When the USA occupied Iraq in 2003, it succeeded in demolishing Saddam Hussein’s Baathist regime ... more When the USA occupied Iraq in 2003, it succeeded in demolishing Saddam Hussein’s Baathist regime with an aim to establish a democratic political system. To attempt to create a democratic and fair political system in Iraq was difficult for the USA because Iraq had never experienced democracy or had a democratic society. The Saddam regime was one of dictatorship, who governed with tribes, ethnic groups over a long duration. The establishment of a democratic political system involves a holistic integration of cultural, ethnic and religious bodies. Hence, it is important for constitutional writers and politicians to implement consociational theory for pluralization of society. Consociational democracy is based on Lijphart’s theory which explains power-sharing order in deeply divided ethnics society. It is a model of democratic governance that transforms politically differentiated cultures and groups into a stable democracy (Lijphart, 1969). However, the democratic system has not provid...
Gaziantep University Journal of Social Sciences, 2021
Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkılmasından sonra Irak Türkmenleri Irak'taki otoritelerini kaybetti. ... more Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkılmasından sonra Irak Türkmenleri Irak'taki otoritelerini kaybetti. Irak hükümetleri yıllarca Irak Türkmenlerini göz ardı etti ve bu doğrultuda politikalarını oluşturdu. Irak Kralı I. Faysal Irak Türkmenlerini, Irak devletine ve politikasına karşı tehdit olarak gördü. Bu nedenle Irak Türkmenleri Irak devleti tarafından defalarca katliamlara maruz kaldı. Her katliam Irak Türkmenlerini derinden etkiledi, özellikle de edebiyatlarını, tarihlerini ve hatıralarını. Bu nedenle, teorik bir kavram olarak kolektif bellek, Iraklı Türkmenlerin uğradığı katliamların etkilerini ve hafızalarındaki yeri anlamamıza yardımcı olmaktadır. Bu çalışmada Irak Türkmenlerine 1924-1991 yılları arası yapılan katliamların Irak Türkmenleri üzerindeki tarihi, edebiyatı, şiiri, öyküleri vb. üzerindeki etkilerinin incelenmesi amaçlanmıştır. Bu çalışmada öne çıkan Irak Türkmenlerinin şiir, hikâye gibi eserleri ve bu alanda yazılan kitaplar döküman analizi yöntemiyle ele alınacaktır.
Asya Araştırmaları Uluslararası Sosyal Bilimler Dergisi, 2020
Bölgeselcilik üzerine yapılan çalışmalar, II. Dünya savaşından sonra ortaya çıkmıştır. Farklı ama... more Bölgeselcilik üzerine yapılan çalışmalar, II. Dünya savaşından sonra ortaya çıkmıştır. Farklı amaçlar ve belirli bir düzeni sağlamak üzere ortaya çıkan bölgesel yapılanmalar, uluslararası siyaset arenasında önemli görevler ve fonksiyonlar icra etmektedir. Çin'in bölgeselcilik politikası ise 2000'li yıllardan sonra ekonomik, askeri ve siyasi nüfuzunu arttırmaya başlamasıyla birlikte yeni bir paradigmaya evrilmiştir. Bu yüzden Çin, Asya ülkelerine yönelik çevreleme politikasını Ortadoğu coğrafyasına doğru genişletmektedir. 2013 yılında ilan ettiği Yeni İpek Yolu projesi ile bu amacına ulaşmaya çalışmaktadır. Çinli liderler tarafından İpek yolu projesi için iki yorum yaygın olarak kullanılmıştır. Birincisi; Çin'in büyük kartalı daha yükseğe ve daha uzağa uçabilir. Diğeri ise Çin'in umudu; herkesin kendi bahçesini değil, herkes için bir bahçe inşa etmektir. Öte yandan, Çin, yeni İpek yolu projesi ile Neo-liberal ekonomi politik araçlarını kullanmaktadır. Bu çalışmada benimsenen yaklaşım temelde analitiktir. Diğer yandan bu çalışmada Çin'in Ortadoğu politikaları emperyalist mi yoksa kazan-kazan esasına mı dayanıyor konusu tartışılmıştır. Yeni İpek Yolu projesi ile Ortadoğu bölgesinde hedeflediği amaçlar üzerinde durulmuştur.
Gaziantep Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, 2019
Bu çalışma; Irak Türkmenlerinin 2005 Irak Anayasası'ndaki yasal konumunu, ortaklaştırıcı teori ve... more Bu çalışma; Irak Türkmenlerinin 2005 Irak Anayasası'ndaki yasal konumunu, ortaklaştırıcı teori ve nitel metodoloji kullanarak analiz edecektir. Teorik bir çerçeve olarak, Lijphart'ın ortaklıkcı teorisindeki; iktidar paylaşımı, büyük koalisyon, özerklik ve azınlık vetosu terimleri kullanılacaktır. İşgal sonrası devlet inşası ile ilgili literatürün altında yatan ve cevap aranan önemli ve ampirik bir soru; bölünmüş toplumlarda ne tür bir anayasanın barış ve demokrasi umudu sunduğudur. Irak'ın gelecekteki istikrarı ve refahının anahtarı, nihayetinde güvenliği artırmak için verilen günlük mücadeleye değil, yeni ve uygulanabilir bir anayasanın tasarımına bağlıdır. Bu nedenle, Irak Türkmenlerinin Irak'ın geleceğinde önemli bir rolü vardır. Bu yazının nihai amaçlarından birisi de Irak Türkmenlerinin önceki Irak anayasalarındaki haklarını incelemektir.
Bölgeselcilik üzerine yapılan çalışmalar, II. Dünya savaşından sonra ortaya çıkmıştır. Farklı ama... more Bölgeselcilik üzerine yapılan çalışmalar, II. Dünya savaşından sonra ortaya çıkmıştır. Farklı amaçlar ve belirli bir düzeni sağlamak üzere ortaya çıkan bölgesel yapılanmalar, uluslararası siyaset arenasında önemli görevler ve fonksiyonlar icra etmektedir. Çin'in bölgeselcilik politikası ise 2000'li yıllardan sonra ekonomik, askeri ve siyasi nüfuzunu arttırmaya başlamasıyla birlikte yeni bir paradigmaya evrilmiştir. Bu yüzden Çin, Asya ülkelerine yönelik çevreleme politikasını Ortadoğu coğrafyasına doğru genişletmektedir. 2013 yılında ilan ettiği Yeni İpek Yolu projesi ile bu amacına ulaşmaya çalışmaktadır. Çinli liderler tarafından İpek yolu projesi için iki yorum yaygın olarak kullanılmıştır. Birincisi; Çin'in büyük kartalı daha yükseğe ve daha uzağa uçabilir. Diğeri ise Çin'in umudu; herkesin kendi bahçesini değil, herkes için bir bahçe inşa etmektir. Öte yandan, Çin, yeni İpek yolu projesi ile Neo-liberal ekonomi politik araçlarını kullanmaktadır. Bu çalışmada benimsenen yaklaşım temelde analitiktir. Diğer yandan bu çalışmada Çin'in Ortadoğu politikaları emperyalist mi yoksa kazan-kazan esasına mı dayanıyor konusu tartışılmıştır. Yeni İpek Yolu projesi ile Ortadoğu bölgesinde hedeflediği amaçlar üzerinde durulmuştur.
Amerika’nın el-Kazımi’ye liderliğini güçlendirebilmesi ve Irak halkının taleplerini karşılayabilm... more Amerika’nın el-Kazımi’ye liderliğini güçlendirebilmesi ve Irak halkının taleplerini karşılayabilmesi için siyasi, ekonomik ve sosyal konularda destek verdiği biliniyor.
Amerikan şirketi ve PYD arasında imzalanan petrol anlaşması, Rusya, Suriye, İran ve Türkiye için ... more Amerikan şirketi ve PYD arasında imzalanan petrol anlaşması, Rusya, Suriye, İran ve Türkiye için gerilimin artmasını tetikleyecek bir gelişmedir.
Esasında burada sorulması gereken soru şudur: BAE neden Türkiye ile ilişkilerinde gerginlik siyas... more Esasında burada sorulması gereken soru şudur: BAE neden Türkiye ile ilişkilerinde gerginlik siyaseti izlemektedir?
Uzun yıllardır istikrarsızlık içinde bunulan Irak’ta mayıs ayı başında göreve gelen Mustafa Kazım... more Uzun yıllardır istikrarsızlık içinde bunulan Irak’ta mayıs ayı başında göreve gelen Mustafa Kazımi hükümeti, kronik siyasi ve ekonomik sorunların yanı sıra ülkedeki mezhebî gerilim ve İran nüfuzu ile de mücadelede büyük bir sınamayla karşı karşıya. Bölgenin içinde bulunduğu gergin durum dikkate alındığında, birçok gözlemci Kazımi’nin şansını da selefleri gibi yüksek görmüyor.
Suudi Arabistan’ın benimsediği ve aynı anda iki cepheli savunmaya olanak sağlayan doktrini, gelec... more Suudi Arabistan’ın benimsediği ve aynı anda iki cepheli savunmaya olanak sağlayan doktrini, gelecek 10 yıllık süre içerisinde ülkeyi bölgesel bir askerî hegemonya hâline getirmeyi öngörmektedir.
