Papers by Emrah Gülüm
Divan Edebiyatı Araştırmaları Dergisi, 2023
Ölüm, tüm canlılar için kaçınılmaz bir sondur. Ancak en nihayetinde öleceğini bilerek yaşayan tek... more Ölüm, tüm canlılar için kaçınılmaz bir sondur. Ancak en nihayetinde öleceğini bilerek yaşayan tek canlının da
insan olduğu düşüncesi hâkimdir. Buna rağmen insanoğlu, “her ölüm erken ölümdür” gibi söylemler geliştirmekten
de geri kalamamış; sevdiği kişilerin ölümünü kabullenmek konusunda her çağda sıkıntılar çekmiştir. Bunun
neticesinde ölen kişinin bir şekilde adının anılması ve hatta adının uzun yıllar yaşatılması için bazı gelenekler
üretmiştir. Ölen kişinin arkasından ağıtlar, türküler yakılması; ölen kişinin gömüldüğü yerin mezar haline
getirilmesi ve ziyaret edilmesi; ölen kişi adına bir hayır yapılması veya kurban kesilmesi; çeşme yaptırılması veya
vakıf kurulması; ihtiyaç sahiplerine yardım yapılması gibi birçok gelenek, bu “ölümü kabullenememe”nin
doğrudan ya da dolaylı olarak bir sonucu olmuştur.
Edebiyat alanında ise şairler, ölen kişiler için şiirler söylemiş; bu şiirler zamanla mersiye adı verilen edebî türün
yaratılmasına vesile olmuştur. Edebiyat tarihimiz boyunca çok önemli ve aynı zamanda çok dokunaklı olmaları
sebebiyle okuyanı derinden etkileyen mersiyeler kaleme alınmıştır. Bu mersiyelerin sayesinde şiirin atfedildiği
kişinin adı yüzyıllar sonra bile anılmaya devam etmiştir. Mersiyeler, ölen kişi hakkında geniş bilgi vermesinin ve
verdiği bilgiler sayesinde tarihi birer kaynak olmasının yanı sıra o dönemin ve dönemin insanlarının ölüme karşı
bakış açısını ve farklı topluluklardaki inanış ve gelenekleri sunması bağlamında önemli kaynaklardır.
Ahmedî, yaşadığı dönemin siyasi karışıklığı sebebiyle oradan oraya savrulmuş, birçok beyliğe ve beye intisap
etmek zorunda kalmıştır. Her ne kadar ömrünün büyük bir kısmını Germiyanoğulları Beyliği kontrolündeki
Kütahya’da geçirse de bir dönem Aydınoğulları Beyliğinde İsa Bey’in himayesinde de bulunmuştur. Hatta İsa
Bey’in oğlu Hamza Bey’in hocalığını yapmayı ummuş; onun için ders kitabı niteliğinde eserler kaleme almıştır.
Ancak Hamza Bey’in doğumdan çok kısa bir süre sonra ölümü Ahmedî’yi derinden etkilemiş; öğrencisini kaybeden
bir hoca ya da himaye kapısını kaybeden bir şair olarak acısını dizelere dökmüş ve bir mersiye kaleme almıştır.
Bugüne kadar bilinmeyen ve hiçbir kaynakta bahsedilmeyen bu mersiye, Ahmedî Dîvânı (İnceleme-Tenkitli Metin-
Tıpkıbasım) adlı doktora tezimizde kullandığımız Diyanet İşleri Başkanlığı nüshasında bulunmuş ve tarafımızca
gün yüzüne çıkarılmıştır. Bu mersiye, Klasik Türk Edebiyatının ilk mersiyesi sayılan ve yine Ahmedî tarafından
yazılan Süleyman Şah mersiyesinden neredeyse on yıl önce kaleme alınmıştır. Bu da demek oluyor ki bu şiirle
Ahmedî, yine kendisine ait olan “ilk mersiye şairi” unvanını on yıl kadar önceye taşımıştır. Bu çalışmamızla da
Hamza Bey mersiyesinin incelemesi yapılmış ve mersiyenin daha geniş bir okuyucu kitlesine ulaştırılması
amaçlanmıştır.
