T.C.
KAFKAS ÜNİVERSİTESİ
İLAHİYAT FAKÜLTESİ DERGİSİ
KAFKAS UNIVERSITY FACULTY OF DIVINITY REVIEW
DOI: 10.17050
e-ISSN:2148-8177
Kafkas Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Dergisi Hakemli Bir Dergi Olup Her Yıl
Ocak ve Temmuz Aylarında Yayımlanmaktadır.
Kafkas University Faculty of Divinity Review is Semiannual (January and July) Publication,
Operates with a Blind Peer Referee System
Kafkas Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi EBSCO Databases, ESJI, MLA, ROAD,
İSAM , Index Copernicus, Academic Journal Index, MIAR, WorldCat, EuroPub,
OpenAire, Akademic Resource Index, , CROSSREF, ve SOBIAD Keşif Veri
Tabanlarında Dizinlenmektedir.
Kafkas University Faculty of Divinity Review is indexed in EBSCO Databases, ESJI, MLA, ROAD,
ISAM, Index Copernicus, Academic Journal Index, MIAR, WorldCat, EuroPub, OpenAire,
Academic Resource Index, CROSSREF, and SOBIAD Discovery Databases.
Kafkas Üniversitesi İlahiyat Fakültesi - 36000 / Kars-TÜRKİYE
Tel: 0474 225 12 83 Faks: 0474 225 12 84
e-mail:
[email protected]
Kafkas Üniversitesi
İ l â h i y a t F a kü l t e s i D e r g i s i
K a f k a s U n i v e r s i ty F a c u l t y o f
D i vi n i t y R ev i e w
w w w . de r g i p a r k . o r g . t r
D o i 1 0 . 1 70 5 0 / ka f k a s i l a h iy a t . 1 1 3 07 7 0
Criticism Directed To Aisha
İlhan ALTAŞ
Abdulvahap ÖZSOY* *
Abstract
The Companions (Ṣaḥāba) understood, from the very beginning of Islam, that it is
possible to be happy in this world and in the world to come (āk̲h̲ira) only by totally keeping up with the
Qurʾān and the Prophet (pbuh). Therefore, they always strived to preserve the ḥadīths they learnt from
the Prophet in the best way possible. As part of this striving, there were those among them committing
themselves to correct the problems emerging in the reported narrations. Being one of these people,
ʿAʾis̲ha
̲ meticulously tried to fix the inaccuracy she detected in the narrations reported to transmit them
to the next generations. In this context, it can be stated that these activities of ʿAʾis̲h̲a functioned as a
key stone in Islamic criticism mentality. When the works related to ʿAʾis̲h̲a are considered, it is seen that
only the criticism ʿAʾis̲ha
̲ directed to the Companions is addressed. However, in compliance with the
unity principle, reaching reliable information by reading about any subject or anyone can only be
possible through discussing the related person or subject in all aspects. In this sense, we have favoured
to prepare this study addressing the detection of all the warnings, criticism and claims directed to
ʿAʾis̲ha
̲ to study and analyse her profile in the most reliable way.
Keywords: Ḥadīth, Ṣaḥābah, ʿAʾis̲h̲a, Disapprobation, Criticism.
Res. Assist, University of Kafkas, Faculty of Theology, Department of Basic Islamic Sciences, Branch of Hadith,
Kars, Turkey.
Arş. Gör. , Kafkas Üniversitesi, İlâhiyat Fakültesi, Temel İslam Bilimleri Bölümü, Hadis Anabilim Dalı, Kars,
Türkiye.
[email protected] ORCID 0000-0003-3936-2925
** Assoc. Prof. Dr. , University of Atatürk, Faculty of Theology, Department of Basic Islamic Sciences, Branch of
Hadith, Erzurum, Turkey.
Doç. Dr. , Atatürk Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi, Temel İslam Bilimleri Bölümü, Hadis Anabilim Dalı, Erzurum,
Türkiye.
[email protected]
ORCID 0000-0001-7408-5519
***Bu çalışma Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Temel İslam Bilimleri Anabilim Dalı Hadis Bilim
Dalında “Hz. Âişe’ye Yöneltilen Eleştiriler” ismi ile 20.07.2017 tarihinde tamamlanan yüksek lisans tezinden
türetilmiştir.
Type / Türü: Research Article / Araştırma Makalesi
Received / Geliş Tarihi: 14 June / 14 Haziran 2022
Accepted / Kabul Tarihi: 20 June / 20 Haziran 2022
Published / Yayın Tarihi: 28 July / 28 Temmuz 2022
Volume / Cilt: 9; Issue / Sayı: 18; Pages / Sayfa: -629-659.
Suggested ISNAD Citation: İlhan Altaş, Abdulvahap Özsoy, “Hz. Âişe’ye Yöneltilen Eleştiriler”, Kafkas Üniversitesi
İlahiyat Fakültesi Dergisi, 9/18 (Temmuz- July 2022), 629-659.
w w w . d e r g i p a rk . o r g . t r
Altaş, Özsoy, “Hz. Âişe’ye Yöneltilen Eleştiriler” | 630
Hz. Âişe’ye Yöneltilen Eleştiriler ***
İlhan ALTAŞ
Abdulvahap ÖZSOY
Öz
İslamiyet’in ilk yıllarından itibaren dünya ve ahirette saadetin Kur’an ve Rasûlullah’a (s.a.s)
tam ittiba ile mümkün olduğunu iyice kavrayan sahabe, Rasûlullah’tan (s.a.s) öğrenmiş oldukları
hadisleri sağlam bir şekilde muhafaza etmeye gayret etmişlerdir. Bu gayrete matuf olarak sahabe
arasında nakledilen rivayetlerde ortaya çıkan problemleri düzeltmeyi görev edinen isimler olmuştur.
Bu isimlerden biri olan Hz. Âişe, özellikle sünneti sonraki nesillere ulaştırmak için aktarılan rivayetlerde
gördüğü yanlışları büyük bir titizlikle düzeltmeye çalışmıştır. Bu bağlamda İslam tenkid zihniyetinin
ortaya çıkmasında Hz. Âişe’nin bu faaliyetlerinin bir kilit taşı görevi üstlendiği söylenebilir. Hz. Âişe’yi
konu edinen çalışmalara bakıldığında, genel olarak Hz. Âişe’nin sadece sahâbeye yönelttiği
tenkidlerinin ele alındığı görülmektedir. Ancak bir konu veya şahıs hakkında yapılan okumalarda
sağlıklı bilgi edinmek için bütünlük ilkesi gereğince ilgili konuyu veya şahsı bütün yönleriyle ele almak
gerekmektedir. Hz. Âişe profilinin daha iyi okunması ve tahlil edilebilmesi için, Hz. Âişe’nin kendisine
yöneltilen uyarıların, eleştirilerin ve iddiaların tespiti de son derece mühimdir. Bu makale, Hz. Âişe’ye
yöneltilen bu eleştirileri konu edinmektedir.
Anahtar Kelimeler: Hadis, Sahâbe, Hz. Âişe, Tenkid, Eleştiri.
Giriş
Rasûlullah’ın (s.a.s.) kutlu görevinde destekçisi olan ashabı, kendilerine miras kalan
sünneti korumak ve sağlam bir şeklide sonraki nesillere ulaştırmak için son derece titiz ve
özveri ile hareket etmişlerdir.1 Ancak birer beşer olmaları hasebiyle bazen dinî, siyasî ve
içtimaî konularda yanılgıya düşebilmişlerdir. Sahâbe arasında özellikle hadis rivayeti
konusunda yanılgıya düşen akranlarını tashih etmek görevini üstlenenler olmuştur. Bu
görevin mümessilleri arasında Hz. Âişe (ö. 58/678) (r.ha) başta gelmektedir.
Rasûlullah’ın (s.a.s.) sünnetini sonraki nesillere ulaştırmada sahâbe arasında Hz.
Âişe’nin özel bir konumu olduğu kabul görmüş bir gerçektir. Tespit edilebildiği kadarıyla,
Hz. Âişe hakkında yapılan çalışmalarda onun genellikle sahâbeye yönelik eleştirilerine
dikkat çekildiği görülmektedir. Ancak Hz. Âişe’nin de -beşer olması hasebiyle- eleştirilere
maruz kaldığı gözden kaçırılan bir nokta olmuştur. Onun İslâmî ilimlerdeki önemini ve
konumunu doğru tahlil etmenin onu bütün yönleriyle okumakla mümkün olacağı
hakikatinden hareketle Hz. Âişe’ye yöneltilen eleştirileri, tenkidleri ve iddiaları tespit ve
değerlendirme amacı taşıyan bu çalışmamızın Hz. Âişe hakkında bütüncül bir okuma
yapılmasına katkı sağlayacağı düşünülmektedir.
1
Geniş bilgi için bkz: Abdulvahap Özsoy, Hadis Tenkidi Sahâbe ve Tâbiûn Dönemi (İstanbul: Beka Yayıncılık,
2016).
Kafkas University Faculty of Divinity Review
www.dergipark.org.tr
631| Altaş, Özsoy, “Hz. Âişe’ye Yöneltilen Eleştiriler”
Bu çalışmada Hz. Âişe’nin düştüğü iddia edilen yanılgılardan dolayı kendisine
yapılan eleştiriler tespit edilmeye çalışılacaktır. Konunun sistematik bir şekilde
ilerleyebilmesi için yöneltilen tenkidler; Hz. Âişe’nin ilmî hayatına yönelik eleştiriler ve
siyasî hayatına yönelik eleştiriler şeklinde iki başlık altında verilecektir. Bunun hemen
öncesinde ise, Hz. Âişe’ye bizzat Resûlullah (s.a.s.) tarafından yöneltilen uyarılar ve
tashihler üzerinde durulacaktır. Ayrıca müsteşriklerin Hz. Âişe’ye yönelttikleri (ilmî
gerçeklikten uzak hatta iftira mahiyetindeki) iddialardan bazılarına da işaret edilecektir. Hz.
Âişe’ye Şîa tarafından yöneltilen eleştirilere ise bir başka çalışmada ele alınması uygun
görüldüğünden bu çalışmada yer verilmeyecektir.
1. RASÛLULLAH’IN HZ. ÂİŞE’YE YÖNELİK UYARILARI VE TASHİHLERİ
Hz. Âişe’nin, Allah’ın dini insanlara tebliğ ve tebyin eden Rasûlullah (s.a.s) ile evli
olması, Rasûlullah’ın (s.a.s) talim ve irşadını yakinen öğrenmesine vesile olmuştur. Hz.
