Neo-Liberal Belediyecilik
Ali Ekber Doğan
Odağında yerel yönetim kurumlarının (başta da belediyelerin) bulunduğu kentsel siyasetin ekonomik ve toplumsal olmak üzere iki ana ekseni vardır. Bunlardan ekonomik olanı, kent mekanının sermaye birikiminin bir aracı olarak kullanılmasını sağlayarak ekonomik gelişmeyi desteklemek ve onu şekillendirmektir. Başta ücretli çalışanlar olmak üzere kentsel alan içinde yaşayan nüfusun barınma, dinlenme, kolektif tüketim ve hizmet gereksinimlerinin karşılanmasıyla, yani toplumsal refahın arttırılmasıyla ilgili kamusal işler ise kentsel siyasetin ikinci eksenidir. Bunlardan hangisinin ön plana çıkacağı, baskınlaşacağı sermaye birikim süreçleri, özellikle bu süreçlerde etkili olan siyasal-toplumsal aktörlerin mücadeleleriyle belirlenir. Ancak, her yerellikteki sosyo-mekansal gelişmeler de, mekanik olarak birikim süreçleri doğrultusunda yaşanan değişiklikler biçiminde somutlaşmaz. Kentler arasındaki mekansal-eşitsiz gelişme dinamiklerinin yarattığı farklar, bu farklardan kaynaklı işbölümleri, kentlerin içinde barındırdığı ekonomik ve toplumsal ilişki biçimleri, toplum kesimlerinin mekanı deneyimleme biçimleri, kentlerdeki toplumsal aktörlerin mücadelelerinin yol açtığı ittifaklar, ulusal düzeyde birikim sürecindeki değişikliklere paralel sosyo-mekansal gelişmelere yol açabileceği gibi, ona direnen hatta onun tersi yönde hareket eden (kentsel) gelişme doğrultularına da neden olabilir
Bu durum ya sistem içi muhafazakar ya da reaksiyoner bir direniş ya da radikal ve reformist bir ittifakın direnişi olarak ortaya çıkabilir ama her iki gelişme doğrultusu herhangi bir tekil kentin birikim sürecinin çeperlerinde bir yerlere düşmesine hatta sistem açısından sorun yaratan bir özellik taşımasına yol açar..
1980’lerin sonu 1990’ların başındaki birkaç yılı bir kenara bırakırsak, 1984’ten bugüne Türkiye belediyeciliğine hakim olan neo-liberal belediyecilik anlayışının birinci ekseni baskınlaştırdığı, ikinciyi ise yalnızca sosyal riskin kontrol altında tutulması ve belli sosyal-kamusal mekanların bir temsil projesi çerçevesinde estetik biçimde sunulması düzeyinde dikkate aldığı ortadadır
Bu durumu aktörler ve içeriğindeki unsurlarla birlikte ileriki sayfalarda anlatmaya çalışacağım.. Türkiye’de kentsel çalışmalar literatürü ise ona karşı etik-politik bir tavır geliştirmeyi gerektireceğinden olsa gerek, yakın zamanlara kadar neo-liberal belediyecilik anlayışı üzerinde durmaktan, onu sorunsallaştırmaktan açık biçimde kaçındı. Post-fordizm, post-modernizm eksenli gündemlerle uğraşmak, sermayenin yeni uluslararasılaşma dalgası demek olan neo-liberal globalleşme sürecinin ortaya çıkardıklarını, “küreselleşme” söylemi içinde kalarak toplumlar ve yerellikler için yepyeni, değerlendirilmesi gereken fırsatlar sunan gelişmeler olarak almak literatürün hakim tavrıydı. Bunun yanında, kısa bir literatür taraması, sözünü ettiğimiz neo-liberal belediyecilik anlayışının, yalnızca Türkiye’de değil, değişik biçim ve derecelerde olmak üzere, dünyanın pek çok ülkesinde 1980’lerden bu yana hakim anlayış olduğunu göstermektedir
Neo-liberal kentleşme siyasaları ve belediyecilik anlayışının ileri kapitalist ülkelerdeki gelişimine ait kapsamlı bilgilere, -1980’ler için- Urban Affairs Annual Review dergisinin 1991 tarihli Chris Pickvance ve Mark Gottdienner tarafından derlenen Urban Life in Transition (Geçiş Sürecinde Kentsel Hayat) başlıklı 39. sayısıyla, -1990’lar içinse- Antipode dergisinin 2001 tarihli Nick Theodore ve Neil Brenner’ın ortaklaşa hazırladıkları Spaces of Neo-Liberalism başlıklı özel sayısından ulaşmak mümkündür. Türkçe literatürde konunun ele alındığı bir yapıt olarak, Doğan, A. Ekber Birikimin Hamalları: Kriz, Neo-Liberalizm ve Kent (2002, İstanbul: Don Kişot)’e bakılabilir. .
