Tenkit, Batıda çok önceden beri varlığını sürdüren bir inceleme yöntemidir. Bu çalışma ile Tanzimat edebiyatının tenkit anlayışı, dönem sanatçılarından ve bu evredeki eleştirel eserlerden hareketle ortaya konulmaya çalışılmıştır. İlk...
moreTenkit, Batıda çok önceden beri varlığını sürdüren bir inceleme yöntemidir. Bu çalışma ile Tanzimat edebiyatının tenkit anlayışı, dönem sanatçılarından ve bu evredeki eleştirel eserlerden hareketle ortaya konulmaya çalışılmıştır. İlk etapta Türk ve Batı edebiyatındaki tenkit kavramları ve bu kavramların ifade ettiği anlamlar izah edilmiştir. Yirminci yüzyıla kadar Batı edebiyatında özellikle Eski Yunan ve Roma devirlerini kapsayan klasik tenkit, Aristo ve Eflatun’un sanat hakkındaki düşüncelerini ve yine Aristo’nun günümüz tenkit anlayışına da temel oluşturan ilk metotlu tenkit anlayışını içerir. Ortaçağdan başlayarak 17 ve 18. yüzyıla gelindiğinde ise Neoklasik tenkidin etkisi görülür ancak 19. yüzyıla gelindiğinde Neoklasizm’e tepki olan ve Herder ile Goethe’nin geliştirdiği Romantik tenkit anlayışı benimsenmiş olur.
Batı edebiyatında olduğu gibi Divan edebiyatında da tenkit mevcuttur. Klasik edebiyatta yapılan tenkidin, nazari tenkit anlayışından daha çok pratik tenkit biçiminde olduğu görülür. Bunun en önemli sebepleri olarak Arap ve Fars edebiyatlarının temel alınarak oluşturulan Divan edebiyatının değiştirilemez olarak düşünülen birtakım kurallarının varlığı, bu dönem sanatçılarının ve eserlerinin kutsiliğine inanılmasıdır. Bir kültürün edebiyatına yön veren, onu geliştiren en önemli etkenlerden biri yapıcı ve yenilikçi bir tenkit anlayışıdır.
Daha çok öznel düşünceleri temel alan Tanzimat edebiyatının birinci dönem sanatçıları, edebiyat anlayışlarında olduğu gibi tenkitte de sosyal faydacılığı esas almışlardır. Tanzimat’ın ikinci dönem sanatçıları ise eleştirel anlayışlarını, birinci dönem sanatçılarına göre daha nesnel ve Batılı bir düzlemde gerçekleştirmiş, belirli kriterlere dayandırmışlardır. Bu bağlamda Recaizade Mahmut Ekrem, Takdir-i Elhân ve Talim-i Edebiyat adlı eserleriyle önemli bir yere sahip olmuştur. Onun teorik görüşleri, sanat hakkında olduğu gibi tenkit algısı üzerinde de son derece büyük öneme sahiptir. Nazari görüşlere sahip önemli olan Ekrem Bey, Fransız eleştirisini önemser ve görüşlerini bu çizgide temellendirir.
Edebiyatımıza ilk tenkitli biyografiyi kazandıran Beşir Fuat’ın da tenkide, Ekrem gibi nesnel yaklaştığı görülür. Beşir Fuat ile edebî düzlemde yazışmaları olan ve bunları İntikad’da bir araya getiren Muallim Naci, tenkit anlayışında gelenekçi bir tutum sergilemiştir. Yanlış ve basit kelime kullanımı üzerinde durarak yeni bir tarz olan “kelime eleştirisi” anlayışını geliştirir. Bu nedenle Naci’nin, edebî tenkit konusunda genellikle dil hususiyetleri ve biçimsel hususiyetler üzerinde durduğu görülür.
Yeni edebiyatta ilk sayılabilecek tenkit örneğini veren ve eskiye karşı yeniyi savunan Şinâsi, tenkitlerini genellikle eserleri ile ortaya koyar. Edebiyatta sosyal faydacılığı kendine vazife edinen Namık Kemal, ilk büyük tenkitçimizdir. Yeni ve sade bir dilin gerekliliğine inanan bu eleştirmen, “Lisân-ı Osmaninin Edebiyatı Hakkında Bazı Mülahazatı Şâmildir” isimli makalesinde dil hassasiyetini, “Mukaddeme-i Celâl”de dilin manasının doğru ve sağlam anlaşılması gerektiğini belirtir. Eski ve Yeni edebiyatçılar arasındaki görüş ayrılıklarını ilginç benzetmelerle dile getiren Namık Kemal, sert eleştirileriyle dikkat çeker. Ziya Paşa ise övünülecek şiirin yeniliklerle dolu olması gerektiğine inanır, ancak edebiyat anlayışı içinde eski-yeni ikilemi yaşar. Bu durumu “Şiir ve İnşa” makalesi ile Harabat adlı antolojisinde kaleme aldığı yazılarla görmek mümkündür. Tanzimat’ın ikinci nesli ise tenkidi daha çok eser ve edebiyat düzlemine çeker, böylece nesnel olana yaklaşılır.