Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
INSAMER
…
6 pages
1 file
Bir ordu biçiminde olmasa da İslam dünyasının birleştirilmesi konusundaki arayışlar Osmanlının dağılması ardından başlayan Batı işgali yıllarına kadar uzanır. Daha 1920’lerde Müslümanları ortak bir halife altında buluşturmayı hedefleyen kongreler dahi toplanmıştı. Ancak tüm Ortadoğu ve İslam dünyasının yabancı işgalinde olduğu bu yıllarda birlik oluşturmak ideali gerçekleşebilir olmaktan uzak görünüyordu. Bu karamsar yılların ardından 1945 yılından itibaren bağımsız İslam devletleri dönemi, bu kez bağımsız onlarca yeni devletin siyasi birliği ve güç birliği arayışını tetikledi. Bu arayışların ilk örneği 1945 yılında kurulan Arap Birliği örgütüdür .
2022
Sahra çölünün güney kıyısında kurulmuş olan Timbuktu, mevcut fiziki gerçekliği ve efsanevi yönüyle iki farklı imgeye sahiptir. Mansa Musa'nın hac yolcuğu sırasında Kahire'de yüklü miktarda altın dağıtması Sahraaltı Afrika'sına büyük bir ün kazandırmış, bölge Avrupalıların ilgisini çekmeye başlamıştır. Dikkatlerin üzerine en çok yoğunlaştığı şehir ise Timbuktu olmuştur. Mayorkalı Abraham Cresques tarafından İspanya kralı için çizilen Katalan Atlası'nda, Mansa Musa elinde altın küre ile birlikte Timbuktu'nun yanı başında tasvir edilmiştir. Timbuktu kazandığı bu ünle birlikte tüccarları ve âlimleri de kendine çekerek büyüyüp gelişmiştir. Şehrin ticari gelişimi efsanevi ününü de artırmış Timbuktu'ya ulaşmanın Batı Afrika altın kaynaklarına ulaşmak olacağı düşünülmüştür. Avrupalılar hem kuzeyden Sahra çölü üzerinden hem de güneyden Gine kıyılarından Timbuktu'ya ulaşmanın bir yolunu aramışlardır. Şehre ulaşarak burası hakkında bilgi getirecek olan kişiye verilmek üzere ödüller konulup cemiyetler kurmuşlardır. Bu çalışmamızda Avrupalı kâşiflerin Timbuktu'ya ulaşma serüvenlerini ve şehre ulaştıklarındaki ilk izlenimlerini ele alacağız. Ayrıca Timbuktu'nun efsanevi yönünü nasıl oluşturduğu, uzun yıllar nasıl koruduğu, ne gibi gerçekliklerden esinlendiği, hangi deyim ve sözlere kaynaklık ettiği gibi sorulara yanıt arayacağız.
ÖZET Hac ibadeti tarihte ifa ettiği evrenselleştirici ve nispeten küreselleştirci fonksiyonun yanında 1800'lü yılların ikinci yarısından itibaren İslamcılığın müstakil bir ideoloji olarak teşekkülünden sonra İslamcılar için ayrı bir anlam ifade etmeye başlamıştır. Haccın, renk, etnisite ve mezhep ayrımı olmadan her coğrafyadan insanın belli bir zaman ve mekanda bir araya gelmesine imkan tanıması, bu ibadete diğer ibadetlerden ayrı bir misyon yüklenmesinin en önemli sebebidir. Siyasal ve soysal ıslahatçı ihyacı, antiemperyalist bir hareket olarak Milli Görüş hareketi de diğer pek çok İslamcı oluşum gibi hacca ayrı bir anlam atfetmiştir. Hareket ümmetçi kodlarını bu ibadet sayesinde canlı tutmaya çalışmış, hac ortamını