Academia.eduAcademia.edu

OSMANLI DEVLETİ’NDE ÖZBEK TEKKELERİ

2019, Yitik Hafızanın Peşinde BUHARA KONUŞMALARI

Osmanlı arşiv belgelerinde 18. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Özbekler” adıyla tekkeler geçmeye başlamaktadır. Bu tekkelerin iki temel özelliği dikkat çekicidir. Birincisi bu tekkelerin günümüz Özbekistan halkının adını taşımaları, ikincisi ise II. Bayezid zamanından itibaren Osmanlı yönetim çevrelerince desteklenen ve 16. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Osmanlı topraklarında en yaygın tarikat olan “Nakşibendî” meşrep oluşlarıdır. Özbek Tekkelerinin, Türkistan’dan (Orta Asya’dan) gelen âlimler, şeyhler, dervişler, hacılar ve seyyahlar için kurulmuş olduğu bilinmektedir. Bu tekkeler, Buharalı şeyh Bahauddin Nakşibend’in (Hâce Muhammed bin Muhammed el-Buharî) kurmuş olduğu Nakşibendî tarikatı eksenindedirler. Nakşibendî tarikatı, Osmanlı topraklarında Sultan II. Bayezid (1481-1512) devrinden itibaren, onun da destekleriyle, yayılmaya başlamış, daha sonraki bütün Osmanlı padişahları tarafından da desteklenmeye devam edilmiştir. Esasen Osmanlı Devleti’nde, üç tanesi İstanbul’da, birer tanesi Adana, Antakya, Bağdat, Bursa, Drama, Halep, Kahire, Karahisar-ı Sahip, Kudüs, Medine, Mekke ve Şam’da olan “Özbek tekkeleri”, Osmanlı devlet adamları tarafından inşâ edilmiş ve giderleri için de vakıflar kurulmuştur. Bu çalışmada Osmanlı Devleti'nde kurulmuş olan Özbek adıyla arşivlere yansıyan tekkeler, vakfiyeleri temelli olarak incelenmiştir.

OSMANLI DEVLETİ’NDE ÖZBEK TEKKELERİ Mustafa Alkan (Prof. Dr.) 1965 yılında Manisa’nın Kula ilçesinde doğdu. İlk, Orta ve Lise eğitimini Manisa’da tamamladıktan sonra 1988 yılında Karadeniz Teknik Üniversitesi Fatih Eğitim Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1994 yılında Hacettepe Üniversitesinde Osmanlılarda Hilâfet (15171909) başlıklı çalışmasıyla yüksek lisansını, 2004 yılında Gazi Üniversitesinde Adana Sancağı Vakıfları başlıklı çalışmasıyla doktora eğitimini tamamladı. Osmanlı devri vakıf kurumları üzerine yaptığı çalışmalarla 2010 yılında Osmanlı Kurumları ve Medeniyeti Tarihi alanında doçent, Yunus Emre’nin İzinde Bir Sûfî: Said Emre adlı temel çalışmasıyla da 2017 yılında profesör oldu. Ayrıca, 19881993 yılları arasında Sivas Hafik İmam Hatip Lisesi ile Ankara Keçiören Aktepe Lisesinde beş yıl Tarih Öğretmeni olarak çalıştı. 1993 yılında Gazi Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde araştırma görevlisi, 2004 yılında Dr. Araştırma Görevlisi, 2007 yılında yardımcı doçent, 2010 yılında doçent, 2017 yılında da profesör oldu. Hâlen Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Tarih Bölümünde akademik çalışmalarını sürdürmektedir. 247 248 Osmanlı arşiv belgelerinde 18. yüzyılın ikinci yarısından itibaren “Özbekler” adıyla tekkeler geçmeye başlamaktadır. Bu tekkelerin iki temel özelliği dikkat çekicidir. Birincisi bu tekkelerin günümüz Özbekistan halkının adını taşımaları, ikincisi ise II. Bayezid zamanından itibaren Osmanlı yönetim çevrelerince desteklenen ve 16. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Osmanlı topraklarında en yaygın tarikat olan “Nakşibendî” meşrep oluşlarıdır. Özbek Tekkelerinin, Türkistan’dan (Orta Asya’dan) gelen âlimler, şeyhler, dervişler, hacılar ve seyyahlar için kurulmuş olduğu bilinmektedir. Bu tekkeler, Buharalı şeyh Bahauddin Nakşibend’in (Hâce Muhammed bin Muhammed el-Buharî) kurmuş olduğu Nakşibendî tarikatı eksenindedirler. Nakşibendî tarikatı,1 Osmanlı topraklarında Sultan II. Bayezid (1481-1512) devrinden itibaren, onun da destekleriyle, yayılmaya başlamış, daha sonraki bütün Osmanlı padişahları tarafından da desteklenmeye devam edilmiştir. Esasen Osmanlı Devleti’nde, üç tanesi İstanbul’da, birer tanesi Adana, Antakya, Bağdat, Bursa, Drama, Halep, Kahire, Karahisar-ı Sahip, Kudüs, Medine, Mekke ve Şam’da olan “Özbek tekkeleri”, Osmanlı devlet adamları tarafından inşâ edilmiş ve giderleri için de vakıflar kurulmuştur. Bu tekkelerin en bilineni, İstanbul / Üsküdar Sultantepe’deki Özbekler Tekkesi’dir. Bu tekkeyi 1753 yılında Maraş Vâlisi, Abdullah Paşa yaptırmıştır. Bu tekke de “âyende ve revendeye it‘âm-ı taâm ettirmek” yani, gelip-geçen müdavimlere/ misafirlere yedirmek içirmek ve misafir etmek görevlerinin dışında, bütün tekke/ zâviyelerde olduğu gibi, çevredeki gelişmelerin uzağında kalamamıştır. Nitekim Birinci 1 Hamid Algar, Nakşibendîlik, İnsan Yayınları, İstanbul 2007, 512 s.; Algar, “Nakşibendiyye”, DİA, 32, (2006), s. 342-343. Dünya Savaşı’nda, Osmanlı Devleti, kendine sığınmış olan yabancılardan kurulan ve Kût’ül-Amâre Cephesi’nde savaşan askerî birliğin oluşmasında; ayrıca Türk İstiklâl Harbi’nde İstanbul’dan Anadolu’ya kaçırılan silâh ve cephanelerle Anadolu’ya gizlice geçmek isteyen, İsmet İnönü, Adnan Adıvar, Halide Edip Adıvar, Ali Fuad Cebesoy’un babası İsmail Fazıl Paşa, Mehmed Akif Ersoy ve Celaleddin Arif Bey gibi önemli isimlerin de bulunduğu pek çok Kuvvâ-yı Milliyecinin transferinde büyük rol oynamışlardır.2 Osmanlı Devleti’ndeki tasavvufî geleneğin temeli Türkistan, Horasan ve Irak bölgelerinden gelen sûfî çevrelere dayanmaktadır. Buralardan gelen “Kolonizatör Türk Dervişleri”, fetih asırlarında uçlara yerleşerek faaliyet göstermişlerdir. Bu itibarla Yesevî, Vefaî, Kalenderî ve Bektaşî tarikatı mensubu meşâyih ve dervişler kendi ahlâkî, dinî ve felsefî birikimlerini Horasan, Irak ve Türkistan kültür havzalarından önce Anadolu’ya, daha sonra Rumeli’ye taşıyarak, buraları da tekke ve zâviye kolonizasyon ağlarıyla örmüşlerdir.3 İşte o zamandan günümüze “Atayurt” (Türkistan) ile “Anayurt” (Türkiye) arasındaki kültürel ilişkiler hiç kesilmeden süre gelmiştir. 16. yüzyılın başından itibaren İran coğrafyasına Safevî Devleti’nin hâkim olması; Osmanlı sultanlarının Yavuz Sultan Selim’den itibaren “halîfe” unvanını almaları; İstanbul- Mekke/ Medine Hac yolunun güvenliği ve Türkistanlı tüccarların gümrükten muaf tutulmaları gibi sebeplerle İstanbul- Türkistan yol güzergâhı değişmiştir. Buhara ve Semerkand’dan yola çıkan hacı adayları, talebeler, dervişler ve tüccarlar, Hazar Denizi kıyısını takip ederek Astrahan’a ulaşırlar. Buradan da Kırım üzerinden 2 M. Baha Tanman, “Özbekler Tekkesi”, DİA, 34, (2007), s. 123-124; Süleyman Beyoğlu, “Milli Mücadele Dönemi ve Özbekler Tekkesi”, Üsküdar Sempozyumu I, Bildiriler I, İstanbul 2004, s. 201-210. 3 Ömer L. Barkan, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Bir İskân ve Kolonizasyon Metodu Olarak Vakıflar ve Temlikler: İstilâ Devrinin Kolonizatör Türk Dervişleri”, Vakıflar Dergisi, II (1942), s. 279-386. 249 250 Kefe ve Özi Limanlarından gemilerle İstanbul’a vâsıl olurladı. Zamanla Türkistanlı hacı adayları için İstanbul, gidilmesi gereken kutsal bir şehre dönüşmüştü. Öyle ki, İstanbul’da “Halife-i Rûy-ı Zemîn”i Cuma Selâmlığı merâsiminde selamlamak, bu merâsimle ona “biat etmek” önemli bir ritüele dönüşmüştü. İstanbul’da bir süre Özbekler tekkelerinde konaklayan hacı adayları, buradan Sürre-i Hümayûn kafilesine katılıp, kutsal topraklara giderlerdi.4 Türkiye ile Türkistan arasındaki kültürel ilişkilerin güçlü olmasında, Sultan II. Bâyezid devrinden itibaren, Osmanlı coğrafyasında etkili bir kolonizasyon şekilde yayılan Şâh-ı Nakşibend es-Seyyid Bahauddin Muhammed b. Muhammed el-Buhârî (1318-1389)’nin kurduğu, Türkî karakterli, Nakşibendî tarikatının etkisi de çok büyük olmuştur. Bu tarikatın Osmanlı Türkiyesi’nde yayılmasında Molla Abdullah-ı İlahî (ö. 893/1487) ile Emîr Ahmed-i Buharî (ö.1516)’yi zikretmek gerekir. Abdullah-ı İlahî, tahsilini İstanbul’da Molla Zeyrek Medresesi’nde yapmıştır. Buradan zamanın büyük âlimlerinden Alâeddin et-Tûsî ile birlikte İran’a gidip, tahsilini Kirman’da sürdürdü. Molla İlâhî, Kirman’da zâhirî ilimleri bırakıp, tasavvufa yöneldi. Bunun için Özbekistan’a yâni Semerkand’a gidip, orada zamanın “mürşid-i kâmili” Nâsırüddîn Ubeydullāh bin Mahmûd eş-Şâşî es-Semerkandî (ö. 895/1490)’ye (Ubeydûllah Ahrâr’a) intisap ederek, onun ders ve sohbetlerini takip etti. Kendini tasavvuf alanında da yetiştirip hocası Şeyh Ubeydullah Ahrâr’dan seyr u sülûku tamamlayıp icâzet aldı. Sonra yine Ahrâr’ın işâreti ve görevlendirmesiyle Anadolu’ya döndü. Buhara’dan, önce memleketi Kütahya- Simav’a gelip yerleşti. Simav’da, Anadolu’nun ilk Nakşibendî tekkesini açtı. Ancak hocası Şeyh Ubeydullah Ahrâr’ın işaretiyle, buradan İstanbul’a geçip, İstanbul’da 4 İstanbul’daki Türkistan Tekkeleri (Hazırlayan Komisyon: Okan Yeşilot- Yüksel Çelik- Muharrem Varol), Türçek Yayını, İstanbul 2017, s. 16-18. ilk tahsil gördüğü Molla Zeyrek Medresesi’ne yerleşti.5 İkinci olarak da, Abdullah-ı İlâhî’nin, Buhara’dan yanında getirdiği, Simav’da kendisine intisap eden ve İlâhî’nin Zeyrek Medresesi’nden ayrılarak Selanik’e bağlı Vardar Yenicesi’ne giderken kendine vekil bıraktığı, söz konusu Emîr Ahmed-i Buhârî’nin faaliyetleri ve İstanbul’da açtığı tekkeler