SEFAD, 2022; (48): 199-220
e-ISSN: 2458-908X
Content of this journal is licensed under a Creative
Commons Attribution-NonCommercialNoDerivatives 4.0 International License.
DOI Number: 10.21497/sefad.1218430
Araştırma Makalesi / Research Article
Yayıncı / Published by: Selçuk Üniversitesi / Selcuk University
Demokrasinin Güncel Tehdidi: Popülizm
Atıf Çiçekli*
Aylin Çiçekli**
*
Dr.
Antalya Valiliği
[email protected]
Antalya / TÜRKİYE
Dr. Öğr. Üyesi
Akdeniz Üniversitesi
Edebiyat Fakültesi Sosyoloji
Ana Bilim Dalı
[email protected]
Antalya / TÜRKİYE
**
Gönderim / Received:
20.10.2021
Kabul / Accepted:
01.09.2022
Alan Editörü / Field
Editor:
Yurdagül Kılınç
Öz
Toplumların evrimlerini düşündüğümüzde; demokrasi sistemleri,
toplumsal bilinçleri, inanç sistematikleri, eğitimleri, kültürleri, sorun
çözme yöntemleri vb. farklılık arz etmesine rağmen, modern ve gelişmiş
toplumlar ile gelişmekte olan toplumların benzer sorunlar karşısında
benzer çözüm yollarına gittiğini görmekteyiz. Demokrasilerin
toplumlar tarafından sindirilmesi ve demokrasi kültürünün yerleşmesi
kolay olmamakta ve birçok defa demokrasilerden geri dönüşler
yaşanmaktadır. Ancak belli bir olgunluğa gelmiş olan demokratik
sistemlerde ve demokrasileri gelişim aşamasında olan sistemlerde nasıl
oluyor da bir sorun karşısında benzeri sonuçlar ortaya çıkıyor?
Çalışmada bu durumun popülizm ile ilişkisi araştırılmaya çalışılmıştır.
Tanımlanması ve genel hatlarının çizilmesi çok zor olan popülizmin
kavramsal tanımlanması yapılmaya çalışılmıştır. Popülizmin gerçek
hayatta genellikle sağ popülizm şeklinde gerçekleştiği göz önüne
alındığında, çalışma popülizm ve faşizm arasındaki ilişkiye de büyük
önem vermektedir. Makalenin dikkat çektiği hususlardan bir diğeri ise
liberal demokrasinin krizi içerisinde popülizmin oynadığı kritik roldür.
Elitlere karşı halkı iktidara çağıran popülizm liberal dünyanın
meşruiyet krizini çözme noktasında başarısız olsa da, demokrasiye yeni
bir ivme kazandırma noktasında anlamlı sonuçları içerisinde
barındırmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Popülizm, sağ popülizm, sol popülizm, liberal
demokrasi, faşizm.
The Current Threat of Democracy: Populism
Abstract
The evolution processes of societies throughout history around the globe shows that societies diverge
in many aspects such as level of democracy, social consciousness, educational accumulation, belief
systems, and cultures. However, both developed and developing societies often time end up in similar
situations when encountered with similar problems. Digestion of democracy and establishment of a
democracy culture are challenging processes and, as a result, societies sometimes experience regress
with regard to democracy. Then, it becomes interesting to ask that, when faced with a problem, why
similar results are observed in societies with advanced democratic systems and in societies with
immature democracies. The present study attempts to propose an answer to this question by utilizing
the phenomenon of populism. Although establishing the boundaries of populism is a difficult task, the
study strives to provide a conceptual definition for populism from the perspective of the public, the
others, and the leader. Given that populism in real life is usually actualized in the form of right-wing
populism, the study also pays great attention to the relationship between populism and fascism. The
crucial role of populism in the crisis of liberal democracy is further discussed. Although populism, by
200 __________________________________________________________________ Atıf Çiçekli - Aylin Çiçekli
calling upon the public power against the elite, has proved to fall short of solving the legitimacy crisis
of the liberal democracy, it still bears an intrinsic potential to accelerate democratic processes.
Keywords: Populism, right-wing populism, left-wing populism, liberal democracy, fascism.
GİRİŞ
Popülizm günümüzde tüm dünyayı etkileyen bir olgu olarak karşımıza çıkmaktadır. Üzerine çok
sayıda çalışmanın yapıldığı ve tanımlanmasının zorluğunun yanında içeriğinin de her örnekle birlikte
değişiklik gösterdiği bu olgu insanlığın genelini az ya da çok, bir şekilde etkilemektedir. Temelde
siyasetin veya sosyolojinin ilgi alanına girdiği düşünülse de tüm bilimleri, yaşayan tüm varlıkları ve
sistemleri kökünden etkileyecek bir yaklaşım biçimi olarak, -hakim güç ve tür olan- insanlığın
bünyesine nüfuz etmiş durumdadır. İçinde bulunduğumuz pandemi şartları ve küresel ısınma
problemleri gibi insanlığın tümünü ilgilendiren genel problemlere dahi popülizmin bir engel olarak
durması, popülizme siyaset yapma biçiminden çok daha öte bir anlam yüklememize neden olmaktadır.
Çalışmada öncelikle popülizmin genel çerçevesi çıkarılmaya çalışılmıştır. Bu kapsamda en
temelde tanım sorunu üzerinde durularak, popülizmin ideoloji olup olmadığı meselesi irdelenmiştir.
Ayrıca popülizmin tarihsel arka planı olarak iş gören faşizm ile bu kavram arasındaki ilişkiye
değinilmiştir. Popülizmin nirengi noktaları tespit edilmeye çalışılmış, bu kapsamda “halk, diğerleri ve
lider” kavramları üzerinde yoğun bir şekilde durulmuştur. Sağ ile sol popülizm arasındaki farklılığa
dikkat çekilerek sağ popülizm odaklı bir tartışma yürütülmeye çalışılmıştır. Son olarak liberal-temsilidemokrasinin yarattığı sorunlar ve popülizmin ortaya çıkışında liberalizmin etkisi sorusuna yanıt
aranmıştır. Yapılan tespite atıfla makalenin temel vaatlerinden biri de popülizmin sistemde yarattığı
krizin olası çözüm önerileriyle birlikte tartışmaya açılmasıdır.
Literatürde Popülizm
Akışkanlık her ne kadar modern dönemlere ait bir kavram olsa da değişimin insanlık tarihinde
Heraklitos’tan önce de var olduğu gerçeğinden hareketle, belli sınırlar dahilinde diğer tüm
değişkenlerin sabit olduğu (Ceteris paribus) – ki neredeyse tüm bilim dallarında uygulanan bir analiz
yöntemidir- bir yaklaşımla sosyal bilimlerde tanımlamalar yapmanın yarattığı bir açmaz söz
konusudur. Demokrasinin ve benzer birçok kavramın akışkanlığının had safhada olduğu bir zamanda
popülizm gibi örnekler üzerinden tanımlanmaya çalışılan bir kavramın içeriğini doldurmamın zorluğu
bir yana, yapılan tanımın zamana yenilmesinin sadece an meselesi olması da ayrı bir realitedir.
Popülizm kavramı ilk ortaya atıldığından beri üzerinde en çok tartışılan hususlardan biri onun
tanımıdır. Örnekler ortaya çıktıkça ve farklı tanımlar yapıldıkça tanımlanması daha da zorlaşmış ve bir
açmaza dönüşmüştür. İçerik olarak temelde ciddi sorunlara karşı basit çözümler üretme çizgisinde
hareket etme yöntemi olarak görülen bir kavrama, en basit şekilde tanımlamanın zorluğu da ironik bir
durum olarak karşımızda durmaktadır. Tartışmalı bir kavram olan popülizm üzerine yapılan tüm
çalışmalar kavram karmaşasına, kavrama yeni parametreler eklenmesine, onu kategorileştirmenin
zorlaşmasına neden olmaktadır. Buradan hareketle kavrama dair bir çıpa noktası bulmak da, çerçeve
çizmek de kolay olmamaktadır (Fassin, 2018, s. 17-8; Laclau, 2007, s. 15; Müller, 2019, s. 14). Dolayısıyla,
son yıllarda hızla genişleyen popülizm literatürünün birkaç baskın yaklaşım çevresinde şekillendiği
söylenebilir: İdeolojik yaklaşım, söylemsel yaklaşım ve siyaset tarzı yaklaşımı.
Çağdaş popülizmin baskın yaklaşımlarından birisi olan ‘ideolojik yaklaşım’ ile Mudde,
popülizmin zaman ve mekandan bağımsız tutarlı uygulanabilirliği üzerine bir çerçeve oluşturmaya
çalışmıştır. Toplumu ‘saf halk’ ve ‘yozlaşmış elit’ olarak iki homojen ve karşıt gruba ayırarak halkın
‘genel irade’ ile bir bütün olması gerektiğine inanır (2004, s. 543). Popülizmi basit ve duygusal bir
söylem olarak gören Mudde, siyasi bir fırsatçılık olarak da nitelendirir. Mudde’nin popülizm
SEFAD, 2022; (48): 199-220
Demokrasinin Güncel Tehdidi: Popülizm ___________________________________________________________ 201
sınıflandırmasında 3 kritik unsur göze çarpar. İlk olarak popülizm, konu alanı ve sınırı ne olursa olsun
tutarlı bir ideoloji değildir (Aslanidis, 2016). Freeden’in ideoloji tanımlaması içinden ‘ince’ ve ‘kalın’
ideoloji ayrımını ele alarak ‘ince merkezli bir ideoloji’ (thin centered ideology) olarak diğer ideolojilere
eklemlenerek anlam kazanacağı vurgusunu yapar. İkincisi; toplumun ‘halk’ ve ‘öteki’ olarak
kategorileştirilmesidir. Burada bahsi geçen ‘halk’, dönemin siyasi koşullarına, ‘öteki’ ise bağlama göre
şekillenebilir özelliğe sahiptir. Münasebetiyle, ‘halk’ ve ‘öteki’ arasındaki ayrım uygarlık, milliyet,
kimlik politikaları ya da sınıf mücadelelerinden ortaya çıkarak ahlak temelinde inşa edilmiştir (Mudde,
2017, s. 52). Popülizm tanımının son unsuru ise, ‘genel irade’ kavramıdır. Halkın iradesine dayanan
popülizmde ‘lider’ halkın sesi, halk egemenliğinin koruyucusu olarak meşruiyet kazanır (Mudde, 2017,
s. 52-53). Mudde’nin yapmış olduğu bu minimal tanımda, bölgeler, zamanlar ve mekanlar bazında
farklılık gösteren farklı popülizm vakalarının analizine olanak tanır. Bu bağlamda Mudde ve
Kaltwasser’in (2013) Latin Amerika ve Avrupa’da yaşanan popülizm örneklerinin incelendiği
karşılaştırmalı çalışması örnek gösterilebilir. Bahsi geçen çalışmada ulaşılan ortak sonuç ise farklı
toplumsal sınıfların, siyasi girişimlerin ve onların duygusal güdülerinin tecrübe edilen popülist
fenomene şekil verdiğidir.
Laclau’nun popülizm teorileştirmesinde çerçevesini oluşturduğu söylemsel yaklaşımda,
düşünsel yaklaşımın aksine, ‘halk’ ve ‘öteki’ arasındaki agnostik ilişkinin söylemsel inşasına odaklanır.
Laclaucu söylemsel yaklaşım, popülizm vurgusunu içerikten biçime kaydırır (Laclau, 2007, s. 44). ‘Halk’
boşluğun söylemsel üretimi yoluyla ortaya çıkar. Söylem ve dilbilim alanındaki açıklamalarında
Saussure’den etkilenen Laclau, ögeler arasındaki iki tür ilişkiye dikkat çeker: bir grup insan başka bir
grupla farklı bir ilişki içinde ‘halk’ olarak anlaşılabilir (2005, s. 668-669). Diğer unsur ‘boş gösterenler’
ve ‘hegemonya’dır (Laclau, 2007, s. 69). Var olan her öge ve özellik, bütünlüğe gönderme yapar; ancak
böyle bir bütünlük söz konusu değildir. Toplumun bir kısmı şeytanlaştırılarak uyum duygusuna
ulaşılabilir. Laclau (2007, s. 70) için sorunlu görülen bu noktaya göre dışlanan unsurlara karşı diğer tüm
farklılıklar birbirine eşit konumdadır. Çağdaş popülist siyasette anlam bulan bu nokta kimlik duygusu
bağlamında, toplum tarafından küçük grupları nicelik ve nitelik olarak ötekileştirmektedir.
Tamamlanmamış bir bütün olan ‘halk’ sürekli olarak diğer içerikler tarafından yeniden anlamlandırılır.
Bu işleme ‘hegemonya’ diyen Laclau, bu işlemden kaynaklı hegemonik kimliğe de ‘boş gösteren’ der.
Tamamlanmamış bir bütün olan halk, sosyal failler arasında devam eden ilişkilerin sürekli bir
sonucudur. ‘Halk’ın oluşumunda merkezi bir rol oynayan semboller ve duygusal bağlılıklar olmadan
popülizm olmaz (Laclau, 2007, s. 110-116).
