Yerning tort bulunung kağanı bolsam gerek (Yerin dört tarafına hakan olmam gerek)" Oğuz Kağan Bütün mitolojik sistemlerin ana konusu olan dünya modeli Türk düşüncesinde de mevcut olup, saklı bilgi, simgesel dil ve imgeler içermektedir....
moreYerning tort bulunung kağanı bolsam gerek (Yerin dört tarafına hakan olmam gerek)" Oğuz Kağan Bütün mitolojik sistemlerin ana konusu olan dünya modeli Türk düşüncesinde de mevcut olup, saklı bilgi, simgesel dil ve imgeler içermektedir. Türk düşüncesinde simetrik ve saydam olan dünya modeli, imgelerin arkasında gizlenen simgelerle kavranılmaktadır ve birer simge olan yönler kültürel algılamanın birer simgeleridirler. Kadim toplumların birçoğunda en basit algılama modeli olarak dünyanın dörtgen şeklinde tasavvur edilmesi yaygındır. Eski Türk tasavvurunda gök yarım daire biçimli kubbe, yer ise dört yönlüdür. Türklerin cihan hâkimiyeti mefkûresini de yansıtan dünyanın yatay modelinde bulunan dört yönün tasvirini Orhun-Yenisey yazıtlarında da görebiliyoruz: "Tokuz oguz begleri budunı bu sabımın edgüti eşid katıgdı tinle. İlgerü kün togusıka, birgerü kün ortusınaru, kurıgaru kün batısıkına, yırıgaru tün ortusınaru anda içreki budun kop mana körür. (Dokuz Oğuz beyleri, milleti. Bu sözümü iyice işit; sağlamca dinle: ileri (doğuda) gün doğusuna, beri (güneyde) gün ortasına, geri (batıda) gün batısına, yukarı (kuzeyde) gece ortasına doğru içindeki milletler hep bana itaat eder"[1]. Türkler dünyayı yönlere ayırırken yüzlerini onlar için yüceliği, ululuğu ve sonsuzluğu simgeleyen günesin doğduğu istikamete çevirerek yön tayini yapmaları, belki de güneş gibi dünyayı kucaklamak, kuşatmak arzularının ifadesidi. Yukarıdaki metinden görüldüğü gibi eski Türkler yerin dört tarafını şu terimlerle ifade etmişlerdir: Doğu (ilgerü/ileri -gün doğusu), Güney (birgerü -gün ortası), Batı (kırıgaru -gün batısı), Kuzey (yırıgaru -tün ortası = gece ortası). Ayrıca, bu yönler sembolik renk ve hayvanlarla da ifade edilmektedirler Doğu: mavi/yeşil -ejderha, Güney: kızılsaksağan, Batı: ak -pars, Kuzey: kara -yılan [2]. En eski çağlardan günümüze kadar dört yön imgeleri de olarak algılanan simgeleri daha iyi anlamak ve anlatmak için simetri kavramı değinmemek mümkün değildir. Hermann Weyl'e 1 göre simetri -insanoğlunun yüz yıllar boyu düzeni, güzelliği ve mükemmelliği anlamak yolları arayışında güvendiği fikirdir [3]. Bundan 77 yıl önce ünlü Sovyet kristalografı Aleksey Şubnikov 2 "Simetri" kitabında [4] yazıyordu: "Arkeolojik abidelerin incelenmesi, uygarlığının başlangıcında insanlığın simetri tasavvurunun olduğunu ve simetrini çizimde ve gündelik nesnelerde uyguladığını gösteriyor. İlkel üretimde simetri kullanımının sadece estetik nedenlerle değil, aynı zamanda kişinin doğru biçimlerin uygulama için daha fazla yararlı olduğuna olan güveni ile de belirlendiği varsayılmalıdır. Bu güven, sanat, bilim, teknoloji vb. insan faaliyetinin birçok alanına yansıyan varlığını halen sürdürmeye devam ediyor". Çağdaş yerbilimlerinin (jeokimya, biyojeokimya, radyojeoloji, hidrojeoloji) banisi, yaşamının son otuz yılını doğada simetri olaylarını araştırmaya vakfeden Vladimir Vernadskiy 3 "Yer ve Çevresindeki Biyosferin Kimyasal Yapısı" eserinde Şubnikov'un yukarıda anılan fikirlerini daha dakik şöyle anlatıyordu: "… simetri duygusu ve gündelik nesnelerde ve hayatta onu ifade etmeğe gerçekten can atması insanoğlunda yarım milyon yıl süren (bundan 650 binden 150 bin yıl önceye kadar) paleolit veya hatta milyon yıl süren eolit dönemlerinden başlayarak vardı. Bu duygu ve onunla bağlantılı çalışma daha keskin ve yoğun biçimde değişerek bundan 25 bin yıl önce neolit döneminde de kendini göstermiştir. Simetri hakkında bu tasavvur yüzlerce, binlerce kuşak boyu katlanmış; doğruluğu insanoğlunun çeşitli doğal karasal koşullardaki kolektif gerçek deneyim ve gözlemi, gündelik yaşamı ile denenmiştir. Binlerce kuşağın bu deneyimi bu kavramın derin ampirik temeline ve insanoğlunun mevcut olduğu maddi ortamdabiyosferde -varlığına açıkça işaret etmektedir. Simetrinin simetri düzlemi ve ayna düzlemleri biçiminde insan vücudunun yapısında (sağ ve sol ellerde, ayak tabanlarında vs.) açıkça temsil edildiğini unutmamak gerek…" [5].