Âişe’nin hücresinin, Rasûlullah’ın (s.a.s) namaz kıldırmasının yanında ilmi ve irşadı
sürdürdüğü mescide bitişik olması Hz. Âişe’nin burada gerçekleşen sohbetleri duyup
öğrenmesine imkân sağlamıştır. Ancak o, anlatılan bir şeyi iyice duyamadığında onu
Rasûlullah’a (s.a.s) sormaktan da çekinmemiştir.2
Hz. Âişe, Rasûlullah’a (s.a.s) anlamadığı veya gerekli gördüğü hususları sorarak
anlamaya çalışmıştır. Bu sorulara karşılık Rasûlullah (s.a.s) ise ona en uygun şekilde cevap
vererek onun meseleleri daha iyi anlamasını sağlamıştır. Ayrıca Rasûlullah (s.a.s), Hz.
Âişe’nin bir hatasını, yanlışını gördüğü zaman da derhal müdahale ederek onu düzeltmiştir.
Rasûlullah’ın (s.a.s) Hz. Âişe’yi hangi durumlarda uyardığı veya hatasını tashih ettiğine
yönelik bazı rivayetleri şöyle sıralamak mümkündür.3
1.1. Hayvanlara Karşı Şefkatli Olması İçin Uyarılması
Rasûlullah (s.a.s) bir yandan Müslümanlara Allah’ın şeriatini öğretirken diğer
yandan da insanların birbirlerine karşı olduğu gibi kendilerine hizmet için yaratılan
hayvanlara karşı da iyi davranılmasının gerektiğini hatırlatmıştır. Nakledildiğine göre Hz.
Âişe’nin, hırçınlık eden inatçı bir deveyi ileri geri sürdüğünü gören Rasûlullah (s.a.s) ona:
“Rıfkla, yumuşaklıkla davran! Çünkü yumuşaklık bir şeyde olduğunda ancak onu güzelleştirir,
bir şeyde olmadığında da onu ancak çirkinleştirir.” diye müdahale ederek kendisini ikaz
etmiştir.4
2
3
4
Süleyman Nedvî, Büyük İslam Tarihi Asr-ı Saadet, çev. Ömer Rıza Doğrul (İstanbul: Eser Neşriyat, 1978),
3/278.
Bu bölümdeki rivayetlerin büyük çoğunluğuna ulaşmada Nedvî’nin Büyük İslam Tarihi Asr-ı Saadet adlı
eserinden istifade edilmiştir. Bkz: Nedvî, Büyük İslam Tarihi Asr-ı Saadet, 3/279-283.
Ebû Abdillâh eş-Şeybânî Ahmed b. Hanbel, Müsnedü’l-İmâm Ahmed b. Hanbel, thk. Şu‘ayb el-Arnaûd vd.
(Beyrut: Müessesetü’r-Risâle, 2001), 42/238; Ebü’l-Hüseyn Müslim b. el-Haccâc b. Müslim el-Kuşeyrî
Müslim, Sahîhu Müslim, thk. Muhammed Fuad Abdülbâkî (Beyrut: Dâru İhyâi’t-Türâsi’l-’Arâbî, trs), “Birr”,
79.
Kafkas Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 9/18 (January 2022) 629-659
Altaş, Özsoy, “Hz. Âişe’ye Yöneltilen Eleştiriler” | 632
1.2. Beddua Etmesinden Dolayı Uyarılması
Rivayete göre Rasûlullah’ın (s.a.s) yanına gelmek isteyen bir Yahudi huzura çıkınca
“es-Selâmü aleyküm” yerine “Kahrolasın!” anlamına gelen ve selâm kelimesine yakın olan
“es-Sâmü aleyküm” der. Buna karşılık olarak Rasûlullah da (s.a.s) yalnızca “Sana da”
mukabelesinde bulunur. Üç defa gerçekleşen bu olayda en sonunda Hz. Âişe sabredemez ve
Yahudi’ye “Siz kahrolasınız! Allah’ın gazabına uğrayasınız! Nasıl oluyor da Allah’ın
selamından başka şeyle Allah’ın peygamberine hitab edebiliyorsun!” diye karşılık verir.
Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.s) Hz. Âişe’ye dönerek: “Böyle konuşma! Allah kötü sözü
sevmez! Onlar bize bir söz söylediler, biz de söylediklerini kendilerine iade ettik. Onların
sözünden bize bir zarar gelmez. Fakat bizim mukabelemiz kıyamet gününe kadar onlardan
ayrılmayacaktır” buyurarak beddua etmesini hoş karşılamadığını dile getirir.5
Rasulullah’ın (s.a.s) Hz. Âişe’yi beddua konusunda uyardığına dair nakledilen bir
başka rivayete göre birisi Hz. Âişe’ye ait olan bir şeyi çalmış, Hz. Âişe de ona beddua etmiştir.
Bunu duyan Rasulullah (s.a.s) da “Ey Âişe! Ona beddua etmen senin sevabını ve onun günahını
azaltır” buyurarak Hz. Âişe’yi daha dikkatli olması için uyarmıştır.6
1.3. Başkalarını Küçümsemesinden Dolayı Uyarılması
Rasûlullah (s.a.s), Hz. Âişe’yi bazı yanlış yorumları karşısında ciddi bir şeklide
uyarmış ve hatasını tekrarlamaması hususunda tembihlemiştir. Rivayete göre Hz. Safiyye
(ö. 50/670 [?]) güzel bir kadın olmasının yanında boyu biraz kısaca olup soy olarak da
Yahudi idi. Hz. Âişe, bir gün Rasûlullah’ın (s.a.s) yanında Hz. Safiyye’den bahsederken onun
kısa boylu oluşuyla ilgili tahkir edici ifadeler kullanır. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.s) Hz.
Âişe’ye hitaben: “Sen öyle bir söz söyledin ki, bu sözü suyu tatlı olan bir denize karıştıracak
olsak derhal acılaşırdı” buyurarak kendisini açıkça uyarmış ve hiç kimse hakkında bu tarz
ifadeler asla kullanmaması gerektiğini belirtmiştir.7
Bir başka rivayette ise Rasûlullah’ın (s.a.s), Hz. Âişe’ye “İşte bu senin yaptığın
gıybettir, fasıklıktır!” diyerek Hz. Safiyye hakkında böyle şeyler söylememesi için kendisini
ciddi bir şekilde uyarmıştır.8
1.4. Yanlış Rüya Tabiri Üzerine Uyarılması
Rasûlullah (s.a.s), insanların sosyal hayatlarında karşılaştığı hiçbir şeyin kötü veya
uğursuzluk olarak algılanmaması gerektiğini hatta rüyaların bile (olumsuz)
yorumlanmamasını vurgulamaktadır.
5
6
7
8
Ahmed b. Hanbel, Müsned, 8/170, 41/381; Ebû Abdillah Muhammed b. İsmâîl Buhârî, el-Câmi’u’s-Sahîh, thk.
Muhammed Zuheyr b. Nâsırunâsır (Beyrut: Dâru Tavki’n-Necât, 2001), “Edeb”, 35; Müslim, “Selâm”, 10.
Ahmed b. Hanbel, Müsned, 40/214; Süleymân b. el-Eş‘as es-Sicistânî Ebû Dâvûd, Sünenü Ebî Dâvûd, thk.
Şuayb el-Arnaûd - Muhammed Kâmil Karabellî (Beyrut: Dâru’r-Risâleti’l-‘Alemiyye, 2009), “Edeb”, 54.
Ebû Dâvûd, “Edeb”, 40.
Ebû Abdillah Muhammed el-Basrî İbn Sa’d, et-Tabakâtü’l-kübrâ, thk. Muhammed Abdülkadir Atâ (Beyrut:
Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1990), 8/100; Ahmed b. Hanbel, Müsned, 42/467; Ebû Îsâ Muhammed b. Îsâ Tirmizî,
Sünenü’t-Tirmizî, thk. Beşşâr Avvâd Ma‘rûf (Beyrut: Dâru’l-Ğarbi’l-İslamî, 1998), “Menâkıb”, 64; Ahmed b.
Yahyâ Belâzûrî, Ensâbü’l-eşrâf, thk. Suheyl Zekkâr (Beyrut: Dâru’l-Fikr, 1996), 1/444.
Kafkas University Faculty of Divinity Review
www.dergipark.org.tr
633| Altaş, Özsoy, “Hz. Âişe’ye Yöneltilen Eleştiriler”
Hz. Âişe’den nakledilen rivayete göre Medine’de kocası tacir olan bir adam varmış.
Bu adam, hanımı birçok kez hamile iken ticaret sebebiyle ondan ayrı kalırmış. Kadın da
kocası yanından her ayrıldığında bir rüya görür, daha sonra (rüyasını yorumlaması için)
Rasûlullah’a (s.a.s) anlatırmış. Rasûlullah (s.a.s) da her seferinde rüyayı olumlu yönde tabir
eder kadını uğurlarmış. Ancak Rasûlullah’ın (s.a.s) evde olmadığı bir defasında aynı rüyayı
gören kadın, tabiri için Rasûlullah’a (s.a.s) geldiğinde evde tek başına hazır bulunan Hz. Âişe
kadını dinleyip rüyasını olumsuz yönde tabir edince kadın oturup ağlamaya başlamış. Çok
geçmeden eve dönen Rasulullah (s.a.s): “Bu kadının neyi var, ey Âişe?” diye sorunca hadiseyi
kendisine anlatan Hz. Âişe’ye Rasûlullah (s.a.s): “Bırak ey Âişe! Müslümana rüya tabir
ettiğiniz zaman onu hayırla yorumlayın. Çünkü rüya, sahibinin yorumlamasına göre çıkar”
diyerek hem uyarmış hem de tembihlemiştir.9
1.5. Yanlış Görüşlerinin Tashih Edilmesi
Rasûlullah’ın (s.a.s), Hz. Âişe’nin yaptığı bazı yorumları tashih ettiği de
görülmektedir. Rivayete göre Rasûlullah (s.a.s) bir konuşmasında: “Hesaba çekilen kişi
mutlaka azaba uğratılır!” buyurmuştur. Bunun üzerine Hz. Âişe: “Ey Allah’ın elçisi! Allah
(c.c) ‘… Kendisine kolay hesap sorulacak’10 buyurmuyor mu?” diye sorar. Hz. Âişe’nin bu
sorusuna karşılık Rasûlullah (s.a.s): “Bu senin dediğin arzdır. Yoksa her kim ince hesaba
çekilecek olursa, helâk olur” şeklinde cevap vererek Hz. Âişe’nin bu yorumunu tashih
etmiştir.11
Konuyla ilgili başka bir rivayet de şöyledir: Bir gün Rasûlullah (s.a.s) va’z esnasında
“İnsanlar kıyamet günü çırıl çıplak kalacaklar.” diye buyurur. Rasûlullah’ın (s.a.s) bu sözünü
anlayamayan Hz. Âişe, Rasûlullah’a (s.a.s) gelerek ‘Ey Allah’ın elçisi! Kıyamet günü erkek
kadın bir arada bulundukları halde bunlar birbirlerini görmeyecekler mi?’ diye sorunca
Rasûlullah (s.a.s): “Kıyamet öyle dehşetli bir gündür ki kimsenin kimseden haberi bile
olmayacaktır” buyurarak Hz. Âişe’yi tashih ederek bu konudaki doğru bilgiyi öğrenmesini
sağlamıştır.12
Rasûlullah’ın (s.a.s) Hz. Âişe’yi tashihine dair bir başka rivayet ise şöyledir: Hz. Âişe,
akrabalarına iyilik eden, misafirlerine de ikramda bulunan cahiliye dönemi müşriklerinden
Abdullah b. Cüd’ân’ın ahiretteki durumu hakkında Rasûlullah’a (s.a.s) şöyle sorar: ‘Ey
Allah’ın elçisi! Abdullah b. Cüd’ân, cahiliyye devrinde misafirlere ikramda bulunur,
insanlara iyilik yapar, fakirlere de yardım ederdi. Onun bu iyilikleri kendisine bir fayda
9
10
11
12
Ebû Muhammed Abdullah Dârimî, Müsnedu’d-Dârimî (el-Ma’rûf bi Süneni’d-Dârimî), thk. Hüseyin Selîm Esed
ed-Dârânî (Riyâd: Dâru’l-Muğnî, 2000), “Rü’yâ”, 13.
