İmgelem
1 Follower
Recent papers in İmgelem
Özne Felsefe 35: Sanatı Felsefeyle Düşünmek-Güz sayısı için yazdım.
İnsan, düşünen yönü ile diğer canlılardan ayrılan bir varlıktır. Toplumsal, ekonomik, siyasi, kültürel faktörler; yaşamsal ve duygusal deneyimler onun tercihlerine, düşüncelerine şekil veren önemli etkenlerden olmuştur. Yaşamı boyunca... more
İnsan, düşünen yönü ile diğer canlılardan ayrılan bir varlıktır. Toplumsal, ekonomik, siyasi, kültürel faktörler; yaşamsal ve duygusal deneyimler onun tercihlerine, düşüncelerine şekil veren önemli etkenlerden olmuştur. Yaşamı boyunca kendi düşüncesini dış dünyaya yansıtma gayreti içinde olan insan, sürekli olarak doğanın biçimini değiştirme eyleminde bulunmuştur. İnsanın zihnindeki düşünceleri doğaya yansıtma süreci, kişide bulunan yaratma yetisi ile gerçekleşmektedir. Bu durum özne-nesne ilişkileri açısından incelendiğinde; kişi, doğada özne konumundayken, kendisi dışında kalan her şey onun nesnesi niteliğindedir. Özne, doğadaki nesne oluşumlarıyla sürekli olarak bir etkileşim yaşar. Dış dünya nesnesini kendi içsel dünyasına çekerek ona farklı anlamlar yükler ve zihninde yeniden kurgular. Kurguladığı nesne, dış dünya nesnesinden görüntü ve anlam itibari ile farklıdır. Dış dünya nesnesinin kendine yüklenen anlamı nesnel, iç dünyaya ait olan “düş nesnesi” öznel bir özelliğe sahiptir.
Nesneler dünyasından esin duyarak dış dünya nesnelerini iç dünyasındaki deneyimler ve fantazyalarla buluşturup yeni anlamlar kazandıran sanatçı konumundaki özne, yaratma yetisi ile bunu dış dünyaya tekrardan yansıtma çabası içerisine girmektedir. Sanatçı özne, zihinsel kurmacasını sanat eseri olarak doğaya yansıtmaktadır. Onun, nesneye içsel dünyasında yüklediği özgün anlam ve yorumlamalar sayesinde yaratım aşamasında ortaya koyduğu eserler, doğanın nesneye yüklediği anlamdan ve imajdan farklı bir boyuta taşınması bakımından sanatta biriciklik niteliği taşımaktadır.
Özne, doğada bulunan varlıkları, bilinçaltına ittiği gizil duygular aracılığıyla iç dünyasında yeni anlamlara ulaştırır. Bu evrede devreye giren bilinçaltı ve içgüdüsel dürtüler, yaratım sürecini doğrudan doğruya etkilemektedir. Bilinçaltının sanat eserleri üzerindeki etkisinin sorgulanması anlamında Freud’un psikodinamik kuramı ele alınarak, sanatçının sanat eserinde kullandığı imgelerin ardındaki dinamik güçler ve sanat eserlerine yansıtılan bilinçaltı fenomenler irdelenmiştir. Bunun sonucu olarak, sanatçıların sanat eserlerinde kullandığı imgelerin bir rastlantı sonucu oluşmadığı gerçeği ele alınmış, imgelerin ardındaki gücün bilinçaltı etkilere bağlı olduğu kanısına ulaşılmıştır. Dış dünyanın nesne gerçekliği ile sanatçıya dair iç dünya gerçekliği arasındaki farklılıkları içerisinde barındıran sanat imgesi, sanat eserlerinde varlığını sürdürerek sanatçıya dair bilinçaltı etkiler ve gizil duygular taşımaktadır. Böylece sanat eserleri, sanatçının bilinçaltındaki duygularını gün yüzüne çıkarması bakımından estetiksel yönü haricinde psikolojik açıdan da önemli bir yere sahiptir.
