser 1975 yılında İshak Basımevi tarafından İstanbul’da yayımlanmıştır.
Özcan, Ahmet Ağaoğlu ve Rol Değişikliği, s. 36.
Sakal, Ağaoğlu Ahmed Bey, s. 92, 95.
Ülken, Türkiye’de Çağdaş Düşünce Tarihi, s. 401; Sakal, Ağaoğlu Ahmed Bey, s. 14–15.
“Bir Yavuz Hukukçu”: Ahmet Ağaoğlu
443
den birisiydi ve sonunda zorunlu olarak Osmanlı Devleti’ne gelerek İstanbul’a
yerleşti9.
1909 Ekim'inden itibaren İstanbul Darülfünunu’nda Türk$Moğol tarihi10
ve Rusça öğretmenliği yaptı. Darülfünun’daki görevi tarih ve dil öğretmek ile
sınırlı kalmamış, bunların yanında Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyeleri Mec$
lisi’nin ve Fakülte Islahat Komisyonu’nun başkanlığını da üstlenmiştir. Ayrıca
bu dönemde Abdurrahman Şeref Bey’den boşalan Edebiyat Fakültesi dekanlı$
ğına da atanmıştır11. Aynı zamanda yine gazete yazarlığı, maarif müfettişliği ve
Süleymaniye Kütüphanesi müdürlüğünü de sürdürmüştür12. 1912'de ise
memuriyetten istifasının ardından İttihat ve Terakki'nin Meclis$i Umumi azalı$
ğına getirildi ve Meclis$i Mebusan’da Afyon mebusu oldu. Dünya Savaşı bo$
yunca Darülfünun hocalığına paralel olarak gazete çalışmalarına da devam
etti13. Yenilginin ardından İstanbul İngilizlerce işgal edildikten sonra, önde
gelen Türkçüler ve çoğu İttihatçı gibi Ağaoğlu da tutuklanarak 21 Eylül
1919’da Malta’ya sürüldü14. İşgalci İngilizler tarafından, Alman destekli “Tercü$
man$ı Hakikat” gazetesinde “Ermeni kıyımını teşvik edici yazılar” kaleme alması
suçlamasıyla savaş suçlusu olarak 6115 kişilik öncelikli listeye dâhil edilmiştir.
Zorlu bir dönemin ardından ancak iki yıl sonra, 30 Mayıs 1921’de Malta sür$
günü sona erdi16.
Sakal, Ağaoğlu Ahmed Bey, s. 22.
Bu ders Darülfünun tarihinde ilk kez Ağaoğlu ile tedrisata girmiştir ve Türk tarihi ile
bu tarihin Osmanlı Tarihi ilişki alanı açısından önemlidir. (Shissler, İki İmparatorluk
Arasında Ahmet Ağaoğlu ve Yeni Türkiye, s. 279.)
11 “Böylece, öncülüğünü Ziya Gökalp’in yaptığı [dönemin] üniversite reformunun önde
gelen savunucuları ve aktif uygulayıcıları arasında yer almıştır. Fakülte komisyonunun
kararlarıyla yeni kürsüler kurulmuş ve programa yeni dersler dâhil edilmiş, yurtdışın$
dan özellikle Almanya’dan yabancı öğretim üyeleri getirilmiştir. Üniversitenin laik ve
içişlerinde özerk bir yapıya kavuşturularak Avrupai bir kuruma dönüştürülmesi giri$
şiminin başını çekenlerden biri de Ağaoğlu’dur. (Ne var ki bu hizmetleri 1933 Üniver$
site Reformunda [İstanbul Darülfünunu Hukuk Fakültesi’nden] ilk tasfiye edilenlerden
biri olmasına engel olmayacaktır.) Ağaoğlu daha sonra geçmişteki hizmetleri ve eğitim
müfettişliği deneyimi göz önünde tutularak Talim ve Terbiye Heyeti üyeliğine getirile$
cektir. Ancak üniversite reformunu uygulamaya girişen kadroların Mütareke döne$
minde savaş suçlusu olarak sürgüne gönderilmeleri Darülfünun’daki reform çabalarını
ciddi bir şekilde kesintiye uğratmıştır.” (Özcan, Ahmet Ağaoğlu ve Rol Değişikliği, s.
92–93.)
12 Ülken, Türkiye’de Çağdaş Düşünce Tarihi, s. 402.
13 Ülken, Türkiye’de Çağdaş Düşünce Tarihi, s. 402; Sakal, Ağaoğlu Ahmed Bey, s.
24–25.
14 Sakal, Ağaoğlu Ahmed Bey, s. 34–35.
15 Sürgünlerin “… hemen hepsi “sözde Ermeni kırımından” suçlu olan kişilerdir. İngiliz
Yüksek Komiserliği bu kimselerin kimliklerini ve “suçlarını” Londra’ya şöyle tanıtır: …
Ahmet Ağaoğlu veya Ahmet Agayef – Alman beslemesi “Tercüman$ı Hakikat”te kırımı
teşvik edip, savundu. (Şimdi hapiste)” (Bilal N. Şimşir, Malta Sürgünleri, 2. Bası, An$
kara, Bilgi Yayınları, 1985, s. 70.)
16 Şimşir, Malta Sürgünleri, s. 263–274, 353, 369; Shissler, İki İmparatorluk Arasında
Ahmet Ağaoğlu ve Yeni Türkiye, s. 293.
9
10
444
Ebru Kayabaş (İÜHFM C. LXX, S. 1, s. 441 H 452, 2012)
Sürgüne kadar daha ziyade İslamcı bir düşünce yapısına sahip olan
Ağaoğlu, o tarihten itibaren Türkçülüğe doğru bir geçiş yaşamıştır. Onun İs$
lamcılığı İslami bir model getirme, İslam şeriatını topluma ve hukuk kurallarına
uygulama düşüncesi olmadığından, Osmanlı Devleti’ndeki İslamcı grup içeri$
sinde yer almamıştır. Ağaoğlu’nun İslamcılığı, Türkçülüğünün bir parçası,
motifidir. Bu bağlamda reformcu İslamcı hareketi, Türkçülük hareketini des$
tekleyen bir yan unsur olarak görmüştür17.
