Papers by Merve Esra Özgürbüz
Trabzonlu Müellifler ve Eserleri, 2023
Hars Akademi, 2023
Yaşanılan dünyada hegemonik kıstaslar çerçevesinde canlılar birtakım gruplara ayrılarak kendi ara... more Yaşanılan dünyada hegemonik kıstaslar çerçevesinde canlılar birtakım gruplara ayrılarak kendi aralarında hiyerarşik bir derecelendirmeye tabi tutulmaktadır. Cins, cinsiyet, cinsel yönelim, ırk, yaş şeklinde çeşitli kriterlerle kurgulanan ayrımcılığın kutsadığı grup beyaz heteroseksüel erkektir. Erkeği kutsayan ataerkil ideolojileri eleştiren birçok kuram vardır. Bu kuramlardan biri olan ve kadın ile doğaya yönelik baskının kaynağının aynı olduğunu savunan ekofeminizm, özellikle doğaya odaklanarak erkek dışında kalan cins ve cinsiyetler üzerinde yaratılan tahakküm hakkında politikalar üretmektedir. Söz konusu politikalar doğrultusunda doğal çevrenin tahribatını, ağaçların, denizlerin, hayvan türlerinin yok edilmesini, aşağı bir konumda görülmesini engellemek; ataerkil sistemin neden olduğu olumsuzluklar üzerinde düşünmek ve çözümler üretmek hedeflenmektedir. Çalışmada ekofeminizmin ne olduğu, kadın ve doğa arasındaki ilişki, ekofeminizmin ortaya çıkışı ve gelişimi konularına yer verilmektedir. Çözümleme bölümünde Meav Yayıncılıktan Hayvan Haklarına Giriş Seti kapsamında çıkan Hayvan Kurtarma ve Senin Gibi adlı iki resimli çocuk kitabı ekofeminist eleştiri bağlamında değerlendirilmektedir. İnsanın doğaya, hayvanlara, diğer insanlara karşı muamelesinin eleştirildiği kitaplarda cins ve cinsiyetler arasındaki eşitsizliğin sorgulanması temel mesele olarak gündeme getirilmektedir. Bununla beraber türcülük ve cinsiyetçiliğe eleştirel bir anlayışla yaklaşan çalışma, çocuk kitaplarının ekofeminist bir bakışla ve karşılaştırmalı bir şekilde incelenerek bu konuda var olan çalışmaların desteklenmesine de katkı sağlamayı hedeflemektedir.
Akdeniz Kadın Çalışmaları ve Toplumsal Cinsiyet Dergisi, 2023
En eski anlatı biçimlerinden olan ve doğduğu kültürden beslenen masallar, mutlak ve klişe bir yap... more En eski anlatı biçimlerinden olan ve doğduğu kültürden beslenen masallar, mutlak ve klişe bir yapıya sahiptir. Ekseriyetle sıkıntılı bir durum içinde yer alan genç bir kız ile onu sıkıntılı durumundan kurtarmak için çaba gösteren güçlü bir erkek merkezinde kurgulanan masallar; feminist bakış açısıyla yeniden yazılma, uyarlanma ve sonuçta yeni anlatılara dönüştürülmeye uygundur. Bu araştırmanın amacı, Kırmızı Başlıklı Kız masalının yeni bir anlatı haline dönüştürüldüğü Kırmızı Başlıklı Kız ve Vejetaryen Kurt adlı eserin feminist kuram odağında incelenmesi yoluyla klasik masalın nasıl değiştiğinin gösterilmesidir. Farklı kültürlerce anlatılagelen masalın İspanyolca yazılan ve resimli kitap türüne dâhil olan versiyonunun Türkçe çevirisi kullanılmakta ve toplumsal cinsiyet inşalarının yapıbozumu üzerinde durularak postfeminist bir çözümleme yapılmaktadır. Klasik masalın toplumsal cinsiyet ve cins hiyerarşisi gibi değerlendirmeler yaratan kalıplaşmış örüntüleri, incelenen eser aracılığıyla alternatif karakter, hikâye ve durumlarla yapıbozuma uğratılarak yıkılmaktadır. Eserde Kırmızı Başlıklı Kız’ın kurt tarafından kandırılması ve avcı tarafından kurtarılması örgüsünün ötesine geçilerek diğer karakterlerin de kendilerine özgü varoluşlarının olduğu vurgulanmaktadır. Dolayısıyla eril niteliklerle kuşatılan masalların olay örgüsü ve karakterleri değiştirilmekte, yeni fırsatlar oluşturulmakta ve klasik haline gelmiş bir masalın farklı bir yorumu öne çıkmaktadır. Diğer bir ifadeyle çalışmada incelenen eserin masalın geleneksel yapı özelliklerine sahip olmadığını ve resimli kitap türü içinde klasik Kırmızı Başlıklı Kız anlatısından farklı bir yönde ilerlediğini söylemek mümkündür. Aynı zamanda, çocukların zihinsel dünyalarında olumsuz etkiler bırakan masalların yeniden yazılması gerektiği vurgulanmaktadır.