Anahtar Kelimeler: Özne-Nesne İlişkisi, Psikodinamik Yaklaşım, Bilinçaltı, Yaratma Süreci, İmge.
Nesneler dünyasından esin duyarak dış dünya nesnelerini iç dünyasındaki deneyimler ve fantazyalarla buluşturup yeni anlamlar kazandıran sanatçı konumundaki özne, yaratma yetisi ile bunu dış dünyaya tekrardan yansıtma çabası içerisine girmektedir. Sanatçı özne, zihinsel kurmacasını sanat eseri olarak doğaya yansıtmaktadır. Onun, nesneye içsel dünyasında yüklediği özgün anlam ve yorumlamalar sayesinde yaratım aşamasında ortaya koyduğu eserler, doğanın nesneye yüklediği anlamdan ve imajdan farklı bir boyuta taşınması bakımından sanatta biriciklik niteliği taşımaktadır.
Özne, doğada bulunan varlıkları, bilinçaltına ittiği gizil duygular aracılığıyla iç dünyasında yeni anlamlara ulaştırır. Bu evrede devreye giren bilinçaltı ve içgüdüsel dürtüler, yaratım sürecini doğrudan doğruya etkilemektedir. Bilinçaltının sanat eserleri üzerindeki etkisinin sorgulanması anlamında Freud’un psikodinamik kuramı ele alınarak, sanatçının sanat eserinde kullandığı imgelerin ardındaki dinamik güçler ve sanat eserlerine yansıtılan bilinçaltı fenomenler irdelenmiştir. Bunun sonucu olarak, sanatçıların sanat eserlerinde kullandığı imgelerin bir rastlantı sonucu oluşmadığı gerçeği ele alınmış, imgelerin ardındaki gücün bilinçaltı etkilere bağlı olduğu kanısına ulaşılmıştır. Dış dünyanın nesne gerçekliği ile sanatçıya dair iç dünya gerçekliği arasındaki farklılıkları içerisinde barındıran sanat imgesi, sanat eserlerinde varlığını sürdürerek sanatçıya dair bilinçaltı etkiler ve gizil duygular taşımaktadır. Böylece sanat eserleri, sanatçının bilinçaltındaki duygularını gün yüzüne çıkarması bakımından estetiksel yönü haricinde psikolojik açıdan da önemli bir yere sahiptir.
Anahtar Kelimeler: Özne-Nesne İlişkisi, Psikodinamik Yaklaşım, Bilinçaltı, Yaratma Süreci, İmge.
Varoluşundan itibaren doğadaki nesne oluşumunu gözlemleyen insanoğlu, tahlil ettiği nesneye özgün anlamlar kazandırır ve bu anlamları karşılaştırarak sorgular. Birey, kendine dair ne varsa, öznelleşme evresine geçmesiyle birlikte dış... more
Varoluşundan itibaren doğadaki nesne oluşumunu gözlemleyen insanoğlu, tahlil
ettiği nesneye özgün anlamlar kazandırır ve bu anlamları karşılaştırarak sorgular. Birey,
kendine dair ne varsa, öznelleşme evresine geçmesiyle birlikte dış dünya üzerinde
kendisi dışındaki her şeyi nesne olarak algılar. Yaşamı boyunca özne, doğayı
şekillendirme, yeni nesneler yaratma gayreti içindedir. O, nesneler dünyasından yola
çıkarak doğadaki nesneleri içsel dünyasının imgesi ve fantazyası haline getirir. Böylece
yaratım sürecine giren “sanatçı özne”, dış dünya nesnelerini zihinsel kurmacasına
çekerek, nesneye getirdiği anlam ve yorumlamalar sayesinde özgün bir kişilik kazanır.
Bu, onu diğer öznelerden farklı kılsa da özünü bulma, kendini keşfetme arayışı var
olduğu sürece devam eder. Nesne algısı, özneden özneye farklılık gösterdiği gibi
yaşanılan zamana, duruma ve mekâna göre de değişiklik arz edebilir.
