KÜRTLER
VE
CUMHURİYET
*dipnot yayınları
*
Hazırlayanlar
Ayhan Işık - Gülay Kılıçaslan - Behzat Hiroğlu - Kübra Sağır - Çağrı Kurt
Kürtler ve Cumhuriyet
© Ayhan Işık, 2023
© Dipnot Yayınları, 2023
ISBN: 978-625-6742-00-0
Dipnot Yayınları 405
1. Baskı 2023 / Ankara
EDİTÖR: Emirali Türkmen
KAPAK GÖRSELİ: Serhat Ertuna
KAPAK UYGULAMA: Alaz Can
DÜZELTİ: Ümit Özger - İbrahim Yıldız
BASKI ÖNCESİ HAZIRLIK: Dipnot Bas. Yay. Paz. Ltd. Şti.
BASKI: Sözkesen Matbaacılık (SERTİFİKA NO: 46586)
İvedik O.S.B. 1518. Sok. Mat-Sit İş Merkezi No: 2/40
Yenimahalle/ANKARA - Tel: (0 312) 395 21 10
DİPNOT YAYINLARI (SERTİFİKA NO: 48147)
Selanik Cad. No: 82/24 Kızılay / Ankara
Tel: (0 312) 419 29 32 / Faks: (0 312) 419 25 32
eposta:
[email protected]
www.dipnotkitap.com
Hazırlayanlar
Ayhan Işık - Gülay Kılıçaslan
Behzat Hiroğlu - Kübra Sağır - Çağrı Kurt
KÜRTLER VE CUMHURİYET
*dipnot yayınları
Hazırlayanlar
Ayhan Işık, lisans ve yüksek lisans eğitimini İstanbul Bilgi Üniversitesi Tarih Bölümünde tamamladı.
Doktorasını Utrecht Üniversitesi Tarih-Siyasi Tarih bölümünde 1990'larda devlet destekli Türk
Paramilitarizmi üzerine savundu. Doktora sonrası araştırmalarını Modern ve Çağdaş Dünyalar
Araştırma Merkezi (MMC), Brüksel Özgür Üniversitesi'nde ve Sosyal Çalışmalar Enstitüsü (ISS),
Rotterdam Erasmus Üniversitesi’nde yaptı. Toplum ve Kuram Dergisi'nin ve Zan Sosyal, Siyasal ve
İktisadi Araştırmalar Vakfı’nın kurucularındandır. Edinburgh Üniversitesi Yayınları tarafından
basıma hazırlanan ve doktora araştırmasına dayanan Turkish Paramilitarism in Northern Kurdistan:
State Violence in the 1990s (Kuzey Kürdistan'da Türk Paramilitarizmi: 1990'larda Devlet Şiddeti)
başlıklı kitabın yazarıdır. 20. ve 21. yüzyıl siyasal şiddet, çatışma/barış çalışmaları ve Kürt Çalışmalarına odaklanan disiplinlerarası bir siyasi tarihçidir.
Gülay Kılıçaslan, lisans eğitimini Orta Doğu Teknik Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi,
yüksek lisansını Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler, doktorasını ise York
Üniversitesi Sosyoloji Bölümünde tamamlamıştır. Şu anda Carleton Üniversitesi Hukuk ve Hukuki Çalışmalar bölümünde Yardımcı Doçent olarak görev yapmaktadır. Çalışmalarında zorunlu
göç, toplumsal hareketler ve toplumsal adalet konularına odaklanan Kılıçaslan’ın zorunlu Kürt
göçü, Kürt Özgürlük Hareketi, göçmen aktivizmi, dekolonyal feminizm, cinsiyet temelli çevrimiçi
şiddet ve dijital feminist aktivizm konularındaki yazıları çeşitli akademik dergiler ve kitaplarda
yer almıştır.
Behzat Hiroğlu, lisans eğitimini Orta Doğu Teknik Üniversitesi Sosyoloji Bölümünde, yüksek lisans
eğitimini ise Siyaset Bilimi Bölümünde tamamlamıştır. Şu anda EHESS Paris'te doktora eğitimine
devam etmektedir. 2015-2021 yılları arasında Toplum ve Kuram Dergisi'nin editör ekibinde yer aldı.
Aynı zamanda İngilizceden Türkçeye çeviriler yapmaktadır. Ayrıntı Yayınları tarafından yayımlanan iki kitabın çevirisini tamamladı: Che Guevara'nın Yaşam Öyküsü (2021) ve Anavatanda Nefret:
Yeni Küresel Aşırı Sağ (2023).
Kübra Sağır, lisans eğitimini Boğaziçi Üniversitesi Edebiyat ve Tarih Bölümlerinde çift anadal yaparak, yüksek lisansını ise EHESS’te Siyasi Çalışmalar Bölümünde tamamladı. Şu anda EHESS’te
Hukuk, Siyasi Çalışmalar ve Felsefe programında doktora öğrencisidir. Çeşitli akademik dergilerde ve kitap çalışmalarında editörlük, yazarlık ve çevirmenlik yapmıştır. Aynı zamanda yerel
ve uluslararası sivil toplum kuruluşlarında tecrübeleri bulunmaktadır.
Çağrı Kurt, lisans eğitimini İstanbul Bilgi Üniversitesi Siyaset Bilimi Bölümünde tamamladı. Yüksek
lisans eğitimine Lund Üniversitesi Ortadoğu Çalışmaları programında devam etmektedir. Devletdışı grupların uluslararası ilişkilerdeki varolma biçimleri araştırma alanlarının genel çerçevesini
oluşturmaktadır. PolitikArt, Yeni Özgür Politika ve Toplum Kuram Dergisi’ne çeşitli zaman aralıklarında katkılar sunmuştur.
Kürt Çalışmaları’nın gelişmesine katkı sağlayan
tüm düşün emekçilerine …
Teşekkür
Öncelikle, Kürtler ve Cumhuriyet kitap çalışmasının ortaya çıkmasına vesile
olan, doğrudan veya dolaylı olarak katkı sağlayan herkese minnettarız. Kürtler ve Cumhuriyet, ilk olarak Zan Vakfı bünyesinde bir proje olarak tartışılmaya başlandı. Oldukça kapsamlı bir çalışmaya dönüşen bu fikrin ilk nüvelerinin oluşmasında katkı sağlayan vakıf üyelerine teşekkür ediyoruz. Kürtçe
ve İngilizce makalelerin zorlu çeviri süreçlerinde desteklerini sunan çevirmen arkadaşlarımız Emine Ayhan ve Zeki Gürür’e ne kadar teşekkür etsek
azdır. Dipnot Yayınları ailesi ve Emirali Türkmen’e teslim tarihini sürekli esnetmek durumunda kaldığımız kitap çalışmasına dair efektif ve yapıcı geri
dönüşleri ve bu eseri 2023 yılı içerisinde okurlarla buluşturdukları için şükran borçluyuz. Makaleleri okuyup kitabın önemine dair fikirlerini bizlerle
paylaşan, kapsamlı değerlendirmeleri ile sonuç bölümünü kaleme alan Prof.
Mesut Yeğen’e çok teşekkür ederiz. Biz editörlerin gönüllülük esasıyla yürüttüğü kitap projesi, sevdiklerimizin zamanından fedakârlık ettiğimiz bir
sürece dönüştü. Buna tanık olan, anlayışla karşılayan ve bizleri hoş gören
ailelerimize ve dostlarımıza minnettarız. Son olarak, böylesine kapsamlı bir
çalışmanın ortaya çıkmasına vesile olan, bizlerle birlikte yaklaşık bir buçuk
yıl boyunca emek harcayan, e-maillerimiz, telefonlarımız ve yüz yüze görüşmelerimiz ile makalelerine son halini vermeleri için sürekli sıkboğaz ettiğimiz Kürtler ve Cumhuriyet kitap çalışmasının tüm yazarlarına en içten teşekkürlerimizi sunuyoruz.
Y a z a r la r
ADNAN ÇELİK
ALİŞAN AKPINAR
ARZU YILMAZ
AYDIN BAYAD
AZİZE ASLAN
FİDAN BÊRFE MİRHANOĞLU
BERİVAN KUTLAY SARIKAYA
BERRAK ÇAVLAN ERENGEZGİN
BİLGESU SÜMER
BİRGÜL AÇIKYILDIZ
BÜLENT BİLMEZ
BÜLENT KÜÇÜK
CAN CEMGİL
CELİL KAYA
CEVAT DARGIN
DAWİD YEŞİLMEN
DELAL AYDIN
DENİZ ÇAĞTAY YILMAZ
DENİZ EKİCİ
DERVİŞ AYDIN AKKOÇ
DERYA BAYIR
DİLAN BOZGAN
DİLAN KAYA
DİLAN SALIK
DİLAR DİRİK
DİLEK KURBAN
DİLOVAN ADNAN KEĞİ
DİLŞA DENİZ
ELİF GENÇ
ELİF GÜN
EMİNE IĞDI
EMİNE REZZAN KARAMAN
EMRE ŞAHİN
ENGİN SUSTAM
ERCAN ÇAĞLAYAN
ERGİN ÖPENGİN
ERKAN KARABAY
FIRAT AYDINKAYA
FIRAT BOZÇALI
GÜLİSTAN GÜRBEY
GÜLTEKİN UÇAR
HAMİD AKIN
HANİFİ BARIŞ
HARUN ERCAN
HASAN KILIÇ
HAYAL HANOGLU
HAYDAR DARICI
HAZAL DÖLEK
HİŞYAR ÖZSOY
JAN YASİN SUNCA
JANROJ YILMAZ KELEŞ
KAMURAN AKIN
KENAN ALPARSLAN
KÜBRA KURT
MEDİHA SORMA
MEHMET BAYRAK
MEHMET RAUF KESİCİ
MEHMET SENA SÖNMEZ
MEHMET ŞERİF DERİNCE
MESUT YEĞEN
METİN ATMACA
NAİF BEZWAN
NAMIK KEMAL DİNÇ
NECİP MANSIZ
NECLA AÇIK
ÖMER PACAL
ÖMER TEKDEMİR
ÖZGE KURBAN
ÖZGÜR ÇİÇEK
ÖZLEM ATİK
ÖZLEM BELÇİM GALİP
ÖZLEM GÖNER
ÖZLEM HAS
RAMAZAN TUNÇ
RONAY BAKAN
RONAYİ ÖNEN
ROSA BURÇ
RUKEN IŞIK
SABAHATTİN KAYHAN
SALİH AKIN
SEBAHATTİN ŞEN
SEBAHATTİN TOPÇUOĞLU
SEDA ALTUĞ
SEDAT ULUGANA
SERDAR AY
SERHAT ARSLAN
SERHAT BOZKURT
SİDAR BAYRAM
ŞÜKRÜ ASLAN
TAHA BARAN
TAHİR BAYKUŞAK
TUNCAY ŞUR
UĞUR ÜMİT ÜNGÖR
ÜMİT ESER
ÜMİT KURT
VAHAP COŞKUN
YALÇIN ÇAKMAK
YASİN DUMAN
YEŞİM YAPRAK YILDIZ
YETER TAN
ZEYNEP KAYA
ZEYNEP KÜÇÜK
ZEYNEP TÜRKYILMAZ
İçindekiler
Giriş ......................................................................................... 19
SÖMÜRGECİLİK
VE
SÖMÜRGESELLİK
İki Tarz-ı Devlet:
Cumhuriyetin Kürdistan Meselesi Yönetimi ............................... 35
NAİF BEZWAN
Cumhuriyetin Dersim’i: Kızılbaşlık, Kürtlük, Türklük .............. 43
ZEYNEP TÜRKYILMAZ
Hegemonyanın Piyasası: Devletin 1980’lerde
Sınır Bölgelerindeki Hegemonya İnşası ..................................... 55
ÖMER PACAL
Sömürgesellik Bağlamında Kürt Kadın Hareketi
ve Türk Feminist Hareketi Arasındaki İlişkiye Bir Bakış ........... 65
BERRAK ÇAVLAN ERENGEZGİN
Kuzey Kürdistan’da Cumhuriyetin Özel
Ekonomi Politikaları ve Artık Değer Sömürüsü ......................... 77
RAMAZAN TUNÇ
Coğrafyanın Sömürgeleştirilmesi:
Türk Devletinin Kuzey Kürdistan’daki
Altyapısal Politikaları ............................................................... 89
KAMURAN AKIN
Cumhuriyetin Kürtleri “Temsil” Çabası:
Yatılı İlköğretim Bölge Okulları (YİBO) .................................. 101
SERHAT ARSLAN
Neo-Kolonyal İşgal Coğrafyaları:
Bir Diyarbakır Portresi ............................................................ 109
HAZAL DÖLEK
Kolonyalist Temsil Rejimi: Türk Sinemasında Kürtler.............. 117
SEBAHATTİN ŞEN
Dersim’de İç Kolonyal Politikalar:
Alevi-Kürt Kimliğine Dirençli Tampon Alanların
İnşasında İşlevsel Sol Siyasal Tasarımlar ................................. 125
DİLŞA DENİZ
BİLGİ ÜRETİM SÜREÇLERİ
VE
DİNAMİKLERİ
Kürt-Madun Konuşabilir mi?
