OSMANLI DEVLETİ’NDE ÖZBEK TEKKELERİ
Mustafa Alkan (Prof. Dr.)
1965 yılında Manisa’nın Kula ilçesinde doğdu. İlk, Orta ve Lise
eğitimini Manisa’da tamamladıktan sonra 1988 yılında Karadeniz Teknik Üniversitesi
Fatih Eğitim Fakültesi Tarih
Bölümünden mezun oldu. 1994
yılında Hacettepe Üniversitesinde Osmanlılarda Hilâfet (15171909) başlıklı çalışmasıyla yüksek lisansını, 2004 yılında Gazi
Üniversitesinde Adana Sancağı
Vakıfları başlıklı çalışmasıyla
doktora eğitimini tamamladı.
Osmanlı devri vakıf kurumları üzerine yaptığı çalışmalarla
2010 yılında Osmanlı Kurumları ve Medeniyeti Tarihi alanında doçent, Yunus Emre’nin
İzinde Bir Sûfî: Said Emre adlı temel çalışmasıyla da 2017 yılında profesör oldu. Ayrıca, 19881993 yılları arasında Sivas Hafik
İmam Hatip Lisesi ile Ankara
Keçiören Aktepe Lisesinde beş
yıl Tarih Öğretmeni olarak çalıştı. 1993 yılında Gazi Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih
Bölümünde araştırma görevlisi, 2004 yılında Dr. Araştırma
Görevlisi, 2007 yılında yardımcı doçent, 2010 yılında doçent,
2017 yılında da profesör oldu.
Hâlen Ankara Hacı Bayram Veli
Üniversitesi Tarih Bölümünde
akademik çalışmalarını sürdürmektedir.
247
248
Osmanlı arşiv belgelerinde 18. yüzyılın ikinci yarısından
itibaren “Özbekler” adıyla tekkeler geçmeye başlamaktadır.
Bu tekkelerin iki temel özelliği dikkat çekicidir. Birincisi bu
tekkelerin günümüz Özbekistan halkının adını taşımaları,
ikincisi ise II. Bayezid zamanından itibaren Osmanlı yönetim
çevrelerince desteklenen ve 16. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Osmanlı topraklarında en yaygın tarikat olan “Nakşibendî” meşrep oluşlarıdır.
Özbek Tekkelerinin, Türkistan’dan (Orta Asya’dan) gelen
âlimler, şeyhler, dervişler, hacılar ve seyyahlar için kurulmuş
olduğu bilinmektedir. Bu tekkeler, Buharalı şeyh Bahauddin
Nakşibend’in (Hâce Muhammed bin Muhammed el-Buharî)
kurmuş olduğu Nakşibendî tarikatı eksenindedirler. Nakşibendî tarikatı,1 Osmanlı topraklarında Sultan II. Bayezid
(1481-1512) devrinden itibaren, onun da destekleriyle, yayılmaya başlamış, daha sonraki bütün Osmanlı padişahları tarafından da desteklenmeye devam edilmiştir. Esasen Osmanlı
Devleti’nde, üç tanesi İstanbul’da, birer tanesi Adana, Antakya, Bağdat, Bursa, Drama, Halep, Kahire, Karahisar-ı Sahip,
Kudüs, Medine, Mekke ve Şam’da olan “Özbek tekkeleri”, Osmanlı devlet adamları tarafından inşâ edilmiş ve giderleri için
de vakıflar kurulmuştur. Bu tekkelerin en bilineni, İstanbul /
Üsküdar Sultantepe’deki Özbekler Tekkesi’dir. Bu tekkeyi 1753
yılında Maraş Vâlisi, Abdullah Paşa yaptırmıştır. Bu tekke de
“âyende ve revendeye it‘âm-ı taâm ettirmek” yani, gelip-geçen
müdavimlere/ misafirlere yedirmek içirmek ve misafir etmek
görevlerinin dışında, bütün tekke/ zâviyelerde olduğu gibi,
çevredeki gelişmelerin uzağında kalamamıştır. Nitekim Birinci
1 Hamid Algar, Nakşibendîlik, İnsan Yayınları, İstanbul 2007, 512 s.; Algar, “Nakşibendiyye”, DİA,
32, (2006), s. 342-343.
Dünya Savaşı’nda, Osmanlı Devleti, kendine sığınmış olan
yabancılardan kurulan ve Kût’ül-Amâre Cephesi’nde savaşan
askerî birliğin oluşmasında; ayrıca Türk İstiklâl Harbi’nde İstanbul’dan Anadolu’ya kaçırılan silâh ve cephanelerle Anadolu’ya gizlice geçmek isteyen, İsmet İnönü, Adnan Adıvar,
Halide Edip Adıvar, Ali Fuad Cebesoy’un babası İsmail Fazıl
Paşa, Mehmed Akif Ersoy ve Celaleddin Arif Bey gibi önemli
isimlerin de bulunduğu pek çok Kuvvâ-yı Milliyecinin transferinde büyük rol oynamışlardır.2
Osmanlı Devleti’ndeki tasavvufî geleneğin temeli Türkistan, Horasan ve Irak bölgelerinden gelen sûfî çevrelere dayanmaktadır. Buralardan gelen “Kolonizatör Türk Dervişleri”,
fetih asırlarında uçlara yerleşerek faaliyet göstermişlerdir. Bu
itibarla Yesevî, Vefaî, Kalenderî ve Bektaşî tarikatı mensubu
meşâyih ve dervişler kendi ahlâkî, dinî ve felsefî birikimlerini
Horasan, Irak ve Türkistan kültür havzalarından önce Anadolu’ya, daha sonra Rumeli’ye taşıyarak, buraları da tekke ve
zâviye kolonizasyon ağlarıyla örmüşlerdir.3 İşte o zamandan
günümüze “Atayurt” (Türkistan) ile “Anayurt” (Türkiye) arasındaki kültürel ilişkiler hiç kesilmeden süre gelmiştir. 16.
yüzyılın başından itibaren İran coğrafyasına Safevî Devleti’nin
hâkim olması; Osmanlı sultanlarının Yavuz Sultan Selim’den
itibaren “halîfe” unvanını almaları; İstanbul- Mekke/ Medine
Hac yolunun güvenliği ve Türkistanlı tüccarların gümrükten
muaf tutulmaları gibi sebeplerle İstanbul- Türkistan yol güzergâhı değişmiştir. Buhara ve Semerkand’dan yola çıkan hacı
adayları, talebeler, dervişler ve tüccarlar, Hazar Denizi kıyısını
takip ederek Astrahan’a ulaşırlar. Buradan da Kırım üzerinden
2 M. Baha Tanman, “Özbekler Tekkesi”, DİA, 34, (2007), s. 123-124; Süleyman Beyoğlu, “Milli
Mücadele Dönemi ve Özbekler Tekkesi”, Üsküdar Sempozyumu I, Bildiriler I, İstanbul 2004, s.
201-210.
3 Ömer L. Barkan, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Bir İskân ve Kolonizasyon Metodu Olarak Vakıflar ve Temlikler: İstilâ Devrinin Kolonizatör Türk Dervişleri”, Vakıflar Dergisi, II (1942), s.
279-386.
249
250
Kefe ve Özi Limanlarından gemilerle İstanbul’a vâsıl olurladı.
Zamanla Türkistanlı hacı adayları için İstanbul, gidilmesi gereken kutsal bir şehre dönüşmüştü. Öyle ki, İstanbul’da “Halife-i Rûy-ı Zemîn”i Cuma Selâmlığı merâsiminde selamlamak,
bu merâsimle ona “biat etmek” önemli bir ritüele dönüşmüştü. İstanbul’da bir süre Özbekler tekkelerinde konaklayan hacı
adayları, buradan Sürre-i Hümayûn kafilesine katılıp, kutsal
topraklara giderlerdi.4 Türkiye ile Türkistan arasındaki kültürel ilişkilerin güçlü olmasında, Sultan II. Bâyezid devrinden itibaren, Osmanlı coğrafyasında etkili bir kolonizasyon
şekilde yayılan Şâh-ı Nakşibend es-Seyyid Bahauddin Muhammed b. Muhammed el-Buhârî (1318-1389)’nin kurduğu,
Türkî karakterli, Nakşibendî tarikatının etkisi de çok büyük
olmuştur. Bu tarikatın Osmanlı Türkiyesi’nde yayılmasında
Molla Abdullah-ı İlahî (ö. 893/1487) ile Emîr Ahmed-i Buharî (ö.1516)’yi zikretmek gerekir. Abdullah-ı İlahî, tahsilini
İstanbul’da Molla Zeyrek Medresesi’nde yapmıştır. Buradan
zamanın büyük âlimlerinden Alâeddin et-Tûsî ile birlikte
İran’a gidip, tahsilini Kirman’da sürdürdü. Molla İlâhî, Kirman’da zâhirî ilimleri bırakıp, tasavvufa yöneldi. Bunun için
Özbekistan’a yâni Semerkand’a gidip, orada zamanın “mürşid-i kâmili” Nâsırüddîn Ubeydullāh bin Mahmûd eş-Şâşî
es-Semerkandî (ö. 895/1490)’ye (Ubeydûllah Ahrâr’a) intisap
ederek, onun ders ve sohbetlerini takip etti. Kendini tasavvuf
alanında da yetiştirip hocası Şeyh Ubeydullah Ahrâr’dan seyr
u sülûku tamamlayıp icâzet aldı. Sonra yine Ahrâr’ın işâreti
ve görevlendirmesiyle Anadolu’ya döndü. Buhara’dan, önce
memleketi Kütahya- Simav’a gelip yerleşti. Simav’da, Anadolu’nun ilk Nakşibendî tekkesini açtı. Ancak hocası Şeyh Ubeydullah Ahrâr’ın işaretiyle, buradan İstanbul’a geçip, İstanbul’da
4 İstanbul’daki Türkistan Tekkeleri (Hazırlayan Komisyon: Okan Yeşilot- Yüksel Çelik- Muharrem
Varol), Türçek Yayını, İstanbul 2017, s. 16-18.
ilk tahsil gördüğü Molla Zeyrek Medresesi’ne yerleşti.5 İkinci
olarak da, Abdullah-ı İlâhî’nin, Buhara’dan yanında getirdiği,
Simav’da kendisine intisap eden ve İlâhî’nin Zeyrek Medresesi’nden ayrılarak Selanik’e bağlı Vardar Yenicesi’ne giderken
kendine vekil bıraktığı, söz konusu Emîr Ahmed-i Buhârî’nin
faaliyetleri ve İstanbul’da açtığı tekkeler çok büyük önem taşır.6 “Emîr Ahmed-i Buhârî” adına İstanbul’da Fatih/ Malta,
Eyüp/ Ayvansaray ve Edirnekapı/ Otakçılar’da üç adet tekke
kurulmuştur.7 Bundan sonra Türkiye ile Türkistan arasındaki yollarda hacılar, meşâyih (ve dervişler) ulemâ (ve talebeler) eksik olmamıştır. Zamanla yolcuların konaklamaları için
geldikleri ülkelerin isimlerine nispetle Özbek, Hint, Afgan ve
Türkistan tekkeleri ve zâviyeleri kurulmuştur. Bu tekkelere,
söz konusu ülkelerin “ileri karakolu” veya “maslahatgüzarlığı” nazarıyla bakılmıştır.8 Üsküdar Özbekler Tekkesi’nin özel
arşivinde bulunan 7 Temmuz 1915 tarihli bir vakıf belgesinde
bu tekkelerin kuruluş amaçı şöyle ifade edilmektedir: Üsküdar Özbekler Tekkesi; “Buhara ve Hive hanlıkları ahâlisiyle
Türkistân-ı Rus ve Çinî Müslümanların hacc-ı şerîfe azîmet
ve berâ-yı ziyâret Dârü’l-hilâfet-i ‘aliyye ve merkez-i saltanat-ı seniyyeye gelen gurebâ ve fukaranın iskân ve iâşesine
mahsus ve külle-yevm küşâde bir müessese-i hayriyyedir”.9 Bu
amaçla başta “Dâru’l-Hilâfe” olarak İstanbul’a, “Haremeyn-i
Şerifeyn” olarak Kudüs, Mekke ve Medine’ye olmak üzere,
eski bazı Nakşibendî tekkelerinin de aynı amaca dönüşümleriyle, Adana, Antakya, Bağdat, Bursa, Drama, Halep, Kahire, Karahisâr-ı Sahip (Afyon) ve Şam’da “Özbek” Tekkeleri” kurulmuştur. Bu tekkeler (ve zâviyeler), Şâh-ı Nakşibendî
5
6
7
8
Mustafa Kara- Hamid Algar, “Abdullah-ı İlâhî”, DİA, I, (1988), s. 110-112.
Mustafa Kara, “Emîr Ahmed-i Buhârî”, DİA, 11, (1995), s. 125-126.
M. Baha Tanman, “Emir Buhârî Tekkesi”, DİA, XI, (1995), s. 126-128.
Thierry Zarkone, Kudüs’teki Orta Asyalı ve Hintli Sûfî Hacılar, Kabalcı Yayınevi, İstanbul 2012, s.
15-19.
9 İstanbul’daki Türkistan Tekkeleri, 2017, s. 22.