Ağaoğlu yerine göre, kendisine İranlı, Türk, Rus Müslüman’ı ve Türk
Müslüman’ı diyebiliyor ve bir tutarsızlık belirtisi sayılmadan, Osmanlı Mec$
lisi’ne, Azerbaycan Cumhuriyeti Meclisi’ne ve Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne
hizmet edebiliyordu. Bu durum onun görüşlerindeki tutarsızlığı değil, şartlar
gereği o dönemdeki “inanılmaz sıvılaşmayı/geçirgenliği” gösterir18.
Ahmet Ağaoğlu’nun fikirleri siyasi şartlara göre farklılıklar gösterse de ıs$
rarla savunduğu bir görüşü vardır: Liberalizm. Ağaoğlu liberalizmi Batı mede$
niyetinin önemli bir unsuru olarak görmektedir. Ona göre, serbest teşebbüs
Batı medeniyetini yakalamak için gereklidir. Ağaoğlu liberaldir, ancak demok$
rat değildir, liberalliği Cumhuriyetin ilk on yılına damgasını vuran iktisat saha$
sına münhasır kalmıştır.
Sürgün yıllarının ardından Ağaoğlu 1921’de Matbuat ve İstihbarat
Umum Müdürlüğü’ne getirildi ve bu görevindeyken katıldığı önemli faaliyetler$
den birisi de "Serbest Ali Dersleri" programıdır19. 1922–1923 öğretim yılında
"Serbest Ali Dersleri Müessese$i İlmiyyesi" adıyla uygulamaya sokulan bu faali$
yetlerde pazartesi günleri Medeniyet Tarihi dersini vermiştir20. 1923’te Kars
mebusu olarak TBMM’ne seçilmesinin ardından Meclis’te, Hariciye, Kanun$i
Esasi, Kütüphane ve Nizamname$i Daimi komisyonlarında bulundu. 1924
Anayasası’nın yazımı esnasında da önemli bir rol oynadı21.
Bu dönüşüm çok da şaşırtıcı sayılmaz, bilakis zamanın şartları gereği doğaldır.
Shissler, Ağaoğlu’nu başka bir bağlamda irdelerken konuya da değinmektedir: “Ağa$
oğlu, Kafkasya’da yaşarken, Rus Müslümanlarından bahsettiğinde, aslında Rus uy$
ruklu Müslüman Türkleri kast ediyordu. Ama Osmanlı İmparatorluğu’na geçer geçmez
Türk vurgusu bütünüyle açık bir şekil aldı. … (A)it olduğu ilk cemaati –Kafkasya’nın
Türkçe konuşan Müslümanları$ Osmanlı Devleti ile birleştiren tek bağ Türklük üzerine
yapılacak vurgu idi.” (Shissler, İki İmparatorluk Arasında Ahmet Ağaoğlu ve Yeni
Türkiye, s. 289.)
18 Shissler, İki İmparatorluk Arasında Ahmet Ağaoğlu ve Yeni Türkiye, s. 338–339.
19 Sakal, Ağaoğlu Ahmed Bey, s. 43.
20 Sakal, Ağaoğlu Ahmed Bey, s. 43; Özcan, Ahmet Ağaoğlu ve Rol Değişikliği, s. 181.
21 Shissler, İki İmparatorluk Arasında Ahmet Ağaoğlu ve Yeni Türkiye, s. 298–299.
Sakal, Jaschke’den konuyu farklı bir şekilde aktarmıştır: “Bu arada 1924 Anayasası’nı
hazırlama görevini bizzat Atatürk, içinde Ağaoğlu’nun da bulunduğu bir heyete vermiş,
ancak hazırlanan metni çok uzun bulan Atatürk mevcut 1921 Kanun$i Esasi metnini
cumhuriyet esaslarına göre değiştirip, kendisi hazırlamıştır.” (Gothard Jacschke, Türk
Kurtuluş Savaşı Kronolojisi, C. I, Ankara, TTK Basımevi, 1989, s. 47’den aktaran,
Sakal, Ağaoğlu Ahmed Bey, s. 44.) Bu bilgi Jaschke hariç, 1924 Anayasası’nı konu
alan belli başlı eserde bulunmamaktadır. Örneğin Bülent Tanör’ün OsmanlıETürk
Anayasal Gelişmeleri adlı eserinde, 1924 Anayasası ile ilgili “ilk çalışmalar Kanun$ı
Esasi Encümeni tarafından başlatıldı. Kanun$ı Esasi Encümeni, anayasa tasarısı ha$
zırlanması hakkında bir öneri olmadan kendiliğinden bir tasarı hazırlayarak Meclis ge$
17
“Bir Yavuz Hukukçu”: Ahmet Ağaoğlu
445
1925’e geldiğimizde O artık hem Kars mebusudur hem de hayatında bir
ilk olarak Ankara Hukuk Mektebi’nde hocalık yapmaktadır, bu arada yazarlığa
da devam etmektedir. Ankara Hukuk Mektebi’nde ders vermesinin yanında
aynı zamanda mektebin kurucu hocalarındandır22. Sekiz kişilik kurucu kurul
toplu çalışmalarına 15 Eylül 1925 tarihinde zamanın Adalet Bakanlığı bina$
sında ilk olarak öğretim üyesi ve dersler23 sorununu çözümlemek amacıyla
başladı. Topluluk Yusuf Akçura, Şevket Memedali Bilgişin, Cemil Bilsel, Mah$
mut Esat Bozkurt, Tevfik Kamil Koperler, Yusuf Kemal Tengirşek, Süheyp Ni$
zami Derbil ve Ahmet Ağaoğlu gibi tanınmış hukuk hocalarından oluşuyordu24.
Ankara Hukuk Mektebi, 1925–26 ders yılında açılırken Atatürk'ün ve
Mahmut Esat Bozkurt’un açış konuşmalarından sonra ilk dersi Ağaoğlu 1930’a
kadar anlatmaya devam edeceği Esas Teşkilat Hukuku konusunda vermiştir25.
Ankara Hukuk Mektebi'nde anlattığı derslerde kadınlar meselesine ağırlık ver$
diğini ve bazı öğrencilerin buna karşı çıktığını biliyoruz. Kadınların da erkekler
gibi okumasını, seçmesini ve seçilmesini, memuriyetlerde de ayrım gözetilme$
mesini istemişti.
nel kuruluna sunmuştur.” şeklinde konuya açıklık getirmiştir. (Bülent Tanör, OsE
manlıETürk Anayasal Gelişmeleri, İstanbul, YKY, 2002, s. 290.)
