Bu sefer ortasından başladım. Tepebaşı'ndan girdim Cadde-i Kebir'e. Bunun için şıkır şıkır balık pazarının içinden, daracık ama kocaman Nevizade Sokağı'ndan, gündüz biracılarının ve kokoreçcilerinin arasından, parlatılarak özenle dizilmiş şahane kırmızı boncuklara benzeyen ancak etiketi 20 ila 30 TL arasında olan kiraz tezgahlarının önünden geçerek Galatasaray'a vardım. Galatasaray Lisesi önünde, gezipartisi.org yazan tişörtler giymiş gençlerin standı ve yan sokakta bekleyen iki minibüs dolusu çevik polis karşıladı beni. Gençler gelip geçenlere broşür dağıtıyor, polislerse sıkılmakla meşguldüler. Polislerin işsizlikten sıkıldığı bir dünya ne güzel olurdu! Hızlı adımlarla Yapı Kredi Kültür Merkezi'ne yürüdüm, aklımda Oktay Rifat'ın dizeleri ile.
.
29 Mayıs 2014 Perşembe
Beyoğlu'nda Aylak Bir Gün
Bu sefer ortasından başladım. Tepebaşı'ndan girdim Cadde-i Kebir'e. Bunun için şıkır şıkır balık pazarının içinden, daracık ama kocaman Nevizade Sokağı'ndan, gündüz biracılarının ve kokoreçcilerinin arasından, parlatılarak özenle dizilmiş şahane kırmızı boncuklara benzeyen ancak etiketi 20 ila 30 TL arasında olan kiraz tezgahlarının önünden geçerek Galatasaray'a vardım. Galatasaray Lisesi önünde, gezipartisi.org yazan tişörtler giymiş gençlerin standı ve yan sokakta bekleyen iki minibüs dolusu çevik polis karşıladı beni. Gençler gelip geçenlere broşür dağıtıyor, polislerse sıkılmakla meşguldüler. Polislerin işsizlikten sıkıldığı bir dünya ne güzel olurdu! Hızlı adımlarla Yapı Kredi Kültür Merkezi'ne yürüdüm, aklımda Oktay Rifat'ın dizeleri ile.
14 Kasım 2008 Cuma
şu bu..
10 Mart 2008 Pazartesi
halim
benimkine gülerken bizim yan tarafta oturan hanımın da siyah kabanının üzerine siyah bir kedinin çöreklendiğini zor farkettik, allahtan kırmızı kurdelesi vardı boynunda, yoksa o da tam araziye uymuştu yani :) haftasonu da oyuncakçı olan arkadaşımızın dükkanında bu sefer büyüyen bir halka şeklinde toplanıp ciğer partisi yaptık. hava pek güzeldi, belki toplanır dışarıya gideriz demiştik ama nerde. kaldık orada.
bu sabah benim temizlik günümdü, yaklaşık 11 yıldır 3. evimde aynı temizlikçim. evine yardımcı alanlar anlayabilirler bunun ne kadar lüks bişey olduğunu. sabah bu yüzden çıkarken, sepet gibi kafama rağmen, ona destek olsun diye yatağın çarşaflarını söktüm, çamaşır makinasını çalıştırdım çıktım, gelince hazır bulsun diye. işyerine vardığımda cebimde bir mesaj "ben gece hastalandım, gelemeyeceğim". yapacak bişeyim yok, ne yapalım. akşam eve dönerken gözümün önüne evimi su basmış, suların köpürerek medivenlerden indiği falan gibi sahneler geldikçe kafamdan uzaklaştırıyorum, geldim neyse bir vukuat yok, sadece nemli nemli kapalı beklediği için çamaşırlarım yumaklaşmışlar. yeniden kısa programda yıkadım onları, az önce de astım. asıl zor kısım yatağı yapmak. yani yastıklarla çarşaf gene neyse de, nevresim geçirmek biraz zor bir zanaat. yurtta nevresim geçirirken biri yatağın üstüne çıkar silkelerdi yorganı, biri aşağıdan düzeltirdi, çünkü yurt müdüremiz nazi subayı gibi kollardı yataklarımızı, nedense. yatağını düzgün yapamayanı kara kaplı defterine yazardı, sonra toplantılarda yapılan hataları anlatırken gözlerimize öyle bakardı ki tirtir titrer, "acaba ben miyim bu dediği" diye birbirimize sokulurduk. bir arkadaş da çengelli iğne yöntemi geliştirmişti nevresimi yerleştirmek için. koca koca manda gözü kadar çengelli iğneler almıştı, nevresimin köşelerine yorgandan geçirir tuttururdu bu iğneleri, böylece yorgan nevresimin içinde oynamazdı. ama benim bu akşam ilk yöntemden başka çarem yoktu, çıktım yatağın üstüne, silkele babam silkele yaptım. artık formdan mı düşmüşüm, yoksa yaşlanıyor muyum, veyahut artık nevresimlerle yorganlar bu sisteme karşı bağışıklık mı geliştirdiler bilmiyorum, epey bir mücadele etmem gerekti. hatta nevresimin içine girmeyi bile düşündüm. neyse, olduğu kadar artık. benim hatun halbuki tek eliyle takıyor bunları. bir dahaki sefer bu bölümü çaktırmadan izleyeyim bakayım, nedir sırrı.
