gökyüzü etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
gökyüzü etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

18 Aralık 2024 Çarşamba

18 Aralık Çarşamba

 

Martı, Marmara denizinin üstünde, İstanbul semalarında bir yerlerde süzülüyor. Çığlık atmadıklarında, havanın direncine vücutlarını uydurdukları uçuş anlarında onlara hayranım.

Onları böyle süzülürken izlerken aklıma çoğu zaman Martı Jonathan Livingston geliyor.
Richard Bach'ın kitabını ilk okuduğumda ne kadar derinden etkilendiğim bir de...  

Yakın zamanda tekrar okumuştum ve hafif bir hayal kırıklığıyla " o kadar etkilendiğim kitap bu muydu?" diye düşünmüştüm. 

17 Aralık 2024 Salı

17 Aralık Salı

 
Senarist ve film yönetmen Jacques Audiard'ın daha önce seyrettiğim, 2012 tarihli filmi "Pas ve Kemik" hakkında olumlu ya da olumsuz bir fikir kalmamış aklımda.
Yönetmenin şimdilerde pek konuşulan ve bol ödüllü son filmi Emilia Perez'in gösterim duyurusunu alınca, kızımla hemen seyredelim dedik. 

Fakat heyhat! Bu kadar büyük hayal kırıklığı beklemiyordum doğrusu. Çok az film için bu kadar net şekilde beğenmedim demişimdir şimdiye dek ve beğenmedim.
İlk akşam müzikal mi gerilim mi mafya hikayesi mi belli olmayan filmin yarısında durduk. Ertesi gün kızım ben devam edemeyeceğim dedi, ben azimle seyretmeyi sürdürdüm ve kan revan içinde biten filmin sonunda sinirim bozulduğundan olsa gerek,  gülmemi tutamadım. 

Bu kadar türler arası sıçrama yapan ve bu tavrın anlatılan hikayeye hiç bir katkısı olmadığı gibi bence zararı da olan bir film hiç seyretmemiştim. 
Merak edip seyredecek olanların hevesini kaçırmamak için konuyu anlatmayacağım, sadece bir film yazısında atılan başlık olan "Karışık Kaset Tadında Bir Müzikal" başlığına ek olarak bulamaç diyebilirim. 
Aşure demiyorum, çünkü sonuçta içine eklenen kırk çeşit malzemeyle, aşure güzel bir lezzete ulaşır. Bu filmde lezzet bulamadım. 



Akşamüstüne doğru sahile indim,
Denize yaklaştıkça lodosun şiddeti arttı,
Dalgalar sahile çarpıyordu ve gök pırıl pırıldı.

14 Aralık 2024 Cumartesi

14 Aralık Cumartesi

Sabah erkendi henüz, mayaladığım ekmek hamurunu buzdolabından çıkarmış ve ısıttığım fırına yerleştirmiş kuruyan çamaşırları topluyordum. 
Çaat! Elektrik gitti. Hadi bakalım, ne zaman gelir acaba?
Bir kaç dakika bekledim, yapacak bir şey yok. Elektrik ne zaman gelirse fırın o zaman çalışacak, çaresiz.

Sinirimi geçirmek için egzersize başladım. yarım saat sonra egzersiz bittiğinde gelmedi gitti diye söyleniyordum tam, elektrik geldi, fırın çalıştı.
Artık eğrisi doğrusuna denk geldi herhalde, pişme süresi dolduğunda fırınından çıkardığımda, ekmek biraz az kabarmış ama neyse ki hamur olmamış halde pişmişti.

G.G. Marquez'in romanından uyarlanan "Yüz Yıllık Yalnızlık" dizisine seyretmeye başladım. Günde bir bölüm ancak seyrediyorum, bugün 4. bölüme geldim. 
Romanı okuyalı o kadar uzun zaman oldu ki, okurken büyülendiğim dışında hiç bir şey hatırlamıyorum. Diğer yandan ekranda izledikçe yine bir büyülü hale tanık olmaktan memnunum, dizinin akışını keyifle izliyorum.



Bugün kaç günden sonra gökyüzü pırıl pırıldı, bulut yoktu, parlayan güneş soğuk havanın etkisini azaltıyordu.
Öğlende bizim butik AVM'ye giderken arka sokağın köşesindeki çiçekçiyi görünce gülümsedim, sırtını güneşe vermiş ısınıyordu.

