Kıyamete Bir Milyar Yıl
Çarşamba, Ağustos 14, 2019
İthaki Bilimkurgu Klasikleri bu sıralar en çok okuduğum serilerden biri sanırım ve Kıyamete Bir Milyar Yıl serinin okuduğum 7.kitabı oldu. Rus edebiyatından bir kitap okuma fırsatı buldum serinin bu kitabı sayesinde ve Arkadi Ve Boris Strugatski kardeşlerle bu kitap sayesinde tanıştım. Bu kitapta ilgimi çeken bilim adamlarının etrafında dönen bir hikaye olmasıydı. Sadece 150 sayfadan oluuyor olması bir çırpıda okumama neden olurken, döneminde bolca sansürlenmeside bir an önce okumam gereken kitaplardan biri olduğu hissini verdi bana.
Hikaye Dimitri Malyonov isimli bir bilim adamının hayatından yola çıkıyor. Bir Astrofizikçi olan karakterimiz yıldızlar arası maddeyle ilgili çalışmalarını sürdürdüğü esnada tuhaf olaylar baş gösteriyor. İlk başta anlam veremediği bu olaylar zaman içerisinde daha tuhaf bir hal alıyor. Çalışmalarını engelleyen bu olaylar sürekli çalan telefonlar, çalan kapılarla başlıyor ve evine gelen anlamlandıramadığı kişiler ile devam ediyor. Bir süre sonra benzeri olayların kendisi gibi çevresindeki bilim adamlarının da başına geldiğini öğreniyor. Bir araya geldiklerinde ise endişe, korku ve şüpheyle dolu belki doğal, belki de doğaüstü olaylardan kaynaklanan bir hikaye çıkıyor.
Bilimkurgu Klasiklerinin o kendine özgü tarzını seviyorum. Bu serinin tamamı kitaplığımda olması gerektiği hissine kapılıyorum. Elime aldığım her kitapta beni bambaşka bir hikayenin beklediğine öylesine eminim ki sanırım vazgeçemeyeceğim bir seri oldu. Kıyamete Bir Milyar Yıl ise serinin diğer kitaplarından biraz farklı. Daha çok felsefi bir roman bana göre. Eleştiri tarafı da çok ağır basıyor. Sovyet döneminin o bilindik otoriter yapısına karşı durulan bir eser.
Bilimkurgu Klasiklerinden okuduklarımın bir kısmını ise buraya bırakmak istiyorum. Görünmez Adam, Mars Yıllıkları, Fahrenhait 451, Cesur Yeni Dünya,
Yeni bir kitapta görüşmek üzere...
Hikaye Dimitri Malyonov isimli bir bilim adamının hayatından yola çıkıyor. Bir Astrofizikçi olan karakterimiz yıldızlar arası maddeyle ilgili çalışmalarını sürdürdüğü esnada tuhaf olaylar baş gösteriyor. İlk başta anlam veremediği bu olaylar zaman içerisinde daha tuhaf bir hal alıyor. Çalışmalarını engelleyen bu olaylar sürekli çalan telefonlar, çalan kapılarla başlıyor ve evine gelen anlamlandıramadığı kişiler ile devam ediyor. Bir süre sonra benzeri olayların kendisi gibi çevresindeki bilim adamlarının da başına geldiğini öğreniyor. Bir araya geldiklerinde ise endişe, korku ve şüpheyle dolu belki doğal, belki de doğaüstü olaylardan kaynaklanan bir hikaye çıkıyor.
Bilimkurgu Klasiklerinin o kendine özgü tarzını seviyorum. Bu serinin tamamı kitaplığımda olması gerektiği hissine kapılıyorum. Elime aldığım her kitapta beni bambaşka bir hikayenin beklediğine öylesine eminim ki sanırım vazgeçemeyeceğim bir seri oldu. Kıyamete Bir Milyar Yıl ise serinin diğer kitaplarından biraz farklı. Daha çok felsefi bir roman bana göre. Eleştiri tarafı da çok ağır basıyor. Sovyet döneminin o bilindik otoriter yapısına karşı durulan bir eser.