Öznenin hayatı boyunca dış dünyayla olan hukukunda, kurduğu ilişkilerinde,
aldığı kararlarda, tercih ettiği nesnelerde olduğu gibi bir sanatçının eserinde kullandığı
nesne ilişkilendirmeleri ve ifade ediş yöntemi de bilinçaltı güçler, içgüdüsel dürtüler ve
zihinsel kurmacalar tarafından yönetilir. Bu anlamda Freudyen bakış açısı ile
psikodinamik yapının çalışmaya dâhil edilmesi, sanatçının sanat eserinde kullandığı
imgelerin ardındaki dinamik güçlerin incelenmesinde yol göstermiştir.
Tezin ilk bölümünde genel anlamda bir giriş yapılmış, ikinci bölümde
“Psikodinamik Yaklaşımlar” ve “Özne-Nesne İlişkileri” konu olarak ele alınmış,
üçüncü bölümde dış dünyanın sanata yansıması teması işlenmiş, dördüncü bölümde
sanat ile psikolojik tedavi yöntemi üzerinde durulmuş, beşinci bölümde ise, tez
kapsamında ele alınan uygulama çalışmaları ve çözümlemelerine yer verilmiştir. Bu
süreçte, dördü eskiz olmak üzere toplam 14 adet uygulama çalışması yapılmıştır. Bu
çalışmalarda, özne-nesne ilişkisine dair dış dünya gerçekliğinin içsel dünya gerçekliğine
olan etkisi konu alınmıştır.
Anahtar Kelimeler: Özne-Nesne İlişkisi, Psikodinamik Yaklaşım, Bilinçaltı,
Yaratma Süreci, İmgelem.
vi
ABSTRACT
KILINÇ, Esranur, Surreal Painterly Meanings of Psychodynamic Approaches in
the Context of the Subject-Object Relationship by Imagination, Master’s Thesis,
Malatya, 2019.
Human beings who observe the formation of objects in nature since their
existence, give special meaning to objects which they encounter and question them by
comparing this meanings. The individual perceives everything in the World outside of
itself as objects with the transition to the phase of subjectification. Throughout life the
subject is in an effort to shape nature and create new objects. Starting from the World of
objects, it makes objects in nature the image and the fantasy of its in herself. “artist
subject” who enters into creation process by this way gains a peculiar individuality by
taking outside objects into its mental fiction, and by giving them unique meanings and
explications. This process continues as long as there is a struggle self-discovery,
eventhough by means of this process the subject alienates itself from other subjects. The
object perception may vary from subject to subject as well as the time, situation,
andplace of thesubject.
The objectrelations and expression technique that an artist uses in itswork - as
well as the subject’s relationship with the outside World, its decisions and objects it
chooses – are governed by the subconscious forces, instictual drives and mental fictions.
Inthisperspective, theinclusion of the psychodynamic structure with the Freudian
perspective has shown a way to examine the dynamic forces behind the images that the
artist used in his work of art.
In the first part of the thesis, an introduction was made in general, in the second
part, Psychodynamic Approaches and Subject-Object Relations were discussed as the
subject. In the third chapter, the theme of the external world was reflected in the art, in
the fourth chapter, the psychological treatment method with art was emphasized. In the
scope of this study, the application studies and analyzes are discussed.
Keywords: Subject-Object Relation, Psychodynamic Approach, Subconscious,
Creation Process, İmagination.
ettiği nesneye özgün anlamlar kazandırır ve bu anlamları karşılaştırarak sorgular. Birey,
kendine dair ne varsa, öznelleşme evresine geçmesiyle birlikte dış dünya üzerinde
kendisi dışındaki her şeyi nesne olarak algılar. Yaşamı boyunca özne, doğayı
şekillendirme, yeni nesneler yaratma gayreti içindedir. O, nesneler dünyasından yola
çıkarak doğadaki nesneleri içsel dünyasının imgesi ve fantazyası haline getirir. Böylece
yaratım sürecine giren “sanatçı özne”, dış dünya nesnelerini zihinsel kurmacasına
çekerek, nesneye getirdiği anlam ve yorumlamalar sayesinde özgün bir kişilik kazanır.
