MİTOLOJİDEN İZZEDDİN HASANOĞLU’NA GÖK ARKETİPİ*
The Sky Archetype from Mythology to Izzeddin Hasanoglu
Doç. Dr. Seyfettin ALTAYLI**
ÖZ
İnsanlığın ilk inanç kodları mitolojik çağlardan itibaren başlamıştır. Tabiatta meydana gelen olaylar mitolojik çağ insanının bilincinde bunların gizli bir güç tarafından hayata geçirildiği inancına zemin hazırlamış
onlarda çeşitli inançların tezahür etmesine sebep olmuştur. Bununla birlikte bu inançların temelinde o güce
duyulan korkunun oluşturduğu saygı da kalplerde kendine yer edinmiştir. Hemen her halk kendine ait bir inanç
sistemi ve Tanrı anlayışı yaratmıştır. Bu anlayış Türklerde semavi kökenli olsa da bazı bilim insanlarının iddia
ettikleri gibi politeizm karakterli gelişmemiş dünyanın birçok halklarında ise çoktanrıcılık şeklinde kendini göstermiştir. Türk milletinin inanç sisteminin derinlikleri ve mitolojik anlayışıyla ilgili izler en güzel biçimde Orhon Anıtları, Dede Korkut Destanları gibi tarihî ve edebî belgelerde yansımasını bulmuştur. Mitin dünyayı anlama sistemi, mitolojinin de bununla ilgili bir bilim dalı olduğu bilinmektedir. Bu niteliğinden dolayı mitoloji
insanın ruh dünyasını sembollerle ifade eden bir aynaya benzetilmiştir. Türk mitolojisinin asıl ilham kaynağı
Tanrı ve onu betimleyen ögelerin başında gelen gökyüzüdür. Türk kozmolojisinde gök çok önemli bir yer tutmuş ve bu konuda şimdiye kadar Türkiye ve Türkiye dışında kapsamlı araştırmalar yapılmıştır. Türklerin gökle
ilgili anlayışı mitolojik çağlardan itibaren dilinde ve edebiyatında kendine has yer edinmiştir. XIII. yüzyılda
yaşayan ve ilk defa Fuad Köprülü tarafından “Azerbaycan Şairi” olarak sunulan Horasan’ın İsferayin/Esferayin
-bölgede yaşayan Türkler buraya İsferayin, Farslar ise Esferayin demektedir- bölgesinde dünyaya gelen İzzeddin Hasanoğlu’nun şimdiye kadar yalnızca üç Türkçe, iki tane de Farsça şiiri bilinmekteydi. Bu şiirlerinden bir
tanesi Kıpçak şairi Seyfi Sarayî tarafından Fars şairi Sadî’nin “Gülistan” adlı eserini tercüme ettiğinde eserin
arkasına ilave ettiği “Âpardı könlümü bir ḫoş ġemer üz, cânfezâ dilber” mısrasıyla başlayan gazeli, biri
“Mecmûatü’n-Nezâir ve Câmiu’n-Nezâir”’de yayımlanan “Aceb bilsem beni şéyda ġılan kim” mısrası ile başlayan, diğeri de Barbara Flemming tarafından Mısır’daki bir mecmuada bulunarak yayımlanan “Necǝsǝñ gǝl éy
yüzi ağum bǝnüm” mısrasıyla başlayan gazelidir. Ancak yıllar önce Finlandiya’da Hasanoğlu’nun “Kitâb-ı
Sîretü’n-Nebî” adlı 366 varak hacmindeki el yazma mesnevisi bulunarak Türkiye’ye getirilmiştir. Eserle ilgili
olarak 2009 yılında üç makale yazılmış ve bunlar Azerbaycan’da yayımlanmıştır. Eserin kopyası üzerinde çalışılarak yayına hazır duruma getirilmiştir. Eserde mitolojik çağlardaki Türk düşüncesini yansıtan gökle ilgili
ifadeler tespit edilmiş, bunların birçoğunun bugün Azerbaycan Türkçesinde yaşadığı belirlenmiştir. XIII. yüzyıl
Azerbaycan Türkçesi ile yazılan eser Hz. Muhammed’in hayatı ve mücadelesiyle birlikte Hz. Ali cenklerini
konu alan bir mesnevidir, takriben 500 yıl sonra İstanbul’da istinsah edilmiştir. “Kitâb-ı Sîretü’n-Nebî” adlı bu
mesnevinin yayımlanmasının ve eserde yer tutan bu tür ifadelerin edebiyata ve Türkçeye büyük kazanımlar
sağlayacağı söylenebilir. Bu makale çerçevesinde, eski Türk inanışında göğe olan mitolojik yaklaşımın tarih
boyunca devam ettiği ve bunun mesnevide de kendine has yer tuttuğu vurgulanmaya çalışılmıştır. Ayrıca bazı
halkların gökle ilgili mitolojik inancıyla birlikte Türklerin gökle alakalı mitolojik anlayışı bu makalenin elverdiği ölçüde karşılaştırılmış, Anadolu, Azerbaycan ve diğer bazı Türk halklarıyla birlikte “Kitâb-ı Sîretü’nNebî”de yansımasını bulan gökle ilgili ifadeler ve anlayışlar dikkate sunulmuştur.
Anahtar Kelimeler
Hasanoğlu, mit, deyimler, gök, Tanrı.
ABSTRACT
The first belief codes of humanity started from mythological ages. In the mytological ages some natural
events paved the way in human mind for the belief that they realized by a secret power and these events caused
the manifestation of various beliefs in human society. However, on the basis of this belief that respect to the
power created by fear, holds an important place. Almost every people have created their own belief system and
understanding of God. This understanding is not polytheism in Turks, it is heavenly. This understanding has
manifested itself as polytheism in other communities around the world. The depths of the belief system of the
Turkish nation and the traces of mythological understanding have found their reflection in historical and literary
documents such as Orhon Monuments and Dede Korkut Epics. It is known that myth is the system of understanding the world and mythology is the branch of science related to it. Because of this feature, mythology has
Geliş tarihi: 21 Ekim 2019 – Kabul tarihi: 13 Aralık 2020
Altaylı, Seyfettin. “Mitolojiden İzzettin Hasanoğlu’na Gök Arketipi” Millî Folklor 129 (Bahar 2021): 7289
** Bakı Avrasiya Üniversitesi, Bakı-Azerbaycan,
[email protected], ORCID ID: 0000-0002-1283-4489.
*
72
http://www.millifolklor.com
Millî Folklor, 2021, Yıl 33, Cilt 17, Sayı 129
been likened to a mirror expressing the human soul world with symbols. God is an important source of inspiration for Turkish mythology. The sky is one of the most important elements that describe it. Sky has a very
special place in Turkish cosmology and so far on this issue, in Turkey and other countries have made extensive
research. The belief of the Turkish nation about the sky has found its reflection in language and literature since
the mythological ages. Izzeddin Hasanoglu lived in the 13th century and was born in the İsfarayin / Esferayin
region of Khorasan. He presented for the first time by our glorious scientist Fuad Köprülü as “Poet of Azerbaijan”. Only three of his Turkish poems and two Persian poems were known until now. One of these poems is a
ghazal, which begins with the verse "Âpardı könlümü bir hoş gemer üz, cânfezâ dilber", which written by the
Kıpçak poet Seyfi Sarayi when he translated the work of Persian poet Sadî, named "Gülistan". He added this
ghazal to the back of his work. One of them begins with the verse "Aceb bilsem beni şéyda ġılan kim" published
in "Mecmûatü'n-Nezâir ve Câmiu'n-Nezâir", and another was a poem published by Barbara Flemming which
begins with the verse “Necǝsǝñ gǝl éy yüzi ağum bǝnüm”. She found this poem in a magazine in Egypt. But
years ago, one of Hasanoglu's manuscript masnavis has found in Finland named “Kitâb-ı Sîretü’n-Nebî” which
has 366 leaves and it brougt to Turkiye. About this work, three introductory articles were written by us in 2009
and these were published in Azerbaijan. I am working on this work as a "Doctor of Sciences" thesis in Azerbaijan National Academy of Sciences, Institute of Literature. In this work, many expressions have determined
related to the concept of Turk and the word sky in mythological ages and found that many of them live in
Azerbaijani Turkish today. The work was written in 13th century Turkish and was copied in Istanbul approximately 500 years after it was written. It is a mesnavi that tells about the life of our prophet Hz. Muhammad and
his struggle to spread Islam and the wars of Hz. Ali. I believe that the publication of this masnavi named “Kitâbı Sîretü’n-Nebî” and such expressions that take place in the work will bring great gains to our literature and
language. In this article, we wanted to emphasize that the mythological approach to the sky in the old Turkish
belief continues throughout history. We wanted to compare the mythological beliefs of the Turkish Nation and
other foreign peoples about the sky and bring to the attention of the readers the expressions and understandings
about the sky, reflected in the "Kitâb-ı Sîretü’n-Nebî" together with Anatolia, Azerbaijan and some other Turkish peoples.
Key Words
Hasanoğlu, myth, idioms, sky, God.
