BİLGE VEZİR NİZÂMÜLMÜLK
Koordinatör :
Dr. Mücahit Sami KÜÇÜKTIĞLI
Editör :
Prof. Dr. Musa Kazım Arıcan
Doç. Dr. Muhammet Enes Kala
Arş. Gör. Mehmet Tuğrul
Konya Büyükşehir Belediyesi
Kültür Yayınları: 402
Türkiye Yazarlar Birliği
Yayınları: 92
Toplantı Metinleri: 23
ISBN: 978-605-389-343-1
Yayın Takip:
Eshabil YILDIZ
Tasarım&Grafik
Ali Rıza BÜYÜKVADİ
Konya
2019
1
Yayın Hakkı:
Türkiye Yazarlar Birliği
AMÎDÜLMÜLK KÜNDÜRÎ İLE NİZÂMÜLMÜLK’ÜN SOSYAL
POLİTİKALARI HAKKINDA BİR KARŞILAŞTIRMA
Cihan Piyadeoğlu
∗
İki önemli vezîr, Büyük Selçuklular Devleti üzerinde diğerlerinden farklı ve
önemli etkiler bırakmıştır. Aslına bakıldığında her ikisinin de devletin hizmetine
alınması, aşağı yukarı aynı döneme denk gelir. Aralarındaki ilk farklılık,
Amîdülmülk’ün Tuğrul Bey’in, Nizâmülmülk’ün ise Çağrı Bey ve ardından da
Melik Alp Arslan’ın hizmetine girmiş olmasıdır. Amîdülmülk, 415/1024 tarihinde
Nîşâbur’a bağlı Turaysîs kasabasının Kündür köyünde doğmuştur. Babası, adı
geçen köyün dihkânıdır. Sahip olunan maddî imkânlar çerçevesinde Nîşâbur’da iyi
bir eğitim almış ve devrin en önemli âlimlerinden biri olan Muvaffak Hibetullah b.
Muhammed’in öğrencisi olmuştur. Eğitimi sayesinde Arapça ve Farsça’yı iyi
öğrenmiş, Tuğrul Bey’in 429/1038 tarihindeki gerçekleşen Nîşâbur hâkimiyeti
sırasında
kâtip
olarak
görevlendirilmiştir.
Bundan
sonra
hızla
yükselen
Amîdülmülk, nihayetinde Ebû Muhammed Hasan ed-Dihistânî veya Ömerek erRibâtî’den sonra henüz otuz bir yaşındayken Büyük Selçuklular Devleti’ne vezîr
tayin edilmiştir (447/1055). Amelde Hanefî, itikatta ise Mu’tezile mezhebine
mensup olduğu kabul edilmektedir.1
Tam adı Ebû Alî Kıvâmüddîn Hasan b. Alî b. İshâk et-Tûsî olan Nizâmülmülk ise
21 Zilkade 408/10 Nisan 1018 Tûs’a bağlı Râdgân köyünde doğmuştu. O da selefi
gibi varlıklı bir dihkânın oğluydu. İlk olarak Kur’ân-ı Kerîm’i ezberleyen Ebû Alî,
daha sonra Haleb’te Ebu’l-Feth Abdullah b. İsmâil el-Halebî, İsfahan’da
Muhammed b. Ali b. Muhammed, Nîşâbur’da Abdülkerîm b. Hevâzin el-Kuşeyrî
ve Bağdad’ta da Ebu’l-Hattâb b. Batr’dan hadis dersleri almıştı. Bununla birlikte
Ebû Abdullah b. Muhammed et-Tûsî, Ebû Bekir Muhammed b. Yahyâ el-Müzekkî
Prof. Dr., İstanbul Medeniyet Üniversitesi.
İbnü’l-Esîr, el-Kâmil fi’t-tarih, çev. Abdülkerim Özaydın, İstanbul 1987, X, 45-46; Abbas İkbâl,
Vezâret der ahd-i Selâtin-i Bozorg-ı Selcûkî, Tahran 1337 hş., s. 42-43; Mustafa Alican, “Selçuklu
Veziri Amidülmülk Kündürî’nin Yükselişi ve Düşüşü”, The Journal of Academic Social Science
Studies, sayı: 29, (2014), s. 240 vd.; Abdülkerim Özaydın, “Kündürî”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm
Ansiklopedisi (DİA), XXVI, 554.
∗
1
111
ve Abdülkerîm el-Kuşeyrî’den de hadis rivayet etmişti. Döneminin meşhur âlim,
edip ve şairlerinin sohbet meclislerine ve derslerine katılarak inşâ ve hitâbet
konusunda da büyük ilerleme kaydetti. Daha sonra babasıyla birlikte başkent
Gazne’ye giderek Gazneliler’in hizmetine girmişlerdi. Ancak Selçuklular’ın
devletlerini kurması ve Horasan’ın da Selçuklular’ın hâkimiyetine girmesiyle
birlikte Horasan’a dönen Nizâmülmülk, burada Melik Alp Arslan’ın veziri Ebû Ali
Şâdân’ın hizmetine girmişti. Ancak onunla anlaşamayınca kaçarak Merv’e gitmiş
ve Çağrı Bey’in huzuruna çıkmıştı. Çağrı Bey’den büyük yakınlık gören
Nizâmülmülk, Melik
Alp
Arslan’ın
vezirliğini yapmakla görevlendirildi.