Bu, onu diğer öznelerden farklı kılsa da özünü bulma, kendini keşfetme arayışı var
olduğu sürece devam eder. Nesne algısı, özneden özneye farklılık gösterdiği gibi
yaşanılan zamana, duruma ve mekâna göre de değişiklik arz edebilir.
Öznenin hayatı boyunca dış dünyayla olan hukukunda, kurduğu ilişkilerinde,
aldığı kararlarda, tercih ettiği nesnelerde olduğu gibi bir sanatçının eserinde kullandığı
nesne ilişkilendirmeleri ve ifade ediş yöntemi de bilinçaltı güçler, içgüdüsel dürtüler ve
zihinsel kurmacalar tarafından yönetilir. Bu anlamda Freudyen bakış açısı ile
psikodinamik yapının çalışmaya dâhil edilmesi, sanatçının sanat eserinde kullandığı
imgelerin ardındaki dinamik güçlerin incelenmesinde yol göstermiştir.
Tezin ilk bölümünde genel anlamda bir giriş yapılmış, ikinci bölümde
“Psikodinamik Yaklaşımlar” ve “Özne-Nesne İlişkileri” konu olarak ele alınmış,
üçüncü bölümde dış dünyanın sanata yansıması teması işlenmiş, dördüncü bölümde
sanat ile psikolojik tedavi yöntemi üzerinde durulmuş, beşinci bölümde ise, tez
kapsamında ele alınan uygulama çalışmaları ve çözümlemelerine yer verilmiştir. Bu
süreçte, dördü eskiz olmak üzere toplam 14 adet uygulama çalışması yapılmıştır. Bu
çalışmalarda, özne-nesne ilişkisine dair dış dünya gerçekliğinin içsel dünya gerçekliğine
olan etkisi konu alınmıştır.
Anahtar Kelimeler: Özne-Nesne İlişkisi, Psikodinamik Yaklaşım, Bilinçaltı,
Yaratma Süreci, İmgelem.
vi
ABSTRACT
KILINÇ, Esranur, Surreal Painterly Meanings of Psychodynamic Approaches in
the Context of the Subject-Object Relationship by Imagination, Master’s Thesis,
Malatya, 2019.
Human beings who observe the formation of objects in nature since their
existence, give special meaning to objects which they encounter and question them by
comparing this meanings. The individual perceives everything in the World outside of
itself as objects with the transition to the phase of subjectification. Throughout life the
subject is in an effort to shape nature and create new objects. Starting from the World of
objects, it makes objects in nature the image and the fantasy of its in herself. “artist
subject” who enters into creation process by this way gains a peculiar individuality by
taking outside objects into its mental fiction, and by giving them unique meanings and
explications. This process continues as long as there is a struggle self-discovery,
eventhough by means of this process the subject alienates itself from other subjects. The
object perception may vary from subject to subject as well as the time, situation,
andplace of thesubject.
The objectrelations and expression technique that an artist uses in itswork - as
well as the subject’s relationship with the outside World, its decisions and objects it
chooses – are governed by the subconscious forces, instictual drives and mental fictions.
Inthisperspective, theinclusion of the psychodynamic structure with the Freudian
perspective has shown a way to examine the dynamic forces behind the images that the
artist used in his work of art.
In the first part of the thesis, an introduction was made in general, in the second
part, Psychodynamic Approaches and Subject-Object Relations were discussed as the
subject. In the third chapter, the theme of the external world was reflected in the art, in
the fourth chapter, the psychological treatment method with art was emphasized. In the
scope of this study, the application studies and analyzes are discussed.
Keywords: Subject-Object Relation, Psychodynamic Approach, Subconscious,
Creation Process, İmagination.