Turkish Studies-Language and Literature, 2022
Haldun Taner tarafından 1962 yılında kaleme alınan ve 1964 yılında sahnelenen Keşanlı Ali Destanı... more Haldun Taner tarafından 1962 yılında kaleme alınan ve 1964 yılında sahnelenen Keşanlı Ali Destanı, dramatik anlatı yoluyla sisteme karşı savaş açmak için kahraman olmayan kahramanı diğer ifadeyle antikahramanı kullanır ve hem oyunun dünyasında hem de gerçek dünyada statükoyu değiştirmeye yönelik bir gözle sistemin doğal adaletsizliğini ortaya çıkarır. Keşanlı Ali’yi anti-kahraman olmaya yönlendiren güçler,
genellikle toplumsal normlar ve kültürel hegemonya biçimini alır. Toplumsal normlar ve kültürel hegemonya aracılığıyla yaratılan değer biçmeler sonucu Keşanlı Ali, azınlıkta kalan veya ezilen konumuna yerleştirilir. Destan türünün mitik kahramanının aksine Ali; bir topluluğun büyük ideallerinin, özlemlerinin veya hedeflerinin özünü temsil etmez ve yaşamları güç, cesaret, beceri veya akılla şekillenen karakter özelliklerini göstermez. Diğer bir deyişle Ali, hem klasik anlatıdaki kahramanın hem de onun mücadele ettiği düşmanın özelliklerini sergileyerek ikili zıtlıklar çerçevesinde kodlanan olumlu ve olumsuz özelliklere aynı anda sahiptir. O, hem iyinin hem de kötünün bir karışımı olarak temsil edilir. Böylelikle iki farklı yönelimin temsili bir kişide birleştirilerek insanlığın gerçek doğası ortaya konur ve toplum tarafından ahlak, adalet, düzen, doğru, güzel, iyi ve kötü gibi kavram ve olgulara yüklenen anlamlar üzerine düşünülmesi sağlanır. Kimlik, çoklu ve hareketli bir yapıya dönüştürülerek değer, deneyim, beden, yaşanmışlık ve yorumlarıyla inşa edilen tekil kimliklere, normatif varsayımlara ve kuralcı değerlere karşı çıkılır. Queer kuramla paralel işleyen bu kimlik siyaseti, hegemonik kimliklerin homojenleştirici eğilimlerine, sosyal ve kültürel normlara karşı bir protesto biçimidir. Yarattığı Keşanlı Ali karakteri odağında vatandaş olamamış insanların seslerini kullanarak güvensizliği ya da dışlanmayı yeniden kaleme alan Taner, oyununu bu yaşamları belgelemenin önündeki baskın ve baskıcı yollara meydan okuyabilen politik bir araç olarak kullanır.
Edebi Eleştiri Dergisi, 2022
Masallardaki eril unsurlar, feminist kuram çerçevesinde değerlendirilmek üzere zengin bir malzeme... more Masallardaki eril unsurlar, feminist kuram çerçevesinde değerlendirilmek üzere zengin bir malzeme sunmaktadır. Sınırlı sayıda ve kalıplaşmış davranış şekilleriyle hareket eden karakterlerden oluşan anlatı yapısında, cinsiyet temsilleri ile cinsel yönelim farklılıklarına dair kalıplaşmış anlayışlar sürdürülerek yeniden üretilmektedir. Söz konusu cinsiyetçi tavrı görünür kılmak ve dönüştürmek amacıyla halk kültürü içinde doğan ve bugünlere kadar gelen masallar, yazarlar tarafından yeniden kaleme alınarak ataerkil ideolojiye hizmet eden karakterler ile onlarla eşleştirilen eylem nitelikleri geleneksel yapıdan ayrılmaktadır. Küçük bir kız ile kurt arasındaki olaylara dayanan ve bir Avrupa halk masalı olan “Kırmızı Başlıklı Kız” anlatısı; cinsiyetçi tavrı sürdüren, dünya çapında büyük bir üne sahip olan ve yeniden yazımları üretilen masalların başında gelmektedir. Çalışmada Kırmızı Başlıklı Kız masalının üç farklı yeniden yazımı olan Kim Korkar Kırmızı Başlıklı Kız’dan?, Kitaptan Düşen Kurt, Başka Bir Kırmızı Başlıklı Kız adlı eserler postfeminist eleştiri perspektifinde biçim ve içerik bakımından incelenecek, ilk yazılan hâli ile sonrasında türetilen formlar arasındaki farklılıklar ve benzerlikler ortaya konulacak, incelenen üç metnin ilk metne yapıbozum uygulayıp uygulamadığı tartışılacaktır. Bu masalların çocuklara alternatif pozisyonlar sağlayıp sağlamadığı dikkate alınarak metinler analiz edilecektir.
Hars Akademi, 2022
Polisiye edebiyat, ataerkil ideolojinin telkinlerinin etkisinde felsefi ve dini düşünceler için c... more Polisiye edebiyat, ataerkil ideolojinin telkinlerinin etkisinde felsefi ve dini düşünceler için ciddi bir meşruiyet sağlayıcı görevini üstlenmektedir. Tek tanrılı dinler gibi polisiye kurgu da okuyuculara düzenin yeniden kurulmasından ve kaosa karşı direnişten elde edilen güvence hissini sağlar. Ahlakın sınırlarını çizen ve adaleti himayesine alan tanrılaştırılmış/Tanrı'nın yardımcısı dedektif, teolojideki şeytanın yerine geçen suçlu figürüyle toplum için savaşmakta ve kadınların aleyhine işleyen cinsiyet kalıplarını belirginleştirmektedir. Şebnem Şenyener'in Dansözün Ölümü, Karakter Taciri, Ölümün Şarkısı Özgürdür adlı Kalbim Çırılçıplak üçlemesinde polisiye kurgu ile tek tanrılı dinler arasındaki benzerlikler üzerinde durularak söz konusu benzerlikler parodik ve ironik stratejilerle yapı bozuma uğratılmaktadır. Bu üçleme, post modern kurgusuyla polisiye ile dinin iş birliğini görünür kılarak her ikisinin ciddi tartışması için stratejik bir konuma sahip olduğu iddiasını ortaya koymaktadır. Kutsal metinlerin ürettiği hegemonik ve cinsiyetçi fikri yapıyı dönüştürmek isteyen yazar; çözümsüz kapanışlarla dedektifin otoritesini sarsar, istikrara kavuşamayan toplumsal yapıyla Tanrı'nın, dolayısıyla dinin kurtarıcı vasfını tartışmaya açar; ahlak, adalet, düzen, ölüm, ceza, iyi ve kötü gibi kavram ve olgulara yüklenen anlamları dönüştürür.