Giriş
İnanç, Tanrı ile insan arasında bir iletişim kaynağı olmakla birlikte yayılması dil
vasıtasıyla olmuştur. Doğal olarak dil içinde inanç sistemini yüzyıllar boyunca nesilden
nesle aktaran ögelerin en önemlileri özellikle deyimler ve atasözleridir. Deyimler bir anlayışı bütün yönleriyle açıklamak için özel şekilde oluşturulan söylem kalıplarıdır. Ancak
bu kalıplar inançla ilgili düşüncelerin en derin katları ile birlikte, tarihî ve mitolojik anlayışın izlerini de taşımaktadır. Bu sebeple mitoloji insanın manevi dünyasını sembollerle
süsleyerek dile getiren bir ayna ile özdeşleştirilmiştir (Ögel 1989: 19). Bu kapsamda, makalenin formatına uygun olarak bazı halkların gökle ilgili mitolojik anlayışlarıyla Türk
milletinin gökle ilgili inancının örtüşüp örtüşmediği konusuna dikkat çekilmiş ve İzzeddin Hasanoğlu’nun Kitâb-ı Sîretü’n-Nebî adlı eserindeki yansımalarına işaret edilmiştir.
Teogoniye göre Yunan yaratılış efsanesi kaosta oluşan ana ilahe Gaia (toprak) vasıtasıyla anaerkil kökenle başlamıştır (Rosenberg 2017: 31). Oğlu ve kocası Uranos gökyüzünün hükümdarı olmuş, Uranos’tan sonra oğlu Kronos yerine geçerek gökyüzünün
tanrısı, titanların efendisi olmuştur. Kronos, Yunan mitolojisinde kız kardeşi Rhea (Kybele)’nın eşi, Zeus’un babasıdır. Zeus ise üçüncü kuşak ilah olup babası Kronos’tan sonra
gökyüzünün hükümdarı ve ilahların yöneticisi, dünyadaki düzenin sağlayıcısı olmuştur
(Rosenberg 2017: 33).
1873-1890 yılları arasında Altay Türklerini Hıristiyanlaştırmakla Çarlık tarafından
özel olarak görevlendirilen papaz Vasili İvanoviç Verbitskiy’nin derlediği “Yaratılış Destanı”nda başlangıçta şu ifadeler yer tutmuştur: “Hiçbir şey olmadığında ne gök ne yeryüzü
http://www.millifolklor.com
73
Millî Folklor, 2021, Yıl 33, Cilt 17, Sayı 129
varken yalnızca Ülgen vardı. Uçsuz bucaksız sular üzerinde dolaşıyor, duracak yer bulamıyordu” (Lvova vd. 2013: 25-26). Bu ifadelerde Yunan mitolojisinin yaratılış söylencesi
gibi yapısız ve başlangıcı bilinmeyen kaosa işaret edilerek materyalist bir dünya anlayışı
ileri sürülmüştür. Halbuki VIII. yüzyılda yazılan Yenisey Mezar taşlarından Çaa Höl II.
yazıtında “ẹlči čor küč bars; qujda qunčujïmqa özdä oɣlïmqa bökmädim äsizim-ä; tañri
ẹlimkä bašda bägimkä bökmädim äsizim-ä” “Elçi Çor Küç Bars’ım semavi devletime,
önder beyime doyamadım” (Kormuşin 2017: 211) ifadesiyle devletinin semavi karakterli,
dininin de semavi olduğu vurgulanmıştır. VIII. yüzyılda yazılan Köl Tigin yazıtının doğu
yüzünde “Üze kök Teñri, asra yağız yer kılıntukda ekin ara kişi oglı kılınmış” (Üstte mavi
gök, altta yağız yer yaratıldığında ikisinin arasında insan oğulları yaratılmış) denerek her
bir şeyi Ulu Tanrı’nın yarattığı vurgulanmıştır. Orhun anıtlarından takriben 1100 yıl sonra
papaz Verbitskiy tarafından derlenen “Yaratılış Destanı”nda ilah olarak sunulan Ülgen’in
uçsuz bucaksız suların üzerinde uçması ve konacak yer bulamaması zihinlerde bir sürü
soru işaretleri ile birlikte destanın kaydedilmesi esnasında veya sonra manipüle edildiği
düşüncesini doğurmaktadır, çünkü Altay Türkleri yüzyıllardır Göktürk Devletinin hâkim
olduğu topraklarda yaşamaktadır ve bu devleti oluşturan Türk boylarının mirasçılarıdır.
Şayet Ülgen ve Erlik’e atfedilen inançla ilgili düşünceler Göktürk döneminde hâkim olsaydı anıtlarda Umay örneğinde olduğu gibi onlar da anılırdı. Potapov da en eski Türk
metinlerinde “Ülgen”in adına rastlanmadığını, Hakas ve Altay Türkleri olmak kaydıyla
bazı Türk boylarında Tanrı yerine kullanılan Farsça kökenli “Kuday”ın da yabancı menşeli olduğunu vurgulamıştır (Potapov 2012: 288-289).
Hasanoğlu Kitâb-ı Sîretü’n-Nebî adlı eserinde yaratılışla ilgili Türk düşüncesini
XIII. yüzyılda şu beyitlerle veciz biçimde dile getirmiştir ve bu anlayış Göktürk anıtlarındaki düşünce ile birebir örtüşmektedir:
74
Gögi-yiri ādemden bî-gümān
Göglü-gögsüz kim getürmişdir ʿeyān
75 a/b
Deḫi yaradılmadan levḥ-i ḳelem
ʿErşi-kürsi gögler ile yér hem
193 a/b
Cün yaratdı ṣoñra işbu ʿālemi
ʿĀlem içinde yaratdı Ādemi
201 a/b
Kim bununicün yaratdı Ḥaḳ seni
Hem yiri gögi dü ʿālem ḫalḳını
2839 a/b
http://www.millifolklor.com
Millî Folklor, 2021, Yıl 33, Cilt 17, Sayı 129
Sami kökenli Babil halkının yaratılış söylencesi Enuma Eliş’e göre, “Başlangıçta
yalnızca su ve üzerinde sis olup gökler ve yeryüzü bulunmamaktadır. Derken baba Apsu
ortaya çıkarak tatlı suların, ana Tiamat da tuzlu suların efendisi olmuştur. Bu suların
içinden Anşar ve Kişar çıkmış, evlenmişler göklerin ilahı Anu doğmuştur” (Rosenberg
2017: 245-246). Hem Sümer hem de Babil mitolojisinde Enlil hava ilahıdır (BottéroKramer 2020: 61; Rosenberg 2017: 245). Sümer ilahlarının anası olan Nintu Gökyüzü
ilahı Anu’nun zevcesidir ve ilk insanı balçıktan yaratmıştır (Rosenberg 2017: 282).
Antik Mısır inancında Nut, güneş ilahı ve her şeyi yaratan Re’nin eşidir, yeryüzü
ilahı olan ağabeyi Geb ile de cinsel ilişkiye girmiştir (Rosenberg 2017: 261). Germen
ilahları da Yunan, Sümer, Babil ve Mısır ilahları gibi insani karakterdedir, ölümlüdürler,
yaratılış söylenceleri de Pers mitolojisinde olduğu gibi iyi ile kötünün (Ehrimen-Hürmüz)
mücadelesi biçimindedir (Rosenberg 2017: 327-328).
Germen söylencesine göre dünya Ymir adlı gaddar bir devin cesedinden yaratılmıştır
(Rosenberg 2017: 332-333).
Kuzey Avrupa halklarının savaş ilahı Odin göklerde “Valbal” adlı bir kalede oturmuştur, hizmetçileri ise “Valkürler” adlı savaşçı kızlardır, atı sekiz ayaklı olup şiirin yaratıcısı, ölülerin ilahı sıfatıyla kış gecelerinde dostlarıyla birlikte bulutlarda at koşturmaktadır (Schimmel 1999: 82).
Hindu yaratılış söylencesi Vişnu’ya göre evreni Brahma yaratmıştır, yaratılış zamanı belli değildir, o durmadan bu işine devam etmektedir, yaşamı da Vişna korumakta,
Şia-Rudra ise hayatı sona erdirmektedir (Rosenberg 2017: 509-510). Japon yaratılış söylencesi de Yunan ve Hintlilerinkinden farklı değildir.
Hintliler ve Persler (Aryalar) Milattan Önceki yüzyıllarda Pagan inancında olup
doğa güçlerine tapınmışlar (Yıldırım 2018: 109) bu inanç Zerdüşt inancına da yansıyarak
devam etmiştir. Persler Zerdüşt’ten önce politeizme inanmış ve birçok ilahlara tapınmışlardır. Ahura Mazda, kendisi peygamber olarak nitelenen Zerdüşt’ün de kutsal olarak
andığı ilahlardan biridir, oğlu ateştir, Zerdüşt de ateşten türemiştir (Yıldırım 2018: 121122). Ateşin ilahı Agni’dir, ateş onun ayeti ve simgesidir. Perslerin ateş ilahı Mazdeizm
inancına göre Ater (Azer) sonsuz ilahî ışığın simgesidir ve tapınılan ilahlardan biridir.
Avesta’da dünyadan sorumlu olan Spendarmuz adlı melek (İmşaşpend) Ahura
Mazda’nın kızıdır (Yıldırım 2008: 94). Aryaların en büyük ve en eski ilahı ise göktür. O,
önceleri Rig Veda’da “Dyauh” sonraları ise “Varuna” olarak anılmış, gökleri yaratan,
yeri düzenleyen ve evreni yöneten güçtür (Yıldırım 2018: 118). Eski Türklere göre ise
yeri ve göğü yaratan bir Tanrı olduğu halde Pers inancında Hürmüz göğün, Ehrimen ise
yerin hakimidir ve aralarında sürekli bir çatışma vardır (Ögel 2010: 146-147).