İnsan; düşünen, hayal eden, düş gören ve bunları renklerle, biçimlerle, çizgilerle, imlerle, sembolik elemanlar olarak görselleştirme gücüne sahiptir. Nesnenin görünüşüne dair öğrenilen ve bellekte depolanan bilgileri tasarlama gücü ile... more
İnsan; düşünen, hayal eden, düş gören ve bunları renklerle, biçimlerle, çizgilerle, imlerle, sembolik elemanlar olarak görselleştirme gücüne sahiptir. Nesnenin görünüşüne dair öğrenilen ve bellekte depolanan bilgileri tasarlama gücü ile bir-leştiren sanatçı için nesne yeniden üretilmiş imge durumuna gelir. İmgelem gücü, içgüdülerin etkisiyle alışılmış ortak dünyasal ya da doğaüstü yerleri besleyip coşturan, düşsel durumlar sunar. 1 İmgelem, düş gücü ve hayal dünyasını kap-sayan, sanatçının yaratma eylemine kaynaklık eden; düşünce ve duygularının yerine geçen işaretler dizi-sidir. Kant'a göre ruh, üretici imgelem gücü aracılığıyla çalışır. Sembolik imgelem belli kuralları olan zorunlu bir kaynaktan değil, düşlemlerin ya da düşlerin merkez alındığı sezgi ve anlık çağrışımlar-dan beslenir. Böylelikle düş gücü, davranışın, yaratıcı eylemin ve duyguların simgesel doğasını ortaya çıkarır. Schopenhauer'a göre; Dante'nin büyüklüğü, düş gerçekliğini çok iyi bilmesinden kaynaklanır. Çünkü sanatçı; düşte yaptığını uyanıkken de yapabilendir. Resimlerinde iç dünyasını sadece ken-disinin anlayabileceği dolaylı anlatımlara sahip, anlamını kapalı işaretlerle aktaran, duygularının yer-ine geçebilecek göstergeleri seçen sanatçı için sem-boller, iç dünyasının keşfi içinde önemli işlevler üstlenir. Böylelikle semboller gizemli ve bilinçdışı özellikler içeren bir dünyanın varlığını görünür kılar ve kişiyi somut dünyadan farklı olarak kendisi ile karşılaştırır. İçsel çözümlemelerini bu yolla gerçek-leştiren sanatçı için resimleri bellek görüntülerinden öte, duyumsamalarını taşıyan kayıtları durumuna gelir ve ortaya çıkan her çalışma, yaşam defterinin bir sayfasını ifade eder. Semboller ile düşlerde yaşanan ya da tanık olunan gerçek yaşam sahneleri * Onsekizmart Üniversitesi Eğitim Fakültesi, Güzel Sanatlar Eğitimi Bölümü, Resim-iş Eğitimi Anabilim Dalı öğretim elemanı, Çanakkale, [email protected] 1-Paul KLEE, Çağdaş Sanat Kuramı, Ankara, 2006, s.40 Sanat Dergisi 43 ÖZET Her sanat eseri ortaya çıktığı zamanın, mekânın ve sanatçısının sembolü olma özelliğini taşırken, kimi sanatçılar resimlerinin temel dilini de bu sembolik göstergeler üzerinden kurgulamışlardır. Bu resimlerde sembolik imgeler, bilinçaltı, bilinçdışı ve çocukluğa dair yaşanmış anılar ile önemli yer tutarlar. Sembollerin, çocukluğun ilk dönemlerinde ve ilkel toplu-luklar tarafından da kullanılan anlatım biçimleri olmaları, bu göstergelerin önemli birer iletişim aracı olduğunu da göster-mektedir. Resimlerde kullanılan semboller, çalışmayı ortaya çıkaran kişinin kendisi ve çevresiyle özel bağlar kurmaktadır. Sanatçı için aynı zamanda önemli bir iletişim aracı olma özelliğini taşıyan sembolik imgeler, doğrudan algılanan nesneler-den farklı olarak, bireyin yaşam sürecinde belli olaylara tanıklık etmiştir ve imge olmalarına karşın, nesnenin aslı ile özdeş değillerdir. Sanatçının seçtiği nesneler belli bir duyguya, yaşanmışlığa ve fikre karşılık gelen anlamıyla resim içinde sistemli olarak yeniden üretildiklerinde sembollere dönüşürler. Böylelikle dış kaynaklardan arınmış sembol imge, resmi oluşturan duygu ve düşüncenin etkin bir aracı durumuna gelir. THE PSYCOLOGICAL IMPACTS FORMED BY SYMBOLIC IMAGES IN PAINTING Although