Kürt Alanının Sömürgesizleşmesi Üzerine
Disiplinlerarası Bir Deneme ..................................................... 135
ENGİN SUSTAM
Bir Hafızasızlaştırma Aracı Olarak Mimarlık
ve Sanat Tarihi Yazımı: Türk Tarih Tezinin
Kürd Maddi Kültürü ile İmtihanı ............................................. 147
BİRGÜL AÇIKYILDIZ
‘Türk’ Psikolojisinin Yüzyılı
ve Madundan Mağdura Kürtler ................................................ 159
KENAN ALPARSLAN - AYDIN BAYAD
Tertele (1937-38):
Cumhurunu Tehdit Olarak Gören
Cumhuriyetin İç-Fetih Sürecinde
Dersim 1937-38’i Anlamlandırma Çabası ................................ 173
BÜLENT BİLMEZ
Cumhuriyet Tarihinde Kürtçe Dergicilik:
Delik Deşik Bir Ağ ya da Epistemik İtaatsizlik ........................ 181
SERDAR AY
Cumhuriyetin Öte Yakasına Geçmek:
19. Yüzyıl Orta Kürdistan'ını
İncelemenin İmkânları ve Sınırlılıkları .................................... 193
DİLOVAN ADNAN KEĞİ
Kürdistan’ın Haritalandırılması ve Algılanması ...................... 199
ZEYNEP KAYA
Cumhuriyet Rejimi Kürtlerin Aslında
Türk Olduğunu Nasıl ‘Bildi’? ................................................... 209
ALİŞAN AKPINAR
“Hayali İsyancılar”: Türk Ulus İnşasında Alevi Kürtler .......... 217
CEVAT DARGIN
ULUS, MEKAN
VE
KİMLİK İNŞASI
Planlar ve Raporlar:
Cumhuriyetin Kürt Meselesi Envanteri .................................... 229
MESUT YEĞEN
Dersim “Anomalisi” ve 1930’larda
Türk Ulusunun İnşası .............................................................. 237
ÖZLEM GÖNER
Kürt Meselesini Misak-ı Milli Odağında Tartışmak ................. 245
TAHA BARAN
Türklük Sözleşmesi ve İhtilaflarını
Kürt Coğrafyası Merkezinden Yeniden Düşünmek ................... 253
RONAY BAKAN
Cumhuriyet’in Kürtlere Dönük Din Politikaları ...................... 265
ERKAN KARABAY
İnkardan ‘İnşâ’ya Kemalist Söylemde Zazalar ......................... 275
ERCAN ÇAĞLAYAN
Türkiye Mimarlık Tarihi Yazımında
Ermeniler ve Kürtlerin Temsili ................................................ 287
ÖZGE KURBAN
Osmanlı Kürdistanı’ndan Türkiye Kürtlerine:
Ekonomi, Toplum ve Devlet ..................................................... 299
ÖMER TEKDEMİR
Felaketten Artakalan Bir Yeraltı Ekonomisi
Olarak Definecilik: Van Örneği ................................................ 307
KÜBRA KURT
Kürt-Türk Evliliklerinin Kürt Kimliğine Yansımaları .............. 319
ÜMİT ESER
DEVLET ŞİDDETİ
Araf’ta Kalmak: Tarih Mezarda Başlar .................................... 331
HİŞYAR ÖZSOY
Kuruluşun Alamet-i Farikası: Koçgiri Hadisesi ........................ 339
GÜLTEKİN UÇAR - NAMIK KEMAL DİNÇ
Ulus, Devlet, Hareket:
Şeyh Said’in İtirazını-İddiasını-İsyanını Çerçevelemek ............ 351
MEHMET SENA SÖNMEZ
Zilan: Direniş Hatlarından
Katliam Uygulamalarına Bir Vakıanın Anatomisi .................... 361
SEDAT ULUGANA
1938 Dersim Soykırımı ve Kültürel Direniş ............................. 375
UĞUR ÜMİT ÜNGÖR
Mustafa Kemal Dönemi ve Dersim Katliamı ............................. 383
SABAHATTİN KAYHAN
12 Eylül Rejiminde Olağanüstü Devlet Şiddeti,
Irksallaştırma ve Silahlı Direniş .............................................. 393
HARUN ERCAN
İnkâr ve İkrar Arasında 1990’larda Devlet Şiddeti . ................... 403
YEŞİM YAPRAK YILDIZ
Kentkırım Sonrasında Mekânsal Hafızanın
İzini Sürmek: Diyarbakır Suriçi / 2015-2016 ........................... 415
DİLAN KAYA
Türkiye Cumhuriyeti Tarihinde
Kürt Dili Üzerindeki Yasaklar ................................................. 423
SALİH AKIN
HUKUKUN İSTİSNA HALLERİ
VE
TEMSİL KRİZİ
Tek Cumhuriyet, İkili Devlet ................................................... 435
ÖZLEM HAS
Türkiye’de Hukuki Söylemde
Kürtler ve Hak Mücadelelerinin Temsili .................................. 445
DERYA BAYIR
Cumhuriyetin Asimilasyonist Vatandaşlığı ve Kürtler ............. 459
VAHAP COŞKUN
Gerilla Mezarları ve Türk Devlet Hukuku ............................... 467
BİLGESU SÜMER
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Türkiye ve Kürtler ............ 479
DİLEK KURBAN
Uluslararası Hukuk ve Kürtler:
Uluslararası İnsancıl Hukuk
Kürt Halkını Ne Kadar Korudu? ............................................. 489
ELİF GÜN
Kuzey Kürdistan’daki Kayyım Düzeni Bağlamında
Temsili Demokrasi ile Doğrudan Demokrasi
Arasındaki Çekişme ............................................................. 497
HANİFİ BARIŞ
DİRENİŞ
VE
HAFIZA
Cumhuriyet Rejiminde Kürtlerin ‘Fetret Dönemi’ mi?
Kürt Saklı Kamusal Alanında Direnişin
Alt-Politikaları (1938-1967) ................................................... 507
ADNAN ÇELİK
Hafızayı Dekolonize Etmek:
68 Hafızası, Sait Kırmızıtoprak ve Hüseyin Cevahir ............... 517
BÜLENT KÜÇÜK - DENİZ ÇAĞTAY YILMAZ - ZEYNEP KÜÇÜK
Bir Mit Olarak Newroz:
Geleneğin Siyasal Olanla Buluşması ....................................... 537
DELAL AYDIN
Gençlik, Sokak ve Siyaset ........................................................ 545
HAYDAR DARICI
90’ların Medyatik Tarihi: Güncelliğin Arkeolojisi .................... 555
SİDAR BAYRAM
Cumhuriyet’in Sömürge Politikalarına Karşı
Demokratik-Komünal Ekonominin Barış İnşası ........................ 563
AZİZE ASLAN
Kameraya Konuşmak:
Anlatmak ve Dinlemek, Tahribat ve Onarım ............................ 575
ÖZGÜR ÇİÇEK
Mizah, Travma ve Temsil ........................................................ 583
ÖZLEM ATİK
TOPLUMSAL HAREKETLER
VE
SİYASAL MÜCADELELER
Devletsizliğin Üstesinden Gelmek:
Kürtlerin Kendi Kaderlerini
Tayin Etmelerinin Radikal Alanları ......................................... 595
ROSA BURÇ
90’lardan Günümüze Legal Kurdî Siyaset ................................ 601
TUNCAY ŞUR
Özerklik Tartışmaları ve Kürdistan'da Özerkliğin
Politik Tercümesi Yönündeki Deneyimler ................................. 613
EMRE ŞAHİN
“Anlatılan Senin Hikayendir!’’ ................................................. 621
EMİNE REZZAN KARAMAN
Kürt Hareketi ve Alternatif Adalet Mekanizmaları ................... 629
YETER TAN
Barışın Anatomisi:
PKK ile Türkiye Devleti Arasındaki
Görüşmeler ve Çözüm Süreci ................................................... 637
HASAN KILIÇ
“Filistin Kürdistan! İntifada Serhıldan!”:
Kürt Hareketi’nin Filistin ve Arap-İsrail
Çatışmasına Yönelik Reelpolitiği ............................................. 645
ELİF GENÇ
KADIN HAREKETİ
VE
TOPLUMSAL CİNSİYET
İnkârdan Öz Tanımlamaya Doğru:
Kürt Kadınları ve Türkiye Cumhuriyeti .................................. 655
DİLAR DİRİK
Sıradan Özneler:
Teorinin Sustuğu, Çeperin Getirebildikleri .............................. 665
DİLAN SALIK
Diyarbakır 5 No'lu Cezaevinde
Kürt Kadın Siyasi Tutsaklar ................................................... 675
BERİVAN KUTLAY SARIKAYA
Dekolonyal Bir Aktivizm Olarak Kürt Kadın Cenazeleri ......... 685
RUKEN IŞIK
Kürt Direnişinde Militan Annelik:
Ölüyü Kurtarmak ve Ölümün Üzerine Yürümek ...................... 693
MEDİHA SORMA
Kürdistan’dan Abya Yala’ya
Kadın Mücadelelerinin Hissi-Düşünüm Güzergâhları .............. 701
DİLAN BOZGAN
Kürt Toplumsal Cinsiyet Çalışmaları’nın
Gelişimine Dair Tarihsel Bir Değerlendirme ........................... 709
NECLA AÇIK
GÖÇ
VE
DİASPORA
Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Süregelen Bir Mesele:
Kürt Mültecileri ...................................................................... 719
SERHAT BOZKURT
Kürt Coğrafyasında Cumhuriyetin
Nüfus Tahayyülleri (1924-1938) ............................................ 727
ŞÜKRÜ ASLAN
Avrupa’da Kürt Diaspora Kimliğinin İnşası.............................. 735
A. CELİL KAYA
Diasporadan Anavatanı
Yeniden Hayal Etmek ve Dekolonizasyon ................................. 743
JANROJ YILMAZ KELEŞ
Avrupa Emek Piyasalarında
Kürt Diasporasının Konumu .................................................... 751
MEHMET RAUF KESİCİ
Göç, Diaspora, Alevi Kürtler ve İngiltere Örneği ...................... 761
HAYAL HANOĞLU
Diaspora Kürtlerinin Gündelik Hayatları
ve Aktivizm: Hollanda'dan İzlenimler ...................................... 769
EMİNE IĞDİ
DEVLETLER SINIRLAR
VE
JEOPOLİTİK İLİŞKİLER
Cumhuriyetin Kürt Sorunu ve Jeopolitik .................................. 779
CAN CEMGİL
Cumhuriyet, Kürt Sorunu ve Uluslararası Belirleyicilik ........... 787
JAN YASİN SUNCA
Xoybûn’dan Demokratik Özerkliğe:
Türkiye’nin Batı Kürdistan Siyaseti ......................................... 797
YASİN DUMAN
Türkiye Cumhuriyeti’nin Güney Kürdistan Siyaseti ................. 805
ARZU YILMAZ
Devletsiz Petrol: Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin
De Facto Devlet Olarak Tanınmasında Petrolün Rolü .............. 819
FİDAN BERFÊ MİRHANOĞLU
Avrupa Birliği’nin
Kürtler ile İlişkisi ve Kürt Sorununa Yaklaşımı ........................ 829
GÜLİSTAN GÜRBEY
Kürtler, Devlet ve Sınır Ötesi ................................................... 837
SEDA ALTUĞ
Bir Siyaset Zemini Olarak Kürt Kaçakçılık Ekonomileri ......... 843
FIRAT BOZÇALI
DİL
VE
EDEBİYAT
Cumhuriyet ve Kürtçe ............................................................. 855
ERGİN ÖPENGİN
Türkiye Cumhuriyeti’nin Kürtçeye Yönelik
Dil Politikaları: Bir Dil-Kırım Girişimi ................................... 863
RONAYÎ ÖNEN
Kürtçenin Kolektif Hafızası
ve Türkiye’de Varlığını Devam Ettirmesi Mucizesi .................. 873
ŞERİF DERİNCE
Modernizm ve Milliyetçilik Bağlamında
Servet-i Fünûn ve Hawar Dergilerini
Mukayese Denemesi ................................................................ 881
HAMİT AKIN
İki Sevda, İki Gönül Yarası:
Kürtçe Edebiyatta “Yurt” ve “Kadın” Temsili .......................... 889
ÖZLEM BELÇİM GALİP
21. Yüzyılda Kürt Edebiyatının
Gelişimi ve Dönüşümü Üzerine ............................................... 895
DAWİD YEŞİLMEN
Cemal Süreya ya da İliklenmiş Hırkalar ................................. 905
DERVİŞ AYDIN AKKOÇ
TARİHSEL
VE
TOPLUMSAL MİRAS
Tarihte Kürt ve Türk İlişkileri:
Selçuklulardan Cumhuriyete Kısa Bir Panorama .................... 915
NECİP MANSIZ
Osmanlı ve Kürtler/Türkiye ve Kürtler:
Simbiyotik İlişkinin Tarihsel Arka Planı ................................. 927
SEBAHATTİN TOPÇUOĞLU
Osmanlı'dan Cumhuriyet’e
Kürt Aşiretleri ve Devlet İlişkilerine
Panoramik Bir Bakış ................................................................ 935
TUNCAY ŞUR - YALÇIN ÇAKMAK
Hamidiye Alayları: Oluşumu, Rolü ve Etkisi ............................ 953
ÜMİT KURT
Kürdistan Gazetesi:
Kürt Milliyetçiliği mi Osmanlıcılık mı? .................................... 961
DENİZ EKİCİ
Nakşibendi Reaksiyonu:
Kürt Pharmakon’u Olarak Halidilik ......................................... 969
FIRAT AYDINKAYA
20. Yüzyılın Başında İstanbul’da
Mukim Kürt Aydınlarının Kısa Bir Prosopografisi ................... 977
TAHİR BAYKUŞAK
Sevr’e Giden Yol:
Kürt Heyeti ve Paris Barış Konferansı ..................................... 987
METİN ATMACA
Lozan Antlaşması ve Kürtler .................................................... 997
MEHMET BAYRAK
SONSÖZ
Cumhuriyet ve Kürtler: Tabiler, Asiler, Vasallar ................... 1005
MESUT YEĞEN
Giriş
Kürtler ve Cumhuriyet kitabının editörleri olarak, 2022 yılının Mayıs ayında bir
araya geldiğimiz ilk toplantıda önümüzde duran soru oldukça netti: Türkiye
Cumhuriyeti’nin yüzüncü yılı vesilesiyle resmi kurumlar ve sivil toplum örgütleri farklı temalara ve konulara odaklanan birçok kitap/cilt hazırlayacaktı; peki,
bu eserler içinde Kürtler nasıl ele alınacaktı? Eleştirel, yenilikçi ya da ana akım bir
yaklaşımla hazırlanacak tüm Cumhuriyet derlemelerinde Kürtlerin alışılageldiği
üzere ya ‘Kürt sorunu’ alt başlığında ele alınacağı ya da hiçbir şekilde bahse konu
edilmeyeceği öngörüsü hepimizin ortak kanaatiydi. Türkiye’de sosyal bilimler
alanında üretilen çalışmaların sınırlarını sorgulayan bu öngörü, entelektüel tutumların yetersizliğine referansla temellendirilmekten ziyade, Kürtler/Kürdistan
bağlamına özel bir kavrayış ve bakış açısı sorunsalının var olduğuna dayanmaktadır. Haliyle, önümüzde duran soruyu yeniden formüle etmemiz kaçınılmazdı:
Kürtler ve Cumhuriyet arasındaki ilişkiselliklerin bütünlüklü bir şekilde ele alınması nasıl mümkün olabilir?