Muhtemelen bu tayin, Alp Arslan’ın 435/1043 tarihinde Gazneliler’e karşı
kazanmış olduğu galibiyetten sonra Belh, Toharistân, Vahş, Velvâlic ve
Kubâdyân’ın idaresinin babası Çağrı Bey tarafından kendisine verilmesinden sonra
gerçekleşmişti. Nizâmülmülk, Çağrı Bey ölene kadar ve onun ölümünden sonra
Horasan’a hâkim olan Alp Arslan’a vezîrlik(î) etmişti. Tuğrul Bey’in ölümünden
sonra tahtı ele geçiren Alp Arslan tarafından da 17 Muharrem 456/10 Ocak 1064
tarihinde azledilen Amîdülmülk’ün yerine aynı gün vezir tayin edilmişti. Yeni
vezîr amelde Şâfiî, itikatta Eşarî mezhebine olan bağlılığıyla öne çıkmaktaydı.2
Aslına bakıldığında iki vezîr de kendi mezheplerine bağlı kimselerdi. Bununla
birlikte uygulamalara bakıldığında Nizâmülmülk, diğer mezheplere nispeten daha
fazla müsamaha gösterir bir politika takip etmişti. Amîdülmülk, neredeyse göreve
başlar başlamaz Horasan’da azımsanmayacak sayıdaki Râfızîler’e3 minberlerde
lanet okutulması konusunda Sultan Tuğrul Bey’i ikna etmişti. Tuğrul Bey’in
2
Zahîrüddîn Nîşâbûrî, Selçuknâme, nşr. A. H. Morton, Berlin 2004, s. 5; Muhammed b. Ali b.
Süleyman er-Râvendî, Rahatü’s-sudûr ve âyetü’s-sürûr, çev. Ahmed Ateş, TTKY, Ankara 1957, I,
115-116; Sadreddîn el-Hüseynî, Ahbârü’d-Devleti’s-Selcukiyye (Zübdetü’t-tevârih), çev. Necati
Lugal, TTKY, Ankara 1999, s. 17-18; İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam fî tarihi’l-mülûk ve’l-ümem,
Seçme, tercüme ve değerlendirme Ali Sevim, TTKY, Ankara 2014, s. 87, 90-91; İbnü’l-Esîr, IX, 395;
İbnü’l-Adîm, Bugyetü’t-taleb fî Tarihi Haleb (Seçmeler), çeviri, not ve açıklamalar Ali Sevim,
TTKY, Ankara 1989,s. 21; Osman Turan, Selçuklular Tarihi ve Türk-İslâm Medeniyeti, Boğaziçi
Yay., İstanbul 1996, s. 149-150; İkbâl, Vezâret, s. 46 vd.; Ali Sevim-Erdoğan Merçil, Selçuklu
Devletleri Tarihi,TTKY, Ankara 1995, s. 49-50; Cihan Piyadeoğlu, Sultan Alp Arslan Fethin Babası,
Kronik, İstanbul 2018, s. 67; Abdülkerim Özaydın, “Nizâmülmülk”, DİA, XXXIII, 194.
3
Başlangıçta Zeyd b. Ali’den ayrılan ilk İmâmîler’e, daha sonra bütün Şiî fırkaları ile Şiî unsurları
taşıyan bazı Bâtınî gruplarına verilen isimdir, bkz. Mustafa Öz, “Râfizîler”, DİA, XXXIV, 396.
112
bunu kabul etmemesi için bir sebep yoktu. Neticede Tuğrul Bey, kendi halinde,
Pazartesi ve Perşembe günleri oruç tutan, namazlarını cemaatle kılma hususunda
hassasiyet gösteren, ayrıca “Kendime ev (saray) yapıp yanında Allah’ın evini
(mescit) inşa etmezsem utanırım.” diyecek kadar dinine ve mezhebine bağlı
biriydi. Ancak Amîdülmülk, bununla da yetinmedi. Muhtemelen Tuğrul Bey’in
bu saf inancını kullanarak, daha sonra Şâfi’î-Eş’arîler’in de telin edilmesi
konusunda izin almayı başarmıştı.4
Şâfi’îler’e karşı düşmanca politika takip eden Amîdülmülk, aynı zamanda İmâm
Şâfi’î hakkında da olumsuz sözler söylemekteydi. Fikrî anlamda sürdürülen bu
politikanın daha geniş yansımaları ise Şâfi’î-Eş’arî ilim adamlarına yönelik
olarak başlatılan takibât kendini göstermişti. Bu süreçte Horasan’ın en önemli
âlimleri konumunda olan Ebu’l-Kâsım el-Kuşeyrî, Reis el-Furâtî, Ebu’l-Meâlî elCüveynî ve Ebû Sehl b. Muvaffak’ın tutuklanmasını sağlamak adına Tuğrul
Bey’den izin almayı başardı. Daha sonra da Nîşâbûr’un ayak takımından bazı
kişileri devreye sokarak Reis el-Furâtî ile Ebu’l-Kâsım el-Kuşeyrî’nin
hakaretlerle tutuklanarak şehrin eski kalesine hapsedilmesini sağladı. Ancak asıl
hedef olan Ebû Sehl b. el-Muvaffak, Nîşâbûr’da olmadığından tutuklanamadı.