each artistic production bears the feature of being symbol of time, location in which it has been created and of its creator, some painters has fictionalized basic pattern of their paintings on symbolic indications. Symbolic images together with subconscious, unconscious and true-life childhood memories have taken an important place in these paintings. Since symbols used in paintings are the phraseologies used in the beginning periods of childhood and also used by primitive societies this has proved that these indications were an important communication means. Symbols used in paintings have established special relations with the creator himself/herself and his/her environment. Symbolic images bearing the feature of being an important communication mean for the artist, have testified certain events in life of the individual unlike images perceived directly and are not identical with the actual object. When the symbols selected by the artist were reproduced systemically in the picture with their meanings matched with a certain feeling, experience and idea, they change into symbols. Thereby the symbolic image which was free from external sources becomes an effective mean of feeling and idea forming the picture. Anahtar Kelimeler : İmge, sembol, bilinçaltı.
Sosyoloji bilimi ortaya çıkarken üzerinde yükseldiği ana ayaklarından birisinin, kırdan kente kitlesel göç olgusuyla birlikte hızla büyüyen kentlerdeki sorunlara odaklanmak olduğu söylenebilmektedir. Aldığı kitlesel göçler ile çehresi... more
Sosyoloji bilimi ortaya çıkarken üzerinde yükseldiği ana ayaklarından birisinin, kırdan kente kitlesel göç olgusuyla birlikte hızla büyüyen kentlerdeki sorunlara odaklanmak olduğu söylenebilmektedir. Aldığı kitlesel göçler ile çehresi tanınamayacak şekilde değişen şehirlerden olan Chicago’da kurumsal anlamda ilk kent çalışmalarının ortaya çıkması ise tesadüf değildir. Fakat bu noktada dikkat çekici olan Chicago Sosyoloji Okulu’nun önde gelen ismi olan Robert E. Park’ın akademik kariyeri öncesi yaklaşık yirmi sene boyunca gazeteci olarak çalışması ve bu sayede kentin nabzını tutabilmesidir. Muckraker ismi yakıştırılan ve özellikle kentlerdeki sorunlar ve çarpıklıkları ortaya koyan; şehirdeki dezavantajlı kesimler ile etnik grupları da gündemine alarak çalışan gazeteciler, bilhassa kente ilişkin sosyolojik bilginin belki de ABD’deki ilk nüvelerini oluşturmuşlardır. Bu çerçevede, sosyolojik muhayyileyi içerisinde barındıran izlerin dönemin kimi gazetecilerinde görülebileceği ifade edilebilmektedir.
Bizde de bir noktada benzer bir durumun gözlendiği söylenebilir. İmparatorluğun son dönemlerinde gerek halk gerekse aydınlar arasındaki temel soru “devletin nasıl kurtulacağı?”dır. Bu soruya verilen cevabın çeşitliliği ve zenginliği aslında o dönemde yeşeren fikir akımlarının da mecrasını belirlemiştir. Bu durumun bir yansıması olarak 19.yy sonları ve 20.yy başlarındaki ilk sosyolojik üretim aynı temel sorun etrafında filizlenmiştir. Fakat daha erken dönemde memleketin nasıl kurtulacağına dair görüş ve cevapların gazetelerde tartışıldığı ve gazetenin adeta bir fikir oluşturma odağı olarak bireylerin sosyolojik tahayyülüne etki ettiği söylenebilmektedir. Bu bağlamda dönemin gazetelerinin sosyolojik tartışmalara etki ettiği savunulabilir. Öte yandan gazetenin ortak bir dil oluşturma ve aynı sorun etrafında kamuoyu tesis etme vasıtasıyla okuyucularının düşünce dünyalarına etki edebileceği de gözden kaçırılmamalıdır.