251
252
tarikatının kolonizasyonunda, Tarikat-i Nakşibendî’nin âsitanesi Buhara’dan gelen şeyh âileleri tarafından yönetilen ve
giderleri zengin vâkıflar tarafından karşılanan “vakıf imâret”
kurumlarıydı. Bunlara tekke veya zâviyenin dışında rıbat, dergâh, hankâh ve kalenderhâne gibi isimler de verilmiştir. Bu
kurumlar, Osmanlı Medeniyet ekseninde “âyende ve revendeyi it‘âm-ı ta‘âm ettiren”, yâni gelip geçen yolculara, vâkıflarının
şartları doğrultusunda, yedirip içirip, kalacak yer temin eden,
müdâvim dervişler için, Nakşibendî tarikatı âdâb-ı erkânının
öğretildiği, günlük misafirler için, şeyhin sohbetinin dinlendiği, “hatme-i hâcegân”ın yapıldığı mekânlardı.10 Bu itibarla,
Osmanlı ülkesinde kurulmuş olan “Özbek Tekkeleri”nin tarihi, hem kuruluşlarından Osmanlı Devleti’nin sonuna kadarki süreçteki tarihsel fonksiyonları itibariyle, hem de bugün
Türkiye- Özbekistan ilişkileri itibariyle araştırılmaya değer
oldukları açıktır. Ezcümle bu çalışmada Osmanlı ülkesinde “Dârü’l-hilâfe” İstanbul’da Eyüp, Kadırga ve Üsküdar’da,
“Haremeyn-i Şerifeyn” şehirleri; Kudüs, Mekke ve Medine’de
ve “Hac yolunda”; Karahisâr-ı Sâhib, Adana, Antakya, Halep
Bağdat ve Şam’da, “Ziyaret-gâh şehirler” olarak; Bursa, Drama ve Kahire’de kurulmuşlardır. Bu tekkeler; tekke kurucuları,
tekkelerin giderlerini karşılayan vakıflar ve tarihî fonksiyonları bağlamlı olarak ele alınıp incelenmiştir.
10
Emîr es-Seyyid Muhammed Buharî’nin oğlu Mevlâna Şemseddin es-Seyyid Ahmed Vakfiyesi, H. 15 N 916 (M.16 Aralık 1510), VGMA, Defter nu: 618/2, s.1, sıra: 1.
DÂRU’L-HİLÂFE: İSTANBUL
Eyüp Özbekler Tekkesi
Fotoğraf 1: Eyüp Özbekler Tekkesi
Tekke, İstanbul Eyüp’te (Hazret-i Ebû Eyyûb el-Ensârî’de),
Kalenderhâne Caddesi üzerinde -caddeye adı verilen- Saçlı
Abdülkadir Efendi Mescidi ile Sokullu Mehmed Paşa Çeşmesi
karşısında, bugün Eyüp Müftülüğü binasının bulunduğu, oldukça geniş bir mekânda yer almaktaydı. Bina ahşap ve iki katlı
bir yapıydı. Ana kapısı üzerindeki kitabesine göre 1743 yılında
La’lî-zâde Abdülbâki Efendi (ö.1746) tarafından ihya ve inşa
ettirilmişti.11 Hâfız Hüseyin Ayvansarayî, Hadikatü’l-Cevâmi
adlı eserinin “Abdülkâdir Efendi Mescidi” kısmında, Kalenderhâne’nin bânisinin La’lî-zâde Abdülbâki Efendi’nin babası
sâbık Anadolu kazaskeri “Şeyh Mehmed La’lî Efendi” olduğunu belirtmektedir.12 Onun için Kalenderhâne’nin kitabesindeki, “La’lî-zâde Abdülbâki Efendi’nin ihya ve inşa ettiği”
11
12
M. Baha Tanman, “Kalenderhâne”, DİA, 24, (2001), s. 250.
Hafız Hüseyin Ayvansarayî, Hadikatü’l-Cevâmî, II, Mataâ-i Âmire, İstanbul 1281, s. 276.
253
254
ibaresi, var olan Kalender-hâneyi ihya edip, Mekteb-i Sıbyanı
müceddeden yaparak külliyenin (imâretin) kurumsal yapısını ikmal ettiği anlaşılmaktadır. Nitekim La’lî-zâde Abdülbâki
Efendi, “Kalenderhâne-i Özbekiye Dergâh-ı Şerîfi” külliyesinin müştemilâtının için teşekkül ettiği 1740 ile 1750 yılları
arasında birbirinin zeyli beş adet vakıf kurmuştur. Bu vakıflardan 23 Ekim 1740 (Hicrî 2 Şaban 1153) tarihli vakfın vakfiyesine göre “Sâbıkan İstanbul Kadısı” La’lî-zâde Abdülbâki
Efendi, Kalenderhâne’nin ana giriş kapısının yanına “müceddeden” bir Mekteb-i Sıbyan (Latif) “binâ ve ihyâ eylediği”ni
belirmektedir. Mekteb-i Sıbyan’a bitişik 2939 zira’ bir bahçeyi
de bu Mektebe vakfetmiştir. Buna göre vâkıf, vakfın idaresini
“yaşadıkça kendine, vefatından sonra hasbî (ücretsiz) olarak
muallim-i sıbyan” olana şart koştuğu, vakfın icare gelirinden
günlük (yevmî) 10 akçe muallim-i sıbyana, 6 akçe mektep
halifesine tahsis etmiş; her ne artarsa da mekteb-i sıbyanın
ısıtılması (kömür alınması) ile tamir ve termimine ayırmıştır.13 Kalenderhânenin kitabesinin dikilişinden bir yıl sonra
21 Temmuz 1744 (H. 10 Cemâziyelâhir 1157) tarihli ikinci
vakfiyede, Abdülbâki Efendi tekkeyi “Câmi’-i Kebir Mahallesi’nde vâki, sahip olduğu kendi arsası üzerine “mescid ile dört
bâb oda-yı müştemil (bir) zâviye-i dil-güşa” olarak tanımlanmış, Galata’da Sultan Bayezid Mahallesi’nde bir konak müştemilâtına sâhip Menzili (evi)14 ile Eyüp, Hasköy kasabasında
13
La’lî-zâde Abdülbâki Efendi Vakfiyesi, H. 2 Şaban 1153 (M.23 Ekim 1740), VGMA, Defter
Nu: 629, s. 500, sıra: 371.
14 “bir tarafdan Kapı Ağası mülkü ve bir tarafdan Asmalı Şerbethâne ve tarafeyni tarik-i âmm ile
mahdûd bir bi’r-i mâ ve müştemilât-ı ma’lûmeyi hâvi arsa ve binâsı mülküm olduğu müsbit olan
bir bâb kâgir çörekçi fırını bi’l-cümle ebniyyesini hedm etdiğimden sonra arsasının üzerine mâlım
ile binâ eylediğim menzilin tahtanîsi bir kâgir mahzen ve bir kâgir ocak ve bi’r-i mâ’ ve mahzen-i
mezbûr üzerinde iki bâb oda ve muttasılında sokak üzerinde iki bâb oda ve bu dört odaların fevkinde bir oda ve bir sofa ve bunun üzerinde bir tahte’s-semâ olub 1 Menzil”, La’lî-zâde Abdülbâki
Efendi Vakfiyesi, H. 10 C 1157 (M.21 Temmuz 1744), VGMA, Defter Nu: 629, s. 498, sıra: 370.
yer alan bir arsası ile bu arsa üzerinde yer alan binaları15 vakfetmiştir. Bu vakfiyeye göre Zâviye (Tekke)-i Kalenderhâne-i
Özbekiye “Merhum müşârunileyh Bahau’l-hak ve’d-dîn Muhammed bin Muhammed el-Buhârî el-ma’ruf bi-Nakşîbend
Hazretlerinin tarikat-i aliyyeleri fukarasından ‘Kalenderân’
tâbir olunur ‘Mücerradân-ı Özbekiye’ye mahsûs olub; zikr
olunan dört bâb odanın birine muhtar-ı fukara-i Özbekiyeden biri zâviyedar ve şeyh olub sâkin ola ve birine dahi kezâlik yine muhtar-ı fukara-i Özbekiye’den biri vekil-harc olub
sâkin ola ve birinde dahi bevvâb olan Özbek kimesne sâkin
ola ve birinde dahi müsafirân-ı dervişan sâkin ola…” şartları
sıralanmıştır.16 Vâkıf, 22 Eylül 1745 (H. 25 Şaban sene 1158)
tarihli zeyl-nâme ile daha önceki vakıflarının mütevelliliğini
kendinden sonra hasbî olarak Muallim-i Sıbyan’a şart koşmuştu, bu zeyl-nâme ile “vakfının tebdil ve tağyiri merreten
ba’de uhrâ yedlerinde ibkâ buyurmaları” hükmüne binâen,
vakfın mütevelliliğine hasbî olarak es-Seyyid Mehmed Emin
Efendi bin Seyyid Ömer’in tayin edilmesini istemiştir.17 Yine
La’lizâde ailesinden merhum sâbık Kazasker eş-Şeyh Mehmed
Efendi’nin torunu, Eyüp, Kızıl Mescid Mahallesi sâkinlerinden Müderris La’lizâde es-Seyyid Mehmed Masum Efendi
(bin Mevla’l-merhûm es-Seyyid Abdullah Efendi), 21 Nisan
1748 (H.22 R 1161) tarihinde, La’lizâde Külliyesi’nin gideri için, o sırada Mektebin mütevellisi olan es-Seyyid el-Hac
Mehmed Emin Efendi (bin es-Seyyid Ömer) huzurunda 1500
15
16
17
“Keçeci el-Hac Mehmed Mahallesi’nde vâki’ bir tarafdan Ok Meydanı ve bir tarafdan Keresteci
el-Hac Süleyman mülkü ve bir tarafdan ba’zan Kasab el-Hac Ali ve ba’zan Mehmed Bey ve
ba’zan Ali Bey ve ba’zan Anbarcı Abdurrahman Çelebi ve ba’zan Mehmed ve Habibe nâm sağırlar ve ba’zan Çukadar Mehmed Çelebi mülkleri ve bir tarafdan tarik-i âmm ile mahdûd bir
bâb Bostancı odası ve zât eşcâr-ı müsmire ve ğayri müsmire ve dört oda ve bi’r-i mâ ve cevânibi
erbaası taş duvar-ı müştemil bahçenin arsası merhum ma’furun leh Sultan Bayezid-i Veli tâbe
serahu hazretleri vakfına senede otuz altı akçe mukataa ile taht-ı tasarrufunda ve müştemilât-ı
mezkûresi mülküm olmağla arsa ve binaları”, VGMA, Defter Nu: 629, s. 498, sıra: 370.
VGMA, Defter Nu: 629, s. 498, sıra: 370.
La’lî-zâde Abdülbâki Efendi Vakfiyesi, VGMA, Defter Nu: 629 s. 500, sıra: 372.
255
256
guruşunu vakfedip, bu nükûdun La’li-zâde Mehmed Efendi
Mektebi ile Zâviye-i Fukara-i Özbekiye vakıflarına ilhak edilmesini istemiştir.18 La’li-zâde Masum Efendi, iki yıl sonra 28
Temmuz 1750 (H. 23 Şaban 1163) tarihinde kurduğu ikinci
bir vakıfla, birinci vakfın gelirinden yevmî on akçe vazifeyle
Tabib el-Hac Mustafa bin Ali’yi nâzır tayin edilmiştir. Bu vakıfta nâzırın görevleri sıralanırken zaviyedeki gündelik hayat
anlatılmıştır. Buna göre nâzır, her gün zâviyede, zâviyedârlar
ile misafirlerin yemeklerinin yedirilmesini (it’âm-ı taâmını),
pazartesi ve cuma gecelerinde zâviyedeki dervişâna “hatme-i
hâcegân” yaptırılmasını ve bu zâviye için kurulmuş vakıfların
sâir işlerini de tâkip edecektir.19 La’lizâdeler dışında Ahmed
Cevdet Efendi [bin el-Hac eş-Şeyh Osman Efendi] de, 27
Ekim 1902 (H. 24.07.1320) tarihinde kurduğu oldukça büyük
vakfının geliriyle her yıl Eyüp Özbekler Dergâhı’nda, “halilem” dediği merhûme eşi Fatıma İffet Hanım adına kurban
18 “Vakf-ı mezkûruma mekteb-i mezkûrun vakfına mütevellî olan işbu mezbûr es-Seyyid Mehmed Emin Efendi bin Seyyid Ömer hayatda oldukça mütevellî ola ve ba’de vefâtihi yine mekteb-i mezkûr vakfına mütevellî olan kimesne ile zâviye-i mezkûre vakfına mütevellî olan kimesne iştiraken mütevelliler olub ihdahumâ âherin re’yi ve ittifakıyla tasarruf eyleyeler ve nukûd-ı
mevkûfe-i mezkûrem hasbe’l-mu’tad onu onbirbuçuk hesâbı ile rehn-i kavî ve kefil-i melî veyahud
ikisinden biriyle vech-i şer’î üzere irbâh ve i’mâl oluna ve hâsıl olan ğallesinden yevmî on akçe
mütevellî vazifesi verile ve beher sene üçbin akçe mekteb ve zâviyenin termim ve termimine verile
ve yine ğalle-i mezkûreden beher mâh ikişer vukıyye ruğan-ı zeyt iştirâ olunub zâviye-i mezkûre
sükkânı fukara-i Özbekiyeye verile ve beher mâh üçer vukıyye şem’i ruğan iştirâ olunub fukara-i mezkûrîne verile ve yine ğalle-i mezkûreden beher sene fukara-i mezkûrîne bin akçe kömür
beha ve bin dörtyüzkırk akçe dahi hatab behâ verile ve beher sene zâviye-i mezkûr matbahındaki
evân-ı nuhâsiye kalayına üçyüzkırk akçe verile ve hammaliye ve sâir masârif-i müteferrikaları
içün dahi binüçyüzelli akçe verile ve mahmiyye-i mezbûrede Eğri Kapu dâhilinde el-Hac İlyas
Câmii Şerifi imâmı İbrahim Efendi ibn Yusuf vakf-ı mezkûruma kâtib olub ğalle-i mezkûreden
üç akçeye mutasarrıf ola ve masârif-i mezkûreden fazla kalan ğalle asıl mâl-ı vakfıma zamm
oluna ve vakf-ı mezkûrumun nezâreti hayatda oldukça benim ola ve bi-emrillahi Te’âlâ ben vefât
eylediğimde nezâret-i mezkûre batnen ba’de batnin ve karnen ba’de karnin evlâdımın evlâd-ı evlâdımın ve evlâd-ı evlâd-ı evlâdımın erşed ve aslahının ola ve vakf-ı mezkûrumun usul ve şurûtu
maktu’lar olmağla tebdil ve tağyir-i şurûtu merreten ba’de uhrâ yedimde ola deyu ta’yin-i şurût
ve tebyin-i kuyûd ile meblağ-ı mezbûr binbeşyüz kuruşu mütevellî-i mezbûre teslim eylediğimde
ol dahi yedimden ahz ve kabz…” Bkz. La’lizâde es-Seyyid Mehmed Masum Efendi vakfiyesi,
VGMA, Defter Nu: VGMA, Defter Nu: 629 s. 501, sıra: 373.