22 Ankara Hukuk Mektebi’ndeki görevine 1925 yılında Anayasa Hukuku profesörü olarak
atanmış ve 1931 yılına kadar görevini sürdürmüştür. (Oya Fişekçi (der), Kuruluşunun
50. Yılı Dolayısıyla Ankara Hukuk Fakültesi Öğretim Üye ve Yardımcılarının BibE
liyografyası 1925–1975, Ankara, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayınları,
1977, s. 6.)
23 Mumcu’ya göre, “Bu ilk toplantıda konuşmalar gözden geçirilirse, Fakültemiz
kurucularının ayrıntılar dışında hemen her konuda anlaşmış oldukları sonucu çıkar.
… (H)erşeyden önce, yeni hazırlanan modern Türk hukukunu araştırıp öğretecek bir
“mektep”, yani bir “ekol” kurmak istemişlerdir. Daha sonra bu okulda yetişecek hu$
kukçuların, yeni hukukun çerçevesi içinde kalıp, dar bir görüşle hayata atılmalarını
sakıncalı bulmuşlar, bu nedenle hem Türk hukukunun, hem de genel hukukun tari$
hini zorunlu bir ders olarak kabul etmişlerdir. Yeni hazırlanacak Medeni Kanun’un İs$
lam hukukuyla ilişkisinin tamamen ortadan kaldırılacağı bilindiği için “Mecelle” dersi$
nin okutulmaması kararlaştırılmıştır. Nitekim bu önemli adım birkaç hafta sonra İs$
tanbul Hukuk Fakültesi’nin programına da yansımış ve İslam Hukukunun en önemli
bölümlerinden olan Usul$i Fıkıh dersi kaldırılmış ve yerine Tarih$i Hukuk dersi konul$
muştur (7 Aralık 1925).” Ahmet Mumcu, Ankara Adliye Hukuk Mektebi’nden Ankara
Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne (1925–1975), Ankara, Ankara Üniversitesi Hukuk
Fakültesi Yayınları, 1977, s. 66–67.
24 Ahmet Mumcu, Ankara Adliye Hukuk Mektebi’nden Ankara Üniversitesi Hukuk
Fakültesi’ne (1925–1975), s. 59–60.
25
Ankara Hukuk Mektebi’nde ilk dersi kimin verdiği konusunda bir netlik
bulunmamaktadır. Konu Mumcu tarafından da adı geçen eserinde tartışmaya açık
bulunmuştur. Cemil Bilsel, Süeyp Nizami Derbil ve Hüseyin Cahit Oğuzoğlu ilk dersin
Ahmet Ağaoğlu tarafından verildiğini belirtirler. Buna karşılık Mekteb’in ilk öğrencile$
rinden olan ve kendisine o gün tüm konuşmaları zapta geçirmek görevi verilen Baha
Soysal, ilk dersin Veli Bey tarafından verildiğini yazmış ve Mumcu ile yaptığı görüşme
esnasında tekrar etmiştir. Mumcu bu tanıklığın ardından Baha Soysal’ın yanılmış ol$
masının küçük bir ihtimal olduğunu da zikretmekle beraber başta da belirtildiği gibi
sorunun tartışmalı olduğunu da kabul eder. Ahmet Mumcu, Ankara Adliye Hukuk
Mektebi’nden Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne (1925–1975), s. 74–75, dp. 67.
446
Ebru Kayabaş (İÜHFM C. LXX, S. 1, s. 441 H 452, 2012)
Ağaoğlu ile ilgili ilginç bir anekdot da 13 Şubat 1926'da Meclis'te konu
edilmiş; Ağaoğlu ve Yusuf Kemal Tengirşek gibi bazı kişilerin hem mebusluk
hem de Ankara Hukuk Mektebi’nde öğretim üyeliği yapıp iki yerden para al$
maları tartışma konusu olmuştu. Yusuf Kemal, bu ikinci işin zamanında ken$
dilerine "Şu işi deruhte et", denilerek emirle verildiğini, hiçbir şekilde maaştan
bahsetmediklerini, şimdiye kadar da ödediklerini söyleyip, şimdi başka şeyler$
den dolayı ücret kesmek istediklerini, fakat bu dersleri maaş almadan da vere$
bileceklerini bildirdi. Bu konuda Ağaoğlu bir açıklama yapmamıştır26.
Yine bu dönemde Ağaoğlu, Atatürk'e bazı icraatlarını hatalı gördüğünü
belirtse de saygı ve bağlılıkta kusur etmemiş fakat her ortamda ısrarla ve
açıkça belirttiği gibi İsmet İnönü'nün devletçi anlayışını ve şahsiyetini de sev$
memişti27.
1922–27 yılları Ağaoğlu’nun meslek hayatının, daha doğru bir ifade ile
mesleklerinin icrasının zirve noktasıdır. O yıllarda gazeteciliğinin yanında
TBMM’nin II. ve III. Dönem Kars milletvekilliği görevini yürütüyordu. Bu arada
daha önce de zikredildiği gibi Ankara Hukuk Mektebi’nde derslerine devam
etmektedir, 1921 ve 1924 Anayasa değişiklikleri sırasında Anayasa Komisyonu
üyeliğini de yürütmüştür. Bahse konu anayasa tasarılarında Batılı ülkelerin
anayasalarında yer alan özel girişim, serbest rekabet, özel mülkiyetin korun$
ması gibi düşüncesini yansıtan ilkelerin anayasada ön plana çıkarılmasına
çalışmıştır. Özcan’a göre diğer alanlarda yaptığı gibi bu kez de hukuk alanında
hukukçu formasyonuyla rejimin anayasal çerçevesinin inşasında rol almıştır28.
Diğer yandan Cumhuriyet Halk Fırkası’nın (CHF) yönetim kurulu üyeliği sıra$
sında, Fırka’nın içtüzüğünü hazırlayanlar arasında da adı geçmektedir ve yine
1924’te Atatürk’ün isteği üzerine Anadolu Ajansı’nı kurarak, bir dönem genel
müdürlüğü ve yönetim kurulu başkanlığı görevlerinde de bulundu29.