İdeolojik ve söylemsel yaklaşımlar, ‘halk’ın biçimlendirici boyutuna ve onun ‘öteki’ ile olan
ilişkisini açıklayacak kapasitede iken ana aktör olarak liderin değerlendirildiği bir siyasi pratik olarak
popülizme değinmezler. İşte tam da bu noktada Moffitt (2020) devreye girer. Popülizmi, kişiselci bir
liderin çoğunlukla örgütlenmemiş, doğrudan, aracısız ve kurumsal olmayan destek ile hükümetin
gücünü kullanması olarak tanımlayan Weyland (2001, s. 14) liderin bireysel iradesi ile kurumları devlet
dışı bırakarak güç elde etmesinin altını çizer. İdeolojik ve söylemsel yaklaşımlarda siyasi fail ‘halk’ iken,
siyaset tarzı yaklaşımında halk adına hareket ettiğini iddia eden ‘lider’dir. Bu perspektiften popülizm,
aşağıdan yukarıya bir kitle hareketi değil, tersine liderin kendi belirlediği hedefler doğrultusunda
yukarıdan aşağıya bir stratejidir. Halkın iradesinin kişiselleştirilmesi ile halkın homojen olmaması
etkinleştirilir (Weyland, 2017,s. 78-87). Liderin doğaüstü güçlerine olan inanç, ‘karizma’ aracılığıyla
pekiştirilerek, özerklik kazandırılarak ve meşrulaştırılarak lider güçlendirilir. Siyaset tarzı yaklaşımı
popülizmi bir güç elde etme aracı olarak görür. Popülist aktörler, ‘halk’ ile doğrudan bağlantı kurarak
devlet kurumlarını amaçlarına uygun olarak meşru bir şekilde dönüştürürler. Popülizmin siyasi bir tarz
olarak ele alınması ya hakim güç ilişkilerine karşıt bir duruş için ya da o gücü pekiştirmek içindir
denilebilir.
SEFAD, 2022; (48): 199-220
202 __________________________________________________________________ Atıf Çiçekli - Aylin Çiçekli
Dünya’da Popülizm
Evrensel bir boyut kazanan popülizm, son dönemlere dek Latin Amerika ile özdeşleştirilen bir
siyaset yapma biçimi iken bugün gelişmiş Avrupa ülkeleri ve daha birçok ülkede uygulanan bir yöntem
olmuştur. Narodnik Hareketi ile başlayıp, Mısır’da Nasr yönetimi, Latin Amerika’da Peronizm,
Hindistan’da Modi, ABD’de Donald Trump, Fransa’da Le Pen gibi birçok politik isim ve siyasi hareket
popülizmle beraber anılmaktadır (Saraçoğlu, 2017, s. 1081-1084).
Popülizmin demokratik sistemler içindeki tarihinde Amerika’nın ayrı bir yeri vardır. 1854 yılında
kurulan ‘American Party’ sağ popülist politikalar izleyen, özellikle göçmen karşıtı siyaseti ön plana
çıkaran bir yapıdadır. 1854 seçimlerinde kısmi varlık gösterip, 1856 başkanlık seçimlerinde %20’den
fazla oy almış ve fakat bir sonraki seçimde Cumhuriyetçi Partiye katılarak siyasi arenadan silinmiştir.
Popülizm kelimesinin kökeni ise yine Amerika’da 1892 yılında kurulan halk arasında Popülist Parti
olarak anılan People’s Party’e uzanmaktadır (Belge, 2018, s. 5). Parti, çiftçilerin yanında durarak
vergilere, kapitalizme ve sanayileşmeye karşıt bir duruş sergilemiştir. Liberal kesimler tarafından
destek gören bu politika, seçimlerde başarılı olamasa da sıradan halkı kendi çıkarını düşünerek elitlere
karşı isyanı olarak değerlendirilebilir (Kurtbağ, 2020, s. 146). ABD’de 19. yüzyılda ilk örnekleri yaşanan
popülizm reformcu ve sol kanat bir ideolojiden besleniyorken, 20. yüzyılın sonlarına doğru
muhafazakar bir ideolojiye bürünmüştür (Taggart, 2004, s. 26). Bu parti günümüzde dünyada
popülizmin hakim formu olan sağ popülizm yerine sol popülist politikalar dizisini uygulamış; ülkenin
doğu yakasındakilere göre daha fakir durumda olan orta batıdaki çiftçilerin haklarını savunarak;
bankalar, demir yolu şirketleri ve federal hükümetin eylem ve uygulamalarına karşı, resesyon
nedeniyle çiftçi ve orta gelirli üzerinde oluşan ekonomik baskıyı gidermek için sıkı para politikasından
ve para karşılığında var olan altın standardından vazgeçilmesi gibi politikaları savunmuştur. 1892
seçimlerinde oyların yaklaşık % 8’ini alan Popülist Parti benzer politikaları destekleyen Demokrat
Parti’nin sisteme girmesi sonrasında etkinliğini yitirmiştir. Popülist ifadesi 1950 sonrası süreçte elit ve
düzen karşıtı hareketleri ifadeye etmeye başlamış ve günümüzde kullanılan anlama yakın bir içerik
kazanmıştır.
2008’de tüm dünyayı etkisi altına alan küresel ekonomik krizden itibaren ise ABD, yeni bir
popülist dalga ile karşı karşıya gelmiştir. Sağ popülizme örnek Çay Partisi (Tea Party), Wall Street’i
İşgal Et (Occupy Wall Street) ve ardından Trump’ın siyaset sahnesinde belirmesi ile siyasi ve ekonomik
eşitsizliklere karşıt bir duruş sergilenmiş oldu (Kurtbağ, 2020, s. 147). 2008 ekonomik krizinin yanı sıra
yapılan neo-liberal anlaşmalar halk nezdinde birtakım memnuniyetsizliklere sebep olmuş, diğer
yandan sosyo-kültürel değişimler de insanları var olan düzene karşı farklı bir arayışa itmiştir. Refah
devleti modelinin çökmesi ile popülizm, siyasal alandaki boşluk olan kimlik politikasını doldurarak
post-liberal ve post-sosyalist bir ortamda kendisine büyük destek bulmuştur. Ekonomik egemenliğin
giderek azalmasına karşı kültürel egemenlik, etnik ve mezhepsel kimlikler üzerinden sağlanmaya
çalışılarak Trump tarafından milliyetçilik, ırkçılık gibi politikalar meşrulaştırılmıştır (Norris &
Inglehart, 2018, s. 7). Ayrıca, ABD’deki terör saldırıları da kitleleri daha fazla devletçi ve güvenlikçi
söylemlere yöneltmiştir. Kullandığı dil ve üslup ile halkın muhafazakar tarafında yer alan Trump’ın
İslam karşıtlığı, yabancı düşmanlığı, ırkçı söylemleri ve cinsiyetçi yaklaşımları ile birlikte kendisini
‘halkın bastırılamayan sesi’ olarak nitelendirerek iktidara gelmiştir. Söylemlerine bakıldığında faşist bir
imaj çizen Trump, otoriter popülizm kapsamında değerlendirilmektedir (Finchelstein, 2017, s. 37).
Latin Amerika, popülist hareketler bağlamında en popüler coğrafyalardan biridir; zira
Arjantin’de Nestor Kinchner, Bolivya’da Evo Morales, Peru’da Ollanta Humala, Şili’de Michelle
Bachelet, Brezilya’da Lula de Silva ve Venezuella’da Hugo Chavez gibi isimler bir siyaset yapma biçimi
olarak popülizmi ülkelerinde uygulamışlardır. Literatüre ‘Pembe Dalga’ (Pink Tide) olarak giren bu
gelişmeler bir su dalgası etkisiyle hem ABD hem de Avrupa ve dünyanın diğer ülkelerine de yayılmıştır
SEFAD, 2022; (48): 199-220
Demokrasinin Güncel Tehdidi: Popülizm ___________________________________________________________ 203
(Yıldız, 2017, s. 13-14). 1930-1960’larda Latin Amerika’da yükselişe geçen popülizm, daha çok ekonomik
eksen çevresinde şekillenerek, kapitalizme, neo-liberalizme, emperyalizme, sömürgeleştirilmeye ve
Batı’ya karşı karşıt bir duruş olarak tezahür etmiştir (Tismaneanu, 2000, s. 10-12). Doğal kaynakları
bakımından zengin ve fakat bir o kadar da halkı yoksul olan Latin Amerika belki de popülizmin en
kolay görüleceği coğrafyalardandır; zira genellikle küresel güçlere, emperyalistlere karşı ülkelerini
sömürgeleşmekten kurtarmak amacıyla ‘halk’ ve ‘düşman’ antagonizması yaratılmıştır.
Çağdaş Batı Avrupasında ise popülizm çoğunlukla aşırı sağ partilerde yaygındır (Taggart, 2004,
s. 270). 20. Yüzyılın sonlarına doğru giderek siyasi bir ana akım olan popülizmin Fransa’daki en popüler
örneği 1972’de kurulan Fransa Ulusal Cephe (FN)’dir. 1980’lerde Fransız milliyetçiliğinin önemli bir
gücünü temsil eden parti, sonraki yıllarda aşırı sağ imajını yumuşatmıştır. Ulusal Cephe Partisi (FN),
2014 Avrupa Parlamento seçimlerinde ‘göçmen karşıtı’, ‘AB karşıtı’ bir imaj çizerek başarı elde etmiştir.
2017 Fransa Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Macron’a kaybeden Le Pen en iyi adaylardan birisi olmayı
başarmıştır. Amerika kıtasında dönemin şartlarına göre hem sağ hem de sol popülizm etkili olarak
yapılırken; Avrupa’ya bakıldığında ise ağırlıklı olarak sağ, son dönemlerde ise kıtanın güneyinde sol
popülizm örnekleri görülmektedir. Modernleşme süreciyle birlikte tarih sahnesinden silineceği
düşünülen sağ popülizm, sanılanın aksine etken bir güç olmuştur (Mouffe, 2005, s. 94). Özellikle 1960
sonrası sanayileşmiş Avrupa’ya doğru yaşanan yoğun göç akınları, sonrasında Orta Doğu’daki kaotik
durumun oluşturduğu nüfus hareketliliği ve son olarak da 11 Eylül saldırılarının mülteci akınlarını
arttırmasıyla birlikte İslamofobi, ırkçılık ve yabancı düşmanlığı da perçinlenmiştir. Avrupa’da otoriter
ve milliyetçi sağ popülizmin toplumda yarattığı korku ve gerilim ile halkın güvensizliği arttırılarak,
genellikle etnik azınlıklar, göçmenler, Müslümanlar ötekiler olarak gösterilmiş ve bunun sonucunda
elitler ve halk arasında bir çatışma yaratılmıştır. Avrupa Birliği etrafında toplanan Avrupa ülkelerinde
yapılan popülist siyasette en çok dikkat çeken tavır ülkelerin tektipleştirilme korkusu ve
küreselleşmeye yönelik tepkilerdir. Toplumun homojenliğini bozan mülteci akınları, terör problemi,
ekonomik krizler, yabancı düşmanlığı gibi sebeplerle, Avrupa’nın büyük bedeller ödeyerek elde ettiği
‘demokrasi’ anlayışının temelleri sarsılmaya başlamıştır.
Dünya çapında yerleşik siyasi sistemlerin yerini 21. yüzyıl ile birlikte akışkan sistemler almaya
başladı. Artan sosyal eşitsizlik, mülteci krizleri, endüstriyel üretimdeki teknolojik gelişmeler hem
gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelerin güç yapılarını ve dengelerini derinden sarstı. Artan
yoksulluk ve işsizlik, ulusal nüfusun hiç olmadığı kadar çeşitlenmesi, kentsel yoğunlaşma gibi
sebeplerle refahın sürdürülebilirliği noktasında tehditler artmıştır. Bunun yanı sıra, uluslararası
terörizm ve küresel ekonomik krizler beraberinde sosyal ve politik manzarayı derinden etkileyerek
siyasilerin popüler çözümlere odaklanmasına sebep olmuştur.
Prototip bir popülizm olmadığı ve yapılan tanımların farklı örnekler üzerinden tespit edildiği
düşünüldüğünde evrensel kategoriler yaratmanın güçlüğü ortadadır. İnsana ve topluma dair her
noktada farklı popülizm örnekleriyle karşılaşmak mümkün olsa da hayata geçen popülizm örnekleri
üzerinden yapılan çalışmalar sonrasında popülizmin genel hatlarını tanımlamak daha gerçekçi
sonuçlar vermektedir (Ateş, 2018, s. 54). Popülizmde mutabık olunan nokta halka karşı elitlerin karşı
karşıya getirilmesinin yanında popülist kategorisinde değerlendirilen liderlerin, partilerin ve siyasi
durumların birbirlerine benzer özellikler sergilemesi de akıldan çıkarılmamalıdır. Hatta literatürdeki
araştırma ve incelenen vaka örnekleri sayısının artışı bizim popülizmle ilgili soru işaretlerimizin
azalmasına katkı sağlamıştır. Bununla birlikte popülizmin liberalizm ve demokrasi arasındaki
gerilimden ortaya çıktığına dair yaygın bir kabul de söz konusudur.
SEFAD, 2022; (48): 199-220
204 __________________________________________________________________ Atıf Çiçekli - Aylin Çiçekli
Popülizm Türleri ve Demokrasi
Popülizmi daha iyi anlamak için sorulması gereken temel soru kaç tür popülizm olduğudur.