Eski Çin anlayışına göre gök ve yerde oluşan her olayın sebebi eril olan Yang (gök)
ile dişil olan Yin arasındaki etkileşimdir (Schimmel 1999: 24). Çin söylencesi Pangu’ya
göre yaratılış Yunan, Germen ve Hint mitolojisinden pek farklı değildir, evren bir yumurtanın içinde kaos hâlindedir. Pangu gökleri önce yerden ayırmış, canavar Gong-gong hissettirmeden çevreyi tahrip etmiş, Ana ilahe Nugua da dünyadaki düzeni yeniden kurmuştur (Rosenberg 2017: 561-562). Çinlilerde dinin temelini ecdada duyulan saygı ve ona
tapınma oluşturmuştur. Onlara göre her şeyin kökü göklerde, insanın kökü ise ecdadındadır (Schimmel 1999: 23).
Yukarıda sunulan bilgilerde de görüldüğü gibi Babil, Sümer, Mısır, Hint, Germen,
Yunan, Pers, Çin, Japon ve Kuzey Avrupa halklarının mitolojik inanç anlayışında hierogamie (kutsal evlilik) olmasına karşın bu telakki Türk inanç sisteminde bulunmamaktadır
(Güngör 2007: 1). Eski Türklerin semavi karakterli inanç sisteminin özü tarih boyunca
nesilden nesle aktarılarak bugüne kadar gelip çıkmıştır.
http://www.millifolklor.com
75
Millî Folklor, 2021, Yıl 33, Cilt 17, Sayı 129
Sibirya’da yaşayan Türklerin mitolojik düşüncesine göre evrenin yaratılışı ile ilgili
düşüncelerde gerçekle mitolojik anlayış birbiriyle iç içedir (Lvova vd. 2013: 23). Evrenin
yaratılışı olağandışı bir çağda ve belirsiz bir geçmişte olmuştur. Bununla da ezeli ve ebedi
Tanrı’nın kâinatı nasıl ve ne zaman yarattığının bilinmediği vurgulanmaktadır (Lvova
vd. 2013: 24).
J. P. Roux, Türklerin eski dinlerinin Tek Tanrı inancında olduğunu, politeizmin de
çözülme ve anarşi dönemlerinde çıktığını ileri sürerek Türklerin tarihin en başından beri
semavi karakterli Tek Tanrı’ya inandığını vurgulamış (Roux 2015: 122) ancak, Gök
Tanrı’nın evreni yönetmekle görevlendirdiği iyelere ise Batılı düşüncesinden hareket ederek “tanrı, tanrıça” demiştir (Roux 2015: 122-123).
Latinler tarafından asimile edildiği tahmin edilen ve kendilerine Turkan diyen Etrüsklerin inancında önce Yüce Gök (Tanrı/Tin) sonra tabiat güçleri ve ata ruhları en büyük saygıyı görmüşlerdir (Asena 2019: 158). Onlara göre bilinen-bilinmeyen, görünengörünmeyen, yaratılmış-henüz yaratılmamış olan her şey Ulu Yaratıcı ile birlik oluşturmaktaydı (Asena 2919: 154) bu ise eski Türk inancının onlarda da devam ettiğini göstermektedir. Turkanlara göre on altı parçaya bölünen yer göğün yansımasıdır, gök ise dörde
bölünmüş ve her bölümden sorumlu bir iye grubu oralarda oturmuştur (Asena 2019: 163).
Gökler ve onun yüceliğine inanma Türklerin yarattığı Bozkır Kültürü’nün insana
aşıladığı hürriyet, evrenin tasavvur edilmezliği ve onu yaratanın kudretinin ulviliği, aşkınlığı duygusundan kaynaklanmıştır (Kafesoğlu 1998: 223). Yerleşik hayatın dar çerçeveli dünyasına karşı coğrafyadan-coğrafyaya, iklimden-iklime geçerek binlerce hayvanı
belirli bir düzen içinde besleme ve çoğaltma, üretime yönelik Bozkır ekonomisine sahip
olma (Kafesoğlu 1998: 222), tabiatın her türlü sıkıntısı ve zorluğuyla mücadele etme,
hatta ona galip gelme Türk milletine her güçlüğün üstesinden gelerek saat gibi dakik çalışan bir sosyal düzen yaratma duygusu ve bilincini aşılamıştır. Diğer taraftan insanın
gözünün göklerin son sınırını belirleme kudretinden mahrum olması ve yerin derinliklerini idrakin imkânsızlığı psikolojisini de aşılamış bu düşünceler de Türkün inanç felsefesinde kendi yansımasını bulmuştur. Hasanoğlu da Tanrı’nın kudretinin sonsuzluğunu ve
idrak edilmezliğini şöyle dile getirmiştir:
Müberrāsın ḫeyālat-ı gümāndañ
Münezzehsin işāret-i beyāndan
54 a/b
Ḥeżretüñ illā-velādan yücedür
ʿAḳıl irişmez veṣfine kim nicedür
58 a/b
Türklerin mitolojik kökenli inanç sisteminde gök genel anlamda hem tekliğin hem
de çokluğun sembolü olmuştur (Roux 1994: 83). Bu inanç anlayışı da doğal olarak edebî
eserlerde yansıtılmıştır. XIV. yüzyılda yazılan “Ahmed Harami Destanı”nda da aynı
inanç, yani Tanrının tekliği “Ne var Tanrı bir ise, iş ikidür” (Akaydın 1972: 48) şeklinde
vurgulanmıştır. Semanın bir bütün olması ile Tanrı’nın birliği arasında sarsılmaz bir ilişki
olmasından dolayı gök, Türkler tarafından kutsal kabul edilmiştir. Gök aynı zamanda mitolojik karakterli Türk inancına göre “Gök Tengri”nin mekânıdır (Acalov 1988: 35). Çu-
76
http://www.millifolklor.com
Millî Folklor, 2021, Yıl 33, Cilt 17, Sayı 129
vaşlar da “Turi” dedikleri Tanrı’nın göklerde yaşadığına ve her şeyi yarattığına inanmaktadır (Arık 2007: 21). Diğer taraftan eski Türk kozmolojisinde “Tanrı” aynı zamanda
“gök” anlamına da gelmiştir (Ünver vd. 1997: 36). Bilge Kağan yazıtının kuzey yüzünde;
“Teñri teg teñride bolmış Türük Bilge kagan” (Tekin 2006: 44) şeklinde yazılan cümle
da aynı anlama işaret etmiştir. Kumuk Türkleri de Tanrı’yı anarken “Göy Teñkirim, gökten mağa, gök gözlerini açıb bağa” demektedir (Şamil 2011: 214). Türklerin gök renge
fazla önem vermelerinin, göğün rengine yakın renkteki bozkurdu kendilerine sembol seçmeleri de bu düşünceden kaynaklanmıştır. Bu anlayışa sahip olan eski Türkler doğu yönünü diğer yönlerden daha üstün tuttuklarından dolayı gök rengi bu yönün sembolü olarak tayin etmişlerdir (Gömeç 1997: 105). Oğuz Kağan’ın ordularını dört asıl yöne göre
ayırması ve yönlere göre atların belirli renkte, doğudaki askerlerinin bindiği atların renginin de boz olması bu inançtan dolayı özel önem taşımaktadır (Ögel 1981: 406). Boz
renkli at motifi mesnevide de dile getirilmiştir:
Şol boz at bineni gör sulṭān kibi
Kim nice şāhānedir ḥer tertibi
6769 a/b
İzzeddin Hasanoğlu gökle ilgili düşüncesini aşağıdaki beyitteki gibi dile getirmiş,
Türk milletinin göklerin ve yerin hediyesi olarak yaratıldığına olan inancına kozmik bir
mesajla yaklaşmıştır. Oğuz Kağan Destanında onun birinci ve ikinci eşini bulduğu yer ve
durumlarının özelliği bu beyitle karşılaştırılabilir.
Gög atamuz yir anamuzdur yeġin
Ol ikinüñ oğlıyuz biz üş hemin
89 a/b
Eski Türklerin mitolojik inanç anlayışı Kur’an-ı Kerim’deki bazı ayetlerle de birebir
örtüşmektedir. “Tarık” suresinin I. ayetinde Allah’ın “Göğe ve tarıka yemin olsun” (Ateş
2007: 590); “Şems” suresinin V. ayetinde “Göğe ve onu yaratana yemin olsun” (Ateş
2007: 594) şeklinde ettiği yeminlerle Gök Tanrı dinine inanan Türklerin mitolojik inancı
örtüşmektedir. Azerbaycan’da da göye and olsun; göyün ucalığına and olsun; göy haġġı
şeklindeki yeminler, göye üz çévirmek (Altaylı 2018: 1313), başı erşe çatmaġ, başı göye
deymek, başı uca olmaġ, başı ucalmaġ şeklindeki deyimler; başın uca olsun, başın erşe
çatsın (Altaylı 2005: 94/95) şeklindeki alkışlar da en eski Türk inancının Azerbaycan
Türkleri tarafından binlerce yıldan beridir yaşatılarak bugüne kadar ulaştırılan örnekleridir. Anadolu’da da beklenmeyen bir sevinç ve mutluluk oluştuğunda “başı göğe (göve)
ermek (deymek)” (TDK Sözlük 2011: 393) deyimi dile getirilmektedir.