Hedeflerden bir diğer durumundaki Ebu’l-Meâlî el-Cüveynî ise başına
gelebilecekleri önceden farkına vardığı için Kirmân üzerinden Hicâz’a kaçmıştı.5
Bahsetmiş olduğumuz âlimler, bir aya yakın süre hapis tutuldu. Bunun üzerine
Nîşâbûr’un ileri gelen kişilerinden biri olan Ebû Sehl b. el-Muvaffak, adamlarıyla
birlikte hareket ederek Bâharz taraflarından Nîşâbûr’a gelmiş ve âlimlerin serbest
4
Sadreddîn el-Hüseynî, s. 16; İbnü’l-Esîr, X, 46; Tacüddîn Sübkî, Tabakâtü’ş-Şâfiîyyeti’l-kübrâ, nşr.
Mahmûd Muhammed Tanahî-Abdülfettâh Muhammed el-Hulv, Kahire 1968, III, 390; Mehmed
Şerefeddîn, “Selçukîler Devrinde Mezâhib”, Türkiyat Mecmuası,sayı: 1, (1925), s. 101-102; Turan,
Selçuklular, s. 327; Ahmet Ocak, Selçukluların Dinî Siyaseti (1040-1092),İstanbul 2002,s. 87; G.
Makdisi, “al-Kundurī”,Encyclopaedia of Islam (Second Edition) (EI2), V, 388; Özaydın, “Kündürî”,
DİA,554.
5
İbn Asâkir, Tebyînu kezibi’l-müfterî fimâ nusibe ile’l-imâm Ebi’l-Hasan el-Eşarî,Beyrut 1984, s.
108; İbnü’l-Esîr, X, 46; Sübkî, III, 390-392; İbn Kesîr, el-Bidâye ve’n-nihâye, çev. M. Keskin,
İstanbul 2000, XII, 163-164; Mehmed Şerefeddîn, “Mezâhib”, s. 102; Hüseyin Zerrinkûb,
Medreseden Kaçış İmâm Gazzâlî’nin Hayatı, Fikirleri ve Eserleri, çev. Hikmet Soylu, İstanbul 2001,
s. 40; Ocak, Dinî Siyaseti,s. 87-90; Özaydın, “Kündürî”, DİA, 554-555.
113
bırakılmasını istemişti. Aslına bakıldığında onun bu hareketi dolaylı da olsa
Sultan Tuğrul Bey’in emrine karşı çıkmak anlamına geliyordu. Bu durum
kendisine hatırlatıldıysa da o isteğinde ısrarcı olmuştu. Artık küçük çaplı bir
isyan haline gelen meselenin bertaraf edilmesi için Nîşâbûr valisi devreye girdi.
İsyan bastırılacak Ebû Sehl b. Muvaffak’a hak ettiği ceza verilecekti. Ancak
olaylar o şekilde gelişmedi. Nitekim geceleyin şehrin hemen dışında olup
kendisine ait bulunan bir köyü zapt etmeyi başaran Ebû Sehl, ani bir baskınla
şehirdeki kendi mahallesini de ele geçirdi. Sabahla birlikte iki taraf arasında
barışın sağlanması çabaları da netice vermedi. Bu da valinin askerî tedbirlere
başvurması anlamına geliyordu. İki taraf arasında şiddetli sokak çatışmaları
meydana geldi. Beklenildiğinin aksine Ebû Sehl’in taraftarları müthiş bir direnç
göstermiş ve karşı saldırılarla valiyi zor durumda bırakmışlardı. Yaşanan
gelişmeyle birlikte halk, daha fazla kan dökülmesini engellemek için Reis elFurâtî ile Ebu’l-Kâsım el-Kuşeyrî’yi kaleden çıkartarak Ebû Sehl’e teslim
etmişti. Ebû Sehl, daha sonra Tuğrul Bey’e izahat vermek üzere Rey’e gelmiş,
ancak
muhalif
harekâtı
sebebiyle
cezalandırılmasına
karar
verilerek
tutuklanmıştı. Aynı zamanda da mal varlığına el konuldu. Bir süre sonra hapisten
kurtulan Ebû Sehl de Hicâz’a göç etmişti6. Amîdülmülk, daha sonra da amelde
Hanefî, itikatta Eş’arî olan kişileri de takibata uğrattı. İlk olarak Horasan merkezli
başlatılan bu harekât, zaman tüm Selçuklu coğrafyasında etkili olmuştu. Ülkeden
ayrılan âlimler bu kadarla sınırlı kalmamış, Şâfi’î ve Hanefî mezhebine mensup
dört yüze yakın kişi göç etmişti. Bu süreçte pek çok âlim, yapılan uygulamaların
yanlışlığı hususunda Tuğrul Bey’e ulaşmak istemiş, ancak Amîdülmülk’ün
koymuş olduğu engelleri aşmaları mümkün olamamıştı. Amîdülmülk’ün
vezarette kaldığı süre boyunca, diğer bir ifadeyle yaklaşık sekiz yıl süren bu
dönemde en fazla eleştirilen âlimin Ebu’l-Hasan el-Eş’arî7 olduğu kaydedilir.