Körfez ülkeleri 1960’lı ve 1970’li yıllarda bağımsızlıklarını kazandıktan sonra, orduları yeterli... more Körfez ülkeleri 1960’lı ve 1970’li yıllarda bağımsızlıklarını kazandıktan sonra, orduları yeterli olmadığından, paralı askerleri ülkelerinin güvenliğini sağlamak için kullanmıştır. İlk dönemlerde Amerikan ve İngiliz askerleri, Körfez bölgesinde monarşi yönetimlerinin korunmasında ve onları sosyalist devrimlere karşı korumada önemli görevlerde bulunmuştur. Örneğin 1960’lı yıllarda Katar’ın polis şefi bir İngiliz’di. 1972 yılında Umman Sultanı Kâbus ülkede meydana gelen iç savaşta İngiliz paralı askerlerden faydalanmıştı. Bahreyn’in gizli polis teşkilatının başında Ian Henderson adında bir İngiliz bulunuyordu ki, bu general benimsediği yöntemlerle Bahreyn’de monarşiye muhalif kişilere yönelik işkenceleri sebebiyle “Bahreyn Kasabı” olarak tanınıyordu. Suudi Arabistan için ise özellikle hava kuvvetlerinin oluşumunda Pakistan asıllı askerler önemli rol oynamıştır
Irak-Kuveyt ilişkilerini belirleyen temel faktörlerin başında, Irak’ın bağımsızlığını kazandığı 1... more Irak-Kuveyt ilişkilerini belirleyen temel faktörlerin başında, Irak’ın bağımsızlığını kazandığı 1932 yılından itibaren Basra bölgesindeki çözülemeyen sınır sorunları gelmektedir. İki ülke arasındaki ilişkiler, kuruluşlarından itibaren sınır sorunlarının çözümü üzerinden gelişme göstermiştir. İngiltere’nin Irak sınırlarını net bir şekilde tanımlamaması, Ortadoğu’da Irak’ın Ürdün, Suudi Arabistan, Kuveyt, İran ve Suriye ile pek çok sorun yaşamasına neden olmuştur. Irak-Kuveyt sınırının yol açtığı belirsizlik, Irak’ın Basra’daki çıkar çatışmasına dayanmaktadır ve Kuveyt’in 1990 yılında Irak tarafından işgaline de bu durum sebep olmuştur. Saddam Hüseyin Kuveyt’i “ilhak” ettiğinde en temel argümanlarından biri -her ne kadar tarihsel olsa da- hem Arap milliyetçiliğini kullanarak Arap dünyasının liderliğini hem de Basra Körfezi’nin kontrolünü ele geçirmek ve dünya petrol ticaretine yön vermekti. Irak’ın Kuveyt’i işgal etmesinden sonra başlayan süreçte Kuveyt, Irak’a karşı haklı olarak hasmane bir tutum sergilemiş ve bu politikasını 2003 yılında ABD’nin Irak’ı işgalinde ABD’yi destekleyerek devam ettirmiştir. Kuveyt 1990’da geri çektiği büyükelçisini 2008 yılında tekrar atayarak Irak ile ilişkilerini geliştirmek için adım atmış, Irak ise Kuveyt elçiliğini 2010 yılında yeniden faal hâle getirmiştir. Bu süreç akabinde iki ülke arasındaki ilişkiler yumuşama dönemine girerek hızla gelişse de sınır problemleri yüzünden ikili ilişkiler inişli-çıkışlı bir seyir izlemektedir. Bu çalışmada Irak-Kuveyt ilişkileri tarihsel bir metodoloji ile ele alınarak günümüze kadar olan süreç kırılganlıklar ve iş birliği başlığı altında incelenerek okuyucuya genel bir bilgi verilmesi amaçlanmaktadır
ran 1.648.195 kilometrekarelik yüz ölçümü
ile dünyanın en geniş 18. ülkesidir. Kuzeyden
Azerbayca... more ran 1.648.195 kilometrekarelik yüz ölçümü ile dünyanın en geniş 18. ülkesidir. Kuzeyden Azerbaycan, Ermenistan ve Türkmenistan, doğudan Afganistan ve Pakistan, güneyden Basra ve Umman körfezleri, batıdan da Irak ve Türkiye ile çevrilidir. Hazar denizine 675 kilometre, Umman Körfezi’ne 784 kilometre, Basra Körfezi’ne de 1.259 kilometre uzunluğunda sahili vardır.
Irak’ta yaşanan her önemli gelişme bu ülkenin asli unsurlarından olan Türkmenleri de doğrudan etk... more Irak’ta yaşanan her önemli gelişme bu ülkenin asli unsurlarından olan Türkmenleri de doğrudan etkilemektedir. Özellikle Irak’ın çalkantılı tarihi boyunca yaşadığı inişli çıkışlı dönemlerde maruz kaldıkları uygulamalar Irak Türkmen toplumu ile ilgili karamsar bir tablo ortaya koymuştur. Arap milliyetçisi politikalar, ülke içinde diğer etnik gruplara karşı güvensizlik olarak kendini gösterirken, 1946’da Gavurbağı ve 1959 Kerkük olaylarında olduğu gibi doğrudan Türkmenleri hedef alan şiddet uygulamaları da yaşanmıştır.
Ancak Irak Türkmenleri için en önemli toplumsal kırılmalar, Saddam Hüseyin idaresinin 1990’daki Kuveyt işgali ile başlayan izolasyon sonrasında başladı. Uluslararası ambargo ve peşi sıra gelen savaşlar Irak’ta büyük bir yıkım ve çözülme getirirken, Türkmenler için çok daha zorlu bir dönemi başlattı. 1991 Körfez Savaşı, 2003 Amerikan işgali, 2006 sonrası Irak iç savaşı, 2013’ten itibaren DAEŞ katliamları ile kendini gösteren kaos sürecinde Iraklı Türkmenlerin en önemli sığınağı Türkiye oldu.
Bu çalışma üç ana bölümden oluşmaktadır. İlk olarak Irak’ta Türkmen varlığı ve yerleşim bölgeleri hakkında bilgi verilmeye çalışılmıştır. Irak Türkmenlerinin kaynaklarda geçen tanımı, Irak’taki varlıkları ve yaşadıkları coğrafyalar hakkında bilgi verilmesi amaçlanmıştır. Böylece Irak Türkmenleri hakkında ana vatanlarındaki yaşam ve kültürleri hakkında genel bilgilerin oluşturulması hedeflenmiştir.
İkinci olarak Irak Türkmenlerinin siyasal yapılanmaları üzerinde durulmaya çalışılmıştır. 1920’den itibaren karşılaştıkları sıkıntılar, maruz kaldıkları katliamlar incelenmiştir. Yaşanılan acı olaylar sonrasında birlik içerisinde hareket etmeleri için kurdukları siyasi yapılar incelenmiştir. Günümüze kadar sürecek olan siyasi mücadelelerinde 2015 yılı itibarıyla Irak parlamentosundaki milletvekili sayıları güncel olarak verilmiştir. Yine bu bölümde 2003 yılında Amerika’nın Irak’ı işgali ile oluşan sözde demokrasi ortamı içerisinde Türkmenlerin siyasi mücadeleleri ve Irak siyaseti içerisindeki rollerine değinilmiştir.
Son olarak Türk dış politikasında Irak Türkmenlerinin konumu tartışılmıştır. “İki ülke arasındaki ilişkilerde Irak Türkmenlerinin yeri nedir?” sorusuna cevap aranmıştır. Dönemsel olarak incelenen Türk dış politikasında 2015 yılına kadar icra edilen politikalar ele alınmış, dönemin getirdiği şartlar dâhilinde incelenmeye çalışılmıştır.
1920 yılında Osmanlı topraklarından kopartılan Musul-Basra-Bağdat vilayetleri, Irak kimliği altın... more 1920 yılında Osmanlı topraklarından kopartılan Musul-Basra-Bağdat vilayetleri, Irak kimliği altında Milletler Cemiyeti tarafından İngiliz mandasına bırakılmıştı. Geçmişte var olamayan bu devlet, 1932 yılında (sözde) bağımsızlığını ilan etse de uzun bir süre İngiltere merkezli yönetilmiştir.
1958 yılında Haşimi Krallığı devrilerek Cumhuriyet rejimine geçen Irak’da, 1979 yılında Saddam Hüseyin’in iktidarını pekiştireceği süreye kadar yedi kez darbe gerçekleşti. Bunlardan 1973 yılındaki başarısız olurken diğerleri yönetimin değişmesi ile sonuçlandı.[1] Yaşanılan bu siyasi istikrarsız ortama rağmen Irak, 1970’li yıllar boyunca kalkınma hamleleri ile refah seviyesini bölgedeki diğer ülkelere göre yükseltmiştir.
Tüm bu gelişmelere rağmen Irak, 1980 yılında İran ile amansız bir savaşa girdi. Kazananı olmayan bu savaştan geriye 1.5-2 milyona yakın ölü, sayısı belli olmayan yaralı ve yıkılmış şehirler kaldı. Irak için savaşın sebebi; 1979 yılında gerçekleşen Tahran Devrimi ile İran’da kurulan Şii yönetimi devirmekti. İran için ise mevcut Irak yönetimini düşürerek Şii yönetim kurarak benimsedikleri Şii Hilali projesini hayata geçirmekti.
1990 yılında Irak’ın Kuveyt’i işgal etmesi ve akabinde Amerika’nın başını çektiği güçlerin Irak’a saldırması ile ülke yıkımın eşiğine geldi. BMGK’nın ambargoları ile de sıkıntılı süreçler yaşayan Irak, türlü bahaneler ile 2003 yılında resmen ABD ve İngiltere tarafından işgal edildi. 90’lı yıllardan itibaren İran, Irak aleyhine birçok politika gerçekleştirdi ve 2003 Irak devletinin yıkılması ile oluşturulan kurumlardaki etkisi ile istediğini aldı.
Kuruluşunda İngiltere’nin mandası olan Irak, 2003 Amerikan işgalinden sonra İran’ın mandası olma yolunda ilerlemektedir. Ele alacağımız bu makalede Irak-İran savaşındaki politikalar ve 2003 işgali sonrasındaki gelişmeleri sistematik bir şekilde inceleyerek İran’ın nüfuzunu ortaya koymaya çalışacağız.