çok büyük önem taşır.6 “Emîr Ahmed-i Buhârî” adına İstanbul’da Fatih/ Malta, Eyüp/ Ayvansaray ve Edirnekapı/ Otakçılar’da üç adet tekke kurulmuştur.7 Bundan sonra Türkiye ile Türkistan arasındaki yollarda hacılar, meşâyih (ve dervişler) ulemâ (ve talebeler) eksik olmamıştır. Zamanla yolcuların konaklamaları için geldikleri ülkelerin isimlerine nispetle Özbek, Hint, Afgan ve Türkistan tekkeleri ve zâviyeleri kurulmuştur. Bu tekkelere, söz konusu ülkelerin “ileri karakolu” veya “maslahatgüzarlığı” nazarıyla bakılmıştır.8 Üsküdar Özbekler Tekkesi’nin özel arşivinde bulunan 7 Temmuz 1915 tarihli bir vakıf belgesinde bu tekkelerin kuruluş amaçı şöyle ifade edilmektedir: Üsküdar Özbekler Tekkesi; “Buhara ve Hive hanlıkları ahâlisiyle Türkistân-ı Rus ve Çinî Müslümanların hacc-ı şerîfe azîmet ve berâ-yı ziyâret Dârü’l-hilâfet-i ‘aliyye ve merkez-i saltanat-ı seniyyeye gelen gurebâ ve fukaranın iskân ve iâşesine mahsus ve külle-yevm küşâde bir müessese-i hayriyyedir”.9 Bu amaçla başta “Dâru’l-Hilâfe” olarak İstanbul’a, “Haremeyn-i Şerifeyn” olarak Kudüs, Mekke ve Medine’ye olmak üzere, eski bazı Nakşibendî tekkelerinin de aynı amaca dönüşümleriyle, Adana, Antakya, Bağdat, Bursa, Drama, Halep, Kahire, Karahisâr-ı Sahip (Afyon) ve Şam’da “Özbek” Tekkeleri” kurulmuştur. Bu tekkeler (ve zâviyeler), Şâh-ı Nakşibendî 5 6 7 8 Mustafa Kara- Hamid Algar, “Abdullah-ı İlâhî”, DİA, I, (1988), s. 110-112. Mustafa Kara, “Emîr Ahmed-i Buhârî”, DİA, 11, (1995), s. 125-126. M. Baha Tanman, “Emir Buhârî Tekkesi”, DİA, XI, (1995), s. 126-128. Thierry Zarkone, Kudüs’teki Orta Asyalı ve Hintli Sûfî Hacılar, Kabalcı Yayınevi, İstanbul 2012, s. 15-19. 9 İstanbul’daki Türkistan Tekkeleri, 2017, s. 22. 251 252 tarikatının kolonizasyonunda, Tarikat-i Nakşibendî’nin âsitanesi Buhara’dan gelen şeyh âileleri tarafından yönetilen ve giderleri zengin vâkıflar tarafından karşılanan “vakıf imâret” kurumlarıydı. Bunlara tekke veya zâviyenin dışında rıbat, dergâh, hankâh ve kalenderhâne gibi isimler de verilmiştir. Bu kurumlar, Osmanlı Medeniyet ekseninde “âyende ve revendeyi it‘âm-ı ta‘âm ettiren”, yâni gelip geçen yolculara, vâkıflarının şartları doğrultusunda, yedirip içirip, kalacak yer temin eden, müdâvim dervişler için, Nakşibendî tarikatı âdâb-ı erkânının öğretildiği, günlük misafirler için, şeyhin sohbetinin dinlendiği, “hatme-i hâcegân”ın yapıldığı mekânlardı.10 Bu itibarla, Osmanlı ülkesinde kurulmuş olan “Özbek Tekkeleri”nin tarihi, hem kuruluşlarından Osmanlı Devleti’nin sonuna kadarki süreçteki tarihsel fonksiyonları itibariyle, hem de bugün Türkiye- Özbekistan ilişkileri itibariyle araştırılmaya değer oldukları açıktır. Ezcümle bu çalışmada Osmanlı ülkesinde “Dârü’l-hilâfe” İstanbul’da Eyüp, Kadırga ve Üsküdar’da, “Haremeyn-i Şerifeyn” şehirleri; Kudüs, Mekke ve Medine’de ve “Hac yolunda”; Karahisâr-ı Sâhib, Adana, Antakya, Halep Bağdat ve Şam’da, “Ziyaret-gâh şehirler” olarak; Bursa, Drama ve Kahire’de kurulmuşlardır. Bu tekkeler; tekke kurucuları, tekkelerin giderlerini karşılayan vakıflar ve tarihî fonksiyonları bağlamlı olarak ele alınıp incelenmiştir. 10 Emîr es-Seyyid Muhammed Buharî’nin oğlu Mevlâna Şemseddin es-Seyyid Ahmed Vakfiyesi, H. 15 N 916 (M.16 Aralık 1510), VGMA, Defter nu: 618/2, s.1, sıra: 1. DÂRU’L-HİLÂFE: İSTANBUL Eyüp Özbekler Tekkesi Fotoğraf 1: Eyüp Özbekler Tekkesi Tekke, İstanbul Eyüp’te (Hazret-i Ebû Eyyûb el-Ensârî’de), Kalenderhâne Caddesi üzerinde -caddeye adı verilen- Saçlı Abdülkadir Efendi Mescidi ile Sokullu Mehmed Paşa Çeşmesi karşısında, bugün Eyüp Müftülüğü binasının bulunduğu, oldukça geniş bir mekânda yer almaktaydı. Bina ahşap ve iki katlı bir yapıydı. Ana kapısı üzerindeki kitabesine göre 1743 yılında La’lî-zâde Abdülbâki Efendi (ö.1746) tarafından ihya ve inşa ettirilmişti.11 Hâfız Hüseyin Ayvansarayî, Hadikatü’l-Cevâmi adlı eserinin “Abdülkâdir Efendi Mescidi” kısmında, Kalenderhâne’nin bânisinin La’lî-zâde Abdülbâki Efendi’nin babası sâbık Anadolu kazaskeri “Şeyh Mehmed La’lî Efendi” olduğunu belirtmektedir.12 Onun için Kalenderhâne’nin kitabesindeki, “La’lî-zâde Abdülbâki Efendi’nin ihya ve inşa ettiği” 11 12 M. Baha Tanman, “Kalenderhâne”, DİA, 24, (2001), s. 250. Hafız Hüseyin Ayvansarayî, Hadikatü’l-Cevâmî, II, Mataâ-i Âmire, İstanbul 1281, s. 276. 253 254 ibaresi, var olan Kalender-hâneyi ihya edip, Mekteb-i Sıbyanı müceddeden yaparak külliyenin (imâretin) kurumsal yapısını ikmal ettiği anlaşılmaktadır. Nitekim La’lî-zâde Abdülbâki Efendi, “Kalenderhâne-i Özbekiye Dergâh-ı Şerîfi” külliyesinin müştemilâtının için teşekkül ettiği 1740 ile 1750 yılları arasında birbirinin zeyli beş adet vakıf kurmuştur. Bu vakıflardan 23 Ekim 1740 (Hicrî 2 Şaban 1153) tarihli vakfın vakfiyesine göre “Sâbıkan İstanbul Kadısı” La’lî-zâde Abdülbâki Efendi, Kalenderhâne’nin ana giriş kapısının yanına “müceddeden” bir Mekteb-i Sıbyan (Latif) “binâ ve ihyâ eylediği”ni belirmektedir. Mekteb-i Sıbyan’a bitişik 2939 zira’ bir bahçeyi de bu Mektebe vakfetmiştir. Buna göre vâkıf, vakfın idaresini “yaşadıkça kendine, vefatından sonra hasbî (ücretsiz) olarak muallim-i sıbyan” olana şart koştuğu, vakfın icare gelirinden günlük (yevmî) 10 akçe muallim-i sıbyana, 6 akçe mektep halifesine tahsis etmiş; her ne artarsa da mekteb-i sıbyanın ısıtılması (kömür alınması) ile tamir ve termimine ayırmıştır.13 Kalenderhânenin kitabesinin dikilişinden bir yıl sonra 21 Temmuz 1744 (H. 10 Cemâziyelâhir 1157) tarihli ikinci vakfiyede, Abdülbâki Efendi tekkeyi “Câmi’-i Kebir Mahallesi’nde vâki, sahip olduğu kendi arsası üzerine “mescid ile dört bâb oda-yı müştemil (bir) zâviye-i dil-güşa” olarak tanımlanmış, Galata’da Sultan Bayezid Mahallesi’nde bir konak müştemilâtına sâhip Menzili (evi)14 ile Eyüp, Hasköy kasabasında 13 La’lî-zâde Abdülbâki Efendi Vakfiyesi, H. 2 Şaban 1153 (M.23 Ekim 1740), VGMA, Defter Nu: 629, s. 500, sıra: 371. 14 “bir tarafdan Kapı Ağası mülkü ve bir tarafdan Asmalı Şerbethâne ve tarafeyni tarik-i âmm ile mahdûd bir bi’r-i mâ ve müştemilât-ı ma’lûmeyi hâvi arsa ve binâsı mülküm olduğu müsbit olan bir bâb kâgir çörekçi fırını bi’l-cümle ebniyyesini hedm etdiğimden sonra arsasının üzerine mâlım ile binâ eylediğim menzilin tahtanîsi bir kâgir mahzen ve bir kâgir ocak ve bi’r-i mâ’ ve mahzen-i mezbûr üzerinde iki bâb oda ve muttasılında sokak üzerinde iki bâb oda ve bu dört odaların fevkinde bir oda ve bir sofa ve bunun üzerinde bir tahte’s-semâ olub 1 Menzil”, La’lî-zâde Abdülbâki Efendi Vakfiyesi, H. 10 C 1157 (M.21 Temmuz 1744), VGMA, Defter Nu: 629, s. 498, sıra: 370. yer alan bir arsası ile bu arsa üzerinde yer alan binaları15 vakfetmiştir. Bu vakfiyeye göre Zâviye (Tekke)-i Kalenderhâne-i Özbekiye “Merhum müşârunileyh Bahau’l-hak ve’d-dîn Muhammed bin Muhammed el-Buhârî el-ma’ruf bi-Nakşîbend Hazretlerinin tarikat-i aliyyeleri fukarasından ‘Kalenderân’ tâbir olunur ‘Mücerradân-ı Özbekiye’ye mahsûs olub; zikr olunan dört bâb odanın birine muhtar-ı fukara-i Özbekiyeden biri zâviyedar ve şeyh olub sâkin ola ve birine dahi kezâlik yine muhtar-ı fukara-i Özbekiye’den biri vekil-harc olub sâkin ola ve birinde dahi bevvâb olan Özbek kimesne sâkin ola ve birinde dahi müsafirân-ı dervişan sâkin ola…” şartları sıralanmıştır.16 Vâkıf, 22 Eylül 1745 (H. 25 Şaban sene 1158) tarihli zeyl-nâme ile daha önceki vakıflarının mütevelliliğini kendinden sonra hasbî olarak Muallim-i Sıbyan’a şart koşmuştu, bu zeyl-nâme ile “vakfının tebdil ve tağyiri merreten ba’de uhrâ yedlerinde ibkâ buyurmaları” hükmüne binâen, vakfın mütevelliliğine hasbî olarak es-Seyyid Mehmed Emin Efendi bin Seyyid Ömer’in tayin edilmesini istemiştir.17 Yine La’lizâde ailesinden merhum sâbık Kazasker eş-Şeyh Mehmed Efendi’nin torunu, Eyüp, Kızıl Mescid Mahallesi sâkinlerinden Müderris La’lizâde es-Seyyid Mehmed Masum Efendi (bin Mevla’l-merhûm es-Seyyid Abdullah Efendi), 21 Nisan 1748 (H.22 R 1161) tarihinde, La’lizâde Külliyesi’nin gideri için, o sırada Mektebin mütevellisi olan es-Seyyid el-Hac Mehmed Emin Efendi (bin es-Seyyid Ömer) huzurunda 1500 15 16 17 “Keçeci el-Hac Mehmed Mahallesi’nde vâki’ bir tarafdan Ok Meydanı ve bir tarafdan Keresteci el-Hac Süleyman mülkü ve bir tarafdan ba’zan Kasab el-Hac Ali ve ba’zan Mehmed Bey ve ba’zan Ali Bey ve ba’zan Anbarcı Abdurrahman Çelebi ve ba’zan Mehmed ve Habibe nâm sağırlar ve ba’zan Çukadar Mehmed Çelebi mülkleri ve bir tarafdan tarik-i âmm ile mahdûd bir bâb Bostancı odası ve zât eşcâr-ı müsmire ve ğayri müsmire ve dört oda ve bi’r-i mâ ve cevânibi erbaası taş duvar-ı müştemil bahçenin arsası merhum ma’furun leh Sultan Bayezid-i Veli tâbe serahu hazretleri vakfına senede otuz altı akçe mukataa ile taht-ı tasarrufunda ve müştemilât-ı mezkûresi mülküm olmağla arsa ve binaları”, VGMA, Defter Nu: 629, s. 498, sıra: 370. VGMA, Defter Nu: 629, s. 498, sıra: 370. La’lî-zâde Abdülbâki Efendi Vakfiyesi, VGMA, Defter Nu: 629 s. 500, sıra: 372. 