10 Aralık 2024 Salı

10 Aralık Salı

Sabah Kadıköy iskelesinde Beşiktaş vapurunu beklerken, lodos zaman zaman sert esiyor ve  gökyüzü pırıl pırıl parlıyordu. 
Karşıya geçtikten ve Portakal yokuşundan  ( Ortaköy'den kıvrıla kıvrıla taa tepelere, TRT binasının dibine kadar çıkan bir yokuş bu ve adına bayılıyorum )  taksiyle tırmanmaya başladıktan sonra bulutlar arttı.
Toplantıdan sonra yakınlarda oturan canım arkadaşım S.ciğime bir kahve içmeye giderken, Akmerkez civarında yağmur atıştırmaya başlamıştı. 
Tam arkadaşımın kapısını çaldığım sırada sağanak bastırdı, bir dakika daha dışarıda kalsam iyice ıslanacaktım. 
Kahve sohbeti esnasında bulutlar bazen kararttı, bazen güneş gözümüzü aldı.
Eve dönüşte daha seri olacağını düşündüğüm için metro, marmaray, metro bileşenini seçtim, Ayrılık Çeşmesinde  aktarma yaparken dışarıda yağmur vardı.
En son bizim metrodan çıktığımda yerler iyice ıslanmıştı, az önce sıkı bir yağmur yağmıştı belli ki.
Akşamüstü yine güneşli, bulutlu derken bir saattir güzel güzel yağıyor.
Bereketle gelsin.


Sabah Kadıköy - Beşiktaş vapurunda arka güvertede sol kenarda oturdum,
Güneş yüzüme vurdu, gözlerimi kapadım, dalgaların sesini dinledim,
Ha, bir de lodos nedeniyle mendirek içinden giden ve art arda karşılıklı geçerken düdük çeken vapurların seslerini,
Görüntüde Kızkulesi'nin üç cephesi; yukarıdan başlayın, sonra alt sol ardından sağ kareler,

8 Aralık 2024 Pazar

8 Aralık Pazar

Bugünlerde zamanımı annem ve kızım arasında dengeli olmaya çalışarak pay ediyorum. Bazen denge menge işe yaramıyor, birinin ihtiyacı ağır basıyor veya öne çıkıyor. 
Bu esnada kendim için ne mi yapıyorum? Bir çeşit gerilla davranışı içindeyim, bu tanım yerinde mi, çok da emin olamadım şimdi. 
Zaman fırsatçısı mı demeli yoksa? İmkan bulduğum her fırsatı kendim için değerlendirmeye çalışıyorum. Blog yazmak okumak mı olur, film seyretmek mi, egzersiz yapmak mı, müzik dinlemek mi, sahile yürümek mi, İngilizce çalışmak mı? Ne denk düşerse...

Dünya gündemini izleyebileyim diye bir haber kaynağına abone oldum. Her sabah maille günün özeti geliyor. Bazı sabahlar o maili açacak zamanı bile bulamıyorum. 
Diğer yandan, bu günlerde gündem o kadar hızla değişiyor ki neler oluyor anlamaya çalışırken, hoop buyurun buradan yakın bu ne demek şimdi, kalakalıyorum.




Akşamüstü yürüyüşünde yolum sahile ulaştı, 
Her zaman döndüğüm yoldan gittim, rotayı tersten tuttum,
Sabahki yağmurdan sonra güneşliydi, deniz üstü biraz pusluydu, 
Açıklarda yelkenli tekneler seyir halindeydi,
Kınalı kadraja girememiş, Burgaz, Heybeli, Büyük adalara merhaba diyebilirsiniz.

30 Kasım 2024 Cumartesi

30 Kasım Cumartesi

Meğer Kasım 30 çeken aylardanmış ve yarın Aralık'ın yılın son ayının ilk günüymüş.
Biraz dikkat edince gördüm,  geçen hafta aldığım 2025 takviminin başında 2024 Kasım ve Aralık ayları da varmış, bu durumda takvimi şimdiden değiştirebilirim.