el-İnşikâk 84/8.
Ahmed b. Hanbel, Müsned, 41/52; Buhârî, “Tefsîr”, 348; Ebû Hâtim Muhammed el-Bustî İbn Hibbân, Sahîhu
İbn Hibbân, thk. Şuayb el-Arnâûd (Beyrut: Müesseetü’r-Risâle, 1993), 16/269.
Buhârî, “Rikâk”, 45; Ebû Abdirrahmân Ahmed b. Şuayb b. Alî en-Nesâî, Kitâbu’l-Müctebâ el-ma‘rufu bi’sSüneni’s-Suğrâ, nşr. Dâru’t-Te’sîl, thk. Merkezü’l-Bühûs ve Takniyeti’l-Ma’lûmât (Kâhire, 2012), “Cenâiz”,
118; Ebû Abdillah Muhammed Hâkim en-Neysâbûrî, el-Müstedrek ale’s-Sahîhayn, thk. Mustafa Abdulkadir
Atâ (Beyrut: Dâru’l Kütübi’l-İlmiyye, 1990), 2/276.
Kafkas Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 9/18 (January 2022) 629-659
Altaş, Özsoy, “Hz. Âişe’ye Yöneltilen Eleştiriler” | 634
sağlar mı?’. Bu soru karşısında Rasûlullah (s.a.s): “Hayır, Âişe! Çünkü o bir gün bile Ey
Rabbim! Kıyamet gününde bani bağışla niyazında bulunmadı” şeklinde cevap vermiştir.13
Son olarak işaret edilmesi gerekli bir rivayet de şöyledir: Hz. Âişe Rasûlullah’a (s.a.s)
“Rablerine döneceklerinden ötürü yaptıklarını kalpleri titreyerek yapanlar”14 ayetini
okuduktan sonra ‘Ey Allah’ın elçisi! Bu ayetten murad edilenler hayırsızlık eden, zina işleyen
veya içki içtiği için Allah’tan korkanlar mıdır?’ diye sorunca, Rasûlullah (s.a.s) cevaben:
“Hayır, Ebû Bekir’in kızı! Hayır, Sıddık’ın kızı! Bu ayetten murad edilenler: kabul
edilmemesinden korkarak namaz kılan, oruç tutan ve sadaka verenlerdir” buyurmuştur.15
Bu rivayetlerin bazılarında Hz. Peygamber (s.a.s.) doğrudan Hz. Âişe’nin yanlış
anlayışlarını tashih etmiş, bazılarında ise Hz. Âişe’nin aklına takılan bir takım soruları
cevaplamak suretiyle zihnindeki soru işaretlerini gidermiştir. Böylece zımnen Hz. Âişe’nin
yöneltmiş olduğu sorulardaki yanlış anlayışlarını da düzeltmiş olduğu söylenebilir.
Küçük yaşından itibaren Rasûlullah’ın (s.a.s) vefatına kadar onunla beraber yaşayan
Hz. Âişe, bu süre zarfında -insan olması hasebiyle- bazen fiilî bazen de sözlü olarak işlediği
kusurlar olmuştur. Bunlar karşısında Rasûlullah (s.a.s) ise, çok sevdiği eşini bazen sakin
bazen de sert sayılabilecek tarzda uyarmıştır.
Dikkat çekilmesi gereken noktalardan birisi de şudur: Rasûlullah’ın (s.a.s) Hz.
Âişe’ye yönelik sert denilebilecek ikazlarına sebep olan durumlara bakıldığında, bunların
İslam’ın yüce ruhuna uymayan davranışlar olduğu dolayısı ile bu ikaz ve tashihlerin insanı
erdemli bir kişi yapmaya yönelik olduğudur. Bundan dolayı Rasûlullah’ın (s.a.s) buralarda,
özelde Hz. Âişe’ye genelde ise ümmetine İslam’ın üstün ruhunu aşılamaya çalıştığı
söylenilebilir.
2. HZ. ÂİŞE’NİN İLMÎ HAYATINA YÖNELİK ELEŞTİRİLER
Sahâbe, birbirlerinde gördükleri ilmî eksikleri ve yanlışları giderme lüzumunun
şuuruna sahiptiler. Sahâbenin bu nevi ilmî yardımlaşmalarına dair bilgiler özellikle hadis
eserlerinde oldukça çoktur. Bu bağlamda Hz. Âişe, özellikle sünneti sonraki nesillere
aktarmak için sahâbenin naklettiği rivayetlerde gördüğü kusur ve yanlışları büyük bir
titizlikle düzeltmeye çalışmıştır. Ancak bir beşer olması hasebiyle nadir de olsa bazı
konularda o da hataya düşmüştür. Sahâbe de yeri geldiğinde aynı gayeyle Hz. Âişe’nin
düşmüş olduğu hatalardan dolayı kendisini ikaz edip eleştirmiştir.
Sahâbe gibi sonraki dönem âlimlerinden bazılarının da Hz. Âişe’ye farklı
hususlardan dolayı ilmî bir takım tenkidler yönelttikleri görülmektedir.
13
14
15
Ahmed b. Hanbel, Müsned, 41/169; Müslim, "Îmân", 365.
el-Mü’minûn 23/60.
Ahmed b. Hanbel, Müsned, 42/156; Ebû Abdillah el-Kazvînî İbn Mâce, es-Sünen, thk. Şuayb el-Arnaûd vd.
(Beyrut: Dâru’r-Risâleti’l-Âlemiyye, 2009), “Zühd”, 20.
Kafkas University Faculty of Divinity Review
www.dergipark.org.tr
635| Altaş, Özsoy, “Hz. Âişe’ye Yöneltilen Eleştiriler”
2.1. Ebû Hüreyre’nin Çok Hadis Rivayet Ettiği Gerekçesiyle Kendisini Eleştiren
Hz. Âişe’ye Eleştirisi
Rivayete göre, Hz. Âişe, Ebû Hüreyre’yi çok hadis rivayet etmesinden dolayı yanına
çağırıp, kendisinin daha önce hiç duymadığı bazı hadisleri sorup onu eleştirmeye çalışınca
Ebû Hüreyre de “Ey Anneciğim! Ayna, sürme ve Rasûlullah (s.a.s) için güzel görünme seni
Rasûlullah’tan (s.a.s) alıkoyarken, Allah’a yemin olsun ki beni ondan alıkoyacak hiçbir
meşguliyetim yoktu” şeklinde onu eleştirir.16 Buna benzer başka rivayetler de
nakledilmiştir.17
İlk dönem hadis kaynaklarına bakıldığında Hz. Âişe başta olmak üzere bazı
sahâbîlerin Ebû Hüreyre’yi çok hadis rivayet etmesinden dolayı eleştirdiği
görülebilmektedir. Ancak konuya bir bütün olarak yaklaşıldığında sahâbîlerin Ebû
Hüreyre’yi tenkid ettikleri noktanın onun hadis rivayeti değil hadis rivayet tarzı olduğu
anlaşılmaktadır.18
2.2. İkindi Namazının Farzından Sonra İki Rekâtlık Namaz Rivayetiyle İlgili Hz.
Âişe’ye Yapılan Eleştiriler
Sahâbeden Hz. Âişe’ye yöneltilen eleştirilerden biri de onun ikindi namazının
farzından sonra nafile namaz kılınacağına dair rivayette bulunmasıdır. Hz. Âişe’den,
Rasûlullah’ın (s.a.s.) bu vakitte namaz kılmayı vefat edinceye kadar asla terk etmediği, hatta
namaz kılmaya kudreti kesilince bu namazı oturarak kıldığı, ancak ümmetine zorluk
olmasın diye de bunu evinde kıldığı şeklinde naklolunan rivayetler mevcuttur.19
Hz. Âişe’nin bu rivayetlerine karşılık, birçok sahâbîden de Rasûlullah’ın (s.a.s.) bu
vakitte namaz kılmayı yasakladığı rivayet edilmiştir. Hatta Hz. Âişe’yi bu konudaki
rivayetinden dolayı da eleştirmişlerdir. Bu ihtilaflı durum karşısında birçok sahâbî, konuya
tam vakıf olmak için bu vakitteki namaz hakkında araştırma yapma ihtiyacı hissetmişlerdir.
Hz. Âişe’den nakledilen rivayetleri merak eden İbn Abbâs (ö. 68/687-88), olayı
soruşturduğunda Hz. Âişe, bu vakitte namaz kılındığına dair bilgiyi Ümmü Seleme’den (ö.