Haddi zatında ‘asıl olan’ –hedef kitle, halk vb.- ve ‘diğer’ çerçevesine nereden bakıldığına bağlı olarak
sonsuz çeşitlilikte popülizm türü ortaya çıkabilir. Ancak bu fenomeni daha iyi anlayabilmek için
popülizmi üç ayrı kategoride incelemek mümkündür. Akarca’ya göre, ekonomik, politik ve kültürel
popülizm üzerinde ayrıca durulacak başlıklara karşılık gelir. Ekonomik popülizm; toplumun ‘diğerleri’
olarak görülen kısmının içinde olan üst sosyo-ekonomik seviyedeki kesimden, orta veya alt sosyoekonomik seviyedeki ‘halk’, yani hedef kitle olarak görülen kesime kaynak aktarmayı, kıt ve kısıtlı
kaynakları bu çerçevede yönetmeyi esas alan popülizm türüdür. Demokratik ülkelerde daha ziyade
iktidarların ihtiyaç duyduğu siyasi konjonktürlere göre seçim ekonomisi çizgisinde ortaya çıkar.
Genişletilmiş para ve maliye politikası anlamına gelen bu yaklaşımın bitiminde ülke ekonomisine
verdiği zararların giderilmesi için sıkı para ve maliye politikaları uygulanmak mecburiyetinde
kalınmaktadır. Politik Popülizm; liberal demokrasinin sorunu olarak gösterilen elitler ve kurumsal
yapıların toplumdan kopuk olarak halkçı hedeflerden uzaklaştıklarını ve bu nedenle dönüştürülmesi,
tasfiye edilmesi veya zor kullanarak ortadan kaldırılması gibi yöntemlerle bu yapılarla mücadele
edilmesi gerektiğini ifade etmektedir. Kültürel Popülizm; diğerlerinden farklı olan ve asıl olarak
görülen ‘halk’ kitlesinin taşıdığı milliyet, din vb. sınıf özelliklerinin esas alınarak ön plana çıkarılması,
övülmesi, öncelemesi, maddi ve manevi olarak desteklenmesi, ‘diğeri’ olarak görülen grup ya da
grupların mensup oldukları milliyet, din vb. sınıf özelliklerinin dışlanması, ötekileştirilmesi veya yok
sayılmasıdır. Günümüzde göç olgusunun çok fazla artmasından dolayı Avrupa’da ve Amerika’da
kültürel popülizmin en yaygın görülen örnekleri yerliler ve göçmenler arasında yapılan şeklidir.
Hem dinamik ve değişken bir yapıya sahip olması hem de diğer ideolojilere eklemlenerek siyasi
etkilerde bulunması bugün bizi popülizmin tanımını yapmayı zorlaştırırken, türleri üzerine eğilmeye
de itmiştir. Popülizm olgusunun kavramsal olarak ilk kullanımına ilişkin kesin bir tarih belirtmek zor
olacağı gibi 19. yüzyılın sonuna doğru ‘halk’ ve ‘demokrasi’ terimlerinin siyaset içinde önem kazandığı
sürece denk gelmektedir. Yine aynı dönemlere denk gelen Rusya’daki Narodnik Hareketi için de
popülizm kavramı kullanılmış; Amerikan Halk Partisi ile bazı detaylarda farklılaşsalar bile ortak ‘halk’
fikrinde buluşmuşlardır. Bahsi geçen dönemde başkaca popülist hareket örnekleri bulunmamakla
birlikte özellikle II. Dünya Savaşı sonrası modern dönemle birlikte anlamsal değişikliklere uğrayarak
yaygın bir durum haline gelmiştir. Zamansal bir kavram olarak nitelendirebileceğimiz popülizm,
gelişen toplumsal, siyasal, sosyal, ekonomik imkan ve koşullarla birlikte yöntem değiştirerek kendi
içinde modernleşmiştir. Özellikle kapitalizmin gelişmesiyle birlikte bozulan sınıf birliği (Laclau &
Mouffe, 2017, s. 36) yerini halkın kimlik çeşitliliğine bırakmıştır. ‘Neo-popülizm’ olarak adlandırılan bu
yeni süreçte halk artık yalnızca sosyo-ekonomik açıdan ezilen olarak ele alınan bir sınıf değil, etnik,
dini, kültürel faktörlerin de etken olarak kabul edildiği bir sınıfsal yapıyı temsil etmektedir.
‘Sağ’ ve ‘sol’ kavramlarının1 bugün hangi anlamlarda kullanıldığı açıkken, popülizm içinde
yapılan bu ayrım güncel popülizm tartışmalarının farklı bir boyutunu oluşturmaktadır. Bir taraf
popülizmi sadece sağ siyasete mal ederken, Mouffe ise pekala hem sağ hem de sol siyasetin ilgi alanı
olabileceğini vurgulamaktadır. Sağ popülizm, geleneksel değerlerin ve özel mülkiyetin korunmasının
otorite ile mümkün olduğunu iddia ederken; sol popülizm ise kaynakların eşit dağılımını
öncelemektedir (Mouffe, 2005, s. 104).
Sağ popülizmin ortaya çıkışını kapitalizm ve neo-liberal politikalar sonucunda sosyo-kültürel ve
ekonomik alanda ortaya çıkan krizlerin bir neticesi olarak gören bir bakış açısının yanında (Mouffe,
2005, s. 104) sağ popülizmin yalnızca ekonomik temelle yükselişe geçtiği de iddia edilemez. SosyoAyrıntılı bilgi için bknz: Bobbio, N. (1999). Sağ ve Sol: Bir Politik Ayrımın Anlamı, (Z. Yılmaz, Çev) Ankara: Dost Kitapevi
Yayınları.
1
SEFAD, 2022; (48): 199-220
Demokrasinin Güncel Tehdidi: Popülizm ___________________________________________________________ 205
kültürel yargılar, inanç sistemleri gibi manevi gerilimler de sağ popülist hareketi ayakta tutan diğer
önemli unsurlardır (Zabcı, 2017, s. 40). İşsizlik, kimlik bunalımları, toplumsal sorunlar gibi alanlar sağ
popülizm yapanların ilgi alanına girerken bu konular etrafında halk korku, öfke ve gerginlik ile
kutuplaşır. Sol popülizme göre daha yakın geçmişe sahip olan sağ popülizm, gelişmesini özellikle refah
devleti söylemlerinin yanında liberal söylemlerine de borçludur (Laclau ve Mouffe, 2017, s. 259-261).
Son tarihsel süreçte, sağ popülist siyasi partilerin oy oranlarında artış yaşanırken parlamentoda da
temsil edilme kapasiteleri ve hatta lider olma sayıları da artmaktadır. Lider ve halk arasında kurulan
doğrudan ilişki ile geleneksel siyasi kurumların dejenere olması amaçlanmaktadır. Genellikle
karizmatik liderler tarafından yönetilen bu siyasi partiler sosyo-kültürel ve ekonomik değişimin sebep
olduğu dönüşümlere karşı halk odaklı duruşu ile halkın duygularını harekete geçirirler (Mouffe, 2005,
s. 50-51). Bugün bakıldığında sağ popülist partilere Avusturya Özgürlük Partisi (FPÖ), Fransa’da Ulusal
Cephe (FN) ve Almanya’ya Alternatif Parti (AfD) gibi örneklerle sağ popülizmin ortak bir paydada
buluştuğu görülür. Sağ popülizmin sol popülizme karşı sonradan sahnelere çıkmasına rağmen –daha
başarılı olması da- temelde halkın tutkularını harekete geçirerek bir özdeşleşmeyi
sağlayabilmelerindendir (Mouffe, 2005, s. 97). Siyasi iradenin mutlak kontrolü ile şekillenen
bürokrasinin etkisinin arttırılması (kurumların ve kurum kültürünün zayıflatılması) ve hukukun
işlevsiz hale getirilmesiyle hareket eden sağ popülizmin (Laclau & Mouffe, 2017, s. 262-264), zamanla
totaliter bir rejime doğru evrilme potansiyeli ile demokrasiyi kurtarmak amacıyla, demokrasinin
sınırlandırılması durumu yaşanabilir (Mouffe, 2019, s. 35-36). Sağ popülizme yapılan eleştirilen başında
ise demokrasinin zarar görmesine yapılan vurgudur. Halk tarafından liderin fetişleştirilmesi ve
otoriterleşmesi sonucunda kendisi dışındaki tüm ‘ötekileri’ baskı ile susturarak, sindirerek,
itibarsızlaştırarak ve kutuplaştırarak devletin varlığını işlevsizleştirmesidir.
2000’li yıllarla birlikte yükselişe geçen sol popülizm, popülizmin sağ ile özdeşleştirilmesine karşı
bir cevap niteliği taşımaktadır. Yunanistan’da Syriza, İngiltere’de Jeremy Corbyn ve Amerika’da Bernie
Senders gibi sol popülistler, aslında 1980’li yıllarla birlikte neo-liberalizmin sebep olduğu hegemonyaya
karşı bir tepki olarak algılanabilir (Mouffe, 2019, s. 11). Bahsi geçen bu hegemonya krizinden anlaşılan
ise demokrasinin bu süreçte yalnızca yapılan seçimlere indirgenmesi ve gerçek manada halk
egemenliğinin sekteye uğramasıdır (Mouffe, 2019, s. 16-19). Ayrıca, neo-liberal hegemonya krizi ile
birlikte devletin özelleştirmeler ile finansal alanın dışına çekilmesi sonucunda yeni yoksul sınıfın ortaya
çıkması, dünyanın pek çok yerinde –ki özellikle de 2008 küresel ekonomik krizinin ardından- sol
popülizmin uyanışa geçmesine sebep olmuştur. Mouffe’ye göre (2019 s. 5-24) demokrasiye karşı
duyulan güvencesizlikten ve demokrasinin içine düştüğü bu açmazdan çıkabilmesi için otoriterleşme
riski taşıyan sağ popülizme karşı halk egemenliğini vurgulayan ve demokrasiyi yeniden tesis edecek
olan sol popülizm tercih edilebilir denilebilir.
Değişen dünya koşulları, solun da kimlik değiştirerek söylemlerini gözden geçirmesine sebep
olmuştur. Liberalizm ve kapitalizmin egemen güç haline gelmesiyle feminizm, çevre, toplumsal cinsiyet
gibi söylemler zamanla sol popülizmin temel ilgi alanları olarak etiketlenmiştir. Liberal ekonomik
politikalar ile iyileşen işçi hakları ve solun bugün yalnızca çalışan olarak ‘işçi’ sınıfına değil aynı
zamanda toplumun her alanında yer alan bireyi de hesaba katarak alanını geliştirmesi sağlanmıştır
(Laclau & Mouffe, 2017, s. 72-76). Bugün dünya ölçeğinde yine de denilebilir ki, sağ popülizm sol
popülizme karşı galip gelmiştir. Sol, son kertede işçi sınıfı ideolojisinin dışına çıkmakta pek de başarılı
olamamıştır demek yanlış olmayacaktır. Halk iradesi adı altında yeni sınıfları saflarına çekmekten
ziyade uzmanlık alanları olan işçi sınıfına yatırım yaparak, o alanı zenginleştirmişlerdir (Laclau &
Mouffe, 2017, s. 53-55; Mouffe, 2019, s. 88-91).
Halkın karşılanamayan taleplerine bir tepki olarak var olan sağ ve sol popülizm, demokratik
yollarla iktidara gelme, karizmatik liderlik, iktidar sağlamak için hegemonya stratejileri ve halkı ‘gerçek
SEFAD, 2022; (48): 199-220
206 __________________________________________________________________ Atıf Çiçekli - Aylin Çiçekli
halk’ ve ‘öteki’ olarak kutuplaştırması bakımından ortak özellikler sergilemektedir. Agresif dil
kullanılarak sloganlaştırılmış bir üslup tercih edilmesi diğer ortak özellikleridir. Sağ ve sol popülizmin
temel farklılaştığı noktalar ise sağ popülistlerin halkın sağduyu ve duygularını istismar ederek iktidar
elde ederken; sol popülistlerin ise fikri politika üretmeleridir. Ayrıca sağ popülistler daha fazla ulusal
kimlikler ve milliyetçilik vurgusunu kullanırken, sol popülistler daha evrensel değerleri ön plana
çıkarırlar.
Sağ popülizme dair tanımın içerisine dahil edilen bazı özellikler farklı örnekler ile sol popülizmin
içeriği de olabilirler, geçişkenliğin yüksek oluşu kavram karmaşasına neden olmamalıdır. Örneğin
ırkçılık ve yabancı düşmanlığı yalnızca sağ popülizme ait olarak tanımlanmamalıdır. Çünkü örneklere
bakıldığında kavram pekala sol popülizme de dahil edilebilir (Fassin, 2018, s. 1-3). Örneğin Batı’da –
Avrupa ve Amerika’da – sağ popülizm işsizlikle mücadele yöntemi olarak yabancı ve göçmen
karşıtlığını ön plana çıkarırken, Doğu’da yabancı karşıtlığı gündemde tutulmamaktadır (Uslu, 2021, s.