Devrimin ilk yıllarının ardından Meclis’te ve CHF üyeleri arasında siyasi
fikir ayrılıkları ve çatışmaları başladığı sıralarda Fethi Okyar’ın başkanlığında
Serbest Fırka teşebbüsü ile karşılaşıyoruz30. İmparatorluktan cumhuriyete
geçiş sürecinde ve aynı zamanda cumhuriyetin kuruluşunda önemli bir ko$
numu olan, o dönemde hükümeti eleştiren liberal muhaliflerin içerisinde yer
alarak Cumhuriyet Halk Fırkası’ndan ayrılan Ağaoğlu, hatıralarında da bah$
Sakal, Ağaoğlu Ahmed Bey, s. 46.
Sakal, Ağaoğlu Ahmed Bey, s. 46.
28 Konu ile ilgili bir tartışma için bkz. dipnot 21.
29 Özcan, Ahmet Ağaoğlu ve Rol Değişikliği, s. 183–184.
30 Serbest Cumhuriyet Fırkası (SCF), tek parti yönetiminin temellerinin atıldığı 1923
yılından, çok partili hayata adım atılıncaya kadar geçen yaklaşık 23 yıllık dönemde ku$
rulmuş olan iki “parlamenter parti”den sonuncusudur. Her iki parti de (diğeri Terakki$
perver Cumhuriyet Fırkası’dır), bu dönemin ilk yedi yıllık bölümünde doğmuş ve çok
kısa bir süre yaşayabilmiştir. Bilindiği gibi SCF, gerek devlet organının işleyişi üzerinde
bir denetim ve denge mekanizması oluşturmak, gerekse rejime karşı toplumun nabzını
ölçmek amacıyla bizzat Mustafa Kemal tarafından gündeme getirilmiştir. (Shissler, İki
İmparatorluk Arasında Ahmet Ağaoğlu ve Yeni Türkiye, s. 302–307; Özcan, Ahmet
Ağaoğlu ve Rol Değişikliği, s. 226; Özge Özcan, “Ahmet Ağaoğlu ve Yusuf Akçura’nın
Siyasi Kimliklerinin Analizi”, s. 30.)
26
27
“Bir Yavuz Hukukçu”: Ahmet Ağaoğlu
447
settiği üzere Serbest Cumhuriyet Fırkası deneyimine gönülsüzce katılmış31,
Fırka’nın üç ay süren macerasının bütün aşamalarına tanıklık etmiştir32. Daha
önce de zikredildiği gibi, düşünceleri itibarıyla liberal ekonomiden yana olan
Ağaoğlu, değişik dönemlerde yaptığı konuşmalar ve raporlarla İsmet Paşa hü$
kümetini eleştirmekteydi. Böylece Fethi Bey’in çevresinde liberal ekonomiden
yana ve İsmet Paşa Hükümeti’nin icraatlarını eleştiren kişilerin toplanmak
istendiği görülmektedir33.
Sonuç itibariyle, Serbest Cumhuriyet Fırkası üç aylık dönemde Cumhu$
riyet Halk Fırkası’nın yanında ikinci bir fırka olarak yanlışları, doğrularıyla
geniş yankı uyandırmış ve Türk siyasal hayatındaki haklı yerini almıştır. Ser$
best Cumhuriyet Fırkası’nın kalıcı olamamasının temel sebebi, toplumun çok
partili yaşama henüz hazır olmadığı düşüncesidir34. İşte, “Serbest Cumhuriyet
Fırkası Mustafa Kemal’in tek partinin siyasal tekeline son vermek ve “vesayetçi”
nitelikte olsa da demokrasiyi gerçekleştirmek amacıyla giriştiği bir deneyim
olması açısından önem taşımaktadır”. Çünkü SCF, başlangıçta öngörüldüğü
gibi, sadece CHP’nin eksiklerini ve hatalarını ortaya koyacak olan küçük bir
“parlamento içi denetim organı” değil, parlamento dışında da gelişen ve “kitle
partisi” karakteri kazanmaya başlamış bir partiydi. SCF’nin kapanması Ağa$
oğlu’nun hayatında bir dizi değişikliğin olduğu yeni bir dönem açmıştır. “Bu
dönemde liberal düşünceler devlet kadrolarından dışlanmanın sağlam bir öl$
çütü olarak gösterilmektedir”35. Üniversiteden ihraç edilmesi, parti ile ilişiğinin
kesilmesi bu döneme rastlamaktadır. Parti kapandıktan sonra da diğer
SCF’lilerin tersine tekrar CHP’ye girmedi, liberal görüşlerini yazılarıyla savun$
maya devam etti36.
Parlamento dışında kalınca artık Ankara'yı terk etme gerekliliğine inana$
rak küskünler kenti37 İstanbul'a taşınmış ve Ankara Hukuk'taki hocalığını
İstanbul'da sürdürmüştür38. İstanbul Darülfünunu Hukuk Fakültesi’nde
Özcan, Ahmet Ağaoğlu ve Rol Değişikliği, s. 226.
Hukukçu formasyonu nedeniyle SCF’nin tüzüğünü de Ağaoğlu yazmıştır. Tüzük yerine
“yasa”yı, mahalli teşkilat yerine de “ocak”(ğ)ı tercih etmesi onun Türkçü anlayışının iz$
leri olarak kabul edilebilir. Bunların dışında partinin ideologu olan Ağaoğlu tüzüğün
içeriğinde yatan fikri anlayış gibi başka konularda da etkili olmuştur. (Sakal, Ağaoğlu
Ahmed Bey, s. 52.)
33 Sakal, Ağaoğlu Ahmed Bey, s. 51.
34 M. Şükrü Hanioğlu bu konuda farklı bir görüştedir. Hanioğlu: “Otoriter tek parti reji$
mine yönelişin Cumhuriyet kurucuları önündeki tek ve doğal seçenek olduğunu söyle$
yebilmemiz mümkün değildir.” der. Yazısında başka ve çoğulcu seçeneklerin arasından
bu yolun tercih edildiğini söylüyor. İlgili yazının tamamı için: M. Şükrü Hanioğlu,
http://www.sabah.com.tr/Yazarlar/hanioglu/2011/12/04/donemin$kosullari$goz$
onune$alinirsa
35 Özge Özcan, “Ahmet Ağaoğlu ve Yusuf Akçura’nın Siyasi Kimliklerinin Analizi”, s. 34;
Özcan, Ahmet Ağaoğlu ve Rol Değişikliği, s. 231$232.