19 La’lizâde es-Seyyid Mehmed Masum Efendi vakfiyesi, VGMA, Defter Nu: 629 s. 502, sıra:
374.
kesilmesini istemiştir.20 Ayrıca Eyüp Özbekler Tekkesi için,
dergâh şeyhi es-Seyyid el-Hac Mehmed Ziyaüddin Efendi
bir vakıf kurmuştur. İlk vakfında “Ser-asker müsteşarı” olan,
ikinci ve üçüncü zeyl vakıflarında Meclis-i Valâ-yı Ahkâm-ı
Adliye azası atanan Mehmed Nâfî Efendi de, Eyüp Özbekler
Dergâhı ile ilişkili hem bir zâviye inşâ etmiş, hem de zaviyenin
giderleri için üç vakıf kurmuştur.
Mehmed Ziyaüddin Efendi Vakfı
İstanbul’da Eyüp’de (Hazret-i Ebû Eyyûb el-Ensârî) Kalenderhane-i Özbekiye Dergâh-ı Şerîfî için, dergâh şeyhi,
es-Seyyid el-Hac Mehmed Ziyaüddin Efendi (ibn Mehmed
Arif), 20 Şubat 1900 (Hicrî 20 Şevval 1317) tarihinde tam 100
adet Yüzlük Mecidî Altın (10.000 Guruş) vakfetmiştir.21 Vâkıf, vakfettiği 100 aded tam yüzlük mecidî altını Evkaf-ı Humayûn Kassamlığı Dâiresi’nde “müttehid olan usûle tevfîkan
ve istirbah olunub” yâni “10’u 11,5 guruş hesabıyla” istirbah
olunup, elde edilen gelirinden Eyüp Özbekiye Dergâhı’nda
imam olana bir Hatme-i Şerif okutularak senevî olarak ona
100 guruş verilmesini; her yıl Rebiulevvel ayının bir Cuma
günü Mevlidi’n-Nebî okutulup, 120 guruşluk şeker alınarak
mevlide katılanlara dağıtılmasını; 40 guruş Mevlidhana; 100
guruş Mevlîd-i Şerif aşırhânlarına; 20 guruş mevlidde duâ
eden duâgûya (duâhân); 40 guruş post-nişîn olan şeyhe; 50
guruş dervişâna; 20 guruş çay ve şeker parası; cemaati koklatmak için 10 guruş od (tütsü) ve gülab (gülsuyu) parası; yine
senevî olarak 400 guruş harcanarak mevlid-i şerife katılanlar
için yemek pişirilmesini, istemiştir.
20
21
Ahmed Cevdet Efendi bin el-Hac eş-Şeyh Osman Efendi Vakfiyesi, H. 24.07.1320 (M.27
Ekim 1902) VGMA, Nu: 610, s. 150, sıra: 185.
es-Seyyid el-Hac Mehmed Ziyaüddin Efendi (ibn Mehmed Arif) Vakfiyesi, 20 Şubat 1900
(Hicrî 20 Şevval 1317), VGMA, Defter Nu: 573, s. 59, sıra: 5.
257
258
Hatme-i Şerîf ve Mevlid-i Şerîf ’in sevabını, Hâtemü’l-enbiyâ Hz. Muhammed’e ve sâir enbiyaya (peygamberlere),
Gavsu’s-Sekaleyn muhyî tarîk vâlideyni Şâh-ı Nakşibend
es-Seyyid Muhammed Bahâuddîn ve sâir tarîkatlerin pîrleri,
meşâyihleri ve dervişlerinin ruhlarına ve “halîfe-i rû’y-i zemin
vekil-i rabbi’s-sekaleyn es-Sultan ibni’s-sultan” Sultan el-Gazi Abdülhamid Han-ı Sâni’nin sıhhat ve afiyetleri ile vâkıf
es-Seyyid el-Hac Mehmed Ziyaüddin Efendi yaşadıkça sağlık
ve afiyetine vefatından sonra kendinin ve vefat etmiş ebeveyni
ve bi’l-cümle müminîn ve müminâtın ruhlarına hediye (ihdâ)
olunmasını istemiştir.
Vâkıf, vakfın yönetimini (tevliyeti), senelik 50 guruş
post-nişînlik vazifesiyle birlikte kendine; vefatından sonra
dergâh-ı mezkûrda post-nişîn olursa mütevelli olması, Salifü’z-zikr/ mümâ ileyh Habib Efendi hayatta oldukça bizzat, irtihallerinden sonra Hasib Efendi Dergâhı’nda kim şeyh olursa
nâzır olmasını; vakfın muhasebesini (idanesini) tutması ve
yazışmalarını yapacak memura senelik 50 guruşun ödenmesini şart koşmuştur.22
Mehmed Nâfi Efendi Zâviyesi ve Vakfı
Devlet-i Aliyye’de ricâl-i devletten, vakfın kurulduğu sırada
Ser-askerî Müsteşarı Saadetlü Mehmed Nâfi Efendi [ibn Merhum Derviş Mustafa Efendi], 8 Mart 1853 (H. 27. Ca.1269)
tarihinde İstanbul Eyüp’te Kızıl Mescid Mahallesinde kendine
ait 191 metre karelik bir arsa üzerine oturan içinde zikirhâne
ve sâir müştemilâtı olan kâgir bir zâviye inşa etmiştir. Bu zaviyenin giderleri için de Eyüp’ün Kiremitçi Süleyman Mahallesi’nde bir dükkân ile İzmir’de Kasap Hızır Mahallesi’nin Tuzla
Burnu’nda bir demirhane, bir marangozhâne, bir mahzen ve
bir un fabrikasını (değirmen) vakfetmiştir. Bu vakıfların kiraya
22
VGMA, Defter Nu: 573, s. 59, sıra: 5.
Fotoğraf 2: Eyüp Özbekler Tekkesi
verilerek, elde edilen geliri zâviye şeyhine verilerek, onun marifetiyle zaviyenin yemek giderlerine harcanması istenmiştir.
Mehmed Nâfi Efendi, kurduğu bu zâviyeyi, Eyüp’te Nakşibendî tarikatı ekseninde olan Kalenderân-ı Özbekiye
post-nişîni olan zevât-ı kirâm ma’rifetleriyle, “Tarîkat-ı ‘Aliyye-i Nakşibendîyye” ekseninde “müstakîm, dindâr, münkirât
ve menhiyyâttan perhizkâr irşâd-ı tarîkata kâdir bir zât-ı
sütûde” şeyh tayin edilmesini şart koşarak, Eyüp Kalendarân-ı Özbekiye’ye bağlamıştır. Zâviye postnişinin, zâviye
odalarından birinde kalmasını, diğer odalarda ise “fukarâ-i
kalenderân-ı Nakşibendîyyeden âyende ve revendegân” yâni,
Nakşibendî tekkeleri dervişlerinden gelip geçenlerinin kalmalarını, ayrıca zâviyede beş vakit ezan okunmasını, cemaatle namaz kılınmasını, cuma ve isneyn (pazartesi) geceleri
“âdâb-ı tarîkat-ı ‘aliyye üzere hatme-i hâce edülüb” hatme bitiminde önce Seyyid-i Kâinât Hazret-i Muhammed (SAV)’in,
onun âli, ashabı, zevceleri, sâir enbiyâ, evliyâ, takva sâhipleri,
meşâyih ve mukarrebîn-i Hüdâ”nın ruhları için, sonra vâkıfın annesi Afife Hatun ile babası Derviş Mustafa Efendi’nin
259
260
ruhları ve bütün ehl-i imânın ruhlarına ve nihayet vâkıf Mehmed Nâfi Efendi yaşadıkça iki dünyada sıhhat ve selameti için,
vefatından sonra da ruhu için duâ etmelerini istemiştir.23
İlk vakıftan üç yılı aşkın bir süre sonra, artık Meclis-i Vâlâyı Ahkâm-ı Adliye âzâsı olmuş olan Mehmed Nâfi Efendi,
7 Nisan 1856 (1 Şaban 1272) tarihinde ikinci bir vakıf kurmuştur. Buna vakfa göre vâkıf, Eyüp’te Özbekler Kalenderhânesi’nin yakınındaki iki katlı müstakil bir evini (menzil)
vakfedip, bu evin kiraya verilip, kira gelirinin şeyh efendiye
teslim edilmesini istemiştir. Şeyh Efendi marifetiyle de, gelir
üçe ayrılarak, bir hissesiyle evin tamiratının yapılmasını, bir
hissesini kendi inşa ettiği zaviyeye gelip-giden fukara-i Nakşibendîye-i Özbekiye’nin yemek (taâmiye) giderine, bir hissesinin de muhafaza edilerek, ortaya çıkan zarurî ihtiyaçlara
harcanmasını şart koşmuştur.24
Mehmed Nâfi Efendi, 1856 yılı sonunda (28 Aralık) üçüncü vakfını kurmuştur. Bu vakıfta; Mushâf-ı Şerîf (Kur’an),
Mesnevî-i Şerîf Şerhi, Kamûs Tercemesi: Okyânus, Terceme-i
Burhân-ı Katı, Menâkıb-ı Mevlâna Tercemesi, Tefsir-i Şerîf:
Kâzî-i Beyzâvî, Divân-ı Hazret-i Zekâi, Farsî “Mahzenü’l-İsra”, Kasîde-i Nûniyye, Birgivî Şerhi, Üsküdarî Haşim Efendi
Küllîyât Divânı, Kasîde-i Dimyâtiyye Şerhi, Hadîs-i Erbaîn
Şerhi, Siyer-i Zeyl-i Nâbî, Kaside-i Bürde Şerhi, Hazret-i Hâlid’in Menâkıb-ı Şerîfeleri, Mufassal İlmihal, Ravzatu’l-Ebrâr,
Divân-ı Hazret-i Ali, İbrahim Hakkı Marifetnâmesi, Siyer-i
Veysî, Aziz bin Mehmed’in Nesefi, Terceme-i Tarîkat-ı Muhammediyye, Siyer-i Halebî’den oluşan 23 kitap; 1 İngiliz kârî
tam çalar saat ve ceviz tahtası, 4 pirinç mihrâb şamdanı ve 61
adet mutfak kap- kacağını [4 mangal, 3 mangal tahtası, 2 çay
23
24
Ser-askerî Müsteşarı Saadetlü Mehmed Nafi Efendi ibn Derviş Mustafa Efendi Vakfiyesi, 27.
Ca.1269 (M. 8.3.1853), VGMA, Defter nu: 582/2, s. 400, sıra: 302.