62/681) (r.ha) aldığını bildirir. Ümmü Seleme ise Rasûlullah’ın (s.a.s) bundan nehyettiğini
işittiğini, ancak bir keresinde Rasûlullah’a (s.a.s) (Müslüman olmak için) gelenlerin verdiği
meşguliyetten dolayı öğleden sonra kıldığı iki rekâtlık namazı ikindiden sonra kıldığını
gördüğünü aktarır.20
16
17
18
19
20
Hâkim Neysâbûrî (ö. 405/1014) bu rivayet hakkında şöyle demiştir: “Bu, isnadı sahih bir hadis olup Buhârî
ve Müslim onu rivayet etmemişlerdir.” bkz: Hâkim en-Neysâbûrî, el-Müstedrek, 3/582.
İbn Sa’d, et-Tabakâtü’l-kübrâ, 2/278; Hasen b. Abdurrahmân er-Râmhürmüzî, el-Muhaddisü’l-fâsıl beyne’rrâvî ve’l-vâ‘î, thk. Muhammed ‘Accâc el-Hatîb (Beyrut: Dâru’l-Fikr, 1984), 555.
Geniş bilgi için bkz: Abdulvahap Özsoy, “Ebû Hureyre’ye Yönelik İksâru’l-Hadis Eleştirisine Farklı Bir Bakış”,
Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 41 (2014), 239-255.
Buhârî, “Salât”, 35.
Buhârî, “Sehv”, 7; Müslim, "Salâtü’l-Müsafirîn", 297; Ebû Dâvûd, "Salât", 298.
Kafkas Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 9/18 (January 2022) 629-659
Altaş, Özsoy, “Hz. Âişe’ye Yöneltilen Eleştiriler” | 636
Ümmü Seleme’den Rasûlullah’ın (s.a.s) bu namazı meşguliyetinden dolayı ikindi
namazının farzından sonra kılabildiğini bildiren birçok rivayet nakledilmektedir.21
İlgili namaz hakkında araştırma yaptıran bir başka sahâbî olan Muaviye b. Ebî
Süfyan’ın (ö. 60/680) da ikindiden sonra namaz kılan insanlara baktığı ve: “Siz arkadaşlık
ettiğimiz (beraber yaşadığımız) Rasûlullah’ın (s.a.s.) kıldığını görmediğimiz, bilakis
nehyettiği bir namazı kılıyorsunuz.” dediği nakledilmiştir.22
Hz. Âişe’nin Rasûlullah’ın (s.a.s) ikindiden sonra namaz kıldığı bilgisini Ümmü
Seleme’den aldığı Ümmü Seleme’ye hatırlatılınca o, cevaben “Allah Âişe’ye mağfiret eylesin.
Benim sözümü mecrasından çıkardı. Ben bunu kastetmemiştim. Kaldı ki ben ona
Rasûlullah’ın (s.a.s.) bu namazı yasakladığını haber vermedim mi?” şeklinde Hz. Âişe’yi
eleştirmiştir.23
Bu rivayetinden dolayı Hz. Âişe’ye tepki verenlerden biri olan Zeyd b. Sâbit (ö.
45/665 [?]) ise “Allah Âişe’ye mağfiret etsin. Biz Rasûlullah’ı (s.a.s.) Âişe’den daha iyi tanırız,
biliriz. Muhakkak ki Rasûlullah (s.a.s.), meşguliyetinden dolayı öğleden sonra kılmakta
olduğu iki rekâtı ikindiden sonra kılmıştı. Allah Âişe’ye mağfiret etsin. Biz Rasûlullah’ı
(s.a.s.) Âişe’den daha iyi tanırız, biliriz ki Rasûlullah (s.a.s.) ikindiden sonra namaz kılmayı
yasaklamıştır.” şeklinde mukabelede bulunarak adeta Hz. Âişe’ye sitemde bulunmuştur. 24
Hz. Âişe’ye itirazda bulunanlardan bir başkası olan Ebû Sâid el-Hudrî (ö. 74/69394) de “Şehadet ederim ki Rasûlullah’ın (s.a.s): ‘İkindiden sonra güneş batıncaya kadarki
vakitte, sabah namazından sonra güneş doğana kadarki vakitte namaz kılmak yoktur’
buyurduğunu işittim. Bundan dolayı Rasûlullah (s.a.s.) emrolunduğu şeyi yapar, biz de
emrolunduğumuz şeyi yaparız” diyerek Hz. Âişe’yi tenkid eder.25 Başka bir rivayette ise “Sen
gördüğünden haber veriyorsun; ben ise bizzat işittiğimden haber veriyorum ki Rasûlullah
(s.a.s.) ikindiden sonra namaz kılmayı yasaklamıştı”26 diyerek Hz. Âişe’nin haberini tasdik
etmemiştir.27
Abdullah b. Ömer’e (ö. 73/693) ikindiden sonraki namaz hakkında sorulduğunda
“Rasûlullah (s.a.s.) döneminde ikindiden sonra ne namaz kılanı ne de bu namazı kılması için
kendisine ruhsat verilen kimseyi gördüm”28 şeklinde cevap vermiştir.
21
22
23
24
25
26
27
28
Ebû Bekr Abdürrezzâk b. Hemmâm b. Nâfi‘ el-Himyerî Abdurrazzâk es-San‘ânî, el-Musannef, thk. Habîbu’rRahmân el-Âzâmî (Beyrut: el-Mektebetü’l-İslâmî, 1983), 2/430; Ahmed b. Hanbel, Müsned, 44/254; enNesâî, “Mevâkît”, 33; İbn Mâce, "İkâmetü’s-Salât", 107; Ahmed b. Ali b. El-Müsenna Ebû Ya’lâ el-Mevsılî,
Müsnedü Ebî Ya’lâ el-Mevsılî, thk. Huseyin Selîm Esed (Beyrut: Dâru’l-Me’mûn li’t-Türâs, 1984), 12/457.
Ebû Bekr Abdullâh b. Muhammed el-Absî İbn Ebî Şeybe, el-Kitâbü’l-Musannef fi’l-ehâdîs ve’l-âsâr, thk. Kemâl
Yûsuf el-Hût (Riyâd: Mektebetü’r-Rüşd, 1989), 2/428; İshâk b. Râhuye, el-Müsned, thk. Abdulğafûr el-Belûşî
(Medine: Mektebetu’l-Eymâna, 1991), 2/90; Buhârî, “Menâkıb”, 30.
İbn Ebî Şeybe, Musannef, 2/133; Ahmed b. Hanbel, Müsned, 44/209, 284, 285.
Ahmed b. Hanbel, Müsned, 35/ 487.
Abdurrazzâk es-San‘ânî, el-Musannef, 2/428; İshâk b. Râhuye, el-Müsned, 2/90.
İshâk b. Râhuye, el-Müsned, 3/107.
İbn Ebî Şeybe, Musannef, 2/133.
Ebû Dâvûd, “Salât”, 300.
Kafkas University Faculty of Divinity Review
www.dergipark.org.tr
637| Altaş, Özsoy, “Hz. Âişe’ye Yöneltilen Eleştiriler”
Seleme b. Ekva‘’ın (ö. 74/693) da “Ben Rasûlullah (s.a.s.) ile seferlere çıkıyordum;
fakat ikindiden sonra namaz kıldığını (hiç) görmedim”29 dediği nakledilmiştir.
Sahâbe içerisinde, bu namazı kılanlara karşı sert davrananlar da olmuştur. Bu
sahâbîlerden biri olan Hz. Ömer’in (ö. 23/644) uygulaması, insanları bu namazı kılmaktan
men etmek, hatta başkalarına örnek olmasın diye de kılanı dövmek şeklindedir. Bu hususla
ilgili Hz. Ömer’in, ikindiden sonra namaz kılan bir adamı gördüğü bunun üzerine sırtından
ridâsı düşünceye kadar onu dövdüğü aktarılmaktadır.30
Hz. Âişe’nin ikindi namazın farzından sonra namaz kılınabileceğine dair naklettiği
rivayetlerin sıhhati hakkında, sahâbenin yaptığı araştırmalar sonucunda Hz. Âişe’yi tenkid
ettikleri görülmektedir. İlgili rivayetler değerlendirildiğinde böyle bir namazın varlığı çok
zayıf bir ihtimal olarak gözükmektedir. Nitekim sahâbe sonrası dönemlerde konuya değinen
müelliflerin/âlimlerin de buna işaret etmişlerdir.
Tirmizî (ö. 279/892), bu meseleye dair birçok sahâbîden rivayetin olduğuna işaret
ederek şöyle demektedir: “İkindiden sonra namaz kılınmayacağı konusunda Hz. Ali (ö.
40/661), İbn Mes’ûd (ö. 32/652-53), Ebû Hüreyre (ö. 58/678), İbn Ömer, Semure b. Cündeb
(ö. 60/680) gibi sahâbîlerden rivayetler gelmektedir. Ayrıca fakîh sahâbîlerin ekseriyetinin
görüşü de bu yöndedir”.31
Konuyu ele alan âlimlerden Tahâvî (ö. 321/933) ise şunları kaydetmiştir: “Hz.
Âişe’nin bu vakitteki namaz hakkındaki bilgisi Hz. Ömer’in bu konudaki bilgisi kadar
değildir. Çünkü Hz. Âişe’nin rivayet etmiş olduğu hadisin, Rasûlullah’ın (s.a.s.) ikindiden
sonra namaz kılmayı nehyinden önce olduğu anlaşılmıştır. Bundan dolayı Hz. Ömer’in
rivayeti -yani ikindiden sonra namazı nehyeden rivayetler- daha makbuldür denilebilir”.32
“Ayrıca Hz. Âişe’nin ikindiden sonraki namaz hakkındaki bilgiyi eksik olarak Ümmü
Seleme’den aldığı anlaşılmaktadır”.33 Sonuç olarak Tahâvî, Rasûlullah’tan (s.a.s.) nakledilen,
ikindiden sonra namaz kılmayı yasaklayan/nehyeden rivayetler mütevatir seviyeye
ulaştığı, sahâbenin de bu yönde amel ettiği şeklinde değerlendirme yapmaktadır.34
İbn Receb el-Hanbelî (v. 795/1393) ise Rasûlullah’ın (s.a.s.) kendisine özel birtakım
ibadetleri olduğunu hatırlatarak onun bu vakitte kıldığı namazının hasâisinden olma
ihtimali üzerinde durmaktadır. İbn Receb el-Hanbelî’ye göre eğer nakledilen haberlerde
29
30
31
32
33
34
Süleyman b. Ahmed Taberânî, el-Mu’cemu’l-evsat, thk. Abdulmuhsin b. İbrahim el-Huseynî Târık b. Avdillah
(Kâhire: Dâru’l-Haremeyn, 1995), 7/285.
Mâlik b. Enes, el-Muvattâ, thk. M. Mustafa el-A’zâmî (İmârât: Müessesetü Zâyed b. Sultân, 2004), “Salât”, 36;
İbn Ebî Şeybe, Musannef, 2/132.