Hars Akademi, 2021
Bu çalışmada Derini Yüzeceğim adlı roman göstergebilim kuramı çerçevesinde
çözümlenmekte ve orta... more Bu çalışmada Derini Yüzeceğim adlı roman göstergebilim kuramı çerçevesinde
çözümlenmekte ve ortaya çıkan veriler ışığında kadın kimliğinin erkek
karşısında ötekileştirilen ikincil konumu feminist bakış açısıyla
değerlendirilmektedir. Metinlerdeki kurgu çözümlenirken Algirdas Julien
Greimas’ın sistemli kuruluş ile pratiğe dayalı çeşitli düzenlemeleri kaynaştıran
“eyleyenler modeli”nden yararlanılmaktadır. Her biri ikili bir karşıtlık oluşturan
üç eyleyen kategorisiyle göstergebilimsel bir çözümleme yöntemi olan ve metnin
yüzey yapısından hareketle derin yapıdaki anlam evrenine ulaşmayı hedefleyen
eyleyenler modeli; anlatı kişileri ile izlencesi, uzam, zaman ve kesit
incelemesinde kullanılmaktadır. Göstergebilimsel kesitleme, devam eden
cinayetlerle beraber bir soruşturma sürecini kapsayan zamanın odağında
yapılmaktadır. Elde edilen on yedi kesitin ardından cinsiyet temelinde toplumsal
düzlem ile ilişkisi kurulan metnin derin analizi yapılmaktadır. Söz konusu analiz
yapılırken bir üstdil oluşturulmakta ve bu üstdilde, roman boyunca derin
düzlemde yer alan ikili yapılara polisiye romanın ideolojisi, cinsiyet ayrımının
vurgulanması ve kadın-erkek kimliğinin inşası bakımından değinilmektedir.
İncelenen metnin ikili karşıtlıklara dayanan yapısı; eyleyen rollerinin dökümünü
insan eyleminin birkaç evrensel özelliği üstünde temellendiren, rolleri
sözdizimsel bileşenler arasında dağıtması nedeniyle bir dengelilik sunan, sistemli
araştırmaya uygun düşen bir sınırlandırma ve kapalılık özelliği gösteren modelin
polisiyenin geleneksel yapısında olduğu gibi işlemesini sağlamaktadır.
Fe Dergi, 2021
Eril ve mutlak yapısıyla bir baskı unsuruna dönüşen klasik polisiyenin yazınsal yollarla klişe ti... more Eril ve mutlak yapısıyla bir baskı unsuruna dönüşen klasik polisiyenin yazınsal yollarla klişe tipler yaratması ve bu tipleri normalleştirmesi, türün queer’leştirilmesine imkân tanımaktadır. Pınar Kür, ataerkil sistemin cinsiyet ve cinsel yönelim farklılıklarına yüklediği eksiklik mantığından kurtulma mücadelesini edebiyat aracılığıyla veren yazarlar arasındadır. Yazarın polisiye roman üçlemesinde, dışlanan kimliklere söz hakkı verilmemesi ve bahsi geçen kimliklerin heteroseksüel erkeğin iktidarında kurgulanan ötekiler olması durumları ile iki kutuplu geleneksel cinsiyet algısı, bir dizi ihlal aracılığıyla yeniden kurularak tipik kurtarıcı ve kurban figürleri reddedilir. Böylelikle cinsel politikanın ürettiği ikilikler itibarsızlaştırılarak insan, cinsiyetlendirilmiş problematik matrisin sabitlediği ve ontolojize ettiği kalıplardan sıyrılıp özgür kılınır, yeni olasılıkların başlangıcıyla ortaya çıkan eşzamanlı keşiflerle kimliksizleştirilir, dışla(n)ma ve bozulmayla hiyerarşik varsayımlar sorgulanır. Öznel ile nesnel arasındaki gerilimi ve özel olma hâlini öne çıkaran eserler; etiketleri kucaklama, reddetme ve kimliksizleştirme ile anlamın öncülü olarak belirlenmiş beden politikalarını çürüten, çelişken kurgularla okuyucuyu anlam krizlerine davet eden yıkıcı ve muhalif metinlerdir. Descartes’çı Kartezyen rasyonalizme direnen üçleme, geleneksel polisiyenin biçim ve içeriğini taklit edip ikili karşıtlıklar üretmeden klasik yapının mantık ve felsefesini yapıbozuma uğratmakta, kimlikleştirmeyen bir yazını hedeflemekte ve polisiyenin kendi parodisini üretme potansiyelini ortaya çıkarmaktadır.
Litera: Dil, Edebiyat ve Kültür Araştırmaları Dergisi, 2021
Toplumun normlarını bilinçli şekilde genç dimağlara aşılamaya araç olan masallar; bilinçaltında, ... more Toplumun normlarını bilinçli şekilde genç dimağlara aşılamaya araç olan masallar; bilinçaltında, taraflı bir yaşam senaryosu için çok sayıda klişeleşmiş rol, konum ve eylem değerine yol açmaktadır. Bu çalışmada, Külkedisi masalının özgün dokunuşlarla yeniden yazıldığı, bakış açısının değiştirildiği, cinsiyetçilik, güçsüzlük gibi algıların yapıbozuma uğratıldığı Külprensi ve Vejetaryen Külkedisi adlı resimli kitaplar odağında postfeminist bir çözümleme hedeflenmektedir. İki farklı edebiyattan seçilen, aralarında yirmi iki yıllık zaman farkı bulunan, toplumsal cinsiyet kurgularını farklı yaklaşım ve daha eşitlikçi bir perspektiften yansıtan eserlerde; ikiliklere dayandırılan pozisyonların mutlaklığı sorgulanacak, köktenci yapılarla mücadele edilirken klişeler üretilip üretilmediği tartışılacak ve yeniden yazım sürecinde tespit edilen benzerlik ve farklılıklar üzerinde durulacaktır. Çalışmanın özgün değeri; tek yönlü çocuk yetiştirme temayülünü besleyen klasik masalların, resimli çocuk kitapları aracılığıyla postyapısalcı yöntemlerle yapıbozuma uğratıldığının tespiti ve çok boyutlu kavramlar merkezinde mutlak ve ideal addedilen durumların reddedildiğinin, cinsiyetler arasında insan eliyle yaratılan sınırların belirsizleştiğinin ortaya konulmasıyla çoğulcu kültürel bir karşılaştırmanın mümkün kılınmasıdır. Çalışmanın teorik çerçevesini, tüm mağduriyetleri üstlenen postfeminizm; metodunu postyapısalcı teorilerin yöntemi olan yapıbozum ile çözümlenen resimli kitapların derin yapısına ulaşmak ve söylem çözümlemesini yapmak için kullanılan metinlerarasılık ve göstergelerarasılık oluşturmaktadır. Çalışmada anlamı derin yapıdan çıkararak metnin ve resmin açık açık söylemese de varsaydıklarını ya da ima ettiklerini tespit etmek için yorumlayıcı bakış açısıyla metin ve resim odaklı çözümleme yapılacaktır. Çalışmanın amaçladığı yaygın etki, yazılı ve görsel bir uyaran olarak öne çıkan resimli kitapların empoze edilen eril tahakkümü reddettiğinin ortaya konulmasıyla farklılık fikrine vurgu yapılması, eşitlik yerine özerklik kavramının konularak farklı düşünme, farklı tercihlerde bulunma ve farklı olabilme hakkının talep edilmesidir.
