Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
…
5 pages
1 file
Hayatı net olarak bilinmeyen Yusuf Kırşehri'nin 1410'da yazdığıeserin arka planını araştırıken, hayatı hakkında ortaya çıkan panoroma ışığında durum. Hayatı hakkında yeni söylenebilecek bilgiler. Eserini ilk tercüme edenler, yazdıklarını takip edenler ve ekol haline gelişi. Anadolu müzik tarihinde Yeni Sistemciler ekolünün meydana gelişi.
Türk dili, tarihin en eski -takip edilemeyen- dönemlerinde, lengüistik sistemini oluşturmuş bir dildir. En eski yazılı metinlerine bakıldığında bu durum açıkça görülmektedir. Her dil gibi Türk dili de zamanla gelişim, değişim, etkileşim gibi süreçleri yaşamış ve günümüzde de yaşamaya devam etmektedir. Türk dili, her ne kadar bu süreçlere açık bir dil olsa da dillik kurallarını büyük ölçüde koruyabilmektedir. Köktürkçe döneminden itibaren yazılı eserlerle Türkçenin bütün dil özellikleri, kuralları, gelişim ve değişimleri, etkileşimleri, lehçe merkezli ayrışmaları yapılan çalışmalarla tespit edilebilmektedir.
YARATICI TURİZM VE TURİZMDE YARATICILIK CİLT I, 2021
ÜSKÜP RİFÂÎ ÂSİTÂNESİ ŞEYHİ SA’DEDDÎN SIRRÎ EFENDİ’NİN MÛSİKÎ YÖNÜ VE BESTELENMİŞ ESERLERİ, 2020
Özet Üsküp Rifâî Âsitânesi postnişinlerinden Sa'deddîn Sırrî Efendi edebiyat ve mûsikîye meraklı, zamanında cereyan eden hâdiselere duyarlı bir zâttır. Eğitim konusunda gayretlidir. Bir devrin bitişine ve başka bir devrin başlangıcına şahitlik eden bir ömür sürmüştür. Daha özele inecek olunursa, denebilir ki, herhangi bir dergâh şeyhi değil, bir âsitâne şeyhi olarak mûsikî konusunda gösterdiği gayretler, tekke mûsikîsinde İstanbul ve Üsküp arasında bir köprü olmuştur. Kadîm tekke kültürünü sonraki nesillere aktarmaya çalışmış, icrâ edilen eserleri tashih ettirmiş ve bu hususta İstanbul tekke ve dergâhlarındaki icrâ ile birlik içinde olmaya çabalamış, yeni besteler yaptırarak bu birikime katkıda bulunmuştur. Bu çalışmada Sa'deddîn Sırrî Efendi'nin üzerinde daha önce pek durulmamış mûsikî yönü ele alınmıştır. Hayatı hakkında kısaca bilgi verildikten sonra mûsikîye dair yazıları Latin harflerine aktarılmış; böylece onun mûsikîye dair görüş ve icralarının bir bütün olarak ele alınması hedeflenmiştir. Daha sonra mûsikîye dair faaliyetleri ve Manisa'daki mûsikî muallimliği üzerinde durulmuştur. Sa'deddîn Sırrî Efendi'nin mûsikîye dair hatıratlarına değindiğimiz bu kısım, 20. yüzyılın başında Rumeli tekkelerindeki mûsikî ve bunların İstanbul dergâhları ile irtibatını göstermektedir. Ayrıca o dönemde basılı olan mûsikî kitaplarının Rumeli'ndeki varlığı hakkında fikir vermektedir. Sırrî Efendi'nin Manisa'daki muallimliği ise dönemin mûsikî eğitimine dair ipuçları sunmaktadır. Çalışmamızın son kısmında 1956 yılında Türkiye'ye göç eden Üsküp Rifâî Âsitânesi'nin 6. şeyhi Mustafa Haznedar Baba ve oğlu Râik Haznedar vesilesi ile günümüze kadar ulaşmış, Rıfat