Bugün hava iyice ılıktı, bu sene bir türlü gelemeyen pastırma yazı bu hafta sonu bir görünüp sonra kaybolacak sanki.
Diğer yandan onca yağmur ve rüzgara rağmen halen ağaçlarda kalan yaprakların rüzgar hafifçe esince dansederek yerlere inmelerini izlemek çok hoş.

Kaç günün bulutlu ve önceki hafta sonunun soğuk ve yağışlı günlerinden sonra, bugün güneşli  havayı gören ahali sokakları doldurmuştu. Caddeler, sokaklar araba almaz olmuştu. 
Yaya olarak karşıdan karşıya geçerken bile araba bolluğundan daral geliverdi.




Araç trafiğini aşıp sahile indikten sonrası güzel,
Havada biraz pus vardı, yine de denize bakması keyifli,

26 Kasım 2024 Salı

26 Kasım Salı

İki haftadır bir türlü evimin yolunu bulamayan kurye servisi, "kart banka şubesine teslim edilsin bari, oradan alırım" sözüm üzerine kartı adeta ışık hızıyla banka şubesine teslim ediverdi, şaştım kaldım.

Kartı almak için minibüs caddesindeki şubeye yürürken aklımdan geçti, Şulemin çok yakınına gidiyorum, evde mi acaba? 
Mesajıma cevap "evdeyim, çalışıyorum, kahve arası veririm" olarak gelince, işim biter bitmez  arkadaşıma gittim. 
Görüşmeyeli uzunca zaman olmuştu, laf lafı açtı, bir güzel dertleştik. Arpiciğimi ve Cerenciğimi andık. Hatta taa iki ay öncesinde C.ciğimin "biraraya gelince beni arayın" arzusunu hatırladık ve şöyle bir kaç dakikalığına onunla da muhabbet ettik.

Eve dönerken komşu kuaföre uğradım, saçımı boyatmaya oturdum. Saç boyası biter ve bulaşık makinesi servisini karşılarım diye düşünürken servis erkenden geliverdi. 
Neyse ki kızım evdeydi, böylece ben komşu kuaförden eve dönene dek, servis bulaşık makinesini çalışır hale getirmişti, çok şükür.

İşte böyleydi, günün hikayesi...



Fotoğraf önceki günden, 
Hava o gün de bugünkü gibi güneşliydi, o nedenle C.ciğime söz verdiğim foto için temsili resim görevine uygun buldum.

24 Kasım 2024 Pazar

24 Kasım Pazar

Arkadaşlarıyla konsere gitmek üzere buluşacak olan kızım, nihayet hazırlandı ve az önce evden çıktı. 
Ne giyeceğim, hangi çorap, hangi ayakkabı, üstüne mont mu giysem diyerek fırtına gibi esti evin içinde. Biz de böyle miydik acaba? 
O ev içi fırtınadan sonra, sahile doğru yaptığı yürüyüşten az önce gelmiş olan bir annenin denize bakarak ve soğuk havayla üşüyerek edindiği sakinlikten eser kalmış mıdır ne dersiniz?

Barış Bıçakçı'nın son kitabı "Dünyaya Yeni Gelen Okurlar İçin"i keyifle okudum. 
Kitabın türü konusunda ısrarcı değilseniz, roman da, şiir kitabı da, öykü de sayabilirsiniz bu metni. Her ne olursa olsun, edebi bir lezzet alarak okunacağı kesin bence.

Günün geleceğe yatırımı, 2025 yılı duvar takvimini ve ajandasını almam oldu. Bu sabah birden aklım başıma geldi, sordum kendime yeni yıla az kaldı hani ajanda, takvim? 
Eskiden, aman takvimde şu ressamın resimleri olsun, yok ajanda böyle yarayışlı olsun diye didik didik ederdim. Bu defa en az gösterişli olanlarını aldım, bitti gitti. 
Nasılsa yılların iyiliği zorluğu duvara asılı takvimin süsüne püsüne bakmıyor, hayat bildiğini okuyor. 



Dünkü havanın yağmuru gitti, soğuğu kaldı geride. 

22 Kasım 2024 Cuma

22 Kasım Cuma

Yağmura ara vermiş güneşli bir günün ardından gelen yeni lodos fırtınasının esip savurduğu bir geceden yazıyorum.