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi, 2021
Bu çalışmada, Perihan Mağden’in Haberci Çocuk Cinayetleri adlı polisiye romanında okurları rahats... more Bu çalışmada, Perihan Mağden’in Haberci Çocuk Cinayetleri adlı polisiye romanında okurları rahatsız etmek ve çağdaş sosyal yapılar ile polisiye türünün cinsiyetçi niteliğini eleştirmek için kullandığı anlatı stratejileri postfeminist bakış açısıyla ele alınmaktadır. Hikâye düzeyinde kadınların arzu nesneleri olarak sömürüldüğü, erkeğin zekâsıyla yüceltildiği, çocuğun işgücüne dönüştürüldüğü fantastik bir dünya anlatılmaktadır. Daha derinde ise klasik polisiyenin biçim ve içerik unsurları kullanılarak kimlik yaratma çeşitleri, rasyonalite vurgusu, dil, mekân, zaman gerçeklikleri sorgulanmakta ve formül edebiyatı şeklinde tanımlanan polisiyenin katı kuralcılığı yapıbozuma uğratılmaktadır. Fantastiğe evrilen yersiz ve zamansız kurgusuyla klasik polisiyenin rasyonaliteden beslenen kuralcılığını zayıflatan eser, cinsiyetin sınırlarını genişletme girişimleriyle beraber türün kalıplarını sorgulamaktadır. Postfeminizm; mutlak izlek ve karakter kurgularının vurgulandığı bir yapıda, edebî tekniklerin tekrar eden düzeneklere indirgenip klişe dekorlar halinde muhataba sunulmasına itiraz ederek polisiyenin ikiliklere dayanan yapısını görünür kılar. Buradan aksiyon alan ve türün şematik kurgusunu yineleyerek dönüştüren Mağden, hiyerarşik işleyişi ortaya koyup yapıbozuma uğratarak klasik olanı ihlal eder ve polisiyenin sınırlarını genişletir. Dolayısıyla kaidelere dayanan yapının, tanımlanması mümkün olmayan akışkan bir yazın anlayışıyla yer değiştirmesi; cinsiyet ve cinsel yönelim farklılıklarına alan açar, dışlayan politikaların kucaklayan yaklaşımlara evrilmesini ve bireylerin özgün varoluşlarının vurgulanmasını sağlar. Okuyucuların karşısına tipik bir muamma serüveniyle çıkmayı reddeden yazar, eserini klasik yapıyla diyalog halinde olan ve her ikisi de toplum değiştikçe değişen bir üretim olarak sunar.
Hars Akademi, 2020
Özet Biz ile öteki ayrımını belirginleştiren edebi eserlerin propaganda amaçlı kullanımı özellikl... more Özet Biz ile öteki ayrımını belirginleştiren edebi eserlerin propaganda amaçlı kullanımı özellikle savaş gibi milli seferberlik hallerinde artmaktadır. Edebiyatın söz konusu işlevi kitlelerin birliğini sağlayıp sürdürerek grup bilincinin oluşmasını, ulus devletin hayal edilmesini ve seferberlik hallerinin başarıya ulaşmasını mümkün kılar. Milli Mücadele döneminde üretilen edebi eserlerde de benzer yaklaşım söz konusudur. Kurtuluş Savaşı devam ederken öyküler kaleme alan Ömer Seyfettin, milletin tarihine milliyetçi şekilde yaklaşıp toplumu milli iradeye ikna etmek isteyerek vatanın bütünlüğünü tehdit eden düşmanları görünür kılmaya yönelen bir entelektüel hareket içindedir. Dönemin edebi metinlerinde işgal ve isyanlar sebebiyle imparatorluk merkezli bakış açısı etkisini yitirir; tam anlamıyla ulus devlet temelli bakış açısı hâkim olur. Bir tezin savunuculuğunu üstlenen öyküleriyle Ömer Seyfettin, yaşananların Türk ve dünya kamuoyuna duyurulması için ikili karşıtlıklar oluşturur, mutlak ayrımlarla karakterleri ve olayları kurgular, metinlerin inandırıcılığının artması için gerçek olay, kişi ve kurumlara göndermeler yapar, anlatılanların gerçek hayatta yaşandığına dair notlar ekler. Böylece Kurtuluş Savaşı döneminin atmosferi Ömer Seyfettin öyküleri aracılığıyla görünür kılınır.