6
İbn Asâkir, s. 180; Sübkî, III, 392 vd.; Mehmed Şerefeddîn, “Mezâhib”, s. 106-107, 109; Ocak, Dinî
Siyaset,s. 90-91; Cihan Piyadeoğlu, Güneş Ülkesi Horasan (Büyük Selçuklular Dönemi), Bilge Kültür
Sanat, İstanbul 2012, s. 131-133; Ferhat Koca, “Selçukluların İslâm Hukuk Mezheplerine Bakışları”,
I. Uluslararası Selçuklu Kültür ve Medeniyeti Kongresi Bildiriler,Konya 2001, II, 32.
7
Eş’arîyye mezhebinin kurucusu (ö. 324/935-936), bkz. İrfan Abdülhamid, “Eş’arî, Ebü’l-Hasan”,
DİA,XI, 444 vd.
114
Yaşananlar, ilim hayatına büyük sekte vurmuş, bu da en fazla Şiî Fâtımîler’e
yarayan bir gelişme olmuştu. Nitekim Fâtımîler’in görevlendirmiş olduğu daîler,
faaliyetlerini daha da arttırmış ve ilim dünyasında yaşanan bu boşluktan istifade
etmek istemişlerdi.
Alp Arslan’ın sultan olmasıyla birlikte bu politikalar da sona erecekti. Nitekim
ilk zamanlarda Amîdülmülk’ün görevine devam etmesini düşünen Alp Arslan,
zamanla bu düşüncesinden vaz geçmiş ve onu azletmişti. Bu azilde uzun
zamandan beri yanında olup vezîrliğini yapan Nizâmülmülk’ün de payı yok
değildi. Neticede Büyük Selçuklular’ın yeni vezîri Şâfi’î mezhebine olan
bağlılığıyla bilinen Nizâmülmülk olmuştu. İyi bir medrese eğitimi alan ve son
sekiz yıldır yaşanan ilmi olumsuzlukların farkında olan Nizâmülmülk, kısa süre
içinde
harekete
geçecekti. Her
şeyden
önce
neredeyse
sonlanan
ilim
faaliyetlerinin tekrar canlandırılması gerekmekteydi. Bunun için en başta ülkeyi
terk
etmiş
bulunan
önemli
âlimlerin
geri
getirilmesi
sağlanmalıydı.
Nizâmülmülk’ün selefinin uygulamalarına son vermiş olması bile bazı âlimlerin
geri gelmesi için yeterli olmuştu. Geri dönenlere ihtimam gösterilmesi de bu
sürecin daha da hızlanmasını sağladı. Nizâmülmülk, en başta ülkeyi terk eden ve
göç etmediği halde ilim yapması engellenen kişileri tekrar ilme kazandırmak için
çalışmalar yapmak düşüncesindeydi. Bunun için sistemli bir çalışmaya ihtiyaç
duyuluyordu. Kafasında var olan şeyi gerçekleştirmesi çok da uzun zaman
almadı. Sultan Alp Arslan ile birlikte Nîşâbûr’u ziyaret ettikleri sırada yaşanan bir
olay
Nizâmiye
Medreseleri’nin
inşa
edilme
sürecini
başlattı
(Ramazan
457/Ağustos 1065). Bir mescidin önünde bekleşmekte olan üstü başı perişan
haldeki grubu gören Sultan Alp Arslan, bunların km olduğunu sormuştu.
Nizâmülmülk: “Onlar ilim arayanlardır.” şeklinde cevap vermiş ve onlara kalacak
yer inşa etme ve rızık verme hususunda izin istemişti. Aldığı cevap ilk Nizâmiye
Medresesi’nin inşa edilmesine vesile olmuş, ayrıca sultan bu uygulamanın sadece
Nîşâbûr ile sınırlı kalmamasını, bütün ülkeye yayılmasını istemişti. Temeli atılan
Nîşâbûr Nizâmiye’den kısa süre sonra da Sünnî İslâm’ın merkezi durumundaki
Bağdad’ta da bir medresenin inşa edilmesine başlanmıştı. Nişabur Nizâmiye, 1067
115
veya daha önce bir tarihte açılarak eğitime başladı. Medreseye müderris olarak da
Amidülmülk’ün politikaları neticesinde ülkeyi terk etmiş olan İmâmü’l-Haremeyn
el-Cüveynî atanmıştı. Bağdad Nizâmiye’ye de o dönemin ünlü Şâfi’î alimi Ebû
İshâk eş-Şîrâzî müderris olarak tayin edilmişti. Nîşâbûr ile başlayan bu süreç, daha
sonra Bağdad, Belh, Herat, Isfahan, Basra, Merv, Amül, Musul, Bûşenc, Hârgird
ve Rey gibi Selçuklu coğrafyasının önemli şehirlerinde açılan yeni medreselerle
devam etti. Nizâmiye Medreseleri, Nizâmülmülk’ün de bağlı oldu Şâfi’î mezhebi
kaidelerine göre eğitim verecek, görevlendirilen müderrisler ve eğitim alan
öğrenciler de Şâfi’î mezhebinden kişiler olacaktı.8
İlk bakıldığında Nizâmiyeler ile birlikte Şâfi’î mezhebine bir ayrıcalık tanınmıştı.