Günlük rutin işlerin akışını hızlandıran bir heyecanımız vardı bugün, kaç zamandır gelmesini beklediğim gecede; Saatleri Ayarlama Enstitüsü'nü izleyeceğiz kızımla. 

Karşıya vakitli geçelim, oyun öncesi bir şeyler yeriz kararına varıyoruz. Kızım ben ısmarlayacağım diyor, çünkü geçici de olsa bir işte çalıştı ve parasını aldı, kutlamalıyız.

Oyun çok etkileyici, izlediğimize değdi, keyfimiz yerinde. Ekmekcikız'da oyun hakkında biraz daha ayrıntı olacak. 

Eve dönüş yolunda metroya ulaşana dek sert rüzgar sersemletiyor, lodos yine çıldırmış.
Metro aktarmasını yapıp tam zamanında son marmaray seferine yetişiyoruz, ohh!

Marmaray'da yıllar önce çalışma hayatından tanıştığım ve sevgiyle andığım K. hanım ve eşiyle rastlaşıyoruz, "seneden bir gün" diye takılıyorum. Geçen sene de bu sıralarda AKM'deki bir konserde rastlaşmıştık, çünkü. 



Oyun öncesi Lütfi Kırdar Salonu girişindeki terastan, lodoslu şehrin ışıklarına doğru bir bakış, 

10 Kasım 2024 Pazar

10 Kasım Pazar

Dün gece annemle dizi seyrediyorduk. Dizi, annemin sevdiği tarzda dramı bol olanlardandı. 
Başından bir ara kızım da bakıyordu, annanesine kim bu, ne oldu başlıklı bir iki soru sordu ve "ayy çok karışık, hadi bana eyvallah" deyip kaçtı. 
Dizinin ortalarında dramatik bir sahnede bir şarkı çaldı, annem şarkıyı çok beğendi "kim söylüyor acaba" dedi. Şimdilerde o bulma işleri iyice kolay, bulurum dedim, googla'a dinlettim buldum.

Sabah kahvaltıda Türk sanat müziği şarkıları açmıştım, annemin aklına dün geceki şarkı geldi. Buldum, dinlettim. Dün akşam daha güzel geliyordu ses, dedi. O kadar olacak haliyle, koca televizyondu o, bu ufacık telefonun sesi.
Buyurun genç sanatçıyı ve şarkısını size de dinleteyim, doğrusu hoşuma gitti, tarzını ozan usulü deyişe benzettim.

Akşamüstü dört hafta sonunun ardından ilk kez bizim sahile kadar indim. 
Sonbaharın iyice hükmünü sürdüğü, poyrazın sert estiği, bulutların güneşi sık sık kapattığı bir akşamüstüydü. 
Sahil yine güzeldi; kumsalın yaz ve güz cıvıltısı ve kalabalığı  yerini sandalyesinde sakince oturup denize bakan bir kaç kişiye bırakmıştı. 



Karşı sahil hiç gözükmüyor, 
Adaları bulutlarla denizin arasındaki ufukta seçebilirsiniz.

7 Kasım 2024 Perşembe

7 Kasım Perşembe

Bugün anneme iki ünite kan verildi; her bir ünite kanın verilmesi (yaklaşık 450 ml imiş) iki saat sürüyor, işlem bittikten sonra herhangi bir alerjik reaksiyona karşı tedbiren bir saat beklemek gerekiyor, öncesi hazırlığı filan derken saatler geldi geçti.
Verilen kanlar şifa olsun dileklerimizle hastaneden ayrıldık, eve döndük.



Hastanenin kafesine sandviç, çay kahve almaya giderken bulutlara baktım birazcık.
Rüzgar oldukça sert esiyordu, bulutları hallaç pamuğu atar gibi kabartmıştı.

24 Ekim 2024 Perşembe

24 Ekim Perşembe

Bütün geceyi ve sabahı hastane kafasında yaşadıktan sonra eve gidip ülke gündemine yakalanmak  nedeniyle tepe sersemi oldum.

Hastane günlerimiz devam ediyor, belirleyici faktör olan crp gün gün düşüyor. 
Bugün doktorumuzla yaptığımız görüşme sonucu hastane günlerimizin umduğumuz kadar çabuk bitmeyeceğini, hafta tamamlanana dek devam etmesi gerektiğini öğrendik.
Ne yapalım? Sağlık olsun, hastanede olalım.