Karadeniz İncelemeleri Dergisi, 2020
Milletleşen Adam serisinin ilk kitabı olan Selçuk Kamucan’da Birinci Dünya Savaşı’ndan yenik çıka... more Milletleşen Adam serisinin ilk kitabı olan Selçuk Kamucan’da Birinci Dünya Savaşı’ndan yenik çıkan Türk milletinin düşmanlarına karşı verdiği Kurtuluş Savaşı anlatılmaktadır. İdeoloji ve sıcak savaş şeklinde iki ayrı kulvardan akan hikâyede “kurtuluş döneminin ideoloğu” Selçuk Kamucan ile “cesur savaşçı” Seymen Bayraktar karakterleri öne çıkmak-tadır. Diğer karakterler bu iki karakter merkezinde şekillenerek anlatının iyi-kötü kriterlerine göre sınıflandırılmaktadır. Eserde iyi kötü kurgulanması fark etmeksizin daima ikincil planda kalan kadın karakterler ise erkeğin kabul edilen alana olan konumları itibariyle feminist kuram çerçevesinde değerlendirilmektedir. Her halükarda erkeğin sahip olduğu bir nesne muamelesi gören kadın; özellikle fedakâr anne ve cefakâr eş pozisyonunda, etkinlik alanı “erkeğin yardımcısı” statüsünü kuvvetlendirecek işlerle kısıtlan-dığında olumlu kabul edilmektedir. Erkek karakterin sınanmasını sağlayan ve kendilerine çizilen sınırları aşan işlerle uğraşan kadın karakterler ise tehlikeli addedilmektedir. Ulusun tek kurtarıcısının erkek olduğuna dair inanç, söz konusu kadınların ulusun bütünlüğü ve geleceği için de büyük tehlike barındırdığının altını çizmektedir. Diğer bir deyişle iyi-kötü, dost-düşman, cesur-korkak şeklinde ilerleyen anlatıda erkek ve kadın karşı karşıya getirilip aşkınlık bakımından kıyaslanan iki unsur şeklinde okura sunulmakta ve erkek, daima birincil kabul edilen niteliklerle kurgulanmaktadır.
Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, 2019
Öz Toplumsal cinsiyet ile mekân, karşılıklı anlam dünyalarını belirleyerek birbirlerini şekillend... more Öz Toplumsal cinsiyet ile mekân, karşılıklı anlam dünyalarını belirleyerek birbirlerini şekillendirmektedir. Toplumsal cinsiyetin inşası ve günlük hayat pratikleri içindeki devridaim hâli; mekândaki cinsiyet farkı eksenindeki eşitsiz dağılımın bir sonucu olduğu gibi aynı zamanda üreticisidir. İki olgunun müşterek belirleyicilikleri, kadının daima denetim altında tutulduğu bir toplumda yapay ve hayalî bir asimetrik mekân düzenlemesine neden olmaktadır. Dolayısıyla İslamî kültürde şekillenen ve bu kültürün belirli oranlarda edebî alana yansıması olan Klasik Türk edebiyatında kaleme alınan eserlerin toplumsal cinsiyet eksenli şekillenen cinsiyetlendirilmiş ve cinselleştirilmiş mekân algısından uzak kalması mümkün gözükmemektedir. Çalışmada Klasik Türk edebiyatında, mahallî tarzın etkileri görülen, yerli konuların işlendiği mesnevilerden, XVII. yüzyılda Nev'î-zâde Atâ'î'nin Nefhatü'l-Ezhâr'ı, XVIII. yüzyılda Enderunlu Fâzıl'ın Zenân-nâme'si ve XIX. yüzyılda Yenişehirli Avnî'nin Mir'ât-ı Cünûn'u cinsiyetlendirilmiş mekânlar bağlamında incelenmektedir. Bu mesnevilerde kadınlar; evlerde sadece hemcinslerinin bulunduğu kabul günlerinde, İstanbul'un çeşitli semtlerindeki çarşı pazarlarda, hamamlarda ve Kâğıthane başta olmak üzere mesire yerleri gibi kısıtlı alanlarda görünür kılınarak bulundukları mekân bağlamında eylem ve sıfatlarla kurgulanmaktadır. Söz konusu eylem ve sıfatlar, kadının dış mekânlarda görünürlüğü ekseninde şekillendirilerek kapalı alanda kendini adeta görünmez kılan ve kendine tahsis edilen mekân kullanımına riayet edip erkeğin otoritesini onaylayan kadınlar olumlu tasvir edilmektedir. Sınırları aşan kadınlar ise çeşitli olumsuz sıfatlarla anılarak toplumsal cinsiyet normlarına uymadıkları için küçümsenmektedir. Dolayısıyla mesnevilerdeki kadın ve mekân ilişkisinin ataerkil ideoloji çerçevesinde şekillendiğini söylemek mümkündür. Abstract Gender and space shape each other mutually by determining their world of meanings. The construction of gender and its circulation within the practices of everyday life are at the same time the producer, as well as the result of the unequal distribution of gender difference in space. The common indicatives of these two cases cause an artificial and imaginary asymmetric space to be organized in a society where women are always under control. Therefore, in works of Classical Turkish literature that are shaped by the Islamic culture, it is not possible to keep away from the perception of gender-centred and gendered space. In the study, the masnawis from Classical Turkish literature that are based on domestic issues and influenced by the local style; XVIIth century Nefhatü'l-Ezhâr of Nev'î-zâde Atâ'î, XVIIIth century Zenân-nâme of Enderunlu Fâzıl and XIXth century Mirât-ı Cünûn of the Yenişehirli Avni, are examined within the context