Çalışkan'ın icrâsından tarafımızca notaya aktarılmış ilahilerin notaları sunulmuştur. Bu ilahilerin günümüze ulaşmasını sağlayan silsiledeki kişiler göz önüne getirildiğinde, söz konusu eserlerin geçmişi neredeyse yüzyıl öncesine kadar uzanmakta ve o dönemin Rumeli'sinin tekke mûsikîsine biraz olsun ışık tutmaktadır. Çalışmamızda güftesi Sa'deddîn Sırrî Efendi'ye ait yeni bestelere de yer verdik. Bunlardan biri güftesinin kime ait olduğu belirtilmemiş bir Cüneyt Kosal bestesidir. Yaptığımız araştırmalar sonucu güftenin Sa'deddîn Sırrî Efendi'ye ait olduğu tespit edilmiştir. Diğeri ise M. Hakan Alvan'ın 2018 yılında bestelediği güftesi Sırrî Efendi'ye ait bir ilahidir. Güftesi ve bestesinin kime ait olduğu bilinmeyen, fakat Sırrî Efendi'nin kendi yazısı içerisinde yer verdiği bir ilahi de dönemin mûsikîsine örnek olarak kayıtlara geçmesi için bu çalışmaya eklenmiştir. Böylece 20. yüzyıl başında Üsküp Rifâî Âsitânesi'de şeyhlik yapmış Sa'deddîn Sırrî Efendi'nin mûsikîye dair görüşleri ve mûsikîmizde Sa'deddîn Sırrî güfteli eserler toplu bir şekilde dikkatlere sunulmuştur. Anahtar Kelimeler: Sa'deddîn Sırrî, mûsikî, Rifâî, tekke mûsikîsi, Üsküp.
2019
ÖZ Metin neşri klasik Türk edebiyatı çalışmalarının ilk ve önemli basamaklarından biridir. Metin neşrinin belli ilkeler çerçevesinde yapılması edebiyatın bilim olarak incelenmesi safhasında hem gerekli hem de belli bir usulün yerleşmesi bakımından önemlidir. Neşrin gerçekleştirilme süreci metin tespitinden başlamak üzere tüm nüshaların tespit edilmesi, bunun için mevcut katalogların taranması, nüsha tavsifi, doğru okuma ve çeviri yazım, metodların doğru uygulanması gibi bir dizi araştırmacı faaliyetini gerekli kılmaktadır. Bu husustaki keyfilikler eserin aslî haliyle günümüze ulaşmasını engellemekte ve bunun neticesinde yanlış ya da eksik bir neşir ortaya çıkmaktadır. Bu çerçevede Muhammed Hulûsî'nin divançesinin Latin harflerine aktarımının (bir tez çalışması) tek bir nüsha üzerinden yapılması pek çok yanlışlık ve eksikliğe sebep olmuştur. Anılan çeviri yazıda esas alınan nüshanın bazı üstünlükleri bulunmakla beraber diğer nüshalarda bulunan kimi beyit ve manzumeleri ihtiva etmemektedir. Bununla beraber Latin harflerine aktarılan metinde kimi tamirlerin yapıldığı ancak; nüsha karşılaştırması yapıldığında tamir için gerekli görülen unsurların diğer nüshalarda hâlihazırda var olduğu görülmektedir. Çeviri yazısı yapılan divançede neşrin gerekli basamaklarına uyulmaması, ilmî bir yöntemin takip edilmemiş olması, okuma hataları; âyet, hadis ve kelâm-ı kibarların Latin harflerine aktarımındaki tutarsızlıklar, tıpkıbasım ve sözlükte dikkat edilmeyen hususlar, dışarıda bırakılmış manzumeler vb. Arap harfli Türkçe divançenin Latin harflerine aktarımında tespit edilen pek çok hususa dikkat çekilecek; önerilerimize ve konuyla ilgili başka önerilere yer verilecektir.
