20. yüzyılın ikinci yarısında başlayan küreselleşme eğilimi, gelişen teknolojinin sağladığı hızlı ve güvenilir iletişim, ulaşım ve ödeme olanakları sayesinde 21. yüzyılda artık ekonomik ve sosyal hayatın yadsınamaz bir gerçeğine...
more20. yüzyılın ikinci yarısında başlayan küreselleşme eğilimi, gelişen teknolojinin sağladığı hızlı ve güvenilir iletişim, ulaşım ve ödeme olanakları sayesinde 21. yüzyılda artık ekonomik ve sosyal hayatın yadsınamaz bir gerçeğine dönüşmüştür. Özellikle internet erişiminin yaygınlaşması ile birlikte hız kazanan elektronik ticaret (e-ticaret), günümüzde hacmi hızla artan bir sektör haline gelmiştir. Bu sayede dünyanın herhangi bir noktasında gerçekleştirilen üretime, dünyanın çok farklı noktalarından erişim kolaylaşmış/olanaklı hale gelmiş olup, bu durum, kalite ve fiyat rekabetini de beraberinde getirmiştir. Firmalar dış ticarette artan rekabet ortamında, ürün çeşitliliği, kalite, maliyet, geniş pazarlama ağı ve satış sonrası hizmetler alanında önemli mesafeler almışlardır. Küreselleşme ve ürünlere erişim kolaylığı, aynı zamanda ürün yaşam sürelerini de kısaltmış, firmaları sürekli yeni ürünler ve bu ürünlere ait yeni modeller geliştirmeye mecbur bırakmıştır. Bu durum, firmaları sürekli olarak Araştırma ve Geliştirme (Ar&Ge) ve inovasyon (yenilik) faaliyetlerinde bulunmaya zorlamaktadır. Schumpeter’in (1939, 1941) ifadesiyle bu süreç, “Yaratıcı yıkımı” da beraberinde getirmekte, yenilik faaliyetlerine gerektiği kadar önem vermeyen firmalar zaman içinde piyasadan silinmekte, yerlerine daha verimli çalışan yeni firmalar geçmektedir. Böylece ekonomide kaynak dağılım etkinliği de sağlanmaktadır (Güloğlu ve Tekin, 2012). Ülkeler bu küresel rekabet ortamında firmalarına dış ticarette ek rekabet gücü kazandırabilmek için rekabetçi kur politikaları geliştirmekte, eğitim ve sağlık alanlarında yaptıkları çalışmalarla ülkelerinin beşeri sermayesini yükseltmeye çalışmakta, kamu ya da özel sektör eliyle yapılacak Ar&Ge ve inovasyon çalışmalarına daha fazla kaynak aktarabilmektedirler. Türkiye de bu alanda sürekli kendine hedefler koymakta, ama maalesef çoğunlukla bunlara ulaşamamaktadır. Örneğin; 2010 yılında yayınlanan 2023 Vizyonu Programında, o dönemde %1’in altında olan Ar&Ge harcamalarının Gayrı Safi yurtiçi Hâsıla (GSYH) içindeki payının 2015’te %2’ye, 2023’te %3’ün üzerine çıkartılması planlanmış olsa da 2018 sonu itibariyle bu oran hala %1’lerdedir. 2004 yılına kadar 15 ülkeden oluşan Avrupa Birliği (AB), 2004’te Macaristan, Polonya, Çek Cumhuriyeti, Slovakya, Slovenya, Letonya, Litvanya, Estonya, Malta, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin, 2007’de Romanya ve Bulgaristan’ın ve son olarak 2013’te Hırvatistan’ın katılımıyla 28 üyeye ulaşmıştır. AB için en önemli sorunlardan biri; yeni katılan bu ülkelerin Birliğe uyumunu sağlayabilmektir. Bunun için ülkeler arasındaki teknolojik ve gelişmişlik farkları azaltılmaya, ekonomik ve siyasi işleyişler uyumlaştırılmaya çalışılmaktadır. Türkiye, Arnavutluk, Karadağ, Makedonya ve Sırbistan ise AB’ye üyelik müzakereleri devam eden aday ülkelerdir. AB, üyelerinden ve aday ülkelerden, birçok konuda kendilerini yenilemelerini ve Birliğin gelişmiş ülkelerine yakınsamalarını istemekte/beklemektedir. Bu konuda pek çok projeler geliştirilmekte, destekler verilmektedir. Bu noktada ülkelerin gerçekleştirecekleri Ar&Ge ve inovasyon çalışmaları büyük önem taşımaktadır. Bu çalışmada ekonomik büyüme, Ar&Ge ve inovasyon arasındaki ilişkiler, 28 Avrupa Birliği (AB) ülkesi ve Türkiye’nin 1996-2017 dönemi verileri kullanılarak, yeni nesil panel veri analiziyle incelenmiştir. Ülkeler arasında yatay kesit bağımlılığının varlığı; LM, LMS, CD ve LMBC testleriyle sınanmış ve AB ülkeleri ve Türkiye arasında yatay kesit bağımlılığının olduğu görülmüştür. Serilerin durağanlığı; CADF panel birim kök testiyle sınanmış ve serilerin I(1) oldukları tespit edilmiştir. Seriler arasında eşbütünleşme ilişkisinin varlığı; ECM panel eşbütünleşme testiyle incelenmiş ve modellerde yer alan serilerin eşbütünleşik oldukları belirlenmiştir. Regresyon analizleri CCE yöntemiyle gerçekleştirilmiş, reel milli geliri; reel Ar&Ge harcamalarındaki %1’lik artışın %0.14, inovasyondaki %1’lik artışın %0.05 oranında artırmış olduğu, reel
GSYH’deki %1’lik artışın reel Ar&Ge harcamalarını %1.75 oranında artırdığı belirlenmiştir. Seriler arasında nedensellik ilişkilerinin varlığı; Dumitrescu ve Hurlin (2012) panel nedensellik testiyle sınanmış; Ar&Ge ve inovasyondan ekonomik büyümeye doğru bir nedensellik ilişkisi tespit edilemezken, ekonomik büyümeden Ar&Ge ve inovasyona ve Ar&Ge’den inovasyona doğru tek yönlü nedensellik ilişkileri bulunmuştur. Çalışmanın, incelenen konu, kullanılan veri seti ve analiz yöntemleri itibariyle literatüre ve ülke ekonomisine bir katkı sağlaması beklenmektedir. Ayrıca bu çalışmadan elde edilen bulgular, diğer gelişmekte olan ülke ekonomileri için de önemli politika önerileri içermektedir.