Academia.eduAcademia.edu

Orhan Pamuk Romanlarında Mekan (In Turkish)

Mekân, bir edebi eserin olmazsa olmazlarından bir tanesidir. Ayrıntılandırılmış bir eser olduğundan ötürüdür belki de, romanlarda da mekân bir önem taşımaktadır. Mekân romanlarda bir anlam ifade ederler; bu ifade de genellikle karakterlerde direkt olarak ya da onların düşünceleri, duyguları, eylemlerini etkilemek gibi dolaylı yollardır. Böylelikle de belki de mekân bu direkt ya da dolaylı olarak kurgunun üç sacayağından (kişi-yer-zaman) birini oluştururken aynı zamanda eserin anlamına ve farklı biçimlerde yorumlanabilecek çeşitli alt metinlerin oluşmasına yardımcı olur.

MEKÂN TEMASI BAĞLAMINDA İKİ ORHAN PAMUK ROMANININ İNCELENMESİ: MASUMİYET MÜZESİ VE SESSİZ EV Mekân nedir, Roman Tipi Eserlerde Mekân Kavramının İncelenmesi Mekân, bir edebi eserin olmazsa olmazlarından bir tanesidir. Ayrıntılandırılmış bir eser olduğundan ötürüdür belki de, romanlarda da mekân bir önem taşımaktadır. Mekân romanlarda bir anlam ifade ederler; bu ifade de genellikle karakterlerde direkt olarak ya da onların düşünceleri, duyguları, eylemlerini etkilemek gibi dolaylı yollardır. Böylelikle de belki de mekân bu direkt ya da dolaylı olarak kurgunun üç sacayağından (kişi-yer-zaman) birini oluştururken aynı zamanda eserin anlamına ve farklı biçimlerde yorumlanabilecek çeşitli alt metinlerin oluşmasına yardımcı olur. Eseri (ya da bu durumda;) romanı tradisyonel bir narratiflik açısından inceleyecek olursak romanda, serim kısmında, protagonistin mekâna (uzama) bağlılığıyla birlikte görürüz. Ancak protagonist bu bağlısı olduğu mekândan ayrılmayı istemektedir. Çoğu örnekte de karşımıza çıkabileceği gibi düğüm noktasına gelişindeki olaylar ve olay örgüsü protagonistin kâh bağlı olduğu mekândan ayrılması, kâh bu mekândan ayrılmayı planlamasıyla vuku bulur. Ancak eğer ki modernist ya da postmodernist bir yazar mevz-u bahisse bu sefer karşımıza bağlı olduğu mekândan ayrılmış ancak halen kendi iç dünyasında bir tatmine ulaşamamış bir protagonisti gözlemleyebiliriz. Ki böyle bir durumda da bireyin iki farklı yol izlemesi mümkün olacaktır, çoğu örneğe göre. Bu yollardan ilki (ki modernist eserlerde kendisini flâneur’lükle gösterir) sanata atılmaktır. Böylelikle mekân açısından tatminkâr olamamış birey kendi iç dünyasını tekrar kendi iç dünyasında tutacağı bir ışıkla tatmin etme uğraşına girmektedir. Ve bir diğer yol da yabancılaşmış(mekâna olan bir uzaklığı sebebiyle topluma da olan uzaklığı) protagonist kendisini topluma ve toplumsal ihtiyaçlara verecektir. Yani iç dünyasındaki problematikleri iç dünyasında bırakıp aşk gibi, toplumsal vicdan ya da etik gibi ya da insanlarla ilişki kurmak gibi bir duruma getirecektir. Ancak ve ancak unutulmaması gereken bir nokta vardır ki çoğu eserde mekân bağlamında sorunsallar ortaya atan protagonist bu problematikler sayesinde yabancılaştığı topluma karşı zaman zaman bir aşağılama ve acıma duygusu besler. Ve genellikle birey toplumun üzerindedir (felsefik açıdan ya da daha derinliklidir). Orhan Pamuk’un eserlerinde de mekân bağlamında incelemeler yapılabilir; örneğin Sessiz Ev ve Masumiyet Müzesi. Her iki romanın da farklı sorunsalları ve farklı temaları olmasına karşın ikisinin de mekân bağlamında incelenebilirliği vardır. Ancak unutmamak gerekir ki Masumiyet Müzesi modernist bağlamda incelenebilecek bir romanken, Sessiz Ev ona kıyasla daha klasist bir anlatım ve kurgu taşımaktadır. Böylelikle iki farklı anlatım türüyle birlikte mekân bağlamını inceleme fırsatı Orhan Pamuk romanlarında bulunmaktadır. Sonuç olarak iki romanda da “mekân” teması hem bir ana tema olarak okuyucu karşısındadır, hem de diğer yan ve alt temalara bir yardımcı tema, karakterlerin analizlerinin yapılmasını sağlayan bir etken ve anlam bütünlüğünün oluşmasını sağlayan bir temsil halindedir. Masumiyet Müzesi Romanında Karakterlerin, Ana Temaların ve Ana Sorunsalların Mekân Bağlamında İncelenmesi Masumiyet Müzesi romanında mekân olarak iki farklı yer gösterilebilmektedir. Bunlardan ilki Kemal’in Merhamet Apartmanı’ndaki dairesidir. İkincisi de Kemal’in Çukurcuma’daki Masumiyet Müzesidir. Apartman ve Müze Kemal’in hayatındaki iki farklı dönemi temsil etmektedir: Kemal’in hayatında Füsun’la birlikte olduğu, “seviştiği” dönem ve sonrası, yani Füsun’u (Şamanizm’deki gibi) fetişleştirdiği dönem. Bu iki dönemde de mekânlar onun iç dünyasına ışık tutmaktadırlar. Romandaki Kemal Karakterinin ve “Merhamet” Temasının İşlenişinin İncelenmesi Kemal, bir İstanbul burjuvasıdır ve onun modernist bir karakter gibi bir derinlikle uzaktan yakından alakası yoktur. Ancak Kemal, içerisinde bulunduğu evliliğe hazırlık zamanı ve sonrasındaki