217-221). Sağ popülizmin genel özelliklerine baktığımızda öncelikle yabancı karşıtlığını ve göçmen
düşmanlığını görmekteyiz. Yerleşik kurumlara yönelik hoşnutsuzluk ve eleştiri beraberinde
kurumların, bu kurumlarda çalışanların ve kurumsal kültürün tasfiyesi elitlerin ve arkasına yaslandığı
liberal demokrasinin de tasfiyesine yardım edeceğinden bunlar gözden çıkarılabilecek unsurlar olarak
görülmektedir. Karizmatik lider ve halk kavramı popülizmin olmazsa olmazı olarak daha önce ifade
edilmiş ve bu kavramlara dair açıklamalar yapılmıştı. Yine sağ popülizmde sesiyle, görüntüsüyle,
hitabetiyle (çoğunlukla demagog) kitleleri peşinden sürükleyebilecek karizmatik bir lider önemli
unsurdur. Sağ popülist politikalar sonucunda kaçınılmaz olarak ortaya çıkacak olan ekonomik, mali,
siyasi, sosyal, diplomatik, askeri vb. sorunların çözümü için liderin etrafında kenetlenen halk
kitlelerine, liderin düzenli olarak gerçekleştirdiği etkili seslenişler, güçlü ülke, yeniden şahlanış ve
yükseliş vurgusu vb. gibi hamaset içeren konuşmalar yapılır (Zabcı, 2017, s. 27-43). Korumacı politikalar
ve liberalizm karşıtı söylemler, ‘diğeri’ olarak tanımlananların ihaneti ve kıskançlığı vurgusuyla askeri,
ekonomik ve diğer alanlarda elde edilen başarıların ön plana çıkarılması amaçlanarak ortaya çıkması
muhtemel hegemonya bunalımlarının önüne geçilmesi için güçlü propagandalara ağırlık verilir.
Popülist sağın halkı, kurtuluş bekleyen bir halk niteliğinde iken popülist solun halkı daha
çoğulcu ve talep eden bir özne niteliğindedir. Bu durum diğer tüm nitelikler gibi ülkeye, örneğe ve
modele göre farklılıklar göstermektedir (Yıldırım, 2017, s. 51-72). Popülizm talebi belli koşullar altında
ortaya çıkar. Özellikle toplumun varlığına yönelik tehdit algısının yüksek olduğu dönemlerde veya
siyasal sistemin toplumun önemli bir kesimini terk ettiğine dair bireysel algılar genele şamil hale geldiği
durumlarda kitleler hayatı ve olup biteni popülist bir gözle okumaya başlarlar (Mudde & Kaltwasser,
2019, s. 117-124). Sağ popülizmde halk homojen şekilde ve çoğu kez milli olarak tanımlanır. Lider asıl
olanın halk ve halkın istekleri olduğu vurgusunu ön plana çıkarmaktadır. Halka düşen, liberal
demokrasinin elitler ve kurumlar aracılığı ile kendisine çizdiği çemberi kırmak için, plebisiter yöntemler
ile karizmatik liderinin önünü açmak ve desteklemektir. Sağ popülist liderler normal şartlarda halk
tarafından soğuk ve itici görülen siyaseti veya siyasi talepleri rasyonel olup olmadığına bakmaksızın
halkın duygularına hitap etmesini sağlayarak toplum nezdinde siyaseti somut ve ilgi çekici hale
getirmektedirler (Moffitt, 2016, s. 146). Güncel küresel siyaset koşulları bağlamında sağ popülizmin sol
popülizme göre daha baskın bir konumda olduğu söylenebilir. Sağ popülizmin toplumun sosyoekonomik olarak orta ve alt kesimlerinden destek almaktadır. Bugün Avrupa’da AB ve yaygın
küreselleşmeye karşı tavır takınan Le Pen, zamanının çoğunu kentin periferisindeki kasabalarda
kampanya yürüterek geçirmiş; rakibi Macron ise gelişmiş kentlerdeki entelektüelleri tercih etmiştir
(Berezin, 2019, s. 186). Sol popülizm ise daha çok Avrupa’nın güneyinde yaygınlık kazanarak, ekonomik
ifadeler sıkça kullanılmıştır. Euro bölgesi krizine cevap olarak AB kemer sıkma politikasının
reddedilmesi sol popülizmin Avrupa’daki güncel örneklerindendir. Lakin popülist politikalar yalnızca
Avrupa ile sınırlı değildir. ABD’de Cumhuriyetçi ve Demokrat Parti üyeleri arasından çıkan sağ ve sol
SEFAD, 2022; (48): 199-220
Demokrasinin Güncel Tehdidi: Popülizm ___________________________________________________________ 207
popülist tezahürler gösterileblir. Bernie Sanders ve Elizabeth Warren gibi demokratların ekonomik
popülizmleri sosyal eşitsizliğe odaklanan solcu seçmenlerde kendisine taraf bulurken; Trump’ın
seçilmesi halkın sağ popülizmi tercih ettiğini doğrulamaktadır (The Economist, 2017). Sol popülizmin
hakim olduğu Latin Amerika’da ise Venezuella’da Hugo Chavez, Arjantin’de Juan Peron, Bolivya’da
Evo Morales sayılabilir. Japonya’da Shinzo Abe, Hindistan’da Modi (Moffitt, 2016) dünyanın gelişmiş
ve gelişmekte olan ülkelerin popülist olarak isimlendirilebilecek olan siyasileridir.
Popülizm Bir İdeoloji mi?
Popülizmin ne olduğuna dair hararetli tartışmalar sürerken, genel hatlar itibariyle popülizm kimi
çevreler tarafından bir siyaset yapma biçimi (Moffitt, 2016) kimi çevreler tarafından demokrasi sorunu,
kimileri tarafından toplumsal bir hareket olarak tanımlanırken, Canovan (2002), Mudde ve Kaltwasser
(2013) için ise popülizm bir ideoloji olarak nitelendirilmiştir. Sosyal bilimlerde diğer tanımlanması zor,
güvencesiz bir kavram olan ideolojiyi, popülizm ile yan yana getirmek ise sağlam fikir olarak
gözükmemektedir.
Popülizmin en çok alıntı yapılan tanımlamalarından birisi, toplumun halk ve seçkinler olarak iki
homojen ve karşıt gruba ayrıldığını düşünen ideolojidir (Mudde, 2004, s. 543). Tam da bu noktada
ideolojinin neliği problemi ortaya çıkar. İdeoloji kendi içerisinde tartışmalı bir kavram olmakla birlikte
(Freeden, 2011, s. 134-135) toplumsal düzeni açıklayan ve bu düzeni meşrulaştırmak, eleştirmek ya da
değiştirmek için kamusal eylem planlamaya yarayan fikir, düşüce ve tutum olarak tanımlanabilir. Bir
fikrin ideoloji sayılabilmesi için temel şart olan ‘tutarlılık’ ilkesinin, bir bukalemuna benzeyen popülizm
kavramı ile aynı satırda anılmasını tartışmalı kılmıştır. Toplumdan topluma, liderden lidere her
dönemin konjonktürüne göre icra edilen popülizm aslında henüz tanımlanma problemleri yaşıyorken
(Freeden, 2011, s. 88-89) tam anlamıyla bir ideoloji olarak nitelendirilemeyeceğinin sinyallerini
vermiştir.
Günümüzde en baskın teorik paradigma (Moffit & Torney, 2014) olarak zayıf merkezli ideolojik
çerçeve, Canovan ve Mudde’nin, Freeden’in (1998, s. 750) ideoloji üzerine morfolojik yaklaşımından
esinlenilerek çizilmiştir. Bu bağlamda Freeden’in (1998: 750) yapmak istediği tam olarak da ‘daha dar
siyasi kavramlar yelpazesine bağlı sınırlı bir çekirdek’ (a restricted core attached to a narrower range of
political concepts) oluşturmaktır. Popülizmin kendisini, liberalizm, sosyalizm, milliyetçilik gibi diğer
kalın –ya da tam- ideolojilere bağlama eğilimi (Mudde, 2004) ve Mudde ve Kaltwasser (2012) tarafından
özellikle bu bağlamda açıklanmıştır. Freeden (1998, s. 750-751) kalın -tam- ideolojilere açık fakat
sistematik olmayan şekilde bir dizi nitelik atfeder. Önemli bir iç bütünlük, geniş bir siyasi kavramlar
yelpazesine bağlı sınırlı bir çekirdek, toplumun siyasi sorunlarına makul ölçüde geniş yanıt bulabilirlik,
geniş kapsam, uyumlu ve karmaşık bir yapı gibi kesin bir kontrol listesi olmayan ve fakat Freeden’in
metinlerinden edinilen yorumlardır (Aslanidis, 2016, s. 90). Tam bir ideoloji bir toplumun gerektirdiği
genel kamu politikası planına bağlı tüm ana siyasi kavramların konfigürasyonlarını içerecektir
(Freeden, 1998, s. 750). İnce ideolojiler de kuşkusuz kalın ideolojilerle aynı türe dahil olsalar da bu
gerekli niteliklerden yoksun, ikincil bir morfoloji sergilerler. Freeden, zayıf merkezli ideolojileri, bir üst
kategorinin aşağı örnekleri, ideal bir ideoloji tipinin küçültülmüş alt versiyonu olarak kavramsallaştırır.
Mudde’e göre, popülizmi bir ideoloji saydığımızda ayırt edici bir niteliğe bürünerek türlerini
incelememiz ve tutarlı sonuçlara ulaşabilmemiz kolaylaşmaktadır (2017, s. 2-10). Mudde’ye göre
popülizm bir ideoloji olarak sistematik ve tutarlı olmaktan ziyade ‘saf halk’ ve ‘yozlaşmış elitler’
arasındaki agnostik ilişkiye dayanmaktadır. Dolayısıyla halk ve diğerleri arasındaki bu karşıtlık
uzlaşmayı imkansız kılmaktadır. Her daim halkın yanında olan popülizm, hem seçkincilik hem de
çoğulculuğun karşısındadır. Popülizm, seçkinciliğe karşı erdemli olarak nitelendirdiği halkı
savunurken; çoğulculuk karşıtlığı ile de toplumu homojen olarak görme eğilimindedir (Mudde &
SEFAD, 2022; (48): 199-220
208 __________________________________________________________________ Atıf Çiçekli - Aylin Çiçekli
Kaltwasser, 2012, s. 7). Ayrıca Mudde ve Kaltwasser’e göre (2012, s. 19) popülizmi bir ideoloji olarak
kategorize etmek, çalışmanın başından beri bir çerçeveye sokulamayan kavramın yerini belirleyeceği
gibi farklı zaman ve mekanlarda gerçekleşen popülizmler, ‘ideoloji’ kavramlaştırması sonucunda ortak
bir nitelik, tanımlama ve içerik altında toplanabilecektir (Mudde, 2017, s 12-14). Sosyalizm ve liberalizm
gibi ideolojilerle kıyasladığında ise tam bir ideoloji kadar kapsamlı olmadığını da eklemektedir
(Mudde, 2004, s. 543-544). Popülizmi zayıf merkezli (thin centered) bir ideoloji olarak tanımladığımızda
onu idealize eden ya da yeren bir nazarla değerlendirme açısından kurtulur ve demokrasiler üzerindeki
etkisini daha iyi analiz etme fırsatı buluruz (Kaltwasser, 2012, s. 195-196). Freeden, zayıf merkezli
ideoloji kavramını genişleterek feminizm ve ekolojik hareketler gibi hareket ve kavramların da tam
olarak ideoloji tanımına yetmeyeceğini dolayıyla bu kavramların da zayıf merkezli ideoloji olarak
değerlendirilmesi gerektiğini ifade etmiştir (1998, s. 145).
Diğer taraftan popülizmin bir ideoloji olmadığını savunan önemli bir kesim de söz konusudur.
Mouffe popülizmin pragmatik bir içeriğe sahip olmamasından hareketle popülizmin tek başına bir
ideoloji olarak kabul edilemeyeceğini ifade etmiştir (2019, s. 23). Minogue (1993: 4-7) hareket ve ideoloji
kavramlarını tekrar ele almış ve popülizmin bir hareket çerçevesinde kaldığını savunmuştur. Worsley
ise popülizmi bir ideoloji olarak değil, popülizmin ideolojik göstergeleri farklı hareketlerde mevcut olan
politik bir kültür formu veya kültürel form olarak tanımlamıştır (Laclau, 2007, s. 27-28). Loewenstein
popülizmin aslında bir ideoloji değil, bir dizi yönetme tekniğinin eklektik toplamı olduğunu belirtmiştir
(1937, s. 423) Ayrıca popülizmin, güçlü ve somut bir içeriğinin olmayışı olaylara karşı reaksiyoner bir
tavır takınması ideoloji etiketi ile anılmasını eğreti kılmaktadır (Canovan, 2002, s. 5-8). Popülizmin
ideoloji, seyrek merkezli ideoloji veya başka bir kavram ile tanımlanması başta da belirtildiği gibi
tanımlamaya kaynak teşkil eden içeriklerin olaya, zamana ve yere göre değişmesinden
kaynaklanmaktadır. Genel olarak kavramı çalışanların popülizmin insanlık tarihini derinden etkilediği
üzerinde hem fikir olduklarını ifade etmemiz yanlış olmayacaktır.