Ser-askerî Müsteşarı Saadetlü Mehmed Nafi Efendi ibn Derviş Mustafa Efendi Vakfiyesi, 1 Ş
1272 (M. 7.04.1856), VGMA, Defter nu: 582/2, s. 401, sıra: 303.
cezvesi, 1 çay ibriği, 1 çay tepsisi, 1 semaver, 8 pirinç şamdan,
12 yaldızlı tonbak zarf, 2 polat kahve tepsisi, 3 nuhas kadayıf
tepsisi, 1 kapaklı çorba tası, 5 dökme kapaklı sahan, 1 su güğümü, 1 tava, 1 saplı tas, 1 leğen, 1 ibrik, 1 süzgü, 4 kapaklı helva
tenceresi, 1 kazan, 2 sini, 3 tombak gülâbdan ve buhûrdân, 1
karavana ve 1 maşrapa] 8 Mart 1853 tarihinde Zâviye-i Nakşibendiye-yi Özbekiye’ye tahsis etmiştir. Buna göre kitapların
zâviye kütüphânesinde hıfz olunması, saatin zâviyenin uygun
bir yerine asılması, şamdanların zâviye tevhidhânesinin (mescidin) mihrabının iki tarafına yerleştirilmesi, kap/kacağın ise
zâviye matbahına konulması ve sâir eşyanın da zâviye içinde
uygun yerlere yerleştirilmesi istenmiştir.25
İstanbul/ Kadırga Buhara Özbekler Tekkesi
261
Fotoğraf 3: Kadırga Buhara Özbekler Tekkesi
Kadırga (Buhara) Özbekler Tekkesi, Kadırga Limanı yakınlarında Binbirdirek Mahallesi’nin Şehid Mehmed Paşa
Yokuşu’nda, Sokollu Mehmed Paşa Külliyesi’nin tam karşı25
Ser-askerî Müsteşarı Saadetlü Mehmed Nafi Efendi ibn Derviş Mustafa Efendi Vakfiyesi, 1
Ca 1273 (M. 28.12.1856), VGMA, Defter nu: 582/2, s. 402, sıra: 304.
262
sındadır. Kadırga Tekkesi, Hicrî 1104 (M.1692-93) yılında,
İstanbul Defterdarı İsmail Efendi tarafından inşa ettirilmiştir.
Bu tekke, belgelerde “Kadırga Özbekler Dergâhı”, “Özbekler
Hangahı” veya “Şehid Mehmed Paşa Yokuşu’nda Özbekler
Tekkesi” gibi isimlerle kayıtlıdır.26 Tekke; mescid/ tevhid-hâne, selâmlık, harem, derviş hücreleri, mutfak, kiler, ta‘âmhâne,
su haznesi ve hazireden teşekkül ediyordu.27 Kadırga Özbekler
Tekkesi için, Buhara’da ikâmet eden Hisar Vilâyeti Valisi Astankul Gülkuş (Bilgi) Bey [veled-i İmâret-penâh Abbas Bey],
tarafından 29 Mart 1900 (27 Zilkaade 1317) tarihinde, bir vakıf kurulmuştur. Buna göre Astankul Gülkuş (Bilgi) Bey, İstanbul’da Kadırga civârında Şehid Mehmed Paşa yokuşu nâm
mahalde Helvacı-başı İskender Ağa Mahallesi’nde vâki’ zemini Haremeyn-i Şerifeyn Vakıfları’na mülhak Sipahiler Ağası
Mehmed bin Ağazâde Hüseyin Ağa Vakfı’na senelik 55 guruş
mukataalı, 22 numara ile kayıtlı bir kıt’a mülk menzil arsası
üzerine müceddeden bir Mescid inşâ etmiştir.
Fotoğraf 4: Kadırga Buhara Özbekler Tekkesi
26
27
M. Baha Tanman, “Özbekler Tekkesi”, DİA, 34 (2007), s. 121.
İstanbul’daki Türkistan Tekkeleri, 2017, s. 257-262.
Bu vakfiyeye göre, Buhara Özbekler Tekkesi’nin Mescidini (tevhid-hânesini) yeniden inşâ etmiştir. Astankul Gülkuş
(Bilgi) Bey, bu tekke için Nallı Mescid Mahallesi’nde Cağaloğlu yokuşu sokağında 19 numara ile kayıtlı 1 bahçesi ile
evini vakfetmiştir. Bu vakfın kira gelirlerini de, mescid ve
dergâhtaki dervişânın giderlerine tahsis etmiştir.28 Astankul
Gülkuş (Bilgi) Bey, 13 Temmuz 1903 (H.17 Rebiulâhir 1321)
tarihinde düzenlediği bir zeyl-nâme ile, daha önce vakfettiği
evin bahçesine (arsaya) yeni bir ev (menzil) daha inşaa edip
bu evi de ilk vakfın hayır şartlara katmıştır.29 Sadrazam Halil Hamid Paşa kurduğu külliyatlı vakfına 23 Mart 1784 (H.
Gurre-i Zilhicce 1198) tarihinde bir zeyl (ek) vakıf ekleyerek,
“İstanbul’da Şehid Mehmed Paşa yokuşundaki Özbekler Tekkesi” olarak tanımladığı bu tekkede her yıl “Mevlid Kandili”nde Mevlid-i Şerîf-i Nebevî okunması için, tekke şeyhine
vakfının gelirinden 50 guruş tahsis edilmesini; Mevlid Kandili
günü tekke şeyhi ile vâkıfın evlâdından mütevellinin birlikte
katıldıkları halde Mevlid-i Şerîfin okutulmasını, vakıftan tahsis edilen 50 guruş paranın 40 guruşu ile o zamanın Mevlid-i
Şerîfi okuyanların cemiyeti için gerekli olan ud, gülsuyu, şeker
ve şerbet giderleri ile mevlidhân ve iki müveşşîhin (ilâhîhân)
ücretlerine sarf edilmesini, geriye kalan 10 guruşla da mevlide katılan “dervişân-ı fukara” için pilav pişirilmesini, Mevlid-i Şerîf ’in duâsında kendisi/fakîr için duâ edilmesini şart
koşmuştur. Ayrıca vâkıf, vakfının mütevellisinden, Mevlid-i
Şerîfin bihakkın yapılmasını, tahsis ettiği söz konusu 50 guruşun özellikle o gün harcanmasına nezâret etmesini ve bu işe
meşâyihe karıştırmamasını istemiştir.30
28
29
30
Astankıl Gülkoşu Bey veled-i Amarid Penah Abbas Vakfiyesi, 27 Zilkaade 1317 (29 Mart
1900), VGMA, Defter nu: 572, s. 101, sıra: 38.
Astankıl Gülkoşu Bey veled-i Amarid Penah Abbas Vakfiyesi, 17 Rebiulâhir 1321 (13 Temmuz 1903), VGMA, Defter nu: 572, s. 102, sıra: 39.
Sadrazam Halil Hamid Paşa bin Mustafa Vakfiyesi, 1 Zilhicce 1198, VGMA, Defter Nu: 628,
s. 595, sıra: 347.
263
Üsküdar Sultantepe Özbekler Tekkesi
Fotoğraf 5: Üsküdar Sultantepe Özbekler Tekkesi
264
İstanbul, Üsküdar Sultantepe’de Servili Köşk (Münir Ertegün) sokağında 1753 (H. 1166) yılında Maraş Beylerbeyi
Abdullah Paşa [bin Mehmed Paşa] tarafından “müceddeden”
inşa ettirilerek, “Hacı Hoca” nâmıyla meşhur Şeyh Abdullah
Efendi’ye temlik edilmiştir. Mîr-i Mîrân Abdullah Paşa, 27
Şubat 1755 (H. 14 Ca. 1168) tarihinde kurduğu Üsküdar’a
bağlı Mayors Nahiyesi’nde Sultan IV. Mehmed (1648-1686)
zamanında Mülk-nâme-i Hümâyûn ile sahip olduğu bir Çiftlik [bu çiftliğin içine bina eylediği yazlık ev (büyût-ı hariciye), hamam, sâir evler ile bağ, bahçe, bostan yeri ve bir değirmen bulunmakta olup] ile 1000 guruşluk para vakfından,
kendi inşâ ettiği Özbekler Tekkesi’ne bir tahsisât ayırmamış,
fakat Nalçacı eş-Şeyh es-Seyid Halil Efendi Tekkesi için imâmet, hitâbet ve kayyımlık cihetlerine ciddî tahsisler yaptığı
görülmüştür.31 Özbekler Tekkesi önce bir süre mescid olarak
31
Maraş Beylerbeyi Abdullah Paşa bin Mehmed Paşa Vakfiyesi, 27 Şubat 1755 (14 Ca. 1168),
VGMA, Defter nu: 627, s. 57, sıra: 25.
kullanılmış, Hicrî 1171 (1757-58) yılında, Çaprastlı Hasan Ağa
adlı bir hayırsever tarafından minber koydurarak, Nakşibendî tarikatına vakfetmiştir.32 Tekke, III. Mustafa (1757-1774)
devrinde Post-nişîn Semerkandlı Şeyh es-Seyyid Abdulekber
Efendi tarafından genişletilmiş, Sultan Abdülmecid 1844 yılında, bugünkü şekliyle yeniden inşa ettirmiştir.33 Tekkenin
yemek (ta‘âm) giderleri için Üsküdar’ın Selman Ağa Mahallesi sâkinlerinden el-Hac Ömer Ağa [ibn es-Seyyid Mustafa
ibn es-Seyyid Ömer], 1 Mart 1835 (H. 1 Zilkâde 1250) tarihli 15.000 guruşluk “para vakfı”nın gelirinden “şeyh bulunan
efendi akîb-i hatme-i şerîf hacegân ve hitâm-ı zikr-i münîf
mağfiret nişanda kezâlik isimlerimizi yâd ve Fatiha-yı Şerîfe tilâvet ile ruhlarımızı şâd buyurub mukâbelesinde şeyh-i
müşârunileyhe berây-ı it›am-ı fukara” şartıyla, senelik 100 guruş tahsis etmiş,34 Şeyhü’l-İslâm es-Seyyid el-Hac Arif Hikmet
Efendi [ibn Kazasker-i Esbâk es-Seyyid İbrahim İsmet Beyefendi necl-i Reisülküttâb-ı Esbâk İsmail Raif Paşa], 15 Temmuz 1855 (H.27 Şaban 1271) tarihinde kurduğu oldukça büyük olan vakfından “it‘âm-ı ta‘am olunmak üzere beher mâh
(ay) ellişer kuruş vazife” verilmesini şart koşmuştur. Bu iki
tahsisat yıllık 700 guruş tutmaktadır ki, o zaman için oldukça
iyi bir gelirdir, denilebilir.35
Üsküdar Özbekler Tekkesi’nin, zamanla “ilhâkât-ı kesîre” yâni yeni eklemeler ile kurumsal kemâlâtını tamamlayıp,
cuma ve bayram namazları ile beş vakit namazın kılındığı,
post-nişînin öncülüğünde “hatme-i hâcegân”ın yapıldığı, hac
32
33
34
35
Hafız Hüseyin Ayvansarayî, Hadikatü’l-Cevâmî, II, Mataâ-i Âmire, İstanbul 1281, s. 240.
M. Baha Tanman, “Özbekler Tekkesi”, DİA, 34 (2007), s. 123-124.
el-Hac Ömer Ağa [ibn es-Seyyid Mustafa ibn es-Seyyid Ömer Vakfiyesi, 1 Zilkâde 1250
(M.1.3.1835), VGMA. Defter Nu: 632, s. 220. sıra: 114.
Şeyhülislâm es-Seyyid el-Hac Arif Hikmet Beyefendi ibn Kazasker-i Esbak es-Seyyid İbrahim İsmet Beyefendi, necl-i Reisülküttâb-ı Esbak İsmail Raif Paşa Vakfiyesi, 15 Temmuz
1855 (M.27 Şaban 1271)
265
Fotoğraf 6: Üsküdar Sultantepe Özbekler Tekkesi
266
yolundaki Türkistanlıların barınma, yiyecek ve nakit para ihtiyaçlarının karşılandığı, ihtiyaç halinde siyasî temasların kurulduğu, gayri resmî bir maslahatgüzarlık rolünü üstlendiği
görülmüştür.36 Ayrıca Afganistan, Özbekistan ve Türkistan
tekkeleri Nakşibendî tarikatı meşrep olmaları hasebiyle çok
yakın ilişki içindeydiler. Öyle ki, birbirlerinin tekkelerinde konaklayabiliyor, ihtiyaç halinde de birinin âdâb-ı erkânında yetişmiş bir derviş, bir diğer tekkeye şeyh olabiliyordu. Nitekim
Üsküdar’dan Dergâh-ı Âli kapıcı başılarından el-Hac Numan
Bey [bin el-Hac Ali Bey)’in 1 Nisan 1793 (H.19.8.1207) tarihinde kurduğu vakfın şartları arasında benzer bir durum söz
konusudur. Numan Bey, 1793 (H.1207) yılında Üsküdar’da
Çinili Câmii karşısında Afganistan’dan gelen dervişler için
bir Afganî Kalenderhânesi inşa ettirmişti. Giderleri için de
Çorlu’ya bağlı Çengelli Köyünün Çöplüce Çiftliği hududunda oldukça büyük bir vakıf kurmuştur. Numan Bey, tekkenin
36
İstanbul’daki Türkistan Tekkeleri, 2017, s. 226-227.
meşîhatına Afgânî dervişlerinden mücerred (bekâr) mütedeyyin, sâlih ve muttaki bir kişinin tayin edilmesini, eğer Afgânî
dervişleri arasından uygun bir post-nişîn bulunamazsa, aynı
özelliklere sâhip Nakşibendî bir Özbek dervişinin atanmasını
istemiştir.37
MEDİNE-İ MÜNEVVERE
Hoca es-Seyyid Rahmetullah Efendi Vakfı
Hoca es-Seyyid Rahmetullah Efendi (bin Hoca Mehmed
Şefi’ en-Nakşibend el-Hüseynî es-Semerkandi), 8 Ocak 1761
(Gurre-i Cemaziyelâhir 1174) tarihinde Medine’de bir medrese vakfı kurmuştur. Buna göre Hoca es-Seyyid Rahmetullah
Efendi, Medine’de Haccamîn Sokağının sonunda, Daru’l-merhamet (şefkat yuvası) denilen yerde 9 odalı, bir medrese yaptırmıştır. “Bu medresenin 4 odası üst katta, 5 odası alt kattadır.
