Academia.eduAcademia.edu

Musa Bilge Kul ve Unlem Isareti

Kur'an Kıssaları ile Sözlü Kültür ilişkisinin Musa ve Bilgi Kul Kıssası özelinde irdelenmesi

- 15 Musa, Bilge Kul ve Ünlem İşareti Sözlü kültürün ürünü bir metni yazılı kültüre aktardığımızda mimik, jest, kinaye, tonlama gibi unsurlar kaybolur, metnin canlılığı ile birlikte hatta aktarmak istediği düşünce ve fikir de uçup gidebilir. Kur'an ayetleri okumalarında bu detay gözden kaçırıldığında bu durum çok önemli sorunlar doğurabilir. Bir arkadaşınız var adı ne olsun? Imm, Mehmet olsun. Mehmet'le başınızdan bir olay geçsin. Biz bu olayı bilmeyelim ve siz olayı bize yazılı olarak olay esnasında seslenmiş olduğunu biçimiyle ve bize aktarın; Mehmet. Ne ifade etti size şu anda bu? ne anladınız ? Hiçbir şey. Mehmet ne yapmış olabilir ? Bu olayı sözlü kültürden yazıya geçirdiğimizde noktalama işaretleri kullanırız. işte şimdi ihtiyacımız olan noktalama işaretini kullanalım. "Mehmet ?" Bu yazıda soru işareti Mehmet'in ne yaptığı, ne düşündüğü, gibi soruları barındıran bir seslenme biçimidir. Sadece bu soru işareti bile aslında yetmemekte. Çünkü Mehmet'e seslenirken ki yüz ifadeniz, el kol hareketleriniz ve ses tonlamanız yok yazının içinde sadece dilden çıkan bir kuru telaffuz bu. Pekii ya bu ? Mehmet! "Mehmet !" Bu yazıda ünlem işareti Mehmet'in ne yaptığı, ne düşündüğü, nereye gittiği ya da istemediğiniz bir şeyi yapmasını ya da yapmamasını kaş, göz, el ve yüz ifadesi ile yansıttığınız bir seslenme biçimidir. Yazıya aktarıldığında ilave cümleler kurmazsanız meselenin arka planı havada kalır. Sadece bu ünlem işareti bile aslında yetmemekte. Tekrarlayalım, Mehmet'e seslenirken ki yüz ifadeniz, el kol hareketleriniz ve ses tonlamanız yoksa yazının içinde, sadece dilden çıkan bir kuru telaffuz olarak kalır kelime ve kelimeler. Şimdi konuya girelim; Malumunuz, Musa'nın bir bilge kişi ile yaptığı yolcukluk bizim ümmet tarafından çokca sağı solu çekiştirilip durulan bir konudur. Bu kıssada geçen meseleden kendisine pay çıkarmak isteyen herkes bu meselenin içine bir girip çıkar. Hikmetinden sual edilmeyen kişilerin evliyalığına kadar götürürler işi. Kıssa içinde ki “bilge kul” un yaptığı işlerin bir anlamı olmadığından o işleri mutlak bir anlamlandırma gayreti beraberinde tuhaf, anlaşılmayan bir sorun olarak karşımıza çıkar. Şimdi gelin bu konunun yanlış anlaşılmasında ki en can alıcı bölüme değinelim ve ihtiyacımız olan noktalama işaretini yerli yerine koyarak meseleyi kapatalım; Kehf Suresi 60. Ayetten başlamak üzere Musa önce bir yol arkadaşı ile “arayışa” çıkar. Bu arayışın bir yürek yangını olduğu çok açıktır. Daha önce de zaten bir arayış içindeydi Musa. Henüz 1 - Musa, Ekmek ve Özgürlük kitabımdan alıntı. www.ahmettopkaya.com peygamber değildir, dertli bir adamdır ve Mısır'da milliyetçilik krizi çıktığında bir adamı öldürmüştü. Kur'an'ı Kerim'in Firavunu "Kan, kurbağa, çekirge ile imtihan ettik" dediği şeylerden biriydi bu, kan. Bu gün de Yeryüzü Firavunları tam da bu çekirgeler ile bölgemizde kan ile imtihan ediliyor, neyse meseleyi dağıtmayalım. İki denizin birleştiği yere giderler. Arapça da el-bahr "deniz" anlamına geldiği gibi şehir, kent anlamına da gelir ki buradan hareketle Musa ve arkadaşının iki denizin birleştiği Kızıldeniz civarında bir yere ya da iki büyük şehrin, kasabanın veya yerleşim yerinin kesişme noktasına, bir şehrin bitiş ya da başlangıç yerine kapısına kadar gelmiştir. İki denizin birleştiği yer o