sevgiliyi geri kazanma zamanlarında derinlikli ve saplantılı uğraşlar geliştirerek davranmaktadır. Sevdiği, uzaktan akrabası olan Füsun’un eşyalarını çalması ve hatta bunu ilişkilerinin başlangıcından beri yapması ortaya koymaktadır ki Kemal ilişkisine güvenmemektedir. Ancak öncelikle anlaşılması gereken bir başka nokta vardır ki Merhamet Apartmanı’ndaki dairenin Kemal için anlamları. Merhamet Apartmanı Kemal için Füsun’u temsil etmektedir. Daha önce Sibel’le birlikte olmak (sevişmek) için aklına gelmemiş olan bu daireyi Füsun’la yapacağı buluşmaların daha ilkinden bu yana kullanmaktadır. Bu sebeple söylenebilir ki Merhamet Apartmanı Kemal için yaşadığı yasak ilişkiyi imgelemektedir. Bu simgeleme daha sonrasında da Kemal’in Füsun’la tamamıyla yalnız olduğu ve kendi iç dünyasını bir filtreleme gereksinimi duymadan açabildiği bir yer olmaktadır. Bunun sebebi başta ilişkilerinin başta sadece cinsellik oluşuyla ilgilidir fakat daha sonrasında da aralarındaki ilişkinin sadece cinsellik boyutunun kaybı nedeniyledir belki , aralarında güven ilişkisinin kurulması gerekliliği çıkmış ve daha sonra bu gereklilik sağlanamayınca da ilişkileri sonlanmıştır. Böyle bir Bihevyorist okumayla söylenebilir ki Füsun ve Kemal’in kurduğu ilişki cinsellik temelli olduğu için ortaya çıkacak sorunlar aslında başta sağlanması gereken duygusal sorunlarla ilgilidir. İlginçtir ki Kemal ve Füsun’un uzun bir süre boyunca birlikte oldukları ve matematik çalıştıkları, ilişkilerini şekillendirdikleri apartmanın adı Merhamet Apartmanı’dır. Merhamet ismi kitapta açıklandığı üzere herhangi bir fazilet için konulmuş değildir de bir önceden imadır. Yani romandaki temalardan biri olan Merhamet teması bu şekilde, mekânla okuyucuya aktarılmıştır. Merhamet teması romanda iki farklı noktada incelenebilmektedir: Kemal-Füsun ve Kemal-Sibel. İki ilişkide de ortaya çıkan sorunsal Kemal’in davranışları ve seçimleriyle ilgilidir. Ve her iki noktada da merhamet teması işlenirken mekânlardan yararlanılmıştır. Kemal-Füsun ilişkisinde daha net gözlemlenebilen merhamet teması aslında kendini merhametsizlik şeklinde göstermektedir. Kemal’in Füsun’a ettiği ihanet sonucunda Füsun’un Kemal’e başta merhamet göstermeyişi bu temayı gösteren en iyi örneklerden birisidir. Ancak anlam açısından Merhamet Apartmanı önceden imasının kullanımı ve ilişkileri boyunca yaptıkları konuşmalar boyunca Füsun ilişkilerinin temelini güven üzerine kurmaya çalışmaktadır. Ancak Kemal’in buna karşı olan tavrı ve davranışları sebebiyle ilişki Füsun’un arzuladığı doğrultudan çıkmaktadır. Bu sebepten ötürü de Füsun Kemal’e karşı merhametsiz davranmaktadır. Aynı şekilde Kemal ve Füsun’un ilişkisinde Füsun ve Kemal de kendi içlerinde kendilerine karşı merhametsiz davranmaktadırlar. Kemal bir yandan Sibel’le nişanlanırken bir yandan da Füsun’la birlikte olduğu için suçluluk hissetmektedir. Bu suçluluk hissi yüzünden ve yaptığının yanlış olduğunu ya da en azından toplumsal yargıda yaptığının yapılmaması gereken bir şey olduğunu bildiği için içten içe bir suçluluk hissetmektedir. Ve bu hissi yüzünden de doğru olan şeyi yapmaya geri dönmek istemektedir yani Sibel’le evlenmeye ve Füsun’u bırakmaya. Tabi ki de böyle yapacağı için ve belki de böyle yapacak olduğunu bildiği için de Füsun ona ve kendisine karşı bir acıma hissetmemektedir. Yani, Füsun’un kendisine karşı merhametsiz oluşunun sebebi de yaptığının yanlış oluşudur. Ancak Orhan Pamuk bu yanlışlığı sadece “nişanlanmış biriyle birlikte olmak” değil de “bir kadının evlilik dışı birlikteliği” temelinde almaktadır. Yaptıkları bir sohbet sırasında Kemal onu cesur diye nitelerken Füsun buna karşı çıkmıştır; çünkü psikolojik bir çıkarımla anlarız ki yaptığının hata olduğunun bilincinde olan biri hatasının övülmesini istemez. Ve belki de bu iki çelişen duygusu sebebiyle de Kemal’e karşı kendisine beslemediği acıma ve merhameti de beslememektedir. Romandaki bir merhamet temasının işlenişinin bir başka noktası da Kemal-Füsun ilişkisindeki merhametsizliktir. Kemal Füsun’a ihanet ettikten sonra halen ona âşıktır. Belki de Füsun da ona âşıktır ancak modern çağ insan ilişkilerinin önemli bir sorunu olan “güven sorunları” yaşamaktadırlar. Bu güven sorunlarının sonucunda da Füsun gitmektedir ve başka bir adamla evlenmektedir. Kemal’in Füsun’dan merhamet dilemesi ancak onun karşılık vermemesi de merhametsizlik temasının tıpkı Sibel-Kemal ya da Kemal-Kemal ilişkilerinde olduğu gibi yokluğuyla işlenmesini sağlamaktadır. Böylelikle de aslında ilişkilerinin varlığını dayandırdığı Merhamet (Apartmanı) artık onları için var değildir. Yerini Kemal’in hayatındaki ikinci dönem olan Masumiyet Müzesi dönemine