''Geçtiğimiz yüzyılda insanların teslim olmaktansa kendilerini vurduklarını söylerler. İşkenceden ya da toplama kamplarından korktukları için değil, sadece utandıkları için.''
''Bizi neyin beklediğini kim bilebilir ki? Ne olacağını kim bilir? Belki güçlü bir şey olacak, belki adice bir şey. Belki ölüm gelecek, belki ölüme mahkum edecekler. Geleceğe fazla dalmak yersiz.''
''Aceleye gerek yok, diyor. Kıyamete daha bir milyar yıl var, diyor. Eğer teslim olmaz ve anlar, anlar ve teslim olmazsak bir milyar yılda çok, hem de çok şeyler olur.''
Bilimkurgu Klasiklerinden okuduklarımın bir kısmını ise buraya bırakmak istiyorum. Görünmez Adam, Mars Yıllıkları, Fahrenhait 451, Cesur Yeni Dünya,
Yeni bir kitapta görüşmek üzere...
12 yorum
Bu kitabı bende okuyacaktım ama kaldı bir şekilde, yeniden bakayım hatırlattınız iyi oldu:) sevgiler
YanıtlaSilBu aralar bende bu seriden gidiyorum. :)) sevdim bu bilimkurgu klasiklerini:)) umarım sende severek okursun.
SilEdinmek istediğim kitaplarda ancak elimde okunammaış eserler olduğunan almıyorum bu ara kitap. Güzel anlatım için teşekkürler, fotoğraflarda güzel olmus
YanıtlaSilBende de aynı dert var. Çok iyi anlıyorum sizi:))
Silİthaki'nin bu serisini ben de çok beğeniyorum :))
YanıtlaSilithaki severim bilimkurgu da piki. pek gözükmüyon ortada, iyisin dı maaa :)
YanıtlaSilyorucu bir yıl benim için sadece :)) hafta sonları burada olmaya çalışıyorum ancak baya uzak kaldım evet :))
Silkolaylıklar dilerim o zamaaan yorulmak da güzeldir kiiii :)
SilTek kötü yanı burada daha az vakit geçirmek sanırım :))
SilSelamlar bloğunuzu yeni keşfettim ve ilgimi çeken konularda yazdığınızı farkettim. Ara ara gelip okuyacağım.
YanıtlaSil''Bizi neyin beklediğini kim bilebilir ki? Ne olacağını kim bilir? Belki güçlü bir şey olacak, belki adice bir şey. Belki ölüm gelecek, belki ölüme mahkum edecekler. Geleceğe fazla dalmak yersiz.''
Geleceği bilmeye çalışmak ile yaşanılan zamanda geleceği arzulamak çok farklı şeylerdir. O yüzden bu cümleye biraz katılamadım ben. Örneğin öğrenmek istenilen bir evin içiyse onu pencerelerden bakarak tam anlamıyla kavramak mümkün değil. Özümseyip bilmek için içine girip orada yaşadığını hissetmek gereklidir. Gelecek ve zaman kavramı için de bu kural daimdir. Geleceği bilmek için orada yaşadığını kendine inandırıp, olasıkları tek tek yaratmak gerek diye düşünüyorum. Ama bu cümle beni çok güzel sorgulamalara ittiği için kesinlikle bu kitabı okuyacağım ve eminim içindeki değerli tasvirler beni tatmin edecektir. Saygılar.
İçeriği oldukça dolu bir blogunuz var,emeklerinizi takdir ediyorum.Takip ettim,sizi de bloguma beklerim.Sağlıcakla Kalın.
YanıtlaSilhttps://dizifilmkitaptavsiye.blogspot.com/
Sayenizde yeni bir hazine keşfetmiş oldum, sonsuz şükranlarımla...
YanıtlaSil