Öz Kökeni ayırt edici seslerin kullanımıyla anlam aktarımının ve toplumsal ilişkilerin kurulmaya ... more Öz Kökeni ayırt edici seslerin kullanımıyla anlam aktarımının ve toplumsal ilişkilerin kurulmaya başladığı döneme dayanan dedikoduyla hayatın her alanında karşılaşmak mümkündür. Biz ile öteki ayrımını belirginleştiren dedikodu edebi eserlerin propaganda amaçlı kullanımında siyasi bir araç olarak da yer alır. Dedikodunun söz konusu işlevi psikolojik kitlelerin birliğini sağlayarak ve sürdürerek seferberlik hallerinin başarıya ulaşması, ulus-devletin hayal edilmesi gibi durumları mümkün kılar. Edebi eserlerin yardımıyla etki alanı genişleyen ve etki derecesi artan eylem tarihsel koşullar bağlamında çeşitli yargılar üreterek grup bilincinin oluşmasını sağlar. Milli Mücadele döneminde kaleme alınan edebi eserlerde de aynı yaklaşım söz konusudur. Kurtuluş Savaşı devam ederken öyküler kaleme alan yazarlar milletin tarihine milliyetçi bir biçimde yaklaşıp toplumu milli iradeye ikna etmek isteyerek vatanın bütünlüğünü tehdit eden düşmanları görünür kılmaya yönelen bir entelektüel hareket içindedir. Dönemin edebi metinlerinde " işgal ve isyan " lar sebebiyle imparatorluk bakış açısı etkisini yitirir; tam anlamıyla ulus devlet temelli bakış açısı hâkimdir. Bir tezin savunuculuğunu üstlenen metinlerde, yaşananların Türk ve dünya kamuoyuna duyurulması için kavram çiftleri oluşturularak birçok şey ikili karşıtlıklara indirgenir, kesin ayrımlarla olay ve karakterler kurgulanır, metinlerin inandırıcılığının artması için gerçek olay, kişi ve kurumlara göndermeler yapılır, anlatılanların gerçek hayatta yaşandığına dair notlar eklenir. Böylece Kurtuluş Savaşı döneminin atmosferi edebi eserler aracılığıyla gözler önüne serilir. Abstract Gossip is a form of communication whose origin is uncertain which based on the meaning transmission and beginning social relations through the use of distinctive sounds. It is an effective weapon of othering as clears the distinction of " we " and " other " , and makes possible to image of the nation-state and be success in mobilization. It which is also defined as the power to control people has an active role in the process of nation formation by providing and maintaining the unity of the psychological masses. The action whose degree of impact is increased and domain is widen with the help of literary works, improves group consciousness through blessing the relations between similar identities as negating others. The literary works had been penned during " Milli Mücadele " which is the time of Turkish nationalism is seen as the only way of independence, there is the same approach. The authors, who want to persuade society about the national will and approach to the history as a nationalist, are in an intellectual movement that show the enemy that threatens the integrity of the motherland. The empire perspective loses their effectiveness in literary texts of the period; the nation-state-based perspective dominates literally. Texts whose language and structure are in the nature of gossip, undertake advocacy a thesis, create binary opposition to justify their cases, events and characters are constructed with clear distinction. The references are made to actual events, individuals and institutions and notes are added to increase the credibility of texts. Thus, the atmosphere of Turkish War of Independence is unfolded through literary works.
Uploads
Papers by Merve Esra Özgürbüz
genellikle toplumsal normlar ve kültürel hegemonya biçimini alır. Toplumsal normlar ve kültürel hegemonya aracılığıyla yaratılan değer biçmeler sonucu Keşanlı Ali, azınlıkta kalan veya ezilen konumuna yerleştirilir. Destan türünün mitik kahramanının aksine Ali; bir topluluğun büyük ideallerinin, özlemlerinin veya hedeflerinin özünü temsil etmez ve yaşamları güç, cesaret, beceri veya akılla şekillenen karakter özelliklerini göstermez. Diğer bir deyişle Ali, hem klasik anlatıdaki kahramanın hem de onun mücadele ettiği düşmanın özelliklerini sergileyerek ikili zıtlıklar çerçevesinde kodlanan olumlu ve olumsuz özelliklere aynı anda sahiptir. O, hem iyinin hem de kötünün bir karışımı olarak temsil edilir. Böylelikle iki farklı yönelimin temsili bir kişide birleştirilerek insanlığın gerçek doğası ortaya konur ve toplum tarafından ahlak, adalet, düzen, doğru, güzel, iyi ve kötü gibi kavram ve olgulara yüklenen anlamlar üzerine düşünülmesi sağlanır. Kimlik, çoklu ve hareketli bir yapıya dönüştürülerek değer, deneyim, beden, yaşanmışlık ve yorumlarıyla inşa edilen tekil kimliklere, normatif varsayımlara ve kuralcı değerlere karşı çıkılır. Queer kuramla paralel işleyen bu kimlik siyaseti, hegemonik kimliklerin homojenleştirici eğilimlerine, sosyal ve kültürel normlara karşı bir protesto biçimidir. Yarattığı Keşanlı Ali karakteri odağında vatandaş olamamış insanların seslerini kullanarak güvensizliği ya da dışlanmayı yeniden kaleme alan Taner, oyununu bu yaşamları belgelemenin önündeki baskın ve baskıcı yollara meydan okuyabilen politik bir araç olarak kullanır.
çözümlenmekte ve ortaya çıkan veriler ışığında kadın kimliğinin erkek
karşısında ötekileştirilen ikincil konumu feminist bakış açısıyla
değerlendirilmektedir. Metinlerdeki kurgu çözümlenirken Algirdas Julien
Greimas’ın sistemli kuruluş ile pratiğe dayalı çeşitli düzenlemeleri kaynaştıran
“eyleyenler modeli”nden yararlanılmaktadır. Her biri ikili bir karşıtlık oluşturan
üç eyleyen kategorisiyle göstergebilimsel bir çözümleme yöntemi olan ve metnin
yüzey yapısından hareketle derin yapıdaki anlam evrenine ulaşmayı hedefleyen
eyleyenler modeli; anlatı kişileri ile izlencesi, uzam, zaman ve kesit
incelemesinde kullanılmaktadır. Göstergebilimsel kesitleme, devam eden
cinayetlerle beraber bir soruşturma sürecini kapsayan zamanın odağında
yapılmaktadır. Elde edilen on yedi kesitin ardından cinsiyet temelinde toplumsal
düzlem ile ilişkisi kurulan metnin derin analizi yapılmaktadır. Söz konusu analiz
yapılırken bir üstdil oluşturulmakta ve bu üstdilde, roman boyunca derin
düzlemde yer alan ikili yapılara polisiye romanın ideolojisi, cinsiyet ayrımının
vurgulanması ve kadın-erkek kimliğinin inşası bakımından değinilmektedir.