Hastane odasındaki hemşire serum taktı, buhar makinesi çalıştı, oksijen verildi, doktor vizite geldi, kat görevlisi temizliğe geldi, kahvaltı geldi, yemek gitti hareketliliğinin aralarında kitap okumaya çalışıyorum. 
Ancak pek de başarılı olduğum söylenemez, iki sayfada bir kesiliyor.
Kızım dün elime gazetenin bulmaca ekini tutuşturdu, biraz yaptım, devamını öğleden sonra nöbetinde kardeşim getirmiş.



Bugünkü manzaramız sabah hastane koridorunda yürüyüş yaparken pencereden çekildi.  

23 Ekim 2024 Çarşamba

23 Ekim Çarşamba

Bugün iki arkadaşımdan aldığım haberlere bakarsak, bu günlerde bir festival havasındayız! Latife ediyorum ya da kara mizaha sarılıyorum; festival filan yok aslında. 
Konu şöyle, bu hafta bir arkadaşımız ameliyat olacak, diğeri de yanında refakatçi kalacaktı. Kendi derdimize düştüğümden bu konuyu unuttum. 
Biraz önce aklıma gelince ameliyatlıyı rahatsız etmeyeyim düşüncesiyle refakatçiyi aradım. Gelen cevap şu, "babam düştü leğen kemiği kırıldı, ambülansla hastaneye gidiyoruz, refakat konusu iptal".
Neyse kırık haberinin yanında ameliyattan iyi haber var, ameliyat olan arkadaşımız iyiymiş. 

Sabah saatlerinin festivali ise, bloglarımızın kapatılması, erişilememesi oldu. 
Bu teknoloji çağında bir iki blogu engellemek için tüm blogları toptan kapatmak, "pire için yorgan yakmak" atasözüyle bile açıklanamaz. 

Dün akşamüstünden annemden gelen bir soru - yorum ile günü kapatayım; "hastaneden çıkınca ne yaptın, arkadaşlarınla mı buluştun" dedi. Ben şaşakalınca,  "belki Kadıköy'e gitmişsindir" dedi.
Anacığım sen hastanedeyken, ne arkadaşı ne gezmesi ne buluşması, eve gittim, duş aldım, biraz dinlendim, kızımla iki muhabbet ettim, geldim işte deyivermişim.
Dışarıdan bakınca, karşımdakine nasıl bir izlenim veriyorsam artık... 



Yazıya çocuklarımın çektiği fotoları ekleme eylemine devam ediyorum.
Bu defa bir ay öncesinde  İznik'teyiz, Eylül dolunayı gökyüzünde pırıl pırıl.
 

22 Ekim 2024 Salı

22 Ekim Salı

Bugün hastaneden haberler düne göre biraz daha moral verici oldu. 
Kendi doktoru ve kardiyoloji doktoru gördü annemi. Yaşı ve yüksek tansiyonu nedeniyle olası sorunlar incelendi. Çok şükür kontrol edilemeyecek büyük bir risk faktörü  belirlenmedi. Zatürre tedavisi devam ediyor.

Gece hastanedeki yaşam hep  ilginç gelir bana, dün gece de yine ilginç bir geceydi. 
Yurtdışından gecenin bir vakti gelmiş hastaların hastane odasına yerleşme patırtıları bir yandan, hastaları izleyen monitörlerin sesleri diğer yandan, annemin hırıltılı nefes alışından kendisinin rahatsız olup söylenmesi filan derken, oldukça kakafonik bir gece oldu.
Neyse ki, her gecenin bir sabahı oluyor.

Gündüz saatlerinde kardeşim hastanedeki eşlik nöbeti devralınca, eve gelip bir duş yapıp dinlendim, şimdi yeni bir geceye başlayacağız.



İki gündür çocukların bana gönderdikleri fotoğraflarını paylaşıyorum, günün fotosu bir Prag akşamüstünden...

21 Ekim 2024 Pazartesi

21 Ekim Pazartesi

Annemle birlikte hastanedeyiz. Bugün yapılan tetkik, tahlil vb. sonrasında doktoru zatürre teşhisi koydu.
Evde tedavisi zor olur, yatıralım deyince kardeşimle birbirimize baktık ve gerekeni yaptık. 
Şimdi ilaçlar, serum, oksijen, nebulatör eşliğinde geçen günün sonunda iyi geceler demeden zamanı. 
Sağlıklı günleriniz olsun.