akşam iş çıkışı gene 202'me bindim, koşarak yakaladım otobüsü ışıklarda dururken. şöföre "iyi akşamlar" dediğimde, "göremeyince bekledim sizi" dedi. kendimi amelie kadar mutlu hissettim. oturdum cam kenarına, dayadım kafamı cama, uyumaya başladım. derken bir cırlak ses, uykumdan fırladım kaza mı oldu ne oluyoruz diye. yok, ama kaza gibi bir sarışın hanım binmiş elinde torbalar gelip yanıma oturmuş, şöföre para verecekmiş de onu söylüyormuş. hay allahım deyip başımı camdan yana çevirdim, bir saniye geçmedi kadın bu sefer cep telefonuyla bağıra bağıra ciyak ciyak "hayati abiiiiiii aldık hediyeyi geliyoz biz ha abi" filan diye konuşmaya başlamaz mı? elimle omzuna vurdum ve "biraz sessiz olur musunuz ayrıca bakınız" dedim ve "cep telefonunuzu kapatınız" işaretini gösterdim. kadın hayati abisine "ha ha ha, tamam abi" deyip telefonu kapattı, benden tarafa bakmayarak yanında başka torbalar taşıyan ve sesi çıkmayan kıza "burası çok uyuz, bunlarla mı uğraşacam, hadi yukarıya çıkalım" dedi, torbalarını toplayıp gittiler. ne üzüldüm. yanda oturan çift bana bakıp başlarını salladılar, ben de onlara başımı salladım, "uykumdan fırladım yahu" dedim, güldüler. yakın zamanda bu kadar cırlak bir ses duymamıştım vallahi. kadın kavgaya başlasa cevap veremezdim yani, tutulur kalırdım o sese karşı. bırrr. neyse benim uykum kaçtı tabii, hiç sevmediğim mecidiyeköy trafiğini izlemeye başladım, adım adım, korna sesleri, akan sel gibi insanlar... önümde iki orta yaşlı kadın oturuyordu, birisinin sürekli gülen yüzü ve kırmızı gözlükleri (doğal olarak) dikkatimi çekmişti bindiğimde, o sırada o kadın çakralarını açtırdığından filan bahsediyordu, böylece kadının neden (ya da nasıl) güleryüzlü olduğunun sırrına da vakıf olmuş oldum. sonraki durakta yanıma bu sefer hoş bir genç hanım oturdu, oturur oturmaz cep telefonunu çıkardı, birini aradı, bu sefer yan taraftaki çift atladılar "lütfen kapatın" diye, kız kapattı ama bir miktar söylendi, yok şöförünki de açık, bu arabalarda artık farketmiyor işgüzarlık yapılıyor filan. bu arada baktım çakralarını açtıran kadının bir-iki çakrasında tıkanmalar başladı, omuzları düştü, canım ya, eve ulaşabilseydi keşke diye düşündüm, sonra dayadım başımı cama gene uyudum.