29 Ekim 1923 tarihinde cumhuriyetin ilan edilmesi ile birlikte Osmanlı Devleti hukuken son bulmuş... more 29 Ekim 1923 tarihinde cumhuriyetin ilan edilmesi ile birlikte Osmanlı Devleti hukuken son bulmuştu fakat imparatorluk bakiyesinin hem toprak hem de sorunlarının büyük çoğunluğu Türkiye’ye kaldı. Bu miras içerisinde şüphesiz Osmanlı Devleti döneminde izlenen dış politika da bulunmakta idi. Osmanlı siyasi hayatındaki şahsiyetler, cumhuriyetin ilk dönemlerinden 1945’li yıllara kadar etkin olmuştu. Bu dönemden sonra bürokraside Cumhuriyet nesillerinin yetişmesi, farklı politikaların uygulanmasına zemin hazırlamıştır.
Cumhuriyetin ilanından sonra özgün bir Türk dış politikası oluşturulamamasında etkili olan bazı faktörler söz konusudur. Bunları şu başlıklar altında sınıflandırabiliriz.
Osmanlı mirası Sevr sendromu Kemalizm ve Batılılaşma ideolojisi Ordunun Türk siyasal hayatındaki yeri Coğrafi etmenler Teori ve strateji eksikliği XIX. yüzyılın ilk yarısında Osmanlı toprakları üzerinde yayılmaya çalışan iki devlet vardı. Bunlar Rusya ve Fransa idi. Rusya, sıcak denizlere inmek için boğazlara ihtiyaç duyarken, Fransa ise XVIII. Yüzyılda İngiltere’ye kaptırdığı sömürgelerini geri almak için kendisine yakın olan coğrafyalardaki Osmanlı topraklarını hedef olarak belirlemişti. İngiltere ise bu dönemde kendi sömürgelerinin güvenliği için Osmanlının toprak bütünlüğünü savunuyordu.[1] Osmanlı Hariciyesi, büyük devletlerarasındaki bu çekişmeyi dikkatle takip edip, şartlara göre politika belirlemeye çalışıyordu. Bu çerçevede II. Abdülhamit döneminde denge politikası daha belirgin hale gelmiş, büyük güçlerin gölgesinde politikalar belirlenmeye başlanmıştır. Devletin temel amacı; var olan topraklarını korumak, içinde bulunduğu acı durumun önüne geçmek, iç ve dış politikada uyum sağlamak üzerine idi. Ayrıca İmparatorluğun dış politikasındaki bu değişim, devletin prestijini sarssa da ömrünü uzatmıştır.
Bir ordu biçiminde olmasa da İslam dünyasının birleştirilmesi konusundaki arayışlar Osmanlının da... more Bir ordu biçiminde olmasa da İslam dünyasının birleştirilmesi konusundaki arayışlar Osmanlının dağılması ardından başlayan Batı işgali yıllarına kadar uzanır. Daha 1920’lerde Müslümanları ortak bir halife altında buluşturmayı hedefleyen kongreler dahi toplanmıştı. Ancak tüm Ortadoğu ve İslam dünyasının yabancı işgalinde olduğu bu yıllarda birlik oluşturmak ideali gerçekleşebilir olmaktan uzak görünüyordu. Bu karamsar yılların ardından 1945 yılından itibaren bağımsız İslam devletleri dönemi, bu kez bağımsız onlarca yeni devletin siyasi birliği ve güç birliği arayışını tetikledi. Bu arayışların ilk örneği 1945 yılında kurulan Arap Birliği örgütüdür .
Türkiye coğrafi konumu itibarıyla birbirinden
farklı ve çıkarları zaman zaman
çelişen yapıdaki ül... more Türkiye coğrafi konumu itibarıyla birbirinden farklı ve çıkarları zaman zaman çelişen yapıdaki ülkelerle komşudur. Bu çeşitliliğin getirdiği koşullara bakıldığında birtakım sorunların ortaya çıkması ise kaçınılmazdır. Gerek Kafkasya gerekse Ortadoğu bölgesinde yaşanan çatışmalar, doğrudan veya dolaylı olarak Türkiye ile bağlantılı olmuştur. Tüm bu olaylarda Türkiye’nin merkez konumda bulunması, ilişkili olduğu ülkelerle çok yönlü politikalar geliştirmesine yol açmıştır. Sahip olduğu bu stratejik konumu dolayısıyla Türkiye, sorunların çözümüne müdahil olma ve etki alanının genişlemesi için bölgesel ve küresel olarak yeni stratejiler benimsemeye başlamıştır. Türkiye, çatışma ve kriz oluşabilecek bölgelere tek başına müdahaleden her zaman kaçınmış; bunun yerine Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO), Birleşmiş Milletler (BM), Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) gibi yapılarla hareket etmeyi çıkarlarına daha uygun bulmuştur. Ayrıca bölge ülkelerinin pek çoğuna kıyasla askerî güç olarak önde olması, birçok ülke ile askerî eğitim, barış için ortaklık programı, çok uluslu barış gücünün oluşturulması ve barışı destekleme harekâtlarında Türkiye’yi aranan bir güç konumuna getirmiştir.1 Ortadoğu bölgesindeki ülkelerin karmaşık ilişkileri ve bölgenin kırılgan yapısı, Türkiye’nin diğer devletlerden farklı politikalar izlemesini zorunlu kılmıştır. Türkiye’nin bölgedeki tarihî mirası, bölge halklarının Türkiye’ye olan sempatisi ve Türkiye’deki mevcut yönetimin Osmanlı Devleti’nin devamı gibi görülmesi, Türkiye’nin Ortadoğu politikasının şekillenmesinde etkili olan unsurlardır. Bilhassa son 15 yıllık Ortadoğu politikalarında bu değişim oldukça açık bir biçimde görülmektedir. Diplomasinin yanında askerî ilişkileri de geliştirerek geçmişte yapılan hataların telafi edilmesi, ikili ilişkilerde istikrarı korumaya yönelik adımlar olarak dikkat çekmektedir. Bu bağlamda Türkiye’nin bölgedeki askerî ilişkilerine bakıldığında; Irak’taki Türk askerî varlığı sadece PKK terör örgütüne yönelik faaliyet kapsamında değerlendirilmemeli, Türkiye’nin Irak üzerindeki etki gücünü korumaya yönelik bir girişim olarak da görülmelidir. Türkiye’nin Sünni ve bazı Şii kesimler üzerindeki etkisi de bu nüfuz durumunu açıklamaktadır. 1. Dünya Savaşı’ndan sonra Katar’da bulunan askerlerini çekmesiyle bölgeden çıkan Türkiye, bugün Katar’ın talebiyle yeniden bir askerî üsle bölgeye yerleşme çabası içindedir. Bu, Türkiye’nin bölgedeki etkisini güçlendirici bir durumdur. Lübnan’da ise BM Lübnan Geçici Görev Gücü (UN Interim Force in Lebanon/UNIFIL) bünyesindeki tek Müslüman askerî birlik Türk birliğidir. Türk birliğinin barışı ve düzeni korumak için burada bulunması, Türkiye’nin bölgeye verdiği önemi göstermektedir. Bu durum bölge insanı üzerinde de olumlu bir imaj bırakmıştır.
When the USA occupied Iraq in 2003, it succeeded in demolishing Saddam Hussein’s Baathist regime ... more When the USA occupied Iraq in 2003, it succeeded in demolishing Saddam Hussein’s Baathist regime with an aim to establish a democratic political system. To attempt to create a democratic and fair political system in Iraq was difficult for the USA because Iraq had never experienced democracy or had a democratic society. The Saddam regime was one of dictatorship, who governed with tribes, ethnic groups over a long duration. The establishment of a democratic political system involves a holistic integration of cultural, ethnic and religious bodies. Hence, it is important for constitutional writers and politicians to implement consociational theory for pluralization of society. Consociational democracy is based on Lijphart’s theory which explains power-sharing order in deeply divided ethnics society. It is a model of democratic governance that transforms politically differentiated cultures and groups into a stable democracy (Lijphart, 1969). However, the democratic system has not provid...
Gaziantep University Journal of Social Sciences, 2021
Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkılmasından sonra Irak Türkmenleri Irak'taki otoritelerini kaybetti. ... more Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkılmasından sonra Irak Türkmenleri Irak'taki otoritelerini kaybetti. Irak hükümetleri yıllarca Irak Türkmenlerini göz ardı etti ve bu doğrultuda politikalarını oluşturdu. Irak Kralı I. Faysal Irak Türkmenlerini, Irak devletine ve politikasına karşı tehdit olarak gördü. Bu nedenle Irak Türkmenleri Irak devleti tarafından defalarca katliamlara maruz kaldı. Her katliam Irak Türkmenlerini derinden etkiledi, özellikle de edebiyatlarını, tarihlerini ve hatıralarını. Bu nedenle, teorik bir kavram olarak kolektif bellek, Iraklı Türkmenlerin uğradığı katliamların etkilerini ve hafızalarındaki yeri anlamamıza yardımcı olmaktadır. Bu çalışmada Irak Türkmenlerine 1924-1991 yılları arası yapılan katliamların Irak Türkmenleri üzerindeki tarihi, edebiyatı, şiiri, öyküleri vb. üzerindeki etkilerinin incelenmesi amaçlanmıştır. Bu çalışmada öne çıkan Irak Türkmenlerinin şiir, hikâye gibi eserleri ve bu alanda yazılan kitaplar döküman analizi yöntemiyle ele alınacaktır.