Şiddet ve inkar siyaseti üzerine bina edilen Cumhuriyetin yüzyılı; bastırılmış
veya yok edilmiş kimlikleri, oluşmamış ve oturmamış bir toplum yapısını, tamamlanamamış bir ulus-devlet projesini, çözülememiş ve yüzleşilememiş meseleler ile iç içe geçmiş birçok farklı katmanı içinde barındırmaktadır. Cumhuriyetin
karakteristik yapısına dair vurgu yaptığımız bu genel çıkarımlar, esasen Türk
Devleti’nin süregelen yüzyıllık oluşum serüvenine dair bir çerçeve sunmaktadır.
Çerçeve ile diyalog halinde yürütülen her tartışmada oldukça girift iki pozisyonun esaslı roller üstlendikleri söylenebilir: Kürtlerin Cumhuriyeti ve Cumhuriyetin
Kürtleri. Altı çizilen pozisyonlar, birbiriyle etkileşim içinde olan farklı düzeylerde
birçok karşılaşmanın başlangıç zeminleri olarak da görülebilir. Bir yanıyla sömürgecilik, soykırım, asimilasyon gibi varlığı nesne kategorisine indirgeyen stratejilerin öne çıktığı gözlemlenirken; diğer yanıyla direniş, kolektif hafıza ve özerklik/bağımsızlık gibi özne olmaya çağrı yapan kurucu pratikler göze çarpmaktadır.
Peki, bu pozisyonların özgünlüklerini ve aralarındaki etkileşimlerin yansımalarını sorgulayabilmek nasıl mümkün olabilir?
20 | KÜRTLER
VE
CUMHURİYET
Kürtler ve Cumhuriyet, farklı akademik disiplinlerden ve araştırma metotlarından faydalanarak bahse konu olan ilişkisellikleri ve pozisyonları bütünlüklü bir
şekilde ele alabilmeyi amaçlayan derleme bir kitap çalışmasıdır. Başka bir ifadeyle; Kürtler ve Cumhuriyet, yüzüncü yılına giren Türkiye Cumhuriyeti’nin devlet destekli ve perspektifli resmi, yanlı, sömürgeci tarih yazımının ve bilgi üretim
süreçlerinin yapısökümünü gerçekleştirmeye yönelik akademik literatüre mütevazı bir katkıdır. Kürt-Türk sorunu etrafında sıkışan mevcut dikotomik kavrayışların ötesine geçebilmek, mütevazı katkının beslendiği düşünsel dinamiklerdendir. Ek olarak, Cumhuriyeti bir yönetim şekli olarak değerlendirmekten öte Türkiye’de yaşayan her halk için farklı bir özne/nesne deneyiminin sosyo-politik zemini olarak ele almanın, bu çalışmanın temel iddialarından biri olduğunu da belirtmek isteriz. Bu yüzden kitap çalışmasının yapısöküm pratiği, Kürt tarihinin,
kültürünün, siyasetinin Cumhuriyet teması ile bağlantılı olarak Kürtler açısından
nasıl analiz edilebileceği fikrinden ilham almaktadır.
Öte yandan, Kürtler ve Cumhuriyet arasındaki ilişkiselliklerin her yönüyle
tartışılması, analiz edilmesi ve yüzyıla damgasını vuran meselelerin, Kürtlerin
deneyimlerinden doğru ele alınması geçen yüzyıllık süre zarfında oldukça sınırlı
olmuştur. Kürtlere dair yapılan yayınlar, 1970’lere kadar ancak Türkiye’deki ana
akım bilgi üretim kanalları içerisinde ve devletin izin verdiği oranda kendisine
yer bulabilmiştir. 1970’lerle birlikte özellikle sömürge karşıtı mücadelelerin dünyanın farklı bölgelerinde yükselmesi ve sömürgesizleştirme repertuarına tarihyazım ve bilgi üretim süreçlerinin dahil olması ile Kürtler de ağırlıklı olarak siyasal
hareketlerin yayınları üzerinden kendileri hakkında daha sistematik bir bilgi birikimini oluşturmaya başlamıştır. Tarihsel haklılığın izahına ve ideolojik söylemin oluşturulmasına dayanan bu birikim, kademeli olarak akademik alanda bir
karşılık yaratabilmiş ve günümüz itibariyle süreklilik kazanan bir üretim potansiyeline ulaşmıştır. Kürt Çalışmaları, bugün itibariyle sayısız sosyal bilimcinin
global olarak katkı sunduğu bir akademik alan olmanın yanında, Kürtlerin kendileri üzerine düşünme zeminleri yarattıklarına ve sömürgeci devletlerin tüm engellemelerine rağmen bilgi üretimi için gerekli metodolojik ve epistemolojik araçları üretme kabiliyeti edindiklerine işaret etmektedir. Fakat, bahse konu olan bilgi
üretim süreçlerinin Türkiye sahasında efektif ve süreklileşen bir karşılığının olduğu söylenemez. Bu hususta, ‘Türkiye’de sosyal bilimler mümkün mü?’ sorusunu tekrar gündeme getirmekte yarar var.1 Kürt Çalışmaları’na dair dönemsel
kimi ‘imkanların’ oluştuğu iddia edilse de esasen Kürtler söz konusu olduğunda
1
----------------------------------------------Oldukça hayati olan bu soruyu ilkin, bir araştırma alanı olarak Kürtler/Kürdistan bahsinin sosyal
bilimlerde daha fazla görünür olması iddiası ile 2009 yılında yayın hayatına başlayan Toplum ve
Kuram Dergisi okurlarına yöneltmişti.
G İ R İ Ş | 21
Türkiye’de sosyal bilimlerin icrasının hala mümkün olmadığı görülmektedir. Fakat son yıllarda değişen önemli bir nokta, engellemelere ve inkara rağmen Kürt
entelektüellerinin akademi içinde ve dışında sosyal bilimlere ve genel olarak kendilerine dair bilgi üretiminde çok önemli çalışmalara imza atmasıdır. Bu açıdan
Kürtler ve Cumhuriyet, devam edegelen inkar sürecine rağmen sosyal bilimlerde
kurumsal varlığı tartışmalı Kürt Çalışmaları’nın ve Akademisi’nin var-olma ısrarına yönelik bir çaba olarak değerlendirilebilir.
Kürt Çalışmaları’na ve Akademisi’ne dair yürütülen fikir alışverişlerinin bir
sonucu olarak görülebilecek Kürtler ve Cumhuriyet kitap çalışmasının yeni nesil
araştırmacıların öncülüğünde hayata geçiriliyor olması, Kürtlerin entelektüel düzeydeki organizasyonel kapasitesini yansıtması açısından oldukça önemlidir.
Eserlerini ve etkilerini önümüzdeki yıllar içinde çok daha iyi hissedeceğimiz bu
yeni kuşağın mensuplarının bir kısmının ilk defa bu kadar kapsamlı bir çalışmada
bir arada olması, son yıllarda yaşanan dönüşüme dair de ipuçları sunmaktadır.
Dolayısıyla bu kitap, sadece Kürtlere kapatılan sosyal bilimler sahasına ya da bir
bütün olarak eğitim alanına dair bir meydan okumanın değil, aynı zamanda son
yılların Kürtler cephesindeki bilgi birikiminin de göstergesidir. Bununla birlikte,
Kürt Çalışmaları’na yönelik bilgi üretim alanları, inkarın başladığı Türkiye’de ve
meselenin başlangıç noktası olan Kuzey Kürdistan’da değil, ifade özgürlüğünün
ve özgür akademik koşulların kısmen yaratılabildiği coğrafyalarda gerçekleşmiştir. Kitap çalışmasına katkı sunan yazarların yaklaşık üçte ikilik kesiminin akademik yaşamlarına ve araştırma süreçlerine Avrupa’da ve Kuzey Amerika’da devam ediyor olması bunun kanıtıdır. Dolayısıyla Kürt Çalışmaları’na dair üretim
yapan araştırmacıların Türkiye Cumhuriyeti sınırları içindeki inkar ablukasını
özellikle Avrupa ve Kuzey Amerika’daki eğitim kurumları aracılığıyla aşmaya
çalıştığı söylenebilir.
Yönteme Dair
Kürtler ve Cumhuriyet, farklı akademik disiplinlerden ve araştırma metotlarından
faydalanarak bahse konu olan çok katmanlı pozisyonlar arasındaki ilişkisellikleri
bütünlüklü bir şekilde ele alabilmeyi amaçlayan, spesifik olarak Kürdistan’ın kuzeyine odaklanan bir kitap çalışması olarak tasarlanmıştır. Özellikle Kürt Çalışmaları alanı ile diyalog halinde olan ve başarılı araştırmalara imza atmış farklı
seslerin bir araya getirilmesi, kitap projesinin ana hedeflerinden biri olmuştur. Bu
hedef doğrultusunda belirli temalar ve olgular üzerinden Kürtler ve Cumhuriyet
arasındaki etkileşimleri/kopuklukları çözümlemek ve mümkün olan en geniş
perspektif ile resmin tamamına dönük bir kanaatin oluşturulmasına katkı sağlamak söz konusu olmuştur. Ayrıca kitap projesi ile Kürt Çalışmaları alanında an-
22 | KÜRTLER
VE
CUMHURİYET
siklopedik bir kaynağın oluşturulması ve gelecek kuşaklar için yeni araştırma sorularına vesile olabilecek ufuk açıcı tartışmaların bir arada sunulduğu nitelikli bir
ürünün yaratılması arzulanmıştır.
Kitap çalışmasının ana hedeflerine paralel olarak, Türkiye Cumhuriyeti’nin
yüzüncü yılına giriyor olmasını da göz önünde bulundurarak minimum 100 makalenin olduğu bir derlemenin, Kürt Çalışmaları’na dair özel bir seçkinin hazırlanmasına karar verdik. Hazırlık aşamasının ilk adımı, Kürtler ve Cumhuriyet
arasındaki ilişkiselliği akademik düzeyde değerlendirebilecek en uygun 100+ ismin tespiti ve bu isimlerin kitabın içeriği bağlamında ele alınacak konulara göre
tasnif edilmesiydi. Kürtler/Kürdistan üzerine çalışan çok fazla akademisyen/araştırmacı olduğu için daha önceden belirlenen konular/koşullar baz alınarak projeye katkı sunabilecek en geniş isim listesi oluşturuldu.2 Ardından, seçilen yazarlarla iletişime geçilerek uzmanlık alanlarıyla (antropoloji, arkeoloji, coğrafya, edebiyat, felsefe, hukuk, iktisat, iletişim, müzik, psikoloji, sanat, siyaset bilimi, sosyoloji, tarih, uluslararası ilişkiler) ilgili ortalama 2500 kelimelik bir makale yazmaları talep edildi. Kelime sınırlaması, hem okurlar için bir kolaylık sağlamak
hem de kitap çalışmasının tek bir cilt olarak yayınlanmasına dair öngörümüzü
hayata geçirebilmek adına uygulandı.