Yusuf Bal ile Şiir ve Gözkuşağı Üzerine, 2013
Vildan Poyraz-Merhaba hocam. Öncelikle Gözkuşağı kitabınızın hayırlı olmasını dileyerek söyleşiye başlamak istiyorum. Şiir kitabınızı elimize aldığımızda müthiş bir görsellik karşıladı bizi. Şiirleri okumadan gözlerimiz doydu diyebilirim. Göz kuşağımızı açmak mıydı niyetiniz?
Eleştirel Boyutlarıyla Müzikoloji (ed. Okan Murat Öztürk) içinde, s. 93-126, 2023
Amasya İlahiyat Dergisi, 2024
Mi‘rac hadisesi vuku bulduğu andan günümüze Müslümanların gönül dünyasında ve ilmî hayatında derin etkiler bırakmış; hadis, tefsir, siyer, tarih, mûsiki, edebiyat eserlerinde konu detaylıca işlenmiştir. Bu bağlamda Anadolu coğrafyasında ve Türk kültüründe mi‘rac hadisesini anlatmak için Mi‘râciyye adında edebî eserler kaleme alınmıştır. Türk edebiyatında mi‘rac, ilk kez Satuk Buğra Han Destanı’nda işlenmiş, mi‘râciyyelerin ilk örneği on ikinci yüzyılda Hakîm Ata tarafından yazılmıştır. Anadolu’da ilk müstakil mi‘râciyye on beşinci yüzyılın başında Ahmedî tarafından kaleme alınmış, sonraki dönemlerde hemen her şair divanında mi‘râciyyeye yer vermiştir. Bu eserlerde mi‘rac anlatısı şakk-ı sadr hadisesinin safha safha tasvir edilmesiyle başlar. Yolculuğun başlangıç noktası genelde Ümmü Hânî’nin evidir. Cebrâil’in burakı cennetten getirişi ve burakın detaylı tasviri mi‘râciyyelerin en önemli özelliklerindendir. Sonrasında Hz. Peygamber’in Mescid-i Aksâ’ya yoluculuğu, orada diğer peygamberlere namaz kıldırması ve onlardan üstünlüğü dile getirilir. Hz. Peygamber’in Kudüs’ten tekrar semaya yükselişi esnasında bastığı taşın onun ardından hareket etmesi ve havada asılı kalması mucizelerden biri olarak nakledilir. Bunu gökyüzünde dolaşma, sema katlarında diğer peygamberlerle tanışma, cennet, köşkler, ırmaklar ve cehennem hayatı tasvirleri takip eder. Akabinde Resûlullah’ın Allah ile mülâkatı ve rabbi katındaki değeri, namazın mi‘racda farz kılınması, Hz. Peygamber’in dönüşte hadiseyi ashabına müjdelemesi, müminlerin kabulü ve müşriklerin inkârı gibi hususlar işlenir. Söz konusu eserlerin en güzel örneklerinden birini 1656-1754 yılları arasında yaşayan Osmanlı âlimlerinden Yûsufefendizâde Abdullah Hilmi telif etmiştir. O, İstanbul’da doğmuş ilmiye sınıfına mensup bir aile ortamında yetişmiştir. Dedesi devrin önde gelen âlimlerinden Amasyalı reîsülkurrâ Yûsuf Efendi, babası ise şeyhülkurrâ Mehmet Efendi’dir. Yûsufefendizâde ilim öğrenmeye babasının yanında başlamış daha sonra Kara Halil Efendi ve Süleyman Fâzıl Efendi gibi dönemin önde gelen hocalarından hadis ve tefsir dersleri almıştır. Dedesi ve babasından devraldığı ilmi mirasa sahip çıkan Yûsufefendizâde, bir asırlık ömründe İslami ilimlerin farklı dallarına dair elliden fazla eser telif etmiş, pek çok öğrenci yetiştirmiştir. Yûsufefendizâde yaşamı boyunca önemli vazifeleri üstlenmiş; sarayda Sahîh-i Buhârî müderrisliği, reîsülkurrâlık, şeyhülkurrâlık gibi görevleri deruhte etmiştir. Hadis ilmi açısından Yûsufefendizâde’nin değeri onun “Umdetü’l-muhaddisin ve şeyhü’l-muhaddisin” unvanlarıyla anılarak hadis alanında haklı bir şöhrete