Asya Araştırmaları Uluslararası Sosyal Bilimler Dergisi, 2020
Bölgeselcilik üzerine yapılan çalışmalar, II. Dünya savaşından sonra ortaya çıkmıştır. Farklı ama... more Bölgeselcilik üzerine yapılan çalışmalar, II. Dünya savaşından sonra ortaya çıkmıştır. Farklı amaçlar ve belirli bir düzeni sağlamak üzere ortaya çıkan bölgesel yapılanmalar, uluslararası siyaset arenasında önemli görevler ve fonksiyonlar icra etmektedir. Çin'in bölgeselcilik politikası ise 2000'li yıllardan sonra ekonomik, askeri ve siyasi nüfuzunu arttırmaya başlamasıyla birlikte yeni bir paradigmaya evrilmiştir. Bu yüzden Çin, Asya ülkelerine yönelik çevreleme politikasını Ortadoğu coğrafyasına doğru genişletmektedir. 2013 yılında ilan ettiği Yeni İpek Yolu projesi ile bu amacına ulaşmaya çalışmaktadır. Çinli liderler tarafından İpek yolu projesi için iki yorum yaygın olarak kullanılmıştır. Birincisi; Çin'in büyük kartalı daha yükseğe ve daha uzağa uçabilir. Diğeri ise Çin'in umudu; herkesin kendi bahçesini değil, herkes için bir bahçe inşa etmektir. Öte yandan, Çin, yeni İpek yolu projesi ile Neo-liberal ekonomi politik araçlarını kullanmaktadır. Bu çalışmada benimsenen yaklaşım temelde analitiktir. Diğer yandan bu çalışmada Çin'in Ortadoğu politikaları emperyalist mi yoksa kazan-kazan esasına mı dayanıyor konusu tartışılmıştır. Yeni İpek Yolu projesi ile Ortadoğu bölgesinde hedeflediği amaçlar üzerinde durulmuştur.
Gaziantep Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, 2019
Bu çalışma; Irak Türkmenlerinin 2005 Irak Anayasası'ndaki yasal konumunu, ortaklaştırıcı teori ve... more Bu çalışma; Irak Türkmenlerinin 2005 Irak Anayasası'ndaki yasal konumunu, ortaklaştırıcı teori ve nitel metodoloji kullanarak analiz edecektir. Teorik bir çerçeve olarak, Lijphart'ın ortaklıkcı teorisindeki; iktidar paylaşımı, büyük koalisyon, özerklik ve azınlık vetosu terimleri kullanılacaktır. İşgal sonrası devlet inşası ile ilgili literatürün altında yatan ve cevap aranan önemli ve ampirik bir soru; bölünmüş toplumlarda ne tür bir anayasanın barış ve demokrasi umudu sunduğudur. Irak'ın gelecekteki istikrarı ve refahının anahtarı, nihayetinde güvenliği artırmak için verilen günlük mücadeleye değil, yeni ve uygulanabilir bir anayasanın tasarımına bağlıdır. Bu nedenle, Irak Türkmenlerinin Irak'ın geleceğinde önemli bir rolü vardır. Bu yazının nihai amaçlarından birisi de Irak Türkmenlerinin önceki Irak anayasalarındaki haklarını incelemektir.
Bölgeselcilik üzerine yapılan çalışmalar, II. Dünya savaşından sonra ortaya çıkmıştır. Farklı ama... more Bölgeselcilik üzerine yapılan çalışmalar, II. Dünya savaşından sonra ortaya çıkmıştır. Farklı amaçlar ve belirli bir düzeni sağlamak üzere ortaya çıkan bölgesel yapılanmalar, uluslararası siyaset arenasında önemli görevler ve fonksiyonlar icra etmektedir. Çin'in bölgeselcilik politikası ise 2000'li yıllardan sonra ekonomik, askeri ve siyasi nüfuzunu arttırmaya başlamasıyla birlikte yeni bir paradigmaya evrilmiştir. Bu yüzden Çin, Asya ülkelerine yönelik çevreleme politikasını Ortadoğu coğrafyasına doğru genişletmektedir. 2013 yılında ilan ettiği Yeni İpek Yolu projesi ile bu amacına ulaşmaya çalışmaktadır. Çinli liderler tarafından İpek yolu projesi için iki yorum yaygın olarak kullanılmıştır. Birincisi; Çin'in büyük kartalı daha yükseğe ve daha uzağa uçabilir. Diğeri ise Çin'in umudu; herkesin kendi bahçesini değil, herkes için bir bahçe inşa etmektir. Öte yandan, Çin, yeni İpek yolu projesi ile Neo-liberal ekonomi politik araçlarını kullanmaktadır. Bu çalışmada benimsenen yaklaşım temelde analitiktir. Diğer yandan bu çalışmada Çin'in Ortadoğu politikaları emperyalist mi yoksa kazan-kazan esasına mı dayanıyor konusu tartışılmıştır. Yeni İpek Yolu projesi ile Ortadoğu bölgesinde hedeflediği amaçlar üzerinde durulmuştur.
Amerika’nın el-Kazımi’ye liderliğini güçlendirebilmesi ve Irak halkının taleplerini karşılayabilm... more Amerika’nın el-Kazımi’ye liderliğini güçlendirebilmesi ve Irak halkının taleplerini karşılayabilmesi için siyasi, ekonomik ve sosyal konularda destek verdiği biliniyor.
Amerikan şirketi ve PYD arasında imzalanan petrol anlaşması, Rusya, Suriye, İran ve Türkiye için ... more Amerikan şirketi ve PYD arasında imzalanan petrol anlaşması, Rusya, Suriye, İran ve Türkiye için gerilimin artmasını tetikleyecek bir gelişmedir.
Esasında burada sorulması gereken soru şudur: BAE neden Türkiye ile ilişkilerinde gerginlik siyas... more Esasında burada sorulması gereken soru şudur: BAE neden Türkiye ile ilişkilerinde gerginlik siyaseti izlemektedir?
Uzun yıllardır istikrarsızlık içinde bunulan Irak’ta mayıs ayı başında göreve gelen Mustafa Kazım... more Uzun yıllardır istikrarsızlık içinde bunulan Irak’ta mayıs ayı başında göreve gelen Mustafa Kazımi hükümeti, kronik siyasi ve ekonomik sorunların yanı sıra ülkedeki mezhebî gerilim ve İran nüfuzu ile de mücadelede büyük bir sınamayla karşı karşıya. Bölgenin içinde bulunduğu gergin durum dikkate alındığında, birçok gözlemci Kazımi’nin şansını da selefleri gibi yüksek görmüyor.
Suudi Arabistan’ın benimsediği ve aynı anda iki cepheli savunmaya olanak sağlayan doktrini, gelec... more Suudi Arabistan’ın benimsediği ve aynı anda iki cepheli savunmaya olanak sağlayan doktrini, gelecek 10 yıllık süre içerisinde ülkeyi bölgesel bir askerî hegemonya hâline getirmeyi öngörmektedir.
Körfez ülkeleri 1960’lı ve 1970’li yıllarda bağımsızlıklarını kazandıktan sonra, orduları yeterli... more Körfez ülkeleri 1960’lı ve 1970’li yıllarda bağımsızlıklarını kazandıktan sonra, orduları yeterli olmadığından, paralı askerleri ülkelerinin güvenliğini sağlamak için kullanmıştır. İlk dönemlerde Amerikan ve İngiliz askerleri, Körfez bölgesinde monarşi yönetimlerinin korunmasında ve onları sosyalist devrimlere karşı korumada önemli görevlerde bulunmuştur. Örneğin 1960’lı yıllarda Katar’ın polis şefi bir İngiliz’di. 1972 yılında Umman Sultanı Kâbus ülkede meydana gelen iç savaşta İngiliz paralı askerlerden faydalanmıştı. Bahreyn’in gizli polis teşkilatının başında Ian Henderson adında bir İngiliz bulunuyordu ki, bu general benimsediği yöntemlerle Bahreyn’de monarşiye muhalif kişilere yönelik işkenceleri sebebiyle “Bahreyn Kasabı” olarak tanınıyordu. Suudi Arabistan için ise özellikle hava kuvvetlerinin oluşumunda Pakistan asıllı askerler önemli rol oynamıştır
Irak-Kuveyt ilişkilerini belirleyen temel faktörlerin başında, Irak’ın bağımsızlığını kazandığı 1... more Irak-Kuveyt ilişkilerini belirleyen temel faktörlerin başında, Irak’ın bağımsızlığını kazandığı 1932 yılından itibaren Basra bölgesindeki çözülemeyen sınır sorunları gelmektedir. İki ülke arasındaki ilişkiler, kuruluşlarından itibaren sınır sorunlarının çözümü üzerinden gelişme göstermiştir. İngiltere’nin Irak sınırlarını net bir şekilde tanımlamaması, Ortadoğu’da Irak’ın Ürdün, Suudi Arabistan, Kuveyt, İran ve Suriye ile pek çok sorun yaşamasına neden olmuştur. Irak-Kuveyt sınırının yol açtığı belirsizlik, Irak’ın Basra’daki çıkar çatışmasına dayanmaktadır ve Kuveyt’in 1990 yılında Irak tarafından işgaline de bu durum sebep olmuştur. Saddam Hüseyin Kuveyt’i “ilhak” ettiğinde en temel argümanlarından biri -her ne kadar tarihsel olsa da- hem Arap milliyetçiliğini kullanarak Arap dünyasının liderliğini hem de Basra Körfezi’nin kontrolünü ele geçirmek ve dünya petrol ticaretine yön vermekti. Irak’ın Kuveyt’i işgal etmesinden sonra başlayan süreçte Kuveyt, Irak’a karşı haklı olarak hasmane bir tutum sergilemiş ve bu politikasını 2003 yılında ABD’nin Irak’ı işgalinde ABD’yi destekleyerek devam ettirmiştir. Kuveyt 1990’da geri çektiği büyükelçisini 2008 yılında tekrar atayarak Irak ile ilişkilerini geliştirmek için adım atmış, Irak ise Kuveyt elçiliğini 2010 yılında yeniden faal hâle getirmiştir. Bu süreç akabinde iki ülke arasındaki ilişkiler yumuşama dönemine girerek hızla gelişse de sınır problemleri yüzünden ikili ilişkiler inişli-çıkışlı bir seyir izlemektedir. Bu çalışmada Irak-Kuveyt ilişkileri tarihsel bir metodoloji ile ele alınarak günümüze kadar olan süreç kırılganlıklar ve iş birliği başlığı altında incelenerek okuyucuya genel bir bilgi verilmesi amaçlanmaktadır
ran 1.648.195 kilometrekarelik yüz ölçümü
ile dünyanın en geniş 18. ülkesidir. Kuzeyden
Azerbayca... more ran 1.648.195 kilometrekarelik yüz ölçümü ile dünyanın en geniş 18. ülkesidir. Kuzeyden Azerbaycan, Ermenistan ve Türkmenistan, doğudan Afganistan ve Pakistan, güneyden Basra ve Umman körfezleri, batıdan da Irak ve Türkiye ile çevrilidir. Hazar denizine 675 kilometre, Umman Körfezi’ne 784 kilometre, Basra Körfezi’ne de 1.259 kilometre uzunluğunda sahili vardır.
