Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
…
4 pages
1 file
Aşk düzensizliktir! Yaşam, özgürlük, fantezi, düzensizliktir. Sizin vereceğiniz doğruluk ve düzen öğütlerine saygılı olacağım peder! Aşk için, aşk, eğer evde yeterli üst yapı yoksa, güven oluşmamışsa bir hiçtir. (..) Kendimi mi kaybettim? Siz yeniden kendimi bulabileceğimi söyleyemez misiniz? Oysa, özgürce çok mutluyum! (..) Kötü olmuştum!.. Beynimde bir şimşek çaktı. Kendimi yeniden evde gördüm. Tüm baş belalarıyla: Alışveriş, gömlek ütülemek, kendim için bir an bile ayırmadığım zamanlar… (..) Haklısın, uçuk olmayacağım artık. Kendime bir iş bulacağım. Küçük, yarım günlük, karnımı doyuracak ve yatacak yerimi sağlayacak bir iş. Kalan zamanımı da insanların, kadınların arasında geçireceğim… İçimdekini, içimde dolu olan güzellikleri armağan edeceğim… Onların bana verecek şeyleri varsa alacağım. Deneyimleri… Konuşmak, gülmek, şarkı söylemek istiyorum… Durup gökyüzüne bakmak istiyorum… Biliyor musun oğlum, gökyüzü masmavi ve ben bunu bilmiyordum! "Hayır canım, eve dönmüyorum, jandarmaları getirseniz bile…" 1
Fe Dergi: Feminist Eleştiri, 2018
[Judith Butler'ın Nefret Söylemi Eleştirisi: Dildeki Performatif ve Yaralayıcı Dil] Nefret söylemi, hukuk ile siyaset arasındaki kesitte tekinsiz bir yer işgal etmeyi sürdürüyor. Öyle ki nefretin taarruzları karşısında hukuktan koruma talep etmenin aciliyeti, sansür ve cezalandırma talebiyle göreve çağrılan hukukun muhafazakar dairelerinde kaybolma endişesiyle aynı anda güçleniyor. Oysa tek başına buradaki açmaz ve muğlaklık bile, nefret ifadelerini, hızla içerisine sürüklendikleri hukuk çemberinin dışında yeniden düşünmeyi şart koşmaktadır. Nitekim bu makalede hedeflediğimiz şey de, nefret söylemine dair hakim yaklaşıma güçlü bir eleştiri getirmiş ve hukuku/devleti asıl fail yerine koyan politikaların sakıncalarına işaret etmiş olan Judith Butler'ın düşüncelerine atıfla söz konusu tartışmayı derinleştirmeye çalışmaktır. Burada Butler'ın argümanlarını özellikle dilin yaralayıcılığı, konuşmacıya atfedilen egemen rol ve performatif siyaset nosyonları üzerinden değerlendireceğiz. Butler'la birlikte biz de, dilsel yaralanmaya karşı koyan yaratıcı ve altüst edici bir performatif siyaset içerisinde üretilen failliğin önemini vurgulayacağız. [Judith Butler's Critique of Hate Speech: Performative in Language and Injurious Language] Hate speech continues to occupy an uncanny space between politics and law. The urgency of the demand for protection from law against the attacks of hatred is getting more acute alongside the anxiety of getting lost in the conservative labyrinths of law. This dilemma and ambigiousness itself is enough to rethink the hate speech outside the domain of law into which it is rapidly dragged. In this article we aim to deepen this debate with reference to Judith Butler's thought that bring a strong criticism to the dominant approaches to hate speech and point to the disadvanteges of policies that position the state/law as the main agent. We will review Butler's arguments through the notions of linguistic vulnerability, the sovereign position attributed to the spaker and performative politics. Along with Butler we will emphasize the importance of agency that is produced within the creative and subversive performative politics that resist linguistic vulnerability.
Ayrıntı Dergi (Güz), 2019
Dilin Mülks üzleş tiril mesi ve Bir Diren iş Aracı Olara k Şiirs el Dil Mert TUTUCU D il her şeyden önce bir kapatmadı r. Genel çerçevede uzama ve zamana, özelde ise gerçekleşt iği andaki bağlama insanı bağlar. Çünkü dil sürekli şeyler hakkında konuşur ve hakkında konuştu ğu şeylere uygunluğ u bakımınd an kendine bir değer atfeder. Bir şey varolduğu anda yani dil tarafında n kapatılm adan önce geniş çağrışım dünyasının bir parçasıdır. Ancak söz konusu şeye dil tarafında n bir isim ve buna uygun bir tanım verildiği anda artık o, dil tarafında n kapatılmı ş olur. Geniş çağrışım dünyasın dan isimlendi rme ve tanımlam anın dar alanına geçen varlığın konumu söz konusu varlığın değillerin e göre belirlenir. Yani bir varlığın dil tarafında n kapatılma sı demek o şeyin değilinin yadsınmas ı demektir. Mesela dört ayaklı ve üzerine çeşitli nesneleri n konulabildiğ i objeye masa dersek, masanın değili masa olmayanl ardan oluşur. Bu durumda merkez kümenin üyesi masa, ötekiler kümesini n üyeleri de masa olmayanla rdır. Tüm kavram.Ja rın birbirleri ne karşı ötekileşti rilmesine ve ötekinin yabancıla ştırılmas ına dayanan bu işlem paranteze alma olarak adlandırıl abilir.