Neo-liberal belediyecilik anlayışının tartışma gündemine taşınması için, 2005’teki Kentsel Dönüşüm Yasa Tasarısı’nın ardından gündeme gelen gecekondu yıkımlarıyla mahalle-semt sakinlerini, doğal ve tarihi değerleri değil, arsa spekülasyonunu, sermaye fraksiyonlarına kaynak aktarımını esas olan yenileme projeleri, yerli-yabancı büyük sermayenin (Büyük Ortadoğu Projesi ve Arap Körfezinden gelen petro-dolarların katalizörlüğünde) İstanbul başta olmak üzere kentsel alanlara yönelik artan ilgisinin orta sınıfların yaşadıkları muhitlerde arsa-konut fiyatlarını ve kiralarını yükseltmesi gibi kentsel yapıyı baştan aşağı değiştirecek gelişmeleri beklemek gerekti.
Tanımlamak gerekirse, neo-liberal belediyecilik, büyük sermayenin kentselleşmesine hizmet eden, inşaat sektörünün spekülatif taleplerine odaklanmış, personel giderlerini düşürmeye, kendisini emek ilişkilerinden soyutlamaya çalışan, kolektif tüketim hizmetlerini budayan ve piyasalaştıran çizginin adıdır. Bu anlayışın hakimiyetindeki belediyeler –1980’li yıllardan başlayarak- işgücünün yeniden üretimine yönelik hizmetlerden çok, sermaye birikimine yönelik faaliyetlere öncelik ve ağırlık vermiştir. Bunun neticesinde de kamusal hizmet kurumu olmaktan uzaklaşıp, birer hizmet şirketi kimliğine büründükleri söylenebilir. Bu gelişmeyi kent yöneticiliğinden işletmeciliğine oradan da kent girişimciliğine geçiş olarak değerlendirmek mümkündür.
Neo-liberal belediyecilik anlayışının şekillenme sürecini, belediye yönetimlerinde dönemin birinci partisi Anavatan Partisi(ANAP)’ne ya da tekil belediyelerin pratiklerine indirgememek gerekir. Bunun en iyi göstergesi, bu kentsel siyasa anlayışının 1985-1989 yıllarını kapsayan Beşinci Beş Yıllık Kalkınma Planı’nda, “mahalli idarelerce, hizmetlerin özel sektör aracılığı ile yapılması ve bu hizmetlerin satın alınması yolu tercih edilecektir” şeklinde ifade edilmesidir. 1984-1989 arasında ANAP’lı kadrolarca yönetilen belediyelerle başlayan bu çizginin, Sosyal Demokrat Halkçı Parti (SHP)’li belediyeler döneminin sonlarında (büyük kentlerde) yeniden uç vermeye başladığı ve 1994’ten sonra başa geçen Refah Partisi (RP) çizgisinden yönetimlerle birlikte daha kararlı biçimde uygulanma olanağı bulduğu görülmüştür.