Popülizmin Temel Unsurları
Demokrasinin güncel bir tehdidi olarak popülizm, temel unsur olarak ‘halk’, karşıt unsur olarak
‘diğerleri/seçkinler/elitler’ ve temsil iddiası ile de ’lider’ üçlemesiyle tüm toplumu siyasetin içine dahil
eder. Zayıf merkezli bir ideoloji olarak popülizmin temel unsurlarını şöyle açıklayabiliriz: Öncelikle
muhatap kitle olan toplumda ‘halk’ kavramı tanımlanmak zorundadır. Popülizmin en zorunlu ve
olmazsa olmaz kavramı ‘halk’ ve ‘diğerleri’dir (Jagers & Walgrave, 2007, s. 323). Popülist halk kavramı
içinde hitap edilen kitlenin olduğu, genel iradeyi temsil eden, çelişkisiz, bütünsel ve homojen bir kitleyi
ifade etmektedir (Taggart, 2004, s. 117-127). Popülist halk tanımının sınırları çizilirken ezilmiş,
dışlanmış veya mağdur olmuş-edilmiş bir kitle hedeflenmelidir ki popülist halk dışında kalan ‘diğerleri’
ötekileştirilebilsin. Halk, yani hedef kitle birbirinden çok farklı kesimler olabilir; elitler karşısında
sıradan insanlar, kentliler karşısında köylüler, azınlık karşısında çoğunluk, popüler olan karşısında
popüler olmayanlar, seküler yaşam tarzını benimseyenler karşısında dindarlar, modern yaşam biçimi
karşısında geleneksel kesimler veya en çok kullanıldığı itibariyle sermaye ve kapitale sahip kitlenin
karşısında proletarya veya fakirler. Bu seçim, seçilen halk kitlesinin ve diğer kitlenin kendi içlerinde
benzer olduğu ve her iki grubun menfaatinin diğer grubun menfaatiyle mutlak çatışma içinde olduğu
varsayımına yaslanır. Seçilen halk kitlesinin hak ve menfaatlerini yalnızca kendilerinin savunduğu ve
diğerleri ile mücadele edilmezse halkın menfaatlerinin kaybolacağı iddiası sürekli tekrarlanır. Varlıkları
bu denkleme bağlı olduğu için diğerleri ile uzlaşma fikri hiçbir zaman düşünülmez ve çatışmacı dil
sürekli bir şekilde kendini yeniden üretir.
‘Diğerleri’ olarak seçilen toplumun önemli bir kısmı dışlanma, ötekileştirme ve şeytanlaştırma
politikalarına muhatap olurlar. Diğerlerinin gözden çıkarılması seçilen halk kitlesinin birleştirilmesi
için verilmesi gereken mecburi bir bedel veya feda edilen seçmen kitlesi olarak görülür; zira politika
SEFAD, 2022; (48): 199-220
Demokrasinin Güncel Tehdidi: Popülizm ___________________________________________________________ 209
yapıcının her seçmeni kazanma arzusu popülizmin demokrasiden ayrı düşünülemeyeceğinin en açık
örneğidir. Popülistler toplumun tamamının temsil iddiasında olmalarına rağmen her seçmene ulaşma
iddiasında değillerdir. Onlar, halk olarak tanımladıkları kesimin desteği sayesinde iktidara
ulaşabileceklerini düşünürler. O halk kesiminin tanımı da toplumun çoğunluğunu oluşturduğu
düşünülen grubu hedefler. Söz konusu çoğunluğun desteğiyle elde edilebilecek bir iktidar demokrasi
için yeterlidir. Zaten iktidara geldikten sonra halkın karşısındaki elitler ya da diğerlerini umursamayan
bir yönetim anlayışı benimsenir. Bu bizzat çoğunlukçu bir demokrasi tasavvurudur. Liberal ya da
çoğulcu demokrasi değildir. Bu süreç uzun vadede toplumsal kesimler arasındaki ayrılığın daha da
artmasına ve bir uçuruma dönüşmesine neden olur. Burada halkın, diğerlerinin karşısında yekpare,
bütüncül ve homojen haklı çoğunluk olarak tanımlanması, bu grubun dışında bırakılan kesimin azınlık
olarak nitelendirilmesine neden olur ve bu iki grup arasında ortadan kaybolması imkansız bir
karşıtlığın oluşması mümkün hale gelir. Diğerleri halk kitlesinden daha azdır ama muhatap oldukları
negatif politikalar dolayısıyla ‘halka’ ve popülist politikaları yürüten iktidara karşı yüksek bir
motivasyona da sahiptirler. Diğerlerini oluşturan toplumsal kesimin popülistlerin iddialarını
çürütebilmeleri ve onları yenilgiye uğratabilmesini birçok faktör etkileyebilir. Toplumların demokrasiyi
ne kadar içselleştirdiği, mevcut kurumsal yapının dayanıklılığı, siyasal elitlerin alacakları pozisyonlar,
sivil toplumun gücü, hukuki mekanizmaların özerkliği gibi pek çok unsur popülist lider veya partinin
başarısını etkileyecektir.
Popülizm için kolaylaştırıcı ve güçlendirici bir unsur da karizmatik liderlerdir. ‘Halk’ ve
‘diğerleri’ belirlenmesi sonrasında halkın lider ile arasında iletişimi engelleyecek veya düzenleyecek
her türlü kişi ve kurumun ortadan kaldırılması hedeflenir. Popülizmin liberal demokrasilere karşı
tavrının altındaki temel neden tam da budur. Popülizmde çok ciddi bir ötekileştirme ve temsil
mekanizmalarına karşı olumsuz bir pozisyon vardır (Taggart, 2004, s. 3-6; 117-119, 139-142). Çoğulculuk
karşıtı ve ötekileştirici politikalar ile dışlanan ve hatta şeytanlaştırılan diğerleri önemsiz kitleyi
oluştururken, asıl amaçlanan şey, halkın kendini önemli hissetmesini sağlamaktır. Beraberinde halka
ona daha önce verilmediği iddia edilen makam, mevki ve ekonomik imkanların aktarılması vaat
edilmekte ve hedeflenmektedir.
Popülist ideolojiyi benimseyen karizmatik liderler kurumsal yapılara karşı duruşlarını sadece
kamu kurumları, sivil toplum kuruluşları veya modern devletin kurum özelliği taşıyan birimlerine
karşı göstermekle kalmazlar, aynı zamanda kendi mensubu oldukları ve çoğunlukla kendilerinin
kurduğu partide dahi kurumsallaşmayı, ortak aklı, parti içi demokrasiyi ve liyakati istemezler. Emir
talimat düzleminde lidere en sadık ve sorgulamayan kişiler özellikle seçilerek görevlendirilirler. Bu
nedenle parti politikaları bazen gündem olsa da gerçek manada hiç önemsenmez ve karizmatik liderin
yönlendirmesi doğrultusunda hareket edilir (Weyland, 2001, s. 14). Şahsiyetçi lider ile halk arasında
özel bir bağ kurulması istenir ve bu bağı yönlendirecek, etkileyecek veya ortadan kaldıracak her türlü
kurum, yapı ve oluşum ortadan kaldırılmaya çalışılır (Leaman, 2004, s. 324). Halk adına konuşma
yetkisine tek başına sahip karizmatik lider halkın cisimleşmiş hali olarak kabul edilir (Finchelstein, 2017,
s. 313). Hatta bu durum o kadar ileri bir haldedir ki, yerel yönetimlerdeki yerel halkı temsil ile seçilen
yerel liderler de dahil olmak üzere hiç kimsenin, halkı temsil konusunda popülist karizmatik lider kadar
yetkilendirilmediği kabul edilir ve sürekli bu yönde propaganda yapılır. Liderin halktan beklediği;
plebisit yöntemiyle aldığı kararları onaylaması, sorgusuz bir biçimde liderlerine ve politikalarına
bağlanıp itaat etmesi, lider ile halkı arasındaki bağı bozmaya çalışanlara fırsat vermemesidir. Halkı
temsil eden lider, halk adına karar alır ve zamanla halk yerine geçer. Bu durum aynı zamanda halkın
siyasetin dışına itilmesi anlamına gelir (Vardar, 2010, s. 166).
Popülist temsilin monist karakteri liberal demokrasiye alternatif olarak ortaya çıktığı iddia
edilen popülist demokrasinin, aslında temsil krizi karşısında gerçek bir çözüm olmadığının da ispatı
SEFAD, 2022; (48): 199-220
210 __________________________________________________________________ Atıf Çiçekli - Aylin Çiçekli
niteliğindedir. Lider kendisine verilen desteğin bir ideoloji veya sınırları çizilmiş hedefler dahilinde
olmasını arzulamaz. Çünkü lider popülerliğini ve mevcudiyetini devam ettirecek ideolojileri ve
hedefleri uygun koşullara göre seçme ve değiştirme özgürlüğüne sahip olmak ister. Bu sebeple lidere
olan desteğin rasyonel değil, karizmaya dayalı duygusal bir çerçevede olması beklenir. Rasyonaliteye
veya ideolojiye dayanmayan, zayıf merkezli bir ideoloji karizmatik lidere sınırsız olmasa da çok geniş
sınırlara varan bir siyasal erk sağlamış olacaktır (Öztürk, 2020, s. 202). Prototip popülist bir liderden söz
etmenin mümkün olmadığını, ifade etmenin yanı sıra, siyasi partilerin de lider profilinin yanında
oldukça önemsiz kalabildiğini belirtmek gerekir. Yaygın eğilim popülist liderlerin seçim öncesinde
siyasi parti kurmaları olmasına rağmen, herhangi bir siyasi partiyi ele geçirip onu popülist partiye
dönüştürmeleri de olası bir durumdur. Başkanlık sistemi ise popülist liderlerin parti ilişkileri
konusunda elini daha da rahatlatmakta ve hatta siyasi parti olmaksızın liderin başa geçmesine imkân
ve olanak sağlamaktadır (Mudde & Kaltwasser, 2019, s. 22-87). Geniş halk kitlelerini memnun etmek
için basit bir dil kullanarak demagoji yapan popülist liderler (Pauwels, 2014, s. 1-2) karmaşık ve ciddi
sorunlara basit çözümler sunarak istismarcı bir siyaset güder (Streeck, 2017, s. 188-190) veya basit
çözümlerle halledilemeyecek durumlarda karmaşık, büyük nitelikteki kitleleri karşılarına alacak
sorunları hiç gündeme almamayı veya bunların hallini zamana yaymayı tercih ederler. Popülist liderler
muhalefette siyaset yaparken şeffaflık, açıklık ve hesap verebilirlik söylemleri ile siyasetlerini
şekillendirirken iktidara geldiklerinde bireysel ve kurumsal hesap verebilirlikten, şeffaflıktan,
kurumsallaşmadan ve prosedürlerden kaçınırlar (Moffitt, 2016, s. 147).
Liberal Demokrasi, Faşizm ve Popülizm İlişkisi
Popülizm ve demokrasi arasındaki tartışmalı, zor ama gerçek bir ilişkinin tam olarak ne
olduğuna ilişkin fikir birliği yoktur. Bazı teorisyenler popülizmin demokratik bir dürtüye sahip
olduğuna inanırken bazıları popülizmin demokrasiye tehdit oluşturduğunu bazıları da bunun
demokrasi için hem risk hem de düzeltici bir unsur olduğunu düşündüğü görülür (Bryder, 2009: 1015). Abt ve Rummens’e göre (2007, s. 415) demokrasi, siyasi bir sahnede bütünleşmiş toplum fikrine,
popülizm ise bireyselliği bastıran kolektif bir kimliğe dayanmaktadır. Ackermann’a göre ise popülizm,
siyasi partileri demokrasiye teşvik ederek, istikrara kavuşturabilir. Bu da sağlıklı bir demokrasinin
yeniden doğmasını sağlar (2003, s. 152-154). Popülizm, sosyal değişimlere karşı dengenin bozulduğu,
yeni bir dizi siyasi fikir, plan ve eyleme ihtiyaç duyduğu konusunda uyarandır.
Popülizm bir dereceye kadar halkın dikkatini ve motivasyonunu kamu işlerine yönelterek,
demokratik katılım ilkesine hizmet eder. Yine popülizm, demokrasinin kalitesi üzerinde düzeltici bir
unsur olarak hareket ettiği, marjinalleştirilmiş insan gruplarının entegrasyonunu, dahil edilmesini
kolaylaştırması ve bazı seçkinler tarafından bertaraf edilen gruplara ses olması açısından olumlu etkiye
sahiptir (Mudde & Kaltwasser, 2012, s. 21) denilebilir. Sessiz kalmış grupların sesi olması olarak
nitelendirildiği gibi popülizmin bu grupların siyasi entegrasyonlarını tam anlamıyla geliştirdiği
anlamına gelmez. Popülizmin siyasi düzeyde artan etkinliğini, demokrasinin krizinin bir işareti olması
sebebiyle popülizme ciddi bir tehdit olarak yaklaşmak kaçınılmazdır. 20. yüzyılın sonlarına doğru
siyasi anlamda artan rekabet, aşırı çatışma boyutlarına varan tartışmalar bugün demokrasinin ana
vatanı olarak görülen Batı’da da muzaffer bir kazanan olarak ortaya çıkmıştır. Bugüne dek Batı
demokrasisinin her türlü aşırılıkçı eğilimi bastıran yapısı, günümüzde popülist siyasi güçlerin ön plana
çıkarak gelenekselden ayrıldıkları çizgiyi belirginleştirmiştir. Popülist parti ve hareketler, neredeyse
tüm Batı demokrasilerine nüfuz ederek, nefret, korku, özgürlük, güvenlik, terör ve göç konularına dair
yoğun bir tartışma içine girmiştir.