Davet gönderilen araştırmacıların bir kısmı mesleki yoğunluklarından bir
kısmı da kişisel, ailevi ve sağlık sorunlarından dolayı çalışmada yer alamayacaklarını ifade ettiler. Çalışmanın parçası olmayı kabul eden yazarlar ile kitap projesini başlatmış olduk. Yazarlardan uzmanlık alanları ile bağlantılı makaleler talep
etsek de konu ve içerik bakımından nihai kararı yine yazarların insiyatifine bıraktık. Yazıların değerlendirilmesi aşamasında, editör ekibinin çalışma ve ilgi alanlarına göre bir dağılımla her makalenin en az iki editör tarafından incelendiği bir
düzenleme yaptık. Makale editörleri, yazarlar ile interaktif bir diyalog kurarak,
zamana yayılan mail trafikleri sonucunda makalelerin nihai haline kavuşmasını
sağlamaya çalıştı. Hem çalışmanın editörlerinden hem de yazarlardan kaynaklı
başta planlanan zaman çizelgesi biraz aşılsa da makaleler bir araya getirilerek basıma hazır bir şekilde yayınevine gönderildi.
Kitabın ilk başta iki dilli, Kürtçe ve Türkçe olarak basılması kararlaştırıldı. Bu
yüzden kitap çalışmasına katkı sunan yazarların makalelerini her iki dilden birini
seçerek yollayabilecekleri belirtildi. Ayrıca diasporada doğmuş ya da uzun yıllardır Kürtçe/Türkçe dillerinde aktif olmayan yazarlarımızın da makalelerini İngilizce olarak hazırlayabilecekleri önceden kendileri ile paylaşıldı. Yazarlardan üçü
Kürtçe ve sekizi İngilizce olarak makalelerini hazırladı. Fakat kitap projesi için
2
----------------------------------------------Kitap projesinin kapsamından kaynaklı unuttuğumuz, daha sonra çalışmalarından haberdar olduğumuz, davet göndermeyi ihmal ettiğimiz tüm yazar arkadaşlarımıza karşı editör ekibi olarak
mahcup olduğumuzun bilinmesini isteriz.
G İ R İ Ş | 23
kısıtlı süre içerisinde bir fon desteği alınamaması ve gelen makalelerin yüzde
90'ının Türkçe olmasından ötürü çalışmanın ilk ürününün Türkçe olarak yayınlanmasında karar kılındı. 2024 yılı içerisinde kitabın ana formatına sadık kalarak
Kürtçe ve farklı bir dizayn ile İngilizce yayınlanmasına dair ön görüşmeler yapılarak prensip düzeyinde anlaşmalar sağlandı. Yine çevirmen arkadaşlarımızın
değerli emekleri ile Kürtçe ve İngilizce olarak hazırlanan metinlerin Türkçeye
çevrilmesi mümkün oldu.
Çalışmanın gönüllük esasına dayanması, farklı birçok projenin yanında ek bir
iş olarak yürütülmesi, gündelik ve ailevi zorunluluklar ile birlikte düşünüldüğünde 100+ yazarlı bir çalışmayı tamamlayabilmenin editör ekibi açısından pek
de kolay olmadığını belirtmek gerekir. Yazarlardan doğru en sık aldığımız soru,
makalelerin 2500 kelimeyle sınırlanması, diğer bir deyişle kapsamlı tartışmaların
sadeleştirilmiş formatlarda aktarılmasına dönük oldu. Öte yandan hem editörlerden hem de yazarlardan bağımsız, kitap çalışmasının hazırlık sürecinde bazı yazarlarımızın da aile fertlerini kaybettiği (Türkiye, Kürdistan ve Suriye’yi etkileyen) bir deprem felaketi yaşandı. Yine aylarca siyasal gündemi meşgul eden bir
seçim süreci oldu. Ek olarak, ülkenin sürekli değişen siyasal, sosyal, kültürel ve
ekonomik gündemlerinin yazarlar ve editörler üzerindeki etkisini, özellikle böylesine hacimli bir kitabın zamanında teslim edilmesi noktasında yarattığı daralmaları yadsımamak gerekir. Son olarak, kitap çalışmasına katkı sunmayı düşünen yazarların bir kısmının bahse konu olan sebeplerden, bir kısmının ise projenin akademik beklentilerine cevap olamamasından kaynaklı çalışmadan ayrılması söz konusu oldu. Böylelikle Kürtler ve Cumhuriyet kitap çalışması, giriş yazısı
haricinde, Kürt Çalışmaları alanına yönelik 100 makalelik özel bir derleme olarak
tamamlandı.
Kitabın Bölümlerine Dair
Kürtler ve Cumhuriyet, hangi arayışları/soruları takip ederek ve nasıl bir motivasyon ile kitap çalışmasının hayata geçirildiğini anlatan giriş yazısı ile açılmaktadır.
Bu yazının ardından kitap çalışmasının gövdesini oluşturan, Kürtler ve Cumhuriyet arasındaki ilişkisellikleri tematik düzeyde resmeden ve olgusal kategorilere
göre şekillendirilen bölümler gelmektedir. Makalelerin kategorik tasnifini yansıtan bu bölümler 12 parçadan oluşmaktadır ve belirli bir çerçeveyle dizayn edilmişlerdir. Bu konuda altı çizilmesi gereken en önemli husus, bölümlerin yerleştirilmesine dair yürütülen tartışmalardır. Bilindiği üzere, derleme kitap çalışmalarının ağırlıklı bir kısmı tarihsel süreçlerin kronolojik aktarımı/analizi üzerinden
ilerlemektedir. Kürtler ve Cumhuriyet kitap çalışması ise odaklanılan pozisyonlar
arasındaki ilişkiselliklerin karakteristik düzeydeki en güçlü dışa vurumunun, ta-
24 | KÜRTLER
VE
CUMHURİYET
rihsel değerlendirmeler öncülüğünde değil, “Sömürgecilik ve Sömürgesellik’’ teması üzerinden kavranabileceği iddiası ile başlamaktadır. Böylece epistemolojik,
metodolojik ve olgusal tartışmalar ile devam eden bölümler aracılığıyla bahse
konu ilişkiselliklerin derinlemesine ele alındığı bir okuma imkanı sunulmaktadır.
Bunun yanında, bölüm-içi yazıların sıralaması genelden özele ve geçmişten günümüze olacak şekilde tasarlanarak bir bütünlük sağlanmaktadır. Kitabın son bölümü olan “Tarihsel ve Toplumsal Miras’’ kısmında önceki bölümlerin sunduğu
tartışma dinamikleri ışığında okurlar tarihsel bir yorumlamaya davet edilmektedir. Prof. Dr. Mesut Yeğen tarafından hazırlanan final yazısı ise yüzyılın genel bir
panoramasını yaparken aynı zamanda yakın tarihe dönük yenilikçi değerlendirmeler ve geleceğe yönelik olasılıklar ile sonlanmaktadır. Kitap çalışmasının ana
gövdesini oluşturan bölümleri kısaca tanıtacak olursak:
“Sömürgecilik ve Sömürgesellik’’ başlıklı birinci bölüm on makaleden oluşmaktadır. Bu bölümde; Türk devlet elitinin hazırladığı ve gizli raporlarında yüz
yıldır kabul ettiği, Kürt siyasal hareketlerinin son elli yıldır çeşitli perspektiflerle yoğun biçimde tartıştığı Kürdistan’ın sömürge olma halini farklı yönleriyle
analiz eden makalelere yer verilmektedir. Metinlerde bir taraftan, devletin Kürdistan’da uyguladığı ikili hukuk ile uygulamada net yasada ise bilinçli bir şekilde
muğlak bırakılmış sömürgecilik yaklaşımı tartışılırken, diğer taraftan da bunun
coğrafi kontrol, sosyal mühendislik ve ekonomik altyapısına dair vurgular öne
çıkarılmaktadır. Toplumun, devletin sömürge siyasetine yedeklenmesi için Kürdistan’daki militarist, asimilasyonist ve inkarcı eğitim sisteminin analizi de tartışma konularından biridir. Bununla beraber, devletin kolonyal siyasetine eleştirel bir pencereden bakan yapılara dair de metinler yer almaktadır. Kimi metinler
sanat camiasında (sinemada) bu kolonyal siyasetin izdüşümlerini incelerken,
kimi metinler de muhalif sol ve feminist hareketlerin Kürt siyasetine yönelik ürkek ve mesafeli bakış açılarına odaklanmaktadır. Son olarak başlıkta yer alan Sömürgesellik (coloniality) vurgusuna dönük kısa bir not düşülebilir. Sömürgecilik
klasik anlamıyla ekonomik ve kültürel kaynakların/varlıkların gaspına odaklanırken, sömürgesellik ise aynı yaklaşımın hiyerarşik güç ilişkileri arasındaki izlerinin kimlik, bilgi, davranış gibi daha geniş bağlamlar üzerinden tartışmaya açılması, aynı zamanda bu konunun çerçevelendirilmesine ve tanımlanmasına dair
bir katkı ve tutum beyanı olarak da görülebilir. Öte yandan, bu bölüm sömürgeciliği ve sömürgeselliği Kürdistan özelinde kavramsal olarak tartışan yeni çalışmalara ihtiyaç olduğunu da hatırlatmaktadır.
“Bilgi Üretim Süreçleri ve Dinamikleri’’ başlıklı ikinci bölüm dokuz makaleden oluşmaktadır. Bu bölümde; bilgi üretim süreçlerinin karşıt özneleri tarafından birbirlerine yönelik bir bilme/bilmeme rejiminin nasıl inşa edildiğine odaklanan makalelere yer verilmektedir. Bilindiği üzere herhangi bir konu hakkında
G İ R İ Ş | 25
bilgi üretimi, o konunun çok yönlü olarak analizini, kavramlaştırılmasını ve yaygınlaştırılmasını sağlayan bir mekanizmadır. Cumhuriyet eliti de Osmanlı’nın
geç dönemlerinden itibaren oluşturmak istenen yeni ulus-devleti tanımlarken
Müslüman-Türk kategorisinin dışında kalan dinsel, dilsel ve etnik grupların inkarı için nesnel olmayan bir bilgi üretimini sistematik olarak örgütlemiştir. Devlet
seçkinlerinin başını çektiği bu hakikati dışlayan, toplumu hafızasızlaştıran bilgi
üretim süreci, Kürt ve Kürdistan kavramlarını düzenli bir biçimde inkar ederek
tarihten, arşivlerden, dilden ve bir bütün olarak zihinlerden silerek yok edeceğini
hesaplamıştır. Fakat bilgi üretim süreçleri tek yönlü değildir. Madun, mağdur ve
direnenin de sınırlandırılmış alanlar içinden kendilerine dair oluşturdukları bir
karşı bilgi üretim süreci sürekli olagelmiştir. Bu bölüm boyunca tarih, mimarlık,
psikoloji, uluslararası ilişkiler, edebiyat ve siyaset sosyolojisi disiplinleri ile bağlantılı olarak bahse konu çerçevede birbiriyle temas içinde olan tartışmalar yürütülmektedir.
“Ulus, Mekan ve Kimlik İnşası’’ başlıklı üçüncü bölüm on makaleden oluşmaktadır. Bu bölümde; Cumhuriyetin nasıl bir devlet, toplum, ülke ve spesifik
olarak Kürt/Kürdistan tahayyülüne sahip olduğu irdelenmektedir. Bu tahayyülün deyim yerindeyse çetelesinin tutulduğu büyük bir envanter olarak devletin
Kürt raporları ve planları birçok yazının ana kaynaklarından biri olmuştur. Toprak egemenliğine yönelik yürütülen tartışmaların izleri Misak-ı Milli anlatısı etrafında şekillenen meclis tutanakları incelenerek takip edilirken, Cumhuriyetin
kurucu mitlerinden biri olan Türklük Sözleşmesi üzerinden de hem Kürt coğrafyasında ortaya çıkan meydan okumalar hem de bunlar karşısında kendini yeniden
var etmeye çalışan Türk devlet pratiği sorgulanmaktadır. Kürt/Kürdistan meselesinin idaresi ve bununla birlikte Türk müesses nizamının yerleşik kılınması hususunda Cumhuriyetin dinsel politikalarının nasıl araçsallaştırıldığı da yine eleştirel bir analizin konusu yapılmaktadır. Devlet söyleminin ve ana akım mimarlık
tarih yazımının yapısökümü yapılarak Zaza, Kürt, Ermeni kimliklerinin nasıl
Türklük kategorisine mal edilerek görünmez kılındığı analiz edilmektedir. Ayrıca, Cumhuriyetin yüzyıllık serencamının toplumsal etkilerini/çelişkilerini açığa
çıkarmak adına evlilik ve definecilik gibi karakteristik olgulara odaklanılarak
kimlikler arası hiyerarşilerin nasıl yeniden üretildiği saha çalışmaları ışığında serimlenmektedir.