Bafa gölüne tepeden bakarken çekilmiş  bir fotoğraf eşliğinde, gecikmiş bir "iyi akşamlar" notuyla güne  veda edelim.

17 Ekim 2024 Perşembe

17 Ekim Perşembe

Sabah ayaklandığımda yağmur sesi duyunca şaşırdım. Bir gün önceki hava durumu raporalrı hava soğuyacak diyordu da yağmur yoktu sanki.
Yağmur yağdı, durdu, güneş açtı, sonra tekrar yağdı, durdu, güneş açtı ve tüm bu zaman süresnce rüzgar buz gibi esti. Sonra yönüne baktım, yıldız - yıldız karayel diyordu. İstanbul'da bu rüzgar nadiren eser ve sert esince kar getirir, genellikle. 
Zaten bugün yağan yağmur biraz öyle kar havalıydı, aylardan Ekim değil Aralık olsa  (benim amatör meteoroloji tahminlerime göre) bugün kar yağdı demiştik, bence. 

Dün boğazıma sardığım atkıya bugün kazak ve yağmurluk da eklendi. Bu sene mevsim normallerinde gidiyoruz sanki, geçen sene bu zamanlar halen "öff bu ne sıcak hava" diyorduk. 
Bakalım önümüzdeki mevsimde neler olacak?



Rüzgâr kırmış dalını, ellerin günahı ne? Şarkısı burada!
Sokaktaki apartmanlardan birinin bahçesinde duvar boyu dikilidir, serviler.
Biz taşındığımızda gencecik fidanlardı, kocaman ağaçlar oldular.
Bugünkü rüzgâr ve yağmur yere düşürüvermiş.


13 Ekim 2024 Pazar

13 Ekim Pazar

Cumartesi geceleri annem "yarın pazar, biraz geç kalksak olur" demeyi adet edindi. Cevap olarak genellikle "anneciğim çok geçe kalmayalım, ilaçlarının saati kaymasın, hafta içi hafta sonu hep aynı zaten" filan diyorum. 
Bugün bari annemin gönlü olsun dedim, saat 10'da uyandırdım kendisini. Kahvaltı hazırladım, yaptık derken 11'i geçmişti.

Sonrasında annem televizyonda Tarsus lezzetlerinin de tanıtıldığı bir programı izlerken ben mahallede yürüyüşe çıktım, dönüşte biraz alışveriş yaptım. 
Öğlende annemin küçük kuzeni aradı, yeğenlerini ziyarete gelmiş, bize de uğrayacakmış. Annem memnun oldu, epeydir görüşmemişlerdi.

Dün akşamki gürültülü yağmurdan sonra bu gün hava oldukça serinlemişti.  Gün boyunca güneş hiç gözükmedi. Şimdi de banyo sonrası biraz daha sıcak sıcak oturayım düşüncesiyle sıcak çikolata yaptım, hırkamı, çorabımı giydim haberleri okuyorum. Hoş, haber okumasam daha iyi olacak ya...



Dün akşamüstüne doğru, yağmurdan önce, bulutlar gökyüzünde  katman katman,

11 Ekim 2024 Cuma

11 Ekim Cuma

Sabahım günümü şenlendirecek en güzel şekilde başladı. 
İki gün önce sözleştiğimiz canım Şekerpembe ile buluştuk, kahve içtik, tatlı tatlı muhabbet ettik; sevgili büromuzu, arkadaşlarımızı andık, eskiden yeniden, çocuklardan konuştuk ve birikmiş konuları bitiremedik haliyle.  
Darısı en yakın zamandaki yeni buluşmanın başına diyeyim.

Hava  bugün hayli sıcaktı, 28 dereceye ulaştık yine ve umarım yarın yağmur gelecek. 
Kahve keyfi sonrası pazar işleri öğleden sonraya kalınca, sıcakta koştururken biraz bunaldım doğrusu.  Olsun varsın, onlar da yoluna girdi, bitti bile.
Akşamüstü küçük dayım annemi ziyarete geldi, aile haberleri değiş tokuşu yaptık, çay içtik. Annem sevgili küçük kardeşini gördüğü için mutlu oldu tabii ki. 