İncelenen metnin ikili karşıtlıklara dayanan yapısı; eyleyen rollerinin dökümünü
insan eyleminin birkaç evrensel özelliği üstünde temellendiren, rolleri
sözdizimsel bileşenler arasında dağıtması nedeniyle bir dengelilik sunan, sistemli
araştırmaya uygun düşen bir sınırlandırma ve kapalılık özelliği gösteren modelin
polisiyenin geleneksel yapısında olduğu gibi işlemesini sağlamaktadır.
genellikle toplumsal normlar ve kültürel hegemonya biçimini alır. Toplumsal normlar ve kültürel hegemonya aracılığıyla yaratılan değer biçmeler sonucu Keşanlı Ali, azınlıkta kalan veya ezilen konumuna yerleştirilir. Destan türünün mitik kahramanının aksine Ali; bir topluluğun büyük ideallerinin, özlemlerinin veya hedeflerinin özünü temsil etmez ve yaşamları güç, cesaret, beceri veya akılla şekillenen karakter özelliklerini göstermez. Diğer bir deyişle Ali, hem klasik anlatıdaki kahramanın hem de onun mücadele ettiği düşmanın özelliklerini sergileyerek ikili zıtlıklar çerçevesinde kodlanan olumlu ve olumsuz özelliklere aynı anda sahiptir. O, hem iyinin hem de kötünün bir karışımı olarak temsil edilir. Böylelikle iki farklı yönelimin temsili bir kişide birleştirilerek insanlığın gerçek doğası ortaya konur ve toplum tarafından ahlak, adalet, düzen, doğru, güzel, iyi ve kötü gibi kavram ve olgulara yüklenen anlamlar üzerine düşünülmesi sağlanır. Kimlik, çoklu ve hareketli bir yapıya dönüştürülerek değer, deneyim, beden, yaşanmışlık ve yorumlarıyla inşa edilen tekil kimliklere, normatif varsayımlara ve kuralcı değerlere karşı çıkılır. Queer kuramla paralel işleyen bu kimlik siyaseti, hegemonik kimliklerin homojenleştirici eğilimlerine, sosyal ve kültürel normlara karşı bir protesto biçimidir. Yarattığı Keşanlı Ali karakteri odağında vatandaş olamamış insanların seslerini kullanarak güvensizliği ya da dışlanmayı yeniden kaleme alan Taner, oyununu bu yaşamları belgelemenin önündeki baskın ve baskıcı yollara meydan okuyabilen politik bir araç olarak kullanır.
çözümlenmekte ve ortaya çıkan veriler ışığında kadın kimliğinin erkek
karşısında ötekileştirilen ikincil konumu feminist bakış açısıyla
değerlendirilmektedir. Metinlerdeki kurgu çözümlenirken Algirdas Julien
Greimas’ın sistemli kuruluş ile pratiğe dayalı çeşitli düzenlemeleri kaynaştıran
“eyleyenler modeli”nden yararlanılmaktadır. Her biri ikili bir karşıtlık oluşturan
üç eyleyen kategorisiyle göstergebilimsel bir çözümleme yöntemi olan ve metnin
yüzey yapısından hareketle derin yapıdaki anlam evrenine ulaşmayı hedefleyen
eyleyenler modeli; anlatı kişileri ile izlencesi, uzam, zaman ve kesit
incelemesinde kullanılmaktadır. Göstergebilimsel kesitleme, devam eden
cinayetlerle beraber bir soruşturma sürecini kapsayan zamanın odağında
yapılmaktadır. Elde edilen on yedi kesitin ardından cinsiyet temelinde toplumsal
düzlem ile ilişkisi kurulan metnin derin analizi yapılmaktadır. Söz konusu analiz
yapılırken bir üstdil oluşturulmakta ve bu üstdilde, roman boyunca derin
düzlemde yer alan ikili yapılara polisiye romanın ideolojisi, cinsiyet ayrımının
vurgulanması ve kadın-erkek kimliğinin inşası bakımından değinilmektedir.
İncelenen metnin ikili karşıtlıklara dayanan yapısı; eyleyen rollerinin dökümünü
insan eyleminin birkaç evrensel özelliği üstünde temellendiren, rolleri
sözdizimsel bileşenler arasında dağıtması nedeniyle bir dengelilik sunan, sistemli
araştırmaya uygun düşen bir sınırlandırma ve kapalılık özelliği gösteren modelin
polisiyenin geleneksel yapısında olduğu gibi işlemesini sağlamaktadır.
22 Eylül tarihinde İzmir’de düzenlenen Süslü Kadınlar Bisiklet Turu etkinliği, toplumsal hayatta
farkındalık yaratan aktivitelerin başında gelmektedir. Kolektif bir mücadelenin sesi olan, mekanikleşmiş
ataerkil düzene eleştirel bir tavır sergileyerek alternatif çözüm önerileri sunan bu etkinlik; çevre ve
insan hakları için yapılan bir eylemdir. Hegemonik kıstaslarla canlıları hiyerarşik derecelendirmeye tabi
tutan, onları cins, cinsiyet, cinsel yönelim, ırk, yaş şeklinde çeşitli kriterlerle kurgulayan ayrımcılığı
görünür kılan eylem, isminde kadın cinsiyetine göndermede bulunsa dahi dışlayıcı değil birleştiricidir.
Erkek egemen düzeni işlevsiz kılmak için kendi bedenlerinden yola çıkan kadınlar, erkeklerin daha çok
kullandığı bisikletle tecrübe ettikleri dişil deneyimlerine bütün insanları davet ederek çok cinsiyetli
ve çok kimlikli bir dünya arzusunu dile getirmektedir. Zira “kadın olarak yapmak” ile “kadın gibi
yapmak” arasındaki fark, dişil tecrübeyi bütün insanlar için mümkün kılmakta, eylem ideolojik arka
planı ve sunduğu manzaralarla ataerkil sistemde kadına yakıştırılan “kaosla” özdeşleşerek kapsayıcı
dişil enerjiyi vurgulamaktadır. Böylelikle cinsiyet sınırları aşılarak özgür davranışlarla kurulan özgün
kimlikler, bisiklet turunda bir arada yer almaktadır.