“Devlet Şiddeti’’ başlıklı dördüncü bölüm on makaleden oluşmaktadır. Bu
bölümde; Koçgiri (1921), Şeyh Said (1925), Zilan (1930) ve Dersim (1938) ile bağlantılı olarak Cumhuriyetin ilk yıllarının Kürtlere yönelik soykırımsal şiddetinin
analizi yapılmıştır. Ayrıca, 12 Eylül rejiminin askeri cezaevleri üzerinden uyguladığı olağanüstü şiddet dalgası ve bunun karşısında PKK (Partiya Karkerên Kur-
26 | KÜRTLER
VE
CUMHURİYET
distan - Kürdistan İşçi Partisi) öncülüğünde icra edilen silahlı mücadele de incelenmiştir. 1990’ların devlet şiddetinin öznesi olan ‘faili meçhul’ aktörlerin/kurumların işledikleri savaş suçlarının dönemsel olarak nasıl inkar ve ardından ikrar
edildiği yine bu bölüm özelinde yürütülen tartışmalardan biridir. 2015-2016 yılları arasından Kuzey Kürdistan şehirlerinde büyük yıkımlarla sonuçlanan devlet
şiddetinin Diyarbakır özgülünde nasıl bir kentkırımına sebebiyet verdiği ele alınan diğer bir konudur. Devlet şiddetinin farklı veçhelerinden biri olan, Cumhuriyet tarihi boyunca süregelen dil yasaklarının Kürt toplumu açısından nasıl bir
sembolik şiddete dönüştüğü de tartışma konusu edilmiştir. Sadece yerin üstünde
değil, yerin altında da bir şiddet tekeli yaratmak isteyen Cumhuriyetin, Şeyh
Said’ten günümüze Kürt direnişçilerinin ölü bedenlerine yönelik uyguladığı ‘mezarsızlık’ siyasetinin süreklileşmesi ve bu sıra dışı şiddet formunun gömülme, ziyaret, yas tutma gibi evrensel değerlere aykırı bir insandışılaştırma faaliyetine
dönüştüğü tartışılmıştır.
“Hukukun İstisna Halleri ve Temsil Krizi” başlıklı beşinci bölüm yedi makaleden oluşmaktadır. Bu bölümde; Olağanüstü Hal ve Kanun Hükmünde Kararname süreçleri örnekleminde, Cumhuriyetin Kürdistan coğrafyasında bir Tedbir
Devleti olarak hukuk dışı ve keyfi uygulamalarla, ülkenin geri kalanında ise Norm
Devleti prensipleriyle bağlantılı olarak olağan hukuk kurallarını işleten bir ‘ikili
devlet’ sistemine sahip olduğu izah edilmektedir. Kürtlere ve Kürtlük mücadelesine ilişkin hukuki temsillerin Cumhuriyet tarihi boyunca ‘düşman ceza hukuku’
kapsamında ‘tanımama’, ‘ayrımcılık’, ‘insandışılaştırma’ yaklaşımlarına maruz
kaldığı ve anti-Kürtlük kodlarının Türk hukuk sistemine içkin olduğu ortaya koyulmaktadır. Ayrıca Cumhuriyet’in etnik ya da dini-mezhepsel çağrışımlar ile şekillenen vatandaşlık konseptinin ise Kürtler açısından asimilasyonist ve inkarcı
bir formu olduğu belirtilmektedir. Türk Devleti’nin gerilla cenazelerine yaklaşımı
mercek altına alınarak, hukukun Cumhuriyetin her döneminde failleri ve işbirlikçileri koruyan bir siyasal kalkan işlevi gördüğü, bu yaklaşımın dünya örnekleminde ancak savaş koşullarında ya da sömürgeci amaçlar uğruna hayata geçirilebildiği izah edilmektedir. Uluslararası hukukun sembolik kurumlarından olan
Uluslararası Ceza Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin, Türkiye
ve Kürtler arasındaki çatışma dinamiklerini ele alırken nasıl ve neden işlevsiz kaldığı çeşitli vakalar üzerinden tartışmaya açılmaktadır. Bunun yanı sıra yerel/doğrudan demokrasi denemeleri ile liberal/temsili demokrasi pratikleri arasındaki
çekişme, Kuzey Kürdistan’daki kayyum uygulamalarının nedenleri/sonuçları ile
karşılaştırmalı olarak okunmaktadır.
“Direniş ve Hafıza’’ başlıklı altıncı bölüm sekiz makaleden oluşmaktadır. Bu
bölümde; Dersim Soykırımı sonrasında Kürtler adına bir “sessizlik” dönemi olarak adlandırılan ve 1970’lere kadar süren zaman diliminde kaçakçılık, eşkıyalık
G İ R İ Ş | 27
ve medreseler üzerinden cereyan eden Kürtlüğün gündelik direniş formları “gizli
senaryo” ve “alt-politika” kavramlarıyla incelenmiştir. Ayrıca, 68 Kuşağı’nın
Kürt öncülerinden Sait Kırmızıtoprak ve Hüseyin Cevahir’in yaşam serüvenleri
sosyo-politik bir hafıza olarak yeniden yorumlanmaktadır. Bununla bağlantılı
olarak, Kürtlerin geleneksel bayram ritüellerinden biri olan Newroz efsanesinin
modern dönemde nasıl bir siyasal olgu haline dönüştüğü mercek altına alınmıştır. Devlet güçlerinin otoritesini sarsan bir sömürge karşıtı direniş olarak Kürt
gençliğinin özellikle 2000’ler sonrası Kürt kamusal alanının dönüşümünde oynadığı rol de bu bölümde ele alınmaktadır. 1990’ların hafızalarda yer edinen siyasal
ve toplumsal olaylarının günümüz itibariyle hala güncelliğini koruyor olması dönemin medya pratikleri ve kayıtları ele alınarak analiz edilmektedir. Cumhuriyetin Kuzey Kürdistan’a yönelik sömürgeci pratiklerine karşı koyabilmek adına, alternatif inşa arayışlarından biri, demokratik komünal-ekonominin barış teması ile
bağlantılı olarak izahı da tartışılan konular arasındadır. Kürt sinemasının ya da
belgesel çalışmalarının bir hafıza formu olarak hem yaşanan tahribatı açığa çıkarmaya hem de onarmaya imkan veren karakteri ve buna paralel olarak, mizahın
kolektif travmalara karşı bir panzehir olarak işlev görmesi, Kürt komedyenlerin
ve karikatüristlerin çalışmaları üzerinden değerlendirilmektedir.
“Toplumsal Hareketler ve Siyasal Mücadeleler’’ başlıklı yedinci bölüm yedi
makaleden oluşmaktadır. Bu bölümde; dört parçaya bölünmüş Kürdistan için
kendi kaderini tayin hakkının, devletsizlik durumundan kurtulmaktan öte, farklı
inkar ve asimilasyon tekniklerine maruz kalan Kürtlerin birbirlerini tanımalarına
yönelik önemli bir adım olabileceği irdelenmiştir. Kurdî partilerin 1990’lardan itibaren parlamenter siyaset alanını örgütleyerek Kürtler adına bir siyasal geleneğin
yaratılmasına ve böylelikle yerel, ulusal, uluslararası ölçekte görünürlük kazanılmasına odaklanılmıştır. Kürt Özgürlük Hareketi’nin 2000’ler sonrasına tekabül
eden paradigma değişikliğinin ana kavramlarından biri olan “demokratik özerklik” ve bu değişimin hukuk kategorisindeki karşılığı olan “alternatif adalet mekanizmaları’’ incelenmiştir. Ağır insan hakları ihlalleri ile geçen 1990’ların boğucu atmosferinin aşılmasında önemli bir payı olan Cumartesi Anneleri özellikle
hak arama mücadelesinin kitleselleştirilmesi açısından ele alınmıştır. Yine, Cumhuriyet ve Kürtler arasındaki ilişkisellikler açısından oldukça özel bir aralığa işaret eden ‘Barış Süreci’ vakasının neden/nasıl başlayıp sonlandığı yine bu bölüm
özelinde tartışmaya açılmıştır. Kitap çalışmasının eksikliklerden biri olarak; son
kırk yılda Kürdistan ve Türkiye siyasetinin merkezinde yer alan PKK’nin bağımsız bir yazının konusu olarak incelenememiş olması ve bu hususta literatür düzeyinde daha fazla çalışmaya ihtiyaç duyulduğu not edilmelidir.
“Kürt Kadın Hareketi ve Toplumsal Cinsiyet’’ başlıklı sekizinci bölüm yedi
28 | KÜRTLER
VE
CUMHURİYET
makaleden oluşmaktadır. Bu bölümde; Kürt Kadın Hareketi’nin önce kendi rengini bulması, ardından Cumhuriyet karşısında konumlanan pozisyonların yanında yer alarak zamanla onlara öncülük etmesi ve bugün Demokratik Kadın
Konfederalizmi çatısı altında global bir etkiye ulaşması analiz edilmektedir. Eşiklerde/çeperlerde yaşamını idame ettiren kadınların gündelik akış içindeki direnişlerinden, cinsel şiddet, işkence ve aşağılama karşısında bulundukları cezaevlerini direniş ve dayanışma alanlarına çeviren kadınlara, Kürt kadın cenazelerinde gösterdikleri geleneksel olmayan siyasi yas ve direniş biçimleriyle kamusal
alanları dönüştürenlerden, Türk Devleti’nin ölüm politikaları karşısında kolektif/politik bir pratiği örgütleyebilen militan annelere oldukça zengin bir yelpazede toplumsal cinsiyet ve kadın mücadelesinin kesişmesi söz konusu olmuştur.
Yine Latin Amerika ve Kürdistan kadın mücadelelerinin fikri benzerlikleri üzerine farklı bir tartışma yürütülmüş ve Kürt toplumsal cinsiyet çalışmalarının seyrine dair bir tarihsel değerlendirmede bulunulmuştur.Bu bölümdeki editoryal eksikliklerden biri ise yeni gelişmekte olan Kürt Kuir (queer) Çalışmaları’na dair
kapsamlı bir yazının olmamasıdır.
“Göç ve Diaspora’’ başlıklı dokuzuncu bölüm yedi makaleden oluşmaktadır.
Bu bölümde; geç Osmanlı ve erken Cumhuriyet dönemlerinde Kürtlerin Kürdistan sınırları dışındaki coğrafyalara ve Kürt olmayan grupların ise Kürdistan’ın iç
bölgelerine doğru nasıl bir plan/proje çerçevesinde iskan edildikleri ayrıntılandırılmıştır. İlk olarak kitlesel düzeyde 1960’ların işçi göçleriyle, ardından başta siyasi sebeplerle olmak üzere çeşitlenen göç formlarıyla şekillenen Avrupa Kürt
diasporasının oluşum süreçleri ele alınmıştır. Diasporanın karakteristik yapısını
çözümlemeye çalışırken medyanın rolü, farklı bir deyişle, diasporada yaşayan
Kürtlerin gelişen iletişim teknikleri aracılığıyla ana vatanlarına yeniden bağlanabilmeleri ve bu etkileşimin zamanla ana vatanlarını sömürgecilikten arındırmaya
yönelik bir çabaya dönüşmesi irdelenmektedir. Avrupa’daki Kürt diasporasının
parçası olan insanların emek piyasalarında yaşadıkları zorlukların hem Kürtler
arası hem de farklı etnik gruplarla karşılaştırması yapılarak diasporanın ekonomi-politiğine dair yapısal çıkarımlarda bulunulmaktadır. Ek olarak; Aleviliğin
diasporadaki izlerini takip etmek için İngiltere sahasına ve diasporadaki aktivizminin doğasını anlamak için de Hollanda sahasına dönük izlenimler belirli genel
değerlendirmeler ile birlikte okurlarla paylaşılmıştır.
“Devletler, Sınırlar ve Jeopolitik İlişkiler’’ adlı onuncu bölüm sekiz makaleden oluşmaktadır. Bu bölümde; Lozan Antlaşması ile belirlenen ve Kürdistan’ı
bölen yapay sınırların, Kürt toplumundaki doğal ekonomik işleyişin “kaçakçılık”
olarak yeniden tanımlanması gibi sosyo-ekonomik olgular, Kürt/Kürdistan meselesinin -hem politik hem epistemolojik açılardan- jeopolitik yönü, petrol başta
olmak üzere doğal kaynakların Kürtlerin siyasi statü elde etmesine dönük
G İ R İ Ş | 29
olumlu/olumsuz etkileri ve son olarak Kürt/Kürdistan meselesinin devlet-merkezli yapıların gündemlerinde ve politikalarında ne kadar yer aldığı/almadığı
sorgulanmaktadır. Ayrıca, egemen devletlerin ve Kürt siyasal hareketlerinin manevra alanları dışında, son yüzyılda sürekli dönüşen uluslararası dengeler nedeniyle Kürt/Kürdistan meselesinin dönemsel olarak göz ardı edilmesi veyahut
odak noktası haline gelmesi sorunsallaştırılmaktadır. Bu değerlendirmelerin ışığında, Kürt/Kürdistan meselesinin sınır-ötesi/ulus-aşırı bir karaktere sahip olmasının egemen devletlerin yalnızca iç politikalarını değil, aynı zamanda dış politikalarını da belirleyen faktörlerden biri olduğu belirtilmiştir. Egemen devletlerin
birbiriyle olan ilişkilerinde ve rekabetlerinde gözlemlenen bu durumun, Kürt siyasal hareketleri nezdinde,mevcut çelişkilerden faydalanıp kendi mücadeleleri
için kısa dönemli de olsa fırsatlar yaratmaya imkan sağladığına işaret edilmiştir.