255 256 guruşunu vakfedip, bu nükûdun La’li-zâde Mehmed Efendi Mektebi ile Zâviye-i Fukara-i Özbekiye vakıflarına ilhak edilmesini istemiştir.18 La’li-zâde Masum Efendi, iki yıl sonra 28 Temmuz 1750 (H. 23 Şaban 1163) tarihinde kurduğu ikinci bir vakıfla, birinci vakfın gelirinden yevmî on akçe vazifeyle Tabib el-Hac Mustafa bin Ali’yi nâzır tayin edilmiştir. Bu vakıfta nâzırın görevleri sıralanırken zaviyedeki gündelik hayat anlatılmıştır. Buna göre nâzır, her gün zâviyede, zâviyedârlar ile misafirlerin yemeklerinin yedirilmesini (it’âm-ı taâmını), pazartesi ve cuma gecelerinde zâviyedeki dervişâna “hatme-i hâcegân” yaptırılmasını ve bu zâviye için kurulmuş vakıfların sâir işlerini de tâkip edecektir.19 La’lizâdeler dışında Ahmed Cevdet Efendi [bin el-Hac eş-Şeyh Osman Efendi] de, 27 Ekim 1902 (H. 24.07.1320) tarihinde kurduğu oldukça büyük vakfının geliriyle her yıl Eyüp Özbekler Dergâhı’nda, “halilem” dediği merhûme eşi Fatıma İffet Hanım adına kurban 18 “Vakf-ı mezkûruma mekteb-i mezkûrun vakfına mütevellî olan işbu mezbûr es-Seyyid Mehmed Emin Efendi bin Seyyid Ömer hayatda oldukça mütevellî ola ve ba’de vefâtihi yine mekteb-i mezkûr vakfına mütevellî olan kimesne ile zâviye-i mezkûre vakfına mütevellî olan kimesne iştiraken mütevelliler olub ihdahumâ âherin re’yi ve ittifakıyla tasarruf eyleyeler ve nukûd-ı mevkûfe-i mezkûrem hasbe’l-mu’tad onu onbirbuçuk hesâbı ile rehn-i kavî ve kefil-i melî veyahud ikisinden biriyle vech-i şer’î üzere irbâh ve i’mâl oluna ve hâsıl olan ğallesinden yevmî on akçe mütevellî vazifesi verile ve beher sene üçbin akçe mekteb ve zâviyenin termim ve termimine verile ve yine ğalle-i mezkûreden beher mâh ikişer vukıyye ruğan-ı zeyt iştirâ olunub zâviye-i mezkûre sükkânı fukara-i Özbekiyeye verile ve beher mâh üçer vukıyye şem’i ruğan iştirâ olunub fukara-i mezkûrîne verile ve yine ğalle-i mezkûreden beher sene fukara-i mezkûrîne bin akçe kömür beha ve bin dörtyüzkırk akçe dahi hatab behâ verile ve beher sene zâviye-i mezkûr matbahındaki evân-ı nuhâsiye kalayına üçyüzkırk akçe verile ve hammaliye ve sâir masârif-i müteferrikaları içün dahi binüçyüzelli akçe verile ve mahmiyye-i mezbûrede Eğri Kapu dâhilinde el-Hac İlyas Câmii Şerifi imâmı İbrahim Efendi ibn Yusuf vakf-ı mezkûruma kâtib olub ğalle-i mezkûreden üç akçeye mutasarrıf ola ve masârif-i mezkûreden fazla kalan ğalle asıl mâl-ı vakfıma zamm oluna ve vakf-ı mezkûrumun nezâreti hayatda oldukça benim ola ve bi-emrillahi Te’âlâ ben vefât eylediğimde nezâret-i mezkûre batnen ba’de batnin ve karnen ba’de karnin evlâdımın evlâd-ı evlâdımın ve evlâd-ı evlâd-ı evlâdımın erşed ve aslahının ola ve vakf-ı mezkûrumun usul ve şurûtu maktu’lar olmağla tebdil ve tağyir-i şurûtu merreten ba’de uhrâ yedimde ola deyu ta’yin-i şurût ve tebyin-i kuyûd ile meblağ-ı mezbûr binbeşyüz kuruşu mütevellî-i mezbûre teslim eylediğimde ol dahi yedimden ahz ve kabz…” Bkz. La’lizâde es-Seyyid Mehmed Masum Efendi vakfiyesi, VGMA, Defter Nu: VGMA, Defter Nu: 629 s. 501, sıra: 373. 19 La’lizâde es-Seyyid Mehmed Masum Efendi vakfiyesi, VGMA, Defter Nu: 629 s. 502, sıra: 374. kesilmesini istemiştir.20 Ayrıca Eyüp Özbekler Tekkesi için, dergâh şeyhi es-Seyyid el-Hac Mehmed Ziyaüddin Efendi bir vakıf kurmuştur. İlk vakfında “Ser-asker müsteşarı” olan, ikinci ve üçüncü zeyl vakıflarında Meclis-i Valâ-yı Ahkâm-ı Adliye azası atanan Mehmed Nâfî Efendi de, Eyüp Özbekler Dergâhı ile ilişkili hem bir zâviye inşâ etmiş, hem de zaviyenin giderleri için üç vakıf kurmuştur. Mehmed Ziyaüddin Efendi Vakfı İstanbul’da Eyüp’de (Hazret-i Ebû Eyyûb el-Ensârî) Kalenderhane-i Özbekiye Dergâh-ı Şerîfî için, dergâh şeyhi, es-Seyyid el-Hac Mehmed Ziyaüddin Efendi (ibn Mehmed Arif), 20 Şubat 1900 (Hicrî 20 Şevval 1317) tarihinde tam 100 adet Yüzlük Mecidî Altın (10.000 Guruş) vakfetmiştir.21 Vâkıf, vakfettiği 100 aded tam yüzlük mecidî altını Evkaf-ı Humayûn Kassamlığı Dâiresi’nde “müttehid olan usûle tevfîkan ve istirbah olunub” yâni “10’u 11,5 guruş hesabıyla” istirbah olunup, elde edilen gelirinden Eyüp Özbekiye Dergâhı’nda imam olana bir Hatme-i Şerif okutularak senevî olarak ona 100 guruş verilmesini; her yıl Rebiulevvel ayının bir Cuma günü Mevlidi’n-Nebî okutulup, 120 guruşluk şeker alınarak mevlide katılanlara dağıtılmasını; 40 guruş Mevlidhana; 100 guruş Mevlîd-i Şerif aşırhânlarına; 20 guruş mevlidde duâ eden duâgûya (duâhân); 40 guruş post-nişîn olan şeyhe; 50 guruş dervişâna; 20 guruş çay ve şeker parası; cemaati koklatmak için 10 guruş od (tütsü) ve gülab (gülsuyu) parası; yine senevî olarak 400 guruş harcanarak mevlid-i şerife katılanlar için yemek pişirilmesini, istemiştir. 20 21 Ahmed Cevdet Efendi bin el-Hac eş-Şeyh Osman Efendi Vakfiyesi, H. 24.07.1320 (M.27 Ekim 1902) VGMA, Nu: 610, s. 150, sıra: 185. es-Seyyid el-Hac Mehmed Ziyaüddin Efendi (ibn Mehmed Arif) Vakfiyesi, 20 Şubat 1900 (Hicrî 20 Şevval 1317), VGMA, Defter Nu: 573, s. 59, sıra: 5. 257 258 Hatme-i Şerîf ve Mevlid-i Şerîf ’in sevabını, Hâtemü’l-enbiyâ Hz. Muhammed’e ve sâir enbiyaya (peygamberlere), Gavsu’s-Sekaleyn muhyî tarîk vâlideyni Şâh-ı Nakşibend es-Seyyid Muhammed Bahâuddîn ve sâir tarîkatlerin pîrleri, meşâyihleri ve dervişlerinin ruhlarına ve “halîfe-i rû’y-i zemin vekil-i rabbi’s-sekaleyn es-Sultan ibni’s-sultan” Sultan el-Gazi Abdülhamid Han-ı Sâni’nin sıhhat ve afiyetleri ile vâkıf es-Seyyid el-Hac Mehmed Ziyaüddin Efendi yaşadıkça sağlık ve afiyetine vefatından sonra kendinin ve vefat etmiş ebeveyni ve bi’l-cümle müminîn ve müminâtın ruhlarına hediye (ihdâ) olunmasını istemiştir. Vâkıf, vakfın yönetimini (tevliyeti), senelik 50 guruş post-nişînlik vazifesiyle birlikte kendine; vefatından sonra dergâh-ı mezkûrda post-nişîn olursa mütevelli olması, Salifü’z-zikr/ mümâ ileyh Habib Efendi hayatta oldukça bizzat, irtihallerinden sonra Hasib Efendi Dergâhı’nda kim şeyh olursa nâzır olmasını; vakfın muhasebesini (idanesini) tutması ve yazışmalarını yapacak memura senelik 50 guruşun ödenmesini şart koşmuştur.22 Mehmed Nâfi Efendi Zâviyesi ve Vakfı Devlet-i Aliyye’de ricâl-i devletten, vakfın kurulduğu sırada Ser-askerî Müsteşarı Saadetlü Mehmed Nâfi Efendi [ibn Merhum Derviş Mustafa Efendi], 8 Mart 1853 (H. 27. Ca.1269) tarihinde İstanbul Eyüp’te Kızıl Mescid Mahallesinde kendine ait 191 metre karelik bir arsa üzerine oturan içinde zikirhâne ve sâir müştemilâtı olan kâgir bir zâviye inşa etmiştir. Bu zaviyenin giderleri için de Eyüp’ün Kiremitçi Süleyman Mahallesi’nde bir dükkân ile İzmir’de Kasap Hızır Mahallesi’nin Tuzla Burnu’nda bir demirhane, bir marangozhâne, bir mahzen ve bir un fabrikasını (değirmen) vakfetmiştir. Bu vakıfların kiraya 22 VGMA, Defter Nu: 573, s. 59, sıra: 5. Fotoğraf 2: Eyüp Özbekler Tekkesi verilerek, elde edilen geliri zâviye şeyhine verilerek, onun marifetiyle zaviyenin yemek giderlerine harcanması istenmiştir. Mehmed Nâfi Efendi, kurduğu bu zâviyeyi, Eyüp’te Nakşibendî tarikatı ekseninde olan Kalenderân-ı Özbekiye post-nişîni olan zevât-ı kirâm ma’rifetleriyle, “Tarîkat-ı ‘Aliyye-i Nakşibendîyye” ekseninde “müstakîm, dindâr, münkirât ve menhiyyâttan perhizkâr irşâd-ı tarîkata kâdir bir zât-ı sütûde” şeyh tayin edilmesini şart koşarak, Eyüp Kalendarân-ı Özbekiye’ye bağlamıştır. Zâviye postnişinin, zâviye odalarından birinde kalmasını, diğer odalarda ise “fukarâ-i kalenderân-ı Nakşibendîyyeden âyende ve revendegân” yâni, Nakşibendî tekkeleri dervişlerinden gelip geçenlerinin kalmalarını, ayrıca zâviyede beş vakit ezan okunmasını, cemaatle namaz kılınmasını, cuma ve isneyn (pazartesi) geceleri “âdâb-ı tarîkat-ı ‘aliyye üzere hatme-i hâce edülüb” hatme bitiminde önce Seyyid-i Kâinât Hazret-i Muhammed (SAV)’in, onun âli, ashabı, zevceleri, sâir enbiyâ, evliyâ, takva sâhipleri, meşâyih ve mukarrebîn-i Hüdâ”nın ruhları için, sonra vâkıfın annesi Afife Hatun ile babası Derviş Mustafa Efendi’nin 259 260 ruhları ve bütün ehl-i imânın ruhlarına ve nihayet vâkıf Mehmed Nâfi Efendi yaşadıkça iki dünyada sıhhat ve selameti için, vefatından sonra da ruhu için duâ etmelerini istemiştir.23 İlk vakıftan üç yılı aşkın bir süre sonra, artık Meclis-i Vâlâyı Ahkâm-ı Adliye âzâsı olmuş olan Mehmed Nâfi Efendi, 7 Nisan 1856 (1 Şaban 1272) tarihinde ikinci bir vakıf kurmuştur. Buna vakfa göre vâkıf, Eyüp’te Özbekler Kalenderhânesi’nin yakınındaki iki katlı müstakil bir evini (menzil) vakfedip, bu evin kiraya verilip, kira gelirinin şeyh efendiye teslim edilmesini istemiştir. Şeyh Efendi marifetiyle de, gelir üçe ayrılarak, bir hissesiyle evin tamiratının yapılmasını, bir hissesini kendi inşa ettiği zaviyeye gelip-giden fukara-i Nakşibendîye-i Özbekiye’nin yemek (taâmiye) giderine, bir hissesinin de muhafaza edilerek, ortaya çıkan zarurî ihtiyaçlara harcanmasını şart koşmuştur.24 Mehmed Nâfi Efendi, 1856 yılı sonunda (28 Aralık) üçüncü vakfını kurmuştur. Bu vakıfta; Mushâf-ı Şerîf (Kur’an), Mesnevî-i Şerîf Şerhi, Kamûs Tercemesi: Okyânus, Terceme-i Burhân-ı Katı, Menâkıb-ı Mevlâna