Sanayi Devrimi sonrasında gelişen ve dönüşen şehirlerde nüfus hızla artarken ve şehir merkezi
genişlerken ulaşım meselesi öne çıkar. Her geçen gün artan araç kullanımı, hem trafik sorununu
beraberinde getirir hem de aracın üretim ve kullanım süreci çevre kirliliğine yol açar. Söz konusu çevre
kirliliği, sürdürülebilir bir yaşamın önündeki engellerden biridir. Motorlu araçlarla kıyaslandığında ekolojik karbon izi düşük olan, çevre kirliğine yol açmayan ve insan sağlığına katkıda bulunan bisiklet;
sürdürülebilir bir gelecek için önemli bir alternatiftir. Bununla birlikte etkinlik için erkek egemen bir ulaşım
aracı olan bisikletin tercih edilmesi, kalıcı cinsiyet eşitsizliğini gözler önüne sermektedir. Ekseriyetle
kadınların “öncelikle erkeklere ait” olan bisikletlere sürekli erişimi yoktur; bu sebeple güvenli ve etkili
bir şekilde bisiklet sürmeyi öğrenmemiş olmaları muhtemeldir. Söz konusu durum kadınların okula
gitme, arkadaşlarıyla birlikte dolaşma ve iş yerlerine ulaşma yeteneklerini sınırlar. Bununla birlikte
fiziksel ortam, kadınlar için güvenli şekilde bisiklet sürmeyi genellikle desteklememektedir. Kadınların
kamusal alanda hareket etmesinin önündeki en büyük engellerden biri kentsel şiddet potansiyelidir
çünkü kadınların kişisel güvenlik duygusu, genellikle taciz ve şiddetle tehdit edilmektedir.
Bu çalışmada, erkek egemen bir ulaşım aracının kadın sürücüler tarafından kamusal alanda
kullanımını teşvik ederek toplumda pozitif bilinç oluşturmayı hedefleyen, şehirdeki kadınların bisiklete
erişimini artıran ve cinsiyet eşitsizlikleri ile doğaya verilen zararın vurgulandığı bir farkındalık
hareketi olan Süslü Kadınlar Bisiklet Turu’nun manifestosu, hikâyesi, tur için sıkça sorulan sorulara
verilen cevaplar ve etkinlik için kullanılan sloganlar incelenmektedir. Çalışma boyunca tercih edilen
kuramsal çerçeve postfeminizm, çözümleme yöntemi ise anlamı derin yapıdan çıkararak metnin ve
görselin açık açık söylemese de varsaydığı, içerdiği veya örtülü olarak ifade ettiklerini tespit etmek için
kullanılan eleştirel söylem analizidir. “Ölümsüz kadınlık” kavramını kabul eden ve sadece kadınları
değil tüm mağduriyetleri üstlenen postfeminizm (De Beauvoir, 2010), felsefenin geleneksel temellerine
dayanmadan yeni toplumsal eleştiri paradigmaları geliştirir ve evrenselci olmadan karşılaştırmacı anlayışı
hedefleyen çok yönlü bir düşünce dünyası yaratır (Sarup, 2010). Erkeği kutsayan ataerkil ideolojileri
eleştiren postfeminizm, kadın ile doğaya yönelik baskının kaynağının aynı olduğunu savunur. Özellikle
feminizm ve ekoloji arasında ilişkiler kuran bir teori ve pratik olan ekofeminizm, doğaya odaklanarak
erkek dışında kalan cins ve cinsiyetler üzerinde yaratılan tahakküm hakkında politikalar üretmektedir.
Bu politikalar doğrultusunda doğal çevrenin tahribatını, ağaçların, denizlerin, hayvan türlerinin yok
edilmesini, kadınlarla birlikte doğanın da aşağı bir konumda görülmesini engellemek; ataerkil sistemin
neden olduğu tüm olumsuzluklar üzerinde düşünmek ve çözümler üretmek hedeflenmektedir. 2013
yılından bu yana söz konusu politikalara paralel bir duruş sergileyen Süslü Kadınlar Bisiklet Turu;
bisiklete erişimi olan, sokaklarda kadınların kendini rahat ve güvende hissettiği İzmir şehri aracılığıyla
toplumsal eşitsizliklerin aynası görevi görerek aynı hareketin eşzamanlı olarak Türkiye’nin diğer
şehirlerinde de gerçekleştirilmesini organize etmektedir. Böylelikle kadınlar tarafından düzenlenen
bisiklet turu, şehirlerdeki kadınların bisiklete ve kamusal alana erişimini artırmak ve hareketlilik yoluyla
onları güçlendirmek için muazzam fırsatlar sunmaktadır.
Çalışmanın kuramsal altyapısını; okuyucu-tepki teorisi ile sadece kadını değil, bütün mağduriyetleri üstlenen postfeminist eleştiri oluşturmaktadır. Yöntem ise postyapısalcı teorilerin metodu olan, bilhassa Fransız feministlerin savunduğu dişil dili mümkün kılan ve Derrida tarafından ortaya konulan yapıbozum ile incelenen eserlerin derin yapısına ulaşmak ve söylem çözümlemesini yapmak için kullanılan metinlerarasılık ve göstergelerarasılıktır. Anlamı derin yapıdan çıkararak metnin ve resmin açık açık söylemese de varsaydığı, içerdiği veya örtülü şekilde ifade ettiğini tespit etmek amacıyla eserlere yorumlayıcı bakış açısıyla yaklaşılıp metin ve resim odaklı çözümleme yapılacaktır. Çalışmanın hedeflediği yaygın etki, hem yazılı hem de görsel bir uyaran olarak öne çıkan resimli kitapların dayatılan eril tahakkümü ve söz konusu tahakkümün yarattığı kategorileri reddettiğinin ortaya konulmasıyla farklılık düşüncesine vurgu yapılması, eşitlik yerine “özerklik” kavramının konularak farklı düşünme, farklı tercihlerde bulunma ve farklı olabilme hakkının talep edilmesidir.