The Journal of International Social Research, 2021
Emrah GÜLÜM • Öz XIV. yüzyılın ikinci çeyreğinin ortalarında doğan ve XV. yüzyılın ilk çeyreğinin... more Emrah GÜLÜM • Öz XIV. yüzyılın ikinci çeyreğinin ortalarında doğan ve XV. yüzyılın ilk çeyreğinin ortalarında vefat eden Ahmedî, Divan Edebiyatı ve Divan Edebiyatı Geleneği için kurucu; Anadolu Türkçesi açısından da köprü şair olması bakımından çok önemli bir yere sahiptir. İnişli çıkışlı bir hayat yaşamasına ve hem eğitimi için hem de eğitiminden sonraki şairlik hayatı boyunca çok fazla şehir gezip, çok fazla hâmîye intisap etmesine rağmen şiirleri, aruzu kullanımı, mazmun yaratımı konularında her zaman öncü olmayı başarmıştır. Sadece şairliği ile değil, aynı zamanda tarihçi, hekim, bürokrat ve alim kimlikleriyle de ön plana çıkmayı başaran Ahmedî, gittiği her yerde saygı görmüş çok yönlü bir insandır. Bu önemine uygun olarak da kaleme aldığı eserleri kendi döneminde ve sonrasında defalarca istinsah edilerek elden ele dolaşmış; günümüzde ise eski edebiyat çalışmalarına çok sık konu olarak hakkında yüzlerce çalışma yapılmıştır. Günümüz teknolojisinin de ilerlemesiyle yapılan bu çalışmaların takibi bir hayli güçleşmeye başlamış; bu nedenle de bibliyografya çalışmaları önem kazanmıştır. Bu doğrultuda da Fuzûlî, Bâkî, Nâbî, Şeyh Gâlib gibi büyük şairlerin bibliyografyaları daha önce listelenerek yayınlanmıştır. Bu çalışmada da Divan şiirinin kurucu şairi olarak anılan ve en büyük şairlerden biri olarak kabul edilen Ahmedî'nin bibliyografyası hazırlanmıştır. Ahmedî'nin eserlerinin yazma nüshalarından başlayarak bugüne kadar Ahmedî hakkında yazılmış olan tezler, kitaplar, makaleler, bildiriler, ansiklopedi ve sözlük maddeleri ile yabancı dillerde yapılmış olan yayınlar bu çalışmanın temel konusudur.
International Journal Of Turkish Literature Culture Education, 2015
International Journal Of Turkish Literature Culture Education, 2015
Asıl ismi "Beşir Ayvaz" olup 11 Şubat 1953 tarihinde Sivas'ın Zara ilçesinde doğmuştur. Sivas'ta ... more Asıl ismi "Beşir Ayvaz" olup 11 Şubat 1953 tarihinde Sivas'ın Zara ilçesinde doğmuştur. Sivas'ta ilk ve orta öğreniminin ardından 1975'te Bursa Eğitim Enstitüsü Edebiyat Bölümü'nü tamamlamıştır. 1976'dan itibaren çeşitli liselerde Türkçe ve edebiyat öğretmenliği yapmış, TRT'de uzman olarak çalışmıştır. Lise yıllarında mahallî gazetelerde amatör olarak yürüttüğü gazetecilik mesleğine Hergün, Tercüman, Türkiye, Zaman ve Yeni Ufuk gazeteleriyle ve Aksiyon dergisindeki köşe yazarlığı ve yöneticiliği ile devam etmiştir. 1985-1991 yılları arasında Tercüman gazetesinin "Kültür-Sanat" köşesinin yönetmenliğini yapmıştır. Yeni Ufuk gazetesinde ise genel yönetmen olarak çalışmıştır. Dergâh, Kubbealtı Akademi, Hareket, Hisar, İzlenim, Türk Edebiyatı, Türkiye Günlüğü, Yeni Türkiye gibi dergilerde birçok deneme ve makale yayımlamıştır. Bir ara Kültür Bakanlığı danışmanı olarak da görev yapmıştır.