RP’li yönetimlerin ön plana çıktığı bu yıllar aynı zamanda, ülke yönetim sisteminde yerinden yönetimin ağırlığının arttırılması temelinde bir yeniden yapılanmanın gerekli olduğu fikrinin sermaye çevrelerince ısrarla vurgulandığı bir dönemdir. Söz konusu yerelleşmeyi, merkezi devlet aygıtının ithal ikameci birikimin bütünleyeni olarak benimsediği ulusal kalkınmacı anlayışla yüklendiği ekonomik-toplumsal etkinliklerden arındırılarak, ‘küçültülmesi’ çabalarının bir parçası olarak değerlendirmek gerekiyor. Ulusal ve uluslararası üretim örgütlenmelerinde meydana gelen değişikliklerin ürünü olarak sunulan “yarışan kentler/yerellikler” söylemi ve “yerellikler üzerinden kalkınma” stratejisi de uzunca süredir gündemde olan bu yerelleşmenin arkasındaki ideolojik cephaneliğin kavramları olarak kaydedilmelidir.
Belediyelerin kamusal hizmet kurumu niteliğinden uzaklaşıp, yerelliğine sermaye çekmeyi öncelikli iş bellemiş hizmet şirketi kimliğine büründüğü neo-liberal belediyecilik çizgisi düz bir hatta ilerlememiştir. 1989’da yükselen işçi hareketinin etkisi altında sosyal demokrat vaatlerle işbaşına gelen SHP’li belediye yönetimlerinin –sonradan birçoğu uzaklaşsa da- ilk yıllarındaki belediyeciliğin sosyal boyutunu genişleten kimi uygulamalarıyla (tanzim satış mağazalarının açılması, halk ekmek fabrikalarının kurulması ya da kapasitelerinin arttırılması, belediye çalışanlarının maaşlarını ciddi oranlarda yükselterek o dönemde işçi maaşlarındaki artışı ivmelendirmesi, yoksul mahallelerde ilkokul öğrencilerine her sabah süt dağıtılması –İstanbul-, yoksul mahallelere belli saatlerde ücretsiz otobüs seferlerinin konması –Ankara-, kooperatiflere ucuz arsa tahsisi ve çeşitli altyapı kolaylıklarının sağlanması gibi) bu süreçte bir kesintiye yol açtıkları görülmektedir. Bu anlamda, 1989-1994 yılları arasında geçen süre, neo-liberal belediyeciliği iki dönemde incelememizi gerektiren bir ara dönemdir.
ANAP’lı belediyelerle başlayan ve 1984-1989 arasını kapsayan ilk dönemde, kolektif tüketim ve işgücünün yeniden üretimine yönelik iş ve hizmetler yerine, sermayenin arsa, inşaat, konut, ticaret, tüketim gibi kentsel alanlarda üretilen rantlara yönelme eğilimine hizmet eden uygulamalara ağırlık verilmiş, belediye hizmetleri piyasaya dahil edilmiş, kimi önemli hizmet kurumları şirketleştirilmiş, büyük kentsel projelerin geliştiği büyük şehirlerde belediyeler geniş harcama kapasitelerine ulaşmış, yerel altyapı finansmanında İller Bankası dışında iç ve dış piyasalardan borçlanma yoluna gitmeye başlamışlardır. Refah Parti’li kadroların Ankara, İstanbul dahil 4 büyükşehir ve 12 kent merkezi belediyesini kazandığı, İzmir, Adana ve Mersin’in yeniden ANAP’ın eline geçtiği 1994 sonrası ise neo-liberal belediyeciliğin ikinci dönemidir. Bu dönemi karakterize eden –ve bir kısmı da ilkiyle süreklilik içinde düşünülmesi gereken- belli başlı özellikleri, İslamcı kadroların birçok büyük ve orta ölçekteki kentte işbaşında olması, yerel hizmetlerin özelleştirilmesi, personel giderlerinin azaltılması, yerel sermayenin kentsel siyasette adeta mutlak bir hegemonyaya sahip bir toplumsal aktör konumuna yükselmesi, belediyelerin öncelikleri arasında yerelliğe para ve sermaye çekmenin ön plana geçmesi biçiminde sıralamak mümkündür.