16 Kasım 2007 Cuma
şurdan burdan-4
-9 Eylül 2007 tarihli yazımda bahsedip de herkesi meraklara düşürdüğüm Pizza Hut'ta kahvaltı olayını sonunda bağlıyorum. Haftaiçi her gün 5.90 YTL'ye zengin kahvaltı tabağı ve 1.50 YTL'ye de sınırsız çay uygulamasına da başlamışlar. Haftasonları 9.90 YTL'ye açık büfe kahvaltı servisi de devam. ancak her Pizza Hut'ta bu hizmet yok. Hafta içi kahvaltı tabağı, hafta sonu da açık büfe kahvaltı veren restoranlar: Acıbadem, Bağdat Caddesi, Kozyatağı, Süreyya Plajı, Bahçeşehir Prestige ve 7. Cadde/Ankara. Hergün kahvaltı tabağı veren restoranlar ise Beşiktaş, Atakule/Ankara ve Balçova Kipa/İzmir. şimdi bu bölüm gerçekten kültür hizmeti oldu, Pizza Hut'un kendi sitesinde bile yok. sevildiğinizi bilin :)
-Mercan Dede son albümünü çıkarmış. ismi 800. bu yılın Mevlana'nın 800. doğum yılı olarak kutlanması nedeniyle bu albümünde barış temasını işlemiş. Mercan Dede, bu sefer her zamanki mistisizmini rapçi Ceza ile harmanlamış. şarkılar genelde 6 dakikadan uzun, müzikler gene etkileyici ama birden Ceza çıkıp sözleri rap formunda söyleyince ilk dinlemede biraz şok geçirmeniz olası. şarkılardan birinde Yıldız Tilbe'nin de vokali var. "Tutsak" isimli bu şarkının sözlerini de Yıldız Tilbe yazmış. oldukça arabesk nağmeleri olan bu şarkı, enteresan.
ey gökyüzü aydınlık mısın benim kadar ve karanlık
hasret yakarmış, kavuşmak varmış
güneşten sıcak, sudan çıplak
sanırım hiçbirşey yok aramızda aşktan başka
vay hayat, ey hayat
denizde vardı oltam bir balık tuttum zannettim
baktım hepsi rüyaymış mekanım yanmış bir orman
ve tek seçimse çaresizlik ona inanma
göz gördüğünden korkmaz
eski bensem bir çiçek olsam da solmam
anlatsın bilen kimse
hep çeken bilir demişler çekense susmuş
hep konuşmuş çekmeyen kim varsa
anlatsın derdi çeken hüzün kaplı yüzlerinde
karışmakta dertler
ellerinde kürekle kazma
ve der ki şeytan yazma
ben olsam neyle anlatırım neyle anlarım
ben anlatmazsam hangi sazla mürekkebim elimde kağıdım aynam
gönlü saydam olan anlar ancak
işte sayfam hergün intihar peşinde ve umutlar peşinde
bu dünya kapkaranlık ışık başka yerde herkes peşinde
herkes sandığı kadar iyi olsaydı keşke
en azından ay beklerdi üstümde yalnız gecede
başka seveceksin başka şekilde başka biçimde
güneşten sıcak sudan çıplak
hiç kimsenin kalbi/şansı yok
bu benim kendi alın yazım
seveceğim başka yolu yok
seveceksin başka yolu yok
naklen mutluluk istiyoruz (hahaha) di mi
naklen huzur istiyoruz
naklen sevgi
niye varız
aşktan başka
şarkıyı kaç kere dinledim bu sözleri yazmak için şaşırdım. ortadaki "bir oltam vardı" diye başlayan italik bölümü Ceza seslendiriyor. sözleri bilip takip edince rap hoş bişey yahu. ah, bir de naklen mutluluk istiyoruz'dan sonraki hahaha benden değil, Yıldız Tilbe orada gülüyor, konuşur gibi. peşinden "di mi" diyor. var ya onun o arızalı halleri, kaydı gözümün önüne canlanıyor duyunca. alem kadın.
bence başarılı bir albüm, şarkıların podcast'larını doublemoon'un sitesinden şuraya tıklarsanız, dinleyebilirsiniz. ayrıca, radikal'de yayınlanan Mercan Dede ve 800 söyleşisi için de buraya tıklayabilirsiniz.