bırakmıştır. Böyle bir önden imayla da görüleceği gibi Merhametsizlik yoluyla “merhamet” teması mekân değişikliğinden yararlanılarak işlenmiştir. Romanda “Masumiyet” Temasının İşlenmesi Romandaki bir başka tema ve çatışma da evlilik-cinsellik ya da masumiyet-kirliliktir. Bu kontrast incelendiğinde ortaya çıkar ki Merhamet Apartmanı ve Masumiyet Müzesi iki farklı kutuptur. Bu kutuplar temsil ettikleri değerler ve temalar olan masumiyet ve kirliliktir. Önce şöyle bakılmalıdır; Merhamet Apartmanı’nda Füsun’la birlikte olan Kemal görece masum sayılabilmektedir. Çünkü Kemal düşünmektedir ki bu yaptıkları doğal bir şeydir, hatta antropolojik ancak nahoş bir gerçekliktir doğallığı. Böyle bir düşünce yapısına sahip olduğu için de Kemal iç dünyasında bir sorun hissetmemektedir. Yani aslında kendisini suçsuz olarak da gördüğü için Merhamet Apartmanı masumiyettir. Ancak daha sonra, Kemal fetişleştirerek Füsun’un eşyalarını çalmaya başladıktan sonra ortaya çıkmış olan Masumiyet Müzesi ise onun için tam tersi bir kirlenmişlik temsilidir. Çünkü Kemal yaptığı şeyin sapkın ve sapıkça olduğunun da bilincindedir. Bu sebepten ötürü de bu eyleminin sonucunun adını masumiyet şeklinde vermiştir. Bir nevi bir kefaret olan bu davranışı aslında yaptığı şeyin hiç masum olmadığının bilincinde olduğu için böyledir. Yani denilebilir ki Masumiyet Müzesi ismi bile Kemal’in iç dünyasındaki hatalarını ve topladığı fetişlerin günah çıkartmasıdır ve bu yüzden kirlenmiştir. Ancak belki de dikkat edilmesi gereken bir başka nokta vardır: Müzeler varlıkları dolayısıyla saklama ve ileride hatırlama mekanizmalarıdır. Ancak burjuvazinin yarattığı bu kendini öven ve ihtişamını (genellikle ihtişam ve zarafeti göstermek için sergilenir çünkü) göstermek ve hatırlatmak için vardır. Ayrıca müzeler masumiyeti korumak yönünde özel bir ilgi ve alakaya da sahiptirler. Yani müzelerdeki eşyalar ve parçalar çalıntı olmaz, devlet kontrolü altındadır, dışarıdan getirtiliyorsa dış devletlerin haberi vardır vs. Böyle bir durumda da Kemal’in sergiledikleri ya da hatırladıklarının (hatırlattırdıklarının) ihtişamdan ve zarafetten ve aynı zamanda masumiyetten uzak olduğu söylenebilir. Çünkü gerek Füsun’un bundan haberi yoktur, haberi olsa bile sevineceği bir olay değildir, eşyalar sapkınca çalınmaktadır. Yani, böylece biriktirilmiş ve çalınmış olan sapkın eşyalar koleksiyonu niçin bir müze olmamaktadır, denilebilir. Ancak burada belki de Masumiyet Müzesinin temsil ettiği bir değeri daha anlamak gerekir. Çünkü Masumiyet Müzesi tam anlamıyla bir müzedir, orada Kemal’in yaptığı hatalar yüzünden kaybettiği sevgilisine karşı olan bir ağıtı vardır. Kemal’in çektiği acıların temsili olan bu müze aynı zamanda Kemal’in günah çıkartması olduğu için bir masumiyet de arz edebilmektedir. Çünkü görülmektedir ki Kemal sevgilisine ulaşmasının imkânsız olduğunu bildiği için ona ulaşmanın, onu sevmenin başka bir yolunu aramaktadır. Yaptığı şey masum olduğu için Kemal de masumdur. Eğer bunu daha felsefik bir düzlemde yürütürsek, Kemal’in masumiyetiyle ilgili yapılacak bir tartışma amaç tartışmasındansa bir yöntem tartışması olacaktır. Romanda “Aşk-Evlilik” Temasının İşlenmesi Böyle bakılırsa da aynı zamanda romandaki bir başka tema olan aşk ve evlilik temaları da mekân kontrastı sayesinde işlenmiştir. Romanda Merhamet Apartmanı Kemal’in evlilikten kaçışını simgelediği için ve Masumiyet Müzesi de aşkının uğruna yaptıklarını simgelediği için iki mekân iki farklı tema olan aşk ve evliliği işlemektedir. Merhamet Apartmanı’ndaki kaçamakları Kemal’in, aslında onun için evliliğini temsil etmektedir. Her ne kadar Füsun’la vakit geçiriyor, onunla birlikte oluyor olsa da bu zaman içerisinde Kemal Füsun’la yaptığı sohbetlerde genellikle Sibel’den söz ediyor olmaktadır. Böylelikle de aslında Kemal’in evlilik fikrinden kaçmadığı anlaşılmaktadır okuyucu tarafından. Kemal bilakis evlilik fikrini eyleme geçireceğini açık açık belli etmektedir böylelikle. Ancak kendisinin de evlilik ve yasak aşk ikileminde kaldığı da görülmektedir. Bunu da evlendikten sonra bile Füsun’la görüşmeye devam edeceğini düşünürken anlaşılmaktadır. Ancak böyle bir belirsizlik olsa dahi Kemal’in yaptığı eylemlerin ikisine de (evlenmek ve kaçamak yapmak) devam etmesi aslında “Evlilik-Yasak Aşk” çatışmasını işlenmesini sağlamaktadır. Ancak bir başka durum daha vardır ki romanda “umutsuz (imkânsız) aşk” teması işlenmektedir. Bu tema evlilik planlarından kurtulmuş olan ve toplum yargısında özgürleşmiş olan Kemal’in Füsun’a duyduğu aşktır. Her ne kadar Füsun da Kemal’le birlikte olmayı istese de bunu yapmamaktadır çünkü ona kırılmıştır. Ancak asıl “umutsuz aşk” teması Kemal’in başvurduğu