36 Özge Özcan, “Ahmet Ağaoğlu ve Yusuf Akçura’nın Siyasi Kimliklerinin Analizi”, s. 35;
Özcan, Ahmet Ağaoğlu ve Rol Değişikliği, s. 244.
37 Sakal, Ağaoğlu Ahmed Bey, s. 60.
38 Özcan, Ahmet Ağaoğlu ve Rol Değişikliği, s. 244.
31
32
448
Ebru Kayabaş (İÜHFM C. LXX, S. 1, s. 441 H 452, 2012)
1931–1933 yılları arasında Hukuk Tarihi derslerini yürütmüştür39. Aynı dö$
nemde İstanbul'da Akın Gazetesini de çıkaran Ağaoğlu, hocalığının yanında
gazeteciliğe de devam etmiştir.
Ağaoğlu’nun hayatının neredeyse aktif olduğu tüm dönemlerinde bir işle
yetinmeyerek birden fazlasını sürdürdüğüne tanık olmaktayız. Son döneminde
yine iki arkadaşı ile birlikte çıkardığı Akın Gazetesi'nde İnönü'nün devletçi
politikasını eleştirmeye devam ediyordu. 1933 tarihinde ise Üniversite Reformu
ile Darülfünun’da değişiklik yapılması ve İstanbul Üniversitesi olarak yeniden
düzenlenmesinin ardından emekli edildi, gazetesi de kapatıldı40. Bu son darbe
onun gazetecilikten ve genel olarak siyasal hayattan uzaklaşmasına neden
olmuştur. Emekliye sevk edildikten sonra “sivil ölüme mahkûm bir heyula gibi”
yaşamak zorunda bırakıldığından bahsetmektedir41.
Bir zamanlar devlet ve parti sözcüğüne kadar yükselen Ağaoğlu’nun
böyle bir konuma düşürülüşünü, biraz da kendi kararlı ve inatçı kişiliğine
bağlamak gerekir. Yıllar sonra evine çekilmek zorunda kalan Ağaoğlu, her şeye
rağmen düşünce hayatından büsbütün uzaklaşmamış, çeşitli gazete ve dergi$
lerde çalışmalarını sürdürmüş, “Kültür Haftası” ve “İnsan” adlı dergilerde ant$
ropolojik veriler ve felsefi düşüncelerle desteklediği hukuk ve uygarlık tarihi
üzerine, güncel siyasetle ilgisi olmayan yazılar yazmaya devam etmiştir42.
Ağaoğlu’nun renkli ve çalkantılı hayatı 19 Mayıs 1939’da İstanbul’da son
buldu.
Ağaoğlu’nun davranışlarını ve tercihlerini büyük ölçüde içinde yer aldığı
değişik toplumsal mekân ve koşullar yönlendirmiştir. Onun kimlik değişikliğini,
Rusya’da iken kolonyal tebaa statüsünde olan bir sivil seçkini, Osmanlı İmpa$
ratorluğu’nda bir emperyal bürokrat, Cumhuriyet Türkiyesi’nde ise bir ulus$
devlet seçkini haline getiren koşullarda aramak gerekir. Ağaoğlu’nun tüm ya$
şamı dönemin şartları gereği dramatik bir kimlik değişikliğini yansıtmaktadır.
Düşünceleri çeşitli dönemlerde vurgu ve içerikleri değişerek kronolojik bir sı$
rayla, Paris yıllarında bir miktar Türk aleyhtarlığını da içeren İranizm,
Rusya’da Cedidizm, Osmanlı Türkiyesi’nde İttihatçı Pantürkizm, Cumhuriyet
döneminde Kemalizm, bireycilik ve liberalizm şeklinde beş ana çizgi içinde ge$
lişmiştir. Bu kronoloji göz önüne alındığında Ağaoğlu’nun bütün yaşamı bo$
Hukuk Tarihi Anabilim Dalı araştırma görevlileri Ali Adem Yörük ve Mahmud Esad
Kalıpçı tarafından “Dünden Bugüne İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde Hukuk
Tarihi” semineri öncesi, hazırlık çalışmaları sırasında, fakültemizde Hukuk Tarihi der$
sini yürüten tüm hocaların arşiv kayıtları araştırıldı. Bu sırada Ahmet Ağaoğlu ile ilgili
İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi arşivinde yapılan taramada Ağaoğlu’nun özlük
dosyasına da ulaşılmış olmakla birlikte söz konusu dosyada 1934 tarihli, vilayetçe ma$
aşından yapılması istenen kesintiyi içeren belge ve buna mukabil, Ağaoğlu’nun Fakülte
ile ilişiğinin kesilmiş olduğunu bildirir cevap yazısı hariç, faal çalışma dönemi ile ilgili
herhangi bir belgeye ulaşılamamıştır. Yine Hukuk Fakültesi’nde görev yapmış hocala$
rın, özlük dosyalarında 1933 Üniversite Reformu öncesine ait herhangi bir belgenin
bulunmayışı, durumun Ağaoğlu’nun şahsına özgü olmadığını da göstermektedir.
40 Özcan, Ahmet Ağaoğlu ve Rol Değişikliği, s. 244; Shissler, İki İmparatorluk AraE
sında Ahmet Ağaoğlu ve Yeni Türkiye, s. 316.
41 Özcan, Ahmet Ağaoğlu ve Rol Değişikliği, s. 244.
42 Özcan, Ahmet Ağaoğlu ve Rol Değişikliği, s. 245.
39
“Bir Yavuz Hukukçu”: Ahmet Ağaoğlu
449
yunca aynı düşünce çizgisini tutarlı bir şekilde sürdürdüğünü iddia etmek
elbette ki mümkün değildir43. Hayatı boyunca doğru bulmadığı her şeyin karşı$
sında olmuş ve sonuçları acı da olsa fikirlerini savunmaktan vazgeçmemiştir ve
kendisi açısından gurur verici olan, mücadele içerisinde olduğu tüm karşıtla$
rınca, “dürüst, samimi ve gerçek bir demokrat” olarak adlandırılmasıdır44.