Refah Partili yönetimlerce, yoksula yardım faaliyetleriyle ‘hayırsever”lik motifi eklenerek yeniden hız kazandırılan neo-liberal belediyecilikle birlikte yaşanan süreci daha ayrıntılı biçimde özetlemek gerekirse, ilk olarak, belediye personel yapısında meydana gelen değişimden söz etmek gerekir. “Yüksek personel giderlerinin yarattığı yüklerden kurtulma” diye ifade edilen siyasanın yaşama geçirilmesinde atılan ilk adım, doğrudan işten atma, emekliye ayırma, istifaya zorlama gibi yollarla toplam personel sayısını hızla azaltma olmuştur. Başlarda Kağıthane, Gebze, Ankara, Sakarya, Mersin gibi pek çok kentte ciddi bir dirençle karşılaşsa da işten atılanların, çeşitli nedenlerle
Bunlar arasında, işçi sendikalarının hatalarının yanında, yeni belediye yönetiminin seçim başarısının verdiği moral üstünlüğü de kullanarak, çalışanların maaşlarının yüksekliğiyle adeta ayrıcalıklı bir kesime dönüştüğü, direnenlerin önceki dönemde partizanca işe alınan siyasi insanlar olduğu ve bunların çoğunun çalışmadığı halde belediyeden maaş aldığı yönündeki olumsuz propagandaların bunda ciddi payı bulunmaktadır arkalarındaki toplumsal desteği genişletemedikleri görüldü. Bu nedenlerden ötürü 1994’te yeniden hakim belediyecilik anlayışı haline gelen neo-liberal belediyecilik siyasasının, daha sonra özelleştirme ve taşerona iş yaptırma gibi daha teknik denilebilecek piyasacı neo-liberal araçlarla sürdürüldüğü görülmüştür. Bunun yanı sıra, hizmet üretimi süreci özel ellere verilmiş olsa da belediye bünyesinde kalan kimi işlerin yürütülmesi için gerek duyulan yeni elemanların kadrolu değil, geçici veyahut sözleşmeli personel statüsünde işe alındıkları ve personelin siyaseten işverene (belediye yönetimine) yakın işçi ve memur sendikalarına üye olmaya zorlandıkları görülmüştür.
Bu nedenle, RP’li ve ANAP’lı belediye yönetimlerinin 1994 sonrasında izledikleri personel siyasasının, özelleştirme ve taşeronlaştırmayla da birleşerek, belediyeleri kentsel hizmet üretiminde emek ilişkilerinden ve bu ilişkilerin yüklediği kamusal sorumluluklardan soyutlamayı getiren bir stratejiye denk düştüğünü söyleyebiliriz. Bu stratejiyle, 1989-1994 arası dönemde ülkedeki genel ücret artışlarında birer dinamo işlevi de görmüş belediye emekçilerinin kazanım ve örgütlülüklerine ciddi darbeler vurulduğu görülmektedir. Belediye emekçilerinin bu strateji karşısında uğradığı yenilginin, Türkiye’deki işçi hareketinin 1990’ların ikinci yarısında yaşadığı gerilemede ve emek piyasasındaki dengelerin emekçiler aleyhine bozulmasıyla, ücretlerin gerilemesinde önemli ölçüde pay sahibi olduğu söylenebilir. Bu ölçüde önemli bir ‘başarı’ya imza atan neo-liberal belediyecilik, belediye bütçesindeki personel giderlerinin oranını 1994’te
% 35,5’ten 3-4 yıl gibi kısa bir sürede %30 seviyesine