“Dil ve Edebiyat’’ başlıklı on birinci bölüm yedi makaleden oluşmaktadır. Bu
bölümde; Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren Kürt/Kürdistan meselesinde uygulana gelen inkar politikalarından doğrudan etkilenen birincil alanın Kürtçe olduğu vurgulanmaktadır. Kürtçe, 1924, 1961 ve 1982 anayasaları aracılığıyla, “dilkırım’’ ve “yoğun asimilasyon’’ olarak kavramsallaştırılan Cumhuriyetin “kültür
stratejilerine’’ maruz bırakılmıştır. Türkiye’de on yıllarca yasaklı bir dil olan
Kürtçe, Kürdistan’ın diğer parçalarında ve diasporada cılız da olsa daha çok dergiler yoluyla varlığını sürdürebilmiştir. 1990’lı yıllarda Kürtçe üzerindeki yasakların kalkmasına rağmen anayasal bir tanınma ve statü elde edilememiştir. 2000’li
yıllara gelindiğinde Kürt/Kürdistan meselesinin Türkiye’de daha ‘konuşulabilir’
hale gelmesi ve özellikle çatışmasızlık süreci ile beraber üniversitelerde Kürtçe
bölümlerin ve resmi bir Kürtçe kanalın açılması gibi gelişmeler ile devletin dil
politikaları daha ılımlı bir hal almıştır. Bu ılımlı politik atmosfer içinde,
Kürtçe’nin kamusal alanlardaki varlığının güçlenmesiyle beraber Kürt yayıncılığı
da roman ve dergi formları başta olmak üzere ciddi ilerlemeler kat etmiştir. Bu
dönemde basılan çalışmalar ise Kürtlerin sosyal ve politik durumlarının birer
ürünü ve yansıması olarak değerlendirilmiştir. Ne var ki, bu görece ılımlı dönemin sonrasında Türkiye’de siyasi atmosferin yeniden kötüleşmesi ile beraber
Kürtçe de bundan etkilenen başlıca alanlardan biri haline gelmiştir.
“Tarihsel ve Toplumsal Miras’’ başlıklı on ikinci bölüm dokuz makaleden
oluşmaktadır. Bu bölümde; Kürtler ile Cumhuriyet arasında yüzyılı bulan ilişkinin tarihsel arka planına odaklanılırken günümüze değin süreklilik arz eden olgular da değerlendirilmiştir. Bölümde yer alan makalelerin bir kısmı yüz yılın çok
ötesindeki ilişkilere siyasi tarih perspektifinden ışık tutarken, bir kısmı da Kürt
aşiretlerini, devletin politikasına direnen Kürt nüfusun zorunlu göçünü ve ülkelerinden uzak bölgelere yerleştirilmelerini, bu bağlamda devletin değişken ama
30 | KÜRTLER
VE
CUMHURİYET
istikrarlı Kürt politikasını analiz etmektedir. Yine bazı makaleler de, milliyetçilikler çağında Kürt politikacıların ve entelektüellerin kimlik arayışlarına, ülkelerini
tanımlama biçimlerine ve uluslararası arenada Kürdistan üzerine yürütülen müzakerelerin özneleri olarak siyasi çabalarına göz atmaktadır. Bu bölümün okurlarına sunduğu ana tartışma ise Osmanlı’dan Cumhuriyete devlet idaresinde karakteristik bir Kürt/Kürdistan siyasetinin var-ola-geldiği ve kimi nüanslara rağmen bu siyasal kültürün stratejik düzeyde bir sürekliliğe sahip olduğudur. Öte
yandan; özellikle 19. ve 20. yüzyıllar arası geçiş/dönüşüm süreçlerinde, Kürtlerin
Ermeniler ve Süryaniler ile olan çok yönlü etkileşimlerinin Cumhuriyete dönük
yansımalarını konu alan bir incelemenin olmaması, bu bölüm özelinde göze çarpan en belirgin eksikliktir. Önümüzdeki yıllarda bu konu bağlamında Kürt Çalışmaları’na yapılacak katkıların özellikle tarihyazımı alanında yeni bakış açılarına imkan sağlayacağını düşünüyoruz.
Sonsöz
Kürdistan tarihi üzerine yazılan tüm kitaplar, Birinci Dünya Savaşı yıllarını
önemli bir kırılma noktası olarak ele alırken, savaşın hemen akabinde yapılan anlaşmalar vesilesiyle, sıklıkla ‘Kürdistan dört parçaya bölünmüştür’ cümlesine yer
vermektedirler. Fakat, bu dört parçaya bölünme hali uluslararası anlaşmaların
sahip olduğu içeriklerin oldukça ötesinde bir durumun ortaya çıkmasına sebep
olmuştur. Zira, Kürdistan coğrafyasında yaşayan insanlar tarihinin hiçbir döneminde kendi topraklarını yönetebilmekten ve kendi kültürlerini idame ettirebilmekten son yüzyıldaki kadar uzak kalmamışlardır. Bu temel önerme; 20. yüzyılın
öncesindeki zaman dilimlerinde Kürdistan toplumunun bir bütün olarak refah
dolu günler geçirdiğini iddia etmek yerine, 20. yüzyıldan sonraki zaman diliminin özellikle toplumsal yapı ve toprak bütünlüğü açısından Kürdistan tarihinde
eşi-benzeri-görülmemiş bir bozulmaya denk düştüğüne vurgu yapmaktadır.
Öyle ki; 20. yüzyıl öncesinin mirliklerini, eyaletlerini, medreselerini, genel anlamıyla kurumsal Kürt varlıklarını zikretmek bir yana, farklı sömürge yönetimleri
altında bir bireyin Kürt olarak var olabilmesinin bile başlı-başına bir mücadele
biçimine dönüşmesi söz konusu olacaktır. Bu yüzden Birinci Dünya Savaşı’ndan
bu yana geçen yüzyıllık süre, toprak ve kimlik gibi bir halkı var eden kolektif
hafızanın iki temel harcının ortalama bir Kürdün algı dünyasında ters yüz edilmesine işaret etmektedir.
Geçen bir asırlık zaman dilimi içinde Türkiye Cumhuriyeti’nin askeri-siyasalbürokratik elitleri, Kürt inkarını meşrulaştırma aracı olarak kullandıkları ideolojik aygıtlar ile Kürt/Kürdistan meselesinin zamana yayılmasında önemli roller
üstlendiler. Dolayısıyla Kürt/Kürdistan meselesi, daha geniş bir anlamıyla da bir
zaman sorunudur. Kurucu devlet elitleri açısından zaman, iki yönlü bir strateji
G İ R İ Ş | 31
olarak kurgulanmış ve uygulanmıştır. Birincisi yapay olarak inşa edilen uluslaşma sürecinin tamamlanması için ihtiyaç duyulan süre, ikincisi ise yeni ulusal
tanımlara ve sınırlara dahil olmayı reddeden nüfusun eritilmesi, asimilasyonu
için gerekli olan süreydi. Devlet kurumları, ellerindeki tüm imkanları kullanarak
asimilasyon ve eliminasyon ikileminde değerlendirdikleri bu ‘artık nüfusu’ zamanla bitireceklerini, tüketeceklerini, kimliklerini unutturacaklarını ve bu yolla
aynı zamanda yeni ulusun ihtiyaç duyduğu yeni fertleri sayısal olarak çoğaltmayı
da hesapladılar. Kısmen (özellikle Kürtler dışındaki gruplar açısından) istediklerini elde ettiler. Kürtlerin ısrarlı varlığı karşısında bu asırlık stratejinin bir bütün
olarak başarıya ulaşamadığı açıktır, fakat çözümsüzlüğün zamana yayılması da
bilinçli bir devlet politikası olarak canlılığını korumaktadır. Siyasetiyle, akademisiyle, toplumuyla Kürtlerin (devlet kurumlarının zor aygıtlarıyla dayattığı Türklüğe ‘etnik ilticayı’ reddeden nüfusun) bu çürütücü zaman stratejisine verdikleri
cevap ise çoğunlukla direniş olmuştur.
Bu anlamıyla Kürtler ve Cumhuriyet kitap çalışması, nasıl bir gelecek sorusuna
ilişkin ipuçlarının eleştirel bir geçmiş okumasında saklı olduğu varsayımından
hareket ederek, bu direniş alanına küçük bir katkı olarak da değerlendirilebilir.
Katkının kamusal alana açılmasının Türkiye Cumhuriyeti tarafından adeta bir yeniden doğuş miti olarak lanse edilen 2023 yılına yetiştirilmiş olması ise bilinçli bir
tercih ve giderek güçlenen bir düşünce biçimi olarak kaçınılmaz bir meydan okumaya kapı aralamaktadır. Zira; farklı akademik disiplinlerden ve araştırma metotlarından beslenerek şekillenen bahse konu düşünme biçimi, aynı zamanda,
soykırımsal şiddetin dolaylı ya da direkt etkileri ile yüzleşmeye çalışan bir tanıklığın adıdır. Tanıklığın dışa vurumu, farklı kuşaklar eliyle yoğrulmaya başlanan
ve Kürt Çalışmaları üzerinden kendisini görünür kılan bir yazınsal kuvvet olarak,
Kürdistan’da cereyan eden tüm oluş-bozuluşlara yönelik bir anlam arayışının ortaya çıkmasına katkı sunmaktadır.
TEK CUMHURİYET, İKİLİ DEVLET
Özlem Has1
Giriş
C
umhuriyetin yüzüncü yılı, seküler Türkler ve Sünni-Türk-Heteroseksüel-Erkek modeline dayalı Türklük Sözleşmesi2 potası içerisinde eritilen kitleler için
bir taraftan milli gururu ifade ederken; öte yandan bu modelin dışında kalan kitlelerin maruz bırakıldığı muameleler açısından farklı bir tarih okumasını gerekli
kılmaktadır. Bu makale; Osmanlı döneminde eyalet statüsüne kavuşan Kürdistan3 coğrafyasının Cumhuriyet tarihi boyunca kriminalleştirilip birçok kez Tedbir
Devleti anlayışının istisna durumu uygulamalarıyla yönetildiği gerçekliğine dayanarak, Cumhuriyetin Türklük Sözleşmesi’ne meydan okuyan Kürtlerle kurduğu
ilişkiyi İkili Devlet kuramı eşliğinde inceleyip, sözleşmeli şiddet önermesi ile analiz
edecektir.
Alman hukukçu Ernst Fraenkel İkili Devlet4’i, devlet işleyişinin iki ayrı fonksiyonuna vurgu yaparak tanımlar. Bunlardan ilki Norm Devleti (normative state)
olup, idari ve adli bürokraside hukukun üstünlüğü ilkesine dayalı devlet işleyişini tanımlar. Tedbir Devleti (prerogative state) adını taşıyan ikinci unsur ise hukukun üstünlüğü ilkesinin belirli gruplar üzerindeki uygulanabilirliğinin askıya
alındığı imtiyazlı bir devlet işleyişine atıfta bulunmaktadır.5 Bu imtiyazlı devlet
işleyişi iktidar gruplarına geniş bir cezasızlık alanı sağlayarak, devletin resmi ve
yarı-resmi güvenlik güçlerinin veya devlet destekli paramiliter yapıların şiddet
kullanım alanını genişletebilmektedir.6
----------------------------------------------Dr. Özlem Has, doktora sonrası akademik çalışmalarına King’s College London’da Savunma Çalışmaları Bölümüne bağlı olarak özel askeri şirketler üzerine devam etmektedir.
2 Türklük Sözleşmesi’nin detaylı bir analizi için bkz.: Barış Ünlü, Türklük Sözleşmesi: Oluşumu, İşleyişi
ve Krizi, Ankara: Dipnot Yayınları, 2018.
3 Hakan Özoğlu, Kurdish Notables and the Ottoman State: Evolving Identities, Competing Loyalties, and
Shifting Boundaries, New York: SUNY Press, 2004, p.60-63.
4 Ernst Fraenkel, The Dual State: A Contribution to the Theory of Dictatorship, Oxford University Press,
2017.
5 Fraenkel, The Dual State, p.Ixii.
6 Kendisi de 1933 ve 1938 yılları arasında Nazi Almanya’sının hem bir gözlemcisi hem de hukuki
1
436 | KÜRTLER
VE
CUMHURİYET
Fraenkel’in İkili Devlet anlayışı, Norm Devleti ve Tedbir Devleti’nin birbirinin
yerine geçtiği bir durumdan ziyade her iki devlet işleyişinin bir aradalığına vurgu
yapmaktadır. Buna göre, bir devlet kurumu (örneğin mahkemeler) aynı anda
devlet ideolojisi ile bir sorunu olmayan kitleler üzerinde Norm Devleti aktörü olarak görev yapabilirken; öte yandan “sorunlu kitlelerin” siyasi davalarında Tedbir
Devleti olarak işleyiş gösterebilir. Ayrıca, bu iki yönetim unsuru istisna halleri uygulamalarında (örneğin; sıkıyönetim, olağanüstü hal) görüldüğü üzere farklı
idari oluşumlarla da aynı devlet bünyesinde bulunabilirler.
Kürdistan’daki İstisna Hali Uygulamaları
İtalyan filozof Giorgio Agamben istisna halini (states of exception) “siyasal belirsizlik veya nedeni her ne olursa olsun bir kriz durumunda, siyasal düzenin devamının sağlanması adına hukukun kendini askıya alması”7 şeklinde tanımlar. Genç
Cumhuriyetin Türklük Sözleşmesi modeline meydan okuyan Kürt isyanlarıyla
oluşan kriz durumu göz önünde bulundurulduğunda, Kürdistan coğrafyası için
istisna halinin kural haline geldiği bir durumdan bahsetmek mümkündür.8 Buna
göre, Cumhuriyet tarihinde patlak veren ilk Kürt ayaklanması Şeyh Sait İsyanı’nın bastırıldığı 1925 yılı itibariyle Kürdistan coğrafyası Tedbir Devleti’nin
idari uygulamalarına da sahne olmaya başlamıştır. Bunlardan ilki Umumi Müfettişlik idari uygulamasıdır.