Tirmizî, “Salât”, 135.
Ebu Cafer Ahmed b. Muhammed b. Selame el-Ezdî Tahâvî, Şerhu müşkili’l-âsar, thk. Şuayb el-Arnaût (Beyrut:
Müessesetü’r-Risâle, 1994), 13/295.
Tahâvî, Şerhu müşkili’l-âsar, 1/302.
Ebu Cafer Ahmed b. Muhammed b. Selame el-Ezdî Tahâvî, Şerhu me’âni’l-âsâr, thk. Muhammed Zührî enNeccâr, Muhammed Seyyid Cadu’l-Hakk (yrs: Alemü’l- Kütüb, 1994), 1/304.
Kafkas Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 9/18 (January 2022) 629-659
Altaş, Özsoy, “Hz. Âişe’ye Yöneltilen Eleştiriler” | 638
Rasûlullah’ın (s.a.s.) nefyi (kavli) ve fiili çakışırsa, Rasûlullah’ın (s.a.s.) fiilinin, onun
hasâisinden olma ihtimalinden dolayı bırakılıp kavlî olan nehyi alınır.35
İbn Receb el-Hanbelî konu hakkındaki kanaatini şu sözlerle bitirmektedir: “Hz.
Âişe’nin ‘Rasûlullah (s.a.s.) yanıma her geldiğinde o iki rekâtı kılardı.’ rivayeti ise şöyle
anlaşılabilir: Rasûlullah (s.a.s.) ikindiden sonra daima veya çoğunlukla eşlerinin yanına
gidip onları ziyaret etmekteydi. Burada ise Hz. Âişe ancak kendi özel gününde
Rasûlullah’tan (s.a.s.) gördüğünü haber vermektedir. Buradan anlaşılmaktadır ki Rasûlullah
(s.a.s.) Hz. Âişe’nin özel gününde ikindi namazı için abdest alıp iki rekât namaz kıldıktan
sonra, ikindi namazını kıldırmak için yanından ayrılmıştır. Hz. Ömer’in aktardığı ‘İkindiden
sonra namaz yoktur.’ rivayetine karşı çıkması, Hz. Âişe’nin Hz. Ömer ve diğerlerinin ikindi
vakti girdikten sonra namaz kalmayı yasakladıklarını zannetmiş olmasındandır”. 36
2.3. Büyüğün Süt Emmesi Hususundaki Görüşüne Yapılan Eleştiriler
Sahâbenin Hz. Âişe’ye eleştiri yönelttikleri bir başka konu ise: Rasûlullah’ın (s.a.s)
Ebû Huzeyfe’nin (ö. 12/633) eşi Sehle’ye büyüğün emmesi meselesine dair vermiş olduğu
ruhsatı Hz. Âişe’nin umumî anlayıp, buna göre fetva vermesidir.
Urve b. Zübeyr’in (ö. 94/713) rivayetine göre: “Ebû Huzeyfe b. Utbe b. Rebiâ, Sâlim
denilen azatlı kölesini evlatlık edinmişti. Ebû Huzeyfe, Sâlim’i oğlu gibi görmekteydi ve
kardeşi Velid’in kızı Fâtıma ile evlendirmişti. Yüce Allah, Zeyd b. Hârise hakkında: “Onları
(evlatlıklarınızı) babalarının adları ile çağırın. Bu, Allah katında daha doğrudur. Eğer
babalarını bilmiyorsanız onlar dinde kardeşleriniz ve dostlarınızdır”37 ayetini indirince bu
evlatlıklar babalarına verildi. Babaları bilinmiyorsa, velilerine verildi. Bunun üzerine Ebû
Huzeyfe’nin hanımı Sehle bnt. Süheyl Rasûlullah’a (s.a.s) gelerek: ‘Ey Allah’ın elçisi! Biz
Sâlim’i çocuğumuz gibi görüyorduk. Yanımıza serbestçe girip çıkıyordu, bazen benim başım
da açık oluyordu. Evimizde de sadece bir oda var. Bu durumda Sâlim hakkında ne buyurursun?’ diye sorunca, Rasûlullah (s.a.s) Sehle’ye: ‘Onu beş defa emzir’ diye buyurdu. Sehle
(dediği gibi yaptı ve) Sâlim’i sütü ile mahrem kıldı. Böylece Sehle, Sâlim’i kendisine sütoğul
sayardı”.38
Bu haberin başka tariklerinde ise Sehle bnt. Süheyl’in, Sâlim’in kendi yanlarına
serbestçe girip çıkmasından sonra Ebû Huzeyfe’nin hissettiği rahatsızlığı gidermek için
konuyu Rasûlullah’a (s.a.s) ilettiği, Rasûlullah’ın (s.a.s) da Sehle’den Sâlim’i (süt ile haramlık
oluşması için) emzirmesini isteyince, Sâlim’in yaşının büyük olmasından dolayı Sehle
şaşırıp “O, kocaman bir adam! Nasıl emzireyim?” şeklinde cevap verdiği, bunun üzerine
Rasûlullah’ın (s.a.s) da tebessüm ederek “Onun kocaman bir adam olduğunu biliyorum!”
35
36
37
38
Ebü’l-Ferec Zeynüddîn Abdurrahmân b. Ahmed el-Bağdâdî İbn Receb el-Hanbelî, Fethü’l-bârî Şerhu Sahîhi’lBuhârî, thk. Mahmûd b. Şa’bân b. Abdi’l-Maksûd vd. (Medine: Mektebetu’l-Ğurebâi’l-Eseriyye, 1996), 5/81.
İbn Receb el-Hanbelî, Fethü’l-bârî, 5/85. Hz. Âişe ve bazı sahâbîlerin bu konuya dair Rasûlullah’tan (s.a.s.)
birbirine zıt olarak naklettikleri rivayetlerin sıhhatine dair geniş bir çalışma tarafımızca yapılmıştır.
el-Ahzâb 33/5.
Mâlik b. Enes, "Radâ‘", 537.
Kafkas University Faculty of Divinity Review
www.dergipark.org.tr
639| Altaş, Özsoy, “Hz. Âişe’ye Yöneltilen Eleştiriler”
şeklinde mukabelede bulunduğu nakledilmektedir.39
Rasûlullah’ın (s.a.s) bu fetvasına binaen Hz. Âişe, yanına girmesini arzu ettiği
kimselere bu hükmü uygulamaya başlamıştı. Kız kardeşi Ümmü Külsûm’a (ö. 58/678’den
sonra) ve erkek kardeşlerinin kızlarına, yanına almasını arzu ettiği erkekleri emzirmelerini
emrediyordu. Anlaşıldığı kadarıyla Hz. Âişe, Rasûlullah’ın (s.a.s) Sâlim için verdiği hükmün
genel olduğunu düşünmüş ve bunu kendisi de uygulamaya devam etmiştir. Zira nakledildiği
gibi Hz. Âişe, yanına gelmesini hoş karşılamadığı olgunluk yaşına yaklaşmış köleleri,
akrabalarına süt emdirerek yanına kabul etmesini sorgulayan ve kendisini uyarmaya
çalışan Ümmü Seleme’ye: “Rasûlullah’ta (s.a.s) senin için örnek yok mu?” diyerek kendisini
savunmuş ve ardından Rasûlullah’ın (s.a.s) Sehle bnt. Süheyl’e vermiş olduğu ruhsatı
hatırlatmıştır.40
Ancak bu konuda Hz. Âişe’ye sadece Ümmü Seleme’nin muhalif olmadığı bilakis
Rasûlullah’ın (s.a.s) bütün zevcelerinin Hz. Âişe’ye karşı oldukları, bu tarz süt emme ile hiç
kimsenin yanlarına giremeyeceğini belirttikleri ve bu ruhsatın sadece Sâlim’e ait olduğunu
düşündükleri haber verilmektedir.41
Rasûlullah’ın (s.a.s) eşlerinin görüşünü destekleyecek mahiyetteki, İshâk b.
Râhûye’nin (ö. 238/853) Kasım b. Muhammed’den (ö. 107/725 [?]) naklettiği, Rasûlullah’ın
(s.a.s) bu ruhsatı sadece Sâlim’e özel olarak verdiği ve Sâlim dışında hiç kimseye bu şekilde
ruhsat vermediğini ifade eden rivayet de bu duruma açıklık getiren önemli bir bilgidir. 42
Netice olarak Hz. Âişe’nin bu konu hakkındaki tutumunun kişisel kanaati olduğu ve
Rasûlullah’ın (s.a.s) eşlerinin, kendisine yaptıkları itirazlarda haklı oldukları
anlaşılmaktadır.
2.4. Ru’yetullah Konusundaki Görüşüne Yapılan Eleştiriler
Miraç münasebetiyle Rasûlullah’ın (s.a.s) Allah’ı (c.c) görüp görmediği konusunun
bugün olduğu gibi sahâbe döneminde de tartışmalı bir konu olduğu anlaşılmaktadır. Bazı
sahâbîler Rasûlullah’ın (s.a.s) Rabbini gördüğünü iddia ederken43 Hz. Âişe’nin de içlerinde
bulunduğu bazıları ise Rasûlullah’ın (s.a.s) Rabbini görmediğini iddia etmişlerdir.44
Hz. Âişe’nin Kur'ân’a arz yöntemini kullanarak reddettiği rivayetlerden birisi de
ru’yet hakkındaki haberlerdir. Belirtildiği üzere sahâbe arasında, Rasûlullah’ın (s.a.s) Allah’ı
(c.c) görüp görmediği ihtilaflıdır. Aralarında Abdullah b. Abbâs’ın da bulunduğu bazı
sahabîler “Rasûlullah (s.a.s) Rabbini görmüştür.” ifade ederken;45 Hz Âişe ise bu görüşü
39
40
41
42
43
44
45
Mâlik b. Enes, "Radâ‘", 26; İbn Mâce, “Nikâh”, 36.
Müslim, "Radâ‘", 29.
Mâlik b. Enes, "Radâ‘ ", 537; Ahmed b. Hanbel, Müsned, 43/351; Buhârî, “Meğâzî”, 12; Müslim, "Radâ‘ ", 31.
İshâk b. Râhuye, el-Müsned, 2/203.
Tirmizî, “Tefsîr”, 53.
Tirmizî, “Tefsîr”, 53.
Tirmizî, “Tefsîr”, 53.