diğer İslam coğrafyalarındaki hareketlerle işbirliği için bir vasat olarak görmüştür. Bu sayede diğer İslam coğrafyalarından haberdar olunmuş ve Anadolu coğrafyasından kazanılan tecrübe hac vesilesiyle diğer İslam coğrafyalarına aktarılmıştır. Hareketin lideri Necmettin Erbakan çok sayıda hac ve umre yapmış, yaptığı hac ve umrelerde, İslam dünyasının diğer bölgelerindeki pek çok lider ile ikili görüşmeler yapmış, konferanslara katılmıştır. Milli Görüş teşkilatlarının hac organizasyonları, onların kafasındaki islam birliği idealinin bir ütopya olmadığını gösteren bir tarzda formüle edilmiştir. IGMG hac organizasyonu, hac emirliği, Avrupa iç yapılanması, emir komuta zinciri, irşad ve eğitim çadırları bir tür " İslam Birleşmiş Milletleri " gibi kodlanmıştır. Milli Görüş hareketinin ümmetçi kodları hac ibadeti ve bu ibadete yüklenen anlamda tebellür etmiştir. Bu çalışmamız üç aşamada yapılandırılmıştır. İlk olarak hac olgusunun tarih içerisindeki sosyal, siyasal yeri ve önemi, ikinci olarak İslamcıların hac olgusuna yükledikleri özel anlam ve son olarak da Milli Görüş liderlerinin hac ibadetine yükledikleri özel misyon ele alınacaktır. Bu çalışmamızda biz, gerek Milli Görüş hareketinin lideri Necmettin Erbakan'ın gerekse hareketin diğer etkili isimlerinin hac ile ilgili yorumlarını ve hac sırasında yaptıkları konuşmaları söylem analizine
İnsanın varoluşu ve değeri problemi, farklı çağlarda, farklı şekillerde kendini göstermiştir. 20. yüzyıl Türk düşüncesinde bu problem, bilimsel-teknolojik gelişmelerin ekonomik alandaki yansımalarıyla şekillenmiştir. Birinci Dünya Savaşı sonrası, ulusal varlığın devamlılığının “ekonomik kalkınmayla” belirlenmesi, insanın bütün ihtiyaçlarının maddi olup-olmadığı ya da manevi yönden nasıl tatmin olacağı sorularını gündeme getirmiştir. Bu problem sadece bireysel düzlemde kalmamış toplumsal bir problem olarak da değerlendirilmiştir. Böylece bireyin manevi değerlerle yetiştirilmesi ve güçlendirilmesi, sadece bireyin saadetinin değil aynı zamanda toplumun maddi kalkınmasının, gücünün ve devamlılığının öncülü olarak algılanmıştır. Bu çerçevede 20. yüzyıl Türk düşüncesinde “manevi kalkınma” fikri hem insan felsefesinde hem de siyaset felsefesi alanında, “maddi kalkınma”yla birlikte, tartışılan bir fikir olarak yer almıştır.
2020
Hakîkat-i Muhammediyye anlayışı ilk dönemlerden itibaren neredeyse bütün tasavvuf mekteplerine ve mutasavvıflara tesir etmiştir. İbnü’l-Arabî ile kemal noktasına ulaşan bu tasavvuf anlayışı sonraki dönem müellifleri tarafından bazen varlık ve âlemle, bazen de insanla alakası bakımından izah edilmeye gayret edilmiştir. Şeyh Hakîkî’nin en eski Bayramî-Melâmî metinlerinden birisi olan İrşâdnâme’si de hakîkat-i Muhammediyye meselesini daha çok insan-ı kâmil, mürşid-i ekmel ve kutup anlayışı çerçevesinde ele almaktadır.