- İhsan Oktay Anar'ın son kitabı "suskunlar"ı bitirdim bu hafta. çok güzeldi, Anar'ın uzun cümleleri, tınıları kulağınızda şındırdayan kelimeleri ile bir zaman tünelinde Osmanlı'ya gitmek gibiydi. kendinize bir iyilik yapın, okuyun. Radikal Kitap'ta yayınlanan İhsan Oktay Anar ve Suskunlar yazısı için de buraya tıklayabilirsiniz.
-kitap kurtları ve iflah olmaz alışverişkoliklerin vazgeçilmez adresi (kendimi tarif ettiğim anlaşılmıyor değil mi) ideefixe.com'da sanal kitap fuarı başladı. oldukça avantajlı fiyatlarla sunulan kitapların yanısıra, yazarların önerileri, kitap listeleri, söyleşileri de var ama benim için bu fuarı daha özel kılan, fuar nedeniyle düzenlenen bilgi yarışması. burada çeşitli romanlardan rastgele seçilmiş parçaları veriyorlar, siz kitabın ne olduğunu bulmaya çalışıyorsunuz. geçen yıl büyük ödül araba idi. bu yılki ne acaba deyip baktım ki, siteden kendisinin seçtiği 50 kitap verilecekmiş en çok doğru yanıtı bulan kişiye. allah allah, arabalar mı pahalandı kitaplar mı?? bu yılki sorular biraz zor sanki. yarışmaya katılmasanız bile, ilginç olabilir.
19 Eylül 2007 Çarşamba
şurdan burdan-2
11 Eylül 2007 Salı
şurdan burdan
yukarıdaki uzungöl fotosu da ne alaka diyenlere, bu akşam ben sem'le buluştum heyy! balık mevsimi açıldı, terazinin balığa özlemi bitti diye yazdığından beri, biz iki karadenizli aramızda balık sohbeti yapmaktaydık. ben de onu sahrayı cedit'teki karadeniz lokantası nostoni'ye davet ettim. evimin yakınındaki bu lokanta, acil karadeniz lezzeti istediğinizde size mütevazi ve sıcak dekoru, güzel yemekleri (hamsi ve pide çeşitlemeleri, turşu kavurması, muhlama, karalahana sarması ve karalahana çorbası, kaygana, laz böreği, hamsili pilav gibi), fonda usulcacık çalan karadeniz müzikleri (kazım koyuncu'ya rahmetler olsun, volkan konak'a selamlar) ve uygun fiyatları ile benim aklıma ilk gelen yerlerden biridir. sem'le osmanbey'de buluşup iki katlı 202-taksim-üstbostancı otobüsü ile geldik sahrayıcedit'e, sonra oturduk hem yemeğe hem sohbete. bir sürü ortak noktamız çıktı, konuşacak daha çok şeyimiz olduğu da. sanırım o da keyif aldı nostoni'den. güzel bir akşam geçti yani, ben anılarımı anlattıkça ne kadar absürd olduklarını farkettim. o da farketti tabii, bunları senaryo haline getireceğiz o da filme çekecek, siz de seyredeceksiniz :)
yarın gece ilk sahura kalkılacak, müslüman alemine ramazan geldi. bu nedenle yarın işyerinde geleneksel ramazan'a merhaba kahvaltımız var. herkes birşeyler getiriyor ve kurulan büyük sofrada hepimiz yiyerek kahvaltımızı işyerinde yapıyoruz. benim payıma ekmek düştü. geçen yıldan beri, her kahvaltıya ekmek yapıyorum. bir sinbo ekmek makinam var ve hakikaten güzel ekmekler yapıyorum. katkısız ve dışarıda bulamayacağınız karışımlarla ekmek yapmak çok zevkli birşey. ben bu sefer çavdarlı-cevizli-haşhaşlı bir karışım hazırladım yarın için. sanırım en çok çavdarlı ekmeği seviyorum.