Fe Dergi, 2018
Bu makale ilk olarak şurada yayınlanmıştır: fe dergi: feminist eleştiri, cilt. 10, s.1, 2018. Dergiye online olarak şuradan ulaşınız: cins.ankara.edu.tr Judith Butler'ın Nefret Söylemi Eleştirisi: Dildeki Performatif ve Yaralayıcı Dil Alev Özkazanç1 ve Özkan Agtaş2 Nefret söylemi, hukuk ile siyaset arasındaki kesitte tekinsiz bir yer işgal etmeyi sürdürüyor. Öyle ki nefretin taarruzları karşısında hukuktan koruma talep etmenin aciliyeti, sansür ve cezalandırma talebiyle göreve çağrılan hukukun muhafazakar dairelerinde kaybolma endişesiyle aynı anda güçleniyor. Oysa tek başına buradaki açmaz ve muğlaklık bile, nefret ifadelerini, hızla içerisine sürüklendikleri hukuk çemberinin dışında yeniden düşünmeyi şart koşmaktadır. Nitekim bu makalede hedeflediğimiz şey de, nefret söylemine dair hakim yaklaşıma güçlü bir eleştiri getirmiş ve hukuku/devleti asıl fail yerine koyan politikaların sakıncalarına işaret etmiş olan Judith Butler'ın düşüncelerine atıfla söz konusu tartışmayı derinleştirmeye çalışmaktır. Burada Butler'ın argümanlarını özellikle dilin yaralayıcılığı, konuşmacıya atfedilen egemen rol ve performatif siyaset nosyonları üzerinden değerlendireceğiz. Butler'la birlikte biz de, dilsel yaralanmaya karşı koyan yaratıcı ve altüst edici bir performatif siyaset içerisinde üretilen failliğin önemini vurgulayacağız. Anahtar Kelimeler: Judith Butler, Nefret Söylemi, Dilsel Yaralanma, Egemenlik Eleştirisi, Performatif Siyaset Judith Butler's Critique of Hate Speech: Performative in Language and Injurious Language, Hate speech continues to occupy an uncanny space between politics and law. The urgency of the demand for protection from law against the attacks of hatred is getting more acute alongside the anxiety of getting lost in the conservative labyrinths of law. This dilemma and ambigiousness itself is enough to rethink the hate speech outside the domain of law into which it is rapidly dragged. In this article we aim to deepen this debate with reference to Judith Butler's thought that bring a strong criticism to the dominant approaches to hate speech and point to the disadvanteges of policies that position the state/law as the main agent. We will review Butler's arguments through the notions of linguistic vulnerability, the sovereign position attributed to the spaker and performative politics. Along with Butler we will emphasize the importance of agency that is produced within the creative and subversive performative politics that resist linguistic vulnerability.
M odern çağda Saussure (Ö. 1913) ile literatüre giren gösterge terimi, zamanla dil biliminin temel kavramlarından biri olurken sonradan ortaya çıkacak olan gösterge biliminin de habercisidir. En basit tanımıyla "bir şeyi bir başka şeyle anlatma aracı" olan dilsel gösterge, Saussure'e göre iki kavramdan oluşmaktaydı: gösterilen ve gösteren. Saussure'den sonra Ogden (Ö.1957) ve Richards (Ö. 1979) bu modele gönderge kavramını eklemiştir. Bühler (Ö.1963) göstergeyi belirti, simge ve sinyal kavramlarıyla geliştirip yeni bir iletişim modeli oluştururken Jakobson (Ö. 1982) konuşucu, dinleyici, konu, ileti, kanal ve kod kavramlarıyla gelişkin bir iletişim modeli ortaya koymuştur. Sonuçta değişik bilim insanlarınca geliştirilen dilsel gösterge modelleri, giderek çok karmaşık bir yapıya bürünmüş olsa da temelde gösterilen, gösteren ve gönderge kavramlarından oluşmuştur.
Kebikeç, 2017
Bu makale, ulusal kimliğin bir inşa olduğu tezine dayanmaktadır. Çaykara bölgesindeki iki dil konuşan (Rumca ve Türkçe) insanların Türklük performansları incelenmiştir. Bu çalışma aynı zamanda coğrafya ve eğitimin bu performansları nasıl şekillendirdiğini araştırmıştır. Makalede veri toplamak için yarı-yapılandırılmış derinlemesine görüşme ve etnografik gözlem kullanılmıştır.
