Academia.eduAcademia.edu

Dil Feminist Bir Meseledir: Dayatılana Ret

Aşk düzensizliktir! Yaşam, özgürlük, fantezi, düzensizliktir. Sizin vereceğiniz doğruluk ve düzen öğütlerine saygılı olacağım peder! Aşk için, aşk, eğer evde yeterli üst yapı yoksa, güven oluşmamışsa bir hiçtir. (..) Kendimi mi kaybettim? Siz yeniden kendimi bulabileceğimi söyleyemez misiniz? Oysa, özgürce çok mutluyum! (..) Kötü olmuştum!.. Beynimde bir şimşek çaktı. Kendimi yeniden evde gördüm. Tüm baş belalarıyla: Alışveriş, gömlek ütülemek, kendim için bir an bile ayırmadığım zamanlar… (..) Haklısın, uçuk olmayacağım artık. Kendime bir iş bulacağım. Küçük, yarım günlük, karnımı doyuracak ve yatacak yerimi sağlayacak bir iş. Kalan zamanımı da insanların, kadınların arasında geçireceğim… İçimdekini, içimde dolu olan güzellikleri armağan edeceğim… Onların bana verecek şeyleri varsa alacağım. Deneyimleri… Konuşmak, gülmek, şarkı söylemek istiyorum… Durup gökyüzüne bakmak istiyorum… Biliyor musun oğlum, gökyüzü masmavi ve ben bunu bilmiyordum! "Hayır canım, eve dönmüyorum, jandarmaları getirseniz bile…" 1