Irak’ta yaşanan her önemli gelişme bu ülkenin asli unsurlarından olan Türkmenleri de doğrudan etk... more Irak’ta yaşanan her önemli gelişme bu ülkenin asli unsurlarından olan Türkmenleri de doğrudan etkilemektedir. Özellikle Irak’ın çalkantılı tarihi boyunca yaşadığı inişli çıkışlı dönemlerde maruz kaldıkları uygulamalar Irak Türkmen toplumu ile ilgili karamsar bir tablo ortaya koymuştur. Arap milliyetçisi politikalar, ülke içinde diğer etnik gruplara karşı güvensizlik olarak kendini gösterirken, 1946’da Gavurbağı ve 1959 Kerkük olaylarında olduğu gibi doğrudan Türkmenleri hedef alan şiddet uygulamaları da yaşanmıştır.
Ancak Irak Türkmenleri için en önemli toplumsal kırılmalar, Saddam Hüseyin idaresinin 1990’daki Kuveyt işgali ile başlayan izolasyon sonrasında başladı. Uluslararası ambargo ve peşi sıra gelen savaşlar Irak’ta büyük bir yıkım ve çözülme getirirken, Türkmenler için çok daha zorlu bir dönemi başlattı. 1991 Körfez Savaşı, 2003 Amerikan işgali, 2006 sonrası Irak iç savaşı, 2013’ten itibaren DAEŞ katliamları ile kendini gösteren kaos sürecinde Iraklı Türkmenlerin en önemli sığınağı Türkiye oldu.
Bu çalışma üç ana bölümden oluşmaktadır. İlk olarak Irak’ta Türkmen varlığı ve yerleşim bölgeleri hakkında bilgi verilmeye çalışılmıştır. Irak Türkmenlerinin kaynaklarda geçen tanımı, Irak’taki varlıkları ve yaşadıkları coğrafyalar hakkında bilgi verilmesi amaçlanmıştır. Böylece Irak Türkmenleri hakkında ana vatanlarındaki yaşam ve kültürleri hakkında genel bilgilerin oluşturulması hedeflenmiştir.
İkinci olarak Irak Türkmenlerinin siyasal yapılanmaları üzerinde durulmaya çalışılmıştır. 1920’den itibaren karşılaştıkları sıkıntılar, maruz kaldıkları katliamlar incelenmiştir. Yaşanılan acı olaylar sonrasında birlik içerisinde hareket etmeleri için kurdukları siyasi yapılar incelenmiştir. Günümüze kadar sürecek olan siyasi mücadelelerinde 2015 yılı itibarıyla Irak parlamentosundaki milletvekili sayıları güncel olarak verilmiştir. Yine bu bölümde 2003 yılında Amerika’nın Irak’ı işgali ile oluşan sözde demokrasi ortamı içerisinde Türkmenlerin siyasi mücadeleleri ve Irak siyaseti içerisindeki rollerine değinilmiştir.
Son olarak Türk dış politikasında Irak Türkmenlerinin konumu tartışılmıştır. “İki ülke arasındaki ilişkilerde Irak Türkmenlerinin yeri nedir?” sorusuna cevap aranmıştır. Dönemsel olarak incelenen Türk dış politikasında 2015 yılına kadar icra edilen politikalar ele alınmış, dönemin getirdiği şartlar dâhilinde incelenmeye çalışılmıştır.
1920 yılında Osmanlı topraklarından kopartılan Musul-Basra-Bağdat vilayetleri, Irak kimliği altın... more 1920 yılında Osmanlı topraklarından kopartılan Musul-Basra-Bağdat vilayetleri, Irak kimliği altında Milletler Cemiyeti tarafından İngiliz mandasına bırakılmıştı. Geçmişte var olamayan bu devlet, 1932 yılında (sözde) bağımsızlığını ilan etse de uzun bir süre İngiltere merkezli yönetilmiştir.
1958 yılında Haşimi Krallığı devrilerek Cumhuriyet rejimine geçen Irak’da, 1979 yılında Saddam Hüseyin’in iktidarını pekiştireceği süreye kadar yedi kez darbe gerçekleşti. Bunlardan 1973 yılındaki başarısız olurken diğerleri yönetimin değişmesi ile sonuçlandı.[1] Yaşanılan bu siyasi istikrarsız ortama rağmen Irak, 1970’li yıllar boyunca kalkınma hamleleri ile refah seviyesini bölgedeki diğer ülkelere göre yükseltmiştir.
Tüm bu gelişmelere rağmen Irak, 1980 yılında İran ile amansız bir savaşa girdi. Kazananı olmayan bu savaştan geriye 1.5-2 milyona yakın ölü, sayısı belli olmayan yaralı ve yıkılmış şehirler kaldı. Irak için savaşın sebebi; 1979 yılında gerçekleşen Tahran Devrimi ile İran’da kurulan Şii yönetimi devirmekti. İran için ise mevcut Irak yönetimini düşürerek Şii yönetim kurarak benimsedikleri Şii Hilali projesini hayata geçirmekti.
1990 yılında Irak’ın Kuveyt’i işgal etmesi ve akabinde Amerika’nın başını çektiği güçlerin Irak’a saldırması ile ülke yıkımın eşiğine geldi. BMGK’nın ambargoları ile de sıkıntılı süreçler yaşayan Irak, türlü bahaneler ile 2003 yılında resmen ABD ve İngiltere tarafından işgal edildi. 90’lı yıllardan itibaren İran, Irak aleyhine birçok politika gerçekleştirdi ve 2003 Irak devletinin yıkılması ile oluşturulan kurumlardaki etkisi ile istediğini aldı.
Kuruluşunda İngiltere’nin mandası olan Irak, 2003 Amerikan işgalinden sonra İran’ın mandası olma yolunda ilerlemektedir. Ele alacağımız bu makalede Irak-İran savaşındaki politikalar ve 2003 işgali sonrasındaki gelişmeleri sistematik bir şekilde inceleyerek İran’ın nüfuzunu ortaya koymaya çalışacağız.
29 Ekim 1923 tarihinde cumhuriyetin ilan edilmesi ile birlikte Osmanlı Devleti hukuken son bulmuş... more 29 Ekim 1923 tarihinde cumhuriyetin ilan edilmesi ile birlikte Osmanlı Devleti hukuken son bulmuştu fakat imparatorluk bakiyesinin hem toprak hem de sorunlarının büyük çoğunluğu Türkiye’ye kaldı. Bu miras içerisinde şüphesiz Osmanlı Devleti döneminde izlenen dış politika da bulunmakta idi. Osmanlı siyasi hayatındaki şahsiyetler, cumhuriyetin ilk dönemlerinden 1945’li yıllara kadar etkin olmuştu. Bu dönemden sonra bürokraside Cumhuriyet nesillerinin yetişmesi, farklı politikaların uygulanmasına zemin hazırlamıştır.
Cumhuriyetin ilanından sonra özgün bir Türk dış politikası oluşturulamamasında etkili olan bazı faktörler söz konusudur. Bunları şu başlıklar altında sınıflandırabiliriz.
Osmanlı mirası Sevr sendromu Kemalizm ve Batılılaşma ideolojisi Ordunun Türk siyasal hayatındaki yeri Coğrafi etmenler Teori ve strateji eksikliği XIX. yüzyılın ilk yarısında Osmanlı toprakları üzerinde yayılmaya çalışan iki devlet vardı. Bunlar Rusya ve Fransa idi. Rusya, sıcak denizlere inmek için boğazlara ihtiyaç duyarken, Fransa ise XVIII. Yüzyılda İngiltere’ye kaptırdığı sömürgelerini geri almak için kendisine yakın olan coğrafyalardaki Osmanlı topraklarını hedef olarak belirlemişti. İngiltere ise bu dönemde kendi sömürgelerinin güvenliği için Osmanlının toprak bütünlüğünü savunuyordu.[1] Osmanlı Hariciyesi, büyük devletlerarasındaki bu çekişmeyi dikkatle takip edip, şartlara göre politika belirlemeye çalışıyordu. Bu çerçevede II. Abdülhamit döneminde denge politikası daha belirgin hale gelmiş, büyük güçlerin gölgesinde politikalar belirlenmeye başlanmıştır. Devletin temel amacı; var olan topraklarını korumak, içinde bulunduğu acı durumun önüne geçmek, iç ve dış politikada uyum sağlamak üzerine idi. Ayrıca İmparatorluğun dış politikasındaki bu değişim, devletin prestijini sarssa da ömrünü uzatmıştır.
Bir ordu biçiminde olmasa da İslam dünyasının birleştirilmesi konusundaki arayışlar Osmanlının da... more Bir ordu biçiminde olmasa da İslam dünyasının birleştirilmesi konusundaki arayışlar Osmanlının dağılması ardından başlayan Batı işgali yıllarına kadar uzanır. Daha 1920’lerde Müslümanları ortak bir halife altında buluşturmayı hedefleyen kongreler dahi toplanmıştı. Ancak tüm Ortadoğu ve İslam dünyasının yabancı işgalinde olduğu bu yıllarda birlik oluşturmak ideali gerçekleşebilir olmaktan uzak görünüyordu. Bu karamsar yılların ardından 1945 yılından itibaren bağımsız İslam devletleri dönemi, bu kez bağımsız onlarca yeni devletin siyasi birliği ve güç birliği arayışını tetikledi. Bu arayışların ilk örneği 1945 yılında kurulan Arap Birliği örgütüdür .