yollarda anlatılmaktadır okuyucuya. Kemal her ne kadar bir işe yaramayacağını bilse de Limon Filmciliği kurmakta, her ne kadar amacına ulaşamayacağını bilse de eşyaları toplamakta ve içinde bulunduğu suçluluk sebebiyle işe yaramayacağını bildiği halde aldığı pahalı hediyeler bu temanın işlenişine birer örnek olarak gösterilebilir. Ki bu örneklerin daha nesnel hali de Çukurcuma’daki Masumiyet Müzesidir. Böylelikle görülebilir ki Masumiyet Müzesi romanında işlenen temalar iki mekânın kontrastı temelinde işlenmiştir ve ana kahraman olan birincil anlatıcı (son kısım haricinde) olan Kemal’in yaşamında bu iki mekân yaptığı seçimler ve düşünceleri ve eylemlerinde etkili bir ayrıştırıcı olmuştur. Romanda işlenen temalardan birisi olan mekânın bireyin yaşamındaki temsili konusunda ve bu temanın, yani mekânın aşka ve evliliğe ve masumiyete ve merhamete olan etkisi işlenmiştir. Ancak bu temalar işlenirken bir mekân kontrastı kullanıldığı gibi aynı zamanda mekânların temsil ettiği değerlerin ve Kemal’in hayatındaki temsil ettikleri zamanların farklılıkları da kullanılmıştır. Böylelikle de mekân Masumiyet Müzesi romanında kullanılmış önemli bir tema olmuştur. Sessiz Ev Romanının, Romanın Karakterlerinin, Ana Sorunsallarının ve Ana Temalarının Mekân Bağlamında İncelenmesi Sessiz Ev romanında karşımıza ilk bakışta iki ana mekân çıkmaktadır; Cennetihisar ve Fatma Hanım’ın evi. Ancak Cennetihisar mekânında daha farklı alt mekânlar da karşımıza çıkmaktadır; Ceylanların evi, Hasanların evi vb. Ancak olayın ana çatışma noktasının ve asıl sorunsallarının geçtiği mekân, Fatma Hanım’ın evidir. Aslında Orhan Pamuk’un anlatım tarzı olan karakter odaklı, birinci ağız anlatım mekân analizinde de kullanılabilmektedir: Mekânı, Recep, Fatma, Metin, Hasan, Faruk. Ancak bir tema olarak “mekân” diğer temalara ve sorunsallara ve karakterlerin anlaşılmasına ve incelenmesine ve anlamlarının oluşturulmasına katkıda bulunmaktadır. Ayrıca, görülebileceği üzere mekân her bir karakter için, her bir sorunsalda ve her bir tema da farklı bir anlam ifade etmektedir. Sessiz Ev romanında başlıca sorunsal “Doğu-Batı” sorunsalıdır. Aynı zamanda bu sorunsalın bir alt başlığı olarak incelenebilecek “Sağ-Sol” çatışması da işlenmektedir. Romandaki temalar olarak da aile ve ilişki temaları vardır. Ayrıca ilişki teması aşk ve çıkar olarak iki farklı biçimde incelenebilmektedir. Ve tabi ki de bu sorunsalların ve temaların tümü mekân üst bağlamında işlenmiştir. Bu yüzdendir ki mekân her bir karakter için başka bir anlam ifade etmektedir ve karakterlerde mekânların anlamları birleşince de ortaya problematiklerle ve temalarla ilgili bir inceleme olanağı çıkmaktadır. Romandaki sorunsallara bakılacak olursa: Doğu-Batı sorunsalı romanda iki farklı cephede işlenmiştir: “Selâhattin-Fatma” ilişkisi ve “Metin” karakterinin iç çatışmaları. Selâhattin’in ansiklopedisi ve materyalist dünya görüşü onun Batı’ya âşık değil ancak Batı’ya öykünen biri olmasını sağlamaktadır. Yani Selâhattin “Doğu-Batı” çatışmasında Batı’yı temsil etmektedir. Aynı şekilde Fatma’ysa normal bir insanın sahip olacağı sıradan bir görüşe sahiptir. Yani, ortalama bir inanca sahip, Allah korkusu olan vb. birisidir. Yani o da çatışmada Doğu’yu temsil etmektedir. Ve Selâhattin ve Fatma’nın buluştuğu ortak nokta da onların ikisinin de aynı evde yaşamalarıdır (birbirlerine âşık olmaları nedeniyle). Böylelikle de ortaya çıkar ki evleri yani sessiz ev Türkiye’yi simgelemektedir aynı zamanda. Fatma, daha sonra kendi içerisinde yaşadığı ve iç monologlarıyla da okuyucuya yansıtılan geri kırılmalarıyla birlikte anlaşılmaktadır ki Fatma onun yaptıklarından hem bir suçluluk duymakta, hem de yaptığı şeye devam etmesini istemektedir. Bunu da şuradan anlamaktadır okuyucu ki; Fatma işler yürüyebilsin diye mücevherlerini vermektedir Selâhattin’e ki satsın ve aynı zamanda iç monologsal geri kırılmalarında bile onun aklında kalmış sözlerine karşı gelmekte ve Allah rızası için söylememesini istemektedir. Yani gördüğümüz üzere ilişkilerinde bir Türkiye manzarası gizlenmiştir, çünkü Selâhattin de bilmektedir ki insanlar da bunu istemektedir ancak hapis oldukları düşünceleri ve akıllarına kazınmış öğretileri bunu, aydınlanmayı istemelerine izin vermemektedir. Metin karakterini incelersek de ortaya Selâhattin Bey’in aksine Batı’ya âşık bir portrenin çizilmiş olduğunu görürüz. Öyle ki Metin hırslı bir karakterdir ve aynı zamanda da zenginlerden nefret etmektedir. Ancak buna rağmen Amerika’ya gitmeyi ve orada çok para kazanmayı da arzulamaktadır. Bu yüzden de Metin karakterinin iç dünyasını belki de ikiye ayırmak doğru olacaktır, kalmak ve gitmek isteyen taraf. Ki roman