Tercemesi, Tefsir-i Şerîf: Kâzî-i Beyzâvî, Divân-ı Hazret-i Zekâi, Farsî “Mahzenü’l-İsra”, Kasîde-i Nûniyye, Birgivî Şerhi, Üsküdarî Haşim Efendi Küllîyât Divânı, Kasîde-i Dimyâtiyye Şerhi, Hadîs-i Erbaîn Şerhi, Siyer-i Zeyl-i Nâbî, Kaside-i Bürde Şerhi, Hazret-i Hâlid’in Menâkıb-ı Şerîfeleri, Mufassal İlmihal, Ravzatu’l-Ebrâr, Divân-ı Hazret-i Ali, İbrahim Hakkı Marifetnâmesi, Siyer-i Veysî, Aziz bin Mehmed’in Nesefi, Terceme-i Tarîkat-ı Muhammediyye, Siyer-i Halebî’den oluşan 23 kitap; 1 İngiliz kârî tam çalar saat ve ceviz tahtası, 4 pirinç mihrâb şamdanı ve 61 adet mutfak kap- kacağını [4 mangal, 3 mangal tahtası, 2 çay 23 24 Ser-askerî Müsteşarı Saadetlü Mehmed Nafi Efendi ibn Derviş Mustafa Efendi Vakfiyesi, 27. Ca.1269 (M. 8.3.1853), VGMA, Defter nu: 582/2, s. 400, sıra: 302. Ser-askerî Müsteşarı Saadetlü Mehmed Nafi Efendi ibn Derviş Mustafa Efendi Vakfiyesi, 1 Ş 1272 (M. 7.04.1856), VGMA, Defter nu: 582/2, s. 401, sıra: 303. cezvesi, 1 çay ibriği, 1 çay tepsisi, 1 semaver, 8 pirinç şamdan, 12 yaldızlı tonbak zarf, 2 polat kahve tepsisi, 3 nuhas kadayıf tepsisi, 1 kapaklı çorba tası, 5 dökme kapaklı sahan, 1 su güğümü, 1 tava, 1 saplı tas, 1 leğen, 1 ibrik, 1 süzgü, 4 kapaklı helva tenceresi, 1 kazan, 2 sini, 3 tombak gülâbdan ve buhûrdân, 1 karavana ve 1 maşrapa] 8 Mart 1853 tarihinde Zâviye-i Nakşibendiye-yi Özbekiye’ye tahsis etmiştir. Buna göre kitapların zâviye kütüphânesinde hıfz olunması, saatin zâviyenin uygun bir yerine asılması, şamdanların zâviye tevhidhânesinin (mescidin) mihrabının iki tarafına yerleştirilmesi, kap/kacağın ise zâviye matbahına konulması ve sâir eşyanın da zâviye içinde uygun yerlere yerleştirilmesi istenmiştir.25 İstanbul/ Kadırga Buhara Özbekler Tekkesi 261 Fotoğraf 3: Kadırga Buhara Özbekler Tekkesi Kadırga (Buhara) Özbekler Tekkesi, Kadırga Limanı yakınlarında Binbirdirek Mahallesi’nin Şehid Mehmed Paşa Yokuşu’nda, Sokollu Mehmed Paşa Külliyesi’nin tam karşı25 Ser-askerî Müsteşarı Saadetlü Mehmed Nafi Efendi ibn Derviş Mustafa Efendi Vakfiyesi, 1 Ca 1273 (M. 28.12.1856), VGMA, Defter nu: 582/2, s. 402, sıra: 304. 262 sındadır. Kadırga Tekkesi, Hicrî 1104 (M.1692-93) yılında, İstanbul Defterdarı İsmail Efendi tarafından inşa ettirilmiştir. Bu tekke, belgelerde “Kadırga Özbekler Dergâhı”, “Özbekler Hangahı” veya “Şehid Mehmed Paşa Yokuşu’nda Özbekler Tekkesi” gibi isimlerle kayıtlıdır.26 Tekke; mescid/ tevhid-hâne, selâmlık, harem, derviş hücreleri, mutfak, kiler, ta‘âmhâne, su haznesi ve hazireden teşekkül ediyordu.27 Kadırga Özbekler Tekkesi için, Buhara’da ikâmet eden Hisar Vilâyeti Valisi Astankul Gülkuş (Bilgi) Bey [veled-i İmâret-penâh Abbas Bey], tarafından 29 Mart 1900 (27 Zilkaade 1317) tarihinde, bir vakıf kurulmuştur. Buna göre Astankul Gülkuş (Bilgi) Bey, İstanbul’da Kadırga civârında Şehid Mehmed Paşa yokuşu nâm mahalde Helvacı-başı İskender Ağa Mahallesi’nde vâki’ zemini Haremeyn-i Şerifeyn Vakıfları’na mülhak Sipahiler Ağası Mehmed bin Ağazâde Hüseyin Ağa Vakfı’na senelik 55 guruş mukataalı, 22 numara ile kayıtlı bir kıt’a mülk menzil arsası üzerine müceddeden bir Mescid inşâ etmiştir. Fotoğraf 4: Kadırga Buhara Özbekler Tekkesi 26 27 M. Baha Tanman, “Özbekler Tekkesi”, DİA, 34 (2007), s. 121. İstanbul’daki Türkistan Tekkeleri, 2017, s. 257-262. Bu vakfiyeye göre, Buhara Özbekler Tekkesi’nin Mescidini (tevhid-hânesini) yeniden inşâ etmiştir. Astankul Gülkuş (Bilgi) Bey, bu tekke için Nallı Mescid Mahallesi’nde Cağaloğlu yokuşu sokağında 19 numara ile kayıtlı 1 bahçesi ile evini vakfetmiştir. Bu vakfın kira gelirlerini de, mescid ve dergâhtaki dervişânın giderlerine tahsis etmiştir.28 Astankul Gülkuş (Bilgi) Bey, 13 Temmuz 1903 (H.17 Rebiulâhir 1321) tarihinde düzenlediği bir zeyl-nâme ile, daha önce vakfettiği evin bahçesine (arsaya) yeni bir ev (menzil) daha inşaa edip bu evi de ilk vakfın hayır şartlara katmıştır.29 Sadrazam Halil Hamid Paşa kurduğu külliyatlı vakfına 23 Mart 1784 (H. Gurre-i Zilhicce 1198) tarihinde bir zeyl (ek) vakıf ekleyerek, “İstanbul’da Şehid Mehmed Paşa yokuşundaki Özbekler Tekkesi” olarak tanımladığı bu tekkede her yıl “Mevlid Kandili”nde Mevlid-i Şerîf-i Nebevî okunması için, tekke şeyhine vakfının gelirinden 50 guruş tahsis edilmesini; Mevlid Kandili günü tekke şeyhi ile vâkıfın evlâdından mütevellinin birlikte katıldıkları halde Mevlid-i Şerîfin okutulmasını, vakıftan tahsis edilen 50 guruş paranın 40 guruşu ile o zamanın Mevlid-i Şerîfi okuyanların cemiyeti için gerekli olan ud, gülsuyu, şeker ve şerbet giderleri ile mevlidhân ve iki müveşşîhin (ilâhîhân) ücretlerine sarf edilmesini, geriye kalan 10 guruşla da mevlide katılan “dervişân-ı fukara” için pilav pişirilmesini, Mevlid-i Şerîf ’in duâsında kendisi/fakîr için duâ edilmesini şart koşmuştur. Ayrıca vâkıf, vakfının mütevellisinden, Mevlid-i Şerîfin bihakkın yapılmasını, tahsis ettiği söz konusu 50 guruşun özellikle o gün harcanmasına nezâret etmesini ve bu işe meşâyihe karıştırmamasını istemiştir.30 28 29 30 Astankıl Gülkoşu Bey veled-i Amarid Penah Abbas Vakfiyesi, 27 Zilkaade 1317 (29 Mart 1900), VGMA, Defter nu: 572, s. 101, sıra: 38. Astankıl Gülkoşu Bey veled-i Amarid Penah Abbas Vakfiyesi, 17 Rebiulâhir 1321 (13 Temmuz 1903), VGMA, Defter nu: 572, s. 102, sıra: 39. Sadrazam Halil Hamid Paşa bin Mustafa Vakfiyesi, 1 Zilhicce 1198, VGMA, Defter Nu: 628, s. 595, sıra: 347. 263 Üsküdar Sultantepe Özbekler Tekkesi Fotoğraf 5: Üsküdar Sultantepe Özbekler Tekkesi 264 İstanbul, Üsküdar Sultantepe’de Servili Köşk (Münir Ertegün) sokağında 1753 (H. 1166) yılında Maraş Beylerbeyi Abdullah Paşa [bin Mehmed Paşa] tarafından “müceddeden” inşa ettirilerek, “Hacı Hoca” nâmıyla meşhur Şeyh Abdullah Efendi’ye temlik edilmiştir. Mîr-i Mîrân Abdullah Paşa, 27 Şubat 1755 (H. 14 Ca. 1168) tarihinde kurduğu Üsküdar’a bağlı Mayors Nahiyesi’nde Sultan IV. Mehmed (1648-1686) zamanında Mülk-nâme-i Hümâyûn ile sahip olduğu bir Çiftlik [bu çiftliğin içine bina eylediği yazlık ev (büyût-ı hariciye), hamam, sâir evler ile bağ, bahçe, bostan yeri ve bir değirmen bulunmakta olup] ile 1000 guruşluk para vakfından, kendi inşâ ettiği Özbekler Tekkesi’ne bir tahsisât ayırmamış, fakat Nalçacı eş-Şeyh es-Seyid Halil Efendi Tekkesi için imâmet, hitâbet ve kayyımlık cihetlerine ciddî tahsisler yaptığı görülmüştür.31 Özbekler Tekkesi önce bir süre mescid olarak 31 Maraş Beylerbeyi Abdullah Paşa bin Mehmed Paşa Vakfiyesi, 27 Şubat 1755 (14 Ca. 1168), VGMA, Defter nu: 627, s. 57, sıra: 25. kullanılmış, Hicrî 1171 (1757-58) yılında, Çaprastlı Hasan Ağa adlı bir hayırsever tarafından minber koydurarak, Nakşibendî tarikatına vakfetmiştir.32 Tekke, III. Mustafa (1757-1774) devrinde Post-nişîn Semerkandlı Şeyh es-Seyyid Abdulekber Efendi tarafından genişletilmiş, Sultan Abdülmecid 1844 yılında, bugünkü şekliyle yeniden inşa ettirmiştir.33 Tekkenin yemek (ta‘âm) giderleri için Üsküdar’ın Selman Ağa Mahallesi sâkinlerinden el-Hac Ömer Ağa [ibn es-Seyyid Mustafa ibn es-Seyyid Ömer], 1 Mart 1835 (H. 1 Zilkâde 1250) tarihli 15.000 guruşluk “para vakfı”nın gelirinden “şeyh bulunan efendi akîb-i hatme-i şerîf hacegân ve hitâm-ı zikr-i münîf mağfiret nişanda kezâlik isimlerimizi yâd ve Fatiha-yı Şerîfe tilâvet ile ruhlarımızı şâd buyurub mukâbelesinde şeyh-i müşârunileyhe berây-ı it›am-ı fukara” şartıyla, senelik 100 guruş tahsis etmiş,34 Şeyhü’l-İslâm es-Seyyid el-Hac Arif Hikmet Efendi [ibn Kazasker-i Esbâk es-Seyyid İbrahim İsmet Beyefendi necl-i Reisülküttâb-ı Esbâk İsmail Raif Paşa], 15 Temmuz 1855 (H.27 Şaban 1271) tarihinde kurduğu oldukça büyük olan vakfından “it‘âm-ı ta‘am olunmak üzere beher mâh (ay) ellişer kuruş vazife” verilmesini şart koşmuştur. Bu iki tahsisat yıllık 700 guruş tutmaktadır ki, o zaman için oldukça iyi bir gelirdir, denilebilir.35 Üsküdar Özbekler Tekkesi’nin, zamanla “ilhâkât-ı kesîre” yâni yeni eklemeler ile kurumsal kemâlâtını tamamlayıp, cuma ve bayram namazları ile beş vakit namazın kılındığı, post-nişînin öncülüğünde “hatme-i hâcegân”ın yapıldığı, hac 32 33 34 35 Hafız Hüseyin Ayvansarayî, Hadikatü’l-Cevâmî, II, Mataâ-i Âmire, İstanbul 1281, s. 240. M. Baha Tanman, “Özbekler Tekkesi”, DİA, 34 (2007), s. 123-124. el-Hac Ömer Ağa [ibn es-Seyyid Mustafa ibn es-Seyyid Ömer Vakfiyesi, 1 Zilkâde 1250 (M.1.3.1835), VGMA. Defter Nu: 632, s. 220. sıra: 114. Şeyhülislâm es-Seyyid el-Hac Arif Hikmet Beyefendi ibn Kazasker-i Esbak es-Seyyid İbrahim İsmet Beyefendi, necl-i Reisülküttâb-ı Esbak İsmail Raif Paşa Vakfiyesi, 15 Temmuz 1855 (M.27 Şaban 1271) 265 Fotoğraf 6: Üsküdar Sultantepe Özbekler Tekkesi 266 yolundaki Türkistanlıların barınma, yiyecek ve nakit para ihtiyaçlarının karşılandığı, ihtiyaç halinde siyasî temasların kurulduğu, gayri resmî bir maslahatgüzarlık rolünü üstlendiği görülmüştür.36 Ayrıca Afganistan, Özbekistan ve Türkistan tekkeleri Nakşibendî tarikatı meşrep olmaları hasebiyle çok yakın ilişki içindeydiler. Öyle ki, birbirlerinin