Türkiye coğrafi konumu itibarıyla birbirinden
farklı ve çıkarları zaman zaman
çelişen yapıdaki ül... more Türkiye coğrafi konumu itibarıyla birbirinden farklı ve çıkarları zaman zaman çelişen yapıdaki ülkelerle komşudur. Bu çeşitliliğin getirdiği koşullara bakıldığında birtakım sorunların ortaya çıkması ise kaçınılmazdır. Gerek Kafkasya gerekse Ortadoğu bölgesinde yaşanan çatışmalar, doğrudan veya dolaylı olarak Türkiye ile bağlantılı olmuştur. Tüm bu olaylarda Türkiye’nin merkez konumda bulunması, ilişkili olduğu ülkelerle çok yönlü politikalar geliştirmesine yol açmıştır. Sahip olduğu bu stratejik konumu dolayısıyla Türkiye, sorunların çözümüne müdahil olma ve etki alanının genişlemesi için bölgesel ve küresel olarak yeni stratejiler benimsemeye başlamıştır. Türkiye, çatışma ve kriz oluşabilecek bölgelere tek başına müdahaleden her zaman kaçınmış; bunun yerine Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO), Birleşmiş Milletler (BM), Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) gibi yapılarla hareket etmeyi çıkarlarına daha uygun bulmuştur. Ayrıca bölge ülkelerinin pek çoğuna kıyasla askerî güç olarak önde olması, birçok ülke ile askerî eğitim, barış için ortaklık programı, çok uluslu barış gücünün oluşturulması ve barışı destekleme harekâtlarında Türkiye’yi aranan bir güç konumuna getirmiştir.1 Ortadoğu bölgesindeki ülkelerin karmaşık ilişkileri ve bölgenin kırılgan yapısı, Türkiye’nin diğer devletlerden farklı politikalar izlemesini zorunlu kılmıştır. Türkiye’nin bölgedeki tarihî mirası, bölge halklarının Türkiye’ye olan sempatisi ve Türkiye’deki mevcut yönetimin Osmanlı Devleti’nin devamı gibi görülmesi, Türkiye’nin Ortadoğu politikasının şekillenmesinde etkili olan unsurlardır. Bilhassa son 15 yıllık Ortadoğu politikalarında bu değişim oldukça açık bir biçimde görülmektedir. Diplomasinin yanında askerî ilişkileri de geliştirerek geçmişte yapılan hataların telafi edilmesi, ikili ilişkilerde istikrarı korumaya yönelik adımlar olarak dikkat çekmektedir. Bu bağlamda Türkiye’nin bölgedeki askerî ilişkilerine bakıldığında; Irak’taki Türk askerî varlığı sadece PKK terör örgütüne yönelik faaliyet kapsamında değerlendirilmemeli, Türkiye’nin Irak üzerindeki etki gücünü korumaya yönelik bir girişim olarak da görülmelidir. Türkiye’nin Sünni ve bazı Şii kesimler üzerindeki etkisi de bu nüfuz durumunu açıklamaktadır. 1. Dünya Savaşı’ndan sonra Katar’da bulunan askerlerini çekmesiyle bölgeden çıkan Türkiye, bugün Katar’ın talebiyle yeniden bir askerî üsle bölgeye yerleşme çabası içindedir. Bu, Türkiye’nin bölgedeki etkisini güçlendirici bir durumdur. Lübnan’da ise BM Lübnan Geçici Görev Gücü (UN Interim Force in Lebanon/UNIFIL) bünyesindeki tek Müslüman askerî birlik Türk birliğidir. Türk birliğinin barışı ve düzeni korumak için burada bulunması, Türkiye’nin bölgeye verdiği önemi göstermektedir. Bu durum bölge insanı üzerinde de olumlu bir imaj bırakmıştır.
İslam dünyasında Osmanlı İmparatorluğunun yıkılması ile irili ufaklı birçok devlet ortaya çıktı. ... more İslam dünyasında Osmanlı İmparatorluğunun yıkılması ile irili ufaklı birçok devlet ortaya çıktı. Bu devletlerin büyük bölümü, İngiltere ve Fransa mandaterliği altında yönetilirken II. Dünya Savaşından sonra bunların birçoğu bağımsızlığını kazandı. Fakat özellikle Ortadoğu coğrafyasında bölünmüşlük oldukça fazla idi. Zira burada aynı dinin ve bölgenin insanları arasına sınırlar çizilmesi ve farklı devletler kurularak aynı bölge halklarına farklı kimlikler giydirilmesi, ilişkilerin doğasını da bir hayli etkilemişti.
İşte tam da böylesi bir dönemde, İslam iş birliği fikri yahut başka bir ifadeyle İslam toplumları arasında birlik oluşturma düşüncesi, söz konusu birliğin bozulmasıyla birlikte gündeme gelmiş bir arayışı ifade etmektedir.
Birlik arayışının sembolik ifadesi, tüm İslam dünyasını temsil ettiğine inanılan hilafet yönetimi idi. Mescid-i Aksa’nın yakılması üzerine gösterilen tepkiler ve birliktelik, ümmet olmanın heyecanını yeniden yaşatmıştı. Bu çalışma; İslam İşbirliği Teşkilatı’nın etkisini ve Türkiye’nin İİT içindeki rolünü irdeleyerek okuyucularına geçmişte yapılanları ve ileride yapılması gerekenleri konu edinmiştir.
Uploads
Papers by SONER DOĞAN
argümanlarından biri -her ne kadar tarihsel olsa da- hem Arap milliyetçiliğini kullanarak Arap dünyasının liderliğini hem de Basra Körfezi’nin kontrolünü ele geçirmek ve dünya petrol ticaretine yön vermekti. Irak’ın Kuveyt’i işgal etmesinden sonra başlayan süreçte Kuveyt, Irak’a karşı haklı olarak hasmane bir tutum sergilemiş ve bu politikasını 2003 yılında ABD’nin Irak’ı işgalinde ABD’yi destekleyerek
devam ettirmiştir. Kuveyt 1990’da geri çektiği büyükelçisini 2008 yılında tekrar atayarak Irak ile ilişkilerini geliştirmek için adım atmış, Irak ise
Kuveyt elçiliğini 2010 yılında yeniden faal hâle getirmiştir. Bu süreç akabinde iki ülke arasındaki ilişkiler yumuşama dönemine girerek hızla gelişse de sınır problemleri yüzünden ikili ilişkiler inişli-çıkışlı bir seyir izlemektedir. Bu çalışmada Irak-Kuveyt ilişkileri tarihsel bir metodoloji ile ele alınarak günümüze kadar olan süreç kırılganlıklar ve iş birliği başlığı altında incelenerek okuyucuya genel bir bilgi verilmesi amaçlanmaktadır
ile dünyanın en geniş 18. ülkesidir. Kuzeyden
Azerbaycan, Ermenistan ve Türkmenistan, doğudan
Afganistan ve Pakistan, güneyden Basra ve
Umman körfezleri, batıdan da Irak ve Türkiye ile
çevrilidir. Hazar denizine 675 kilometre, Umman
Körfezi’ne 784 kilometre, Basra Körfezi’ne de
1.259 kilometre uzunluğunda sahili vardır.
Ancak Irak Türkmenleri için en önemli toplumsal kırılmalar, Saddam Hüseyin idaresinin 1990’daki Kuveyt işgali ile başlayan izolasyon sonrasında başladı. Uluslararası ambargo ve peşi sıra gelen savaşlar Irak’ta büyük bir yıkım ve çözülme getirirken, Türkmenler için çok daha zorlu bir dönemi başlattı. 1991 Körfez Savaşı, 2003 Amerikan işgali, 2006 sonrası Irak iç savaşı, 2013’ten itibaren DAEŞ katliamları ile kendini gösteren kaos sürecinde Iraklı Türkmenlerin en önemli sığınağı Türkiye oldu.
Bu çalışma üç ana bölümden oluşmaktadır. İlk olarak Irak’ta Türkmen varlığı ve yerleşim bölgeleri hakkında bilgi verilmeye çalışılmıştır. Irak Türkmenlerinin kaynaklarda geçen tanımı, Irak’taki varlıkları ve yaşadıkları coğrafyalar hakkında bilgi verilmesi amaçlanmıştır. Böylece Irak Türkmenleri hakkında ana vatanlarındaki yaşam ve kültürleri hakkında genel bilgilerin oluşturulması hedeflenmiştir.
İkinci olarak Irak Türkmenlerinin siyasal yapılanmaları üzerinde durulmaya çalışılmıştır. 1920’den itibaren karşılaştıkları sıkıntılar, maruz kaldıkları katliamlar incelenmiştir. Yaşanılan acı olaylar sonrasında birlik içerisinde hareket etmeleri için kurdukları siyasi yapılar incelenmiştir. Günümüze kadar sürecek olan siyasi mücadelelerinde 2015 yılı itibarıyla Irak parlamentosundaki milletvekili sayıları güncel olarak verilmiştir. Yine bu bölümde 2003 yılında Amerika’nın Irak’ı işgali ile oluşan sözde demokrasi ortamı içerisinde Türkmenlerin siyasi mücadeleleri ve Irak siyaseti içerisindeki rollerine değinilmiştir.
Son olarak Türk dış politikasında Irak Türkmenlerinin konumu tartışılmıştır. “İki ülke arasındaki ilişkilerde Irak Türkmenlerinin yeri nedir?” sorusuna cevap aranmıştır. Dönemsel olarak incelenen Türk dış politikasında 2015 yılına kadar icra edilen politikalar ele alınmış, dönemin getirdiği şartlar dâhilinde incelenmeye çalışılmıştır.
1958 yılında Haşimi Krallığı devrilerek Cumhuriyet rejimine geçen Irak’da, 1979 yılında Saddam Hüseyin’in iktidarını pekiştireceği süreye kadar yedi kez darbe gerçekleşti. Bunlardan 1973 yılındaki başarısız olurken diğerleri yönetimin değişmesi ile sonuçlandı.[1] Yaşanılan bu siyasi istikrarsız ortama rağmen Irak, 1970’li yıllar boyunca kalkınma hamleleri ile refah seviyesini bölgedeki diğer ülkelere göre yükseltmiştir.