Journal of Turkish Studies, 2014
Turks showed intense effort for spreading Islam and clearing Islamic teaching and culture after t... more Turks showed intense effort for spreading Islam and clearing Islamic teaching and culture after taking over Islamic religion. Therefore, they tried to create a figure of "ideal Islamic leader" by using lots of historical characters as a part of their spoken literature. These characters were chosen among the real war and gaza heroes from Shia society. One of the most important character was Hz. Ali became famous with bravery and courage. There is a literary type named "cenkname" within narrating Hz. Ali's fictional and sometimes historical battles and jihads. In the 'cenkname's written since the 13th century, the main characters are Hz. Hasan, Hz. Hüseyin and Muhammed Hanefi besides Hz. Ali. Thus, some of the 'cenkname's are individually called "Muhammed Hanefi Cenkleri" narrating Muhammed Hanefi's battles and jihads. In this work, we try to explain some leitmotives and transcript the text named "Muhammed Hanefi Hazretlerinin Cengi" which tells us Muhammed Hanefi's jihad with the infidel named Tabut at age 10. In addition to that we try to enrich our work with the glossary. The original text is so inaccurate and there are lots of errors because of the rewriter. So, there are lots of broken meters in the text and its cause imposible to give meaning to couplets.
Journal of Turkish Studies, 2014
As in every moment and every area of history, sky and celestial bodies are always being attractiv... more As in every moment and every area of history, sky and celestial bodies are always being attractive subjects for literature field. Writers and poets have an attention greatly on stars, constellations, planets etc. besides astronomers and scientists. They lead this curiosity of humankind to a higher level by using these concepts in their works. Approximately six hundred years of Ottoman Literature also took an advantage from this attraction, and Dîvân poets never took a step back to use cosmic elements in their proses and verses. In almost every Dîvân poets used these cosmic elements in their works such as Dîvâns, Mathnawîs and other kind of literature works. Although frequency of usage and semantic substructure of the cosmic elements changes from poet to poet, one of the first poets coming to mind is Sünbül-zâde Vehbî who used this subject in his poems frequently. Sünbül-zâde Vehbî gives various meanings to stars, planets and constellations used in his Dîvân vastly by direct or indirect ways. Except its' scientific qualities, it's used as a metaphoric items. Sometimes these were used for compliment to people who praised and sometimes for satire about its' bad features. This study, based on Sünbül-zâde Vehbî's Dîvân (Sünbülistân) written by Vehbî from Maraş, aims to state every cosmic element used in this Dîvân and to identify their uses and principles and to explain these principles by illustrating with verses.
the Journal of Academic Social Sciences, 2014
Journal of Turkish Studies, 2015
The Anxiety of Influence a theory of poetry written by affecting the masses American writer and c... more The Anxiety of Influence a theory of poetry written by affecting the masses American writer and critic Harold Bloom, tells us possible Oedipal relationship between a poet (or an artisans) and his/her predecessors. According to The Anxiety of Influence a poet could, even most of the time must, creates another poet. However, poems, rather poets, must go through which stages to come to this creation condition from each other? Bloom's answer to this question is description of complex and that so painful way. According to Bloom, a poet living the anxiety of influence tries to revise his/her poem (or work of art) exposed to Clinamen (Poetic Misprision), Tessera (Completion and Antithesis), Kenosis (Repetition an Discontinuity), Daemonization (The Counter-Sublime), Askesis (Purgation and Solipsism), Apophrades (The Return of The Dead) stages. There are lots of projections about anxiety of influence that we think that we can observe between many poets and writers in Turkish Literature. One of these projections is seen between some of the characters mentioned in My Name is Red novel written by Orhan Pamuk owner of the 2006 Nobel Prize.
