Bu çalışmada Michel Foucault tarafından geliştirilen arkeoloji, soybilim ve etik yöntemleri erken cumhuriyet dönemi Türkiye'sinde iktidar mekanizmasının ve kurulu özneliğin analizini yapmak için kullanılmıştır. Çalışma, hem ontolojik...
moreBu çalışmada Michel Foucault tarafından geliştirilen arkeoloji, soybilim ve etik yöntemleri erken cumhuriyet dönemi Türkiye'sinde iktidar mekanizmasının ve kurulu özneliğin analizini yapmak için kullanılmıştır. Çalışma, hem ontolojik anlamda verili bir doğası olmadığı için kurucu olmayan öznenin iktidarın özgül etkileri aracılığıyla inşasına eleştirel bir yaklaşım hem de öznenin yapay doğasının keşfedilmesine yönelik bir girizgâh olmayı amaçlamaktadır. Erken cumhuriyet döneminde öznenin inşasında etkili olan kılcal iktidar ilişkileri ve devlet iktidarı, modernizmin gerçekleşmesi için reddi miras ilişkisine dayanan bir süreksizliği izlerken diğer yandan üretilen söylemsel oluşumlarla bireylerin gündelik yaşamlarını algılama ve benimseme biçimlerini inşa etmiştir. Çalışma, ulus olma söyleminin bireyler tarafından nasıl içselleştirildiğine ve özneleştirme yoluyla kimliklerinin nasıl iktidara tabi kılındığına odaklanırken, aynı zamanda iktidar mekanizmalarına karşı nasıl sınır-tutum geliştirildiğinin tarihselliğine de dayanmaktadır. Belirli bir dönemde var olan 'şey'e kendi tekil bağlamsallıkları içinde bakmak, öznenin o dönem içinde inşa edilmiş doğasını ortaya çıkarır. Bu bağlamda erken cumhuriyet dönemi, ulusal kimlik, laiklik, milli eğitim, beden sağlığı, asri annelik ve kahraman erkeklik gibi söylemsel oluşumlara dayalı hakikat rejimleri tarafından deneyimlerin inşa edildiği ve bireyin özneleştirildiği kendisini eskiden ayıran tarihsel bir süreksizliktir. Tüm bu anlatılar ışığında erken cumhuriyet döneminin Foucauldian bir analizi, ümmet-millet, tebaa-yurttaş, din-laiklik, medrese-okul gibi karşıtlıklarla eskiyi hafıza alanına iterek reddeden dönemin iktidar mekanizmasının biyoiktidarla uyumlu olduğu bir tarihsel süreksizliği ortaya koymaktadır.
In this study, the methods of archaeology, genealogy and ethics developed by Michel Foucault are used to analyse the mechanism of power and constituted subjectivity in early republican Turkey. The study aims to be both a critical approach to the construction of the non-constitutive subject through the specific effects of power since it does not have an ontologically given nature and an introduction to the discovery of the artificial nature of the subject. Capillary power relations and state power, which were effective in the construction of the subject in the early republican period, followed a discontinuity based on the relationship of refusal of inheritance for the realisation of modernism, while on the other hand, they constructed the ways of perceiving and adopting the daily lives of individuals through discursive formations produced. While the study focuses on how the discourse of nationhood is internalised by individuals and how their identities are subordinated to power through subjectification, it is also based on the historicity of how boundary-attitudes are developed against power mechanisms. Looking at the 'thing' existing in a certain period within its singular contextualisations reveals the constructed nature of the subject within that period. In this context, the early republican period is a historical discontinuity that separates itself from the past, where experiences are constructed and the individual is subjectivised by regimes of truth based on discursive formations such as national identity, secularism, national education, physical health, modern motherhood and heroic masculinity. In the light of all these narratives, a Foucauldian analysis of the early republican period reveals a historical discontinuity in which the power mechanism of the period, which rejects the old by pushing it into the field of memory through oppositions such as ummah-nation, subjects-citizen, religion-secularism, madrasa-school, is compatible with biopower.