Siyasi bir tarz düzeyinde popülizm ve demokrasi arasındaki temel farklılık, liderlerin durumları
değerlendirme biçimleridir. Demokrasi gerçek verilere dayanarak, görüşleri bu temelde ifade eder;
popülizm ise tersine olayları tersine çevirme, maskeleme ve çarpıtma sanatıdır. Dolayısıyla demokratik
SEFAD, 2022; (48): 199-220
Demokrasinin Güncel Tehdidi: Popülizm ___________________________________________________________ 211
olana aykırı bir siyasi yöntemdir. Anti-elitist tutum ve demokrasi üzerindeki deforme edici güçle
birlikte popülizm, özellikle liderin sesi ile halkın temsilinin gerekliliğine dayanır. Popülizm, seçkinlere
karşıdır, fakat faşizmin aksine demokrasiye meydan okumaz. Amacı kitle toplumunu homojen ve siyasi
olarak aktif bir varlığa dönüştürmeye çalışır (Canovan, 2002: 10-13).
Karmaşık ve tartışmalı bir kavram olan popülizmin, şeffaflık, sivil özgürlük, hukukun üstünlüğü,
hesap verebilirlik, azınlık hakları gibi konulara ağırlık veren ‘liberal demokrasi’ ile ilişkisi söz konusu
olduğunda popülizm ve liberal demokrasi arasındaki tedirgin edici ilişkiyi analiz etmek gerekir.
Popülizm ve demokrasi arasındaki girift ilişki ‘halk egemenliği’ ilkesini temele almaları ile ortak bir
noktada buluşur. Popülizm ve demokrasi arasındaki ilişkiyi literatürde Kaltwasser (2012, s. 184-208)
radikal-liberal-minimal yaklaşımı ile yine Mudde ve Kaltwasser’in (2019, s. 97-106) yaptığı ortak
çalışmada popülizmin dönemin konjonktürel yapısına göre iyi ya da kötü olarak adlandırılabileceği
tartışılmaktadır. Laclau (2007, s. 190-191) popülizm ve demokrasi arasındaki ilişkiyi demokrasinin
demokratikleşmesi olarak tanımlamaktadır. Canovan (2002, s. 9-12), pragmatik ve kurtarıcı gibi iki
özelliği bulunan popülizmi modern demokrasinin kurtarıcısı; Arditi ise (2010: 16); demokratik siyasetin
‘iç çeperi’ olarak nitelendirmiştir.
Bir seçim demokrasisi olarak nitelendirebileceğimiz liberal demokrasi –ki sonucu belirsiz olan,
düzenli, özgür ve adil seçimlerin yapıldığı ve vatandaşların tam oy hakkına sahip olduğu bir
demokrasi- aynı zamanda bazı temel sivil ve siyasi hakları da barındırır. Bunlar, kişinin meşru
menfaatlerini koruma, siyasi, sosyal ve kültürel inançlara sahip olarak bunları devlet müdahalesi
olmaksızın ifade edebilme özgürlüğü gibi haklardır. Bir rejimin bugün demokratik olarak ifade
edilebilmesi için bireylerin, vatandaşların ve azınlıkların özgürlüğünü güvence altına alması gerekir.
Bu güvence ise hukuk kuralı ile anayasal olarak sağlanır, hükumet daha da sınırlandırılır. Bu şekilde
anlaşılan demokrasiye genellikle anayasal ya da liberal demokrasi denir (Plattner, 2010, s. 84).
İkili ve çoğu zaman çatışan hedeflerin eş zamanlı olarak uygulanmasında (çoğunluğun
egemenliği ve bireysel özgürlük) hem çoğunluk hem de bireyler ve azınlıklar tarafından
memnuniyetsizlikler ortaya çıkar. Çoğunluk, halk iradesinin engellendiğini ve çeşitli ekonomik ve diğer
çıkarların kamu yararından ziyade özel amaçları uğruna kullanıldığının iddia ederken; azınlıklar ise
hükumetten adil bir şekilde ilgi görmediklerini, baskın seçim çoğunluğuna duyarlı siyasi liderler
tarafından ihmal edildiklerini düşünürler. Her halükarda, kilit nokta liberal demokrasinin doğasında
var olan uzlaşmaların hem çoğunluğu hem de azınlığı hoşnutsuz bırakan bir denge olmasıdır (Plattner,
2010, s. 86). Her iki tarafta da var olan bu hoşnutsuzluk ve güvencesizlik tarafları bir araya getirilmesini
zorlaştırır. Liberal demokrasinin başarısı bu iki unsur arasındaki denge ise dengenin bozulması
durumunda popülizm olarak bilinen demokratik düzensizlik ortaya çıkar (Albertazzi & Müeller, 2013,
s. 348).
Popülist ideolojinin liberal demokrasi ile en güçlü şekilde anlaşmazlığa düştüğü noktalar,
bireysel haklar, ifade özgürlüğü ve güçler ayrılığıdır. Bireysel hakların kutsallığı, tanım gereği
çoğunluğun hakları, azınlığın haklarına göre önceliğe sahip olamaz; ifade özgürlüğü söz konusu
olduğunda halkın homojen değil aksine sayısız farklı topluluktan oluştuğunu sürekli hatırlatır ve son
olarak güçler ayrılığı ilkesi ile de yöneticilerin halkın iradesini nasıl kullanacağına dair kısıtlamalar
getirir (Crouch, 2019, s. 125).
Liberal -temsili- demokrasilerde bir temsil krizinin olduğu bir gerçektir. Liberalizm,
demokrasilerin salt halk iradesi ile hareket etmelerine belli kısıtlar getirmektedir. Hukukun üstünlüğü,
çoğulculuk vb. liberalizmin öne çıkan unsurları halkın tercih ve eğilimlerinin rasyonellik üzerinden
değil, sistemin hakları ve özgürlükleri güvence altına alma kaygısı üzerinden kontrol etmeye çalışır.
Liberal demokrasi halk iradesiyle haklar, özgürlükler ve çoğulculuk ilkesinin hassas bir denge
SEFAD, 2022; (48): 199-220
212 __________________________________________________________________ Atıf Çiçekli - Aylin Çiçekli
içerisinde olduğu bir ‘check and balance’ sistemi kurmayı amaçlar. Popülistler buradaki kontrol ve
denge sisteminden rahatsızdırlar. Bir yönüyle bakıldığında popülizmi siyasetten ayırt etmek de
mümkün değildir. Popülistler etrafındaki kontrol çerçevesinden rahatsız olan halkı (elitler ve kurumlar
üzerinden tanımlanan) liberalizme duydukları tepki üzerinden mobilize etmeye çalışmaktadırlar.
Çünkü halk kendi başına harekete geçmiş değildir, liberalizme karşı politize edilen bir konuma sahiptir.
Popülizm ve popülist politikaların demokratik olmadıklarını ifade etmek doğru olmayacaktır. Doğru
ifade popülizmin liberal demokrasiye karşı olduğudur (Mudde & Kaltwasser, 2019, s. 1-14). Demokratik
bakış içinde popülizmin çok açık şekilde halk egemenliği ve çoğunluk yönetimi ilkelerini savunduğunu
da ifade etmeliyiz (Mudde & Kaltwasser, 2012, s. 84).
Popülizmi faşizm çizgisinde gören ve okuyan ciddi bir kitle de söz konusudur. Amerika Birleşik
Devletleri’nde Donald Trump’ın ve Avrupa’da sağ kanattaki partilerin seçim başarısı gibi siyasi
gelişmeler, medyada faşizm ve popülizm terimlerinin beraberce kullanımında bir canlanma yaratmıştır.
Faşizm, İtalya’da Mussolini’nin rejimini spesifik olarak tanımladığı terim olarak zamanla siyasi
analistler tarafından analitik bir kategori olarak kullanılmıştır. Bahsi geçen coğrafyalarda yaşanan bu
gelişmeler yeni bir devletçilik ve otoriterlik çağına işaret ederken, demokratik kurumların zayıflama
sinyallerini de vermektedir. Popülizm ve faşizm arasındaki temel farklılık; popülizmin açık-seçik bir
ideoloji olmaktan uzak, değişen popüler tercihler olmasıdır (Griffin, 1995, s. 8-24). Günümüzün değişen
siyasi ortamında popülizm, Donald Trump ve Marine Le Pen gibi farklı kişileri birleştiren ortak bir
kategori olarak işlev görmektedir. Ekonomik hayatın ulusal pazardan küresel ölçeğe taşınması, mülteci
krizleri, küresel köktenci inançların canlanması gibi siyasi değişimi körükleyen zorluklara karşı mevcut
sosyo-politik düzenlemeleri yetersiz kılmaktadır. Dolayısıyla faşizm ve popülizm tartışmaları da son
dönemde en çok başvurulan yöntemler olmuştur (Berezin, 2017, s. 2). Faşizm, tüm kültürel aygıtlar
dahil olmak üzere, devlet gücü ve kapitalizmin tam bir konsolidasyonu hedefiyle, popülizmin ilkelerini
ileriye taşır. Faşizm, yaşayan tüm toplumsal gerçekliğin olumsuz bir görüntüye zorlanarak devrimin
negatif imajı olarak kavramsallaştırılabilir. Bu insan merkezli bir faaliyet olan emeğin, faşizm tarafından
üretim karşıtı olarak düşünülmesine sebep olur. Faşist devlet kavramı, varsayılan olarak totaliterdir;
buradaki amaç ise kapital mülkiyet hakkı ve artı-değeri korurken emperyalist büyümenin temelini
oluşturan nüfusu bastırmak ve disipline etmektir (Wilson, 2020, s. 4). Var olan bu mutlak gücün ele
geçirilmesi ve elde tutulması ise esastır. Faşizm, söylem ve imgeleminde popülizmin geçmişinin
yenilenmesi amacından faydalanmış olsa da; bir devlet ve halkının yeniden doğuşunu başlatmak
amacıyla işleri daha da ileri götürür (Ulrich, 2016, s. 23-48). Halkın birliği, toplumsal sınıfların ya da
politik partilerin ortadan kaldırılarak, yerini örgütsel bir yapı olarak milletin alacağı yanılsamasını
içerir. Faşizmin amacı, ‘birlik’ teriminden anladıkları ezen ve ezilenin yani ‘halk’ ve ‘diğerleri’nin
şiddetle birleştirildiği bir egemenlik yapısı oluşturmaktır. ‘Birlik’, eşitlik değil ‘tahakküm’ ilişkisinden
ibarettir. Avrupa’da Brexit, Trump’ın ABD Başkanlık seçimi, Fransa’da Le Pen’in yükselişi gibi
durumlar, insanlık üzerinde popülist esaretin hakim olduğu, dolayısıyla bu durumun da Mussolini
faşizminin yoksa geri mi geliyor tehdidi olarak görüldüğü yorumunu beraberinde getirmektedir.
Günümüz siyasi manzarası içinde Avrupa’nın II. Dünya Savaşı sonunda popülizmin faşizme yenik
düştüğü sürecin tekerrür mü edeceğine yönelik endişelerin oluşmasına sebep olmaktadır.
Finchelstein’e göre (2017, s. 247-248) Trump gibi bir figürü popülist yapan şeyin toplumu halk ve
diğerleri olmak suretiyle iki kampa bölmesi, entelektüellere, bilgi ve kültüre karşı gururlu bir
düşmanlık, kutuplaştırıcı görüşleri teşvik etme, rakibi şeytanlaştırma, yasama, yürütme ve yargıyı hor
görme ve özgür basına hoşgörüsüzlük gibi örnekler sayılabilir. Amerikan demokrasisi zor bir süreçten
geçiyor olsa da hala popülizm ile faşizm arasında ‘şiddet’ kullanımının ciddi bir fark olarak durduğu
söylenebilir. Faşist otoritenin dayatılması için zorunlu bir aygıt olarak şiddet, kilit bir unsurdur. Sokak
şiddeti ile başlayan süreç devletin militarize olmasıyla devam eder. Faşist liderler, iktidarı yalnızca halk
desteğiyle değil militer eylemlerle de elde ederler. Popülizm ise, düşük düzeyde fiili şiddeti söylemsel
SEFAD, 2022; (48): 199-220
Demokrasinin Güncel Tehdidi: Popülizm ___________________________________________________________ 213
şiddetle birleştirerek, demokrasiyi otoriterleştirerek amacına ulaşır. Faşizm ve popülizm arasındaki en
temel fark ise, faşizmin demokrasi olmamakla birlikte popülizmin demokrasi içinde ama demokrasiyi
baltalayarak yoluna devam etmesidir (Finchelstein, 2017,s. 249-254).