The Journal of International Social Research, 2021
XIV. yüzyılın ikinci çeyreğinin ortalarında doğan ve XV. yüzyılın ilk çeyreğinin ortalarında vefa... more XIV. yüzyılın ikinci çeyreğinin ortalarında doğan ve XV. yüzyılın ilk çeyreğinin ortalarında vefat eden Ahmedî, Divan Edebiyatı ve Divan Edebiyatı Geleneği için kurucu; Anadolu Türkçesi açısından da köprü şair olması bakımından çok önemli bir yere sahiptir. İnişli çıkışlı bir hayat yaşamasına ve hem eğitimi için hem de eğitiminden sonraki şairlik hayatı boyunca çok fazla şehir gezip, çok fazla hâmîye intisap etmesine rağmen şiirleri, aruzu kullanımı, mazmun yaratımı konularında her zaman öncü olmayı başarmıştır. Sadece şairliği ile değil, aynı zamanda tarihçi, hekim, bürokrat ve alim kimlikleriyle de ön plana çıkmayı başaran Ahmedî, gittiği her yerde saygı görmüş çok yönlü bir insandır. Bu önemine uygun olarak da kaleme aldığı eserleri kendi döneminde ve sonrasında defalarca istinsah edilerek elden ele dolaşmış; günümüzde ise eski edebiyat çalışmalarına çok sık konu olarak hakkında yüzlerce çalışma yapılmıştır. Günümüz teknolojisinin de ilerlemesiyle yapılan bu çalışmaların takibi bir hayli güçleşmeye başlamış; bu nedenle de bibliyografya çalışmaları önem kazanmıştır. Bu doğrultuda da Fuzûlî, Bâkî, Nâbî, Şeyh Gâlib gibi büyük şairlerin bibliyografyaları daha önce listelenerek yayınlanmıştır. Bu çalışmada da Divan şiirinin kurucu şairi olarak anılan ve en büyük şairlerden biri olarak kabul edilen Ahmedî'nin bibliyografyası hazırlanmıştır. Ahmedî'nin eserlerinin yazma nüshalarından başlayarak bugüne kadar Ahmedî hakkında yazılmış olan tezler, kitaplar, makaleler, bildiriler, ansiklopedi ve sözlük maddeleri ile yabancı dillerde yapılmış olan yayınlar bu çalışmanın temel konusudur.
Amerikalı yazar ve eleştirmen Harold Bloom'un, kitleleri etkileyen şiir kuramını kaleme aldığı ki... more Amerikalı yazar ve eleştirmen Harold Bloom'un, kitleleri etkileyen şiir kuramını kaleme aldığı kitabı Etkilenme Endişesi, bir şairin (ya da sanatkârın) selefleri ile arasında var olan veya var olması muhtemel olan Ödipal ilişkiyi anlatır. Etkilenme Endişesi'ne göre bir şiirin başka bir şiiri yaratması olası hatta çoğu zaman gerekli bir durumdur. Ancak bu birbirinden yaratılma durumuna gelebilmek için şiirler, daha doğrusu şairler hangi aşamalardan geçmek zorundadır? Bu soruya Bloom'un verdiği cevap karmaşık ve bir o kadar da çileli bir yolun tasviridir. Bloom'a göre etkilenmenin endişesini yaşayan şair Clinamen (Şiirin Yanlış Okunması), Tessera (Tamamlama ve Antitez), Kenosis (Tekrar ve Süreksizlik), Daimonikleşme (Karşı-Yüce), Askesis (Arınma ve Tekbencilik) ve Apophrades (Ölülerin Dönüşü) aşamalarına maruz kalarak kendi şiirini (ya da sanat eserini) revize etmeye çabalar. Türk Edebiyatı'nda da birçok şair ve yazar arasında tespit edilebileceğini düşündüğümüz Etkilenme Endişesi'nin bir izdüşümü de, Nobel Ödüllü yazar Orhan Pamuk'un Benim Adım Kırmızı romanındaki bazı karakterlerin arasında görülmektedir.
Turks showed intense effort for spreading Islam and clearing Islamic teaching and culture after t... more Turks showed intense effort for spreading Islam and clearing Islamic teaching and culture after taking over Islamic religion. Therefore, they tried to create a figure of "ideal Islamic leader" by using lots of historical characters as a part of their spoken literature. These characters were chosen among the real war and gaza heroes from Shia society. One of the most important character was Hz. Ali became famous with bravery and courage. There is a literary type named "cenkname" within narrating Hz. Ali's fictional and sometimes historical battles and jihads.