Fransa’da hukuk okumuş ve genç Türkiye Cumhuriyeti’nin en önemli iki
hukuk fakültesinde hukuk okutmuş olan Ağaoğlu45, hukuku “efrad$ı beşer
arasındaki ilişkileri tespit etmek” olarak tanımlar46. Ona göre “Bir yerde iki
insan varsa orada hukuk da vardır veya olmalıdır. İki veya daha çok insanın
olduğu yerde hukuk yoksa oradaki ilişkiler de insani değil hayvani olur. Bu
demektir ki hukuk insanoğlunun çevresiyle ilişkilerini düzenlerken hayvanlar$
dan farklı olarak ortaya attığı ilkeler bütünüdür. Hukuk mahiyeti itibarıyla
değişkendir. İnsanlar ve hayatları değiştiğine göre hukuk da dondurulamaz”47.
Hukuktaki gelişimin toplumun kültür seviyesiyle at başı yürüdüğünü
bize hukuk tarihi göstermektedir. Geri bir toplumda gelişmiş bir hukuk uygu$
layamazsınız. Hazır ve tercüme hukuk normlarını aldığınızı sanırsınız, ancak
hep aksayan bir şeyler hissedersiniz. Bunun için kültür kurumları, iktisadi ve
sosyal kurumlar ve gelişmiş bir demokrasinin altyapısı kurulursa hukuk da o
zaman yavaş yavaş gelişir. Sözün kısası insanlığın gelişimi ile hukukun ilerle$
mesi birbirinin hem sebebi, hem de sonucudur. Bunlar bir diğerinden ayrıl$
mazlar48.
Ağaoğlu’na göre bu ilke göz ardı edilmiştir. Bu nedenden Meşrutiyet ile
dahi kanun hâkimiyeti kurulamamış, kanunları yapan ve uygulayanlar önce
kendileri ihlal etmişlerdi. Despotizmi henüz manevi olarak atamamıştık. Ana$
yasa vardı, genel ve yerel meclisler de vardı ama hiçbiri görevini yapamadı.
Üyelerin hemen hemen tamamı tek bir işaretle katılmadıkları kararlara "evet"
dediler. Despotizm böylece tek elden çok ele, belirli adresten belirsize, bilinen
noktadan bilinmeze kaydı. Oysa Batı haklarını söke söke almıştır. Sınıflar,
şahıslar, hukuki ve iktisadi birlikler arasında mücadeleler yapılmış, böylece
Batı insanında hak ve özgürlük için mücadele etme yeteneği gelişmiştir. Do$
ğuda ise bütün her şeyi önüne katıp götüren despotizm nedeniyle tüm insanlar
aynı seviyeye inmiş, sınıf farkı kalmamıştır. Bunların sonucunda Doğulu hak
Özcan, Ahmet Ağaoğlu ve Rol Değişikliği, s. 177. Bu durumun neden böyle olduğu
ile ilgili ipuçları için bkz: dipnot 2.
44 Sakal, Ağaoğlu Ahmed Bey, s. 215.
45 Sakal, Ağaoğlu Ahmed Bey, s. 148.
46 Ahmet Ağaoğlu, Üç Medeniyet, Ankara, Başbakanlık Kültür Müsteşarlığı, 1972, s.
34’ten naklen, Sakal, Ağaoğlu Ahmed Bey, s. 148.
47 Sakal, Ağaoğlu Ahmed Bey, s. 148.
48 Ahmet Ağaoğlu, Hukuk Tarihi, İstanbul, Hukuk Talebesi Cemiyeti Yayınları, 1931–
1932, s. 3$7 (Kitap Ağaoğlu’nun 1931–32 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakül$
tesi’nde Ahmet Ağaoğlu tarafından yürütülen Hukuk Tarihi dersinin notlarından oluş$
maktadır. İlk sayfasında “Hukuk Fakültesi müderrislerinden Ağaoğlu Ahmet Beyefen$
dinin takrirleridir” notu ile birlikte, “Birinci sınıf talebesinden Nijat Bey tarafından tu$
tulduğu belirtilmektedir. 1932 senesinde İstanbul’da Hukuk Talebesi Cemiyeti tarafın$
dan basılmıştır.)$ (Y. N. Çalışmada esere yapılan atıflar orijinalinin sadeleştirilmiş hali$
dir.); Sakal, Ağaoğlu Ahmed Bey, s. 149.
43
450
Ebru Kayabaş (İÜHFM C. LXX, S. 1, s. 441 H 452, 2012)
ve hukuk aramayı hiç yapmadığı bir şey olduğundan bilemez. Ağaoğlu'nun bu
yazdıkları satırlarda kalmış söz ve fikirler değildir. O Malta'da sürgün iken
İngilizlerle en çok uğraşan, onları uğraştıran kişilerden biri olmuştur. Kendisi$
nin suçlu olmadığını, haklı olduğunu, haksızların başta İngilizler ve onların
müttefikleri ile Türkiye'deki yandaşları olduğunu yazmış, söylemiştir. Bitmez
tükenmez kavgalarından dolayı İngilizler her seferinde dinlemek zorunda kal$
mışlardır49. İşte bu nedenle Bilal Şimşir “Malta Sürgünleri” isimli eserinde
Ağaoğlu'na ayırdığı bölüme çalışmanın başlığına da ilham veren "Bir Yavuz
Adam" adını vermiştir50.
Gerek Malta'da gerekse başka yerlerde daima merhamet dilenmeye karşı
çıkmış, “Serbest İnsanlar Ülkesinde” adlı eserinde baskıyı ve ona tahammül
etmeyi "hayvanlık zamanından kalma bir nakise (ayıp, kusur)", hakkı, hukuku
ve adaleti ise "meleklerin insanlarda gıpta ettikleri bir haslet" olarak değerlen$
dirmiştir. Adaletin tam sağlanması, hak ve hukukun eksiksiz temin ve dağılımı
için "taazzuv etmiş" (şekillenmiş) bir toplumu şart olarak görmektedir. Teşki$
latlı toplum, yönetici ve memurları denetleyen halk, adalet için hazırdır51.
Malta'daki mücadelelerinin benzerini İstiklal Mahkemeleri’nde yargıla$
nanlar için veya TBMM'de dokunulmazlıkları kaldırılanlar için de verdiğini
biliyoruz. Meclisin kendisini mahkeme yerine koyamayacağı şeklinde uyarıla$
rıyla adaletin doğru temini için çalışmıştır52.