Diğer taraftan eski Türklerin yaratılışla ilgili inancında gök dairevi bir çadıra benzetilmiştir (Eliade 1999: 292), ancak dünya ise dört köşelidir. Bu anlayış Azerbaycan halkının dilinde dünyanın dörd bir küncü (Altaylı 2005: 199), Anadolu’da ise dünyanın
dört köşesi şeklinde ifade edilmektedir. Bu anlayış mesnevide de yansıtılmıştır.
Dört yanında dört ḳapusı var idi
Yāḳut incü ḳübbe dört dîvār idi
http://www.millifolklor.com
1566 a/b
77
Millî Folklor, 2021, Yıl 33, Cilt 17, Sayı 129
Dört yanında Mekkenüñ ḥer ṭaġları
Keʿbeye secde ḳılurlar ḥer biri
1981 a/b
Üc yüz altmış oġlan uymışdı aña
Bilesince ḳanda gitse dört yaña
752 a/b
Her halkın mitolojisinde göklere doğru yükselen kutsal bir dağ vardır, ancak bu kutsallık milletlerin gök ve Tanrı ile ilgili düşüncesine göre değişmektedir.
Dağlar genelde mitolojik olarak yerle göğün birleştiği yer olarak kabul edilmiş
(Eliade 2003: 114) ve bu yönüyle merkezi bir özellik kazanmıştır. Kutsal kabul edilen
kaleler ve tapınaklar da kozmik dağla özdeşleştirilmiştir. Ziggurat’ın yedi katlı olması
göğün yedi katını temsil etmesindendir ve kozmosu simgelemiştir. Göklerin yedi katlı
olması fikrinin Sümer, Babil ve Hititlere yerli Türklerden geçtiği düşünülmektedir, çünkü
Sümerler Mezopotamya’ya gelmeden önce Anadolu ve Azerbaycan coğrafyasının yerli
sakinleri Türkler olmuştur (Hennerbichler 2016: 99; Çığ 2002: 56-57). Eliade de göklerin
yedi kat olması temasının Yunan ve Roma dünyasına Türklerden geçtiğini ve bunda Orpheusçuluk ve Pythagorosçılık’ın etkili olduğunu vurgulamıştır (Eliade 2003: 121).
Ural-Altay Türklerine göre Tanrının mekânı göğün yedi, dokuz veya on altıncı katındaki kozmik dağın zirvesidir ve yaratıcı kudrete sahiptir (Eliade 2003: 81). Saha Türklerinin Ürüng Ayı Toyon veya Aybıt Aga dedikleri Tanrı göğün yedinci katında oturmaktadır (Eliade 2003: 81). Hasanoğlu da göklerin yedi kat, Tanrı’nın mekânının bu katlardan
da yukarıda olduğunu, Hz. Muhammed’in miraca giderken Cebrail’in bir noktaya kadar
yükselebildiğini ve o noktadan sonraki mertebeye geçmesinin kendisine yasak olduğunu
bu sebeple Refref adlı bir bineğin gelerek Hz Muhammed’i Tanrı katına götürdüğünü
aşağıdaki beyitlerle dile getirmiştir:
Ḫelilullah İbrahim[i]anda
Anı gördüm yédinci āsümānda
3144 a/b
Ḳaldı anda Cebrāʿil ile bürāḳ
Didi bu menzildürür baña ṭuraḳ
3168 a/b
Bir yaşıl ḫoş ḳuş getürdiler baña
3169 a/b
Refref adlu ben hamān bindim aña
Kırgızların “Er Töştük” destanında da Er Töştük’ün kanatlı atı gerek duyulduğunda
çıkıp gelmekte, diğer zamanlarda ise boz renkli bir toz bulutuna dönerek don değiştirmektedir (Roux 2005: 143-144). Er Töştük’ün atı bir anlamda Hz. Muhammed’in ve Hz.
78
http://www.millifolklor.com
Millî Folklor, 2021, Yıl 33, Cilt 17, Sayı 129
Musa’nın miraca gitmesi olayını anımsatmaktadır. Atın diğer hayvanlara göre sahip olduğu özellikler ise Türk anlatılarında sıklıkla yer almıştır (Elçin 1997).
Eski Türk inancına göre de Kur’an’da olduğu gibi göğün belirli katları vardır ve bu
inanca göre gök yedi kattan ibaret (Yörükan 2005: 55-56) olup Azerbaycan’daki (Acal
vd. 2005: 26) ve Anadolu’daki mitolojik anlayışla örtüşmektedir. Türkiye’de yaşayan
Tahtacı Türkmenlerinin inancına göre Tanrı göğün yedinci katında ve bir perde arkasında
oturmaktadır (Selçuk 2004: 51). Müminin suresinin 17. ayetinde “Üstünüzde yedi kat
göğü yarattık” (Ateş 2007: 341). 18. ayetinde ise “Yedi göğün Rabbi ve arşın Rabbi
kimdir? diye sor” (Ateş 2007: 346); Mülk suresinin 3. ayetinde “O yedi göğü birbirinin
üstünde tabaka tabaka yarattı” (Ateş 2007: 561) denmiştir. Bu anlayış ve inanç Hasanoğlu’nun mesnevisinde birçok yerde işlenmiştir, aşağıdaki iki beyitle yetinilmektedir.
Yédi gögler ḳamū nūr ile ṭoldı
Tebessüm itdi cün lüṭfile güldi
445 a/b
ʿErşi-kürsi yédi ḳat asümān
Cünbüşe geldi melāikler hamān
2568 a/b
Ancak göğün bu katları delinebilir. Köl Tigin anıtının doğu yüzünde “(Ey) Türk,
üstte(ki) gök çökmedikçe, altta(ki) yer (de) delinmedikçe, (ey) Türk halkı (senin) devletini (ve) yasalarını kim yıkıp bozabilirdi? (Tekin 2006: 31)” diyerek göklerin çökeceğine
işaret edilmektedir. “Anadolu’da şiddetli yağmur yağdığında “gök delinmiş” (TDK Sözlük 2011: 1395) denilmektedir. Azerbaycan’da ise bu durumlarda göyün ġarnı cırılıb demekteler. Hasanoğlu da göğün yarılabileceğine mecazi biçimde işaret etmiştir:
Neʿre urdı şöyle ḥayḳırdı dilîr
Gög yarıldı ṣanasın ṣarṣıldı yir
5988 a/b
Anadolu’da boyu çok uzun olanlara “göye merdiven dayamış” (TDK Sözlük 2011:
1393), ulaşılması imkânsız yerlere çıkanlara “göye merdiven kurar”, Azerbaycan’da da
çok uzun olan kimselere Tanrıya pay aparır ifadeleri kullanılmakta ve bunlar aynı anlayışı yansıtmaktadır. “Göğe merdiven” anlayışı mesnevide de dile getirilmiştir:
Pes götürdiler hamān bir nerdübān
Dikdiler yérden anı tā asümān
http://www.millifolklor.com
2883 a/b
79
Millî Folklor, 2021, Yıl 33, Cilt 17, Sayı 129
Bir ucı yirde göge yitdi biri
Nūrinüñ aydınlıġı dutdı yéri
2884 a/b
Türk milletinin mitolojik anlayışının ilham kaynağı Tanrı, onu tecessüm ettiren ögelerin en önemlisi de göktür. Köl Tigin abidesinin kuzey yüzünde Üstte mavi gök (yüzü)
altta (da) yağız yer yaratıldığında ikisinin arasında insan oğulları yaratılmış” (Tekin
2006: 25) ifadesi yer tutmuştur. Kur’an-ı Kerim’de de gökle ilgili ayetler yer tutmuştur.
“Nahl” suresinin 52. ayetinde Tanrı, “Göklerde ve yerde ne varsa her şey onundur. Kulluk da yalnızca ona edilmelidir” (Ateş 2007: 271); “Bakara” suresinin 22. ayetinde “Yeri
sizin için döşek, göğü ise üstlük yaratan, gökten su indiren ve o su ile size rızık olarak
(çeşitli) ürünler yetiştiren Tanrı’nıza eş koşmayın”; yine aynı surenin 117. ayetinde
“Gökleri ve yeri yaratan O’dur (Tanrı)” (İsmayılzadǝ 2000: 4) diye buyurmuştur. “Furkan” suresinin 59. ayetinde Tanrı, “Gökleri, yeri ve bunların arasındaki şeyleri altı
günde yaratan, sonra arşı hükmü altına alan rahmandır” (İsmayılzadǝ 2000: 365) diye
buyurmuştur. Hem Türklerin mitolojik inancına hem de İslam dinine göre Tanrı katına
ulaşılamaz. Dede Korkut’ta Deli Dumrul bu hakikati “Yücelerden yücesin, kimse bilmez
nicesin?!” (Gökyay 2006: 137) şeklinde dile getirmiştir. Hasanoğlu mesnevide bu konuya şöyle işaret etmiştir:
Ḥaḳ Teʿālā birligin ululuġın
Yérde-gögde dāiʾmā ṭoluluġın
2377 a/b
Yérde gögde ḥer ne var ise bilür
Her ne kim olsa ḳamusın ol ḳılur
2471 a/b
Tā kim irişdik ḥicāb-ı ḳüdrete
Héybetinden düşdüm anda ḥéyrete
3174 a/b
ʿErşi gördüm veṣfine irmez zübān
Rengi nicedür bilinmez pes hamān
3178 a/b
Eski Türk inancına göre hakanlar Tanrı’nın yeryüzündeki gölgesidir, çünkü onlara
hükümranlık kutu (kutun bir anlamı da egemenliktir) gökteki Tanrı tarafından verilmiştir.