tekkelerinde konaklayabiliyor, ihtiyaç halinde de birinin âdâb-ı erkânında yetişmiş bir derviş, bir diğer tekkeye şeyh olabiliyordu. Nitekim Üsküdar’dan Dergâh-ı Âli kapıcı başılarından el-Hac Numan Bey [bin el-Hac Ali Bey)’in 1 Nisan 1793 (H.19.8.1207) tarihinde kurduğu vakfın şartları arasında benzer bir durum söz konusudur. Numan Bey, 1793 (H.1207) yılında Üsküdar’da Çinili Câmii karşısında Afganistan’dan gelen dervişler için bir Afganî Kalenderhânesi inşa ettirmişti. Giderleri için de Çorlu’ya bağlı Çengelli Köyünün Çöplüce Çiftliği hududunda oldukça büyük bir vakıf kurmuştur. Numan Bey, tekkenin 36 İstanbul’daki Türkistan Tekkeleri, 2017, s. 226-227. meşîhatına Afgânî dervişlerinden mücerred (bekâr) mütedeyyin, sâlih ve muttaki bir kişinin tayin edilmesini, eğer Afgânî dervişleri arasından uygun bir post-nişîn bulunamazsa, aynı özelliklere sâhip Nakşibendî bir Özbek dervişinin atanmasını istemiştir.37 MEDİNE-İ MÜNEVVERE Hoca es-Seyyid Rahmetullah Efendi Vakfı Hoca es-Seyyid Rahmetullah Efendi (bin Hoca Mehmed Şefi’ en-Nakşibend el-Hüseynî es-Semerkandi), 8 Ocak 1761 (Gurre-i Cemaziyelâhir 1174) tarihinde Medine’de bir medrese vakfı kurmuştur. Buna göre Hoca es-Seyyid Rahmetullah Efendi, Medine’de Haccamîn Sokağının sonunda, Daru’l-merhamet (şefkat yuvası) denilen yerde 9 odalı, bir medrese yaptırmıştır. “Bu medresenin 4 odası üst katta, 5 odası alt kattadır. Altta olanlardan dördü, üst kattaki dört odanın altında, diğer bir oda ise medresenin güneyinde, medrese kapısından iç tarafında yerleştirilmiştir. Solda bölünmüş odaya çıkılan eyvanla beraber vâkıfın evi yer almaktadır”. Ayrıca kapının iç tarafında, karşılıklı iki odanın altında bir mahzen ve üç oda (ev) bulunmaktadır. Bu odalardan biri iç taraftadır; güneyi Diyaru’l-Aşere’ye giden büyük caddede, kuzeyi Diyaru’l-Aşere ve Daru’s-Saâde Ağası’nın Medrese-i Cedîdi (Yeni Medrese), doğusu kadınlar meskeni Rabatu’l-merağ ve Medine mücavirlerinden Faslıların Vakfı ve Seyyidlerin reisinin hizmetkârları olan Ağalar Vakfı, batısı Yeni Medrese ile 6 Rebiu’l-Âhir 1170 H. tarihli bir senetle Ahmed Zâfir’den bu mirasa sahip olana geçmiş olan Ağalar Vakfı yer almaktadır. Hoca es-Seyyid Rahmetullah bu medreseyi (külliyeyi), büyük âlim, peygamber sülalesinden, Hz. Ali ile Hz. Fatıma’nın soyundan, Medine’de ikamet eden es-Seyyid Muhammed eş-Şeyh el-Özbekî ile 37 el-Hac Numan Bey bin el-Hac Ali Bey Vakfiyesi, 1 Nisan 1793 (H.19.8.1207), VGMA, Defter nu: 627, s. 394, sıra: 195. 267 268 Özbekî Cemaati’nden bekâr olup ilim tahsil edenler için, şayet bunlardan kimse bulunmazsa ilim tahsil etmeleri ve bekâr olmaları şartıyla mevcut olan Özbek çocuklara, şayet Özbek çocuklarından kimse olmazsa, ilim tahsil edecek başka nesil bekâr gençlere vakfetmiştir. Müderris olarak da o sırada Harem-i Nebevî’de müderris olan ma’rûf es-Seyyid Muhammed Şeyh el-Özbekî’yi, ondan sonra Medine’de ikamet eden Özbek cemaatinin en âlim kişiyi tayin etmiştir. Ehil bulunmazsa bu durumda Hanefî seyyidlerden âlim ve ehil bir kişinin müderris olması istenmiş; medresede yalnız fıkıh, hadis ve tefsir gibi “faydalı” dersler okutulmasını şart koşmuştur. Öncelikle medresede iki odanın altındaki mahzeni kendinden sonra kardeşi Hoca Refi es- Semerkandî ve çocuklarının tasarrufuna bırakmış, nesil biterse medreseye geçmesini şart koşmuştur. Ayrıca, medresenin tedris görevi için; günlük 6 Osmanlı Mısır parası, her bir âlim için günlük 6 Osmanlı parası; Nâzır için 4,5; vakıfta kalan hak sahibi olan her bir talebe için 2; Mübaşir içir 1; medresenin tamiri ve termimi için de 1,5 Osmanlı Mısır Parası tayin ve tespit etmiştir. Vakfa gelen paraları hak sahiplerine dağıtma işini de nâzırı görevlendirmiştir.38 Bu vakıf, Medine-i Münevvere kadıları el-Hac Ali Paşazâde Abdullah Efendi ile Debbağzâde Mustafa Efendi’nin istid‘âsıyla Daru’s-Saade Ağası Bilal Ağa’nın oluruyla, 18 Ekim 1800 (H. 6 Receb 1219) tarihinde Haremeynü’ş-Şerifeyn Muhasebesine kayd olunmuştur.39 Özbek Şeyh Abdulgafur Efendi Vakfı Hz. Peygamber’in şehri Medine’de, İstanbul Eyüp’de Kalenderiye Tekkesi şeyhi olan, Abdullah oğlu Özbek Şeyh Abdulgafur Efendi, Hicrî 27 Şevval 1269 (Milâdî 3 Ağustos 1853) tarihinde, Medine’de “Hz. Peygamber(in kabrini) ziyaret eden 38 39 Hoca es-Seyyid Rahmetullah Efendi bin Hoca Mehmed Şefi’ el-Hüseynî es-Semerkandî Vakfiyesi, 8 Ocak 1761 (Gurre-i Cemaziyelâhir 1174), VGMA, Defter nu: 744, s. 412, sıra: 178. VGMA, Defter nu: 744, s. 412, sıra: 178. Nakşibendî tarikatına mensup Özbeklerin erkeklerinin kalmaları için” Medine’de Sur dışında Menaha’da Karabaş denilen yerde olan evini,40 “Nakşibendî Özbekler Tekkesine” dönüştürerek, bütün müştemilâtıyla birlikte vakfetmiştir. Vakıf, Medine kadısı Debbağzâde es-Seyyid Mehmed Ârif tarafından tescil edilmiştir. Şeyh Abdulgafur Efendi, öncelikle evin (tekkenin) yaşadığı sürece kendi tasarrufunda olmasını,“kendinden sonra Peygamberlerin efendisi Hz. Muhammed’i (S.A.V) ziyaret için Medine’ye gelen, iyi kimselerden olan, ibadetleri yerine getiren ve sabırlı fakir Özbeklerin” burada kalmalarını şart koşmuştur. Vakfın mütevellisi (nâzırı) olarak yaşadığı sürece kendisini; kendisinden sonra manevi evladı Mehmed Efendi’yi, sonra da Nakşibendi tarikatına mensup, aslen Özbek olan ve zâviyede kalan, zâviye şeyhini tayin etmiştir. Ayrıca tekkenin yıllık 25 guruş zemin kirasını ödenmesini, “tekkede evli hiç bir kimsenin kalmamasını”, tekkede kalanlardan her hangi birinin hiyâneti veya huzursuzluğa sebep olacak bir tartışmaya, uyumsuzluk veya edep dışı bir davranışı olursa, bu da “bir hakikat olarak” ispat edilebilirse, buna sebep olan kişinin, mütevelli (nâzırın) tarafından kesin olarak tekkeden çıkarmasını, şart koşmuştur.41 Şeyh Süleyman Efendi Vakfı Abdurrahman Oğlu Şeyh Süleyman Efendi, 17 Ağustos 1867 (H.16 Rebî‘ulâhir 1284) tarihinde Medine-i Münevvere’de Yeni Özbek Medresesi için bir vakıf kurmuştur. Buna göre Süleyman Efendi, 1264 yılında Medine’de Tayyibe Şehri’nin Hapis sokağının sol tarafında bulunan bir evi 30.000 guruşa Hacı Mehmed et-Tavîl’den satın aldı. Bu evi vakfedip, kendisi vefat ettikten sonra evin kiraya verilip, gelirinin 40 41 Evin; “güneyi avlu ve İskenderiyelinin evinin bir kısmı, doğusu Abdulvâhid’in evi, batı tarafı giriş kısmının olduğu avlu olan, enkazıyla beraber evinin tamamı”. Özbek Şeyh Abdulgafur Efendi bin Abdullah Vakfiyesi, VGMA. Hicrî 27 Şevval 1269 (Milâdî 3 Ağustos 1853), Defter nu: 582/1/1, s. 221. sıra: 153. 269 Medîne-i Münevvere’de Benî Hüseyin Sokağı’nda bulunan Yeni Özbek Medresesi sâkinlerine dağıtılmasını şart koşmuştur.42 270 MEKKE-İ MÜKERREME es-Seyyid Mehmed Hoca Küçük bin es-Seyyid Mehmed el-Özbekî Nakşibendî, 1750 yılı Şubat/Mart’ında (Rebiülevve 1163) Mekke’de; 1 zâviye [7 mesken (salon), 1 ribat (tekke), 17 kubbeli halvet (zikir) odası, dervişlerinin yatıp-kalktıkları revaklı mekân]; 2 evini (eskiden Seyyid Yahya bin Bürkat ve “Seyyid Abdulkerim bin Amr evleri); On halvethanesi olan 1 ribatı, 1 evini (Seyyid Şâkir bin Abdulmuîn evi) ve 1 süprüntülüğü (Mesfele’de) vakfetti. Buna göre, zâviyenin revaklı kısmında Mekke’de yaşayan Özbek dervişlerinin; 17 halvethâneli ribatta yine Mekke’de yaşayan Özbek fakir dervişlerinin; 10 odalı ribatta ise fakir Özbek kadınların kalmalarını şart koşmuştur. Vakfedilen 3 ev ile 1 süprüntülüğün kira gelirleri vakıf idaresi ile zaviyenin giderlerine tahsis edilmiştir.43 KUDÜS-İ ŞERÎF Kudüs Özbekler Tekkesi Kudüs Özbekler Tekkesi, temeli XIV. yüzyıla dayanan eski bir Nakşibendî/ Buharî tekkesi olarak inşa edilmiş iken, sonradan “Özbekler Tekkesi”ne dönüştürülmüştür. Eskiden İmam Buharî soyundan gelen Nakşibendî şeyhler postnişînlik yapıyorken, Özbek kimliğini, Şeyh Muhammed Salih el-Özbekî kazandırmıştır.44 1616 yılında Kudüs Sancakbeyi Mehmed Paşa’nın damadı, Kapıcıbaşı Sofî Osman Ağa (ibn Abdulmuin) tarafından yeniden inşa edilmiştir. Tekke, Eski Kudüs’te Harem-i 42 43 44 Abdurrahman Oğlu Şeyh Süleyman Efendi Vakfiyesi, 17 Ağustos 1867 (H. 16 Rebîu’l-Ahîr 1284), VGMA, Defter nu: 748, s. 8, sıra: 4. es-Seyyid Mehmed Hoca Küçük bin es-Seyyid Mehmed el-Özbekî Nakşibendî Vakfiyesi, Şubat/Mart 1750 (Rebiülevve 1163), VGMA, Defter nu: 747, s. 175, sıra: 148. C.EV. Gömlek: 383, sıra: 19418, H. 29.06.1258 (M. 7.8.1842) Şerîf ’in kuzeybatısında Çile Sokağında yer almaktaydı. Tevhidhâne (Mescid) ve dört derviş hücresinden oluşmaktaydı. Tevhidhânenin girişi üzerindeki Hicrî 1236 (1820) tarihli Osmanlıca tamirât kitâbesinde “Yapıldı Fotoğraf 7: Kudüs Özbekler Tekkesi Hankâh-ı Özbek, açıldı ehl-i irfâne” yazılıdır. Bir arşiv belgesine göre tekke, 7.8.1842 tarihinde yeni bir tamirat geçirmiş ve tekkede kalan dervişân için “ta‘âmiye” tahsis edilmiştir.45 Tekke, bütün Özbek tekkelerinde olduğu gibi, Nakşibendî tarikatı kolonizasyonunda olup, “hatme-i hâcegân” yapılıyordu. Hatmeye katılanlara da Özbek pilavı ikram ediliyordu. Müdavimleri Kudüs üzerinde hacca giden Özbekistanlı meşâyih, dervişân ile hacı adaylarıydı.46 ZİYARET YERLERİ Bursa Buhara Kalenderhânesi Bursa’da Özbek adıyla anılan iki tekke bulunmaktadır. İlki, Bursa’nın Fetih Kapısının açıldığı yerde konumlanan, Pınarbaşı’ndaki “Buhara Kalenderhânesi” de denilen, Gâr-ı Âşıkân Dergâhı (Mağarası)’dır. Yadigâr-ı Şemsî’de yer alan bilgiye göre Emir Sultan Bursa’ya geldiğinde bir süre burada misafir edilmiştir. Dergâhın ilk şeyhi olarak, Nakşî Şeyhi Özbek Abdurrahman Baba’nın adı geçmektedir. Tekke 15. yüzyıldan 45 46 C.EV. Gömlek: 383, sıra: 19418. Elif Kanat, Kudüs’teki İslâmî Vakıf ve Eserlerle İlgili Şam Ahkâm Defterlerinde Yer Alan Hükümler (1742-1830), (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Marmara Üni. Türkiyat Araştırmaları Ens., İstanbul 2013, s. 31. 