Ancak Nizâmülmülk’ün en azından sonraki dönem politikalarına bakıldığında
bunun böyle olmadığı, vezirin Sünnî mezhepler arasında bir denge politikası
takip ettiği görülecekti. Düşünüldüğünün aksine Ortaçağ İslâm dünyasında
mezhepler arası taassup üst düzeyde yaşanmaktaydı. Bu taassup sadece Sünnî-Şiî
mezhepler arasında olmayıp, temelde Sünnî veya Şiîler’in alt mezhepleri arasında
da mevcuttu. Herhangi bir şehirdeki iki farklı mezhep mensuplarının günlerce
süren çatışmalar içine girdiği görülürdü. Bunu engellemek adına yöneticilerin
tam bir denge politikası takip etmesi neredeyse zorunluluktu. Amîdülmülk bunu
yapmadığı için halkın her kesiminin etkilendiği sosyal çalkantılar meydana
gelmişti. Bununla birlikte yeni vezîr, ilk zamanlar olmasa da daha önce
yaşananlardan ders çıkarmışçasına özellikle Sünnî mezhepler arasında denge
sağlamayı kendine düstur edinen bir politika yürütmüştü.
Bununla birlikte aksini belirten bir kayıt da mevcuttur. Nitekim İbnü’l-Adîm:9
“Nizâmülmülk, Şâfi’îler’i çok tutardı. Hanefîler’i (ilme olan) ilgilerinin azalması
8
Sadreddîn el-Hüseynî, s. 47; İbnü’l-Cevzî, s. 90; İbnü’l-Esîr, X, 58, 63, 64; İbnü’l-Adîm, Bugyetü’ttaleb, s. 22; İbn Kesîr, XII, 206; Zekeriya Kazvînî, Âsârü’l-bilâd ve ahbârü’l-ibâd,Farsça çev.
Muhammed Murâd b. Abdurrahmân, Tahran 1373 hş., II, 186; Nurullah Kisâî, Medâris-i Nizâmiye ve
tesîrât-ı ilmî ve ictimâ-yî ân,Tahran 1374 hş.,s. 69; Ferîdûn Gerâylî, Nîşâbûr Şehr-i Fîrûze, y.y. 1373
hş., 112; Ahmet Ocak, Selçuklu Devri Üniversiteleri Nizâmiye Medreseleri, İstanbul 2017, s. 85-107108.
9
İbnü’l-Adîm, Bugyetü’t-taleb, s. 54.
116
ve bu alanda geri kalmalarını sağlamak amacıyla kadılıklara, Şâfi’îler’i ise fıkıhla
uğraşarak fakih yetiştirip çoğalmaları için medreselere atardı.” diyerek
Nizâmülmülk’ü mezhepler arası taraf tutmakla itham eder. Burada şu soruyu
sormakta fayda vardır. Nizâmiyeler’in tesis edilmeye başlamasıyla birlikte Hanefî
mezhebinin durumu nedir? Gerçekten de ikinci plana mı itilmiştir? Bu soruya
olumlu cevap vermek çok da mümkün görünmez. Yine de Nizâmülmülk’ün
göreve geldikten sonra önemli mevkilerde bulunan Hanefî âlimleri görevlerinden
alarak yerlerine Şâfi’îler’i atadığı da bilinen bir gerçektir. Hatta bazı olaylarda
kendi mezhebinden yana tavır takındığına dair bilgiler de bulunmaktadır. Örneğin
Bağdad’ta iki mezhep
mensupları arasında
yaşanan
bir olay
sırasında
Nizâmülmülk’ün en başta takındığı tavır da bu görüşü destekler mahiyettedir.