boyunca onu her iki görüşü savunurken de görebilmekteyiz, bu sebepten ötürü Metin karakteri içerisinde bir iç çatışma halinde Doğu-Batı sorunsalı işlenmektedir. Metin’in Türkiye’de kalmak isteyişi aslında sessiz evde kalma isteyişiyle de bağlantılıdır. Ceylan’la arasının iyileştiği zamanlarda içinde bulunduğu mekân olan Doğu’ya yani sessiz eve (bu iç çatışmada sessiz ev Doğu’yu temsil etmektedir) karşı bir sempati belemeye başlamaktadır. Ancak zıt bir durum oluştuğundaysa sessiz evde geçireceği zaman ona acı vermektedir, yani Türkiye’de kalmak istememekte, yani bir an önce Doğu’yu terk edip Batı’ya gitmeyi istemektedir. Aynı şekilde Metin’in zenginlerden nefret edip, Amerika’da bir zengin olma isteğini de böyle değerlendirebiliriz. Çünkü Ceylan da zengin bir ailenin kızıdır. Böylelikle de Metin karakteri hem Doğu’da kalmayı ve güzellikleriyle birlikte olmayı isteyen, hem de daha özgür ve daha güzel olduğuna inandığı Batı’ya gitmek isteyen ve bu iki isteğini de sessiz evde birleştiren bir karakter ve aynı zamanda bir iç çatışma haline gelmektedir. Selâhattin-Fatma çatışmasıyla, Metin’in iç çatışmasını birlikte ele alırsak da ortaya üç farklı tip çıkar, Batı’yı örnek alan bir Doğulu. Bununla birlikte Batı’ya âşık ve gitmek isteyen bir başka Doğulu: Ve Doğulu oluşundan herhangi bir sorunu olmayan ancak bunun sebebi de olduğu yer haricinde başka bir yer görmemiş ve başka bir şey bilmiyor olan başka bir Doğulu. Yani şöyle diyebiliriz ki üçünün buluştuğu yer olan sessiz ev tam da bu üç tiplemeyi de içinde buluşturan bir Türkiye resmi ve temsilidir. Romanda işlenmiş temalardan birisi “aile” temasıdır. Aile teması işlenirken Darvınoğlu ailesi kullanılmıştır. Ancak mekân görüş ve olaylara bakış açıları açısından çok farklı aile bireylerini birleştirmektedir. Üç kardeşin aralarındaki ilişki bu sayede “aile” temasını mekân sayesinde işlemiştir romanda Orhan Pamuk. Ayrıca “Sağ-Sol” çatışması da romanda bir çatışma olarak işlenmiştir. Ancak o işlenirken etkili olan mekân sessiz ev değil ancak Gebze, ya da Cennetihisar’dır. Ve çatışma Nilgün-Hasan ilişkisi üzerinde devam etmektedir ve aynı şekilde Hasan ve arkadaşları şeklindedir. Hasan ülkücüdür ancak diğer arkadaşlarıyla sorunlar yaşamaktadır. Zaten romanın sonuna doğru gidişini tetikleyen bir başka sebep de budur. Cennetihisar’da egemen olan ülkücülerin yaptırımları ve faaliyetleri Hasan’ı rahatsız etmektedir ancak aynı şekilde bu eylemlerin de bir parçası olmak istemektedir. Bunu açıklamak için “Dışlanma Argümanı”ı kullanılabilir. Mekân açısından incelersek de Sağcıların yoğunlukta olduğu Cennetihisar insanları da etkilemektedir. Orada olan herkes sağcı olması gerekiyor gibi görülmektedir. Ve bu durum da sağcı olmayan insanların solcu olarak nitelendirilmesine yol açmaktadır. Ve solcular hiçbir sebeple olursa olsun toplumda sindirilmeye ve yok edilmeye çalışılmaktadır. Romanda birincil karakter olarak konuşturulan Sağcılar sayesine Sağ-Sol çatışması sorunsalı bir sağcının gözünden işlenmektedir. Ancak buna rağmen solcuların düşünceleri de anlaşılabilmektedir. Böylelikle de problematik mekân bağlamında anlam taşıyor olmaktadır. Aile teması için: Üç kardeş arasındaki ilişkiler pek de bir aile resmi çizmemektedir, zira Metin yatılı okulda okumaktadır, Nilgün üniversitededir ve Faruk da işiyle ilgilenmekte, eşinden ayrılığının acısını kendi içinde yaşamaktadır. Ve bu sebepten ötürü aile arasında sadece aile olduklarının bilincinde oldukları için bir ilişki vardır, çünkü anneleri ya da babaları yoktur. Bu sebepten ötürüdür ki Metin karakteri kendi içinde bir hırs ve amaç yaratmıştır. Çünkü ailesince hiçbir yardım alamamaktadır. Ve Faruk ailesinden kopuk olduğu için başarısız bir evlilik yürütmüş, aynı şekilde evliliğinin acılarını kendi içine atmaktadır. Böyle birbirinden ayrı üç kardeş bir hafta sonunu birlikte, en az birbirlerine yabancı oldukları kadar yabancı oldukları babaannelerinin evinde geçirdiklerinde de ortaya ayrıklıkları çıkmaktadır. Bu ayrıklıkları ve iletişimsizlikleri, düşünce ayrılıkları ve kriz anlarında verdikleri kararlar sebebiyle de mekân sayesine ailedeki ayrılmıştık işlenmektedir. Bu öyle bir ayrılmışlıktır ki kardeşler bir nevi zorunluluk ötürü orada kaldıklarını hissetmektedirler ve kendi içine dönük olan karakterlerse daha da kendi içine dönmektedir. Aynı zamanda da romanda ilişki teması da işlenmektedir. Buna bir örneği Recep-Fatma ilişkisinde görebiliriz. İlginçtir ki aralarında kayda değer hiçbir güzel olay, iyi hatıra, en azından bir iyi düşünce bile olmamasına karşın Recep halen sessiz evde çalışmakta ve Fatma da onu yanından göndermemektedir. Bunu açıklamak için belki de bir çıkar ilişkisini