dönem de çok uç bir sınır da olabilir ki "kararlılık" göstergesi olsun diye "Oraya varıncaya kadar durmayacağım" ifadesi de başka bir yorumdur. Bizim de kullandığımız gibi "fizana kadar giderim", "Cehennemin dibine kadar yolun var" bu tarzda yer işareti değil bir “eylem” veya “kızgınlık ifadesi” olarak kullanılabilir. Burada mesele fizan da cehennem de değildir aslında. Meseleyi burada sağa sola çekiştirilecek bir şey de yok aslında, devam edelim. İster şehir olsun ister deniz, ister davasında yürüyüş ister hakikat arayışı olsun geldiler ya bir noktaya mesele bu. Eee sonra? Sonrası işte Kur'anın bahsettiği ve bizim genelde meal çevirilerde "bilge bir kul", "salih bir kul", "evliya bir kul" gibi nitelemelerde bulunduğumuz birisiyle karşılaşır. Sorun tam da burada başlıyor. Kur'an'ı Kerim bu kişiden; "Derken kullarımızdan bir kul buldular ki, biz ona katımızdan bir rahmet vermiş, kendisine tarafımızdan bir ilim öğretmiştik." diye bahseder ancak burada cümlenin bir yerine ümlem işareti koymamız gerekiyor. Niçin mi? Kıssanın devamında bu kişi öyle garip garip işler yapıyor ki Musayı çileden çıkarıyor. Zaten o kişide Musa'ya posta koyuyor ve yolları ayrılıyor. Yani bu kişi eğer gerçekten Allah'ın kendisini bir bilgi, hikmet ve ya özel bir görev ile donatmış birisi olsa Musa onunda yanında kalmaya devam ederdi. Musa ile bu kişinin yollarını ayırmaya sebep olan şey “MUSA'NIN SORU SORMASIDIR.” Çaktın mı abi köfteyiiiiii. Adam soru sorma ne dersem onu al, yap diyor, "Bize kaynak maynak sormayın" diyor. İşte 65. Ayette Kur'an'ın:"Derken kullarımızdan bir kul buldular ki, biz ona katımızdan bir rahmet vermiş, kendisine tarafımızdan bir ilim öğretmiştik." ayetinde ünlem işaretini o kişinin kendisini böyle lanse ettiğini, böyle anlaşılsın isteğinini aktarmak için ünlem işaretini şuraya oyacağız; "Derken kullarımızdan bir kul buldular ki, biz ona katımızdan bir rahmet vermiş, kendisine tarafımızdan bir ilim öğretmiştik!" Allah katından rahmeti herkese verilir. Burada bir sorun yok ancak ikinci cümlede sonda bir ünlem işareti koymak farz oldu. Çünkü kendisine ilim verildiği iddiası kendisinin bir iddiası. Zaten kıssa sonunda o kişinin yaptığı işlerin ne ilimle, ne dinle imanla bir ilgisi olmadığını da anlıyoruz. O yüzden bu kıssa da “Bilge bir Kul!” diye lanse edilen kişinin yaptığı işleri anlamlandırmanın, olayları sağa sola çekiştirip bir açıklama bulmanın bir anlamı da yok! Sözlü kültürde biz bu kıssayı aktarıyor olsa idik emin olun "kendisine tarafımızdan bir ilim öğretmiştik!" bölümüne geldiğimizde ses tonumuz değişecek, yüzümüz buruşacak ve ilave tonlamalar ve mimiklerle aslında o kişinin bir ilim sahibi olmadığını kendisini öyle lanse ettiğini aktarmaya çalışacaktık. Belki de en büyük sorunlarımızdan biridir bu, Kur'an metinlerini noktalama işaretlerini dikkate almadan okumak. Bu ayetten evliyalık kurumu icat edenler ya da hikmetinden sual edilmesin derdinde olanları biz bir kenara bırakalım kıssanın hissesini alalım. Eğer Musa gibi bir derdin ve bir arayışın varsa hikmetinden sual kabul etmeyen, kaynak maynak sordurmayan hiç bir adamın ardına düşme kardeşim. Hikmetinden sual olunmayan yalnızca Allah'dır. O da her işinde bir teklif sunarak "ölçün, 2 - Musa, Ekmek ve Özgürlük kitabımdan alıntı. www.ahmettopkaya.com biçin, tartın, akledin" diyor ve "İşte Cennet, İşte Cehennem seç birini" diyorsa mesele kapanmıştır. 3 - Musa, Ekmek ve Özgürlük kitabımdan alıntı. www.ahmettopkaya.com