Buna göre de Türkün devletçilik anlayışında hâkimiyet daimî olarak ilahî menşeli olmuştur (Turan 1995: 48). Bu anlayış Bilge Kağan yazıtının kuzey yüzünde şu sözlerle dile
getirilmiştir: “Üze Teñri, asra yir yarlıkaduk üç(ün)” (Ercilasun 2016: 548), Üstte gök,
diğer anlamda Tanrı, aşağıda da yer koruduğu için şeklinde dile getirilmiştir… Bu durum, eski çağlarda Türk milletine hakan olacak şahsı Gök Tanrı’nın tayin ettiğine, onun
istediği şahsın hakan olduğuna işaret etmektedir. Bundan dolayı o çağlarda hakan olan
80
http://www.millifolklor.com
Millî Folklor, 2021, Yıl 33, Cilt 17, Sayı 129
şahıs bir keçenin veya halının üzerine oturtularak göğe kaldırılmış ve bununla da onun
bir tür ulu olduğu dile getirilmiştir (Togan 1946: 107). Hakan ise hükümranlık kutu ona
Tanrı tarafından verildiğinden, onun yerdeki gölgesi olduğundan dolayı adaletli hareket
etmek mecburiyetinde olduğunu unutmamıştır. Buna uyulmadığı zaman da hükümranlık
(kut) kurultay tarafından kendisinden alınmış ve layık olana verilmiştir. Bu inanç Altay
Türklerinin atasözünde “Teñride Kuday, telekeyde kaan” (Gökte Tanrı, yerde hakan)
(Dilek 1996: 112) şeklinde kendi yansımasını bulmuştur. Azerbaycan’da birinin insaflı
davranmasını istemek için toyuġ-toyuġdur su içir bir de dönüb göye (Allaha) baḫır (Altaylı 2005: 508) denilmektedir. Bu ifade de aynı mitolojik anlayışın bugüne kadar ulaşmış
mirasıdır. Köyün yöneticisine birçok Türk yurdunda olmak kaydıyla Azerbaycan’da da
kendḫuda yani mecazi anlamda köyün ilahı denilmesi de aynı inancın ve geleneğin davamı niteliğindedir.
Mitolojik destanlarımızda gökten inen ışıktan çıkan ay yüzlü kızlar dile getirilmiştir.
“Oğuz Kağan” destanı da bunun en güzel örneğidir.
Gökten inme motifi Azerbaycan halkının gündelik hayatında bugün bile yaşamaktadır. Beklenmeyen bir anda bir şey bulunduğunda veya ele geçtiğinde Éle bil göyden
düşdü (éndi) (Altaylı 2005: 251), göyde aḫtarırdım, yérde elime düşdü (düşdün) şeklinde duyulan sevinç veya şaşkınlık dile getirilmektedir. Bu ifade Anadolu’da da aynı
anlamda “gökte ararken yerde bulmak” şeklinde ifade edilmektedir. Elbette bu ifadeler
de mitolojik çağların mirasıdır ve kamların, ozanların temsili olarak göğün katlarında dolaştıkları ritüellerden kaynaklanmıştır.
Bu anlayışa sahip Türkler ölümü eski çağlarda uçmak biçiminde ifade etmiş ve bu
inanç Azerbaycan’da ölüm olayı gerçekleştiğinde ruhu bacadan uçdu ifadesi ile dile getirilmektedir. Bununla da ölen şahsın Tanrı’ya yakın, onun sevdiği bir kul olduğunu ve
Tanrı’nın onu kendi yanına kanatlandırarak götürdüğünü vurgulamaktadır. Hasanoğlu da
mesnevisinde uçmak konusuna birçok defalar dokunmuş ve çeşitli beyitlerde dile getirmiştir:
Yaratmışdı anı ucmaḳ içinde
Gezerdi mürġ-i zāri bāġ icinde
2833 a/b
Ḥaḳ beni ucmaḳ icinden irmesün
Ādemi sürdigi kibi sürmesün
2841 a/b
Ümmetüñüñ dest-i giri budurur
Anları ucmaḳa işbu irgürür
2881 a/b
http://www.millifolklor.com
81
Millî Folklor, 2021, Yıl 33, Cilt 17, Sayı 129
Pes buyurdı didi éy Ḥaḳ leşkeri
Bézediler acdılar ucmaḳları
8437 a/b
Cennetüñ ḥūrîleri geldi cıḳar
Kim şehidler rūhına güyer baḳar
8438 a/b
Gökte meydana gelen ve insanda korku yaratan tabiat olayları en eski çağlarda
Tanrı’nın gazabı olarak yorumlanmıştır. Azerbaycan’da da korku, heyecan veya tehlikeli
bir durum oluştuğunda göy guruldadı, yér titredi veya göy (göy-yér) titreyir (Altaylı
2005: 251) biçiminde oluşan durumdan duyulan korku dile getirilmektedir. Göylere baş
ġaldırmaġ (Şerefli bir ömür sürmek) (Altaylı 2018: 1315) ifadesinde de Tanrı’nın istediği
yolda olduğuna işaret edilmektedir.
Eski Türklerin Gök Tanrı inancının merkezinde hep Tanrı yer tutmuştur (Kafesoğlu
1980: 55-56). Yunus Emre bir şiirinde “Yer-gök yaratılmadan Hak bir gevher eyledi”
(Gölpınarlı 1976: 248), XV. yüzyılda yaşayan Alevi ozanı Hasan Dede “Yerlerin göklerin binasın düzen” (Özmen 1998: 86) diyerek her bir şeyi Tanrı’nın düzenlediğini vurgulamıştır. Azerbaycan Türkleri göğe duyulan inancı göye üz çévirmek (Tanrı’ya yalvarmak) (Altaylı 2005: 251), Tanrıñ yére tökülsün “Gök tepene göçsün” (Altaylı 2005:
496), Tanrı’sına şıllaġ (tepik) atmaġ (İyiliğe karşı kötülük etmek; elindekinin kıymetini
bilmemek) (Altaylı 2005: 496), Tanrı törpüsü deymemek (Son derece kaba olmak) (Altaylı 2005: 495), Tanrı déyeni démir (Herkesin benimsediğini kabul etmiyor, rezilin biridir) (Altaylı 2005: 495) şeklindeki ifadelerle dile getirmiştir ve getirmektedir. Hasanoğlu da mesnevide göklerle Tanrı arasındaki ilişkiyi şu beyitlerle dile getirmiştir:
Geldi cāh üzere göge dutdı yüzin
Ṣu diler sulṭānına söyler sözin
1268 a/b
Ḥaḳ düzelden yérler ile gögleri
Düzmedi bir ancilayın serveri
1492 a/b
Ural-Altay bölgesindeki Türklerin kamları Tanrı adına kesilecek kurban için bir çadır kurarlar. Kam, kendilerine yardımcı olacak ruhları seslemek için davulunu çalar, çaldıkça seslediği ruhlar içine dolar ve ağırlaşarak taşıyamayacağı seviyeye ulaşır. Kam yerinden kalkarak mikro kozmos özelliğindeki çadırın ortasına dikilen kayın ağacının etrafında döner (Radloff 1976: 255). Çadırın ortasına dikilmiş bu kayın ağacı Tanrı’nın dergahına yükselebilmek için kullanılan bir vasıta, yani merdiven özelliğindedir. Kam da
onun etrafında dönerek Tanrı katına yükseleceğinden dolayı bu ağaca teşekkürünü ve
saygısını bildirmiş olur. Azerbaycan’da da bu inanç başına dolanmaġ, başına dönmek
(Kendini ona feda etmek; çok sevmek) (Altaylı 2005: 96) şeklindeki deyimlerle dile getirilmektedir.
82
http://www.millifolklor.com
Millî Folklor, 2021, Yıl 33, Cilt 17, Sayı 129
Osmanlı Devleti’ni kuran Osman Gazi’nin yeğeni Gündüz’ün oğlu Aydoğdu bir savaşta şehit olmuştur. Aydoğdu’yu Diaboz’a bağlı Koyunhisar’ın yolu üstünde defnederek etrafını duvarla çevirmişlerdir. Bugün bile bölgede yaşayan halktan birileri kendisi
veya hayvanı hastalandığında giderek Aydoğdu’nun mezarının etrafında dönmekte ve bununla şifa bulacağına inanmaktadır (Paşaoğlu 1949: 73,87,105). Aynı ritüel Azerbaycan’da da hayata geçirilmektedir. Bu da Sibirya, Kafkas ve diğer bölgelerde yaşayan
Türklerle Anadolu veya Azerbaycan Türkleri arasında mitolojik çağlardan beri davam
ederek bugüne kadar gelip çıkan Gök Tanrı (Tanrıcılık) inancının izlerinin hâlâ yaşadığını
göstermektedir. Bunun önemli göstergelerinden biri de Kitâb-ı Sîretü’n-Nebî isimli eserdir.