kullanabiliriz. Aralarında karşılıklı çıkarlarını korumak için evi paylaşmaktadırlar. Sessiz ev onlar için ortak bir yaşam alanı ve aynı zamanda ortak bir geçmiş demektir. Her ne kadar kötü olayları anımsatsa da bu mekân, anlaşılamayacak bir şekilde evi ortak yaşam alanı olarak paylaşmaya devam etmektedirler ve nefret ve sabra dayalı ilişkilerini sadece evin ortak çıkarlarına dayandırmaktadırlar. Böylelikle ana tema ve sorunsallar mekân bağlamında incelendiğinde ham bir anlamdan ziyade daha derin ve anlamlı ifadelere sahip olmaktadır. Bu sayede de aslında birincil ve ikincil karakterlerin iç dünyalarında ve kurgularındaki olayların anlaşılmasına yardımcı olur: Recep Karakterinin Mekân Bağlamında İncelenmesi Romanı mekân bağlamında ve Recep açısından ele alacak olursak karşımıza şöyle bir manzara çıkacak olur; bir süre önce zorla gelinmiş bir ev içerisindeki gönüllü kölelik ya da hizmetçilik hayatı. Direkt diyaloglardan ve de iç monologsal bilinç akışlarından anlayabileceğimiz üzere Recep sessiz evde uşaklık yapmaya alışmıştır. Ancak dikkat edilmesi gereken bir nokta daha vardır ki o da Recep’e karşı olan tutumdur. Recep diğer Darvınoğlu ailesi fertlerince aşağılanmasa da Fatma, ya da onun deyişiyle, Büyükhanım tarafından aşağı görülmektedir. Recep aynı zamanda Fatma Hanım’ın rahmetli kocası Selâhattin Darvınoğlu’nun evlilik dışı bir ilişkisinden olduğu için Fatma’yla Recep arasında bir dış çatışma gözlemlenebilmektedir. Aynı zamanda Recep’in Fatma Hanım ve diğer olaylar hakkında farklı iç çatışmaları da görülmektedir. Ancak Olay örgüsünün başından beri, hatta neredeyse serim kısmından beri okuyucuyu merak ettiren bir iç çatışma konusu vardır ki Recep bu konuda herhangi bir monolog ya da monologsal bilinç akışı yaşamamıştır: “Ben neden hâlâ buradayım?”. Bu sayede anlaşılmaktadır ki Recep sessiz ev hakkında olumsuz bir görüşe sahip değildir. Onun için orası bir güven ya da varlığın devamı anlamına gelmektedir. Fatma Karakterinin Mekân Bağlamında İncelenmesi Fatma karakteri için sessiz ev tam anlamıyla bir evdir. Kendisinin evlilik hayatı boyunca burada kalışını göz önünde bulundurursak orası onun için eski hatıraların bir kalesi haline gelmektedir. Selâhattin Bey’in sürgünden sonra aldığı ve ardından kalmaya karar verişi başta Fatma Hanım için pek mutlu edici olmasa da daha sonrasında romanda vurgulanmasa da kendi içinde yaşadığı bir çatışma sebebiyle burada kalmaya ve orayı sevmeye karar vermiştir. Yaşlılığında onun için rahmetli kocasını hatırlatan bu sessiz ev daha öncesinde de ona kocasının uğraşlarını hatırlatmaktadır. Kocasının uğraşları belki de Fatma-Selâhattin çatışmasını şekillendiren en önemli faktördür. Ve bu çatışma da Fatma’nın iç dünyasında neredeyse her şeyde olduğu gibi bir imgesellik bırakmaktadır. Bu imgesellik romanda iç monologlar ve bilinç akışlarıyla sağlanmaktadır. Örneğin, ne zaman aklına eviyle ilgili bir fikir gelse, eski bir şeyi görse, o anda Selâhattin’i ve ardından da onun ansiklopedisini aklında yankılamaktadır. Ancak çatışma noktası bunun biraz daha uzağında gerçekleşir. Bu uzaklık Doğu-Batı farklılaşması şeklindedir. Selâhattin Bey Batı’yı ve Fatma da Doğu’yu simgeler; Selâhattin Bey’in Allah karşıtı söylemleri sebebiyle ve Fatma’nın bu söylemlere karşı olan tepkisiyle ortaya çıkan çatışma noktası tüm tartışmalarında değişmez bir mekân taşımaktadır: Fatma’nın yatak odası. Fatma Hanım hem evli olduğu dönem içerisinde, hem de eşi öldükten sonraki dönemde odasında kalmayı sürdürmektedir. Bunun nedeni de içerisinde taşıdığı Selâhattin’i unutmama arzusudur. Çünkü eğer ki o odadan çıkar ve bir şeylerin de onunla beraber çıkmasına izin verir, evi değiştirir, bir şeylerin yerini oynatırsa biliyordur ki onun için eşinden geriye kalmış hatıralar da yer değiştirecek veya kaybolacaktır. Bu sebeplerden ötürü de ev ve oda Fatma Hanım için geçmişe öykünme ve nostalji anlamları taşımaktadır. Metin Karakterinin Mekân Bağlamında İncelenmesi Metin karakteri genç bir karakterdir ve bu gençliği onun için maddesellikten bir uzaklaşmaya sebep (ya da neden) olmaktadır. Romanda da hikâye edilen diğer gençler gibi Metin de hareket ve eğlence istemektedir. Bu yüzden Recep ya da Fatma gibi direkt bir anlam yüklememektedir sessiz eve. Ancak Cennetihisar’da yaşadığı bu trajik hafta sonunun tüm acı vericiliklerini de belki eve yüklüyor olmaktadır. Aslında Bihevyorist bir okuma yapacak olursak da yaşadığı olaylar boyunca her zaman sıcağı sıcağına eve dönmektedir. Yani, gerçekten de eserdeki ana mekân olan sessiz ev Metin için bu hatıraların canlanması ya da anımsanmasıdır. Gece, babaannesinin yanına gidip de evi satma fikrini ona açtığı zaman okuyucu