İsyan sonrası Kürdistan’ın yeniden dizaynı ve Türklüğe asimilasyonunun hızlandırılmasına yönelik devlet tarafından Şark Islahat Planı ismini taşıyan bir rapor hazırlanmış ve bu raporun 2. Maddesinde Türkiye’nin beş ayrı Umumi Müfettişlik bölgesine ayrılmasına karar verilmiştir.9 1927 ve 1952 yılları arasında hayata geçirilen beş Umumi Müfettişlikten dördü Kürdistan coğrafyasında kurulmuştur.10 Bu Müfettişlikler, yetki bölgeleri içerisinde kamu düzeni ve güvenliğini
----------------------------------------------uygulayıcısı olan Fraenkel; imtiyazlı devletin hukuk aşırı işleyişini Nazi Devleti’nin paramiliter
yapıları olan SS (Schutzstaffel) ve Gestapo’nun elinde bulundurdukları hukuki dokunulmazlıklarla örneklendirmektedir. Fraenkel, The Dual State, p.24-33.
7Agamben Giorgio, İstisna Hali, İstanbul: Otonom Yayıncılık, 2005, s.7.
8 Buradaki çıkarım, Walter Benjamin’in olağanüstü hal tanımına atıfta bulunmaktadır: “Ezilenlerin
geleneği gösteriyor ki, içinde yaşadığımız “olağanüstü hal” istisna değil kuraldır.” Walter Benjamin, “Theses on the Philosophy of History”, içinde Illuminations, çev. Harry Zohn, New York:
Schocken Books, 2007, s.257.
9 Mehmet Bayrak, Şark Islahat Planı: Kürtlere Vurulan Kelepçe, Ankara: Özge Yayınları, 2009.
10 I. Umumi Müfettişlik (1927): Diyarbakır, Elazığ, Urfa, Bitlis, Van, Hakkari, Siirt, Mardin.
II. Umumi Müfettişlik (1934)* : Edirne, Kırklareli, Tekirdağ, Çanakkale.
III. Umumi Müfettişlik (1935): Erzurum, Kars, Gümüşhane, Çoruh, Erzincan, Trabzon, Ağrı.
IV. Umumi Müfettişlik (1936): Tunceli, Elazığ, Bingöl.
V. Umumi Müfettişlik (1947): İçel, Seyhan, Hatay, Gaziantep, Maraş.
TEK CUMHURİYET, İKİLİ DEVLET.| 437
sağlamak amacıyla kurulan bölge valilikleri olup; sorumlu valilere güvenlik güçleri üzerinde mutlak yetki sağlıyordu.11
Cumhuriyet tarihi boyunca vuku bulan askeri müdahale ve darbeler, Türkiye’deki istisna hali uygulamalarının (örneğin; sıkıyönetim ve olağanüstü hal
uygulamaları) Kürdistan coğrafyasını da aşan köklü bir geleneğe sahip olduğunu
göstermektedir. Öyle ki, 100 yıllık Cumhuriyet tarihinin 68 yılının çeşitli istisna
hali uygulamalarıyla geçtiğini saptamak mümkündür.12 Bu oran Kürdistan coğrafyası için 55 yıllık bir tarihe tekabül etmektedir. Fakat 2015’ten beri Türkiye
Kürdistan’ında uygulamada olan Geçici Özel Güvenlik Bölgelerini ve seçilmiş belediye başkanlarının yerine atanan kayyumları da göz önünde bulundurursak bu
rakam 63 yıllık bir oranla daha da çarpıcı bir hal almaktadır. Bu demek oluyor ki,
Cumhuriyet tarihinin %63’lük bir kesiti Kürdistan için olağan bir demokratik yönetim anlayışından uzakta, Tedbir Devleti’nin olağanüstü ve hukuk devleti ilkelerini aşan uygulamalarıyla geçmiştir.
----------------------------------------------* Trakya bölgesinde kurulan II. Genel Müfettişlik’in kuruluş amacı, Balkanlar'dan Türkiye'ye akın
eden Müslüman göçmenlerin yerleşim sorunlarının yol açtığı güvenlik sorunlarını çözmekti. Bölgedeki güvenlik sorunları daha sonra 1934 yılının Haziran ve Temmuz ayları arasında Yahudi
vatandaşlara karşı anti-Semitis Trakya pogromlarına yol açmıştır. Bkz. Engin Çağdaş Bulut, “Devletin Taşradaki Eli: Umumi Müfettişlikler”, Cumhuriyet Tarihi Araştırmaları Dergisi 11, sy 21, 2015,
s.83-110.
11 Cemil Koçak, Umumi müfettişlikler: (1927-1952), İstanbul: İletişim, 2003, s.75.
12A) Umumi Müfettişlikler: 1927-1952
B) Sıkıyönetim Uygulamaları:
24 Şubat 1925 - 23 Aralık 1927: Muş, Bingöl, Elazığ, Siirt, Diyarbakır, Mardin, Tunceli, Urfa, Bitlis, Van,
Hakkari, Malatya, Erzurum.
1 Ocak 1931 – 9 Mart 1931: Menemen, Manisa, Balıkesir.
20 Ekim 1940 – 23 Aralık 1947: İstanbul, Kırklareli, Edirne, Tekirdağ, Çanakkale, Kocaeli.
7 Eylül 1955 - 7 Haziran 1956: İstanbul, Ankara, İzmir.
28 Nisan 1960 - 1 December 1961: İstanbul ve Ankara.
21 Mayıs 1963 – 20 Temmuz 1964: İstanbul, Ankara, İzmir.
16 Haziran 1970 - 16 Eylül 1970: İstanbul ve Kocaeli.
26 Nisan 1971 - 26 Eylül 1973: İstanbul, Kocaeli, Sakarya, Zonguldak, Izmir, Eskişehir, Ankara, Adana,
Hatay, Diyarbakır, Siirt.
20 Temmuz 1974 - 2 Eylül 1975: İstanbul, Ankara, Tekirdağ, Kırklareli, Edirne, Çanakkale, Balıkesir,
Manisa, Izmir, Aydın, Antalya, Muğla, Adana, İçel,Hatay.
26 Aralık 1978 – 12 Eylül 1980: Adana, Ankara, Bingöl, Elazığ, Erzincan, Erzu-rum, Gaziantep, Istanbul, Kahramanmaraş, Kars, Malatya, Sivas, Urfa, Adıyaman, Hakkari, Diyarbakır, Mardin, Siirt,
Tunceli, Izmir, Hatay, Ağrı.
12 Eylül 1980 – 19 Temmuz 1987: Ülke geneli.
C) Olağanüstü Hal Uygulamaları:
19 Temmuz 1987 – 30 Kasım 2002: Bingöl, Diyarbakır, Elazığ, Hakkari, Mardin, Siirt, Tunceli, Van,
Adıyaman, Bitlis, Muş, Batman, Şırnak.
21 Temmuz 2016- 18 Temmuz 2018: Ülke geneli.
Zafer Üskül, Siyaset ve Asker, Ankara: İmge Kitabevi, 1997; Zafer Üskül, Olağanüstü Hal Üzerine Yazılar,
İstanbul: Büke Yayınları, 2003.
438 | KÜRTLER
VE
CUMHURİYET
Bir Cezasızlık Politikası Olarak Sözleşmeli Şiddet
Sözleşmeli şiddet kavramını Türklük Sözleşmesi’nin rafine bir yorumu olarak ele
almak mümkündür. Buna göre kavram, devlet ve toplum arasındaki Türklük mitiyle uzlaşmayan veya bu mite meydan okuyan kişi ve/ya gruplara karşı şiddeti
onaylamak, desteklemek ve/ya teşvik etmek şeklinde gelişen ve bazen üstü kapalı
yürütülen, bazen de hukuk metinlerinde açıkça gözlemlenebilen bir cezasızlık
sözleşmesini karşılamaktadır.
Bu bölümde, sözleşmeli şiddet’in hukuk metinlerinde gözlemlenebilir halini
Tedbir Devleti’nin iki farklı hukuk düzenlemesi eşliğinde inceleyeceğim. Bunlardan birincisi Cumhuriyet tarihinin ikinci Kürt ayaklanması Ağrı İsyanı’nın bastırılmasına ilişkin çıkarılan 1850 Sayılı Kanun, diğeri ise 1987 ve 2002 yılları arasında Kürdistan’da uygulamada olan Olağanüstü Hal (OHAL) yönetimi kararnameleridir.
İsyan Mıntıkasında İşlenen Ef’alin Suç Sayılmayacağına
Dair Kanun (Kanun No: 1850)
Ağrı İsyanı 1926 ve 1930 yılları arasında Ağrı Dağı ve civarında patlak vermiş ve
ancak İran ve Sovyetler Birliği’nin de yardımlarıyla 1930 yılında bastırılabilmiştir.13 İsyanı sözleşmeli şiddet açısından önemli kılan hukuki belge 20 Temmuz 1931
tarihinde kabul edilen 1850 Sayılı Kanun’dur. “İsyan Mıntıkasında İşlenen Ef’alin
Suç Sayılmayacağına Dair Kanun” ismini taşıyan belgenin birinci maddesi şöyledir: “Erciş, Ziân, Ağrıdağ havalisinde vuku bulan isyanla, bunu müteakip birinci
umumî müfettişlik mıntakası ve Erzincanın Pülümür kazası dahilinde yapılan takip ve tedip hareketleri münasebetlerile 20 Haziran 1930’dan l Kânunuevvel 1930
tarihine kadar askerî kuvvetler ve Devlet memurları ve bunlarla birlikte hareket
eden bekçi, korucu, milis ve ahali tarafından isyanın ve bu isyanla alâkadar vakaların tenkili emrinde gerek müstakillen ve gerek müştereken işlenmiş efal ve harekât suç sayılmaz.”14
Maddenin isyana dayalı bölge sınırlandırması göz önünde bulundurulduğunda, bir Tedbir Devleti düzenlemesi olduğunu söylemek mümkündür. Fakat
aynı zamanda, Tedbir Devleti anlayışına içkin olan hukuk aşırı durumun, keyfi
şiddet kullanımını oldukça geniş ve çeşitli toplum grupları arasında cezasızlık
güvencesi altında paylaştırdığını da gözlemlemek mümkündür.
Kanunun hukuki incelemesini yaptığımızda, hukuk devleti anlayışının temel
13
14
----------------------------------------------Wadie Jwaideh, The Kurdish National Movement: Its Origins and Development New York: Syracuse
University Press, 2006, p.211-14.
TBMM, “İsyan mıntıkasında işlenen ef’alin suç sayılmayacağına dair kanun”, 1850 § (1931),
https://www.resmigazete.gov.tr/arsiv/1859.pdf.
TEK CUMHURİYET, İKİLİ DEVLET.| 439
prensiplerinden “kanunların geriye yürümezlik ilkesi”yle bağdaşmadığını görürüz. Çünkü, 20 Temmuz 1931 yılında kabul edilmesine rağmen bu kanun, 20 Haziran 1930 ile 1 Aralık 1930 tarihlerini kapsayan geriye dönük bir düzenleme yapmıştır. Dolayısıyla, bu kanunun Norm Devleti anlayışının ötesinde bir düzenleme
yaptığını söylemek mümkündür.
Kanunun içerik açısından incelemesini yaptığımızda ise bu kanunun isyan
bölgesinde işlenen suçlar üzerindeki cezai sorumluluğu geriye dönük olarak kaldırdığını görürüz. Üstelik bu cezasızlık güvencesini devlet yetkilileri ve sivil halkı
kapsayan oldukça geniş bir kitle arasında paylaştırmıştır. Dönem gazetelerinde,
sözlü tarih çalışmalarında ve de tarihçi analizlerinde görüldüğü üzere15, isyan
bastırma faaliyetlerinin bölgedeki sivil halkı da büyük ölçüde hedef aldığı düşünüldüğünde; bu kanunun şiddeti Türklük mitiyle uzlaşmayan Kürtler üzerinde
teşvik edici bir sözleşme haline getirdiğini söylemek mümkündür.
OHAL Kararnameleri
Bir Tedbir Devleti uygulaması olan OHAL, PKK (Partîya Karkerên Kurdistan, Kürdistan İşçi Partisi) ile TSK (Türk Silahlı Kuvvetleri) arasındaki çatışma ortamına
cevaben devlet tarafından 1987 ve 2002 yılları arasında Türkiye Kürdistan’ının 13
ilinde16 yürürlüğe konulmuştur. Bu uygulama, esasında Umumi Müfettişlik idari
yapısının kurumsal olarak yeniden hayata geçirilişiydi. Buna göre, Diyarbakır
merkezli Olağanüstü Hal Bölge Valiliği (OHAL Bölge Valiliği) kurulmuş ve tıpkı
Umumi Müfettişliklerde de görüldüğü üzere OHAL valileri bölgedeki güvenlik
güçleri üzerinde mutlak yetkiyle donatılmışlardır.