271 272 Osmanlı Devleti’nin sonuna kadar varlığını korumuştur. Tekkeye Şeyh Abdülkadir el-Buhârî’nin vefatından sonra Nakşibendî/ Halidî şeyhi Seyfeddin el-Buharî, 1886 (H.1304) yılında postnişîn olmuştur. Onun 1895 yılında hacca gidip, Mekke’deki -o sırada boş olan- Nakşibendî tekkesine şeyh olmasıyla, boşan Buhara Kalenderhânesine, Bursa Özbekler Tekkesi şeyhi Said Can Efendi’nin oğlu Hâfız Emin Efendi tayin edilmiş, Said Can Efendi 1896 yılında ölünce yerine, oğlu Kalenderhâne Şeyhi Hafız Emin Efendi, onun yerine de kardeşi Hafız Yusuf Efendi geçmiştir.47 Bursa Özbekler Tekkesi Bursa’da ikinci Özbek Tekkesi, Kalenderhâne yakınında Pınarbaşı’nda İzzeddin Câmiinin batısında yer alan Buhara Tekkesi’dir. XVI. yüzyılda kurulan bu tekkeye Özbekler veya Aşur Efendi tekkesi de denilmiştir. Tekke, Nakşibendî tarikatı kolonizasyonunda olup48 Pazartesi ve Cuma günleri Nakşîbendî “hatme-i hâcegânı” yapılmaktadır. Şeyh Derviş Mehmed, bu tekkenin fukarası dervişlerin yemek giderleri için 5 akçe vakfetmiştir.49 Mutasarrıf es-Seyyid Ahmed Paşa, bu tekke için bir vakıf kurmuştur. Mutasarrıf es-Seyyid Ahmed Paşa Vakfı Bursa’da Hüdavendigar ve Kocaeli Sancakları mutasarrıfı es-Seyyid Ahmed Paşa, 23 Eylül 1819 (H. 3 Zilhicce 1234) tarihinde Kütahya Sancağına tâbi Altıntaş Nahiyesi’nde Eymir ve Alibey Köylerinde iki çiftliğini bütün müştemilâtlarıyla birlikte vakfedip, iki çiftliğin öşür geliri ile Bursa’da İncilice Mahallesindeki 1,5 evlek miktarı dut bahçesinin gelirini, yine Bursa’nın Pınarbaşı isimli mahallinde Abdal Murad ve Seyyid Nasır Zaviyeleri arasında İrade-i ‘Aliyye-i Hümâyun ile imâr ve 47 48 49 Abdurrezzak Tek, “Tekkelerin Kapatılmadan Önce Nakşîliğin Bursa’daki Tarihi Süreci”, Uludağ Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Dergisi, c. 16, sayı: 1 (2007), s. 217-218. Tek, 2007, s. 219. BOA, Hicrî 25 Rebiulevvel 1131 (M.15 Şubat 1719), C..EV.. 477, 24106. tecdidine muvaffak olduğu “Kalenderhane-i Özbekiye” demekle meşhur Zâviye-i Nakşibendiyyede post-nişîn olan eş-Şeyh Niyazi el-Buharî Efendi’nin tevliyetinde/ idaresinde icar edilerek, öşür gelirinden 70 guruş bedel-i öşür mukataaları ödendikten sonra her ne kalırsa “Kalenderhâne-i Özbekiye’ye “iyâb ve zehâb” eden yâni gelip-giden fukara-i dervişânın yemek (it‘âm-ı taâm) giderlerine sarf edilmesini şart koşmuştur.50 Drama Özbekler Zâviyesi Osmanlı devrinde Selanik Vilâyetine bağlı Drama Sancağına bağlı Kavala Kazasının Özbek Köyü bulunmaktadır.51 Bu köyde bir Özbekîye Zâviyesi kayıtlıdır. 13 Ocak 1894 tarihinde Özbekîye Zâviyesi post-nişîni Mehmed Nuri Efendi, eski ma‘aşât ve tayinât bedellerinin tasfiyesi için, Vakıflar İdare Meclisi’ne bir arzuhal yazmıştır.52 Bu zaviyenin varlığını bu arzuhalden öğrenmekteyiz. Arşivlerde bu zâviye hakkında daha fazla bilgi yoktur. HAC YOLUNDA Pâyitaht İstanbul’dan Mekke/ Medine’ye uzanan “Hac Yolu” güzergâhında Karahisar-ı Sâhib (Afyon), Adana, Antakya, Halep ve Şam’da “Özbekler Tekkesi”nin tesis edildiği görülmüştür. Bunlar, genellikle, tıpkı Pâyitaht İstanbul veya diğer şehirlerde olduğu gibi ya eski bir Nakşibendî tekkesine Özbekistan şehirleri -Buhara veya Semerkand’dan- gelen bir şeyh veya mahallinde mütemekkin bir Nakşibendî şeyh tarafından ya da tamirât esnasında dönüştürülmüş veya yeniden inşa edilerek buralara vakıflar tahsis edilmiştir. 50 51 52 Hüdavendigar/ Kocaeli Mutasarrıfı Ahmed Paşa Vakfiyesi, H. 3 Zilhicce 1234 (23 Eylül 1819) VGMA, Defter nu: 580, s. 175, sıra: 86. BCA.Kutu: 130-16-13-2, Gömlek: 953, Sıra:3675/4, M. 20.12.1923. BOA. BEO. 342/ 25610 (H. 6.7.1311/M. 13.1.1894). 273 274 Karahisar-ı Sâhib Nakşibendîye-i Özbekiye Dergâhı Karahisâr-ı Sâhip (Afyon)’te, Hacı Nuh mahallesinden aslen Buharalı el-Hac Adil Efendi ibn Hüseyin, 24 Ocak 1866 (H. 7.9. 1282) tarihinde, yine Hacı Nuh Mahallesinde olan iki katlı üst katında iki oda bir sofa (suffa) ve alt katında iki oda, bir kiler, bir ahır ve çardak tabir olunur avlu ve sokak kapısından oluşan bir mülk menzilini Nakşibendî tekkesi olarak ve tekkeye gelip giden misafirler için misafirhâne olarak kullanması için bir mülk menzilini (evini) ve “onu onbir buçuk guruş hesabı” ile işletilerek geliri tekke ve misafirhane giderlerine sarfedilmek üzere 1000 guruş parasını, Tescil Mütevellisi tayin ettiği Karahisar-ı Sahib’in Kayadibi Mahallesi ahalisinden elHac Murad Efendi ibn el-Hac Halil’in huzurunda yine aslen Buhara-yı Şerîf ahalisinden Hacı İsmail Mahallesinde sâkin eş-Şeyh el-Hac Seyfettin Efendi ibn Mehmed Alim şahitliğinde vakfetmiştir. Vâkıf 1000 guruşun geliri ile önce menzillerin tamir ve termimine sarf edilmesini; iki katlı menzilin ikinci katındaki odalardan birisinin Nakşibendîyenin Halidîye tekkesi olması, hazır Şeyh el-Hac Seyfeddin Efendi’nin yaşadıkça hasbî şeyh olup, “kıraati hatme-i hâce ve âyin-i Tarikat-ı ‘Aliyye-i Halidîyeyi icrâ eyleyemesi onun vefatından sonra onun evlâdının aslah ve erşedinin ve meşîhata ehliyetlisinin şeyh olmasını şart koşmuştur. Ayrıca Tekke-i Nakşibendîye-i Halidîye’nin sâir odalarında Maverâunnehir’den gelen “fukara-yı seyyâh-ı müslimînin” misafir olmasını ve nihayet adı geçen el-Hac Murad Efendi’nin de vakfa evlâdiyet (evlad-ı zükûr ve inâsen) üzere hasbî (ücretsiz) mütevelli olmasını istemiştir.53 Buharalı el-Hac Adil Efendi’nin vakfı, 26.11.1867 tarihinde pâyitahtta tescil edilmiştir. Bu kayıtta Karahisar-ı Sahib’teki tekke vakfı “Dergâh-ı Nakşibendîye-i Özbekîye ve Misafirhâne-i Seyyâhîn” adıyla kaydedildiği görülmüştür.54 53 54 Buharalı el-Hac Adil Efendi ibn Hüseyin Vakfiyesi, VGMA, H. 7.9. 1282 (M. 24.1.1866), Defter Nu: 584 sayfa: 173, sıra: 79. BOA.C.Ev. 118/ 5875 (H. 7.9. 1282 (M. 24.1.1866). Adana’da Şeyh Muslihiddin Tekkesi 1900’lü yıllarda Şeyh-zâde Mahallesi Mescidi’nin yanında Buhara ahâlisinin gönderdiği paralar ile yaptırılmıştır.55 Alt katında 1 mağaza ve tekke hücreleri bulunan iki katlı (tahtânî-fevkânî) bir tekkedir. Hacı Mustafa Efendi bu tekke için 30 Osmanlı Lirası vakfetmiştir.56 Vakfın geliri, Şeyh Muslihuddin Çilehânesi’nin tahtında bulunan mağaza ile derviş hücrelerinin tamir ve termîmine; ayrıca tekye ve derviş odalarının hasır ve aydınlatmasına, artanının da tekkedeki post-nişîn olan şeyhe tahsis edilmiştir. 1900’lü yıllarda restore edilen Şeyh Muslihiddin Tekkesi, 1939 yılında 210 liraya satılmıştır.57 Halep, Antakya ve Şam Tekkeleri Halep, Yavuz Sultan Selim’in Mısır Seferi sırasında Mercidâbık Savaşı (24 Ağustos 1516)’ndan dört gün sonra Osmanlı hâkimiyetine geçmiştir. Halep, gelişimini Osmanlı devrinde de sürdürdü ve Kanuni Sultan Süleyman (1520-1566) devrinde beylerbeyiliği merkezi olarak düzenlendi.58 Halep, İstanbul’dan Mekke-Medine’ye uzanan “Hac Yolu” güzergâhında olup, Anadolu’dan kara yoluyla hacca giden hacıların, Arap coğrafyasına girmeden önce, Hac Emîri’nin (Emîr-i Hâc) korumasında, yola devam etmek için birleştikleri son menzildir.59 Bu itibarla, hacılar için önemli menzillerden biriydi. Bu özellikleri şehrin gelişmesine katkı sağlamıştır. İstanbul üzerinden karayolu ile hacca giden Özbek hacılar için Halep’te bir tekkenin varlığı kayıtlara yansımıştır. Halep’te 15. yüzyıl ortalarında Necmeddin Kübrâ’nın soyundan Şeyh Necib’i, Nakşibendî Tarikatı’nda Yakup Çerhhî’yi veya Şeyh Ubeydullah 55 56 57 58 59 Mustafa Alkan, Adana Vakıfları; İnsan, Vakıf ve Şehir, Ankara 2014, Türk Tarih Kurumu, s. 219. Esas 2/1, 981; Hacı Mustafa Efendi ibn Hacı Ahmed Talhi Vakfiyesi, 1319/1901, VGMA, MA 594/247. Hayrât Satış Kaydı Defteri. Bruce Masters, “Halep (:Osmanlı Dönemi)”, DİA, 15, (1997), 247- 248. Münir Atalar, Osmanlı Devletinde Sürre-i Hümâyûn ve Sürre Alayları, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara 2015, s. 172. 