anlamaktadır ki onun yaşadığı ya da yaşattığı olaylardan kurtulma ve onları unutma isteğini evi de unutma ve yok etme isteğiyle birleşmektedir. Böylelikle de sessi ev onun için negatif bir anlam taşımaya başlamaktadır. Aynı şekilde Metin karakterini bir başka mekân bağlamında incelemek de mümkün olacaktır. Bu mekân İstanbul ya da Türkiye olarak alınabilir. Tradisyonel öykülemede görülebileceği gibi protagonist (tüm romanda olmasa da en azından kendi bölümünde) Metin bağlı olduğu bu mekândan ayrılıp kendisinin seçeceği ve başka bir mekânda iç mutluluğunu aramak istemektedir. Böylelikle de Amerika onun için istenen mekân ve ev, İstanbul ve belki Türkiye onun için kurtulunmak istenen mekândır. Böylelikle aslında romanın ana çatışma noktalarından biri olan Doğu-Batı çatışmasını farklı bir bakış açısından incelenmektedir. Hasan Karakterinin Mekân Bağlamında İncelenmesi Hasan karakteri için sessiz ev mekânı Nilgün’le ilişkili bir anlam taşımaktadır. Hasan’ın Nilgün’e beslediği sevgi uzun bir süre dile getirilmiyor olsa da plaj kısımlarındaki betimlemelerde de anlaşılacağı üzere Hasan sessiz eve gitmeyi istemekte ve Nilgün’le konuşmak istemektedir. Ancak ev girilmesi yasak bir mabet gibi Nilgün’ü saklamaktadır. Aynı şekilde evin dokunulmazlığı Hasan’ın evi arama ve aramama kısmında da görünmektedir. Böylelikle sessiz ev onun için Nilgün’ü ondan uzak tutan kale olmaya başlamaktadır. Tıpkı Metin’de olduğu gibi Hasan karakterinde de farklı bir mekân inceleme konusu haline gelebilmektedir. Gebze-Tuzla arasında şekillenen ve aslında Sağcı-Solcu ya da Komünist-Faşist ya da Ülkücü-Sosyalist şeklinde şekillenen başka bir çatışma da ortaya serilmektedir. Hasan karakteri ülkücü olduğu ve Nilgün’ün ölümünden sorumlu olduğu için aslında iç dünyasında son zamanlarda (dostlarıyla yaşadığı problemler başladığından beri) iç dünyasında yankılanmaya başlayan gitme arzusu sonunda gidişiyle ve kendisinin ait olduğu (bağlı olduğu) Gebze’den ayrılmasıyla sonuçlanır. Böylelikle de anlaşılabilmektedir ki Gebze onun için anlam olan yaşamı ve varlığı simgelerken yaşadıkları sonucunda Gebze onun için çok sakındığı günahkârlığı simgelemeye başlamıştır. Böylelikle de geleneksel öykülemede olduğu gibi protagonist ayrılmayı seçmiştir. Faruk Karakterinin Mekân Bağlamında İncelenmesi Faruk karakteri için mekân olan sessiz ev bir sükûnet taşımaktadır. Öyle ki sadece akşamları geldiği için olsa gerek onun için ev, işinden ve tüm iç dünyasındaki çalkantılardan ve gerilimlerden bir çıkış, sessizce rakısını içebileceği, ailesiyle sohbet edip Nilgün’le birlikte konuşabileceği bir yerdir. Bu sebepten Faruk belki de ana mekân olan sessiz ev mekânına karşı en az fanatik tutuma sahip karakterdir. Ancak işinden dolayı olsa gerek Gebze onun için daha stres dolu bir anlam taşımaktadır. Geçmişte olmuş bir hastalığı ve onun yansımalarını araştıran bir tarihçi olarak mekâna bağlı çok fazla okuma yapma gerekliliğinde olan Faruk bu yüzden belki de Gebze’ye olan nefretini içine atarak hayatına olan ancak kendi içinde çözmesi gerektiğine inandığı bir sorunsal haline getirmektedir. Tabi ki yine böyle bir durumu anlayabilmek için Bihevyorizmin action extérieure- réaction intérieure (dış etki-iç tepki) prensibini hatırlamak gerekir. Böylece anlaşılabilir ki Gebze mekânı onun için bir sıkıntıdır. Ancak aynı şekilde Nilgün’le yaşadığı diyaloglarda da görülür ki yaptığı işi sevmesi nedeniyle ayrılmak gibi bir amacı yoktur. Nilgün Karakterinin Mekân Bağlamında İncelenmesi Nilgün karakteri romanda bakış açısına sahip bir karakter olmadığı için onun mekânla olan ilişkisini sadece davranışlarıyla ve diğer karakterlerin betimlemeleriyle anlayabilmekteyiz. Ve görüldüğü (dışarıdan algılandığı) üzere Nilgün’ün iç dünyasında stabil bir portre çizmektedir Orhan Pamuk. Belki de Nilgün’ün sessiz eve karşı olan tutumu diğer karakterlere kıyasla daha olması gerektiği gibi olduğu için okuyucu özel bir anlam çıkaramamaktadır. Ancak Nilgün’ün ölümüne doğru uzanan yolda olan olaylar ve olay örgüsü evin onun için bir sıcaklık temsili olduğunu anlayabiliriz. Çünkü Nilgün orada sadece ailesiyle vakit geçirmekte ve yüzmektedir. Yani yaptığı sıra dışı bir şey yoktur. Bu sebepten ötürü Nilgün’ün ölümü dramatik değil trajik olarak nitelendirilebilir. Yani belki de okuyucunun hiçbir zaman beklemediği bir olaydır. Mekân açısından bakılırsa böyle sıcak ve özenilesi ortamda olan Nilgün’ün görece basit sayılabilecek bir nedenden ötürü ölümüyle birlikte bir kontrast karşımıza çıkar. Bu kontrast Nilgün’ün trajik ölümüyle, komik (klasist Batı anlamıyla güzel ya da mutlu) bir yaşayışıdır. Yani aslında gerek Hasan’la gerekse Faruk’la ve gerekse de Metin’le