Türklerin İslamiyet'i kabul etmesini müteakip olarak edebiyatımızda başlayan İslam'ı tanıtma çalı... more Türklerin İslamiyet'i kabul etmesini müteakip olarak edebiyatımızda başlayan İslam'ı tanıtma çalışmaları, genel itibariyle tasavvuf ve İslam öğretisi ile Hz. Muhammed etrafında yoğunlaşmıştır. Hz. Muhammed'in anlatıldığı eserler arasında ise en revaçta olanı Mi'râc-nâmelerdir. Hz. Peygamber'in Mescid-i Haram'dan Mescid-i Aksa'ya gitmesi, oradan da Allah katına çıkması ve sonra da Mekke'ye geri dönmesi mucizesini anlatan bu eserler, 9. yüzyıldan itibaren edebiyatımızda yer etmeye başlamıştır. Birçok divan şairinin gerek müstakil olarak, gerekse de Divan ve Mesnevilerinde bölüm olarak kaleme almış olduğu bu eserler, öz itibariyle aynıdır ancak üslup ve ayrıntılar açısından farklılıklar göstermektedir. Klasik Türk Edebiyatı'nda bu kadar rağbet gören bu tür üzerine, günümüze yaklaştıkça da bir hayli çalışma yapılmıştır. Mi'râc-nâmeler hakkında hazırlanan çalışmaları esas alan ve bunları derlemeyi amaçlayan bu çalışma, mümkün olduğunca çok veri tabanı ve kaynakça taranarak hazırlanmıştır.
Gökyüzü ve gök cisimleri tarihin her anında ve alanında olduğu gibi, edebiyat alanında da her zam... more Gökyüzü ve gök cisimleri tarihin her anında ve alanında olduğu gibi, edebiyat alanında da her zaman ilgi çekici konular olmuştur. Yıldızlar, yıldız kümeleri, gezegenler vs. astronomların ve bilim adamlarının dışında, şairlerin ve yazarların da fazlasıyla ilgisini çekmiş, onlar da bu kavramları eserlerinde sıklıkla kullanarak insanoğlunun bu merakını bir üst basamağa taşımıştır. Yaklaşık altı yüzyıllık Osmanlı edebiyatı da insanoğlunun bu ilgisinden nasiplenmiş; Dîvân şairleri yazdıkları mensur ve manzum eserlerde kozmik âlemlere dalmaktan geri durmamışlardır. Hemen hemen her divan şairi gerek divanlarında, gerek mevnevilerinde, gerekse de yazdıkları diğer eserlerde kozmik unsurlara yer vermişlerdir. Kozmik unsurların kullanım sıklığı ve anlamsal altyapısı şairden şaire değişkenlik gösterse de bu konuyu şiirlerinde çokça işleyen ve bu nedenle de akla ilk gelebilecek isimlerden biri de Sünbül-zâde Vehbî'dir. Sünbül-zâde Vehbî, divanında çokça başvurduğu yıldız, seyyare, burç gibi kozmik unsurlara gerek dolaylı yollarla gerekse de doğrudan muhtelif anlamlar yüklemiştir. Bilimsel özelliklerinin haricinde benzetme unsuru olarak da kullanılan bu öğeler, kimi zaman memduhu şereflendirirken, kimi zaman da kötü özellikleri ön plana çıkarılarak yergi unsuru halini almışlardır. Maraşlı Sünbül-zâdelerden olan Vehbî'nin Sünbül-zâde Vehbî Dîvânı'nı (Sünbülistân) esas alan bu araştırma, söz konusu divanda geçen bütün kozmik unsurları tespit etmeyi ve bu unsurların hangi özellikleriyle, ne şekilde kullanıldıklarını belirlemeyi ve örnek beyitler vasıtasıyla açıklamayı amaçlamıştır. Anahtar Kelimeler: Sünbül-zâde Vehbî, Dîvân, Sünbülistân, Kozmik Unsurlar, Kozmik Âlem. * Bu makale Crosscheck sistemi tarafından taranmış ve bu sistem sonuçlarına göre orijinal bir makale olduğu tespit edilmiştir.