275 276 Ahrâr’ı görüyoruz.60 İstanbul ve Bursa’daki uygulamaların bir benzerinin Antakya ve Halep’te de yaşandığı, Özbek hacıların, ulemâ ve dervişânın, Buharî ve Nahşibendî tekkelerinde konakladıkları anlaşılıyor. Bu bağlamda arşiv kayıtlarından Antakya hâricinde yâni hâric-i şehirde bir Nakşibendî tekkesinin,61 Halep’in Mekusiye Mahallesi’nde yine bir Nakşibendî tekkesinin62 ve Buhari-i Şerîf ’in okunduğu Câmi-i Kebir’in (Hazret-i Zekeriya Câmii)63 ve Şam’da da bir Nakşibendî dergâhının64 kurulmuş olduğunu görüyoruz. Bu tekkelere bir takım tahsisâtın yapıldığı kayıtlara yansımıştır. Bağdat Özbekiye Tekkesi XVI. yüzyılın başında İran coğrafyasındaki mezhep savaşlarının durulmasından sonra Türkistan’dan, İran üzerinden, hacca giden hacılar; Semerkand, Buhara, Merv, Nişabur, Isfahan, Bağdat ve Basra güzergâhını takip ederek Mekke ve Medine’ye gidiyorlardı. Bu güzergâh için Bağdat, tarihi ve kültürel bir merkezdi. Özbekistan’dan gelen hacılar için Bağdat’ta da bir Özbekler tekkesi kurulmuştu. Bu tekkenin temeli Hicrî 1062 (M.1650) yılına dayanmaktadır. Bu yılda Özbek hanı İmam Kulu Han, hacca giderken Bağdat’ta vefat etmiş, Bağdat’ın İmâm-ı ‘Azâm kapısının karşısına (yakınına) defnedilmiştir. Bundan otuz yıl sonra kardeşinin oğlu, o sıradaki Özbek hanı Abdülaziz Han (bin Sübhan Kulu Han), Hicrî 1092 (M.1681/82) yılında, o da hacca giderken, amcasının türbesinin yanına bir câmi [ve tekke] manzumesi inşa ettirmiştir. Bundan sonra bu manzume Özbek hacıların ziyaret ve barınma mekânı olmuştur. Özbek Câmi manzumesi, yaklaşık bir buçuk asır sonra harap bir vaziyete düşünce, 1816-1831 60 61 62 63 64 Abdurrezzak Tek, “Tekkeler Kapatılmadan Önce Nakşîliğin Bursa’daki Tarihi Süreci”, Uludağ Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Dergisi, cilt 16, sayı: 1, (2007), s. 213. BOA. C.EV, 533/ 26905, H. 29.10. 1184 (M.15. 02. 1771). BOA. C.EV. 644/ 32466, H. 29.12.1209 (M. 17. 07. 1795). BOA. DVNSMHM.d, 28/ 494, H.25.07.984 (M.18. 10. 1576). BOA. AE.SMS.II, 91/ 9819, H. 09. 03. 1115 (M: 23. 7.1703). 277 Fotoğraf 8: Bağdat Özbekler Câmii ve Tekkesi yılları arasında on beş yıl Bağdat valiliği yapan Vezir Davud Paşa, bu külliyeyi, Hicrî 1239 (M.1824) yılında yeniden inşa ettirmiştir.65 Bundan dolayı manzumenin adı “Davud Paşa Özbekîye Tekkesi” olarak anılmaya başlamıştır.66 Yaşarken değişik hayrât kurumları için pek çok vakıf tesis eden67 Davud Paşa, Bağdat’ta İmâm-ı ‘Azâm Kapısının karşısına yeniden inşa ettirdiği bu, câmi merkezli, manzumenin giderleri için, bir bâb ‘Alveyi (hanı) vakfetmiştir. Bütün vakıflarının ortak mütevellisi olan oğlu Yusuf Bey (bin Davud Paşa)’in yönetiminde, hanın (alvenin) icâresinden elde edilecek gelir ile öncelikle han ve câminin tamir ve termiminden artan gelirlerini câminin görevlilerine tahsis etmiştir.68 278 Fotoğraf: 9 Bağdat Özbekler Camii ve Tekkesi 65 66 67 68 Abbas el-Azzâvî, Tarih el-Irak Beyne İhtilâleyn, c. V, el-Mahdudî Yayınevi, Bağdat 1953, s. 25. BOA. BED. 15/ 1080. Vezir Davud Paşa Vakfiyesi, H. 1243-1246 (M. 1827-1831), VGMA. Defter Nu: 580, s. 447464, sıra: 256- 269. Vezir Davud Paşa Vakfiyesi, H. 23 B 1239 (24 Mart 1824), Bağdat Şer‘iyye Sicili, 9, s. 3, sıra: 7 (Irak Milli Kütüphanesi). Bu vakfiyeye göre; mütevelliye: 200 guruş; imam: 80 akçe; hatip: 60 akçe; 3 müezzin: 24’er akçe; 3 temcithân: 12’şer akçe; 3 devirhân: 16’şar akçe; tarifhân: 16 akçe; ser-mahfel: 16 akçe; semsdâr: 10 akçe; müezzin-i râbi’: 2 akçe; kennâs: 10 akçe; bevvâb: 10 akçe; kandilci: 24 akçe; ferraş: 10 akçe; saka: 10 akçe. Esâsen Davud Paşa, âlim, âdil ve zâhid bir kişi olup, “âsafü’z-zamân” (zamanın veziri) lâkabıyla anılır olmuş ve bundan dolayı da yaptırdığı, söz konusu camiye “Câmi-i Âsafiye” denilmiştir69. Onun âlimç ve fâzıl bir kişi olması Bağdat’da bir câmi, iki medrese bir kütüphâne, onlarca âlim kişiler için kurduğu vakfın vakfiyesine de yansımıştır70. Bu itibarla, 19. yüzyılın ilk çeyreğinde tesis edilen Bağdat Özbekler Tekkesi, Devlet-i ‘Aliyye’nin son yüzyılında Özbek, ulemâ, meşâyih ve tüccârâna hizmet etmiştir. Tekke, 185071 ile 190672 yıllarında iki kere tamirat görmüştür. 1850’li yıllardan önce dergâhın ta‘âmiye bedelinden Post-nişîn Şeyh Ömer Efendi’ye tahsisât bağlanmış, şeyhin vefatı üzerine73, bu tahsisat 24.7.1850 tarihinde dergâhın ta‘âmiye giderlerine geri eklenmesi talep edilmiş74 ve bu talep 27.11.1850 tarihinde tevzî edilmiştir75. Bundan sonra tekkenin daha çok ta‘âmiye giderleriyle kayıtlara yansıdığı görülmüştür. Nitekim 23 Mart 1853 tarihinde 100 guruş tahsis edilmiş76, 5 Nisan 1859 tarihinde Bağdat’da Said ve Esad efendilerden boşalan hınta (arpa) dergâha verilmiş77, aynı günlerde bir başka kalemden yine arpa ve buğday tahsis edilmiştir78. Bağdat’daki bu dergâha gelip giden çok olmalı ki 25 Haziran 187179 ve 28 Eylül 189180 tarihlerinde ta‘âmiye zammı isteği tekrarlanmıştır. Bu son talepten sonra 25 Mart 1894 tarihinde Vakıflar İdare Meclisi, 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 Abdüsselam Uluçam, “Asafiye Câmii”, DİA, III, (1991), 455-456. Vezir Davud Paşa Vakfiyesi, H. 1243-1246 (M. 1827-1831), VGMA. Defter Nu: 580, s. 447-464, sıra: 256- 269. BOA. A.MKT. MVL. 30/ 64 (H.29.10. 1266/ M. 7. 9. 1850). BOA. İ.EV. 40/15 (H.4.4.1324/ 28.5.1906); ŞD. 174/32 (7.3.1324/ M. 1.5.1906) BOA. MVL. 91/ 59 (H.14.9.1266/ M. 24.7.1850) BOA. MVL. 91/ 59 (14.9.1266/ M. 24.7.1850) BOA. C.EV. 136/ 6787 (22.1.1267/ 27.11.1850). BOA. İ. MVL. 268/ 10284 (H.26.10.1269). BOA. MVl. 752/ 29 (H. 30.5.1275). BOA. İ. MVL. 412/ 21188 (12.6.1275). BOA. İ.DH. 634/ 44102 (H. 6.4.1288) BOA. İ.DH. 1225/ 95695 (H. 19.9.1308). 279 280 dergâhın ta‘âmiye giderlerine 300 guruş zam81 yapmıştır. Bu artırmadan sonra talep sürmüş ki, nihayet 26 Ekim 1894 tarihinde dergâhın ta‘âmiye giderlerinin diğer dergâhlarla kıyaslandığında yeterli görülüp reddedilmiştir82. Bu kayıttan sonra 31 Mayıs 1906 (H.7.4.1324) tarihli bir arzuhale göre Bağdat’daki Davud Paşa Vakfı’ndan Özbekîye Câmi-i Şerîfi ile tekkesinin “icrâ-yı tâmiri” yapılmak istendiği kayıtlara yansımıştır83. 1 Ocak 1893 (H. 12 C 1310) tarihli bir ‘ilama göre ise Abdulkadir Efendi [ibn Salih Efendi ibn Abdullah] Bağdat Şer’iyye Mahkemesine müracaat ederek, Bağdat’ın Meydan Mahallesinde olan Özbekler Tekkesi’nin müezzinlik ve devirhânlık görevlerinin 37 guruş vazife ile uhdesinde olduğunu fakat maaşının ödenmediğini beyan ederek, Bağdat’ın Barutçular Mahallesinde oturan Bağdat Evkaf Muhasebecisi Molla Abdülvehhab (bin Hacı Ali)’ı şikâyet etmiş, mahkemeden de vazifesinin ödenmesi kararını çıkartmıştır84. Kahire Özbekiye Semti ve Tekkesi İstanbul’dan deniz yolu ile hacca gidenlerin duraklarından biri Kahire idi. Vakıf Kayıtlar Arşivi’ndeki bir kayıt Kahire’de bir Özbek Tekkesi’nin varlığını şahitlik etmektedir. Ayrıca Kahire’de bir Özbekîye Semti bulunmaktadır. Burası, Fâtımî dönemi Kahire’sini batıya doğru çevreleyen, Haliç’in ötesinde bir yerleşim alanıydı. Gelişimine Memlûk döneminde başlamıştır. Yerleşime el-Melikü’n-Nâsır Muhammed (1293-1341)’in fâsılalı idaresi döneminde açılmış, Emir Özbek bin Tutuk (1476-1484) tarafından yaptırılan büyük havuzun kıyısında cami, saray, bahçe ve köşklerle Özbekîye Mahallesi oluşmuş ve adını bu emirden almıştır. Daha sonra büyük tüccarlardan Osman Kethüdâ’nın Özbekîye’nin doğu kıyısındaki vakfı, yanında bir hamam ile 81 82 83 84 BOA. BEO. 483/ 36196 (H. 25. 3. 1312). BOA. BEO. 503/ 37717 (H. 25.4.1312). BOA. BEO. 2840/ 212941 (H. 7.4.1324). VGMA. H. 12 C 1310, Defter nu: 601, s. 234, sıra: 306. gölün güneybatı köşesinde inşa ettirdiği bir cami, bir çeşme ve ticarî mekânlarıyla seçkin bir yerleşim alanına dönüşmüştür. Memlûk dönemi Kahire’sine pek çok zâviye, hankah ve ribâtlar inşa edilmiştir. Osmanlı devrinde Bekrîyye Tarikatı yayılmış, Özbekîye, Kahire’de yabancılara oturma izni verilmesiyle tedrîcen elçiler ve yabancı tüccarların oturduğu bir Avrupalı mahallesine dönüşmüştür85. Memlûk devrinde yaygın olarak inşa edilen pek çok zâviye veya tekkeden birinin Özbekler veya Nakşibendî tarikatı mensupları tarafından kullanması yaygın bir gelenek olmuştur. Nitekim 6 Kasım 1846 tarihinde Hokand Hanlığı Sefaretinden Elbeğ Ağa Paşa’nın bir yazısına göre, kendisinin, Özbekler Şeyhi Süleyman Efendi’nin Sefir Yakup Hanı maiyetinde Kahire’ye götürmek istedikleri, belgelere yansımıştır86. SONUÇ Sonuç olarak, Özbek Tekkeleri Osmanlı coğrafyasında iki temel sebebe bağlı olarak kurumlaşmış ve çoğalmıştır. Bunlardan birincisi, temeli Şâh-ı Nakşibend es-Seyyid Bahâuddîn Muhammed bin Muhammed el-Buhârî (1318-1389)’nin kurduğu, Türkî karakterli Nakşibendî tarikatının kolonizasyonu ve yayılmasıdır. Bu yolla gelişme, Molla Zeyrek Medresesi’ndeki tahsilinden sonra Alâeddin et-Tûsî ile önce İran’ın Kirman Şehrine, oradan Semerkand ve Buhara’ya gidip, buralardaki eğitiminden sonra Şeyh Ubeydullah Ahrâr’a bağlanıp, onun halîfesi olarak, önce memleketi Simav’a, oradan da Pâyitaht İstanbul’a hicret ederek, Nakşibendî tarikatını yaymasıyla oluşan Nakşibendî tekke veya zâviyeleri üzerindendir. Bu zâviyeler, Buhara ve Semerkand’dan gelen şeyhlerin, eski Nakşibendî zâviyelerini Özbek Tekkesine dönüştürmesiyle 85 86 Andrê Raymond, “Kahire: Osmanlı Dönemi”, DİA, 24, (2001), s. 179182. BOA. A. DVN. DVE. 11/41 (17.11.1262/ M. 6. 11. 1846). 