Hollanda maceramızın 2. Bölümü
Cumartesi günü gezmek için evden anca çıkabildik. Kalabalık olunca hazırlanma süresi uzuyor haliyle. Saat 1 sularında arabayla Amsterdam'a geldik ve ilk olarak ne kadar çabuk park yeri bulduğumuza şaşırdık. Hem de şehrin göbeğinde, o saatte. Zürih'te böyle birşey imkansız. Tabi her şeyin bir sebebi var:
1. si park fiyatları çok uçuk
2. si Hollandalı'ların en önemli ulaşım aracı bisikletler.
Sağımız solumuz önümüz arkamız bisiklet(li)lerle doluydu. Hepsi aynı stilde. Ve her telden insan bisiklet üzerindeydi. Yaşlısı genci. Şık bir bayan veya takım elbiseli adamlar. Punk'cısı bilmem nesi. Önünde sepet, ardında kasa olanlar. Kocaman şeyleri bile bisikletle taşıdıklarını gördük. Herkesin bisikleti tarzına göreydi sanki. O kadar bisiklet görünce hepimiz pek bir heveslendik. "Baba bana yeni bisiklet alalım" dedi yeğen, yeni bisikleti varken, o derece yani. Dümdüz ülke, bisiklet kullanması zor değil tabi, gelsinler bakalım İstanbula'da o tepelerden nasıl vın vın geçecekler bi göreyim:)) Şaka bir yana, yollar muhteşem. Yayalar için ayrı, bisiklet sürücüleri için ayrı kaldırım yapmış adamlar. Ailecek taktir ettik.
Önce biraz ortamı tanımak için dolaştık sokaklarda. Hava güzel olduğundan mıydı nedendi bilmiyorum ama çok kalabalıktı ve her çeşit insan vardı.
Bazı sokaklar vardı ki pek hayırlı sayılmazdı. Biz birine denk geldik, bol bol CoffeeShop'lar, ilginç müzeler falan vardı. Sex'in ne gibi bir müzesi olabilir anlamış değilim ama vardı. CoffeeShop'lar da bildiğimiz gibi değil, resmen
ot alışverişi için düşünülmüş yerler. Önlerinden geçerken bile kafayı bulacaktık az kalsın. Evde yetiştirmek yasal olarak yasakmış, yetiştirenleri de elektrik faturalarından buluyorlarmış. Yanında 5 grama kadar taşımanın bir sakıncası yokmuş yine yasal olarak. Ne tuhaf adamlar şu Hollandalılar. Beni bu ot kısmı pek ilgilnedirmiyor tabi ama İsviçre'de sorun olduğundan merak ettik öğrendik. Genel kültürümüzü geliştirdik:)
Neyse ki başımıza taş yağmadan hızlı adımlarla geçtik o sokağı. Gündüz korkulacak birşeyi yok ama geceleri oradan geçtiğimi düşünemiyorum.
Daha sonra kanal gezisine çıktık. En güzel kareleri kanal gezisinde yakaladım, kanımca. Onları bir sonraki yazıma saklıyorum.
Fotoğrafların büyük hallerini görmek için üzerine tık tık:)Bu kanal gezisinden bir kare. Çok hoşuma gitti. Sizce o adam orada ne yapıyor?:)
Gördüğüm tek laleler bunlardı sanırım (hayal kırıklığı), hatıra/hediye niyetine tahtadan yapılmış.
Bizim tayfa ne yapsak diye düşünürken - bisikletlere dikkat;)
Tipik hollanda ayakkabı/terlikleri daha doğrusu takunyaları. Başka adı var mı bilmiyorum ki.
Bu fotoğrafa dikkat - karşıda görünen bir bisiklet oto parkı. En az üç katlı ve bu sadece bir bölümü. Asıl park sorunu burada yaşanıyor sanırım:)
Her yere park edilebiliyor bisikletler - cezası olmadığından kaynaklanıyor olabilir mi acaba:)
Hollandalı sarı taksi ve esmer taksi şoförü;)
Bunlar her zaman mı var şehrin göbeğinde bilmiyorum, paskalya dolayısıyle kurulmuş olabilir.
Nergislerle süslenmiş kafeler, kafelerle süslenmiş sokaklar...
Tatlı mı tatlı pembiş bisiklet. Fotoğrafını çekerken sahibi geldi. O da en az bu bisiklet kadar şirindi.Fotoğraflar: Zeynep A.