Altta olanlardan dördü, üst kattaki dört odanın altında, diğer
bir oda ise medresenin güneyinde, medrese kapısından iç tarafında yerleştirilmiştir. Solda bölünmüş odaya çıkılan eyvanla
beraber vâkıfın evi yer almaktadır”. Ayrıca kapının iç tarafında, karşılıklı iki odanın altında bir mahzen ve üç oda (ev)
bulunmaktadır. Bu odalardan biri iç taraftadır; güneyi Diyaru’l-Aşere’ye giden büyük caddede, kuzeyi Diyaru’l-Aşere ve
Daru’s-Saâde Ağası’nın Medrese-i Cedîdi (Yeni Medrese), doğusu kadınlar meskeni Rabatu’l-merağ ve Medine mücavirlerinden Faslıların Vakfı ve Seyyidlerin reisinin hizmetkârları
olan Ağalar Vakfı, batısı Yeni Medrese ile 6 Rebiu’l-Âhir 1170
H. tarihli bir senetle Ahmed Zâfir’den bu mirasa sahip olana
geçmiş olan Ağalar Vakfı yer almaktadır. Hoca es-Seyyid Rahmetullah bu medreseyi (külliyeyi), büyük âlim, peygamber
sülalesinden, Hz. Ali ile Hz. Fatıma’nın soyundan, Medine’de
ikamet eden es-Seyyid Muhammed eş-Şeyh el-Özbekî ile
37
el-Hac Numan Bey bin el-Hac Ali Bey Vakfiyesi, 1 Nisan 1793 (H.19.8.1207), VGMA, Defter
nu: 627, s. 394, sıra: 195.
267
268
Özbekî Cemaati’nden bekâr olup ilim tahsil edenler için, şayet bunlardan kimse bulunmazsa ilim tahsil etmeleri ve bekâr
olmaları şartıyla mevcut olan Özbek çocuklara, şayet Özbek
çocuklarından kimse olmazsa, ilim tahsil edecek başka nesil
bekâr gençlere vakfetmiştir. Müderris olarak da o sırada Harem-i Nebevî’de müderris olan ma’rûf es-Seyyid Muhammed
Şeyh el-Özbekî’yi, ondan sonra Medine’de ikamet eden Özbek
cemaatinin en âlim kişiyi tayin etmiştir. Ehil bulunmazsa bu
durumda Hanefî seyyidlerden âlim ve ehil bir kişinin müderris olması istenmiş; medresede yalnız fıkıh, hadis ve tefsir
gibi “faydalı” dersler okutulmasını şart koşmuştur. Öncelikle medresede iki odanın altındaki mahzeni kendinden sonra
kardeşi Hoca Refi es- Semerkandî ve çocuklarının tasarrufuna
bırakmış, nesil biterse medreseye geçmesini şart koşmuştur.
Ayrıca, medresenin tedris görevi için; günlük 6 Osmanlı Mısır
parası, her bir âlim için günlük 6 Osmanlı parası; Nâzır için
4,5; vakıfta kalan hak sahibi olan her bir talebe için 2; Mübaşir içir 1; medresenin tamiri ve termimi için de 1,5 Osmanlı
Mısır Parası tayin ve tespit etmiştir. Vakfa gelen paraları hak
sahiplerine dağıtma işini de nâzırı görevlendirmiştir.38 Bu
vakıf, Medine-i Münevvere kadıları el-Hac Ali Paşazâde Abdullah Efendi ile Debbağzâde Mustafa Efendi’nin istid‘âsıyla
Daru’s-Saade Ağası Bilal Ağa’nın oluruyla, 18 Ekim 1800 (H.
6 Receb 1219) tarihinde Haremeynü’ş-Şerifeyn Muhasebesine
kayd olunmuştur.39
Özbek Şeyh Abdulgafur Efendi Vakfı
Hz. Peygamber’in şehri Medine’de, İstanbul Eyüp’de Kalenderiye Tekkesi şeyhi olan, Abdullah oğlu Özbek Şeyh Abdulgafur Efendi, Hicrî 27 Şevval 1269 (Milâdî 3 Ağustos 1853)
tarihinde, Medine’de “Hz. Peygamber(in kabrini) ziyaret eden
38
39
Hoca es-Seyyid Rahmetullah Efendi bin Hoca Mehmed Şefi’ el-Hüseynî es-Semerkandî Vakfiyesi, 8 Ocak 1761 (Gurre-i Cemaziyelâhir 1174), VGMA, Defter nu: 744, s. 412, sıra: 178.
VGMA, Defter nu: 744, s. 412, sıra: 178.
Nakşibendî tarikatına mensup Özbeklerin erkeklerinin kalmaları için” Medine’de Sur dışında Menaha’da Karabaş denilen
yerde olan evini,40 “Nakşibendî Özbekler Tekkesine” dönüştürerek, bütün müştemilâtıyla birlikte vakfetmiştir. Vakıf, Medine kadısı Debbağzâde es-Seyyid Mehmed Ârif tarafından
tescil edilmiştir. Şeyh Abdulgafur Efendi, öncelikle evin (tekkenin) yaşadığı sürece kendi tasarrufunda olmasını,“kendinden sonra Peygamberlerin efendisi Hz. Muhammed’i (S.A.V)
ziyaret için Medine’ye gelen, iyi kimselerden olan, ibadetleri
yerine getiren ve sabırlı fakir Özbeklerin” burada kalmalarını şart koşmuştur. Vakfın mütevellisi (nâzırı) olarak yaşadığı
sürece kendisini; kendisinden sonra manevi evladı Mehmed
Efendi’yi, sonra da Nakşibendi tarikatına mensup, aslen Özbek olan ve zâviyede kalan, zâviye şeyhini tayin etmiştir. Ayrıca tekkenin yıllık 25 guruş zemin kirasını ödenmesini, “tekkede evli hiç bir kimsenin kalmamasını”, tekkede kalanlardan
her hangi birinin hiyâneti veya huzursuzluğa sebep olacak bir
tartışmaya, uyumsuzluk veya edep dışı bir davranışı olursa,
bu da “bir hakikat olarak” ispat edilebilirse, buna sebep olan
kişinin, mütevelli (nâzırın) tarafından kesin olarak tekkeden
çıkarmasını, şart koşmuştur.41
Şeyh Süleyman Efendi Vakfı
Abdurrahman Oğlu Şeyh Süleyman Efendi, 17 Ağustos
1867 (H.16 Rebî‘ulâhir 1284) tarihinde Medine-i Münevvere’de Yeni Özbek Medresesi için bir vakıf kurmuştur. Buna
göre Süleyman Efendi, 1264 yılında Medine’de Tayyibe Şehri’nin Hapis sokağının sol tarafında bulunan bir evi 30.000
guruşa Hacı Mehmed et-Tavîl’den satın aldı. Bu evi vakfedip, kendisi vefat ettikten sonra evin kiraya verilip, gelirinin
40
41
Evin; “güneyi avlu ve İskenderiyelinin evinin bir kısmı, doğusu Abdulvâhid’in evi, batı tarafı
giriş kısmının olduğu avlu olan, enkazıyla beraber evinin tamamı”.
Özbek Şeyh Abdulgafur Efendi bin Abdullah Vakfiyesi, VGMA. Hicrî 27 Şevval 1269 (Milâdî
3 Ağustos 1853), Defter nu: 582/1/1, s. 221. sıra: 153.
269
Medîne-i Münevvere’de Benî Hüseyin Sokağı’nda bulunan
Yeni Özbek Medresesi sâkinlerine dağıtılmasını şart koşmuştur.42
270
MEKKE-İ MÜKERREME
es-Seyyid Mehmed Hoca Küçük bin es-Seyyid Mehmed
el-Özbekî Nakşibendî, 1750 yılı Şubat/Mart’ında (Rebiülevve
1163) Mekke’de; 1 zâviye [7 mesken (salon), 1 ribat (tekke),
17 kubbeli halvet (zikir) odası, dervişlerinin yatıp-kalktıkları
revaklı mekân]; 2 evini (eskiden Seyyid Yahya bin Bürkat ve
“Seyyid Abdulkerim bin Amr evleri); On halvethanesi olan 1
ribatı, 1 evini (Seyyid Şâkir bin Abdulmuîn evi) ve 1 süprüntülüğü (Mesfele’de) vakfetti. Buna göre, zâviyenin revaklı kısmında Mekke’de yaşayan Özbek dervişlerinin; 17 halvethâneli
ribatta yine Mekke’de yaşayan Özbek fakir dervişlerinin; 10
odalı ribatta ise fakir Özbek kadınların kalmalarını şart koşmuştur. Vakfedilen 3 ev ile 1 süprüntülüğün kira gelirleri vakıf
idaresi ile zaviyenin giderlerine tahsis edilmiştir.43
KUDÜS-İ ŞERÎF
Kudüs Özbekler Tekkesi
Kudüs Özbekler Tekkesi, temeli XIV. yüzyıla dayanan
eski bir Nakşibendî/ Buharî tekkesi olarak inşa edilmiş iken,
sonradan “Özbekler Tekkesi”ne dönüştürülmüştür. Eskiden
İmam Buharî soyundan gelen Nakşibendî şeyhler postnişînlik
yapıyorken, Özbek kimliğini, Şeyh Muhammed Salih el-Özbekî
kazandırmıştır.44 1616 yılında Kudüs Sancakbeyi Mehmed Paşa’nın damadı, Kapıcıbaşı Sofî Osman Ağa (ibn Abdulmuin) tarafından yeniden inşa edilmiştir. Tekke, Eski Kudüs’te Harem-i
42
43
44
Abdurrahman Oğlu Şeyh Süleyman Efendi Vakfiyesi, 17 Ağustos 1867 (H. 16 Rebîu’l-Ahîr
1284), VGMA, Defter nu: 748, s. 8, sıra: 4.
es-Seyyid Mehmed Hoca Küçük bin es-Seyyid Mehmed el-Özbekî Nakşibendî Vakfiyesi,
Şubat/Mart 1750 (Rebiülevve 1163), VGMA, Defter nu: 747, s. 175, sıra: 148.
C.EV. Gömlek: 383, sıra: 19418, H. 29.06.1258 (M. 7.8.1842)
Şerîf ’in kuzeybatısında
Çile Sokağında yer almaktaydı. Tevhidhâne
(Mescid) ve dört derviş
hücresinden oluşmaktaydı. Tevhidhânenin
girişi üzerindeki Hicrî 1236 (1820) tarihli
Osmanlıca
tamirât
kitâbesinde “Yapıldı
Fotoğraf 7: Kudüs Özbekler Tekkesi
Hankâh-ı Özbek, açıldı ehl-i irfâne” yazılıdır. Bir arşiv belgesine göre tekke, 7.8.1842 tarihinde yeni bir
tamirat geçirmiş ve tekkede kalan dervişân için “ta‘âmiye” tahsis edilmiştir.45 Tekke, bütün Özbek tekkelerinde olduğu gibi,
Nakşibendî tarikatı kolonizasyonunda olup, “hatme-i hâcegân”
yapılıyordu. Hatmeye katılanlara da Özbek pilavı ikram ediliyordu. Müdavimleri Kudüs üzerinde hacca giden Özbekistanlı
meşâyih, dervişân ile hacı adaylarıydı.46
ZİYARET YERLERİ
Bursa Buhara Kalenderhânesi
Bursa’da Özbek adıyla anılan iki tekke bulunmaktadır. İlki,
Bursa’nın Fetih Kapısının açıldığı yerde konumlanan, Pınarbaşı’ndaki “Buhara Kalenderhânesi” de denilen, Gâr-ı Âşıkân
Dergâhı (Mağarası)’dır. Yadigâr-ı Şemsî’de yer alan bilgiye
göre Emir Sultan Bursa’ya geldiğinde bir süre burada misafir edilmiştir. Dergâhın ilk şeyhi olarak, Nakşî Şeyhi Özbek
Abdurrahman Baba’nın adı geçmektedir. Tekke 15. yüzyıldan
45
46
C.EV. Gömlek: 383, sıra: 19418.
Elif Kanat, Kudüs’teki İslâmî Vakıf ve Eserlerle İlgili Şam Ahkâm Defterlerinde Yer Alan
Hükümler (1742-1830), (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Marmara Üni. Türkiyat Araştırmaları Ens., İstanbul 2013, s. 31.