yaşadığı tartışmalar ve ufak ancak onun için önemsiz sürtüşmelerin iç karartıcı ve dramatik kısımlarının bir simgesidir belki de sessiz ev onun için. Selâhattin Karakterinin Mekân Bağlamında İncelenmesi Selâhattin karakteri için başta bir sürgün yeri olan sessiz ev daha sonrasında onun için bir Stockholm Sendromu haline gelmiştir. Zaman içerisinde, her ne kadar Fatma kalmayı istemese de, Cennetihisar’ın sessizliği ve doğallığı onu etkilemiştir. Böylelikle de orada kalmaya karar vermiştir. Hal-i hazırda yazmakta olduğu ansiklopedisi için çalışacak zamanı bulacaktır. Evin böyle bir inzivanın merkezinde konuşlanmış olması da aslında Selâhattin Bey için evin anlamını açıklamaktadır okuyucuya. Onun için Cennetihisar ve sessiz ev yaratacağı yeni toplum ve insandır. Ve yaratmayı planladığı ve kendisini kurtarıcısı gördüğü bu yeni düşünce yapısının ilk örneğini eşi Fatma olarak görmektedir. Ancak onların, Fatma ve Selâhattin, arasındaki çatışma da kendini burada göstermektedir. Doğu’nun stabilizasyonu savunan yapısını temsil eden Fatma ve Batı’nın yenilenmeyi ve gelişmeyi savunan yapısını temsil eden Selâhattin Bey arasındaki anlaşmazlık tam olarak da onların hayatlarını paylaştığı Cennetihisar’daki sessiz evde olmaktadır. Böylelikle belki de şöyle denebilir; Doğu ve Batı arasında kalmış olan sessiz ev aynı zamanda, tam olarak Doğu’nun katı mantalitesi ve Batı’nın ilericiliği arasında kalmış Türkiye’yi temsil etmektedir. Böylelikle diyebiliriz ki ev, onun, Selâhattin Bey, için ülkesini ve Fatma da ülkesindeki Doğu mantalitesine sahip insanlarını simgelemektedir. Görüldüğü üzere Sessiz Ev romanında mekân temaların ve çatışmaların işlenmesinde anlam açısından zenginlik ve okuyucu için anlaşılırlık için kullanılmış ve her bir karakter için “mekân” teması farklı bir anlam taşıyor olmaktadır. Orhan Pamuk’un Sessiz Ev ve Masumiyet Müzesi Romanlarında İşlenen “Mekân” Temasının Karşılaştırılması Orhan Pamuk’un iki romanı olan Sessiz Ev ve Masumiyet Müzesi’nde “mekân” teması hem kendi başına bir anlam ifade etmesi, hem de diğer tema ve çatışmaların anlaşılmasında ya da yorumlanmasında yardımcı olması için kullanılmıştır. Ancak bu yardımın ve anlamlandırmanın romanların alt metinlerine olan katkısı hem nitel hem nicel açıdan farklıdır. Bu sebepten ötürü ortaya farklı iki inceleme olanağı çıkmaktadır. Sessiz Ev romanında kullanılan anlatım tarzı Masumiyet Müzesi’nde kullanılan anlatım tarzına oranla daha donuk ve durum bazlı olduğu için karakter analizleri daha derinlikli yapılabilmektedir. Bunun sonucunda da hal-i hazırda yüksek miktarda olan birincil kahramanların her biri için mekân farklı bir anlam taşımaya başlamaktadır. Roman bir hafta sonunu anlattığı için ve zaman açısından herhangi bir modernist imge taşımadığı için kısa bir zamanın uzun betimlemeler ve farklı bakış açılarıyla anlatıldığını söylenebilmektedir. Böylelikle mekân romanın içerisinde daha da büyük bir önem taşımaya başlamaktadır. Çünkü tüm roman boyunca ağırlıklı olarak kullanılan tek bir mekân vardır. Sonuç olaraksa ortaya çıkan şey aynı mekânın farklı karakterler için farklı derinlikli anlamlar ifade etmesi (çıkar ilişkisi, mutlu yuva, sıcaklık, Türkiye ve kaçılmak istenen yer vs.) ve farklı durumlarda farklı anlamlar ifade etmesidir (Doğu, Türkiye, Doğulu insanların vatanı vb.). Böylelikle ortaya mekân bağlamında görece daha zengin bir roman çıkmaktadır. Ancak Masumiyet Müzesi romanında anlatım durumdan ziyade olay odaklı olduğu için ve sadece birincil ağızdan bir (son kısım hariç) anlatıcı olduğu için görece daha az derinlikli mekân analizleri yapılabilmektedir. Ayrıca romanda sürerli ve sürekli devam eden tek bir mekândan söz etmek de mümkün olmadığından ötürü ana karakter için anlamlandırılması görece daha sınırlı olmaktadır. Ancak romanda kullanılan diğer edebi sanatlar (önden imalar vb.) sayesinde ortaya yine de bir mekân bağlamında inceleme ve “mekân” temasının işlenmesi şansı çıkmaktadır. Böylelikle de diğer temalara ve çatışmalara (merhamet, masumiyet, aşk, evlilik vs.) anlam açısından yardım etmektedir ve sonuç olarak da işlenmesini ve okuyucu tarafından anlaşılmasını sağlamaktadır. Yani Masumiyet Müzesi romanında “mekân” teması daha çok yardımcı ve anlamı güçlendiren bir nitelik taşıyor oluşuyla okuyucu karşısındadır. Böylelikle anlaşılmaktadır ki Orhan Pamuk’un iki farklı romanı olan Masumiyet Müzesi ve Sessiz Ev’de mekân anlam için kullanılmış ve gerek karakterlerin incelenmesinde, gerek de ana temalar ve çatışmaların anlaşılmasında yardımcı olmuştur. Böylece de ortaya iki farklı mekân bağlamında (ve birçok farklı bağlamda) incelenebilir roman çıkmış olmaktadır. İhsan Barış Gedizlioğlu