İSLAM İKTİSADI VE FİNANSI İLKE VE UYGULAMALAR, 2022
Türk edebiyatı tarihinin erken dönemlerinden itibaren yazılmaya başlanan manzum sözlükler, her yüzyılda verilen örnekleri ile bir gelenek haline dönüşmüştür. Bir dile ait bilinmeyen veya izaha muhtaç kelimelerin öğretilmesi amacıyla hazırlanan bu sözlükler çoğunlukla iki dilli olarak yazılmış, devre ve döneme göre üç dilli sözlükler biçiminde de hazırlanmıştır. Farklı dönemlerde yazılan bu sözlüklerden bazıları diğer örneklerinin önüne geçmiştir. Bu durumun oluşmasında ilgili eserin içeriği, işlevi ve hitap ettiği çevrenin önemi önde gelen etkenler arasındadır. Manzum sözlükler içinde Türkçe-Farsça örneklerden olan Muğlalı Şâhidî Dede’nin Tuhfe-i Şâhidî adlı eseri ile Sünbül-zâde Vehbî’nin Tuhfe-i Vehbî adlı eseri tercih edilen manzum sözlükler arasındadır. Vehbî’nin Türkçe-Farsça sözlüğü yanında Nuhbe adını verdiği Türkçe-Arapça manzum bir sözlüğü de bulunmaktadır. Bu eseri de Tuhfe’si kadar beğenilmiş ve okutulmuş bir sözlüktür. Nuhbe’nin Elbistanlı Ahmed Hayâtî tarafından başlanıp oğlu Şeref Halîl tarafından tamamlanan şerhi de bulunmaktadır. Hayâtî-zâde Şeref Halîl, Rûhu’l-Edeb adını verdiği eserinin girişinde Vehbî’nin Nuhbe’sinde özellikle Arapça darb-ı mesel, deyimleri açıkladığı kısımları kapsayan yeni bir sözlük hazırlama arzusunda olduğundan bahseder. Vehbî’nin bütün olarak ele aldığı kısımları fasıllara ayıran, kıtalar ve bu kıtaları devam ettiren mesnevilerle ilgili bahsi genişleten Şeref Halîl’in bu eseri ile Nuhbe arasında benzerlikler olduğu görülmektedir. Bu çalışmada Vehbî’nin Nuhbe’si ile bu eserin şerhini de tamamlayan Hayâtî-zâde Şeref Halîl’in Rûhu’l-Edeb adını verdiği eserinin bir mukayesesi yapılacaktır. İki eser arasındaki ortaklık/ayrılıkların tespiti, manzum sözlük yazma geleneğinin anlaşılması ve eserler arası ilişkilerin ortaya konulması bakımından önem arz etmektedir.
Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi Cilt: VIII / 2, s.171-189 ARALIK-2004, SİVAS
İslâm siyasî düşüncesi, iktidar ve muhalefet rollerinin dağıtımını tanıyorsa da, bu rollerin değişimini tanımaz. Bunun yanında, ‘değişimi güçleştiren idealizasyon’, ‘muhalefeti inanç bağlamında düşünme’ ve ‘devrî olmayan tayin’ nedeniyle muhalefet kurumlaşmamıştır. Ona ancak ‘bireysel ve yapıcı’ karakteriyle yer verilir. Bunun yanında muhalefet, ‘egemenlik ve iktidarın ayrılması’; şura ve iyiliği emir ilkeleriyle temellenir. In the political culture of Islam, except political opposition one that is detected in the process of shûrah (administrative consultation), only obeying to caliph is recommended. As to political opposition attempting to supersede to present caliph, it surfaces in only circumstances that political power has lost its legitimacy. Besides, appealing administrative appointment and to group is disapproved in the political culture of Islam. Political thought of Islam accepts for delivering rolls of ruling and opposition parties, but doesn’t accept for interchange rolls. Besides, because of ‘idealization complicating transformation of paradigm’, ‘to considerate opposition with context belief’ and ‘non-periodic election of imam’, opposition hadn’t been instituted. It is approved only with its individual and constructive character in Islamic political culture. Notwithstanding, opposition is settlement with principles of ‘separating sovereignty and political power’, ‘shurah’ and ‘recommend goodness’ in Islam.
ÖMER NASUHİ BİLMEN HOCAEFENDİ'NİN ISTILAHAT-I FIHİYYE KAMUSU ADLI ESERİNİN 3. CİLDİNDE YER VERDİĞİ CEZA ISTILAHLARINA DAİR TERİMLERİ KENDİ İFADELERİMLE YENİDEN DÜZENLEME.