Ona göre aslında mağluplara ve mazlumlara düşkün olan Türkler mer$
hametlerini taçlandırarak hukuk ve hak düzeni de kurmuştur. Ancak gelişen
Batı toplumları ve hukuk sistemleri karşısında donmuş ve uyuşmuş hukuk
sistemi de İmparatorluğumuzla çökünce mağlup kavimlere gösterdiğimiz mer$
hamet unutulmuştur. Çünkü bugün tüm dünyanın değer hükümleri Roma ve
Batı hukukuna göredir. O hukuk da bizi barbar görmüştür. Daha önce Türk
hukuk sistemine tabi olanlar bizi daha sonra İngiliz ve Roma kafasıyla suçla$
mıştır. Bu gerçekten hareketle, gerektiği zaman hukuk sistemini kuramayan
toplumlar hukuklarını da koruyamaz diyebiliriz. Yine Ağaoğlu’na göre hak mü$
cadele ile alınmalı ve hukuk da o mücadeleden çıkarılacak derslerle şekillen$
melidir. Doğu toplumları bu mücadeleye alışkın olmadıklarından aslında değiş$
ken olan İslam hukukunu bile dondurmuşlar, son bin yılda yeni hükümler
getiremeyerek hukuku sultanların ihsan ve adaletnamelerine bırakmışlardır.
İslam hukukuna inkılâp gereklidir53.
Başka konularda Doğu medeniyetine çok yüklendiği halde hukuk konu$
sunda insaflı davrandığını, kendi tespitleriyle hukuki geriliğimizi anlatırken
yine toplumun diğer unsurlarını suçladığını, hukuka, hukukçulara hatta şeri$
ata pek dokunmadığını görüyoruz. Ona göre böyle geri bırakılmış bir toplumda
zaten sağlıklı bir hukuk sistemi olamazdı. Dışarıdan getirilse de yozlaşırdı54.
İngiltere Adalet Bakanı’na yazdığı mektup önemli ve anlamlıdır: “İngiltere dünya
ölçüsündeki gücüyle, benim gibi savunmasız birçok kişiyi elbette ezebilir ekselans.
Ama bu, İngiltere’nin şanına ne kazandıracaktır? … Acınmayı ya da bağışlanmayı asla
kabul edemem. Ben, adaleti istiyorum.” Şimşir, Malta Sürgünleri, s. 251, 263–274.
50 Sakal, Ağaoğlu Ahmed Bey, s. 149; Şimşir, Malta Sürgünleri, s. 263.
51 Sakal, Ağaoğlu Ahmed Bey, s. 150, 203.
52 Sakal, Ağaoğlu Ahmed Bey, s. 150.
53 Sakal, Ağaoğlu Ahmed Bey, s. 150$151.
54 Sakal, Ağaoğlu Ahmed Bey, s. 151.
49
“Bir Yavuz Hukukçu”: Ahmet Ağaoğlu
451
Bununla birlikte Atatürk'ün kadınlara verdiği haklar için bile endişelidir
ve "onlar bu hakları kendileri almadılar, onun için kıymetini bilmezler" di$
yordu55. Önce de bahsedildiği gibi kendisi 1925–26 yılından itibaren Ankara
Hukuk'taki derslerinde kadına her hakkının verilmesi gerektiğini söylemiş ve
bu sahada öncülük yapmıştır56.
Batı medeniyetini gülü ve dikeni ile alma taraftarı olan Ağaoğlu’nun hu$
kuk söz konusu olduğunda hazır hukuk normları almaya soğuk baktığını ve
aydınların bizim şartlarımıza göre hukuki düzenlemeler yapmalarını savundu$
ğunu görüyoruz57.
Ağaoğlu’nun Hukuk Tarihi ile ilgili düşüncelerini, çeşitli zamanlarda
yazdığı gazete ve dergi makaleleri ile birlikte 1931–1932 ders yılının iki sömest$
rinde anlatmış olduğu derste birinci sınıf öğrencilerinden Nijat Bey tarafından
tutulan notların Hukuk Talebesi Cemiyeti’nce kitap haline getirilip yayınlanan
eserinden öğreniyoruz. Kendisi de bu notların bir kısmını daha sonra 1938’de
parça parça İnsan Mecmuası’nda yayınlamıştır.
Ağaoğlu’na göre bir milletin hukuki kurumları ile hukuk düşüncesinin
gelişiminin seyrini izleyen ve bunu kaydeden tarihe milli hukuk tarihi denir.
Buna karşılık insanlığın genelini kapsayan hukuki kurumlar ile hukuk düşün$
cesinin gelişimini konu edinmiş tarihe ise umumi hukuk tarihi denilebilir. An$
cak burada bir soru ortaya çıkar: Acaba bütün toplumu içerecek şekilde bir
umumi hukuk tarihi var mıdır? Açıktır ki bu tür bir soru milli hukuk tarihi için
geçerli değildir. Çünkü milli bir çevre içinde doğan hukuki kurumların kapsam
ve gelişimlerini takip, tetkik ve ilerleyiş yönlerini belirlemek mümkündür58.
Fakat aynı imkân acaba tüm toplumları kapsayacak şekilde mümkün
müdür? Zira iletişimin arttığı, en ücra yerlerde yaşayanlardan bile haberdar
olduğumuz bugünlerde bile toplum o kadar çeşitli ve farklı manzaralar gösteri$
yorken ve aralarında o derece seviye ve tekâmül farkları varken genel ve kapsa$
yıcı bir tarih meydana getirmek hakikaten çok zordur. Bu çerçevede bir tarafta
mesela Fransa ve İngiltere, diğer tarafta yamyamlar ve Zulular bulunuyorlar.
“Ağaoğlu, Türk kadınına seçme ve seçilme hakkının verilmesi üzerine gazetelerde bir$
kaç yazı yazmış ve kadınlarımızın mebus ve vali olacağını söylemiştir. Ancak bu ko$
nuda bazı endişeleri olduğunu da görüyoruz. Çünkü Türk kadını bu haklarını müca$
dele ederek almamış, onlara bu hakkı Büyük Önder bahşetmiştir. Oysa Avrupa kadını
hakkını mücadele ile kazanmıştır. Bizimkiler bu lütfun kıymetini bilmez de vakitlerini
ve enerjilerini sadece eğlenmeye harcarlarsa ellerindekileri de kaçırırlar.” (Ahmet Ağa$
oğlu, “Türk Kadınına Verilen Seçme ve Seçilme Hakkı”, Cumhuriyet, 6 Birincikanun,
1934; “Hem Haklı Hem Haksız”, Cumhuriyet, 15 Nisan 1935’den naklen, Sakal, AğaE
oğlu Ahmed Bey, s. 142.)