271
272
Osmanlı Devleti’nin sonuna kadar varlığını korumuştur. Tekkeye Şeyh Abdülkadir el-Buhârî’nin vefatından sonra Nakşibendî/ Halidî şeyhi Seyfeddin el-Buharî, 1886 (H.1304)
yılında postnişîn olmuştur. Onun 1895 yılında hacca gidip,
Mekke’deki -o sırada boş olan- Nakşibendî tekkesine şeyh
olmasıyla, boşan Buhara Kalenderhânesine, Bursa Özbekler
Tekkesi şeyhi Said Can Efendi’nin oğlu Hâfız Emin Efendi tayin edilmiş, Said Can Efendi 1896 yılında ölünce yerine, oğlu
Kalenderhâne Şeyhi Hafız Emin Efendi, onun yerine de kardeşi Hafız Yusuf Efendi geçmiştir.47
Bursa Özbekler Tekkesi
Bursa’da ikinci Özbek Tekkesi, Kalenderhâne yakınında
Pınarbaşı’nda İzzeddin Câmiinin batısında yer alan Buhara
Tekkesi’dir. XVI. yüzyılda kurulan bu tekkeye Özbekler veya
Aşur Efendi tekkesi de denilmiştir. Tekke, Nakşibendî tarikatı
kolonizasyonunda olup48 Pazartesi ve Cuma günleri Nakşîbendî “hatme-i hâcegânı” yapılmaktadır. Şeyh Derviş Mehmed, bu tekkenin fukarası dervişlerin yemek giderleri için 5
akçe vakfetmiştir.49 Mutasarrıf es-Seyyid Ahmed Paşa, bu tekke için bir vakıf kurmuştur.
Mutasarrıf es-Seyyid Ahmed Paşa Vakfı
Bursa’da Hüdavendigar ve Kocaeli Sancakları mutasarrıfı
es-Seyyid Ahmed Paşa, 23 Eylül 1819 (H. 3 Zilhicce 1234) tarihinde Kütahya Sancağına tâbi Altıntaş Nahiyesi’nde Eymir
ve Alibey Köylerinde iki çiftliğini bütün müştemilâtlarıyla
birlikte vakfedip, iki çiftliğin öşür geliri ile Bursa’da İncilice
Mahallesindeki 1,5 evlek miktarı dut bahçesinin gelirini, yine
Bursa’nın Pınarbaşı isimli mahallinde Abdal Murad ve Seyyid
Nasır Zaviyeleri arasında İrade-i ‘Aliyye-i Hümâyun ile imâr ve
47
48
49
Abdurrezzak Tek, “Tekkelerin Kapatılmadan Önce Nakşîliğin Bursa’daki Tarihi Süreci”,
Uludağ Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Dergisi, c. 16, sayı: 1 (2007), s. 217-218.
Tek, 2007, s. 219.
BOA, Hicrî 25 Rebiulevvel 1131 (M.15 Şubat 1719), C..EV.. 477, 24106.
tecdidine muvaffak olduğu “Kalenderhane-i Özbekiye” demekle
meşhur Zâviye-i Nakşibendiyyede post-nişîn olan eş-Şeyh Niyazi el-Buharî Efendi’nin tevliyetinde/ idaresinde icar edilerek,
öşür gelirinden 70 guruş bedel-i öşür mukataaları ödendikten sonra her ne kalırsa “Kalenderhâne-i Özbekiye’ye “iyâb ve
zehâb” eden yâni gelip-giden fukara-i dervişânın yemek (it‘âm-ı
taâm) giderlerine sarf edilmesini şart koşmuştur.50
Drama Özbekler Zâviyesi
Osmanlı devrinde Selanik Vilâyetine bağlı Drama Sancağına bağlı Kavala Kazasının Özbek Köyü bulunmaktadır.51 Bu
köyde bir Özbekîye Zâviyesi kayıtlıdır. 13 Ocak 1894 tarihinde Özbekîye Zâviyesi post-nişîni Mehmed Nuri Efendi, eski
ma‘aşât ve tayinât bedellerinin tasfiyesi için, Vakıflar İdare
Meclisi’ne bir arzuhal yazmıştır.52 Bu zaviyenin varlığını bu arzuhalden öğrenmekteyiz. Arşivlerde bu zâviye hakkında daha
fazla bilgi yoktur.
HAC YOLUNDA
Pâyitaht İstanbul’dan Mekke/ Medine’ye uzanan “Hac
Yolu” güzergâhında Karahisar-ı Sâhib (Afyon), Adana, Antakya, Halep ve Şam’da “Özbekler Tekkesi”nin tesis edildiği
görülmüştür. Bunlar, genellikle, tıpkı Pâyitaht İstanbul veya
diğer şehirlerde olduğu gibi ya eski bir Nakşibendî tekkesine
Özbekistan şehirleri -Buhara veya Semerkand’dan- gelen bir
şeyh veya mahallinde mütemekkin bir Nakşibendî şeyh tarafından ya da tamirât esnasında dönüştürülmüş veya yeniden
inşa edilerek buralara vakıflar tahsis edilmiştir.
50
51
52
Hüdavendigar/ Kocaeli Mutasarrıfı Ahmed Paşa Vakfiyesi, H. 3 Zilhicce 1234 (23 Eylül 1819)
VGMA, Defter nu: 580, s. 175, sıra: 86.
BCA.Kutu: 130-16-13-2, Gömlek: 953, Sıra:3675/4, M. 20.12.1923.
BOA. BEO. 342/ 25610 (H. 6.7.1311/M. 13.1.1894).
273
274
Karahisar-ı Sâhib Nakşibendîye-i Özbekiye Dergâhı
Karahisâr-ı Sâhip (Afyon)’te, Hacı Nuh mahallesinden aslen Buharalı el-Hac Adil Efendi ibn Hüseyin, 24 Ocak 1866
(H. 7.9. 1282) tarihinde, yine Hacı Nuh Mahallesinde olan iki
katlı üst katında iki oda bir sofa (suffa) ve alt katında iki oda,
bir kiler, bir ahır ve çardak tabir olunur avlu ve sokak kapısından oluşan bir mülk menzilini Nakşibendî tekkesi olarak ve
tekkeye gelip giden misafirler için misafirhâne olarak kullanması için bir mülk menzilini (evini) ve “onu onbir buçuk guruş hesabı” ile işletilerek geliri tekke ve misafirhane giderlerine
sarfedilmek üzere 1000 guruş parasını, Tescil Mütevellisi tayin
ettiği Karahisar-ı Sahib’in Kayadibi Mahallesi ahalisinden elHac Murad Efendi ibn el-Hac Halil’in huzurunda yine aslen
Buhara-yı Şerîf ahalisinden Hacı İsmail Mahallesinde sâkin
eş-Şeyh el-Hac Seyfettin Efendi ibn Mehmed Alim şahitliğinde vakfetmiştir. Vâkıf 1000 guruşun geliri ile önce menzillerin
tamir ve termimine sarf edilmesini; iki katlı menzilin ikinci
katındaki odalardan birisinin Nakşibendîyenin Halidîye tekkesi olması, hazır Şeyh el-Hac Seyfeddin Efendi’nin yaşadıkça
hasbî şeyh olup, “kıraati hatme-i hâce ve âyin-i Tarikat-ı ‘Aliyye-i Halidîyeyi icrâ eyleyemesi onun vefatından sonra onun
evlâdının aslah ve erşedinin ve meşîhata ehliyetlisinin şeyh
olmasını şart koşmuştur. Ayrıca Tekke-i Nakşibendîye-i Halidîye’nin sâir odalarında Maverâunnehir’den gelen “fukara-yı
seyyâh-ı müslimînin” misafir olmasını ve nihayet adı geçen
el-Hac Murad Efendi’nin de vakfa evlâdiyet (evlad-ı zükûr ve
inâsen) üzere hasbî (ücretsiz) mütevelli olmasını istemiştir.53
Buharalı el-Hac Adil Efendi’nin vakfı, 26.11.1867 tarihinde
pâyitahtta tescil edilmiştir. Bu kayıtta Karahisar-ı Sahib’teki
tekke vakfı “Dergâh-ı Nakşibendîye-i Özbekîye ve Misafirhâne-i Seyyâhîn” adıyla kaydedildiği görülmüştür.54
53
54
Buharalı el-Hac Adil Efendi ibn Hüseyin Vakfiyesi, VGMA, H. 7.9. 1282 (M. 24.1.1866),
Defter Nu: 584 sayfa: 173, sıra: 79.
BOA.C.Ev. 118/ 5875 (H. 7.9. 1282 (M. 24.1.1866).
Adana’da Şeyh Muslihiddin Tekkesi
1900’lü yıllarda Şeyh-zâde Mahallesi Mescidi’nin yanında
Buhara ahâlisinin gönderdiği paralar ile yaptırılmıştır.55 Alt
katında 1 mağaza ve tekke hücreleri bulunan iki katlı (tahtânî-fevkânî) bir tekkedir. Hacı Mustafa Efendi bu tekke için
30 Osmanlı Lirası vakfetmiştir.56 Vakfın geliri, Şeyh Muslihuddin Çilehânesi’nin tahtında bulunan mağaza ile derviş hücrelerinin tamir ve termîmine; ayrıca tekye ve derviş odalarının
hasır ve aydınlatmasına, artanının da tekkedeki post-nişîn
olan şeyhe tahsis edilmiştir. 1900’lü yıllarda restore edilen
Şeyh Muslihiddin Tekkesi, 1939 yılında 210 liraya satılmıştır.57
Halep, Antakya ve Şam Tekkeleri
Halep, Yavuz Sultan Selim’in Mısır Seferi sırasında Mercidâbık Savaşı (24 Ağustos 1516)’ndan dört gün sonra Osmanlı
hâkimiyetine geçmiştir. Halep, gelişimini Osmanlı devrinde
de sürdürdü ve Kanuni Sultan Süleyman (1520-1566) devrinde beylerbeyiliği merkezi olarak düzenlendi.58 Halep, İstanbul’dan Mekke-Medine’ye uzanan “Hac Yolu” güzergâhında
olup, Anadolu’dan kara yoluyla hacca giden hacıların, Arap
coğrafyasına girmeden önce, Hac Emîri’nin (Emîr-i Hâc) korumasında, yola devam etmek için birleştikleri son menzildir.59 Bu itibarla, hacılar için önemli menzillerden biriydi. Bu
özellikleri şehrin gelişmesine katkı sağlamıştır. İstanbul üzerinden karayolu ile hacca giden Özbek hacılar için Halep’te bir
tekkenin varlığı kayıtlara yansımıştır. Halep’te 15. yüzyıl ortalarında Necmeddin Kübrâ’nın soyundan Şeyh Necib’i, Nakşibendî Tarikatı’nda Yakup Çerhhî’yi veya Şeyh Ubeydullah
55
56
57
58
59
Mustafa Alkan, Adana Vakıfları; İnsan, Vakıf ve Şehir, Ankara 2014, Türk Tarih Kurumu, s.
219.
Esas 2/1, 981; Hacı Mustafa Efendi ibn Hacı Ahmed Talhi Vakfiyesi, 1319/1901, VGMA, MA
594/247.
Hayrât Satış Kaydı Defteri.
Bruce Masters, “Halep (:Osmanlı Dönemi)”, DİA, 15, (1997), 247- 248.
Münir Atalar, Osmanlı Devletinde Sürre-i Hümâyûn ve Sürre Alayları, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara 2015, s. 172.
275
276
Ahrâr’ı görüyoruz.60 İstanbul ve Bursa’daki uygulamaların bir
benzerinin Antakya ve Halep’te de yaşandığı, Özbek hacıların, ulemâ ve dervişânın, Buharî ve Nahşibendî tekkelerinde
konakladıkları anlaşılıyor. Bu bağlamda arşiv kayıtlarından
Antakya hâricinde yâni hâric-i şehirde bir Nakşibendî tekkesinin,61 Halep’in Mekusiye Mahallesi’nde yine bir Nakşibendî
tekkesinin62 ve Buhari-i Şerîf ’in okunduğu Câmi-i Kebir’in
(Hazret-i Zekeriya Câmii)63 ve Şam’da da bir Nakşibendî dergâhının64 kurulmuş olduğunu görüyoruz. Bu tekkelere bir takım tahsisâtın yapıldığı kayıtlara yansımıştır.
Bağdat Özbekiye Tekkesi
XVI. yüzyılın başında İran coğrafyasındaki mezhep savaşlarının durulmasından sonra Türkistan’dan, İran üzerinden,
hacca giden hacılar; Semerkand, Buhara, Merv, Nişabur, Isfahan, Bağdat ve Basra güzergâhını takip ederek Mekke ve
Medine’ye gidiyorlardı. Bu güzergâh için Bağdat, tarihi ve
kültürel bir merkezdi. Özbekistan’dan gelen hacılar için Bağdat’ta da bir Özbekler tekkesi kurulmuştu. Bu tekkenin temeli
Hicrî 1062 (M.1650) yılına dayanmaktadır. Bu yılda Özbek
hanı İmam Kulu Han, hacca giderken Bağdat’ta vefat etmiş,
Bağdat’ın İmâm-ı ‘Azâm kapısının karşısına (yakınına) defnedilmiştir. Bundan otuz yıl sonra kardeşinin oğlu, o sıradaki Özbek hanı Abdülaziz Han (bin Sübhan Kulu Han), Hicrî
1092 (M.1681/82) yılında, o da hacca giderken, amcasının
türbesinin yanına bir câmi [ve tekke] manzumesi inşa ettirmiştir. Bundan sonra bu manzume Özbek hacıların ziyaret ve
barınma mekânı olmuştur. Özbek Câmi manzumesi, yaklaşık
bir buçuk asır sonra harap bir vaziyete düşünce, 1816-1831
60
61
62
63
64
Abdurrezzak Tek, “Tekkeler Kapatılmadan Önce Nakşîliğin Bursa’daki Tarihi Süreci”, Uludağ
Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Dergisi, cilt 16, sayı: 1, (2007), s. 213.