Liberal demokrasi, faşizm ve popülizm denklemini toparlayacak olursak; popülist düşünce
liberalizmin demokrasi üzerindeki çoğulculuk baskısını demokrasiyi kısıtlayan bir unsur olarak görüp
ortadan kaldırılması gerektiğini dile getirmektedir. Popülizm tıpkı faşizm gibi krize işaret ediyor, kriz
varsa popülizm vardır. Dolayısıyla popülist politikalar uygulanan ülkelerde krizler ve Schmitt’ci
çizgide ‘olağan üstü haller’ hiç bitmediğinden sıra dışı politikalar sürekli bir birini izlemektedir
(Rummens, 2017, s. 562). Popülizm, arka planda ideolojik olarak Schmitt’in ‘istisnai durum’ kavramına
yaslanır. Alman siyaset bilimci ve hukukçu Carl Schmitt ‘istisnai durum’ kavramıyla genel olarak siyasal
hayatın pratiğinde yaşanabilecek kriz ve kritik an durumlarından bahseder. Schmitt’e göre acil bir
durumun ne zaman söz konusu olabileceği ve böyle bir durumda nelerin meydana gelebileceği kesin
olarak belirlenemez. Egemenliğin millete ve onun temsilcisi olan parlementoya ait olması ilkesi ve
anayasal güvenceler, bazı koşullarda ki bu koşullar ‘istisnai durum’ koşullarıdır, kısmen önemini
kaybetmektedir (Vergin, 2017, s. 107). Schmitt’e göre eğer demokrasinin, kendisinin ortadan
kaldırılması için kullanılması tehlikesi ortaya çıkarsa, radikal demokrat, bir karar vermek zorundadır.
Ya çoğunluğa karşı da demokrat kalacaktır ya da demokrat olmaktan vazgeçecektir. Yani Schmitt’in
deyimiyle, ‘demokrasinin, gerçekleştirilmesi gereken hakiki demokrasi adına askıya alınması’ durumu ortaya
çıkar (2006, s. 44–45). İstisnai durumda, egemen konumdaki kişi veya kişiler yasaları askıya alır, istisna
halini uygular ve bunun sonucunda mevcut düzeni korumak üzere yasaları tekrar yapılandırırlar
(Schmitt, 2016, s. 15). Acil bir durum veya kriz yoksa istisnai durum da yoktur, dolayısıyla popülist
politikanın özellikle sağ popülizmin faşizm ithamı onların aynı kaynaktan beslenmesinden ileri gelir.
Popülizm ile faşizm arasındaki temel fark popülizmin kısmi de olsa demokrasinin içinde kalması,
liberal demokrasinin oluşturduğu kurumlara ve elitlere karşı mücadele ederek varlığını
sürdürmesiyken faşizm demokrasiyi tüm içerikleri ile ortadan kaldırmaktadır. Mouffe’ye göre (2019, s.
26) Schmitt liberalizm ile demokrasi arasında çatışma olduğunu ifade ettiğinde haklıydı, haksız olduğu
husus ise çatışmanın liberal demokrasiyi ortadan kaldıracağı iddiasıydı. Popülistlerin faşistlerden farklı
olarak demokrasiyi ortadan kaldırma iddiasında olmamalarının temel nedeni küresel konjonktürün
uygun olmaması olabilir. Hatta 1930’lu yıllarda yaşıyor olsaydık sol popülizm uygulayan ülkelerin
komünizme, sağ popülizm uygulayan ülkelerin ise faşizme döneceklerini ve bu şekilde
adlandırılacaklarını ifade etmek yanlış olmayacaktır.
SONUÇ
19. yüzyıldan bugüne kimi zaman zayıflayarak kimi zaman ise yeniden güçlenen bir gerçeklik
olarak toplumları kuşatan popülizm, özellikle günümüzün neo-liberal politikaları ile artan eşitsizlikler
neticesinde reel politikte yoğun olarak kullanılan siyasi bir pratik haline gelmiştir. Liberal demokrasinin
açmazı olarak elitlerin oluşumu ve kurumların güçlenmesi demokrasinin pratikte uygulanmasını
negatif yönlü etkileyen durumlar yaratarak popülizmin önünü açmakla kalmamış, aynı zamanda artan
ekonomik eşitsizlikler, fırsat eşitsizlikleri, göçmen karşıtı politikalar, ırkçı ayrımcılıklar zamanla
demokratik kurumlara olan güveni derinden sarsarak, halkın gerçek temsilcisi olduğunu iddia eden
popülist kişi ve oluşumların önünü açmıştır.
Popülizm kavramının tanımlanmasının zorluğu bu fenomeni kavramaya çalışan farklı
yaklaşımların meydana gelmesine neden olmuştur. İdeolojik, söylemsel ve siyaset tarzı yaklaşımları ile
birbirini tamamlar nitelikte içerik, biçim ve işlev ayrımları ile popülizme daha bütüncül bir bakış açısı
oluşmasına olanak sağlamıştır. Toplumu, ‘halk’ ve ‘elitler’ olarak iki eksende değerlendiren
popülizmde her siyasi hareket ve farklı ideolojiler kavramı kendi bakış açısından ele alarak kitleleri asıl
SEFAD, 2022; (48): 199-220
214 __________________________________________________________________ Atıf Çiçekli - Aylin Çiçekli
problemden uzaklaştırmakta, kendi siyasi emelleri neticesinde gündemi belirlemektedir. Anti-elitist ve
anti-pluralist bir bakış açısına sahip olan popülizm, iki karşıt ve homojen gruba ayırdığı halkı, ‘halkın
genel iradesi’ çerçevesinde siyasetin bir parçası yaparak, bu kavramlar siyasetin amacı dahilinde
yeniden, yeniden oluşturulmaktadır. Halkın genel iradesi üzerinden kendilerini meşrulaştıran popülist
aktörler, halkın biricik temsilcisi olarak hareket ederek bu noktada liberal demokrasinin altını
oymaktadır. Halk ile seçkinler arasında bağın kopmasıyla ortaya çıkan popülizm, bu noktada
demokrasilerdeki hukukun üstünlüğü ve halk egemenliği ilkesi ile çatışma halindedir.
Popülizmde halkın homojen bir birlik olarak tanımlanması, bireysel farklılıkları bastırarak,
demokrasilerdeki katılım ilkesini hiçe saymaktadır. Dolayısıyla, demokrasilerdeki çoğulculuk ilkesi
popülizmin homojenlik ilkesi altında hezimete uğratılmaktadır. Popülizmde halk ve seçkinler
ayrımında şekillenen şeytanlaştırılmış diğerleri, demokrasinin inşa etmeye çalıştığı ‘kolektif kimlik’
oluşumunu sekteye uğratarak halkın bir bütün olarak değerlendirilmesine engel olmaktadır. Bu denli
kutuplaştırılan halk, insan haklarının uygulanabilirliği için de büyük tehdit oluşturmaktadır.
Popülizmin güya homojenleştirdiği ‘gerçek halk’ dışında kalanlar evrensel insan haklarının dışına
itilerek hak ihlallerine sebep olmaktadır. Özellikle sağ popülizmde uygulanan yabancı düşmanlığı,
milliyetçilik gibi dışlayıcı unsurlar ile faşizmin uygulanırlığı arasında benzerlikler dikkat çekmektedir.
Popülizm ve faşizm arasındaki temel farkın şiddet kullanımı olduğu bilinmekle birlikte popülizm,
liberal demokrasi ile faşizmin arasına konumlandırılabilirken demokrasiyi temelinden sarsan bir
yöntem olduğu söylenebilir.
Tüm eleştirel açıklamalar nihayetinde popülizmin demokrasiyle var olduğu, ancak demokrasiye
meydan okuduğu görüşünü desteklemektedir. Popülizmin demokrasiye destek olduğunu iddia
edenlerin kendilerine demokrasinin nihai olarak ne olduğunu sormaları gerekmektedir. Demokratik
uzlaşım, insanların birlikte yaşamak istemelerini ve egemenliklerini belirli ilkelere göre ve belirli
kurumlar aracılığıyla ifade etmeyi kabul etmeleri anlamına gelir. Demokrasi ancak, halk demokratik bir
kültürü içselleştirdiğinde ve ‘devlet’ yaşamına katıldıklarında var olabilirler. Bahsi geçen demokratik
uygarlığın temelleri de bir ülkede yaşayan tüm insanların hukuk önünde eşitliği, güçler ayrılığı, çıkar
çatışmaları yerine sosyal sosyal uyumun bir gündelik pratik olarak uygulanması ve kolektif toplum
bilinci ile gerçekleşebilir.
SEFAD, 2022; (48): 199-220
Demokrasinin Güncel Tehdidi: Popülizm ___________________________________________________________ 215
SUMMARY
Populism has become a worldwide phenomenon of which its effects are, one way or another,
being felt by the ordinary people ever-increasingly day by day. Although numerous studies have been
conducted around the phenomenon, achieving a thoroughly complete definition of populism is still
problematic. This is because, for the most part, what populism is thought to encompass tends to change
with each different case. While the phenomenon is mainly considered to lie within the sphere of political
science or sociology, other scientific fields has also started to show interest in studying populism as it
penetrates into almost all aspects of life. However, as more perspectives and case studies are included,
populism has gradually become more of an amorphous phenomenon whose definition is ever changing.
In effect, it is doubtful that any definition that is intended to capture the full meaning of populism will
not be overrun by an alternative as time progressed. Every discussion over populism, by adding
increasing number of new parameters each time, has contributed to the complexity of the phenomenon
as well as to the difficulty of classifying the term. Thus, precisely pinpointing where populism is rooted
in the theoretical ground and fitting it in a well-defined framework are difficult tasks. Nevertheless,
certain dominant approaches to populism has stood out among others in the extant literature
accumulated in recent years: The ideational approach, the discursive approach and the political strategy
approach.
Mudde’s ideational approach defines populism as an ideology and focuses on the (in)consistent
applicability of populism regardless of time and space. According to Mudde, populism is an ideology
that splits society into two antagonist parties, the “pure people” and the “corrupt elite”, where politics
should be based on the “general will” of the former, not the latter. While populism is regarded as the
application of a simple emotional discourse by Mudde, he also characterize it as political opportunism.
In Mudde’s definition of populism, three fundamental elements attract attention. First, populism is not
a consistent ideology, no matter what kind of meaning is attached to or limits drawn around it. Second
is the binary classification of society as the “people” and the “other”. The third and final element of his
populism definition is the concept of “general will”. Relying on general will, the “leader” is legitimated
as the voice of “people” and the protector of their sovereignty.
In the discursive approach established by Laclau, the focus is on the discursive construction of
the agnostic relation between the “people” and the “other”. Laclauian discursive approach shifts the
discussion on populism from the context to the form. Populism can often be utilized to sustain societal
harmony by demonizing a certain group of people, which, for Laclue, is one of the most problematic
aspect of populism. In such a case, all differences among people becomes equidistant to one another
with respect to the differences attributed to the group being marginalized. This approach to populism,
which often receives credit from contemporary populist politics, marginalizes the identity of small
groups by drawing upon their relatively small population size and/or some of their attributed
characteristics.
The “leader” is assumed to be a central political figure neither in the ideational nor in the
discursive approach to populism. As opposed to both approaches that consider “people” as the main
political subject, the political strategy approach maintains that the central role in politics is assumed by
the “leader” who claims to act on behalf of people. From this perspective, populism is not a mass
movement originated from the bottom, i.e. the people, but a top-down strategy that is being
implemented in concordance with the leader’s own goals.
Until recently, populism has been identified with the Latin American politics, but today, having
acquired a more universal ground, populism has become a political method that is used in countries
outside the continent including the developed European states. Starting with the Narodnik movement,
SEFAD, 2022; (48): 199-220
216 __________________________________________________________________ Atıf Çiçekli - Aylin Çiçekli
other various names and movements in politics have also started to be identified with populism, i.e. the
Nasser administration in Egypt, Peronism in Latin America, Modi in India, Donald Trump in USA, and
Le Pen in France.
After a decades-long continuation of stationary political systems, the 21st century paved the way
to the establishment of more fluid political systems. Ability to sustain welfare started to be threatened
by rising poverty and unemployment, ethnic diversification of national populations, and intensive
urbanization. Moreover, international terrorism and global economic crises made politicians focus on
populist solutions more frequently.
Albeit difficulties in defining populism, most often due to its dynamically unstable nature and
intricate relations with other ideologies, the politics of the “Right” and “Left” also signifies another
important dimension in the populism discussion. While some researchers ascribe populism only to the
politics of the Right, Mouffe maintains that populism can be utilized by either parties. While the
discourse of Right populism is built upon the authoritative protection of traditional values and private
property, the populist discourse of the Left focuses on the equal distribution of resources. From the
perspective of Right populism, the public is regarded as no more than ordinary people awaiting
salvation, whereas the Left populism approaches to public as a more pluralist and demanding subject
in the society.
Populism, as a contemporary threat to democracy, integrates the public as a whole into the
politics by the help of a triad: The “people” as the fundamental element, the “others/elites” as the
antagonist element, and the “leader” as the figure legitimately representing people.
No consensus has been drawn upon the nature of the relationship between populism and
democracy. While some theoreticians believe that populism is a real threat to democracy, others defend
that populism has an impetus on democracy. Also, researchers who regard populism both as a risk to
as well as a reparative element for democracy should not to be overlooked. Populism, to a certain
degree, can serve to the principle of democratic participation by directing people’s attention and
motivation to the public affairs.
There are also non-negligible number of researchers for whom populism holds great similarities
with fascism. However, the main difference between the two is that while populism, far from being a
clear-cut ideology, is usually practiced upon changing popular preferences, fascism aims at the
construction of sovereignty through the “unification” of the oppressed and the oppressor, i.e. “the
people” and “the others”, by force.