Osmanlı devletine karşı Avrupalı seyyahların bakış açıları zamanın değişen şartlarına göre değişkenlik göstermiştir. Özellikle 16.yüzyıla kadar Osmanlı Devleti'ne büyük bir hayranlıkla bakan Avrupalılar Osmanlı Devleti'nin güç kaybetmeye başladığı 16.yüzyıldan itibaren yerini eleştirel ve küçümser bir bakış açısına ve ifade biçimine dönüşmüştür. Osmanlı din adamlarını bağnaz, yobaz ve gerici bir mantıkla ele alan Yabancı seyyahlara karşı o dönem Avrupa'sında kilise ve papaların hegemonyası altında ezilen halk, halkın sefilliği karşısında lüks yaşam süren kilise anlayışı hâkimdi. Avrupa da büyük katliam niteliğinde sayılan engizisyon mahkemelerinin kurulması, kiliseye ters düşenlerin yargılanması ve Avrupa'nın karanlık yüzü olan cadı avları Avrupalı din adamlarının ve kilisenin durumlarını izah etmektedir. İncelediğimiz seyahatnamelerde seyyahların Türklerin dinlerine ve din adamlarına karşı bilgi birikimlerinin fazla olmadığı görülmektedir. Ancak Osmanlı Devletine şaşkınlıkla bakmaları da gözden kaçmamaktadır. Seyyahların, 15-17. yüzyıllar arasında Osmanlıya olan hayran ve şaşkın bakışı, Osmanlı'nın güç ve itibar kaybetmeye başladığı 18. Yüzyıldan itibaren yerini tenkitçi, müstehzi bir bakışa bırakmıştır. 1 Yabancı seyyahların Osmanlı din ve din adamlarına Ordu Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü 12140400003 1 Necip Fazıl Duru, "Batılı Seyyahların Gözüyle Dönen Dervişler'' Hece Aylık Edebiyat Dergisi, S.130(2007), s.120 bakış açıları genel hatlarıyla birbiriyle benzerlik göstermektedir. Verdikleri kararları, uygulamaları, şeyh ve dervişlerin yaşam biçimi ile İslam literatüründe keramet olarak adlandırılan uygulamalara yobazlık, cahillik ve bağnazlık gözüyle bakmaları olaylara İslamiyet boyutundan bakmamalarından kaynaklanmaktadır. Ama diğer taraftan göz önüne alınması gereken başka bir konu ise Osmanlı din adamlarına karşı yönelttikleri bu ithamlara karşı kendi din adamlarına yaklaşımlarıdır. Bilindiği gibi Ortaçağ da Avrupa'da başlatılan cadı avı, kilisenin ve papaların halk üzerinde katı bir otorite kurması, bütün mülkiyeti kendi tekelinde bulundurması ve engizisyon mahkemeleri olarak da adlandırabileceğimiz Avrupa tarihinde kara bir leke olarak anılan olaylara karışmışlardır. Osmanlı din ve din adamlarına yobazlık, cahillik ve bağnazlık açılarıyla yaklaşmalarına karşılık kendi din adamlarının yaptıklarını görmemezlikten gelmeleri farklı bir ironidir. Dernschwam'ın "Erkeklerin çapkınlığı yüzünden kadınların gidip camilerde erkeklerin arasına girmesine müsaade edilmez. Sadece yaşlı kadınlar camiye gittiklerinde erkeklerin arkasında durur." 2 cümlesi İslam dininin kural ve kaidelerine ve peygamber sünneti hakkında ki bilgilere ne kadar uzak olduğunun kanıtı mahiyetindedir. Çünkü İslam' da kadın ve erkeğin yan yana ve karışık bir şekilde cemaat halinde namaz kılmaları caiz değildir. İslami hükümlere göre, sadece namaz kılarken değil, ihtiyaç ve zaruret bulunmadıkça kadınların erkekler arasına karışmayıp, münasip ayrı bir yerde bulunmaları daha uygun olur. Bu itibarla ister cuma, ister bayram, ister cenaze, hangi namaz olursa olsun, kadınlar erkeklerle birlikte namaz kıldıkları takdirde, erkeklerden ayrı, uygun bir yerde namaza durmaları gerekir.
Faculty of Education, Assiut University, 2024
Revista de História das Ideias, 2018
Global Philosophy, 2024
Volumen homenaje al prof. Manuel Atienza (pendiente), 2023
SSIM 2023: Third International Slope Stability in Mining Conference
Mulheres: lutas, conquistas e perspectivas (volume 1), 2023
Translation & Interpreting 14 (2), 2022
Sosyoloji Divanı, (23), 49-65, 2024.
Lif sanatı literatürüne girmiş öncü karışık medya uygulamaları, 2022
Sustainable Development
Acta Anaesthesiologica Scandinavica, 2007
Cretaceous Research, 2019
Seijst Bulletin Ter Bevordering Van De Kennis Van De Geschiedenis Van Zeist Jg 30 Nr 4 P 99 131, 2000
Mediações - Revista de Ciências Sociais
Review of Business Management, 2015
SSRN Electronic Journal, 2018
IECON 2022 – 48th Annual Conference of the IEEE Industrial Electronics Society
Journal of Investigative and Clinical Dentistry, 2019