kavuşmasıdır. O, kırk yıl emek vererek Buhârî’nin Sahîh’ine otuz ciltlik bir şerh yazmış, Müslim’in Sahîh’ine yazdığı şerh ise vefatı üzerine yarım kalmıştır. Onun Arapça olarak yazdığı ve Millet Kütüphanesi, Ali Emîrî Efendi, nr. 222’de yazma halinde yer alan Mi‘râciyye adlı eseri, mi‘rac konusunda çok sayıda rivayeti barındıran, dönemin hadis kullanımına dair fikir veren ve hadislerle kurgulanan bir eserdir. Yûsufefendizâde, “Samed olan Rabbinin inayetine muhtaç fakir Yûsufefendizâde olarak bilinen Ebû Muhammed Abdullah b. Muhammed der ki” şeklindeki ifadeleri ile eserin kendisine ait olduğunu açıkça beyan etmektedir. Eserin dili Arapçadır. Nesih yazı biçimiyle yazılan eser tek cilt halinde, 210x132-154x83 mm. boyutlarında, 16 yapraktan müteşekkildir ve sayfalarda 19 satır bulunmaktadır. Yûsufefendizâde, bir gün isrâ âyetini teemmül ederken mi’rac hadisesi ile alakalı bir eser yazma fikri ve bu konudaki rivayetleri derleme arzusunun gönlüne doğduğunu, bunun üzerine bu eseri telif ettiğini belirtmektedir. Eser konuyla alakalı birkaç ayet, hadis kaynaklarında mi‘rac hadisesiyle ilgili tahrîc edilen haberler, tarih, tefsir, siyer ve megâzî kaynaklarındaki rivayetlerle zenginleştirilerek oluşturulmuş, eserde mi‘rac hadisesi detaylıca ortaya konulmuştur. Yûsufefendizâde’nin hadis ilmindeki şöhreti de dikkate alındığında eserin hadis ilmi açısından çalışılması önem arz etmektedir. Bu makalede Yûsufefendizâde’nin Mi‘râciyye adlı eserindeki hadis kullanımı incelenmekte, hadis ilmine dair yaklaşımı ortaya konulmakta, tercih ettiği hadislerin kaynakları tespit edilerek rivayetlerin sıhhatine dair bilgi verilmektedir. Bununla birlikte şu somut sorulara da cevap aranmaktadır: “Mi‘râciyye’deki hadis kullanımı dönemin hadis anlayışı hakkında hangi fikirleri vermektedir?”, “Yûsufefendizâde rivayet tercihlerinde hadislerin sıhhat durumunu dikkate almış mıdır?”, “Yûsufefendizâde’nin hadis anlayışına etki eden müellif ya da kaynaklara dair ipuçları nelerdir.” Yûsufefendizâde genellikle hadisleri sahâbî ravisini zikretmeden senedsiz olarak nakletmekte, sadece sahih hadisleri kullanma gibi bir yaklaşımı görülmemekte daha çok mi‘raca dair zihnindeki kurguya göre rivayet tercihlerinde bulunmaktadır.
Казарницкий А.А. Соотношение местного и пришлого населения восточноевропейских степей в эпоху бронзы (по краниологическим материалам) // Археология, этнография и антропология Евразии, Т. 49, № 3, 2021. С. 127-135., 2021
Temas em Psicologia, 2011
Aragón en. la Edad Media, 2021
India studies in business and economics, 2017
Digital Logic Circuits, 2023
2017
History: Reviews of New Books, 2019
ResearchGate, 2020
Philosophical Transactions of the Royal Society A: Mathematical, Physical and Engineering Sciences, 2012
Geojournal of Tourism and Geosites, 2011
stiftelsen-hvasser.no
Physical Review Letters, 1999
BMC Bioinformatics
International Journal of Cyber Criminology, 2020
Journal of the Physical Society of Japan, 2014
By Renato Constantino, 2022
Journal of Materials Processing Technology, 2008
Ocean & Coastal Management, 2005