DİL FEMİNİST BİR MESELEDİR: DAYATILANA RET Aşk düzensizliktir! Yaşam, özgürlük, fantezi, düzensizliktir. Sizin vereceğiniz doğruluk ve düzen öğütlerine saygılı olacağım peder! Aşk için, aşk, eğer evde yeterli üst yapı yoksa, güven oluşmamışsa bir hiçtir. (..) Kendimi mi kaybettim? Siz yeniden kendimi bulabileceğimi söyleyemez misiniz? Oysa, özgürce çok mutluyum! (..) Kötü olmuştum!.. Beynimde bir şimşek çaktı. Kendimi yeniden evde gördüm. Tüm baş belalarıyla: Alışveriş, gömlek ütülemek, kendim için bir an bile ayırmadığım zamanlar… (..) Haklısın, uçuk olmayacağım artık. Kendime bir iş bulacağım. Küçük, yarım günlük, karnımı doyuracak ve yatacak yerimi sağlayacak bir iş. Kalan zamanımı da insanların, kadınların arasında geçireceğim… İçimdekini, içimde dolu olan güzellikleri armağan edeceğim… Onların bana verecek şeyleri varsa alacağım. Deneyimleri… Konuşmak, gülmek, şarkı söylemek istiyorum… Durup gökyüzüne bakmak istiyorum… Biliyor musun oğlum, gökyüzü masmavi ve ben bunu bilmiyordum! “Hayır canım, eve dönmüyorum, jandarmaları getirseniz bile…” Fo; Dario, Kadın Oyunları, “Hippi Ana”, İstanbul, 2003, s.110-111. Feminist eleştirinin yazı metnine ilişkin tarihi ve ideolojik konum ilişkisinde biçim ve içeriğin birbirine geçmiş olduğunu, kültürel olarak belirlenen cinsiyeti araç olarak kullanarak ortaya koyar. Sosyolojik bir olgunun kavranış noktasını, eleştirilmesini ve değiştirmesini hedefleyen feminist eleştiri elzemdir. Kültürel olarak belirlenmiş cinsiyet rolleri toplum yaşamının her alanına müdahil olduğu içindir ki dil, egemen olanın biçimini yansıtır. Yukarıda seçilen pasaj kadının sosyolojik, kültürel cinsiyet algı ile tanımlanışının bir örneğidir. Dile gelen ise yazı ile yaratılmış eleştirel dilin feminist söylemidir. Kadını, melek gibi davranmadığı takdirde canavar gibi gören bir toplumda, melek olmadığını bilen kadın kendini canavar gibi görmek, ya da bu bilincin suçluluğuyla bir sürü psikosomatik hastalıklarla boğuşmak zorunda kalmıştır. Irzık; Sibel, Kadınlar Dile Düşünce, İstanbul, 2005, s.24. Cinsiyetin kültürel belirlenimi yadsınamaz. Bunun temelinde ise kadın ve erkeğin dile mahkum olma yazgısı vardır. Bu mahkumiyet yazgısı; Julia Kristeva, Hélene Cixous, Luce Irigaray gibi feministler tarafından Lacan kuramı çerçevesinde açıklanmıştır. Lacan kuramı, pre-ödipal aşamadan öpidal aşamaya geçişin dile hapsoluş olduğunu, bu evrede anne ile bütünleşik olanın parçalandığını ve öznelliğe mahkum olduğunu ifade eder. Bu mahkumiyet ise insan için pre-ödipal aşamaya dönüş isteğini, yani bütünleşmiş ve noksansızlığa özlemi beraberinde getirir. Dil de bu özlemin dile getirilişi için telafi mekanizması haline gelir; ancak burada sözü edilen eril dildir. Babanın dili benimsenerek egemen söylemi erkekler kurar, kadınlar ise egemen söyleme ulaşmaya çalışır. Kadının kültürel cinsiyeti bu dil içinde yeniden ve yeniden üretilir. Cixous, Irigaray’a göre egemen söylemle uğraşmak, kadınlar toplumsal yaratı ürünü olan imajlarını yıkmak yerine yapıcı bir yazın biçimiyle kendi dillerini kullanmalıdır. Egemen erkek dili işlemez hale getirmek için de Derrida’nın yapısökümcü bir diğer değişle anlamların içini boşaltıcı sistematik benimsenmelidir. Dilin yarattığı kavramların içini boşaltmak; tutarlı, mantıklı, bütünlüğü olan yazı biçimindense paramparça, kışkırtıcı ve rahatsız edici bir yazı biçimiyle gerçekleşebileceği savunulur. Kristeva’nın semiyotik başkaldırısından esinlenerek l’écriture féministe’i tarif edildi. Ibid,. s. 32. Kadın kimliğinin problematizasyonuna temel oluşturan toplumsal belirlenimleri bir çırpıda sildikten sonra özgürleşmek yalnızca kadının vücuduna dair söylemlere bağlı kalmak toplumsal ve tarihsel boyutu dışarıda bırakır. Oysa kadının kültürel inşası bedeninden çok daha ötesi olarak görülmeli ve bu katmanlı yapı yeni bir dille mücadelesini vermelidir. Postmodernist felsefenin anlam boşaltmasına uğrattığı ikili karşıtlıklarla feminizmin sorguladığı kadın-erkek karşıtlığı arasındaki ilişki açıktır ve somutluk kazanmıştır. Öznelliğin bireye ait, verili bir nitelik olduğuna ilişkin darbe, feminizm tarafından toplumsal cinsiyet kavramı ile gerçekleşti. Bu noktada modernitenin ölümü, öznenin ölümü gerçekleşti. Derrida, Foucault gibi isimler özneni ölümünü, tek bir anlamı olduğu varsayılan anlayışların ölümü ile eşdeğer kıldılar. Alternatif olanın kalıp dışı kalmasına set çeken eleştiri ve siyasi etkinliklere karşıt olarak konumlandılar. Derrida’ya göre özne kavramı, dilin ve kültürün metinselliğinin öncesinde ve ötesinde kendiyle özdeş bir kavrama duyulan metafizik arzunun dile gelişidir; ancak sorun bir başlangıç noktası belirleyememektir. Özne yaratmadığı ve denetleyemediği bir zincirin halkasıysa ve kendisine onu var ediyorsa dilin ötesinde bir kalıcılıktan ve gerçeklikten söz edilemez. Şu halde konuşan ve yazan kişinin dil üzerindeki denetiminin varlığı ve yokluğu tartışılmaz hale gelir; ancak katlanmalar ele alınarak değerlendirme yapılabilir. Kadınlığın dişi ya da eril bireyler tarafından farklı biçimlerde üretilip sahiplenilebilecek içi boş bir tanımlama olduğunu kabul etmek, kadınların kültürel ve siyasal tanınma ve temsil taleplerini iktidar ilişkileri içinde gözden geçirmek zorunluluğu ortaya çıkıyor. Yalnız bu zorunluluk, dil yaratma sürecinde kutuplaştırma sorunu ile yüz yüze kalabilir. Sorunsallaşan ikili karşıtlığı, kültürel anlamlardan bağımsız ve söylemler tarafından yorumlanmamış bedensel cinsiyet mitine mahkum edilmemelidir. Judith Butler’ın da belirtiği gibi cinsiyeti her türlü toplumsal, kültürel tanımlamanın ötesinde ve öncesinde verili bir durum olarak ele almak, cinsiyet ile toplumsal cinsiyet ilişkisini doğa ile kültür karşıtlığı paradigması içinde yorumlamak anlamına gelir. Ibid,. s.48 Çalışmanın başlangıcında bir tiyatro metninden alıntılanan tiratta olduğu gibi yadırgatıcı, rahatsız edici avangard biz yazın ile bir “psikopatın” konuşması erkek egemen bir dili kırabilecek güce sahip olabilir. Meselenin daha kalıcı olması içinse kadınların bacak arasından da öte olduğu kabul edilmelidir. Sonuç olarak çalışmayı Aleksandra Kollontai’nin tanımlamasıyla bitirmek yerinde olacaktır. “Kadının sosyal yaşamdaki rolü hakkındaki görüşlerimizi altüst eden ve burjuvazinin cinsel ahlaka ilişkin temel görüşlerimizi sarsan, gözlerimizin önünde gerçekleşen ekonomik-sosyal ilişkilerin karmaşık evrimi, görünüşte birbiriyle çelişen iki tablo ortaya çıkarmıştır: Bir yanda insanlığın ‘eski şekilleri’ yeni bir içerikle doldurarak onları sürdürme hiç durmayan çabasını gözlemleriz. Ama diğer yandan dış görünüme bağlılığı içeriğinden daha az olan şekillerde ortaya çıkmıştır. (..) Ancak onların karakteristik hatlarını -şekilsizlikten bağımsız olarak- tanımak için yeniden incelemeye değer.” Kollontai; Alexandra, İşçi Arıların Aşkı, İstanbul, 2010, s.271-272. KAYNAKÇA Fo, Dario, Kadın Oyunları, İstanbul, Açılım Yayınları, 2000. Irzık, Sibel; Parla, Jale, Kadınlar Dile Düşünce, İstanbul, İletişim Yayınları, 2014. Kollontai, Alexandra İşçi Arıların Aşkı, İstanbul, Pencere Yayınları, 2010 Yamaner, Güzin, Postmodernizm ve Sanat, İstanbul, Toplumsal Yayıncılık, 2012.