Kafkas Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 9/18 (January 2022) 629-659
Altaş, Özsoy, “Hz. Âişe’ye Yöneltilen Eleştiriler” | 640
tenkid ederek Rasûlullah’ın rabbini görmediğini ancak Cebrâil’i (a.s) görmüş olabileceğini
söylemektedir.46
Konuyla ilgili Mesrûk (ö. 63/683 [?]) Hz. Âişe’ye, “Rasûlullah (s.a.s) Rabbini görmüş
müdür?” diye sorduğunda Hz. Âişe’nin kendisine böyle bir şeyin mümkün olmadığını, kim
Muhammed’in (s.a.s) Rabbini gördüğünü söylerse Allah’a iftira etmiş olacağını (büyük bir
hataya düşmüş olacağını) söylediğini nakletmektedir.47
Hz. Âişe, bu konuda Abdullah b. Abbâs ve diğer sahâbîlerin rivayetlerini “Gözler onu
görmez, ama O gözleri görür. O lâtîf ve her şeyden haberdardır”.48 “Hiçbir kimse yarın ne
kazanacağını bilmez”.49 ve “Allah bir beşer ile ancak vahiy ile veya bir hicap arkasından
konuşur yahut bir elçi gönderip izniyle dilediğini vahyeder”.50 ayetlerine arz ederek tenkid
etmiş ve red etmiştir.51
Hz. Âişe’nin hadislerin kabul ve reddinde kullandığı bilinen yöntemlerden biri olan
Kur'ân’a arz yönteminde tamamen başarılı olduğu da söylenilemez. Nitekim ulemadan
bazıları yer yer Hz. Âişe’ye itiraz ederek onun yanıldığını söylemekten geri kalmamışlardır.
Bu noktada Hz. Âişe’nin ru’yet konusundaki görüşünde yanıldığını söyleyenlerden
biri, erken dönemde yaşadığı bilinen İbn Huzeyme’dir (ö. 311/924). İbn Huzeyme, Hz.
Âişe’nin bu konuda yanıldığını ispat etmeye çalışmıştır. O, Hz. Âişe’nin rivayeti yanlış
duymuş olma ihtimaliyle birlikte öfkeli bir zamanda ve güzelce rivayet edememiş olma
ihtimali üzerinde durarak aynı konuda farklı görüşlere sahip olmalarından dolayı bir
sahâbînin diğerine karşı “Allah’a iftira etmiştir” ifadesinin doğru olmayacağına dair
değerlendirmelerde bulunmaktadır.52
İbn Huzeyme değerlendirmesine şöyle devam etmektedir: “Ru’yet konusunda Âişe
ile İbn Abbâs, Ebû Zerr (ö. 32/653), Enes b. Mâlik (ö. 93/711-12) arasında ihtilaf çıkmış,
Âişe’nin ‘Rasûlullah (s.a.s) Rabbini görmemiştir.’ iddiasına karşın İbn Abbâs, Ebû Zerr ve
Enes b. Mâlik Rasûlullah’ın (s.a.s) Rabbini gördüğünü iddia etmişlerdir. Ancak biz biliyoruz
ki iddiasını ispat edenin görüşü geçerlidir, iddiasını temellendirmeyip sadece nefyedenin
iddiası ise geçerli değildir. Bu noktadan bakıldığında Âişe, Rasûlullah’ın (s.a.s) kendisine
Rabbini görmediğine dair bir haber verdiğinden bahsetmemektedir. Âişe ancak, okuduğu
ayetleri te’vil ederek bu görüşe varmıştır”.53
Diğer taraftan İbn Huzeyme, İbn Abbâs’ın, Tercümânü’l-Kur'ân olarak nitelendiğini
belirterek bu konuda onun yalnız olmadığını da vurgulamaktadır. Bununla birlikte İbn
46
47
48
49
50
51
52
53
Buhârî, “Tefsîr”, 287.
Tirmizî, “Tefsîr”, 53.
el-En‘am 6/103.
Lokman 31/34.
eş-Şûrâ 42/51.
Buhârî, “Tefsîr”, 287.
Ebû Bekr Muhammed b. İshâk b. Huzeyme es-Sülemî en-Nîsâbûrî İbn Huzeyme, Kitâbü’t-tevhîd, thk.
Abdulazîz b. İbrahim eş-Şehvân (Riyâd: Mektebetü’r-Rüşd, 1994), 2/555.
İbn Huzeyme, Kitâbü’t-tevhîd, 2/555.
Kafkas University Faculty of Divinity Review
www.dergipark.org.tr
641| Altaş, Özsoy, “Hz. Âişe’ye Yöneltilen Eleştiriler”
Abbâs’ın görüşünü tercih ettiğini şöyle ifade etmektedir: “Ma’mer b. Râşid’in ‘Bizim
nezdimizde Âişe, İbn Abbâs’tan daha âlim değildir.’ dediği gibi başta İbn Abbâs olmak üzere
Rasûlullah’ın (s.a.s) Rabbini gördüğünü söyleyenler, iddialarını temellendirmişlerdir. Ancak
bu durumu nefyeden Âişe ilene sahâbeden ne de Rasûlullah’ın (s.a.s) eşlerinden birisinin
yahut tabiîlerden birinin aynı görüşte oldukları bilinmemektedir. Dolayısıyla İbn Abbâs’ın
ve ona tabi olan birçok kişinin Rasûlullah’ın (s.a.s) Rabbini gördüğü yönündeki görüşünü
kabul etmek, Âişe’nin tek kalmış olduğu bu görüşünü kabul etmekten evladır”.54
Hz. Âişe’nin bu konuda yanıldığını ve Rasûlullah’ın (s.a.s) Rabbini gördüğünden
bahseden rivayetlerin doğru ve makbul olduğunu savunanlardan biri de Nevevî’dir (ö.
676/1277). Nevevî meseleyi şöyle izah etmektedir: “Hz. Âişe, ru’yeti merfû bir hadise
dayanarak reddetmiyor. Eğer bu husus hakkında bildiği bir rivayet olsaydı onu zikrederdi.
Nitekim o, istinbatını ayetin zâhirinden anladığı manaya dayandırmıştır. Hâlbuki bu
meselede sahâbeden bir kısmı kendisine muhalefet etmiştir. Usûl kaidesine göre;
sahâbeden biri bir hükme varır, diğer bir sahabî de ona muhalefet ederse (artık) onun bu
sözü kesin, bağlayıcı bir hüccet olmaz”. Nevevî devamla başta Kâdî İyâz (ö. 544/1149)
olmak üzere birçok âlimin de bu görüşte olduğunu belirtmiştir.55
2.5. Ölülerin Dirileri İşitmesi Konusundaki Görüşüne Yapılan Eleştiriler
Rasûlullah’tan (s.a.s) nakledilen rivayetlere göre ölüler dirilerin kelamını
duyabilirler. Ancak bu durum zahirî anlamda Kur’an’ın bazı ayetlerine ters görüldüğünden
tartışma konusu haline gelmiştir. Bu ihtilaflı konu, sahâbe döneminde başlayıp sonraki
dönemlere kadar uzanmıştır. Sahâbe arasında, konuyla ilgili hadisin yanlış rivayet edildiğini
savunanlar olduğu gibi ilgili hadisin doğru işitildiğini ve başka rivayetlerin bu hadisi
desteklediğini savunanlar da olmuştur.56
Rivayete göre Rasûlullah (s.a.s), Bedir savaşının sonunda, Kureyş’in önde gelen
müşriklerinden yirmi dört kişinin cesetlerinin atıldığı kuyunun başına gelerek onlara: “Siz,
Rabbinizin vadettiği azabı gerçek buldunuz mu?” diye seslenmiştir.57 Bu rivayeti nakledenler
arasında Hz. Ömer, Abdullah b. Ömer, Enes b. Mâlik, Abdullah b. Mes’ûd ve Ebû Talha elEnsârî (ö. 34/654-55) gibi sahâbîler bulunmaktadır.58
Naklolunduğuna göre: Rasûlullah (s.a.s) Bedir kuyusu (kalîb) üzerinde durup,
içindeki ölülere hitaben: “Siz, Rabbinizin vadettiği azabı gerçek buldunuz mu?” Sonra da
“Şüphesiz şimdi onlar benim kendilerine söylemekte olduğum şeyi işitmektedirler” buyurdu.
Ancak daha sonra İbn Ömer'in bu rivayeti Âişe’ ye anlatılınca o şöyle karşılık vermiştir:
54
55
56
57
58
İbn Huzeyme, Kitâbü’t-tevhîd, 2/555.
Ebû Zekeriyyâ Yahyâ b. Şeref Nevevî, el-Minhâc Şerhu Sahîhi Müslim b. el-Haccâc, nşr. Dâru İhyâi’t-Türâsi’lArabiyye (Beyrut, 1973), 3/5.
Şâdî Fevzî Muhammed Beşkâr, Hayâtü’l-berzâh fî dav’i’l-kitâb ve’s-sünne (Filistin: Câmi‘âtu’n-Necâhi’l-Vatânî,
Yüksek Lisans Tezi, 2007), 164.
Ahmed b. Hanbel, Müsned, 26/279; Buhârî, “Meğâzî”, 8.
Ahmed b. Hanbel, Müsned, 26/279; Buhârî, “Cenâiz”, 85; Müslim, “Cenâiz”, 76, 77.
Kafkas Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 9/18 (January 2022) 629-659
Altaş, Özsoy, “Hz. Âişe’ye Yöneltilen Eleştiriler” | 642
“Rasûlullah (s.a.s) ancak ‘Onlar şimdi benim kendilerine öteden beri söylemekte olduğum
şeylerin gerçek olduğunu bilmektedirler’ buyurmuştur”. Hz. Âişe bunun ardından “Şüphesiz
ki sen ölülere işittiremezsin.”59 ayetini ve “Sen kabirlerde olanlara da işittirecek değilsin.”60
ayetini okudu.61
Konuyla ilgili Urve b. Zübeyr’in rivayeti ise şöyledir: “Âişe’nin yanında İbn Ömer’in
‘Şüphesiz ölüye, kabrinde kendi ailesinin ona ağlamasından dolayı azap edilir.’ sözünü
Rasûlullah’a (s.a.s) nispet ettiği hatırlatıldı. Bunun üzerine Âişe şöyle cevap verdi: ‘İbn Ömer
yanılmıştır. Allah ona rahmet etsin. Rasûlullah (s.a.s) ancak: ‘Şu muhakkak ki ölü kendi suçu
ve günahı sebebiyle azap olunmaktadır; hâlbuki şimdi ehli onun üzerine ağlamaktadır.’
buyurmuştur.’ Daha sonra Âişe devamla dedi ki: ‘İbn Ömer’in bu yanılması Rasûlullah’ın
(s.a.s) Bedir’de öldürülen müşriklerin bulunduğu kuyunun üzerinde dikilip ‘Benim
söylemekte olduğum sözleri muhakkak işitmektedirler.’ dediğini iddia etmesi gibidir. Fakat
Rasûlullah (s.a.s) Bedir kuyusunda bulunanlar hakkında: ‘Onlar şimdi benim kendilerine
söylemekte olduğum sözlerin gerçek olduğunu bilmektedirler.’ buyurmuştur.’ Âişe bunları
dedikten sonra ‘Şüphesiz ki sen ölülere duyuramazsın’62 ve ‘Sen kabirlerde olanlara da
işittirecek değilsin’63 ayetlerini okudu.”64
Her ne kadar Hz. Âişe, Abdullah b. Ömer’i hata etti veya yanıldı/vehmetti şeklinde
eleştirse de hadis kaynakları tarandığında Abdullah b. Ömer’in rivayet ettiği hadisi mana
olarak destekleyen rivayetlerin olduğu görülmektedir. Söz konusu rivayetler Enes b. Mâlik,
Ebû Hüreyre ve el-Berâ b. Âzib (ö. 71/690 [?]) gibi sahâbîler tarafından nakledilmektedir.