Belediyelerin kesin hesaplarına göre, personel giderleri 1997’de 1960’lardan beri tarihinde gördüğü en düşük seviyelerden biri olan % 29,5’ye gerilemiştir -benzer bir durum 1985’te % 28,5’a düşmesiyle yaşanmıştır-. Bir yıl sonra ise bu oran hafif bir yükselişle % 30,9’a çıkmıştır (http://www.die.gov.tr/IstTablolar/24ml395t.xls). çekerken bütçede dışarıdan mal ve hizmet satın alımlarına ve ihale yoluyla müteahhitlere yaptırılan büyük altyapı projelerine ayırdığı payları arttırmıştır
Dışarıdan veya özel sektörden ihale ve altsözleşme ilişkileri (taşerona iş gördürme) yoluyla mal ve hizmet alımlarının belediye giderleri içindeki payı 1994’te % 12,2 iken, 1998’de % 14,8’e yükselmiş, 1994-1998 arasında %22,5’tan %34,9’a yükselen yatırım giderlerinin geleneksel olarak en büyük kalemi olan ‘yapı, tesis ve onarım giderleri’nin oranı da aynı süreçte belediye giderlerinin %18,4’ünden % 30,9’una çıkmıştır. (DİE, http://www.die.gov.tr/IstTablolar/24ml395t.xls). Bu artışın yalnızca oransal bir değişim anlamına gelmediğini, kolaylaştırılan dış borçlanma yoluyla artan harcama kapasitesi nedeniyle parasal değer açısından da ciddi bir artış yaşandığını belirtmek gerekmektedir.
Belediye yönetimlerinin bir hizmet şirketinin işletmecisi gibi hareket ettiği söz konusu dönemde, kent halkının gündelik yaşantısını önemli biçimde etkileyen kolektif tüketim mal ve hizmetlerinin çeşitleri azaltılmış (yani belediyece sunulmamaya başlanmış), sunulanlar da birer piyasa malı gibi fiyatlandırılmıştır. Yanı sıra, söz konusu neo-liberal belediyelerin, kentsel toprak rantını aşırı kâr biçimi altında mülk edinme arayışı içinde olan, orta ve büyük sermayenin arayışına yanıt vermeye endekslenmiş, kenti ulusal ve küresel sermaye için bir cazibe merkezi yapmaya dönük yatırım ve hizmetlere öncelik veren bir kentsel gelişme siyasasını izledikleri de görülmüştür.
Anahtar Kavramlar: Kentsel siyasa, sermayenin kentselleşmesi, işgücünün yeniden üretimi, yerelleşme, kolektif tüketim, yerel altyapı finansmanı, kent girişimciliği, yerel kalkınma.
Neo-Liberal Belediyecilik Kaynakçası
Beauregard, R. A. (1986), Urban Affairs Annual Review (Economic Restructuring and Political Response), sayı 34, Sage Publications.
Doğan, A. E., (2002), Birikimin Hamalları: Kriz, Neo-Liberalizm ve Kent, İstanbul: Don Kişot.
Doğan, A. E., (2004), “Sosyal demokrat vaatlerden neo-liberal rövanşçılığa: 1990’lar Ankara’sında belediyecilik”, Praksis, 12, s.103-128.
Doğan, A. E., (2007), Eğreti Kamusallık: Kayseri Örneğinde İslamcı Belediyecilik, İstanbul: İletişim.
Duncan, S. ve M. Goodwin, (1988), Local State and Uneven Development, Cambridge: Polity Press.
Güler, B. A., (1992), Yerel Yönetimler: Liberal Yaklaşımlara Eleştirel Yaklaşım, Ankara: TODAİE Yayını.
Pickvance, C. ve M. Gottdienner (1991), Urban Affairs Annual Review (Urban Life in Transition), sayı 39, Sage Publications
Stahre, U. (2004), “City in change: globalization, local politics and urban movements in contemporary Stockholm”, International Journal of Urban and Regional Research, 28.1, 68-85.
Theodore, N. ve N. Brenner, (2001), Antipode (Spaces of Neo-Liberalism), sayı , Blackwell Publications.