Mesnevinin birçok yerinde dönüp devran etme ile ilgili ifadeler yer tutmuştur:
Yüridi méydānda cévlān éyledi
Er diledi döndi dévrān éyledi
855 a/b
ʿĀşiḳāne döndi cévlān éyledi
Bir eʿceb héybetlü dévrān éyledi
5451 a/b
Oynadı pes döndi cévlān éyledi
Ṭolanub meydānda dévrān éyledi
5645 a/b
Ḫoş ṣalāvāt virdi dévrān éyledi
Şiʿr oḳıdı döndi cévlān éyledi
6845 a/b
Bu beyitlerde savaşçıların meydana girerek dönüp kendisiyle savaşacak er dilemesi
olayı en eski çağlarda Türk yiğitlerinin meydanlarda yaptıkları askerî talimleri, savaş
oyunlarını göz önünde canlandırmaktadır. Diğer taraftan eski çağlarda ölen bir savaşçının
cesedinin konduğu otağın etrafında arkadaşlarının ve yakınlarının atlarıyla yedi defa döndükten sonra otağın kapısı önünde durup yüzlerini bıçak veya hançerle çizerek ağlayıp
yas tuttuklarını hatırlatmaktadır.
İzzeddin Hasanoğlu ve Eseri “Kitâb-ı Sîretü’n-Nebî”
İzzeddin Hasanoğlu XIII. yüzyılın sonlarında yaşamış ve bu çağın meşhur
şairlerinden biri olmuştur. Türkçe şiirlerinde Hasanoğlu, Farsça şiirlerinde Puri-Hasan
adını kullanmıştır (Vurğun vd. 1960: 237, Kafkasyalı 2004: 105). XV. yüzyıl tezkirecisi
Devletşah Semerkandî onun Horasan bölgesinde İsferayin/Esferayin’de dünyaya
geldiğini, Şeyh Cemalüddin Ahmed Zakir’in müridi olduğunu yazmıştır (Devletşah 1977:
275). Şeyh Ahmed Zakir’in şeyhi Şeyh Razeddin Ali Lâlâ Gaznevî (Câmî 2020: 667),
onun şeyhi Şeyh Necmeddîn-i Kübra (Câmî 2020: 648), onun da şeyhi Hoca Ahmed
http://www.millifolklor.com
83
Millî Folklor, 2021, Yıl 33, Cilt 17, Sayı 129
Yesevî’ye dayanmaktadır. Hasanoğlu, Devletşah’ın da tezkiresinde işaret ettiği gibi
tasavvufa gönül vermiş bir şairdir (Akpınar 1994: 20).
Hasanoğlu’nu Azerbaycan edebiyat tarihine ilk defa Fuat Köprülü’nün dâhil ettiği
bilinmektedir (Mengi 2015: 77). Bütün araştırmacılar onun iki Türkçe, iki Farsça şiirinin
olduğunu kaydetmişlerdir (Şentürk vd. 2014: 140; Akpınar 1994: 20). Ancak yukarıda da
işaret edildiği gibi üç tane Türkçe şiiri bulunup yayımlanmıştır.
Hasanoğlu’nun Kitâb-ı Sîretü’n-Nebî Hz. Muhammed’e ithaf edilen bir mesnevi,
dinî-edebî alana ait bir eser olup dili XIII. yüzyıl Azerbaycan Türkçesidir, 17 Sefer 1217
yılında (M. 1802) İstanbul’da istinsah edilen ve üzerinde çalışılıp hazırlanan nüshadır.
Kitâb-ı Sîretü’n-Nebî’nin aradan beş asır geçtikten sonra istinsah edilmesi Hasanoğlu’nun
ne kadar önemli bir şair olduğunu ispat etmektedir.
Eser, İlhan Şimşek tarafından Finlandiya’daki özel bir koleksiyon sahibinden satın
alınarak Türkiye’ye getirilip Türk Dil Kurumuna verilmiş ve kurum kitaplığında “yazma
766, 15/2554” numara ile kaydedilmiştir. Eserin cildi 17x23.5-12x18 cm olup 366
varaktan ibarettir, harekeli nasıh ile akarlı, fligranlı Avrupa kağıda yazılmıştır. Eserin
harekeli olması, asıl nüshanın da harekeli olması kanısını güçlendirmektedir. Mesnevinin
asıl nüshası şimdiye kadar bulunamamıştır. Mesnevi aşağıdakı beyitlerle başlamıştır.
Kıssa başları, ayetler ve diğerleri kırmızı harflerle yazılmıştır. Eserde toplam olarak
12 389 beyit bulunmaktadır. Manzum şekilde yazılan eserin konusu Ebü’l Hasan el Bekrî
el-Kasasî’nin Sîretü’n Nebî adlı eserinden alınmıştır. Hasanoğlu eserde birkaç yerde;
Ebül Ḥesen Bekrî rivāyet éyledi
Mévludi böyle hikāyet éyledi
242 a/b
Ebül Ḥesen Bekrî rivāyet éyledi
Ol ki işbu sîreti ol söyledi
8728 a/b
Ebül Ḥesen Bekrî rivāyet éyledi
11497 a/b diyerek mesnevinin konusunu kimden
Mekke fethin cün ḥikāyet éyledi
aldığını belirtmiştir.
Ebü’l Hasan Bekrî el-Kasasî’nin hayatı ile ilgili pek fazla bilgi yoktur. Zehebî onun
XI. Yüzyılda yaşadığını ileri sürmüş, Luvis Şeyho ise IX. yüzyılın ortalarında öldüğünü
kaydederek bu bilgiyi aldığı kaynağı belirtmemiştir. Onun Irak’ta yaşadığı, Hz.
Muhammedin hayatını anlatan Sîretü’n-Nebî adlı eser yazdığı ve bunun hayali hikâyelerle
84
http://www.millifolklor.com
Millî Folklor, 2021, Yıl 33, Cilt 17, Sayı 129
dolu olduğundan dolayı okunmasının bir fetva ile yasaklandığı kaydedilmiştir. Zehebî
onun yalancı, müfteri ve yazdığı şeylerin hiçbir dayanağının bulanmadığını, anlattığı
olayların da uydurma bilgilerle dolu olduğunu söylemiştir. Kasasî’nin eserinin tercümesi
Siyer-i Nebî adıyla Süleymaniye Kütüphanesi’nde Hacı Mahmut Efendi, no.4361 olarak
saklanmaktadır (DİA 1992: 366; Yıldız 2020: 349; Karaman 2019: 91).
Hasanoğlu eserinin hatimesinde,
Hesenoġlu bu ḫiẕmet éşiginde
Yüziñ oldı türāb el-ḥemdü liʿl-lah”(12387 a/b), diyerek kendi imzasını atmıştır.
Eserin ketebesinde şu kayıt düşülmüştür: “Ketebehü el feḳirül-müerref biʿl-ecz veʿtteḳsir Hesen Eş Şükri Teberderanı Sarayi Etiḳi meʿmur li-ehsen tilamiz ʿÖmer el veṣfi
Kātibi ḫace-i meşḳ Saray ḳalata ḳeferallahü zünubühuma ve sitre uyubuhuma ve li-men
neẓerehu ḳura fihu amin”. Bu sözler de ketebenin müstensihe ait olduğunu
vurgulamaktadır.
Kitâb-ı Sîretü’n-Nebî’nin kıssa adlarına bakılırsa aslına sadık olması muhtemel görünmektedir.
Eserin bölümleri: Ağazı ḳiṣṣé-î velādeti Séyyidil Mürselin ve Ḫātemi Nebiyyin ve
Hebibi Rebbil ʿĀlemin; Ḳiṣṣé-î Resūl Hezretiniñ mübārek gözleri ağrıyub kendü ağız yāri
şefa olduğı ḳissedir; Ḳiṣṣé-î kişténi girifténi Mustafā bā Ebū Cehil leʿîni-bi-vefā; Ḳiṣṣéi
mühācireti Mustafā berāyi Ḫedice el Kübrā radiallahi ʿanha; Ḳiṣṣe velādet emirül
möʾminin ve imāmi el mütteḳin imām ʿEli kerremaʾllāhü veche; Ḳiṣṣé-î-amiden vehyi
Péyġember sellallaʾhu ʿeléyhe ve selllem; Ḳiṣṣé-î Müselmān şidden Ebū Bekir ve ʿOsman
ibn ʿAffan radiallaʾhü ʿanhuma; Ẕikr-i İslam ʿÖmer radiallahü ʿanha; Ẕikr-i miʿrac
Resūluʾllah sellellāʾhü ʿeléyhi vesellem; Ẕikr Ḳiṣṣé-î inşiḳaḳı ḳemer ve Hebib Müselmān
olduğı; Ḳiṣṣé-î erze kerden Resūluʾllah ḫud ra ber ḳebāʾili ʿEreb; Ẕikr-i tā Péyġemberin
ḳaftani olan Yehūdî Tayan ḳissesidir; Ḳiṣṣé-î hicret Péyġember sellaʾllāhu ʿeléyhi ve
sellem; Ḳiṣṣé-î Miḳdād-ı ibn Esved el kendi ba siyase deḫter hebbe birin mezahim; Ẕikri ḳezay-i Bedir ba küffārı Ḳuréyş ve helak şoden-i Ebū Cehl-i leʿîn; Ẕikr-i ḳezay-i Uhud
ve şehid şodeni Hemze pehlüvān radiyaʾllahu ʿanha; Ẕikr-i Ḳiṣṣé-î ġezāi Ḫéyber; Ẕikr-i
ġezāyı Beni Ḳuréyze Şāh-ı Merdān mancılığa ḳoyub ḳalʿaya atdıḳları ḳiṣṣedir; Emirüʾl
möʾminin Ebū Bekriñ oğlu ʿEbdürrehman Müslimān olduğı ḳiṣṣedir; Tanrı ḳılıcı Ḫālid
ibn-i Velid Müslimān oldığı ve Tañrı düşmanı Velid ibn-i Muġéreyle cengi ḳiṣṣesidir;
Ġurab ḳalʿasınuñ alunduğı ġeza ve andağı ecāyibler ve Samʿamʿ olduğı ve Zatiʾl Nevar
ağacın kesdikleri ve Şāh-ı Merdānun cengi ḳiṣṣesidir; Mirḳāl ibn-i Feṣahüʾl-Ebtāl
ġezasınuñ ḳiṣṣesi ve Şāhuñ ulu cengidür; Ẕātʾil-Ebatilde Esed ve Ḳéys leʿînle olan ceng
ḳiṣṣesidir ve Tuḳuñ ḳız ile olan ḳezasıdır; Mekkenün Şerefellaʾhu Teʿālā feth olduğı
ġezadur bu ḳiṣṣe.