Şimdi bu yazıyı yazarken, diğer yandan sabah ilk kez duyduğumu sandığım bir klasik müzik parçasının çeşitli yorumlarını dinliyorum.
Parça besteci G. Donizetti'nin  L’Elisir D’Amore  / Aşk İksiri operasından  Una Furtiva Lagrima / Saklı Kalmış Bir Göz Yaşı isimli arya.
Luciano Pavarotti'nin söylediği ünlü aryalardan birisi. Burada Pavarotti yorumu var, bir de onu dinleyin isterseniz. 



Fotoğraf dünden, bulutların yoğun olduğu bir anda çekmişim, biraz kış manzarası havası olmuş sanki.

10 Ekim 2024 Perşembe

10 Ekim Perşembe

Bugün gökten kısmet yağdı üzerime! Bir defa çantama, bir defa oturduğum sandalyeye, bir defa yanımdaki betona olmak üzere kısmetleri üçledim. 
Eskiden olsa gider piyango bileti alırdık, artık piyango bileti de yalan oldu. Ben de içimden dilek tuttum, denk düşerse söylerim size de.

Gökyüzünden kısmet yağması boşuna değil aslında, çünkü dışarıda oturuyorduk. Hazır hava yumuşakken, güneş fazlaca ısırmıyorken biraz deniz havası alsın annem dedik ve kardeşimle, annemin yardımcısıyla beraber Suadiye Beltur'a gittik. 
Oturduğumuzda güneş yakıyordu, sonra biraz bulutlandı, daha rahat ettik.  Gerçi, dışarıdan gözleyen birisi için "amma da kıpır kıpır gezindiler" etkisi yapmış olabiliriz. Annemin güneşten ve rüzgardan rahatsızlık durumuna göre, masamızı ağaç altına, olmadı güneşe, olmadı sundurma altına kaydırdık durduk.
Olsun varsın, sonuç olarak denizi seyretme, temiz hava alma ve annemin gönlünü yapma amaçlarımıza ulaştık ya, bize yeter. 



Kısmet dağıtıcıları söğüt dalına tünemişler, hedef belirleme peşindeler...

8 Ekim 2024 Salı

8 Ekim Salı

Son günlerde  Latife Tekin külliyatıyla haşır neşirim. 
Kitapların çıkışını takip ettiğim onca sene içinde kaç defa başlayıp yarım bıraktığım kitaplarını  arka arkaya sesli kitap olarak dinliyorum. 
Dinledikçe "ben kitapları neden okuyamadım acaba" düşüncesi kafamda dolanıp duruyor. 
Zararın neresinden dönülse kârdır demişler, neyse...

Öğlene doğru yürüyüşe çıktım, kafamda belirli bir rota olmaksızın. Hedefim de yoktu. henüz evden fazla uzaklaşmamıştım, uzun zamandır konuşmadığım bir yakınımı aradım. Havadan sudan derken, konuşma bittiğinde bir de baktım sahile gelmişim bile. 
Hava güneşliydi, hafta sonundaki bunaltıcı lodos yerine tatlı bir poyraz vardı. Gökyüzü oldukça berraktı, gerçi Yalova kıyısı pek net değildi ama adalar güzel gözüküyordu. 
Deniz durgundu ve sanıyorum ılıktı çünkü hafta arası olmasına rağmen denize giren epey insan vardı. 
Beltur'da oturdum bir sade kahve içtim, denizin ışıltısını seyrettim.

Beltur'da kasa kuyruğunda beklerken kadıncağızın birisi neredeyse üzerime çıkacak kadar yakın durdu. Hani  kara yolunda arabalar öndekinin kı.ına kadar yanaşıyor ya tam olarak o durumdaki gibi. Neden acaba, bir fikri olan var mı?
Ders vermek ya da kavga çıkarmak niyetinde olmadığım için, biraz ters baktım, biraz daha geniş yer kaplayacak şekilde durdum, anladı mı densizliğini pek emin değilim. 



Güneşli Ekim günü öğlen saatlerinde sahilimiz,
Denize girenler, mendirek arkasında tekneler, arkada Kınalı ve Burgaz, yukarıda rüzgârla kadraja giren söğüt yaprakları,