281 282 çoğalmıştır. İkinci olarak da 16. yüzyılın başında, İran coğrafyasında kurulan Şiî mezhep tabanlı Safevî Devleti’nin, Türkistan ile Osmanlı Devleti arasına yerleşmesiyle, Özbekistan- Türkiye yol güzergâhının Buhara, Semerkand, Hazar Denizi kıyısını takip ederek, Astrahan, Kırım üzerinden Kefe ve Özi limanlarından gemilerle İstanbul’a yönelmesi sonucu, bu güzergâh üzerindeki menzillerde ortaya çıkan konaklama ihtiyacındandır. Özbekistan’dan İstanbul’a, İstanbul’dan Mekke/ Medine’ye uzanan yollarda görülen Özbek hacı adayları, talebeler, dervişler ve tüccarlar için, Osmanlı veya Özbek asıllı veya Nakşibendî tarikatına mensup mal- mülk sahibi zenginler, “Dâru’l-Hilâfe: İstanbul’da, Haremeyn-i Şerifeyn şehirleri Kudüs, Mekke ve Medine’de, Hac Yolu üzerindeki Karahisar-ı Sâhip, Adana, Antakya, Halep, Şam ve Kahire’de ve nihâyet Bursa ve Drama’da olduğu gibi, içinde Nakşibendî tekke veya zâviyesinin bulunduğu ziyaret yerleri olan şehirlerde “Özbek tekke/ zâviyeleri” kurulmuştur. Bu tekke/ zâviyeler, Nakşibendî tarikatı eksenli olup, bunlar için pek çok vakıf tesis edilmiştir. Ayrıca bu tekke veya zâviyeler, gelip geçen Özbek hacı, ulemâ, meşâyih ve tüccâr zümreleri için hem birer konaklama yeri olmuşlar, hem de modern devlet geleneği öncesi, içinden kopup geldikleri devletlerin “ileri karakolluğunu” yâni “maslahatgüzarlığı”nı yapmışlardır. En nihayet, Buhara’daki Şah-ı Nakşibend Âsitânesi ile İstanbul’da Üsküdar, Sultanahmet ve Eyüp semtlerindeki Özbek Tekkeleri, aynı kültür ve medeniyet yörüngesindeki menba ve pınarlarıdır. Bunlar, “Atayurt” Türkistan ile “Anayurt” Türkiye arasındaki devamlı akımını sürdüren kültür taşıyıcıları olmuşlardır. Bugün de söz konusu Özbek Tekkeleri, Türkiye ile Özbekistan arasında kurulacak ilişkiler için kültür köprüsü rolünü üstlenebilecek, tarihi birikimi ve misyonu olan kurumlardır. Kaynaklar Arşiv Belgeleri Osmanlı Arşivi (OA) AE.SMS.II, 91/ 9819, H. 09. 03. 1115 (M: 23. 7.1703). A.DVN. DVE. 11/41 (17.11.1262/ M. 6. 11. 1846). A.MKT. MVL. 30/ 64 (H.29.10. 1266/ M. 7. 9. 1850). BCA.Kutu: 130-16-13-2, Gömlek: 953, Sıra:3675/4, M. 20.12.1923. BED. 15/ 1080. BEO. 483/ 36196 (H. 25. 3. 1312). BEO. 503/ 37717 (H. 25.4.1312). BEO. 2840/ 212941 (H. 7.4.1324). BEO. 342/ 25610 (H. 6.7.1311/M. 13.1.1894). C.EV. 136/ 6787 (22.1.1267/ 27.11.1850). C.EV. Gömlek: 383, sıra: 19418, H. 29.06.1258 (M. 7.8.1842) C.EV. Gömlek: 383, sıra: 19418. C.EV. 477, 24106 Hicrî 25 Rebiulevvel 1131 (M.15 Şubat 1719). C.Ev. 118/ 5875 (H. 7.9. 1282 (M. 24.1.1866). C.EV, 533/ 26905, H. 29.10. 1184 (M.15. 02. 1771). C.EV. 644/ 32466, H. 29.12.1209 (M. 17. 07. 1795). DVNSMHM.d, 28/ 494, H.25.07.984 (M.18. 10. 1576). İ.EV. 40/15 (H.4.4.1324/ 28.5.1906); ŞD. 174/32 (7.3.1324/ M. 1.5.1906) İ. MVL. 268/ 10284 (H.26.10.1269). İ. MVL. 412/ 21188 (12.6.1275). İ.DH. 634/ 44102 (H. 6.4.1288) İ.DH. 1225/ 95695 (H. 19.9.1308). MVL. 752/ 29 (H. 30.5.1275). MVL. 91/ 59 (H.14.9.1266/ M. 24.7.1850). Vakıf Kayıtlar Arşivi Emîr es-Seyyid Muhammed Buharî’nin oğlu Mevlâna Şemseddin es-Seyyid Ahmed Vakfiyesi, H. 15 N 916 (M.16 Aralık 1510), VGMA, Defter nu: 618/2, s.1, sıra: 1. La’lî-zâde Abdülbâki Efendi Vakfiyesi, H. 2 Şaban 1153 (M.23 Ekim 1740), VGMA, Defter Nu: 629, s. 500, sıra: 371. La’lî-zâde Abdülbâki Efendi Vakfiyesi, H. 10 C 1157 (M.21 Temmuz 1744), VGMA, Defter Nu: 629, s. 498, sıra: 370. La’lî-zâde Abdülbâki Efendi Vakfiyesi, VGMA, Defter Nu: 629 s. 500, sıra: 372. La’lizâde es-Seyyid Mehmed Masum Efendi vakfiyesi, VGMA, Defter Nu: VGMA, Defter Nu: 629 s. 501, sıra: 373. La’lizâde es-Seyyid Mehmed Masum Efendi vakfiyesi, VGMA, Defter Nu: 629 s. 502, sıra: 374. Ahmed Cevdet Efendi bin el-Hac eş-Şeyh Osman Efendi Vakfiyesi, H. 24.07.1320 (M.27 Ekim 1902) VGMA, Nu: 610, s. 150, sıra: 185. es-Seyyid el-Hac Mehmed Ziyaüddin Efendi (ibn Mehmed Arif) Vakfiyesi, 20 Şubat 1900 (Hicrî 20 Şevval 1317), VGMA, Defter Nu: 573, s. 59, sıra: 5. Ser-askerî Müsteşarı Saadetlü Mehmed Nafi Efendi ibn Derviş Mustafa Efendi Vakfiyesi, 27. Ca.1269 (M. 8.3.1853), VGMA, Defter nu: 582/2, s. 400, sıra: 302. 283 284 Ser-askerî Müsteşarı Saadetlü Mehmed Nafi Efendi ibn Derviş Mustafa Efendi Vakfiyesi, 1 Ş 1272 (M. 7.04.1856), VGMA, Defter nu: 582/2, s. 401, sıra: 303. Ser-askerî Müsteşarı Saadetlü Mehmed Nafi Efendi ibn Derviş Mustafa Efendi Vakfiyesi, 1 Ca 1273 (M. 28.12.1856), VGMA, Defter nu: 582/2, s. 402, sıra: 304. Astankıl Gülkoşu Bey veled-i Amarid Penah Abbas Vakfiyesi, 27 Zilkaade 1317 (29 Mart 1900), VGMA, Defter nu: 572, s. 101, sıra: 38. Astankıl Gülkoşu Bey veled-i Amarid Penah Abbas Vakfiyesi, 17 Rebiulâhir 1321 (13 Temmuz 1903), VGMA, Defter nu: 572, s. 102, sıra: 39. Sadrazam Halil Hamid Paşa bin Mustafa Vakfiyesi, 1 Zilhicce 1198, VGMA, Defter Nu: 628, s. 595, sıra: 347. Maraş Beylerbeyi Abdullah Paşa bin Mehmed Paşa Vakfiyesi, 27 Şubat 1755 (14 Ca. 1168), VGMA, Defter nu: 627, s. 57, sıra: 25. el-Hac Ömer Ağa [ibn es-Seyyid Mustafa ibn es-Seyyid Ömer Vakfiyesi, 1 Zilkâde 1250 (M.1.3.1835), VGMA. Defter Nu: 632, s. 220. sıra: 114. Şeyhülislâm es-Seyyid el-Hac Arif Hikmet Beyefendi ibn Kazasker-i Esbak es-Seyyid İbrahim İsmet Beyefendi, necl-i Reisülküttâb-ı Esbak İsmail Raif Paşa Vakfiyesi, 15 Temmuz 1855 (M.27 Şaban 1271 el-Hac Numan Bey bin el-Hac Ali Bey Vakfiyesi, 1 Nisan 1793 (H.19.8.1207), VGMA, Defter nu: 627, s. 394, sıra: 195. Hoca es-Seyyid Rahmetullah Efendi bin Hoca Mehmed Şefi’ el-Hüseynî es-Semerkandî Vakfiyesi, 8 Ocak 1761 (Gurre-i Cemaziyelâhir 1174), VGMA, Defter nu: 744, s. 412, sıra: 178. Özbek Şeyh Abdulgafur Efendi bin Abdullah Vakfiyesi, VGMA. Hicrî 27 Şevval 1269 (Milâdî 3 Ağustos 1853), Defter nu: 582/1/1, s. 221. sıra: 153. Abdurrahman Oğlu Şeyh Süleyman Efendi Vakfiyesi, 17 Ağustos 1867 (H. 16 Rebîu’l-Ahîr 1284), VGMA, Defter nu: 748, s. 8, sıra: 4. es-Seyyid Mehmed Hoca Küçük bin es-Seyyid Mehmed el-Özbekî Nakşibendî Vakfiyesi, Şubat/Mart 1750 (Rebiülevve 1163), VGMA, Defter nu: 747, s. 175, sıra: 148. Hüdavendigar/ Kocaeli Mutasarrıfı Ahmed Paşa Vakfiyesi, H. 3 Zilhicce 1234 (23 Eylül 1819) VGMA, Defter nu: 580, s. 175, sıra: 86. Buharalı el-Hac Adil Efendi ibn Hüseyin Vakfiyesi, VGMA, H. 7.9. 1282 (M. 24.1.1866), Defter Nu: 584 sayfa: 173, sıra: 79. Esas 2/1, 981; Hacı Mustafa Efendi ibn Hacı Ahmed Talhi Vakfiyesi, 1319/1901, VGMA, MA 594/247. Vezir Davud Paşa Vakfiyesi, H. 1243-1246 (M. 1827-1831), VGMA. Defter Nu: 580, s. 447-464, sıra: 256- 269. Vezir Davud Paşa Vakfiyesi, H. 1243-1246 (M. 1827-1831), VGMA. Defter Nu: 580, s. 447-464, sıra: 256- 269. Hayrât Satış Kaydı Defteri. VGMA. Araştırma ve İncelemeler Algar, Hamid, Nakşibendîlik, İnsan Yayınları, İstanbul 2007. Algar, Hamid “Nakşibendiyye”, DİA, 32, (2006), 342-343. Atalar, Münir, Osmanlı Devletinde Sürre-i Hümâyûn ve Sürre Alayları, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara 2015. Ayvasarayî, Hafız Hüseyin, Hadikatü’l-Cevâmî, II, Mataâ-i Âmire, İstanbul 1281. Barkan, Ömer L. “Osmanlı İmparatorluğu’nda Bir İskân ve Kolonizasyon Metodu Olarak Vakıflar ve Temlikler: İstilâ Devrinin Kolonizatör Türk Dervişleri”, Vakıflar Dergisi, II (1942), 279-386. Beyoğlu, Süleyman, “Milli Mücadele Dönemi ve Özbekler Tekkesi”, Üsküdar Sempozyumu I, Bildiriler I, İstanbul 2004, 201-210. Kanat, Elif, Kudüs’teki İslâmî Vakıf ve Eserlerle İlgili Şam Ahkâm Defterlerinde Yer Alan Hükümler (1742-1830), (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Marmara Üni. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, İstanbul 2013. Kara, Mustafa, “Emîr Ahmed-i Buhârî”, DİA, 11, (1995), 125-126. Kara, Mustafa- Algar, Hamid, “Abdullah-ı İlâhî”, DİA, I, (1988), 110-112. Masters, Bruce, “Halep (Osmanlı Dönemi)”, DİA, 15, (1997), 247-248. Tanman, M. Baha, “Emir Buhârî Tekkesi”, DİA, XI, (1995), 126-128. Tanman, M. Baha, “Kalenderhâne”, DİA, 24, (2001), 250. Tek, Abdurrezzak, “Tekkelerin Kapatılmadan Önce Nakşîliğin Bursa’daki Tarihi Süreci”, Uludağ Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Dergisi, c. 16, sayı: 1 (2007), s. 217-218. Uluçam, Abdüsselam, “Asafiye Câmii”, DİA, III, (1991), 455-456. Zarkone, Thierry, Kudüs’teki Orta Asyalı ve Hintli Sûfî Hacılar, Kabalcı Yayınevi, İstanbul 2012. İstanbul’daki Türkistan Tekkeleri (Komisyon: Okan Yeşilot- Yüksel Çelik- Muharrem Varol), Türçek Yayını, İstanbul 2017. 285 Yitik Hafızanın Peşinde BUHARA KONUŞMALARI Editörler: Prof. Dr. MEHMET DURSUN ERDEM Dr. NECİP FAZIL KURT Prof. Dr. ÖZCAN GÜNGÖR Yitik Hafızanın Peşinde Buhara Konuşmaları Mehmet Dursun Erdem, Necip Fazıl Kurt Özcan Güngör Pruva Yayınları : 17 İnceleme :2 1. Baskı : Haziran 2019 Yayın Editörü : Eylem Güzel Sertifika No : 41826 ISBN : 978-605-80799-8-4 Kapak : Pruva Sayfa Düzeni : Pruva/Yasin Varışlı Baskı : Ankara Ofset/Tel: 312 3845063 Tüm hakları saklıdır. Tanıtım için yapılacak kısa alıntılar dışında yayıncının yazılı izni olmaksızın hiçbir suretle çoğaltılamaz. Pruva Yayınları Fevzi Çakmak - 2 Sk. No: 38/10 Kızılay - Ankara Tel: 0 312 230 40 55 Faks: 0 312 230 40 66 pruvayayinlari.com.tr / [email protected]