Nitekim Horasan’ın ünlü âlimlerinden Ebû Nasr Abdurrahîm b. Ebu’l-Kâsım
Abdülkerîm b. Hevâzin el-Kuşeyrî (ö. 514/1120), hacca giderken Bağdad’a
uğramış, bu esnada da Nizâmiye Medresesi’nde Eş’arîlik üzerine ders vermişti. Bu
dersler sırasında da Hanbelîler aleyhinde konuşmuş, bunun Hanbelîler de kendisini
onu kınayan açıklamalar yapmışlardı. Nitekim Ebû Nasr el-Kuşeyrî, vaaz verdiği
günlerde bazı Yahudi ve Hıristiyanlar, Müslüman oluyor, bundan dolayı da
kendilerine mal ve para veriliyordu. Ayrıca yeni Müslüman olmuş Yahudi ve
Hıristiyanlar’a hilât giydiriliyor, at sırtında sokaklarda dolaştırılıyorlardı. Bu
durum da Hanbelîler’i rahatsız ediyor, bunların samimi olmadıklarını ve mal
karşılığında Müslüman yapıldıklarını iddia ediyorlardı. Neticede Hanbelîler’in
sokağa dökülmeleri uzun sürmedi (Şevval 469/Nisan-Mayıs 1077). Bağdad’ta her
ne kadar Şâfi’îler etkin olsa da kırsal kesimdekiler de eklenince Hanbelîler sayısal
olarak daha fazlaydı. Durumun kritik hale geldiğini gören Bağdad Nizâmiye’nin
müderrisi Ebû İshâk eş-Şîrâzî, Nizâmülmülk’e mektup yazarak yardım istedi. Bu
esnada şehirde işler tam manasıyla kontrolden çıkmış, Şâfi’îler ve Hanbelîler
birbirlerine saldırmıştı. Hanbelîler’in sayısal üstünlüğü karşısında Nizâmiye
Medresesi’ne sığınmak zorunda kalan Şâfi’îler, bir taraftan da Halife Muktedî’yi
Hanbelîler’i desteklemekle suçlayarak protesto etmişlerdi. Halifenin devreye
girmesiyle birlikte durum biraz da olsa yatışmıştı. Nizâmülmülk ise şehirdeki
117
sorunun
çözümlenmesine
yardımcı
olmak
maksadıyla
birkaç
adamını
10
göndermişti.
Diğer taraftan Bağdad’ta yaşananlar neticesinde Şâfi’î fakihi İbnü’s-Sakr’ın yazıp
Nizâmülmülk’e gönderdiği bir şiir, vezirin halife ve halifenin veziri hakkında öfke
duymasına neden olmuştu. Nizâmülmülk, muhtemelen bu gelişmelerden sonra
Halife Muktedî’nin Hanbelîler’e yakınlık, Şâfi’îler’e de nefret hisleriyle baktığını
düşünüyor, bu hususta Melikşah’ı halife ve vezîri aleyhinde kışkırtıyordu. Ebû
İshâk
eş-Şîrâzî,
muhtemelen
Nizâmülmülk’le
aynı
zamanda
(Muharrem
469/Ağustos 1076) biri Hilafet veziri İbn Cehîr, diğeri de onun oğlu Ebû Mansûr’a
mektup göndererekn Şâfi’îler’in davranışlarını övmüş, Hanbelîler ise eleştirilmişti.
Ebû İshâk eş-Şîrâzî, devleti ricalinden destek göreceğinden emin şekilde
mektubunda şöyle diyordu: “Horasan ve Türk ülkesinde büyük oranda Hanefîlik ve
Şâfi’îliğin etkindir ve “bu iki mezhebe ters düşen ve aykırı olan bir söz
söylendiğinde o kimsenin kanı helal sayılır, ona esaslı bir şekilde dayak atılarak
rezil edilir.”11
Bununla birlikte Ebû İshâk eş-Şîrâzî tarafından kendisine gönderilen ve
Hanbelîler’i
şikâyet
eden
mektubunun
cevabı
Bağdad’a
ulaştığında
Nizâmülmülk’ün kendisiyle aynı görüşte olmadığı görülecekti. Nizâmülmülk
muhtemel bir tarafgirlik algısını: “Mezheplerde bir tarafı bırakıp öteki tarafa
yönelmek vacip değildir… Biz fitneyi körüklemektense sünneti teyit etmeyi daha
uygun görürüz.” diyerek reddetmiştir. Ebû İshâk’ın Hanefîlik ve Şâfi’îliğin
etkinliği ve Nizâmiye Medresesi’nde Şâfi’î kaidelere göre eğitim veriliyor olmasını
Hanbelîler’e karşı bir üstünlük olarak algılaması ihtimaline: “Biz bu medreseyi
anlaşmazlık, ikilik ve ayrıcalık için değil, ilim ve yarar sağlasın diye
kurduk…Bağdad’taki üstün mezhep İmâm Ebû Abdullah Ahmed Hanbel’in
mezhebidir. Onun Ehl-i sünnet nezdinde ve imamlar arasındaki mevkii ve değeri
10
İbnü’l-Cevzî, s. 120-121; İbnü’l-Esîr, X, 102; Sıbt İbnü’l-Cevzî, Mirâtü’z-zamân fî tarihi’l-ayân,
çev. Ali Sevim, TTKY, Ankara 2011, s. 215 vd.; Turan, Selçuklular, s. 316; Ocak, Dinî Siyaset, s. 97
vd.; Bilal Aybakan, “Şîrâzî, Ebû İshâk”, DİA, XXXIX,185.