Tüm bu gelişmelere rağmen Irak, 1980 yılında İran ile amansız bir savaşa girdi. Kazananı olmayan bu savaştan geriye 1.5-2 milyona yakın ölü, sayısı belli olmayan yaralı ve yıkılmış şehirler kaldı. Irak için savaşın sebebi; 1979 yılında gerçekleşen Tahran Devrimi ile İran’da kurulan Şii yönetimi devirmekti. İran için ise mevcut Irak yönetimini düşürerek Şii yönetim kurarak benimsedikleri Şii Hilali projesini hayata geçirmekti.
1990 yılında Irak’ın Kuveyt’i işgal etmesi ve akabinde Amerika’nın başını çektiği güçlerin Irak’a saldırması ile ülke yıkımın eşiğine geldi. BMGK’nın ambargoları ile de sıkıntılı süreçler yaşayan Irak, türlü bahaneler ile 2003 yılında resmen ABD ve İngiltere tarafından işgal edildi. 90’lı yıllardan itibaren İran, Irak aleyhine birçok politika gerçekleştirdi ve 2003 Irak devletinin yıkılması ile oluşturulan kurumlardaki etkisi ile istediğini aldı.
Kuruluşunda İngiltere’nin mandası olan Irak, 2003 Amerikan işgalinden sonra İran’ın mandası olma yolunda ilerlemektedir. Ele alacağımız bu makalede Irak-İran savaşındaki politikalar ve 2003 işgali sonrasındaki gelişmeleri sistematik bir şekilde inceleyerek İran’ın nüfuzunu ortaya koymaya çalışacağız.
Cumhuriyetin ilanından sonra özgün bir Türk dış politikası oluşturulamamasında etkili olan bazı faktörler söz konusudur. Bunları şu başlıklar altında sınıflandırabiliriz.
Osmanlı mirası
Sevr sendromu
Kemalizm ve Batılılaşma ideolojisi
Ordunun Türk siyasal hayatındaki yeri
Coğrafi etmenler
Teori ve strateji eksikliği
XIX. yüzyılın ilk yarısında Osmanlı toprakları üzerinde yayılmaya çalışan iki devlet vardı. Bunlar Rusya ve Fransa idi. Rusya, sıcak denizlere inmek için boğazlara ihtiyaç duyarken, Fransa ise XVIII. Yüzyılda İngiltere’ye kaptırdığı sömürgelerini geri almak için kendisine yakın olan coğrafyalardaki Osmanlı topraklarını hedef olarak belirlemişti. İngiltere ise bu dönemde kendi sömürgelerinin güvenliği için Osmanlının toprak bütünlüğünü savunuyordu.[1] Osmanlı Hariciyesi, büyük devletlerarasındaki bu çekişmeyi dikkatle takip edip, şartlara göre politika belirlemeye çalışıyordu. Bu çerçevede II. Abdülhamit döneminde denge politikası daha belirgin hale gelmiş, büyük güçlerin gölgesinde politikalar belirlenmeye başlanmıştır. Devletin temel amacı; var olan topraklarını korumak, içinde bulunduğu acı durumun önüne geçmek, iç ve dış politikada uyum sağlamak üzerine idi. Ayrıca İmparatorluğun dış politikasındaki bu değişim, devletin prestijini sarssa da ömrünü uzatmıştır.
1945 yılında kurulan Arap Birliği örgütüdür
.
farklı ve çıkarları zaman zaman
çelişen yapıdaki ülkelerle komşudur.
Bu çeşitliliğin getirdiği koşullara
bakıldığında birtakım sorunların
ortaya çıkması ise kaçınılmazdır. Gerek
Kafkasya gerekse Ortadoğu bölgesinde
yaşanan çatışmalar, doğrudan
veya dolaylı olarak Türkiye ile
bağlantılı olmuştur. Tüm bu olaylarda
Türkiye’nin merkez konumda bulunması,
ilişkili olduğu ülkelerle çok
yönlü politikalar geliştirmesine yol açmıştır.
Sahip olduğu bu stratejik konumu
dolayısıyla Türkiye, sorunların
çözümüne müdahil olma ve etki alanının
genişlemesi için bölgesel ve küresel
olarak yeni stratejiler benimsemeye
başlamıştır.
Türkiye, çatışma ve kriz oluşabilecek
bölgelere tek başına müdahaleden
her zaman kaçınmış; bunun yerine
Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü
(NATO), Birleşmiş Milletler (BM),
Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı
(AGİT) gibi yapılarla hareket etmeyi
çıkarlarına daha uygun bulmuştur. Ayrıca
bölge ülkelerinin pek çoğuna kıyasla
askerî güç olarak önde olması,
birçok ülke ile askerî eğitim, barış
için ortaklık programı, çok uluslu barış
gücünün oluşturulması ve barışı
destekleme harekâtlarında Türkiye’yi
aranan bir güç konumuna getirmiştir.1
Ortadoğu bölgesindeki ülkelerin
karmaşık ilişkileri ve bölgenin kırılgan
yapısı, Türkiye’nin diğer devletlerden
farklı politikalar izlemesini zorunlu
kılmıştır. Türkiye’nin bölgedeki
tarihî mirası, bölge halklarının Türkiye’ye
olan sempatisi ve Türkiye’deki
mevcut yönetimin Osmanlı Devleti’nin
devamı gibi görülmesi, Türkiye’nin
Ortadoğu politikasının şekillenmesinde
etkili olan unsurlardır.
Bilhassa son 15 yıllık Ortadoğu
politikalarında bu değişim oldukça
açık bir biçimde görülmektedir.
Diplomasinin yanında askerî ilişkileri
de geliştirerek geçmişte yapılan
hataların telafi edilmesi, ikili
ilişkilerde istikrarı korumaya yönelik
adımlar olarak dikkat çekmektedir.
Bu bağlamda Türkiye’nin bölgedeki
askerî ilişkilerine bakıldığında;
Irak’taki Türk askerî varlığı sadece
PKK terör örgütüne yönelik faaliyet
kapsamında değerlendirilmemeli,
Türkiye’nin Irak üzerindeki etki
gücünü korumaya yönelik bir girişim
olarak da görülmelidir. Türkiye’nin
Sünni ve bazı Şii kesimler üzerindeki
etkisi de bu nüfuz durumunu
açıklamaktadır. 1. Dünya Savaşı’ndan
sonra Katar’da bulunan askerlerini
çekmesiyle bölgeden çıkan Türkiye,
bugün Katar’ın talebiyle yeniden
bir askerî üsle bölgeye yerleşme
çabası içindedir. Bu, Türkiye’nin
bölgedeki etkisini güçlendirici bir durumdur.
Lübnan’da ise BM Lübnan
Geçici Görev Gücü (UN Interim Force
in Lebanon/UNIFIL) bünyesindeki
tek Müslüman askerî birlik Türk
birliğidir. Türk birliğinin barışı ve düzeni
korumak için burada bulunması,
Türkiye’nin bölgeye verdiği önemi
göstermektedir. Bu durum bölge
insanı üzerinde de olumlu bir imaj
bırakmıştır.
argümanlarından biri -her ne kadar tarihsel olsa da- hem Arap milliyetçiliğini kullanarak Arap dünyasının liderliğini hem de Basra Körfezi’nin kontrolünü ele geçirmek ve dünya petrol ticaretine yön vermekti. Irak’ın Kuveyt’i işgal etmesinden sonra başlayan süreçte Kuveyt, Irak’a karşı haklı olarak hasmane bir tutum sergilemiş ve bu politikasını 2003 yılında ABD’nin Irak’ı işgalinde ABD’yi destekleyerek
devam ettirmiştir. Kuveyt 1990’da geri çektiği büyükelçisini 2008 yılında tekrar atayarak Irak ile ilişkilerini geliştirmek için adım atmış, Irak ise
Kuveyt elçiliğini 2010 yılında yeniden faal hâle getirmiştir. Bu süreç akabinde iki ülke arasındaki ilişkiler yumuşama dönemine girerek hızla gelişse de sınır problemleri yüzünden ikili ilişkiler inişli-çıkışlı bir seyir izlemektedir. Bu çalışmada Irak-Kuveyt ilişkileri tarihsel bir metodoloji ile ele alınarak günümüze kadar olan süreç kırılganlıklar ve iş birliği başlığı altında incelenerek okuyucuya genel bir bilgi verilmesi amaçlanmaktadır
ile dünyanın en geniş 18. ülkesidir. Kuzeyden
Azerbaycan, Ermenistan ve Türkmenistan, doğudan
Afganistan ve Pakistan, güneyden Basra ve
Umman körfezleri, batıdan da Irak ve Türkiye ile
çevrilidir. Hazar denizine 675 kilometre, Umman
Körfezi’ne 784 kilometre, Basra Körfezi’ne de
1.259 kilometre uzunluğunda sahili vardır.
Ancak Irak Türkmenleri için en önemli toplumsal kırılmalar, Saddam Hüseyin idaresinin 1990’daki Kuveyt işgali ile başlayan izolasyon sonrasında başladı. Uluslararası ambargo ve peşi sıra gelen savaşlar Irak’ta büyük bir yıkım ve çözülme getirirken, Türkmenler için çok daha zorlu bir dönemi başlattı. 1991 Körfez Savaşı, 2003 Amerikan işgali, 2006 sonrası Irak iç savaşı, 2013’ten itibaren DAEŞ katliamları ile kendini gösteren kaos sürecinde Iraklı Türkmenlerin en önemli sığınağı Türkiye oldu.