chuck palahnuik okuyorum bugünlerde. görünmez canavarlar'ı okumuştum, şimdi tıkanma var elimde. onun anti-kahramanlarını, herşeyle dalga geçen anarşist ve küfürbaz yanını seviyorum. bir sürü stephen king'i peşpeşe okuduktan sonra (kara kule'den sonra sırasıyla yaratık, tılsım, kara ev ve o'yu okudum) misal bacağım ağrısa, bunu "o" yapıyordur diye düşünmeye başladığımı farkedip ara verdim :) tamam, king acayip hayalgücü olan acayip bir adam, kabul. ama gene de kara kule'si onun şaheseri. benim hayatımda kara kule var ya, artık ben hiç sıkılmam. roland'ı düşünür avunurum. valla.
ezginin günlüğü'nün 25. yıl tribute albümünü aldım. birçok şarkıcı grubun şarkılarını yeni düzenlemelerle söylemiş. kabul etmek gerek, bazıları ilk dinleyişte kulak tırmalıyor, tamam tamam ikinci ve sonraki dinleyişlerde tırmalamaya devam edenleri de var.. ama yaşar ebruli'yi, sezen aksu 1980'i, fuat saka hişt'i, haluk levent sabah türküsü'nü ve barış akarsu leyla'yı çok güzel söylemişler bence. müzik eklemeyi bilseydim birini eklerdim şimdi.
caz ve ecm sevenler jan garbarek geliyor kasım'da istanbul'a. biletler biletix'de çıktı. anathema da ekim sonu istanbul'da. artık hareketleniyor mekanlar. tiyatrolar başlayacak diye de seviniyorum. ama hala programlar belli değil, mail atıp sordum ne zaman çıkacaklar diye, ay ortası diye cevap aldım. haber veririm size de.
işte böyle günler. bu akşam limonata gibi bir hava vardı, yürürken bir sürü blog arkadaşımın mutluluktan sözedişi geldi aklıma, eylül yaradı galiba, ben de iyi hissediyorum kendimi :)
9 Eylül 2007 Pazar
pazar kahvaltısı keyfi
istanbul'da pazar kahvaltısı keyfi yapmak için şafakla yola çıkmakta fayda vardır. boğazda azıcık deniz göreyim de birşeyler yiyeyim diyorsanız hele. tabii ki hisar'da, bebek'te, yeniköy'de filan kahvaltının mutlulukla doğrudan ilgisi vardır. ama anadolu yakasında oturanlar için bunları göze alacak zaman ve nakit yoksa, ne yapılmalıdır?
benim en sevdiğim ve denediğim kahvaltı mekanlarından biri koşuyolu biber'dir. özellikle acıbadem'de yaşadığım zamanlarda biber'e çok sık giderdim. gerek kapalı mekanı, gerekse bahçesi hem çok zevkli, hem de fiyatı uygun bir seçenekti. şimdi biraz uzaklara düştük. acıbadem'de yaşarken bir de "o ağacın altı"na giderdik, evet evet "o" ağacın altı. türk filmlerinden hatırladığımız o güzel şarkıya atfen, çamlıca'ya çıkarken, bilfen kolejinin hemen yanında, açık havalarda hem tarihi yarımadayı hem adaları görebileceğiniz, kadıköy'de de nokta tespiti yaparak eğlenebileceğiniz bir yer. artık nargilesi ve pide bahçesi de var. paralı günlerimizde gitmeyi en sevdiğimiz yer maria'nın bahçesi, küçükyalı sahilde, inanılmaz yeşil ve ayrıntılarla dolu bahçesinde ege'nin binbir çeşit otları ve zeytinyağı ile maria'nın yarattığı mucizeleri tatmak insanın ömrüne ömür katar (kahvaltı 35 YTL). biraz daha uzağa uzanabiliyorsanız, dragos sahilde 0216 restoran (ya da fiziki engelliler vakfı) bahçesi de hem uygun fiyatları (kahvaltı 20 YTL) hem de adalar manzarası sunar. ve işte bugünkü keşif.. aylardır gazetelerin içinden" pizza hut'ta cumartesi-pazar günleri açık büfe kahvaltı keyfi 9.90 YTL" insertleri dökülmekte ve tarafımca dikkate alınmamaktaydı. meğerse ne büyük hataymış, heyhat! bu pazar evimin az ötesindeki pizza hut'ta ettik kahvaltımızı efendim ve çok memnun kaldık. deneyiniz, evde oturmaktansa çolkuk çocuk pizza hut'a geliniz, çocuklarınız bahçesinde oynasın siz son derece zengin açık büfeden istediğiniz kahvaltılığı isterseniz çeşit çeşit pizzaları yiyiniz ve gazetenizi okuyunuz.
hangi pizza hut'larda bu hizmet var ve diğer gelişmeler için lütfen burayı tıklayınız.