BOA. C.EV, 533/ 26905, H. 29.10. 1184 (M.15. 02. 1771).
BOA. C.EV. 644/ 32466, H. 29.12.1209 (M. 17. 07. 1795).
BOA. DVNSMHM.d, 28/ 494, H.25.07.984 (M.18. 10. 1576).
BOA. AE.SMS.II, 91/ 9819, H. 09. 03. 1115 (M: 23. 7.1703).
277
Fotoğraf 8: Bağdat Özbekler Câmii ve Tekkesi
yılları arasında on beş yıl Bağdat valiliği yapan Vezir Davud
Paşa, bu külliyeyi, Hicrî 1239 (M.1824) yılında yeniden inşa
ettirmiştir.65 Bundan dolayı manzumenin adı “Davud Paşa
Özbekîye Tekkesi” olarak anılmaya başlamıştır.66 Yaşarken değişik hayrât kurumları için pek çok vakıf tesis eden67 Davud
Paşa, Bağdat’ta İmâm-ı ‘Azâm Kapısının karşısına yeniden
inşa ettirdiği bu, câmi merkezli, manzumenin giderleri için,
bir bâb ‘Alveyi (hanı) vakfetmiştir. Bütün vakıflarının ortak
mütevellisi olan oğlu Yusuf Bey (bin Davud Paşa)’in yönetiminde, hanın (alvenin) icâresinden elde edilecek gelir ile öncelikle han ve câminin tamir ve termiminden artan gelirlerini
câminin görevlilerine tahsis etmiştir.68
278
Fotoğraf: 9 Bağdat Özbekler Camii ve Tekkesi
65
66
67
68
Abbas el-Azzâvî, Tarih el-Irak Beyne İhtilâleyn, c. V, el-Mahdudî Yayınevi, Bağdat 1953, s. 25.
BOA. BED. 15/ 1080.
Vezir Davud Paşa Vakfiyesi, H. 1243-1246 (M. 1827-1831), VGMA. Defter Nu: 580, s. 447464, sıra: 256- 269.
Vezir Davud Paşa Vakfiyesi, H. 23 B 1239 (24 Mart 1824), Bağdat Şer‘iyye Sicili, 9, s. 3, sıra:
7 (Irak Milli Kütüphanesi). Bu vakfiyeye göre; mütevelliye: 200 guruş; imam: 80 akçe; hatip:
60 akçe; 3 müezzin: 24’er akçe; 3 temcithân: 12’şer akçe; 3 devirhân: 16’şar akçe; tarifhân: 16
akçe; ser-mahfel: 16 akçe; semsdâr: 10 akçe; müezzin-i râbi’: 2 akçe; kennâs: 10 akçe; bevvâb:
10 akçe; kandilci: 24 akçe; ferraş: 10 akçe; saka: 10 akçe.
Esâsen Davud Paşa, âlim, âdil ve zâhid bir kişi olup, “âsafü’z-zamân” (zamanın veziri) lâkabıyla anılır olmuş ve bundan dolayı da yaptırdığı, söz konusu camiye “Câmi-i Âsafiye”
denilmiştir69. Onun âlimç ve fâzıl bir kişi olması Bağdat’da
bir câmi, iki medrese bir kütüphâne, onlarca âlim kişiler için
kurduğu vakfın vakfiyesine de yansımıştır70. Bu itibarla, 19.
yüzyılın ilk çeyreğinde tesis edilen Bağdat Özbekler Tekkesi,
Devlet-i ‘Aliyye’nin son yüzyılında Özbek, ulemâ, meşâyih ve
tüccârâna hizmet etmiştir. Tekke, 185071 ile 190672 yıllarında iki
kere tamirat görmüştür. 1850’li yıllardan önce dergâhın ta‘âmiye
bedelinden Post-nişîn Şeyh Ömer Efendi’ye tahsisât bağlanmış,
şeyhin vefatı üzerine73, bu tahsisat 24.7.1850 tarihinde dergâhın
ta‘âmiye giderlerine geri eklenmesi talep edilmiş74 ve bu talep
27.11.1850 tarihinde tevzî edilmiştir75. Bundan sonra tekkenin
daha çok ta‘âmiye giderleriyle kayıtlara yansıdığı görülmüştür.
Nitekim 23 Mart 1853 tarihinde 100 guruş tahsis edilmiş76, 5
Nisan 1859 tarihinde Bağdat’da Said ve Esad efendilerden boşalan hınta (arpa) dergâha verilmiş77, aynı günlerde bir başka
kalemden yine arpa ve buğday tahsis edilmiştir78. Bağdat’daki bu
dergâha gelip giden çok olmalı ki 25 Haziran 187179 ve 28 Eylül
189180 tarihlerinde ta‘âmiye zammı isteği tekrarlanmıştır. Bu son
talepten sonra 25 Mart 1894 tarihinde Vakıflar İdare Meclisi,
69
70
71
72
73
74
75
76
77
78
79
80
Abdüsselam Uluçam, “Asafiye Câmii”, DİA, III, (1991), 455-456.
Vezir Davud Paşa Vakfiyesi, H. 1243-1246 (M. 1827-1831), VGMA.
Defter Nu: 580, s. 447-464, sıra: 256- 269.
BOA. A.MKT. MVL. 30/ 64 (H.29.10. 1266/ M. 7. 9. 1850).
BOA. İ.EV. 40/15 (H.4.4.1324/ 28.5.1906); ŞD. 174/32 (7.3.1324/ M.
1.5.1906)
BOA. MVL. 91/ 59 (H.14.9.1266/ M. 24.7.1850)
BOA. MVL. 91/ 59 (14.9.1266/ M. 24.7.1850)
BOA. C.EV. 136/ 6787 (22.1.1267/ 27.11.1850).
BOA. İ. MVL. 268/ 10284 (H.26.10.1269).
BOA. MVl. 752/ 29 (H. 30.5.1275).
BOA. İ. MVL. 412/ 21188 (12.6.1275).
BOA. İ.DH. 634/ 44102 (H. 6.4.1288)
BOA. İ.DH. 1225/ 95695 (H. 19.9.1308).
279
280
dergâhın ta‘âmiye giderlerine 300 guruş zam81 yapmıştır. Bu artırmadan sonra talep sürmüş ki, nihayet 26 Ekim 1894 tarihinde
dergâhın ta‘âmiye giderlerinin diğer dergâhlarla kıyaslandığında yeterli görülüp reddedilmiştir82. Bu kayıttan sonra 31 Mayıs
1906 (H.7.4.1324) tarihli bir arzuhale göre Bağdat’daki Davud
Paşa Vakfı’ndan Özbekîye Câmi-i Şerîfi ile tekkesinin “icrâ-yı
tâmiri” yapılmak istendiği kayıtlara yansımıştır83. 1 Ocak 1893
(H. 12 C 1310) tarihli bir ‘ilama göre ise Abdulkadir Efendi [ibn
Salih Efendi ibn Abdullah] Bağdat Şer’iyye Mahkemesine müracaat ederek, Bağdat’ın Meydan Mahallesinde olan Özbekler
Tekkesi’nin müezzinlik ve devirhânlık görevlerinin 37 guruş
vazife ile uhdesinde olduğunu fakat maaşının ödenmediğini
beyan ederek, Bağdat’ın Barutçular Mahallesinde oturan Bağdat Evkaf Muhasebecisi Molla Abdülvehhab (bin Hacı Ali)’ı
şikâyet etmiş, mahkemeden de vazifesinin ödenmesi kararını
çıkartmıştır84.
Kahire Özbekiye Semti ve Tekkesi
İstanbul’dan deniz yolu ile hacca gidenlerin duraklarından
biri Kahire idi. Vakıf Kayıtlar Arşivi’ndeki bir kayıt Kahire’de bir
Özbek Tekkesi’nin varlığını şahitlik etmektedir. Ayrıca Kahire’de
bir Özbekîye Semti bulunmaktadır. Burası, Fâtımî dönemi Kahire’sini batıya doğru çevreleyen, Haliç’in ötesinde bir yerleşim
alanıydı. Gelişimine Memlûk döneminde başlamıştır. Yerleşime
el-Melikü’n-Nâsır Muhammed (1293-1341)’in fâsılalı idaresi
döneminde açılmış, Emir Özbek bin Tutuk (1476-1484) tarafından yaptırılan büyük havuzun kıyısında cami, saray, bahçe
ve köşklerle Özbekîye Mahallesi oluşmuş ve adını bu emirden
almıştır. Daha sonra büyük tüccarlardan Osman Kethüdâ’nın
Özbekîye’nin doğu kıyısındaki vakfı, yanında bir hamam ile
81
82
83
84
BOA. BEO. 483/ 36196 (H. 25. 3. 1312).
BOA. BEO. 503/ 37717 (H. 25.4.1312).
BOA. BEO. 2840/ 212941 (H. 7.4.1324).
VGMA. H. 12 C 1310, Defter nu: 601, s. 234, sıra: 306.
gölün güneybatı köşesinde inşa ettirdiği bir cami, bir çeşme ve
ticarî mekânlarıyla seçkin bir yerleşim alanına dönüşmüştür.
Memlûk dönemi Kahire’sine pek çok zâviye, hankah ve ribâtlar inşa edilmiştir. Osmanlı devrinde Bekrîyye Tarikatı yayılmış, Özbekîye, Kahire’de yabancılara oturma izni verilmesiyle
tedrîcen elçiler ve yabancı tüccarların oturduğu bir Avrupalı
mahallesine dönüşmüştür85. Memlûk devrinde yaygın olarak
inşa edilen pek çok zâviye veya tekkeden birinin Özbekler
veya Nakşibendî tarikatı mensupları tarafından kullanması
yaygın bir gelenek olmuştur. Nitekim 6 Kasım 1846 tarihinde
Hokand Hanlığı Sefaretinden Elbeğ Ağa Paşa’nın bir yazısına
göre, kendisinin, Özbekler Şeyhi Süleyman Efendi’nin Sefir
Yakup Hanı maiyetinde Kahire’ye götürmek istedikleri, belgelere yansımıştır86.
SONUÇ
Sonuç olarak, Özbek Tekkeleri Osmanlı coğrafyasında iki
temel sebebe bağlı olarak kurumlaşmış ve çoğalmıştır. Bunlardan birincisi, temeli Şâh-ı Nakşibend es-Seyyid Bahâuddîn Muhammed bin Muhammed el-Buhârî (1318-1389)’nin
kurduğu, Türkî karakterli Nakşibendî tarikatının kolonizasyonu ve yayılmasıdır. Bu yolla gelişme, Molla Zeyrek Medresesi’ndeki tahsilinden sonra Alâeddin et-Tûsî ile önce İran’ın
Kirman Şehrine, oradan Semerkand ve Buhara’ya gidip, buralardaki eğitiminden sonra Şeyh Ubeydullah Ahrâr’a bağlanıp, onun halîfesi olarak, önce memleketi Simav’a, oradan da
Pâyitaht İstanbul’a hicret ederek, Nakşibendî tarikatını yaymasıyla oluşan Nakşibendî tekke veya zâviyeleri üzerindendir.
Bu zâviyeler, Buhara ve Semerkand’dan gelen şeyhlerin, eski
Nakşibendî zâviyelerini Özbek Tekkesine dönüştürmesiyle
85
86
Andrê Raymond, “Kahire: Osmanlı Dönemi”, DİA, 24, (2001), s. 179182.
BOA. A. DVN. DVE. 11/41 (17.11.1262/ M. 6. 11. 1846).
281
282
çoğalmıştır. İkinci olarak da 16. yüzyılın başında, İran coğrafyasında kurulan Şiî mezhep tabanlı Safevî Devleti’nin,
Türkistan ile Osmanlı Devleti arasına yerleşmesiyle, Özbekistan- Türkiye yol güzergâhının Buhara, Semerkand, Hazar
Denizi kıyısını takip ederek, Astrahan, Kırım üzerinden Kefe
ve Özi limanlarından gemilerle İstanbul’a yönelmesi sonucu,
bu güzergâh üzerindeki menzillerde ortaya çıkan konaklama
ihtiyacındandır. Özbekistan’dan İstanbul’a, İstanbul’dan Mekke/ Medine’ye uzanan yollarda görülen Özbek hacı adayları,
talebeler, dervişler ve tüccarlar için, Osmanlı veya Özbek asıllı
veya Nakşibendî tarikatına mensup mal- mülk sahibi zenginler, “Dâru’l-Hilâfe: İstanbul’da, Haremeyn-i Şerifeyn şehirleri
Kudüs, Mekke ve Medine’de, Hac Yolu üzerindeki Karahisar-ı
Sâhip, Adana, Antakya, Halep, Şam ve Kahire’de ve nihâyet
Bursa ve Drama’da olduğu gibi, içinde Nakşibendî tekke veya
zâviyesinin bulunduğu ziyaret yerleri olan şehirlerde “Özbek
tekke/ zâviyeleri” kurulmuştur. Bu tekke/ zâviyeler, Nakşibendî tarikatı eksenli olup, bunlar için pek çok vakıf tesis edilmiştir. Ayrıca bu tekke veya zâviyeler, gelip geçen Özbek hacı,
ulemâ, meşâyih ve tüccâr zümreleri için hem birer konaklama
yeri olmuşlar, hem de modern devlet geleneği öncesi, içinden
kopup geldikleri devletlerin “ileri karakolluğunu” yâni “maslahatgüzarlığı”nı yapmışlardır. En nihayet, Buhara’daki Şah-ı
Nakşibend Âsitânesi ile İstanbul’da Üsküdar, Sultanahmet ve
Eyüp semtlerindeki Özbek Tekkeleri, aynı kültür ve medeniyet yörüngesindeki menba ve pınarlarıdır. Bunlar, “Atayurt”
Türkistan ile “Anayurt” Türkiye arasındaki devamlı akımını
sürdüren kültür taşıyıcıları olmuşlardır. Bugün de söz konusu
Özbek Tekkeleri, Türkiye ile Özbekistan arasında kurulacak
ilişkiler için kültür köprüsü rolünü üstlenebilecek, tarihi birikimi ve misyonu olan kurumlardır.