11
İbnü’l-Cevzî, s. 122; Sıbt İbnü’l-Cevzî, s. 217; Sübkî, IV, 235; Ocak, Dinî Siyaset, s. 101-102.
118
bellidir.” şeklinde cevap veren Nizâmülmülk, Hanbelîler’in imâmını överek
sorumlu bir devlet adamı kimliğiyle denge politikası güttüğünü göstermek
istemişti.12
Nizâmülmülk’ün mezhepler arası denge politikasını kanıtlar mahiyetteki bir diğer
olayın kahramanı Hanbelî mezhebinin ateşli savunucusu Ebû İsmâîl Abdullâh b.
Muhammed b. Ali el-Ensârî el-Herevî idi. Herevî, mezhep hususundaki
taassubunu: “Mezhep Ahmed’dir (b. Hanbel), Ahmed de mezheptir.” diyerek
açıklamaktaydı. Nizâmülmülk, Herevî ile olan münasebetlerinde toplum düzenini
esas alan bir politika takip etmişti. Hâce Abdullah el-Ensârî, Mu’tezile ve
Eş’arîler’i şiddetle eleştirmiş, özellikle İmâmü’l-Haremeyn el-Cüveynî ile fikri
mücadele içine girmişti. Bu da çok fazla düşman edinmesine neden oldu.
Amîdülmülk zamanında rahat bir nefes alan Ensârî, Nizâmülmülk’ün göreve
başlamasıyla birlikte sıkıntılı günler yaşamaya başlamıştır. Nitekim Şâfi’î ve
Hanefîler onu Nizâmülmülk’e şikâyet etmişlerdi. Nizâmülmülk’ün de hazır
bulunduğu bir mecliste muhalifleriyle yapmış olduğu tartışmadan galip çıkınca
vezir ona hediyeler göndermiş, ancak o bu hediyeleri kabul etmemişti. Bununla
birlikte onun hakkındaki şikâyetler devam edince toplum düzeninin bozulabileceği
endişesiyle bizzat Nizâmülmülk’ün emriyle Herat’tan Belh’e sürgün edilmişti
(458/1066). Bir taraftan onu sürgüne gönderen vezîr, diğer taraftan karargâhına
davet ederek ikramlarda bulunmuş ve ayrıca vaaz vermesi konusunda ricacı
olmuştu.13 Nitekim onun Nizâmülmülk’e nasihatlerinden oluşan bir risalesi de
bulunmaktadır.14
12
İbnü’l-Cevzî, s. 124-125; Sıbt İbnü’l-Cevzî, s. 223; Sübkî, IV, 235; Turan, Selçuklular, s.
316;Ocak, Dinî Siyaset, s. 102.
13
Nizâmî Arûzî Semerkandî, Çehâr makâle, nşr. Muhammed Kazvînî, Tahran 1331 hş., s. 128;
Mehmed Şerefeddîn, “Mezâhib”, s. 109; Mehmet Altay Köymen, Büyük Selçuklu İmparatorluğu
Tarihi, Alp Arslan ve Zamanı,TTKY, Ankara 1992, s. 364 ve 372; Zerrinkûb, Medreseden Kaçış, s.
68; Ocak, Dinî Siyaset, s. 95; Kâsım-ı Ensârî, “Abdullah-ı Ensârî’nin Hayatı, Eserleri ve Tasavvufî
Görüşleri”, çev. Ali Güzelyüz, Şarkiyat Mecmuası, sayı: 9, İstanbul 2006, s. 123 vd.
14
Eser, İstanbul Üniversitesi Nadir Eserler Kütüphanesi, Nr. 852’de kayıtlıdır. Abdurrahman Nâcim
tarafından 1277/1860-1861 tarihinde istinsah edilmiştir. E. E. Berthels tarafından 1926 tarihinde
yapılan neşri ise Leningrad Devlet Kütüphanesi El Yazmaları Bölümü 386 numarada kayıtlı olan
119
Sonuç olarak halef selef iki Selçuklu vezîrinin uygulamış olduğu sosyal
politikaların birbirinden çok farklı olduğu açıkça görülmektedir. Amîdülmülk’ün
sosyal politikalarının daha açık ve daha zarar verici nitelikte olduğunu söylemek
zor olmaz. Bununla birlikte Nizâmülmülk’ün ilm-i siyaset güden bir politika takip
ettiği düşünülebilir. Nitekim onun ilk zamanlarda Şâfi’îler’e daha yakın
davrandığını söylemek mümkün görünmektedir. Almış olduğu bazı kararlar da
bunu açıkça göstermektedir. Ancak özellikle mezhepler arasında taraf tutmanın
toplumdaki ayrışmayı daha da körükleyeceğini fark eden Nizâmülmülk’ün
sonraları bir devlet adamı ciddiyetiyle meselelere yaklaşmaya başladığı
anlaşılmaktadır.
Kaynakça
Abdülhamid, İrfan, “Eş’arî, Ebü’l-Hasan”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm
Ansiklopedisi.
Alican, Mustafa, “Selçuklu Veziri Amidülmülk Kündürî’nin Yükselişi ve Düşüşü”,
The Journal of Academic Social Science Studies, sayı: 29, (2014).