Eser İslam dininin ilk çağlarındaki cenknâmelere ve cenknamelerin edebiyatımızda
görülmeğe başladığı çağlara aittir. O çağda böylesi eserlerin yazılmasının asıl gayesi bir
taraftan Türk toplumunda sürüp giden savaşlar döneminde Türklerin İslam dinini kabul
etme sürecine yardımcı olmak, diğer taraftan da onlarda bulunan fetihçi ruhu teşvik
etmekdir (Çelebioğlu 2018). Eserin birçok yerinde “Dede Korkut Destanları” ve ilk
dönem dinî-menkıbevî mesnevilerin üslubu hâkimdir. Bir örnek:
http://www.millifolklor.com
85
Millî Folklor, 2021, Yıl 33, Cilt 17, Sayı 129
Didi saña söylerem éy can yigit
Canım olsun yoluña ġurban yigit
1677 a/b
Eserde bazı kıssalar bağımsız eser özelliğindedir. Bunlar da “Ḳiṣṣé-î Miḳdād-ı ibn
Esved”, “Ġıssa-i ġaza-i Ḫéyber”, “Ġaza-i beni Kuréyza” gibileridir. Bunlar “Kitâb-ı
Sîretü’n-Nebî”de dile getirilse de kendi içinde tamamen bağımsız eserlere dönüşmüştür.
Bu konularla ilgili olarak çeşitli kütüphanelerde birçok nüshalar mevcuttur. Hz. Ali ile
ilgili birçok eski metin muhtemelen mustakil bir eserden ilham alınarak yazılmıştır.
Hasanoğlu’nun “Kitâb-ı Sîretü’n-Nebî” adlı bu eseri yayımlandığında XIII. yüzyıla ait dil
ve edebiyat yönünden önemli bir örnek olduğu görülecektir.
Eserde Türkçe yönünden dikkati çeken mühim bir konu bugün Güney
Azerbaycan’da konuşulan dilin, hatta Bakü köylerinde konuşulan ağzın eserin tamamında
hâkim olmasıdır. Güney Azerbaycan’da yazılı edebiyata yüzyıllar boyunca önem veya
izin verilmemesi, Selçuklu İmparatorluğu’nun bile devlet dilinin Farsça olması ve sonrakı
çağlarda bu coğrafyada hâkim olan siyasi güçlerin de istisnai yıllar hariç aynı durumu
devam ettirmesine rağmen halk kendi diline sahip çıkmış ve onu sözlü edebiyatı
vasıtasıyla mitolojik çağlardan beri bozulmadan bugüne taşımıştır. Bu düşünceden
hareketle İzzeddin Hasanoğlu’nun Horasan bölgesinde doğmuş olsa da Güney
Azerbaycan’da, özellikle de Tebriz bölgesinde yaşadığı ve burada yaşayan Türkçeyi
benimsediği kanaati oluşmaktadır.
Bir ḳoḫusi var ki müşke beñzemez
Dünyāda olmaz o ḳoḫuva degmegez 357
Ḳanda gidersin berü gel berüva
Muṣṭafā pes döndi baḳdı yuḳaruva
2095 a/b
Bu beyitteki “ḳoḫuva, berüva, yukaruva” söylemleri özellikle Tebriz bölgesinde
kullanılmaktadır.
86
Yatma bunda dévletüñ oyandı ṭur
Tā ayda nūrdan cıraġıñ yandı ṭur
2244 a/b
Geldi ol dem Ḫālidiñ oġlanları
Cümle ibcin gög demirden ṭonları
8886 a/b
http://www.millifolklor.com
Millî Folklor, 2021, Yıl 33, Cilt 17, Sayı 129
Pes ḳaravaşını virdi ḳulına
Kim bulardan ḳul-ḳaravaş büline
87 a/b
Ol ikiden doġmuşuz biz cün hamān
Ḳul-ḳaravaş oġlı oldıḳ bî-gümān
88 a/b
Ḳul-ḳaravaş üstüne tiz üşdiler
Gül yüzine gül ṣuların ṣacdılar
1588 a/b
Ayağa kalkmak anlamında ṭur-, elbise anlamında ṭon, büsbütün, özenle anlamında
ibcin/ipçin/ifçin ifadeleri genelde Güney Azerbaycan’a mahsustur. 87, 88 ve 1588.
beyitlerde geçen ḳul-ḳaravaş ifadesi Azerbaycan’da hiçmetçiler, Anadolu’da ise ḳul köle
ve ḳaravaş cariye anlamında kullanılmaktadır.
Eserde birçok yerde yukarıda da sunulan bazı beyitlerde olduğu gibi kozmik anlayış
ve mitsel ifadeler dile getirilmiştir. Bu da Hasanoğlu’nun yaşadığı çağda Türk milletinin
binlerce yıldır devam ettirdiği Gök Tanrı inancının ve gökle ilgili anlayışının yeni kabul
edilen İslam dini içinde devam ettiğini göstermektedir.
Gög atamuz yir anamuzdur yeġin
Ol ikinüñ oğlıyuz biz üş hemin
89 a/b
Şu kim didiñ ki kimün oġlusan sen
Atam gögdür anam yir oġluyam ben
8384 a/b
Bu tür söylemler işaret edildiği gibi mesnevide oldukça fazladır. Bu motiflerin eski
Türk şiiri mirasının Hasanoğlu’nda tekrarlandığı kanaatini akla getirmektedir. Bu inanc
Orhon Anıtlarında ve Verbitskiy’nin Altay Türkleri arasından derleyip kaydettiği
“Yaratılış” destanında da geçmektedir (Altaylı vd. 2018: 37-41). Bu anlayış “Kutadgu
Bilik”te ise “Yérni kökni yaratkan” (Hâcib 2011: 3) biçiminde dile getirilmiştir. Diğer
taraftan eserde dile getirilen mitolojik karakterler bu düşüncenin hakim olduğu en eski
çağları hatırlatmaktadır. Bunların dinî öge taşıması ve eserde yazılı Türk edebiyatının ilk
örneklerini andırması son derece önemlidir.
Sonuç
Gök, tarih boyunca Türk milletinin mitolojik düşüncesinde özel bir yer işgal etmiştir.
Eski Türkler Tanrı’nın göklerin tasavvur edilemez enginliğinde olduğuna inanmıştır.
http://www.millifolklor.com
87
Millî Folklor, 2021, Yıl 33, Cilt 17, Sayı 129
Gök hem Tanrı’nın mekânı gibi kabul görmüş, hem de onu temsil etmiştir. Göğe olan
yaklaşım yukarıda dile getirilen çeşitli halkların düşüncesiyle birlikte Türk halklarının
anlayışında nasıl yer edindiği sunulan örneklerde yansıtılmıştır. Tarihin ilk dönemlerinde
Türkler bazen göğe “Teñri” diyerek elini açıp dua etmiş, gönlünce ondan bir şeyler dilemiştir. Kaşgarlı Mahmud “Dîvan-û Lûgati’t Türk” adlı eserini hazırlarken Oğuzların yaşadıkları yerlerde dolaştığı zaman onların elini göğe açarak “Teñri” diye seslenmesini
“Yere batası kafirler göye Teñri diyor” (Kaşgarlı 1992: 377) diyerek onları tenkit etmiştir. Kaşgarlı’nın onları tenkit etme nedeni, kendisinin Müslüman, Oğuzların o vakitler
henüz Tanrıcılık inancını devam ettirmeleri sebebiyledir.
Sibirya’dan Anadolu’ya, Balkanlara, Doğu Türkistan’dan Azerbaycan’a kadar hangi
coğrafyada yaşarsa yaşasın Türk halklarının dilinde gök özel öneme maliktir. Azerbaycan
Türkleri de Güney’de olsun Kuzey’de olsun gökle ilgili olarak mitolojik anlayışlarını alkışlarında, ilençlerinde ve deyimlerinde bugün de davam ettirmektedir.
XIII. yüzyılda yaşayan mutasavvıf Azerbaycan şairi İzzeddin Hasanoğlu’nun
“Kitâb-ı Sîretü’n-Nebî” adlı mesnevisi Azerbaycan sahasındaki Doğu Oğuz Türkçesinin
söz varlığı ile bu bölge Oğuzlarının inanç dünyasını da ana hatlarıyla yansıtmakta ve onların gökle ilgili inançları konusunda önemli veriler sunmakta, bu özelliği ile de hem Türk
mitolojisi hem Türk edebiyatı hem de Türkçe için önemli bir kaynak vasfındadır.
KAYNAKÇA
Acal, Arif-Bǝydili, Calal. Əsatirlǝr, Əfsanǝ vǝ Rǝvayǝtler. Bakı: Şǝrq-Qǝrb. 2005.
Acalov, Arif. Azǝrbaycan Mifoloji Mǝtnlǝri. Bakı: Elm. 1988.