Book Reviews by Emrah Gülüm
Tüm hakları saklıdır. Kaynak gösterilerek tanıtım amacıyla ve araştırma için yapılacak kısa alınt... more Tüm hakları saklıdır. Kaynak gösterilerek tanıtım amacıyla ve araştırma için yapılacak kısa alıntılar dışında, yayıncının yazılı izni olmaksızın hiçbir şekilde kopya edilemez, elektronik ve mekanik yolla çoğaltılıp, yayımlanamaz ve dağıtılamaz.
Uploads
Papers by Emrah Gülüm
insan olduğu düşüncesi hâkimdir. Buna rağmen insanoğlu, “her ölüm erken ölümdür” gibi söylemler geliştirmekten
de geri kalamamış; sevdiği kişilerin ölümünü kabullenmek konusunda her çağda sıkıntılar çekmiştir. Bunun
neticesinde ölen kişinin bir şekilde adının anılması ve hatta adının uzun yıllar yaşatılması için bazı gelenekler
üretmiştir. Ölen kişinin arkasından ağıtlar, türküler yakılması; ölen kişinin gömüldüğü yerin mezar haline
getirilmesi ve ziyaret edilmesi; ölen kişi adına bir hayır yapılması veya kurban kesilmesi; çeşme yaptırılması veya
vakıf kurulması; ihtiyaç sahiplerine yardım yapılması gibi birçok gelenek, bu “ölümü kabullenememe”nin
doğrudan ya da dolaylı olarak bir sonucu olmuştur.
Edebiyat alanında ise şairler, ölen kişiler için şiirler söylemiş; bu şiirler zamanla mersiye adı verilen edebî türün
yaratılmasına vesile olmuştur. Edebiyat tarihimiz boyunca çok önemli ve aynı zamanda çok dokunaklı olmaları
sebebiyle okuyanı derinden etkileyen mersiyeler kaleme alınmıştır. Bu mersiyelerin sayesinde şiirin atfedildiği
kişinin adı yüzyıllar sonra bile anılmaya devam etmiştir. Mersiyeler, ölen kişi hakkında geniş bilgi vermesinin ve
verdiği bilgiler sayesinde tarihi birer kaynak olmasının yanı sıra o dönemin ve dönemin insanlarının ölüme karşı
bakış açısını ve farklı topluluklardaki inanış ve gelenekleri sunması bağlamında önemli kaynaklardır.
Ahmedî, yaşadığı dönemin siyasi karışıklığı sebebiyle oradan oraya savrulmuş, birçok beyliğe ve beye intisap
etmek zorunda kalmıştır. Her ne kadar ömrünün büyük bir kısmını Germiyanoğulları Beyliği kontrolündeki
Kütahya’da geçirse de bir dönem Aydınoğulları Beyliğinde İsa Bey’in himayesinde de bulunmuştur. Hatta İsa
Bey’in oğlu Hamza Bey’in hocalığını yapmayı ummuş; onun için ders kitabı niteliğinde eserler kaleme almıştır.
Ancak Hamza Bey’in doğumdan çok kısa bir süre sonra ölümü Ahmedî’yi derinden etkilemiş; öğrencisini kaybeden
bir hoca ya da himaye kapısını kaybeden bir şair olarak acısını dizelere dökmüş ve bir mersiye kaleme almıştır.
Bugüne kadar bilinmeyen ve hiçbir kaynakta bahsedilmeyen bu mersiye, Ahmedî Dîvânı (İnceleme-Tenkitli Metin-
Tıpkıbasım) adlı doktora tezimizde kullandığımız Diyanet İşleri Başkanlığı nüshasında bulunmuş ve tarafımızca
gün yüzüne çıkarılmıştır. Bu mersiye, Klasik Türk Edebiyatının ilk mersiyesi sayılan ve yine Ahmedî tarafından
yazılan Süleyman Şah mersiyesinden neredeyse on yıl önce kaleme alınmıştır. Bu da demek oluyor ki bu şiirle
Ahmedî, yine kendisine ait olan “ilk mersiye şairi” unvanını on yıl kadar önceye taşımıştır. Bu çalışmamızla da
Hamza Bey mersiyesinin incelemesi yapılmış ve mersiyenin daha geniş bir okuyucu kitlesine ulaştırılması
amaçlanmıştır.