Rivayetlerin lafızları farklı olsa da anlamlarının aynı olduğu görülmektedir. İlgili rivayetin
metni şu şekildedir: “Rasûlullah (s.a.s) şöyle buyurdu: ‘Kul kabrine konduğu ve yakınları
dönüp gittiği vakit, onların ayak seslerini pekâlâ işitir”.65
Bu hadislere dayanarak âlimlerin çoğunluğu, eğer ölülerin defnedildikleri vakit
duymaları caiz ise daha sonradan duymaları da caiz olur, görüşünü benimsemişlerdir.66
Ancak ölülerin, dirilerin kelamını işitmeyeceğine dair Hz. Âişe’nin görüşüne katılan
âlimler de olmuştur. Bunlardan Kâdî Ebû Ya’lâ (ö. ?/?) “Hanefi âlimler bu görüşü takip etmiş,
bu konuda Hz. Âişe’nin ictihadı gibi ictihad etmişlerdir.” Şeklinde açıklamada
59
60
61
62
63
64
65
66
en-Neml 27/80.
Fâtır 35/22.
Buhârî, “Meğâzî”, 8.
en-Neml 24/80.
Fâtır 35/22.
Buhârî, “Meğâzî”, 8.
Ahmed b. Hanbel, Müsned, 14/234, 15/ 463, 21/118; Buhârî, “Cenâiz”, 66, 85; Müslim, “Cennet” 70; Ebû
Dâvûd, “Sünnet”, 27; Hâkim en-Neysâbûrî, el-Müstedrek, 1/536; Ebû Bekr Ahmed b. Amr b. Abdilhâlik Bezzâr,
Müsnedü’l-Bezzâr, thk. Sabri Abdulhâlik eş-Şafiî vd. (Medine: Mektebetü’l ’Ulûm ve’l Hikem, 2009), 3/53.
Ebü’l-Fazl Şihâbüddîn Ahmed b. Alî el-Askalânî İbn Hacer, Fethü’l-bârî bi-şerhi Sahîhi’l-Buhârî, thk. .
Abdulazîz b. Abdillâh b. Bâz (Beyrut: Dâru’l-Meârife, 1959), 3/234.
Kafkas University Faculty of Divinity Review
www.dergipark.org.tr
643| Altaş, Özsoy, “Hz. Âişe’ye Yöneltilen Eleştiriler”
bulunmuştur.67 Bazı âlimler ise söz konusu hadisi, ayetin zahiri manasına ters düştüğü için
kusurlu bulmuşlardır. Fakat bu durumun Allah’ın (c.c) Rasûlullah’a (s.a.s) vermiş olduğu bir
mucize olabileceğine hükmetmişlerdir.68
İbn Ömer ve diğer sahâbîlerin naklettiği rivayetlere karşılık Hz. Âişe’nin onlara
yönelttiği tenkidinin nasıl anlaşılması gerektiğini noktasında ise sonraki dönem âlimlerinin
rivayetlere yaklaşım şeklini bilmek, sonuca gitmek açısından son derece önemlidir.
İbn Receb, konuya ilişkin rivayetleri verdikten sonra şöyle bir değerlendirme
yapmaktadır: “İlim ehlinin çoğunluğu, kalîb hadisi ile amel etmişler ve hadisi rivayet
edenlerin hata etmediklerini veya yanılmadıklarını belirtmişlerdir. Çünkü İbn Ömer, Ebû
Talha ve olaya tanıklık edenler, hadisi bizzat Rasûlullah’tan (s.a.s) rivayet etmektedirler;
Âişe’nin ise olaya tanıklık etmeden, ‘Rasulullah ancak ‘Benim önceden söylediklerimin gerçek
olduğunu biliyorlar.’ demiştir.’ diye karşı çıkmaktadır. Ancak Âişe’nin bu sözü (esasen) itiraz
ettiği rivayeti desteklemektedir. Çünkü ölünün bilmesi caiz olur ise işitmesi de caiz olur.
Ölüm, görmeyi ve duymayı nefyettiği gibi bilmeyi de nefyeder. Eğer ölüm bir kısmına engel
oluyorsa hepsine de engel olması gerekir”.69
Kabirdeki ölülerin insanları duyması konusunda et-Taberî (ö. 310/923), Ebû
Hüreyre ve Hz. Ömer’den rivayet edilen hadisleri nakledip, “Sen ölülere işittiremezsin.”70
Ayetinin, bu durumu nefyeden bir sonuç çıkarmadığını ifade ederek şöyle bir değerlendirme
yapmaktadır: “… Bu konuda Rasûlullah’tan (s.a.s) naklettiğimiz her iki haber de sahîhtir,
râvîleri âdildir; kendisine âdilin haber-i vâhidi ulaşan kişi için ona iman etmesi ve Allah’ın,
dilediği kişiye dilediği zamanda işittireceğinin ikrarı gerekir…”71
İbn Teymiyye (ö. 728/1328) ise ilim erbabının, İbn Ömer ve Enes b. Mâlik’in,
kabirdekilerin dirilerin kelamını işiteceğine dair Rasûlullah’tan (s.a.s) naklettikleri
rivayetleri sünnete muhalif olmadığından dolayı tercih ettiklerini, buna karşılık Hz. Âişe’nin
bu rivayet hakkındaki görüşünü ise onun Bedir savaşında bulunmadığı gerekçesi ile tercih
etmediklerini belirtmiştir.72
İbn Teymiyye daha sonra Hz. Âişe’nin itirazına reddiye olarak şu değerlendirmeyi
yapmaktadır: “Rasûlullah’tan (s.a.s) sabit olan nass, onun sahâbesinin ve diğerlerinin
te’vilinden/yorumundan önce gelir. Üstelik Kur’an-ı Kerim’de ölülerin işitmesini nefy eden
67
68
69
70
71
72
Ebü’l-Ferec Zeynüddîn Abdurrahmân b. Ahmed el-Bağdâdî İbn Receb el-Hanbelî, Ahvâlü’l-kubûr, thk. Âtıf
Sabır Şahin (Mısır: Daru’l-Ğaddu’l-Cedîd, 2005), 1/80.
Ebu’l Berekât Nu’mân b. Muhammed Âlûsî, el-Âyâtü’l-beyyinât fî ‘ademi semâ’i’l-emvât alâ mezhebi’lhanefiyyeti’s-sâdât, thk. Muhammed Nasiruddîn el-Elbânî (Beyrut: Mektebetu’l-İslamiyye, ts), 1/36-38.
İbn Receb el-Hanbelî, Ahvâlü’l-kubûr, 1/80, 81.
en-Neml 27/80.
Ebû Ca‘fer Muhammed b. Cerîr et-Taberî, Tehzîbü’l-âsâr, thk. Mahmut Ahmed Şakir (Kâhire: Matbaatü’l
Medenî, ts), 2/517.
Ebü’l-Abbâs Takıyyüddîn Ahmed b. Abdilhalîm el-Harrânî İbn Teymiyye, Mecmû‘u’l-fetâvâ, thk.
Abdurrahman b. Muhammed b. Kasım (Medine: Mecme‘u’l-Melik Fahd li’t-Tıbâ‘ati’l-Mushafi’ş-Şerif, 1995),
4/298.
Kafkas Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 9/18 (January 2022) 629-659
Altaş, Özsoy, “Hz. Âişe’ye Yöneltilen Eleştiriler” | 644
bir nass da yoktur. Allah’ın (c.c) “Sen ölülere işittiremezsin”73 sözünden murad, normal
işitme olup kâfirler için bir benzetmedir. Kâfirler Rasûlullah’ın (s.a.s) sesini (İslam’a
davetini) duyuyorlardı; fakat kabul etmiyorlardı. Bu durum tıpkı şu ayet gibidir: “Hidayet
çağrısına kulak vermeyen kâfirlerin durumu, sadece çobanın bağırıp çağırmasını işiten
hayvanların durumuna benzer. Çünkü onlar sağırdırlar, dilsizler ve körlerdir. Bu sebeple
düşünmezler”.74 Mezkûr ölüler için normal duymanın bütün çeşitlerinin nefyedilmesi
gerekmez. Aynı şekilde kâfirlerden sadece kendilerine fayda verecek duyma nefyedilmiştir.
Diğer duyma çeşitleri ise onlardan nefyedilmemiştir”.75
İbn Teymiyye konuyla ilgili sözlerini şöyle tamamlamaktadır: “Sahihayn ve diğer
kitaplarda ‘Ölü kendisini getirenlerin oradan ayrılırken ayakkabı seslerini pek âlâ işitir.’
hadisi sabit olmuştur ve bu durum kabule münasip olduğu halde buna nasıl karşı çıkılır?!”.76
İbn Kayyım el-Cevziyye (ö. 751/1350) de ölülerin dirilerin kelamını işitmeyeceği
iddiasına karşılık “Sağırın işitmesinin nefyedilmesi ile ölünün işitmesinin birlikte
nefyedilmesi, ikisinin de işitme kabiliyetine sahip olmadığındandır. Allah (c.c) kâfirleri
Rasûlullah’ın (s.a.s) davetine kulak vermediklerinden dolayı ölülere benzetmiştir…” diyerek
Hz. Âişe’nin rivayeti arz ettiği ayetin konuyla ilgisinin olmadığını belirtmiştir. 77
Konuyla ilgi Süheylî (ö. 583/1185) ise Hz. Âişe’nin olayın gerçekleştiği Bedir
savaşında bulunmadığını hatırlatarak, diğer sahâbîlerin orada bulundukları için
Rasûlullah’ın (s.a.s) lafzını daha iyi bellemiş olmaları ihtimali üzerinde durmaktadır.