Bu çalışma üç ana bölümden oluşmaktadır. İlk olarak Irak’ta Türkmen varlığı ve yerleşim bölgeleri hakkında bilgi verilmeye çalışılmıştır. Irak Türkmenlerinin kaynaklarda geçen tanımı, Irak’taki varlıkları ve yaşadıkları coğrafyalar hakkında bilgi verilmesi amaçlanmıştır. Böylece Irak Türkmenleri hakkında ana vatanlarındaki yaşam ve kültürleri hakkında genel bilgilerin oluşturulması hedeflenmiştir.
İkinci olarak Irak Türkmenlerinin siyasal yapılanmaları üzerinde durulmaya çalışılmıştır. 1920’den itibaren karşılaştıkları sıkıntılar, maruz kaldıkları katliamlar incelenmiştir. Yaşanılan acı olaylar sonrasında birlik içerisinde hareket etmeleri için kurdukları siyasi yapılar incelenmiştir. Günümüze kadar sürecek olan siyasi mücadelelerinde 2015 yılı itibarıyla Irak parlamentosundaki milletvekili sayıları güncel olarak verilmiştir. Yine bu bölümde 2003 yılında Amerika’nın Irak’ı işgali ile oluşan sözde demokrasi ortamı içerisinde Türkmenlerin siyasi mücadeleleri ve Irak siyaseti içerisindeki rollerine değinilmiştir.
Son olarak Türk dış politikasında Irak Türkmenlerinin konumu tartışılmıştır. “İki ülke arasındaki ilişkilerde Irak Türkmenlerinin yeri nedir?” sorusuna cevap aranmıştır. Dönemsel olarak incelenen Türk dış politikasında 2015 yılına kadar icra edilen politikalar ele alınmış, dönemin getirdiği şartlar dâhilinde incelenmeye çalışılmıştır.
1958 yılında Haşimi Krallığı devrilerek Cumhuriyet rejimine geçen Irak’da, 1979 yılında Saddam Hüseyin’in iktidarını pekiştireceği süreye kadar yedi kez darbe gerçekleşti. Bunlardan 1973 yılındaki başarısız olurken diğerleri yönetimin değişmesi ile sonuçlandı.[1] Yaşanılan bu siyasi istikrarsız ortama rağmen Irak, 1970’li yıllar boyunca kalkınma hamleleri ile refah seviyesini bölgedeki diğer ülkelere göre yükseltmiştir.
Tüm bu gelişmelere rağmen Irak, 1980 yılında İran ile amansız bir savaşa girdi. Kazananı olmayan bu savaştan geriye 1.5-2 milyona yakın ölü, sayısı belli olmayan yaralı ve yıkılmış şehirler kaldı. Irak için savaşın sebebi; 1979 yılında gerçekleşen Tahran Devrimi ile İran’da kurulan Şii yönetimi devirmekti. İran için ise mevcut Irak yönetimini düşürerek Şii yönetim kurarak benimsedikleri Şii Hilali projesini hayata geçirmekti.
1990 yılında Irak’ın Kuveyt’i işgal etmesi ve akabinde Amerika’nın başını çektiği güçlerin Irak’a saldırması ile ülke yıkımın eşiğine geldi. BMGK’nın ambargoları ile de sıkıntılı süreçler yaşayan Irak, türlü bahaneler ile 2003 yılında resmen ABD ve İngiltere tarafından işgal edildi. 90’lı yıllardan itibaren İran, Irak aleyhine birçok politika gerçekleştirdi ve 2003 Irak devletinin yıkılması ile oluşturulan kurumlardaki etkisi ile istediğini aldı.
Kuruluşunda İngiltere’nin mandası olan Irak, 2003 Amerikan işgalinden sonra İran’ın mandası olma yolunda ilerlemektedir. Ele alacağımız bu makalede Irak-İran savaşındaki politikalar ve 2003 işgali sonrasındaki gelişmeleri sistematik bir şekilde inceleyerek İran’ın nüfuzunu ortaya koymaya çalışacağız.
Cumhuriyetin ilanından sonra özgün bir Türk dış politikası oluşturulamamasında etkili olan bazı faktörler söz konusudur. Bunları şu başlıklar altında sınıflandırabiliriz.
Osmanlı mirası
Sevr sendromu
Kemalizm ve Batılılaşma ideolojisi
Ordunun Türk siyasal hayatındaki yeri
Coğrafi etmenler
Teori ve strateji eksikliği
XIX. yüzyılın ilk yarısında Osmanlı toprakları üzerinde yayılmaya çalışan iki devlet vardı. Bunlar Rusya ve Fransa idi. Rusya, sıcak denizlere inmek için boğazlara ihtiyaç duyarken, Fransa ise XVIII. Yüzyılda İngiltere’ye kaptırdığı sömürgelerini geri almak için kendisine yakın olan coğrafyalardaki Osmanlı topraklarını hedef olarak belirlemişti. İngiltere ise bu dönemde kendi sömürgelerinin güvenliği için Osmanlının toprak bütünlüğünü savunuyordu.[1] Osmanlı Hariciyesi, büyük devletlerarasındaki bu çekişmeyi dikkatle takip edip, şartlara göre politika belirlemeye çalışıyordu. Bu çerçevede II. Abdülhamit döneminde denge politikası daha belirgin hale gelmiş, büyük güçlerin gölgesinde politikalar belirlenmeye başlanmıştır. Devletin temel amacı; var olan topraklarını korumak, içinde bulunduğu acı durumun önüne geçmek, iç ve dış politikada uyum sağlamak üzerine idi. Ayrıca İmparatorluğun dış politikasındaki bu değişim, devletin prestijini sarssa da ömrünü uzatmıştır.
1945 yılında kurulan Arap Birliği örgütüdür
.
farklı ve çıkarları zaman zaman
çelişen yapıdaki ülkelerle komşudur.
Bu çeşitliliğin getirdiği koşullara
bakıldığında birtakım sorunların
ortaya çıkması ise kaçınılmazdır. Gerek
Kafkasya gerekse Ortadoğu bölgesinde
yaşanan çatışmalar, doğrudan
veya dolaylı olarak Türkiye ile
bağlantılı olmuştur. Tüm bu olaylarda
Türkiye’nin merkez konumda bulunması,
ilişkili olduğu ülkelerle çok
yönlü politikalar geliştirmesine yol açmıştır.
Sahip olduğu bu stratejik konumu
dolayısıyla Türkiye, sorunların
çözümüne müdahil olma ve etki alanının
genişlemesi için bölgesel ve küresel
olarak yeni stratejiler benimsemeye
başlamıştır.
Türkiye, çatışma ve kriz oluşabilecek
bölgelere tek başına müdahaleden
her zaman kaçınmış; bunun yerine
Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü
(NATO), Birleşmiş Milletler (BM),
Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı
(AGİT) gibi yapılarla hareket etmeyi
çıkarlarına daha uygun bulmuştur. Ayrıca
bölge ülkelerinin pek çoğuna kıyasla
askerî güç olarak önde olması,
birçok ülke ile askerî eğitim, barış
için ortaklık programı, çok uluslu barış
gücünün oluşturulması ve barışı
destekleme harekâtlarında Türkiye’yi
aranan bir güç konumuna getirmiştir.1
Ortadoğu bölgesindeki ülkelerin
karmaşık ilişkileri ve bölgenin kırılgan
yapısı, Türkiye’nin diğer devletlerden
farklı politikalar izlemesini zorunlu
kılmıştır. Türkiye’nin bölgedeki
tarihî mirası, bölge halklarının Türkiye’ye
olan sempatisi ve Türkiye’deki
mevcut yönetimin Osmanlı Devleti’nin
devamı gibi görülmesi, Türkiye’nin
Ortadoğu politikasının şekillenmesinde
etkili olan unsurlardır.
Bilhassa son 15 yıllık Ortadoğu
politikalarında bu değişim oldukça
açık bir biçimde görülmektedir.
Diplomasinin yanında askerî ilişkileri
de geliştirerek geçmişte yapılan
hataların telafi edilmesi, ikili
ilişkilerde istikrarı korumaya yönelik
adımlar olarak dikkat çekmektedir.
Bu bağlamda Türkiye’nin bölgedeki
askerî ilişkilerine bakıldığında;
Irak’taki Türk askerî varlığı sadece
PKK terör örgütüne yönelik faaliyet
kapsamında değerlendirilmemeli,
Türkiye’nin Irak üzerindeki etki
gücünü korumaya yönelik bir girişim
olarak da görülmelidir. Türkiye’nin
Sünni ve bazı Şii kesimler üzerindeki
etkisi de bu nüfuz durumunu
açıklamaktadır. 1. Dünya Savaşı’ndan
sonra Katar’da bulunan askerlerini
çekmesiyle bölgeden çıkan Türkiye,
bugün Katar’ın talebiyle yeniden
bir askerî üsle bölgeye yerleşme
çabası içindedir. Bu, Türkiye’nin
bölgedeki etkisini güçlendirici bir durumdur.
Lübnan’da ise BM Lübnan
Geçici Görev Gücü (UN Interim Force
in Lebanon/UNIFIL) bünyesindeki
tek Müslüman askerî birlik Türk
birliğidir. Türk birliğinin barışı ve düzeni
korumak için burada bulunması,
Türkiye’nin bölgeye verdiği önemi
göstermektedir. Bu durum bölge
insanı üzerinde de olumlu bir imaj
bırakmıştır.
İşte tam da böylesi bir dönemde, İslam iş birliği fikri yahut başka bir ifadeyle İslam toplumları arasında birlik oluşturma düşüncesi, söz konusu birliğin bozulmasıyla birlikte gündeme gelmiş bir arayışı ifade etmektedir.
Birlik arayışının sembolik ifadesi, tüm İslam dünyasını temsil ettiğine inanılan hilafet yönetimi idi. Mescid-i Aksa’nın yakılması üzerine gösterilen tepkiler ve birliktelik, ümmet olmanın heyecanını yeniden yaşatmıştı. Bu çalışma; İslam İşbirliği Teşkilatı’nın etkisini ve Türkiye’nin İİT içindeki rolünü irdeleyerek okuyucularına geçmişte yapılanları ve ileride yapılması gerekenleri konu edinmiştir.