56 Kızı Süreyya Ağaoğlu, Türkiye’de bir hukuk fakültesine, İstanbul Darülfünunu Hukuk
Fakültesi’ne kaydını yaptıran ilk Türk kızıdır. Ulusal ve uluslararası alanda birçok ku$
rum ve derneğin kurucusu ve üyesidir. 1921’de 17 yaşında iken, fakülteye kayıt için
başvurmuş, ilk olduğundan üç arkadaş daha bulması şartıyla kendilerine ayrı bir sınıf
açılması kabul edilmiştir. İkna ettiği üç arkadaşından birisi de o dönem dördüncü sınıf
öğrencisi olan Sıdık Sami Onar’ın ileriki yıllarda eşi olacak Bedia Onar’dır. Kendisine
de ilk Türk kadın hukuk öğrencisi olarak 1 numara verilmiştir. 1924–25 öğretim yı$
lında da 4 yıllık öğrencilik hayatının ardından mezun oldu. (Celal Üngen, Coşkun On$
gun, Hukukun Öncü KadınıEAvukat Süreyya Ağaoğlu, s. 66$77.)
57 Sakal, Ağaoğlu Ahmed Bey, s. 151.
58 Ağaoğlu, Hukuk Tarihi, s. 3$4.
55
452
Ebru Kayabaş (İÜHFM C. LXX, S. 1, s. 441 H 452, 2012)
Acaba bu kadar farklı ve birbirinden ayrı varlıkları bir araya getirip müşterek
hukuk tarihinin konusu yapmak doğru olur mu?59
Bu soru umumi hukuk tarihinde olduğu kadar genel siyasi tarih için de
geçerli değildir. Zira siyasi tarih sadece olaylardan bahseder. Kurumları yo$
rumlamaz. Hukuk tarihinin konusu zaten kurumlardır. Örneğin İngiltere ile
Zulular arasındaki siyasi olaylardan bahsedilebilir ancak İngiliz hukukunun
kurumları ile Zulu hukukunun kurumlarını yan yana getirmek, bunlardan tek
bir mevzu gibi bahsetmek garip olmaz mı? İşte bu nedenden dolayıdır ki Ağa$
oğlu’na göre 19. yüzyıla kadar umumi hukuk tarihi ismi ile bir genel hukuk
tarihi şubesinin kurulması düşünülmemiştir. O yüzyıldan önce de hukuk tari$
hinin kıymet ve önemini idrak edenler olmuştur, mesela Fransız hukukçuların$
dan 16. yüzyılda yaşamış olan Donneau ile Cujas böyle bir tarihin gerekliliğini
kabul etmişlerdir. Fakat onların da hukuk tarihinden kast ettikleri anlam pek
sınırlıydı. Onlara göre hukuk tarihi herhangi bir mevzu kanunun tarihçesini ve
bu kanunu gerektiren sebepleri kaydetmekten ibaret olacaktır. Yine de bu Ağa$
oğlu’na göre bir başlangıçtı60.
Bunların dışında Ağaoğlu kitabında çeşitli hukuk kuramlarından, top$
lumun kökeninden, ilk toplumsal kurumlardan, kabile devrindeki aile kuru$
mundan, idari, hukuki, dini tarzlardan, bunların ardından ortaya çıkan top$
lumsal sınıflardan, hukuki kurallardan ve çeşitli milletlerdeki farklılıklarından
bahsetmiştir61.
Ayrıca Ağaoğlu’nun hukuk hakkındaki düşüncelerine Malta Sürgünü
esnasında yazdığı ve 1927’de basılan “Üç Medeniyet” isimli eserinde de rastlıyo$
ruz. Bu eserin haricinde Ağaoğlu birçok kitap ve makaleye imza atmıştır62 an$
cak hukuk ile doğrudan alakalı olarak yazdığı makaleler toplanıp, sadeleştirilip,
yeniden yayınlanmaya muhtaçtır. Hayatının hukukla ilgili kısmı, diğer yanları$
nın aksine karanlıkta kalmıştır.
Ağaoğlu, Hukuk Tarihi, s. 4.
Ağaoğlu, Hukuk Tarihi, s. 4$5.
61 Ağaoğlu, Hukuk Tarihi, tamamı.
62 Ahmet Ağaoğlu’nun kitapları: Üç Medeniyet (Ankara, Türk Ocakları Merkez Heyeti
Matbaası, 1927), Hukuk Tarihi (İstanbul, Hukuk Talebesi Cemiyeti Neşriyatı, 1932),
Ankara Hukuk Mektebi 3. Sınıf Hukuk$ı Esasiye Notları (Ankara, Hâkimiyet$i Milliye
“Ulus” Basımevi), Türk Teşkilat$ı Esasiyesi (Ankara, 1925), Tarih$i Umumi Notları; Ku$
run$u Vustaya Medhal (İstanbul, 1914), İlk Roma Ailesi ile ilk Türk ailesi Arasında
Mukayese, İslam ve Ahund (Bakü, 1900), Serbest İnsanlar Ülkesinde (İstanbul, 1930),
İslam’a göre ve İslamiyette Kadın (Tiflis 1901, Rusça, 1959 yılında İslamda Kadın is$
miyle Türkçeye çevrilmiştir.), Hindistan ve İngiltere (Cumhuriyet Matbaası, İstanbul,
1929), Etika (Kropotkin’den tercüme, İstanbul, 1934), Devlet ve Fert (İstanbul, 1933),
İran ve İnkılâbı (Zerbamat Basımevi, 1941), Ben Neyim? (Ağaoğlu Külliyatı, İstanbul,
1939), Gönülsüz Olmaz (Zerbamat Basımevi, Ankara, 1941), İhtilal mi İnkılâp mı? (Alâ$
eddin Kıral Basımevi, Ankara, 1942), Serbest Fırka Hatıraları (Nebioğlu Yayınları, İs$
tanbul, ty).
59
60