Çocukken her sömestr tatilinde annem, ablam ve ben İstanbul'a anneannemin yanına giderdik:) Geceden trene biner tıngır mıngır, yarım yumalak uyuyarak sabaha İstanbul'da olurduk. Tren Süreyya Plajı'ndan geçerken, camdan bakardık, anneannemin evi gözükürdü çünkü:) Ve anlardım geldiğimizi, birazdan Bostancı'da ineceğiz. Dayım bekler olurdu bizi hep, alır götürürdü hemen eve:))) Anneannem camda beklerdi. Canım benim, kafasını vurup, konuşma merkezi zarar gördüğünden konuşamazdı:((( İki kelimesi vardı; sevindi mi anam, anammm, sinirlendi mi amannn, amannn. Bizi hep anammm, anammmm diye karşılardı, nur içinde yatsın, benim bir gözü ela, bir gözü yeşil ananemmm:)))
Ahhh anılara daydım, gittim, ne güzeldi çocukluk. Hep gezerdik İstanbul'da, soğuk, moğuk dinlemezdik. Şimdi biz çocuklarımızı alıp gidiyoruz anneanneye. Yine soğuk, moğuk dinlemeden geziyoruz:))
Bu yarıyıl tatilinde de bir haftalığına gittik İstanbul'a, hava bir gün güzel, bir gün soğuk ama hep gezilecek kıvamdaydı:)
İlk gün Bağdat Caddesi'ne indik. Adettendir, illa bir caddeye iner, boydan boya yürürüz. Bir de bulduk mu güzel bir kafe, oturur kahvelerimizi içer, tatlımızı yeriz:)))
Bir günümüzü Galata'ya ayırdık, çok seviyoruz oraları. Erkenden gidince Galata Kulesi'nin tepesine de çıktık bu sefer:) Bütün İstanbul ayaklarımızın altındaydı:))
Tabii ki Serdar-ı Ekrem Caddesi'n deki ve çevresindeki sevdiğim tüm dükkanlara girdik, çıktık. O güzel Galata kafelerinin hepsinde oturamasak da, yoruldukça 1-2 tanesinde oturup dinlendik.
En güzeli de uzun zamandır görmediğimiz arkadaşlarımızla buluşmaktı:))
Doya doya akşama kadar Galata'da vakit geçirdik:) Her gidişimde bir günü mutlaka buraya ayırırım, çok seviyorum çünkü:))))
Ertesi gün Galata'nın yorgunluğunu evde dinlenerek geçirelim dedik. Ama baktık hava çok güzel dayanamadık öğleden sonra Pendik Marina'ya gittik. Marintürk diye bir marina yapmışlar, çok da güzel olmuş.
Mağazaların yanı sıra oturulacak çok güzel mekanlar var. Hemde tam deniz kenarı. Biz Ankaralılar için bulunmaz bir nimet, deniz kenarında oturup bir kahve içmek.
Deniz havası aldığımıza göre ertesi gün gezmelere devam edebilirdik artık. Bu sefer rotamız Sultan Ahmet. Vapurla Eminönü'ne geçip oradan tramvay yolunu takip ederek yürüye yürüye çıktık meydana. Buraya kadar gelmişken bir Sultan Ahmet köftesi yemesek olmazdı. Enerji depoladıktan sonra, önce meydanda biraz dolaştık. Daha önce gördüğüm yerleri tekrar görmek heyecanlandırdı beni.
Dikili taşlar, Oki'nin ilgisini çeker diye düşünüyordum. Ama hiç ilgilenmedi bile. Çocuğu soğukta o kadar yürütüp, dolaştırdığımız için hafiften sinir yaptı tabii.
Sırada Aya Sofya,
Vee Yerebatan Sarnıcı. Son üniversitede bienal zamanında gitmiştim. Yine çok etkileyiciydi:)
Sonunda Oki'nin de ilgisini çeken bir yer oldu, Medusa Kafaları:)))
Sultan Ahmet'deki renkli binaları da gördükten sonra, bu sefer tramvaya binip indik Eminönü'ne.
Sirkeci'de Rumeli Çikolatacısı'nda yorgunluk kahvemizi de içip döndük evimize:))
Pazar gününü evde güzel bir kahvaltı edip, dinlenerek geçirdik.
Pazartesi günü Kadıköy, oradan vapurla Beşiktaş, Akmerkez, derken akşam Etiler'de Ankara'dan komşumuz olan ve benim de çocukluk arkadaşımla buluştuk. Eski günleri yad ettik:)
Ankara'ya dönmeden bir gün önce hava çok güzel olunca, yine çıktık sokaklara:) Moda'ya gidelim dedik. Çay bahçesinde oturduk tost ve çay söyleyip, manzaranın keyfini çıkardık.
Bu güzel günü de dolaşa dolaşa bitirdik:)
Veee ayrılık vakti:((( Dolu dolu geçen bir tatilden sonra anneanneyi bırakıp Ankara'ya dönmek zor olsa da, evli evine, köylü köyüne... Bir daha ki, İstanbul tatiline kadar vedalaşıp döndük Ankara'ya.