Kaynaklar
Arşiv Belgeleri
Osmanlı Arşivi (OA)
AE.SMS.II, 91/ 9819, H. 09. 03. 1115 (M: 23. 7.1703).
A.DVN. DVE. 11/41 (17.11.1262/ M. 6. 11. 1846).
A.MKT. MVL. 30/ 64 (H.29.10. 1266/ M. 7. 9. 1850).
BCA.Kutu: 130-16-13-2, Gömlek: 953, Sıra:3675/4, M. 20.12.1923.
BED. 15/ 1080.
BEO. 483/ 36196 (H. 25. 3. 1312).
BEO. 503/ 37717 (H. 25.4.1312).
BEO. 2840/ 212941 (H. 7.4.1324).
BEO. 342/ 25610 (H. 6.7.1311/M. 13.1.1894).
C.EV. 136/ 6787 (22.1.1267/ 27.11.1850).
C.EV. Gömlek: 383, sıra: 19418, H. 29.06.1258 (M. 7.8.1842)
C.EV. Gömlek: 383, sıra: 19418.
C.EV. 477, 24106 Hicrî 25 Rebiulevvel 1131 (M.15 Şubat 1719).
C.Ev. 118/ 5875 (H. 7.9. 1282 (M. 24.1.1866).
C.EV, 533/ 26905, H. 29.10. 1184 (M.15. 02. 1771).
C.EV. 644/ 32466, H. 29.12.1209 (M. 17. 07. 1795).
DVNSMHM.d, 28/ 494, H.25.07.984 (M.18. 10. 1576).
İ.EV. 40/15 (H.4.4.1324/ 28.5.1906); ŞD. 174/32 (7.3.1324/ M. 1.5.1906)
İ. MVL. 268/ 10284 (H.26.10.1269).
İ. MVL. 412/ 21188 (12.6.1275).
İ.DH. 634/ 44102 (H. 6.4.1288)
İ.DH. 1225/ 95695 (H. 19.9.1308).
MVL. 752/ 29 (H. 30.5.1275).
MVL. 91/ 59 (H.14.9.1266/ M. 24.7.1850).
Vakıf Kayıtlar Arşivi
Emîr es-Seyyid Muhammed Buharî’nin oğlu Mevlâna Şemseddin es-Seyyid Ahmed Vakfiyesi, H. 15 N 916 (M.16 Aralık 1510), VGMA, Defter nu: 618/2, s.1, sıra: 1.
La’lî-zâde Abdülbâki Efendi Vakfiyesi, H. 2 Şaban 1153 (M.23 Ekim 1740),
VGMA, Defter Nu: 629, s. 500, sıra: 371.
La’lî-zâde Abdülbâki Efendi Vakfiyesi, H. 10 C 1157 (M.21 Temmuz 1744),
VGMA, Defter Nu: 629, s. 498, sıra: 370.
La’lî-zâde Abdülbâki Efendi Vakfiyesi, VGMA, Defter Nu: 629 s. 500, sıra: 372.
La’lizâde es-Seyyid Mehmed Masum Efendi vakfiyesi, VGMA, Defter Nu:
VGMA, Defter Nu: 629 s. 501, sıra: 373.
La’lizâde es-Seyyid Mehmed Masum Efendi vakfiyesi, VGMA, Defter Nu: 629 s.
502, sıra: 374.
Ahmed Cevdet Efendi bin el-Hac eş-Şeyh Osman Efendi Vakfiyesi, H. 24.07.1320
(M.27 Ekim 1902) VGMA, Nu: 610, s. 150, sıra: 185.
es-Seyyid el-Hac Mehmed Ziyaüddin Efendi (ibn Mehmed Arif) Vakfiyesi, 20
Şubat 1900 (Hicrî 20 Şevval 1317), VGMA, Defter Nu: 573, s. 59, sıra: 5.
Ser-askerî Müsteşarı Saadetlü Mehmed Nafi Efendi ibn Derviş Mustafa Efendi
Vakfiyesi, 27. Ca.1269 (M. 8.3.1853), VGMA, Defter nu: 582/2, s. 400, sıra: 302.
283
284
Ser-askerî Müsteşarı Saadetlü Mehmed Nafi Efendi ibn Derviş Mustafa Efendi
Vakfiyesi, 1 Ş 1272 (M. 7.04.1856), VGMA, Defter nu: 582/2, s. 401, sıra: 303.
Ser-askerî Müsteşarı Saadetlü Mehmed Nafi Efendi ibn Derviş Mustafa Efendi
Vakfiyesi, 1 Ca 1273 (M. 28.12.1856), VGMA, Defter nu: 582/2, s. 402, sıra: 304.
Astankıl Gülkoşu Bey veled-i Amarid Penah Abbas Vakfiyesi, 27 Zilkaade 1317
(29 Mart 1900), VGMA, Defter nu: 572, s. 101, sıra: 38.
Astankıl Gülkoşu Bey veled-i Amarid Penah Abbas Vakfiyesi, 17 Rebiulâhir 1321
(13 Temmuz 1903), VGMA, Defter nu: 572, s. 102, sıra: 39.
Sadrazam Halil Hamid Paşa bin Mustafa Vakfiyesi, 1 Zilhicce 1198, VGMA, Defter Nu: 628, s. 595, sıra: 347.
Maraş Beylerbeyi Abdullah Paşa bin Mehmed Paşa Vakfiyesi, 27 Şubat 1755 (14
Ca. 1168), VGMA, Defter nu: 627, s. 57, sıra: 25.
el-Hac Ömer Ağa [ibn es-Seyyid Mustafa ibn es-Seyyid Ömer Vakfiyesi, 1 Zilkâde 1250 (M.1.3.1835), VGMA. Defter Nu: 632, s. 220. sıra: 114.
Şeyhülislâm es-Seyyid el-Hac Arif Hikmet Beyefendi ibn Kazasker-i Esbak
es-Seyyid İbrahim İsmet Beyefendi, necl-i Reisülküttâb-ı Esbak İsmail Raif Paşa Vakfiyesi, 15 Temmuz 1855 (M.27 Şaban 1271
el-Hac Numan Bey bin el-Hac Ali Bey Vakfiyesi, 1 Nisan 1793 (H.19.8.1207),
VGMA, Defter nu: 627, s. 394, sıra: 195.
Hoca es-Seyyid Rahmetullah Efendi bin Hoca Mehmed Şefi’ el-Hüseynî es-Semerkandî Vakfiyesi, 8 Ocak 1761 (Gurre-i Cemaziyelâhir 1174), VGMA, Defter nu:
744, s. 412, sıra: 178.
Özbek Şeyh Abdulgafur Efendi bin Abdullah Vakfiyesi, VGMA. Hicrî 27 Şevval
1269 (Milâdî 3 Ağustos 1853), Defter nu: 582/1/1, s. 221. sıra: 153.
Abdurrahman Oğlu Şeyh Süleyman Efendi Vakfiyesi, 17 Ağustos 1867 (H. 16
Rebîu’l-Ahîr 1284), VGMA, Defter nu: 748, s. 8, sıra: 4.
es-Seyyid Mehmed Hoca Küçük bin es-Seyyid Mehmed el-Özbekî Nakşibendî
Vakfiyesi, Şubat/Mart 1750 (Rebiülevve 1163), VGMA, Defter nu: 747, s. 175, sıra:
148.
Hüdavendigar/ Kocaeli Mutasarrıfı Ahmed Paşa Vakfiyesi, H. 3 Zilhicce 1234
(23 Eylül 1819) VGMA, Defter nu: 580, s. 175, sıra: 86.
Buharalı el-Hac Adil Efendi ibn Hüseyin Vakfiyesi, VGMA, H. 7.9. 1282 (M.
24.1.1866), Defter Nu: 584 sayfa: 173, sıra: 79.
Esas 2/1, 981; Hacı Mustafa Efendi ibn Hacı Ahmed Talhi Vakfiyesi, 1319/1901,
VGMA, MA 594/247.
Vezir Davud Paşa Vakfiyesi, H. 1243-1246 (M. 1827-1831), VGMA. Defter Nu:
580, s. 447-464, sıra: 256- 269.
Vezir Davud Paşa Vakfiyesi, H. 1243-1246 (M. 1827-1831), VGMA. Defter Nu:
580, s. 447-464, sıra: 256- 269.
Hayrât Satış Kaydı Defteri. VGMA.
Araştırma ve İncelemeler
Algar, Hamid, Nakşibendîlik, İnsan Yayınları, İstanbul 2007.
Algar, Hamid “Nakşibendiyye”, DİA, 32, (2006), 342-343.
Atalar, Münir, Osmanlı Devletinde Sürre-i Hümâyûn ve Sürre Alayları, Diyanet
İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara 2015.
Ayvasarayî, Hafız Hüseyin, Hadikatü’l-Cevâmî, II, Mataâ-i Âmire, İstanbul 1281.
Barkan, Ömer L. “Osmanlı İmparatorluğu’nda Bir İskân ve Kolonizasyon Metodu Olarak Vakıflar ve Temlikler: İstilâ Devrinin Kolonizatör Türk Dervişleri”, Vakıflar
Dergisi, II (1942), 279-386.
Beyoğlu, Süleyman, “Milli Mücadele Dönemi ve Özbekler Tekkesi”, Üsküdar
Sempozyumu I, Bildiriler I, İstanbul 2004, 201-210.
Kanat, Elif, Kudüs’teki İslâmî Vakıf ve Eserlerle İlgili Şam Ahkâm Defterlerinde Yer
Alan Hükümler (1742-1830), (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Marmara Üni.
Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, İstanbul 2013.
Kara, Mustafa, “Emîr Ahmed-i Buhârî”, DİA, 11, (1995), 125-126.
Kara, Mustafa- Algar, Hamid, “Abdullah-ı İlâhî”, DİA, I, (1988), 110-112.
Masters, Bruce, “Halep (Osmanlı Dönemi)”, DİA, 15, (1997), 247-248.
Tanman, M. Baha, “Emir Buhârî Tekkesi”, DİA, XI, (1995), 126-128.
Tanman, M. Baha, “Kalenderhâne”, DİA, 24, (2001), 250.
Tek, Abdurrezzak, “Tekkelerin Kapatılmadan Önce Nakşîliğin Bursa’daki Tarihi
Süreci”, Uludağ Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Dergisi, c. 16, sayı: 1 (2007), s. 217-218.
Uluçam, Abdüsselam, “Asafiye Câmii”, DİA, III, (1991), 455-456.
Zarkone, Thierry, Kudüs’teki Orta Asyalı ve Hintli Sûfî Hacılar, Kabalcı Yayınevi,
İstanbul 2012.
İstanbul’daki Türkistan Tekkeleri (Komisyon: Okan Yeşilot- Yüksel Çelik- Muharrem Varol), Türçek Yayını, İstanbul 2017.
285
Yitik Hafızanın Peşinde
BUHARA KONUŞMALARI
Editörler:
Prof. Dr. MEHMET DURSUN ERDEM
Dr. NECİP FAZIL KURT
Prof. Dr. ÖZCAN GÜNGÖR
Yitik Hafızanın Peşinde
Buhara Konuşmaları
Mehmet Dursun Erdem, Necip Fazıl Kurt
Özcan Güngör
Pruva Yayınları
: 17
İnceleme
:2
1. Baskı
: Haziran 2019
Yayın Editörü
: Eylem Güzel
Sertifika No
: 41826
ISBN
: 978-605-80799-8-4
Kapak
: Pruva
Sayfa Düzeni
: Pruva/Yasin Varışlı
Baskı
: Ankara Ofset/Tel: 312 3845063
Tüm hakları saklıdır. Tanıtım için yapılacak kısa alıntılar dışında yayıncının yazılı izni olmaksızın hiçbir suretle çoğaltılamaz.
Pruva Yayınları
Fevzi Çakmak - 2 Sk. No: 38/10 Kızılay - Ankara
Tel: 0 312 230 40 55 Faks: 0 312 230 40 66
pruvayayinlari.com.tr /
[email protected]