Akaydın, Hâlis. Ahmet Harami Destanı. İstanbul: Tercüman 1001 Temel Eser. 1972.
Akpınar, Yavuz. Azeri Edebiyatı Araştırmaları. İstanbul: Dergâh Yayınları. 1994.
Altaylı, Seyfəddin-Hüseynova. Nigar. Türk Xalqları Ədəbiyyatı (Ali məktəb tələbələri üçün dərs vəsaiti).
Bakı: Elm və Təhsil. 2018.
Altaylı, Seyfettin. Azerbaycan Türkçesi Deyimler Sözlüğü. Ankara: Prestij Yayınları. 2005.
Altaylı, Seyfettin. Azerbaycan Türkçesi Sözlüğü. C I-II, Ankara: TDK Yayınları. 2018.
Arık, Durmuş. “Çuvaşların Dinî İnanışları Üzerine” Korea, İnternational Journal of Asian Studies, volume
11-1. 2007.
Asena, G. Ahmetcan. Turkanlarda (Etrüsk) Tanrı Ruh ve Ölüm. 3. Baskı. Ankara: Altınordu Yayınları. 2019.
Ateş, Süleyman. Kur’an-ı Kerim ve Yüce Meali. Ankara: Kılıç Yayınları. 2007.
Bottéro, Jean-Kramer, Samuel Noah. Mezopotamya Mitolojisi, İstanbul: Türkiye İş Bankası Yayınları. 2020.
Çelebioğlu, Amil. Tük Mesnevi Edebiyatı-Sultan İkinci Murat Devri. İstanbul: Dergah Yayınları. 2018.
Çetin, İsmet. Türk Edebiyatında Hz. Ali Cenknameleri. Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları.1997.
Çığ, Muazzez İlmiye. Sümerli Ludingirra. Ankara: Kaynak Yayınları. 2002.
Darîr, Mustafa. Siyer-i Nebî. Haz: Selman Yılmaz. İstanbul: Kutup Yıldızı Yayınları. 2004.
Devletşah, Semerkandî. Tezkire-i Devletşah. C II, İstanbul: Tercüman 1001 Temel Eser Tercüman Yayınları.
1977.
Diyanet İslam Ansiklopedisi. C 5, Ankara: TDV Yayınları. 1992.
Dilek, İbrahim. “Altay Türklerinin Ata Sözleri” Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi, Ankara: TDK Yayınları.
1996.
Elçin, Şükrü. “Türk Destan, Masal ve Hikâyelerinde Atla İlgili İnanışlar” TFA. XVI, 182 (Aralık 1977):
107-110
Eliade, Mircea. Şamanizm. (Çev: İsmet Birkan). Ankara: İmge Yayınları. 1999.
Eliade, Mircea. Dinler Tarihine Giriş. İstanbul: Kabalcı Yayınları. 2003.
Ercilasun, Ahmet Bican. Türk Kağanlığı ve Türk Bengü Taşları. İstanbul: Dergâh. 2016.
Gökyay, Orhan Şaik. Dede Korkut Hikâyeleri. İstanbul: Kabalcı Yayınevi. 2006.
Gölpınarlı, Abdülbaki. Yunus Emre. İstanbul: Altın Kitaplar. 1976.
Gömeç, Saadettin. Kök Türk Tarihi. Ankara: Türksoy Yayınları. 1997.
Günay, Ünver-Güngör, Harun. Başlangıçtan Günümüze Türklerin Dini Tarihi. Ankara: Ocak Yayınları.1997.
Güngör, Harun. “Geleneksel Türk Dininden Anadolu’ya Taşınanlar”, Yaşayan Eski İnançları Bilgi Şöleni:
Bildiriler. Ankara: Hacettepe Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü. 2007.
Hasanoğlu, İzzeddin. Kitâb-ı Sîretü’n-Nebî. İstanbul (Yazma kopyası), 1802.
Hennerbichler, Ferdinand. “Kürtlerin Kökeni” Bingöl Üniversitesi Yaşayan Diller Enstitüsü, Yıl 2, cilt 2, sayı
3, 2016.
88
http://www.millifolklor.com
Millî Folklor, 2021, Yıl 33, Cilt 17, Sayı 129
İsmayılzadǝ, Duzal Rǝsul. Kuranı-Kǝrim (Azǝrbaycan Türkcǝsinǝ Tǝrcümǝsi). Kuranı Kǝrimin
Bütün
Dillǝrǝ Tǝrcümǝ Mǝrkǝzi, Qum. 2000.
Kafesoğlu, İbrahim. Eski Türk Dini. Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları. 1980.
Kafesoğlu, İbrahim. Türk Milli Kültürü. İstanbul: Ötüken Yayınevi. 17. basım. 1998.
Kafkasyalı, Ali. “İran Türkleri ve İran Türk Edebiyatı” A.Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi. Sayı 24,
2004.
Karaman, Gülay. “Habîbî’nin Mu’cîzâtü’n-Nebî Mesnevisi” Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi 66
(2019): 83-125.
Kaşgarlı Mahmud. Dîvan-u Lûgati’t-Türk Tercemesi. C III. 3. Baskı. Ankara: TTK Basımevi. 1992.
Kormuşin, İgor Valentinoviç. Yenisey Yazıtları, Çev: Rysbek Alimov. Ankara: TDK Yayınları. 2017.
Kuran-ı Kerim ve Açıklamalı Meali. Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları. 2000.
Lvova, E.L.-Oktyabrskaya, İ.V.-Sagalayev, A.M.-Usmanova, M.S. Güney Sibirya Türklerinin GelenekselDünya Görüşleri. C I. Konya: Kömen Yayınları. 2013.
Mengi, Mine. Eski Türk Edebiyatı Tarihi. Ankara: Akçağ Yayınları. 2015.
Molla Câmî. Nefahâtü’l-Üns Min Hadarâti’l-Kuds (Evliya Menkıbeleri). Tercüme ve Şerh: Lâmiî Çelebi, Sadeleştiren: Abdulkadir Akçiçek, İstanbul: Huzur Yayınları.
Ögel, Bahaeddin. Büyük Hun İmparatorluğu Tarihi. C I. Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları. 1981.
Ögel, Bahaeddin. Türk Mitolojisi. C I. Ankara: TTK Yayınları. 1989.
Ögel, Bahaeddin. Türk Mitolojisi. C II. Ankara: TTK Yayınları. 2010.
Özmen, İsmail. Alevi-Bektaşi Şiirleri Antolojisi. C III, Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları. 1998.
Paşaoğlu, Âşık. Tevarih-i Ali Osman. İstanbul: Atsız Neşri. 1949.
Potapov, L.P. Altay Şamanizmi. Konya: Kömen Yayınları. 2012.
Radloff, W. Sibiryadan Seçmeler. (çev, A, Temir), İstanbul: Kültür Bakanlığı Yayınları. 1976.
Rosenberg, Donna. Dünya Mitolojisi. 5. Baskı. Ankara: İmge Kitabevi. 2017.
Roux, Jean-Paul. Türklerin ve Moğolların Eski Dini. Çev: A, Kazancıgil. İstanbul: İşaret Yayınları. 1994
Roux, Jean-Paul. Orta Asya’da Kutsal Bitkiler ve Hayvanlar. İstanbul: Kabalcı Yayınları. 2005.
Roux, Jean-Paul. Eski Türk Mitolojisi. Ankara: BilgeSu Yayınları. 2015.
Schimmel, Annamarie. Dinler Tarihine Giriş. İstanbul: Kırkambar Yayınları. 1999.
Selçuk, Ali. Tahtacılar. İstanbul: Yeditepe Yayınları. 2004.
Şamil, Əli. Uyğur, Qaqauz, Güney Qafqaz Türklǝrinin Folkloru vǝ Ədǝbiyyatı. Bakı: Nurlan. 2011
Şentürk, Ahmet Atilla-Kartal, Ahmet. Eski Türk Edebiyatı Tarihi. İstanbul: Dergâh Yayınları. 2014.
Tekin, Talat. Orhon Yazıtları. Ankara: TDK Yayınları. 2006.
Togan, Zeki Velidi. Umumi Türk Tarihine Giriş. İstanbul: İsmail Akgün Matbaası. 1946.
Turan, Osman. Türk Cihan Hakimiyeti Mefkuresi Tarihi. İstanbul: Boğaziçi Yayınları. 1995.
Türkçe Sözlük. Ankara: TDK yayınları, 2011.
Vurğun, Sǝmǝd-İbrahimov, Mirzǝ-Dadaşzadǝ, M. Arif. Azǝrbaycan Əbiyyatı Tarixi I, Bakı: Elmlǝr Akademiyası Nǝşriyyatı, 1960.
Yıldırım, Nimet. Fars Mitoloji Sözlüğü. İstanbul: Kabalcı Yayınları. 2018.
Yıldırım, Nimet. İran Mitolojisi. İstanbul: Pinhan Yayınları. 2018
Yıldız, Güllü. “Memlükler Dönemi Siyer Yazıcılığına Genel Bir Bakış”, İslam Tetkikleri Dergisi, Journal of
Islamic Review 10, 1 (2020): 333-363
Yörükan, Yusuf Ziya. Şamanizm. Ankara: Yol Yayınları. 2005.
Yûsuf Hâs Hâcib. Kutadğu Bilig. Haz: Mustafa Kaçalin, Ankara, KB Yayınları. 2011
http://www.millifolklor.com
89