25 Ağustos 2007 Cumartesi
mekan, kapı, çıkış,sanat (paintjam)
bu arada geçen hafta yky'den yeni çıkan macar yazar magda szabo'nun kapı adlı kitabını okudum. Çok etkileyici bir kitap. Bir kadın yazarın yanında 20 yıl çalışan bir başka kadının, Emerenc''in yazarın gözünden hayatı. Emerenc başta tüm kapıları kapalı, sırlarla dolu biri gibidir. Ancak roman ve zaman ilerledikçe kapıları açılır ve sırları ortaya dökülür. Magda Szabo bu kitabı otobiyografik unsurlardan da yararlanarak yazmış, keyifli bir dili olan bu kitabı da Emerenc''i de çok seveceksiniz. yky kendi sitesinde kitabı şöyle tanıtıyor:
“Karşılıklı bağlılığımız, aşk gibi, birtakım tanımlanamayan bileşkelerin sonucuydu çünkü birbirimizi kabullenebilmek için bir sürü ödün vermemiz gerekmişti.”
Bir yazar ve ona ev işlerinde yardımcı olan yaşlıca hizmetçisi… Macaristan’ın önde gelen yazarlarından Magda Szabo’nun ince ve hüzünlü bir mizah duygusuyla kaleme aldığı Kapı, otobiyografik unsurlar da taşıyor.Szabo’ya Fransa’nın en saygın ödüllerinden Femina’yı kazandıran romanda, hayvanların ve insanların dilinden anlayan, cesur, bilge Emerenc, yazara yaşama, sanata ve ölüme ilişkin doğru bildiklerini sorgulatıyor.Kapı’yı Türkçe’ye Hilmi Ortaç çevirdi… (benim notum: çok da güzel çevirmiş, Hungaroloji mezunuymuş, ben üniversiteye gireceğim zaman bu bölümün duyurusu vardı, ilk sınıflar 20 kişi oluyormuş, ikinci sınıflar 10 kişi, 3. sınıfta 3 kişi varmış, macaristan macarca dil bilen türk arıyor ve çok zor buluyormuş. o zaman neden orayı seçmedim diye ara sıra hala üzüldüğüm olur)
aa başıma ne gelmiş de haberim yokmuş arkadaşlar, ben geçen yıl haziran'da netkitap.com adlı internet sitesine natsuo kirino isili bir japonun yazdığı çıkış isimli kitabına kısacık bir eleştiri yazmıştım. kitabı çok beğenmiştim bu arada, lütfen gerilim severler-uzakdoğu severler kaçırmasın. sonra dün kitapyurdu.com adlı sitede gezerken, bu kitaba REGURGITATE rumuzlu birisinin benim netkitap'ta yaptığım eleştirinin aynısını kopyalayıp yapıştırdığını gördüm. inanamadım ya. kitapyurdu editörüne bir hışım bir şeyler yazdım bakalım ne olacak. (benim yazdığım burada, REGURGITATE'ninki burada ) --- not:bugün 29/08/2007 az önce bir mail aldım kitapyurdu'ndan, uyarım için teşekkür ediyorlar ve o yorumu da kaldırmışlar. hehehe.
bu arada mailime sevgili teyzem acayip etkileyici bir gösteri atmış. lütfen sonuna kadar seyredin, süprizi sonda, etkileneceğinizi düşünüyorum: http://www.biertijd.com/mediaplayer/?itemid=3193
not: yazılara link eklemeyi öğrendim !! yani bu yazıda italik yerleri tıklarsanız konuyla ilgili web sayfasına ışınlanabilirsiniz. misal, yeni açılan cafe'nin resimlerini,yerini ve müşteri yorumlarını görebilirsiniz. ya da size en yakın kahve dünyası'nı keşfedebilirsiniz.