Öz Makalede, diplomasi kültüründe egemen olan eril yapının kadın ve diplomasi arasında ne tür gerilimler yarattığı ve bu gerilimlerin hangi tarihsel ve teorik tartışmalar bağlamında dönüşüm yaşadığı tartışılmaktadır. Dış politika başından beri özellikle de realist akımın etkisiyle kadın hareketinin çok geç nüfuz ettiği bir alan olmuştur. Kadın hareketinin tarihi 19. yüzyılın sonuna dayanmasına rağmen, bu hareketin dış politika tartışmalarına etkisini ancak 1980'ler itibariyle görebilmekteyiz. Uluslararası İlişkiler disiplininde devlet ve güvenlik odaklı realist düşünceye dayalı perspektife getirilen ve alanda "Üçüncü tartışma" olarak adlandırılan eleştiri; dış politikaya insani meseleleri, cinsiyet ve çevre gibi konuları da dahil etmek üzere yeni bir bakış açısı getirmiştir. Bu bağlamda dış politikada karar alma sürecinde kadınlara yer verilmemesine; savaş, güvenlik gibi konuların erkek odaklı bakış açıları çerçevesinde çözümlenmesine karşı çıkan eleştirilerle kadın haklarına ilişkin tartışmalar geç de olsa disipline dahil olmayı başarmıştır. Bu tartışmaların etkisiyle dış politikada karar alma süreçlerinde yer alan kadın sayısı da artmıştır. Tarihsel ve teorik tartışmalar çerçevesinde makalede öncelikle dış politikanın epistemolojisine ilişkin kadın hareketinin eleştirileri ele alınmaktadır. Daha sonra kadın hareketinin dış politika konularına eklediği yeni bakış açıları ve bu bakış açılarının eril diplomasi kültürünün değişimine nasıl etkisi olduğu tartışılmaktadır. Son olarak tüm bu tartışmaların hem dünyadaki hem de Türkiye'deki diplomatik temsilciliklere yansıması değerlendirilmektedir. Feminist tartışmaların ve kadın temsilinin dış politika kültürünün değişimine ne tür etkileri olduğunu değerlendirmek bakımından makalenin mevcut tartışmalara yeni bir katkı sağlaması hedeflenmektedir. Anahtar Sözcükler: Egemen erkeklik, diplomasi, dış politika, kadın temsili, feminizm
Dile Gelen Metin: Türk Edebiyatına Dilbilimsel Bir Yaklaşım, 2018
Dil, sonsuz ihtimalleri bünyesinde barındıran bir anlam uzayıdır. Bu uzayı oluşturan sözcüklerin mucizevi birtakım etkileşimler içine girmesiyle edebî metin vücuda gelir. Edebî metin ortaya çıkarken bu sözcüklerden bazıları birbirini itip çekecek, bazıları anlam uzayının boşluğunda yerçekiminden -kısmen de olsa- bağımsız şekilde dolaşacak, bazıları da diğer sözcüklere eklemlenerek sıra dışı bağdaştırmalar meydana getirecektir. Edebî metin, anlam uzayının en mucizevi manzarasıdır. Dile Gelen Metin, dilbilim için malzeme oluşturan alan ile dili malzeme olarak kullanan alanı, aynı düzlemde, edebî metin düzleminde bir araya getiren dört eser üzerinde dilbilimsel çözümlemeler gerçekleştiriyor. Yazar, holistik bir bakışla, Tutunamayanlar’da “ilk bakışta dağınık görünen” notların izini sürerken Sisler Bulvarı, Müthiş Bir Tren ve Keşanlı Ali Destanı gibi temel metinler üzerinden metin dilbilim metodolojisinin Türkçe edebî metinlere uygulanabilirliği konusuna açıklık getiriyor.
www.birgun.net, 23-02, 2016
Kitaphaber Kitap ve Eleştiri Dergisi, 2023
Konuşulan ve yaşanılan dil, bir coğrafyanın sınırlarını belirleyen, o coğrafyanın asırlarca sürdürdüğü, değişime uğrayıp değişime uğratan unsurların başında gelmektedir. Dil, yaşayan bir organizma gibi birey ve toplumları kendi kanallarında dolaştıran, kendi dünyasında anlamlar üretmesine imkân sunan bir alan. Dil, bir koku gibi, yaşanan yerde bireye ve topluma sinen, çeşitli rayihalarla onu çepeçevre saran bir unsurdur. Herhangi bir dilin hüküm sürdüğü bir alana giren birey ve toplumlar, ondan etkilenmeden o alandan ayrılamazlar. Dil öyle bir unsurdur ki; yaşadığı alanı kendine benzetir ve o alanda yaşayanları bir bütünlük içerisinde tutar. Ve yine dil öyle bir unsurdur ki; alanında yaşayan birey ve toplumları usulca kapsamı alanına alır, bazen dayatır, bazen yöneltir, bazen değiştirir ve bazen de dönüştürür.
H-ART. Revista de historia, teoría y crítica de arte, 2024
Electric Power Systems Research
Pasado y Memoria. Revista de Historia Contemporánea, 2018
Tragovi: časopis za srpske i hrvatske teme, 2023
Artificial Life, 2020
TELKOMNIKA (Telecommunication Computing Electronics and Control), 2017
Journal of Civil Engineering, Environment and Architecture, 2017
Disease Markers, 2013
European medical journal, 2019
Public Choice, 1992
Terrestrial, atmospheric and oceanic sciences/Terrestrial, atmospheric, and oceanic sciences, 2024