Aybakan, Bilal, “Şîrâzî, Ebû İshâk”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi.
Gerâylî, Ferîdûn Nîşâbûr Şehr-i Fîrûze, y.y. 1373 hş.
Hüseyin Zerrinkûb, Medreseden Kaçış İmâm Gazzâlî’nin Hayatı, Fikirleri ve
Eserleri, çev. Hikmet Soylu, İstanbul 2001.
İbn Asâkir, Tebyînu kezibi’l-müfterî fimâ nusibe ile’l-imâm Ebi’l-Hasan elEşarî,Beyrut 1984.
İbn Kesîr, el-Bidâye ve’n-nihâye, çev. M. Keskin, İstanbul 2000.
İbnü’l-Adîm, Bugyetü’t-taleb fî Tarihi Haleb (Seçmeler), çeviri, not ve açıklamalar
Ali Sevim, TTKY, Ankara 1989.
nüsha ile Leningrad Halk Kütüphanesi (St. Petersburg Milli Kütüphanesi) numara 268’de kayıtlı
nüshanın karşılaştırılması suretiyle yapılmıştır ve İstanbul’daki nüshadan daha kısadır.
120
İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam fî tarihi’l-mülûk ve’l-ümem,Seçme, tercüme ve
değerlendirme Ali Sevim, TTKY, Ankara 2014.
İbnü’l-Esîr, el-Kâmil fi’t-tarih, çev. Abdülkerim Özaydın, İstanbul 1987.
İkbâl, Abbas, Vezâret der ahd-i Selâtin-i Bozorg-ı Selcûkî,Tahran 1337 hş.
Kâsım-ı Ensârî, “Abdullah-ı Ensârî’nin Hayatı, Eserleri ve Tasavvufî Görüşleri”,
çev. Ali Güzelyüz, Şarkiyat Mecmuası, sayı: 9, İstanbul 2006.
Kisâî, Nurullah, Medâris-i Nizâmiye ve tesîrât-ı ilmî ve ictimâ-yî ân,Tahran 1374
hş.
Koca, Ferhat “Selçukluların İslâm Hukuk Mezheplerine Bakışları”, I. Uluslararası
Selçuklu Kültür ve Medeniyeti Kongresi Bildiriler,Konya 2001.
Köymen, Mehmet Altay, Büyük Selçuklu İmparatorluğu Tarihi, Alp Arslan ve
Zamanı,TTKY, Ankara 1992.
Makdisi, G., “al-Kundurī”,Encyclopaedia of Islam (Second Edition).
Mehmed Şerefeddîn, “Selçukîler Devrinde Mezâhib”, Türkiyat Mecmuası,sayı: 1,
(1925).
Merçil, Erdoğan-Sevim, Ali, Selçuklu Devletleri Tarihi,TTKY, Ankara 1995.
Nizâmî Arûzî Semerkandî, Çehâr makâle, nşr. Muhammed Kazvînî, Tahran 1331
hş.
Ocak,Ahmet, Selçukluların Dinî Siyaseti (1040-1092),İstanbul 2002.
___________, Selçuklu Devri Üniversiteleri Nizâmiye Medreseleri, İstanbul 2017.
Öz, Mustafa, “Râfizîler”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi.
Özaydın, Abdülkerim, “Kündürî”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi.
__________________,“Nizâmülmülk”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi.
121
Piyadeoğlu, Cihan, Güneş Ülkesi Horasan (Büyük Selçuklular Dönemi), Bilge
Kültür Sanat, İstanbul 2012.
_______________, Sultan Alp Arslan Fethin Babası, Kronik, İstanbul 2018.
Râvendî, Rahatü’s-sudûr ve âyetü’s-sürûr, çev. Ahmed Ateş, TTKY, Ankara 1957.
Sadreddîn el-Hüseynî, Ahbârü’d-Devleti’s-Selcukiyye (Zübdetü’t-tevârih), çev.
Necati Lugal, TTKY, Ankara 1999.
Sevim, Ali-Merçil, Erdoğan, Selçuklu Devletleri Tarihi,TTKY, Ankara 1995.
Sıbt İbnü’l-Cevzî, Mirâtü’z-zamân fî tarihi’l-ayân, çev. Ali Sevim, TTKY, Ankara
2011.
Sübkî, Tabakâtü’ş-Şâfiîyyeti’l-kübrâ, nşr. Mahmûd
Abdülfettâh Muhammed el-Hulv,Kahire 1968.
Muhammed
Tanahî-
Turan, Osman, Selçuklular Tarihi ve Türk-İslâm Medeniyeti, Boğaziçi Yay.,
İstanbul 1996.
Zahîrüddîn Nîşâbûrî, Selçuknâme, nşr. A. H. Morton, Berlin 2004.
Zekeriya Kazvînî, Âsârü’l-bilâd ve ahbârü’l-ibâd,Farsça çev. Muhammed Murâd
b. Abdurrahmân, Tahran 1373 hş.
122