Bizde de bir noktada benzer bir durumun gözlendiği söylenebilir. İmparatorluğun son dönemlerinde gerek halk gerekse aydınlar arasındaki temel soru “devletin nasıl kurtulacağı?”dır. Bu soruya verilen cevabın çeşitliliği ve zenginliği aslında o dönemde yeşeren fikir akımlarının da mecrasını belirlemiştir. Bu durumun bir yansıması olarak 19.yy sonları ve 20.yy başlarındaki ilk sosyolojik üretim aynı temel sorun etrafında filizlenmiştir. Fakat daha erken dönemde memleketin nasıl kurtulacağına dair görüş ve cevapların gazetelerde tartışıldığı ve gazetenin adeta bir fikir oluşturma odağı olarak bireylerin sosyolojik tahayyülüne etki ettiği söylenebilmektedir. Bu bağlamda dönemin gazetelerinin sosyolojik tartışmalara etki ettiği savunulabilir. Öte yandan gazetenin ortak bir dil oluşturma ve aynı sorun etrafında kamuoyu tesis etme vasıtasıyla okuyucularının düşünce dünyalarına etki edebileceği de gözden kaçırılmamalıdır.
İnsan, düşünen yönü ile diğer canlılardan ayrılan bir varlıktır. Toplumsal, ekonomik, siyasi, kültürel faktörler; yaşamsal ve duygusal deneyimler onun tercihlerine, düşüncelerine şekil veren önemli etkenlerden olmuştur. Yaşamı boyunca... more
İnsan, düşünen yönü ile diğer canlılardan ayrılan bir varlıktır. Toplumsal, ekonomik, siyasi, kültürel faktörler; yaşamsal ve duygusal deneyimler onun tercihlerine, düşüncelerine şekil veren önemli etkenlerden olmuştur. Yaşamı boyunca kendi düşüncesini dış dünyaya yansıtma gayreti içinde olan insan, sürekli olarak doğanın biçimini değiştirme eyleminde bulunmuştur. İnsanın zihnindeki düşünceleri doğaya yansıtma süreci, kişide bulunan yaratma yetisi ile gerçekleşmektedir. Bu durum özne-nesne ilişkileri açısından incelendiğinde; kişi, doğada özne konumundayken, kendisi dışında kalan her şey onun nesnesi niteliğindedir. Özne, doğadaki nesne oluşumlarıyla sürekli olarak bir etkileşim yaşar. Dış dünya nesnesini kendi içsel dünyasına çekerek ona farklı anlamlar yükler ve zihninde yeniden kurgular. Kurguladığı nesne, dış dünya nesnesinden görüntü ve anlam itibari ile farklıdır. Dış dünya nesnesinin kendine yüklenen anlamı nesnel, iç dünyaya ait olan “düş nesnesi” öznel bir özelliğe sahiptir.
Nesneler dünyasından esin duyarak dış dünya nesnelerini iç dünyasındaki deneyimler ve fantazyalarla buluşturup yeni anlamlar kazandıran sanatçı konumundaki özne, yaratma yetisi ile bunu dış dünyaya tekrardan yansıtma çabası içerisine girmektedir. Sanatçı özne, zihinsel kurmacasını sanat eseri olarak doğaya yansıtmaktadır. Onun, nesneye içsel dünyasında yüklediği özgün anlam ve yorumlamalar sayesinde yaratım aşamasında ortaya koyduğu eserler, doğanın nesneye yüklediği anlamdan ve imajdan farklı bir boyuta taşınması bakımından sanatta biriciklik niteliği taşımaktadır.