As a consequence of rising inequalities following the spread of neo-liberal policies, populism has
started to be practiced more often in realpolitik and surrounded societies since the beginning of the 19 th
century. Almost all critical approaches to populism accept that populism has sprung with the political
space provided by democracy, but has become a practice that begins to threaten democratic societies
today. Researchers who defend that populism endorses democracy have to ask themselves what
democracy ultimately means. Democratic convention, indeed, implies the existence of a mutual will and
approval by people on the idea of living together and represent their sovereignty by means of certain
principles and institutions. Democracy can only exist when people interiorize a democratic culture and
participate in the sphere of the “state”. A democratic civilization, then, can only be founded when all
people are equal before the law, the division of powers applied, social harmony achieved and a
collective social conscious formed.
SEFAD, 2022; (48): 199-220
Demokrasinin Güncel Tehdidi: Popülizm ___________________________________________________________ 217
Makale Bilgileri
Etik Kurul
Kararı:
Etik Kurul Kararından muaftır.
Katılımcı
Rızası:
Katılımcı yok.
Mali
Destek:
Article Information
Ethics
Committee
Approval:
Informed
Consent:
Exempt from the Ethics Committee
Decision.
Çalışma için herhangi bir kurum ve
projeden mali destek alınmamıştır.
Financial
Support:
No financial support from any institution
or project.
Çıkar
Çatışması:
Çalışmada kişiler ve kurumlar arası
çıkar çatışması bulunmamaktadır.
Conflict of
Interest:
No conflict of interest.
Telif
Hakları:
Telif hakkına sebep olacak bir
materyal kullanılmamıştır.
Copyrights:
No material subject to copyright is
included.
No participant.
Ethical Statement/Etik Beyan: Bu çalışmanın hazırlanma sürecinde bilimsel ve etik ilkelere uyulduğu ve yararlanılan tüm
çalışmaların kaynakçada belirtildiği beyan olunur. / It is declared that scientific and ethical principles have been followed while
carrying out and writing this study and that all the sources used have been properly cited. (Atıf Çiçekli, Aylin Çiçekli)
Telif Hakkı&Lisans/Copyright&License: Yazarlar dergide yayınlanan çalışmalarının telif hakkına sahiptirler ve çalışmaları CC
BY-NC 4.0 lisansı altında yayımlanmaktadır. / Authors publishing with the journal retain the copyright t o their work licensed
under the CC BY-NC 4.0.
Atıf Bilgisi / Cited as: Çiçekli, A. & Çiçekli, A. (2022). Demokrasinin Güncel Tehdidi: Popülizm. Selçuk Üniversitesi Edebiyat
Fakültesi Dergisi, (48), 199-220. DOI: 10.21497/sefad.1218430
KAYNAKÇA
Abts, K. & Rummens, S. (2007). Populism versus democracy. Political Studies, 55(2), 405-424.
doi:10.1111/j.1467-9248.2007.00657.x.
Ackermann, A. (2003). The idea and practice of conflict prevention. Journal of Peace Research, 40(3), 339347. https://www.jstor.org/stable/3648335.
Albertazzi, D. & Müeller, S. (2013). Populism and liberal democracy. Government and Opposition. 48(3),
343-371. doi:10.1017/gov.2013.12.
Arditi, B. (2010). Liberalizmin kıyılarında siyaset: Farklılık, popülizm, devrim, ajitasyon (E. Ayhan, Çev.).
İstanbul: Metis Yayınları.
Aslanidis, P. (2016). Is populism an ideology? A refutation and a new perspective. Political Studies, 64,
88-104. https://www.illiberalism.org/paris-aslanidis-is-populism-an-ideology-a-refutation-and-anew-perspective/.
Ateş, K. (2018). Popülizm eleştirisinin eleştirisine eiriş: Halkı savunmak gerekir. Birikim, 353, 54-65.
Belge, M. (2018). Siz isterseniz… popülizm üzerine yazılar. İstanbul: İletişim Yayınları.
Berezin M. (2017). Populism as collateral damage: Opportunities for comparative analysis. Trajectories
Newsl. Am. Sociol. Assoc. Comp. Histor. Sociol. Sect. 28(3), 2–4.
Berezin, M. (2019). Fascism and populism: Are they useful categories for comparative sociological
anaylsis?. Annual Review of Sociology, 4. https://doi.org/10.1146/annurev-soc-073018- 022351.
https://www.annualreviews.org/doi/full/10.1146/annurev-soc-073018-022351#_i22.
Bobbio, N. (1999). Sağ ve sol: bir politik ayrımın anlamı (Z. Yılmaz, Çev.). Ankara: Dost Kitapevi Yayınları.
Bryder, T. (2009). Populism – a threat or a challenge for the democratic system? Xenophobia, politics and right
wing populism in Europe, University of Copenhagen, Faculty of Social Science, Department of
SEFAD, 2022; (48): 199-220
218 __________________________________________________________________ Atıf Çiçekli - Aylin Çiçekli
Political Science.
https://politicalscience.ku.dk/international_students/present_international_students/taking_exam
s/past_papers/Populism___a_threat_or_a_challenge_for_the_democratic_system.pdf.
(10/07/2022).
Canovan, M. (2002). Trust the people! Populism and the two faces of democracy. Political Studies, 47(1),
2-16. https://doi.org/10.1111/1467-9248.00184.
Crouch, C. (2019). Post-democracy and populism. The Political Quarterly. 90(1), 124-137.
doi:10.1111/1467-923X.12575.
Fassin, E. (2018). Popülizm: büyük hınç (G. Kırnal-İ. Kocael, Çev.). Ankara: Heretik Yayınları.
Finchelstein, F. (2017). From fascism to populism in history. California: Uni. Of California Press.
Freeden, M. (1998). Is nationalism a distinct
765.https://doi.org/10.1111/1467-9248.00165.
ideology?.
Political
Studies.
46(4),
748-
Freeden, M. (2011). İdeoloji (H. Gür, Çev.). Ankara: Dost Yayınları.
Griffin, R. (1995). Fascism. Oxford: Oxford University Press.
Jagers, J. & Walgrave, S. (2007). Populism as political communication style: An empirical study of
political parties’ discourse in Belgium. European Journal of Political Research, 46, 319-345. Doi:
10.1111/j.1475-6765.2006.00690.x
Kaltwasser C. R. (2012). The ambivalence of populism: Threat and corrective for democracy.
Democratization, 19 (2), 184-208. Doi: 10.1080/13510347.2011.572619
Kurtbağ, Ö. (2020). ABD’de yükselen popülist dalga ve trumpizm: Neo-liberal küreselleşme, ekonomik
kriz, siyasetin işlevsizleşmesi ve elitizme karşı bir geri tepki mi?. Akademik Barış, 13(26).
https://www.acarindex.com/pdfs/192731
Laclau E. & Mouffe C. (2017). Hegemonya ve sosyalist strateji radikal demokratik bir politikaya doğru (A.
Kardam, Çev.). İstanbul: İletişim Yayınları.
Laclau, E. (2007). Popülist akıl üzerine (N. B. Çelik, Çev.). Ankara: Epos Yayınları.
Leaman, D. (2004). Changing faces of populism in Latin America: Masks, make overs and enduring
features. Latin American Research Review, 39 (3), 313-326. http://www.jstor.org/stable/1555484
Loewensteın, K. (1937). Militant democracy and fundamental righst II. The American Political Science
Review, 31(3), 417-432. https://www.jstor.org/stable/1948164
Minogue, K. (1993). Ideology after the collapse of comunism. Political Studies. 41(1), 4-20. Doi:
10.1111/j.1467-9248.1993.tb01800.x
Moffitt, B. & Tormey, S. (2014). Rethinking populism: Politics, mediatisation and political style. Political
Studies, (62), 381-397. Doi: 10.1111/1467-9248.12032
Moffitt, B. (2016). The global rise of populism: performance, political style and representation. Stanford, CA:
Stanford University Press.
Moffitt, B. (2020). Populism. Cambridge: Polity Press.
Mouffe, C. (2005). The “end of politics” and the challenge of right-wing populism. F. Panizza (Ed.),
Populism and the mirror of democracy içinde, (s. 50-71). London: Verso.
Mouffe, C. (2019). Sol popülizm (A. Yanık, Çev.). İstanbul: İletişim Yayınları.
SEFAD, 2022; (48): 199-220
Demokrasinin Güncel Tehdidi: Popülizm ___________________________________________________________ 219
Mudde C. & Kaltwasser C. R. (2013). Populism. Freeden M. & Stears M. (Ed.), The Oxford handbook of
political ideologies içinde. Oxford: Oxford University Press.
Mudde, C. & Kaltwasser, C. R. (2012). Populism in Europe and the Americas: Threator corrective for
democracy?. Mudde, C. & Kaltwasser, C. (Ed.). Populism and iliberal democracy içinde (1-26),
Cambridge: Cambridege University Press.
Mudde, C. & Kaltwasser, C. R. (2019). Popülizm, kısa bir giriş (S. Erdem Türközü, Çev.). Ankara: Nika
Yayınları.
Mudde, C. (2004). The populist zeitgeist. Goverment and Opposition 39 (1), 542-563. Doi: 10.1111/j.14777053.2004.00135.x
Mudde, C. (2017). Populism: An ideational approach. C. R. Kaltwasser & P. Taggart (Ed.), The Oxford
handbook of populism içinde (s. 542-563). Oxford: Oxford University Press.
Müller, J. W. (2019). Popülizm nedir? (O. Yıldız, Çev.). İstanbul: İletişim Yayınları.
Norris, P. & Inglehart, R. (2018).Cultural backlash: Trump, brexit and authoritarian populism. New York:
Cambridge Univ. Press.
Öztürk, A. (2020). Popülizmin ideolojik matrisi. Uluslararası Medeniyet Çalışmaları Dergisi, 5 (2), 199-220.
https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/1333521
Pauwels, T. (2014). Populism in western europe. Abingdon: Routledge Press.
Plattner, M. F. (2010). Populism, pluralism and liberal democracy. Journal of Democracy. 21(1), 81-92.
https://www.journalofdemocracy.org/wp-content/uploads/2011/12/Plattner-21-1.pdf
Rummens, S. (2017). Populism as a threat to liberal democracy. P. Ochoa vd. (Ed.), The Oxford handbook
of populism içinde (s. 195-213), Oxford: Oxford University Press.
Saraçoğlu C. (2017). Sağ popülizm ve faşizm üzerine yöntemsel bir tartışma: Küresel örüntüler ve ulusal
özgüllükleri birlikte anlamak. Praksis Dergisi, 44- 45, s.1081-1104.
Schmitt, C. (2006). Siyasal kavramı. (E. Göztepe, Çev.). İstanbul: Metis Yayınları.
Schmitt, C. (2016). Siyasi ilahiyat. (A. E. Zeybekoğlu, Çev.). Ankara: Dost Kitabevi.
Streeck, W. (2017). Neoliberal kapitalizm için sonun başlangıcı: Bastırılanların geri dönüşü. H.
Geiseberger (Ed.), Büyük gerileme içinde (s. 182-197), İstanbul: Metis Yayınları.
Taggart, P. (2004). Popülizm. (B. Yıldırım, Çev.). İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları.
The Economist (2017-21/09). The democrats are ditching centrism for economic populism.
https://www.economist.com/united-states/2017/09/21/the-democrats-are-ditching-centrism-foreconomic-populism (28.07.2022).
Tismaneanu V. (2000). Hypotheses on populism: The politics of charismatic protest, East Europen Politics
& Societies, 14(2), 10-17.
Ulrich, U. (2016). Hitler: ascent 1889-1939. New York: Alfred A. Knopf.
Uslu, C. (2021). Bir ideoloji olarak popülizm, Anemon, Muş Alparslan Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi,
9 (1), 217-230. doi: https://doi.org/10.18506/anemon.775626
Vardar, D. (2010). Popülizm’i kavramlaştırma-kurumlaştırma çabaları ve Türkiye siyasal yaşamında bir
kullanım denemesi. İdea, 2(1), 161-183.
Vergin, N. (2017). Siyasetin sosyolojisi. İstanbul: Doğan Egmont Yayıncılık.
SEFAD, 2022; (48): 199-220
220 __________________________________________________________________ Atıf Çiçekli - Aylin Çiçekli
Weyland K. (2017). Populism: A political-strategic approach. C. R. Kaltwasser, P. A. Taggart, P. O.
Espejo ve P. Ostiguy (Ed.), Oxford handbook of populism içinde 48-67, Oxford: Oxford University
Press.
Weyland, K. (2001). Clarifying a contested concept: Populism in the study of Latin American politics.
Comparative Politics 34 (1), 1-22. Doi: 10.2307/422412
Wilson, F. A. (2020). Fascism and right-wing populism. enough already. Poland: Brill.
Yıldırım, Y. (2017). Liberal demokrasinin krizi bağlamında Avrupa’da sağ-popülizm ve yükselen aşırı
sağ. Amme İdaresi Dergisi, 50 (2), 51-72.
Yıldız, O. (2017). Popülizmin normatif imkanları: Hınç ve diğer popülist siyaset biçimleri, Mülkiye
Dergisi, 41(1), 7-31.
Zabcı, F. (2017). Aşırı sağ popülizm: Kılık değiştirmiş faşizm mi?. Monthly Review, 2, 27-43.
SEFAD, 2022; (48): 199-220