Book Reviews by Emrah Gülüm
insan olduğu düşüncesi hâkimdir. Buna rağmen insanoğlu, “her ölüm erken ölümdür” gibi söylemler geliştirmekten
de geri kalamamış; sevdiği kişilerin ölümünü kabullenmek konusunda her çağda sıkıntılar çekmiştir. Bunun
neticesinde ölen kişinin bir şekilde adının anılması ve hatta adının uzun yıllar yaşatılması için bazı gelenekler
üretmiştir. Ölen kişinin arkasından ağıtlar, türküler yakılması; ölen kişinin gömüldüğü yerin mezar haline
getirilmesi ve ziyaret edilmesi; ölen kişi adına bir hayır yapılması veya kurban kesilmesi; çeşme yaptırılması veya
vakıf kurulması; ihtiyaç sahiplerine yardım yapılması gibi birçok gelenek, bu “ölümü kabullenememe”nin
doğrudan ya da dolaylı olarak bir sonucu olmuştur.
Edebiyat alanında ise şairler, ölen kişiler için şiirler söylemiş; bu şiirler zamanla mersiye adı verilen edebî türün
yaratılmasına vesile olmuştur. Edebiyat tarihimiz boyunca çok önemli ve aynı zamanda çok dokunaklı olmaları
sebebiyle okuyanı derinden etkileyen mersiyeler kaleme alınmıştır. Bu mersiyelerin sayesinde şiirin atfedildiği
kişinin adı yüzyıllar sonra bile anılmaya devam etmiştir. Mersiyeler, ölen kişi hakkında geniş bilgi vermesinin ve
verdiği bilgiler sayesinde tarihi birer kaynak olmasının yanı sıra o dönemin ve dönemin insanlarının ölüme karşı
bakış açısını ve farklı topluluklardaki inanış ve gelenekleri sunması bağlamında önemli kaynaklardır.
Ahmedî, yaşadığı dönemin siyasi karışıklığı sebebiyle oradan oraya savrulmuş, birçok beyliğe ve beye intisap
etmek zorunda kalmıştır. Her ne kadar ömrünün büyük bir kısmını Germiyanoğulları Beyliği kontrolündeki
Kütahya’da geçirse de bir dönem Aydınoğulları Beyliğinde İsa Bey’in himayesinde de bulunmuştur. Hatta İsa
Bey’in oğlu Hamza Bey’in hocalığını yapmayı ummuş; onun için ders kitabı niteliğinde eserler kaleme almıştır.
Ancak Hamza Bey’in doğumdan çok kısa bir süre sonra ölümü Ahmedî’yi derinden etkilemiş; öğrencisini kaybeden
bir hoca ya da himaye kapısını kaybeden bir şair olarak acısını dizelere dökmüş ve bir mersiye kaleme almıştır.
Bugüne kadar bilinmeyen ve hiçbir kaynakta bahsedilmeyen bu mersiye, Ahmedî Dîvânı (İnceleme-Tenkitli Metin-
Tıpkıbasım) adlı doktora tezimizde kullandığımız Diyanet İşleri Başkanlığı nüshasında bulunmuş ve tarafımızca
gün yüzüne çıkarılmıştır. Bu mersiye, Klasik Türk Edebiyatının ilk mersiyesi sayılan ve yine Ahmedî tarafından
yazılan Süleyman Şah mersiyesinden neredeyse on yıl önce kaleme alınmıştır. Bu da demek oluyor ki bu şiirle
Ahmedî, yine kendisine ait olan “ilk mersiye şairi” unvanını on yıl kadar önceye taşımıştır. Bu çalışmamızla da
Hamza Bey mersiyesinin incelemesi yapılmış ve mersiyenin daha geniş bir okuyucu kitlesine ulaştırılması
amaçlanmıştır.