Özne, doğada bulunan varlıkları, bilinçaltına ittiği gizil duygular aracılığıyla iç dünyasında yeni anlamlara ulaştırır. Bu evrede devreye giren bilinçaltı ve içgüdüsel dürtüler, yaratım sürecini doğrudan doğruya etkilemektedir. Bilinçaltının sanat eserleri üzerindeki etkisinin sorgulanması anlamında Freud’un psikodinamik kuramı ele alınarak, sanatçının sanat eserinde kullandığı imgelerin ardındaki dinamik güçler ve sanat eserlerine yansıtılan bilinçaltı fenomenler irdelenmiştir. Bunun sonucu olarak, sanatçıların sanat eserlerinde kullandığı imgelerin bir rastlantı sonucu oluşmadığı gerçeği ele alınmış, imgelerin ardındaki gücün bilinçaltı etkilere bağlı olduğu kanısına ulaşılmıştır. Dış dünyanın nesne gerçekliği ile sanatçıya dair iç dünya gerçekliği arasındaki farklılıkları içerisinde barındıran sanat imgesi, sanat eserlerinde varlığını sürdürerek sanatçıya dair bilinçaltı etkiler ve gizil duygular taşımaktadır. Böylece sanat eserleri, sanatçının bilinçaltındaki duygularını gün yüzüne çıkarması bakımından estetiksel yönü haricinde psikolojik açıdan da önemli bir yere sahiptir.
Anahtar Kelimeler: Özne-Nesne İlişkisi, Psikodinamik Yaklaşım, Bilinçaltı, Yaratma Süreci, İmge.
Nesneler dünyasından esin duyarak dış dünya nesnelerini iç dünyasındaki deneyimler ve fantazyalarla buluşturup yeni anlamlar kazandıran sanatçı konumundaki özne, yaratma yetisi ile bunu dış dünyaya tekrardan yansıtma çabası içerisine girmektedir. Sanatçı özne, zihinsel kurmacasını sanat eseri olarak doğaya yansıtmaktadır. Onun, nesneye içsel dünyasında yüklediği özgün anlam ve yorumlamalar sayesinde yaratım aşamasında ortaya koyduğu eserler, doğanın nesneye yüklediği anlamdan ve imajdan farklı bir boyuta taşınması bakımından sanatta biriciklik niteliği taşımaktadır.
Özne, doğada bulunan varlıkları, bilinçaltına ittiği gizil duygular aracılığıyla iç dünyasında yeni anlamlara ulaştırır. Bu evrede devreye giren bilinçaltı ve içgüdüsel dürtüler, yaratım sürecini doğrudan doğruya etkilemektedir. Bilinçaltının sanat eserleri üzerindeki etkisinin sorgulanması anlamında Freud’un psikodinamik kuramı ele alınarak, sanatçının sanat eserinde kullandığı imgelerin ardındaki dinamik güçler ve sanat eserlerine yansıtılan bilinçaltı fenomenler irdelenmiştir. Bunun sonucu olarak, sanatçıların sanat eserlerinde kullandığı imgelerin bir rastlantı sonucu oluşmadığı gerçeği ele alınmış, imgelerin ardındaki gücün bilinçaltı etkilere bağlı olduğu kanısına ulaşılmıştır. Dış dünyanın nesne gerçekliği ile sanatçıya dair iç dünya gerçekliği arasındaki farklılıkları içerisinde barındıran sanat imgesi, sanat eserlerinde varlığını sürdürerek sanatçıya dair bilinçaltı etkiler ve gizil duygular taşımaktadır. Böylece sanat eserleri, sanatçının bilinçaltındaki duygularını gün yüzüne çıkarması bakımından estetiksel yönü haricinde psikolojik açıdan da önemli bir yere sahiptir.
Anahtar Kelimeler: Özne-Nesne İlişkisi, Psikodinamik Yaklaşım, Bilinçaltı, Yaratma Süreci, İmge.