OHAL ilanı ile Norm Devleti işleyişinin dışına çıkarılan bölge, 15 yıl boyunca
yasallığı günümüzde dahi tartışmalı olan Bakanlar Kurulu Kanun Hükmünde
Kararnameleriyle (KHK) yönetilmiştir. Anayasa’nın 148. Maddesine göre bu
KHK’leri olağan dönem KHK’lerinden ayıran en önemli özellikleri, şekil ve esas
açısından Anayasa Mahkemesi denetimine kapalı olmalarıdır.17 Anayasal denetim ancak meclis onayı sonucu bu KHK’lerin yasal statüye kavuşmalarıyla mümkün olabilmektedir.
Anayasa’nın OHAL düzenlemesine ilişkin 121. Maddesi, bu KHK’lerin Resmi
----------------------------------------------Yusuf Mazhar, “Zilan harekatında imha edilenlerin sayısı 15.000 kadardır. Zilan Deresi ağzına kadar
ceset dolmuştur...”, Cumhuriyet, Temmuz 1930; Ahmet Kahraman, Kürt İsyanları: Tedip ve Tenkil,
İstanbul: Evrensel Basım Yayınları, 2004, s.237-48; Jwaideh, The Kurdish National Movement, 213.
16 Adıyaman, Tunceli, Elazığ, Diyarbakır, Mardin, Bingöl, Siirt, Batman, Muş, Bitlis, Van, Şırnak, Hakkari.
17 Türkiye Cumhuriyeti, “Türkiye Cumhuriyeti Anayasası”, 2709 § (1982), https://www.resmigazete.gov.tr/arsiv/17844.pdf.
15
440 | KÜRTLER
VE
CUMHURİYET
Gazete’de yayınlandıkları gün TBMM onayına sunulmalarına hükmetmiştir; fakat KHK’lerin onaylanmasına ilişkin süre ve usul saptamasını Meclis İçtüzüğü’ne
bırakmıştır.18 Kaldı ki, Meclis İçtüzüğü 1996 yılına kadar böyle bir düzenlemeye
sahip değildir. 24 Mayıs 1996 yılında tüzüğün 128. Maddesinde yapılan bir düzenlemeyle OHAL KHK’lerinin TBMM tarafından görüşülmesine dair süre 30
gün olarak belirlenmiştir.19 Fakat Tablo I’den de anlaşılacağı üzere OHAL süresi
boyunca çıkarılan KHK’lerin tamamı 1996’daki Meclis İçtüzüğü düzenlenmesinden önce, yani TBMM denetimi zorunluluğu dışında uygulamaya konulmuşlardır.
Tablo I: OHAL Kararnamelerinin Yıllara Göre Dağılımı20
1987
1988
1989
1990
1991
1993
KHK 285
KHK 286
KHK 287
KHK 299
KHK 313
KHK 321
KHK 387
KHK 413
KHK 421
KHK 424
KHK 425
KHK 426
KHK 427
KHK 428
KHK 428
KHK 430
KHK 432
KHK 481
4
2
1
8
1
1
Bu durum, yürütmenin OHAL bölgesinde Norm Devleti anlayışının dışında
yasama organı denetiminden uzak sınırsız yetkilerle donatılmış keyfi bir yönetim
anlayışı geliştirmesini kolaylaştırmıştır. Tedbir Devleti olarak tanımladığımız bu
yönetim anlayışı şiddet kullanımını da cezasızlık güvencesi altında bölgede görev
yapan devlet yetkilileri arasında sözleşmeli hale getirmiştir. Bu çerçevede, sözleşmeli şiddet’in bölgede hukuki manada işlerliğini kavramamız açısından 285, 413
ve 425 sayılı KHK’leri incelemek, Anayasa’ya ve de 2935 sayılı OHAL Kanunu’na
uygunluklarını tartışmak anlamlı olacaktır.
Anayasa’nın 125. Maddesi, idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı
yolunu açık tutmuştur. Fakat; OHAL, sıkıyönetim ve savaş gibi istisnai durum-
----------------------------------------------Türkiye Cumhuriyeti.
19 TBMM, “Millet Meclisi İçtüzüğünün Başlığı İle Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi ve Bu İçtüzüğe
Bazı Maddeler Eklenmesi Hakkında Kanun”, 424 § (1996), https://www5.tbmm.gov. tr/tutanaklar/ KANUNLAR_KARARLAR/kanuntbmmc079/karartbmmc079/karartbmmc 07900424. pdf.
20 Özlem Has, “Necropolitics in OHAL: The State of Emergency Experience of Turkey (1987-2002)”
Istanbul, Bogazici University, 2017, 70.
18
TEK CUMHURİYET, İKİLİ DEVLET.| 441
larda açılan davalarda yürütülmenin durdurulması kararının verilmesine dair sınırlamalar olabileceğini de belirtmiştir. OHAL Kanunu’nun 33. Maddesi ise “Valilerin bu kanunun verdiği yetkileri kullanarak yapacakları idari işlemlere karşı
açılacak davalarda yürütmenin durdurulmasına karar verilemez” diyerek durumu daha da netleştirmiştir. Peki açılan davalarda yürütmenin durdurulmasına
karar verilemiyorsa, dava açmanın mağdur taraf için ne gibi bir önemi vardır? Bu
sorunun cevabı ise yine Anayasa’nın 125. Maddesinde saklıdır. Madde “İdare,
kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlüdür” diyerek mağdur taraf için tazminat talebi hakkını saklı tutmuştur. 285, 413 ve 425 sayılı
KHK’ler ise hem Anayasa’yla hem de OHAL Kanunu’yla çelişir nitelikte idarenin
eylemlerine karşı dokunulmazlık alanını daha da genişletmişlerdir.
KHK 285 (1987), 7. Maddesinde belirtmektedir ki, “Bu Kanun Hükmünde Kararname ile Olağanüstü Hal Bölge Valisine tanınan yetkilerin kullanılması ile ilgili idari işlemler hakkında iptal davası açılamaz.” Görüldüğü üzere bu KHK hem
Anayasa’ya hem de OHAL Kanunu’na aykırı bir biçimde OHAL Valiliği işlemlerine karşı dava açma yolunu tamamıyla kapatmıştır. KHK 413 (1990) bir adım
daha ileri giderek OHAL Kanunu’nun 33. Maddesini “Bu Kanunla İçişleri Bakanına ve valilere tanınan yetkilerin kullanılması ile ilgili idari işlemlere karşı yargı
mercilerinde dava açılamaz” şeklinde değiştirmiştir. Dolayısıyla, bu KHK OHAL
Kanunu üzerinde TBMM denetimi dışında Anayasa’ya aykırı bir değişiklik yapmakla kalmayıp, cezasızlık zırhını İçişleri Bakanlığı üzerinde de genişletmiştir.
KHK 425 (1990), dava açma hakkını saklı tutarak bir önceki KHK’lerin Anayasa’ya aykırılıklarında bir geri adım atmıştır. Fakat, “Bu Kanun ile İçişleri Bakanına, Olağanüstü Hal Bölge Valisine, il valilerine tanınan yetkilerin kullanılması
ile ilgili idari işlemlere karşı açılacak davalarda, yürütmenin durdurulmasına karar verilemez” diyerek yine OHAL Kanunu’nun 33. Maddesinde bir değişiklik
yapmış ve daha önce OHAL Valisi ve İçişleri Bakanına tanınan cezasızlık güvencesini il valiliklerini de kapsayacak şekilde genişletmiştir.
Görünen o ki, teorik uygulamada Anayasa ve OHAL Kanunu’ndan sonra gelen KHK’ler, pratik uygulamada bu hiyerarşik düzeni ters-yüz etmiş ve yasama
ve yargı organlarının denetimi dışında tamamen yürütme organının inisiyatifinde hem Anayasa’yla hem de OHAL Kanunu’yla çelişir nitelikte keyfi düzenlemeler yapmıştır. Bu keyfi düzenlemeler, cezasızlık güvencesini devlet yetkilileri
ve 90’larda bölgede bir hayli etkin olan paramiliter gruplar (JİTEM, Hizbullah,
Köy Korucuları) arasında sözleşmeli bir şekilde pay ederken, Kürdistan’daki şiddet rejiminin işlerliğini de kolaylaştırmıştır. Aşağıdaki üç tablo bu şiddet rejiminin siviller üzerindeki yansımalarını takip edebilmemiz açısından önemlidir.
442 | KÜRTLER
VE
CUMHURİYET
TABLO II: Zorla Kaybetme Vakalarının Yıllara Göre Dağılımı21
YIL
VAKA
1980-1990
33
1991
18
1992
22
1993
103
1994
518
1995
232
1996
170
1997
94
1998
50
1999
76
2000 sonrası
33
Tarihi bilinmiyor
4
TOPLAM
1353
TABLO III: Faili Meçhul Vakalarının Yıllara Göre Dağılımı22
YIL
VAKA
1987-1990
26
1990
11
1991
31
1992
362
1993
467
1994
423
1995
166
1996
113
1997
65
1998
45
1999
52
2000
13
2001
24
2002
8
TOPLAM
1806
----------------------------------------------Özgür Sevgi Göral vd., Konuşulmayan Gerçek: Zorla Kaybetmeler, İstanbul: Hafıza Merkezi, 2013, s.22.
22 Milliyet, “21 yılda 1901 faili meçhul”, Milliyet, 26 Ocak 2012, http://www.milliyet.com.tr/gundem/21-yilda-1901-faili-mechul-1493812.
21
TEK CUMHURİYET, İKİLİ DEVLET.| 443
TABLO IV: Köy Boşaltmalarının Yıllara Göre Dağılımı23
YIL
VAKA
1991
109
1992
295
1993
874
1994
1531
1995
243
1996
68
1997
23
1998
30
1999
90
2000
-
2001
3
TOPLAM
3266
Bu üç tablonun ortak özelliği, verilerin 1996 yılına kadar büyük bir tırmanış
göstermeleri ve 1996 yılı itibariyle vaka sayılarında azalma gözlemlenmesidir. Bu
verileri hukuki açıdan değerlendirdiğimizde, 1996 yılında OHAL KHK’leri üzerinde meclis denetiminin devreye sokulması önemli bir neden olarak kabul edilebilir. Buna göre denilebilir ki, 1996 yılına kadar Tedbir Devleti, cezasızlık anlayışı
içerisinde şiddeti denetimsiz ve keyfi olarak geniş kitleler arasında pay etmişken,
bir Norm Devleti kurumu olan TBMM’nin denetim yetkisinin devreye sokulmasıyla bu cezasızlık alanı daraltılmış ve vakalarda 199624 yılı itibariyle bir azalma
gözlemlenmiştir.
Sonuç
Bu makale, İkili Devlet kuramı ve sözleşmeli şiddet önermesi eşliğinde Cumhuriyet
tarihinin yeniden bir okumasını yaparak, devletin Kürdistan coğrafyası ile kurduğu ilişkiyi Fraenkel’in Tedbir Devleti olarak tanımladığı imtiyazlı devlet işleyişiyle analiz etmiştir. İdari ve hukuki ilkelerin keyfi olarak esnetilebildiği bu imti----------------------------------------------Kurdish Human Rights Project, Internally Displaced Persons: The Kurds in Turkey (KHRP, 2002).
24 1996 yılını vakalardaki azalmalar açısından önemli kılan bir diğer gelişme, Balıkesir’in Susurluk
ilçesinde meydana gelen bir araba kazasıdır. Cumhuriyet tarihine araba içinde bulunan kişilerin
kimlikleri dolayısıyla (DYP Şanlıurfa milletvekili Sedat Bucak, İstanbul Polis Okulu Müdürü Hüseyin Kocadağ, organize suç örgütü lideri Abdullah Çatlı) Susurluk Skandalı olarak geçen bu kaza
ülke çapında büyüyen kamuoyu tepkisiyle de birlikte Derin Devlet olarak tabir edilen devletin
yasadışı bağlantılarına dair bir takım resmi incelemelerin (örneğin; Meclis Susurluk Raporu, Başbakanlık Susurluk Raporu) başlamasına neden olmuş ve bu dönemde insan hakları ihlallerinin
azalmasında etkili olmuştur.
23
444 | KÜRTLER
VE
CUMHURİYET
yazlı devlet işleyişinin Kürdistan özelinde bir istisna olmadığı, tersine Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren devam etmekte olan olağan bir durum olduğu makalede idari manada Umumi Müfettişlikler ve OHAL Bölge Valiliği uygulamaları
arasındaki süreklilik analiziyle ortaya konulmuştur. Buna göre, Kürdistan coğrafyası farklı idari yapılarla ülkenin genel ve olağan idari yapılanmasından ayrılmış ve ülkenin geri kalanında Norm Devleti prensipleri hüküm sürerken, Kürdistan coğrafyası Tedbir Devleti’nin hukuk aşırı ve keyfi uygulamalarıyla yönetilmiştir. Hukuki manada ise 1850 sayılı Kanun ve 285, 413 ve 425 sayılı OHAL KHK’leri
örnekleminde cezasızlık alanının şiddeti teşvik edici boyutta nasıl genişletildiği
sözleşmeli şiddet kavramı eşliğinde incelenmiştir. Sırasıyla “kanunların geriye yürümezlik ilkesi”nin ve TBMM’nin denetim yetkisinin ihlal edildiği bu örnek kanun ve KHK’ler, sözleşmeli şiddet’in Norm Devleti anlayışının dışında insan hakları
ihlallerini teşvik edici nitelikte işlerlik kazandığını somut veriler eşliğinde göstermiştir.