Nitekim sahabîler Rasûlullah’a (s.a.s): “Ey Allah’ın Rasûlü! Kokuşmuş bir ceset topluluğuna
mı sesleniyorsunuz?” deyince Rasûlullah (s.a.s) “Siz benim dediklerimi onlardan (oradaki
ölülerden) daha iyi işitemezsiniz”. Şeklinde cevap vermiştir. Dolayısıyla Süheylî’ye göre
onların bu durumu bilmeleri caiz olunca, işitmeleri de caiz olur. Zira bu durum ya ruhun
sorgu sırasında cesede tekrar dönmesi ve normal kulaklarının işitmesiyle gerçekleşir -ki bu
görüş Ehl-i Sünnet’in görüşüdür- yahut da kabirdeki sorgunun normal cesede değil de kalp
ve ruha yöneltileceğini iddia edenlerin görüşüne göre ruh kulağıyla gerçekleşecektir.78
Süheylî’ye göre bu durum Allah’ın (c.c) şu sözü gibidir: “Sağıra sen mi duyuracaksın,
âmâya sen mi yol göstereceksin?”79 Allah kâfirleri, ölülere ve sağırlara benzetmek suretiyle
ölü ve sağır diye nitelendirmiştir. Hakikatte onlara işittiren Allah’tır, eğer dilerse Nebîsi
veya bir başkası buna güç getiremez. Dolayısıyla Hz. Âişe’nin delil getirdiği ayetin iki cihetle
konuyla ilgisi yoktur:
73
74
75
76
77
78
79
en-Neml 27/80.
el-Bakara 2/171.
İbn Teymiyye, Mecmû‘u’l-fetâvâ, 4/298, 299.
İbn Teymiyye, Mecmû‘u’l-fetâvâ, 4/299.
Ebû Abdillâh Muhammed b. Ebî Bekr İbn Kayyim el-Cevziyye, er-Rûh fi’l-kelam alâ ervâhi’l-emvât ve’l-ahyâ’
bi’d-delaili mine’l-Kitab ve’s-Sünne, nşr. Daru’l Kütübi’l-İlmiyye (Beyrut, 1975), 1/45.
Ebu’l-Kâsım Abdurrahman b. Abdillah Süheylî, er-Ravzü’l-ünüf, thk. Mecdî b. Mansûr b. Seyyid eş-Şurî
(Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, ts), 3/85, 86.
ez-Zuhruf 43/40.
Kafkas University Faculty of Divinity Review
www.dergipark.org.tr
645| Altaş, Özsoy, “Hz. Âişe’ye Yöneltilen Eleştiriler”
1. Bu ayet, kâfirleri imana davet hususunda inmiştir.
2. Bu ayet onlara, duyuranın Hz. Peygamber (s.a.s) olduğu vehmini nefyetmiştir.
Allah (c.c) dilerse ancak kendisi duyurur, dilerse istediğini yapar, çünkü O her şeye
kadirdir.80
İbn Hacer (ö. 852/1449) ise tam bir taraf belirtmese de yukarıda bahsi geçen
âlimlerin konuya bakışlarını ele aldıktan sonra kendisine garip gelen bir bilgiyi şöyle
açıklamaktadır: “… Garip olan ise İbn İshâk’ın (ö. 151/768) el-Meğâzî adlı eserinde Hz.
Âişe’den Ebû Talha’nın rivayeti gibi bir rivayetin aktarılmasıdır. Eğer bu rivayet mahfûz ise
sanki Hz. Âişe, şahid olmadığı için, birçok sahâbîden gelen “Siz benim dediklerimi onlar kadar
iyi işitemezsiniz.” rivayetini inkârından dönmüş gibidir”.81
Netice itibariyle Hz. Âişe, İbn Ömer’in “Şüphesiz şimdi onlar benim kendilerine
söylemekte olduğum şeyi işitmektedirler.” rivayetini “Şüphesiz ki sen ölülere işittiremezsin.”82
ile “Sen kabirlerde olanlara da işittirecek değilsin.”83 ayetine muarız olduğunu söyleyerek
tenkid etmiştir. Ancak konuyla ilgili rivayetlere bakıldığında İbn Ömer’in rivayetini
destekleyen rivayetlerin fazlaca olduğu görülmektedir. Sahâbe arasında tartışmalı olan bu
konu, sonraki dönemlerde de ele alınmış, genel itibarı ile Hz. Âişe’nin bu rivayete yapmış
olduğu tenkidin -yukarıda verildiği üzere- çeşitli açılardan geçersiz olduğu belirtilmiştir.
Bütün bunlarla beraber nakledilen başka bir rivayete göre Hz. Âişe, yanına gelen bir
Yahudi kadının kabir azabından bahsetmesi üzerine onu yalanlamış ve daha sonra emin
olmak için konuyu Rasûlullah’a (s.a.s) sormuştur. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.s) ise “O
kadın doğru söylemiştir. Nefsim elinde olan Allah’a yemin olsun ki ölülere, kabirlerinde
hayvanların onları duyabileceği şeklide azap edilir” şeklinde cevap vermiştir.84 Bu rivayeti
bizzat Hz. Âişe’nin haber vermesi, kendisinin sonradan diğer sahâbîlerin görüşüne
döndüğünü ifade eden İbn Hacer’in değerlendirmesinin haklı olduğunu akıllara
getirmektedir.
2.6. Rasûlullah’ın Ayakta Bevlettiği Rivayetine Muhalefetinden Dolayı
Eleştirilmesi
Hz. Âişe’nin tenkid ettiği rivayetlerden biri de Rasûlullah’ın (s.a.s) ayakta
bevlettiğine dair nakledilen haberdir. Hz. Âişe, kendi müşahedesine ters olduğu için
Rasûlullah’ın (s.a.s) ayakta bevlettiğine dair rivayetlerin hatalı olduğunu iddia ederek bu
80
81
82
83
84
Süheylî, er-Ravzü’l-ünüf, 3/86.
İbn Hacer, Fethü’l-bârî bi-şerhi Sahîhi’l-Buhârî, 8/303, 304; Elimizde matbu bulunan İbn İshak’ın el-Meğâzî’si
kontrol edilmiş fakat böyle bir rivayetle karşılaşılmamıştır. Ancak İbn Hacer ise Fethü’l Bârî’ de bahsetmiş
olduğu rivayetin matbu olan nüshada bulunmayışı, İbn İshak’ın el-Meğazi diye meşhur olan Sîretu İbn İshâk
adlı eserinin farklı nüshalarından kaynaklandığı söylenilebilir. Bu kanıyı destekleyecek mahiyette bilgiler
İbn İshak’ın Sîretu İbn İshâk’ını tahkik eden Muhammed Hamidullah’ın giriş bölümünde bulunmaktadır. Bkz:
Ebû Abdillâh Muhammed b. İshâk b. Yesâr İbn İshâk, Sîretu İbn İshâk, thk. Muhammed Hamidullah (Mağrib:
Ma‘hadü’d-Dirâsat, 1976) (muhakkikin mukaddimesi 6).
en-Neml 27/80.
Fâtır 35/22
Ahmed b. Hanbel, Müsned, 42/466.
Kafkas Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 9/18 (January 2022) 629-659
Altaş, Özsoy, “Hz. Âişe’ye Yöneltilen Eleştiriler” | 646
rivayet(ler)i nakledenlere itibar edilmemesi gerektiğini şöyle ifade etmektedir: “Her kim
size Rasûlullah’ın (s.a.s) ayakta bevlettiğini haber verirse onu tasdik etmeyin! Çünkü
Rasûlullah’ın (s.a.s) oturarak bevlettiğini gördüm.” 85 Bu rivayetin başka bir tarikinde ise:
“Her kim sana Rasûlullah’ın (s.a.s) ayakta bevlettiğini anlatırsa onu tasdik etme! Çünkü
Rasûlullah’a (s.a.s) Kur’ân indirildikten bu yana ayakta bevletmemiştir.” dediği rivayet
edilmektedir.86
Hz. Âişe’nin itirazına sebep olan rivayet ise Ebû Huzeyfe’nin naklettiği “Rasûlullah
(s.a.s) bir topluluğun çöplüğüne geldi ve orada ayakta bevletti”87 minvalindeki rivayettir.
Fakat Hz. Âişe’nin tenkid ettiği ve Rasûlullah’ın (s.a.s) bir fiilini haber veren bu rivayet, Ebû
Huzeyfe dışında başka sahâbîler tarafından da nakledilmiş olup, Buhârî ve Müslim başta
olmak üzere birçok müellif tarafından da tahrîc edilmiştir. Ayrıca rivayetin sıhhatine dair
herhangi bir zayıflığın olmadığı kanaatine de varılmıştır.88
Hz. Âişe’nin bu itirazına karşılık Süfyan es-Sevrî’nin (ö. 161/778) “Erkekler bu olayı
Hz. Âişe’den daha iyi bilir” diyerek tepki verdiği ve Hz. Âişe’yi tenkid ettiği
nakledilmektedir.89
Hâkim, Ebû Huzeyfe’nin haberini destekleyecek bir başka rivayet olan “Rasûlullah
(s.a.s) dizinin iç tarafında oluşan bir yaradan dolayı ayakta bevletmiştir” 90 bilgisini
nakletmektedir. Hz. Âişe’nin Rasûlullah’ın (s.a.s) böyle bir fiilde bulunmadığını ifade ettiği
rivayetini de veren Hâkim: “Bu hadis, Şeyhân’ın şartlarına göre sahih olmakla birlikte
Şeyhân bunu tahrîc etmemiştir. Bana göre bunun sebebi ise Hz. Âişe’den nakledilen bu
rivayetin, üzerinde ittifak ettikleri Ebû Huzeyfe’nin hadisine muhalif olduğunu
görmeleridir” değerlendirmesinde bulunmuştur.91
Rasûlullah’ın (s.a.s) ayakta bevlettiğine dair rivayetlerin reddedilmesine karşı
çıkanlardan İmam Şafiî’nin şöyle dediği nakledilmektedir: “Araplar, bel ağrısının tedavisi
niyetiyle ayakta bevlediyordu. Dolayısıyla muhtemelen Rasûlullah (s.a.s) o sıralar bel
ağrısının tedavisi için ayakta bevletmiştir”.92
Tahâvî ise ilgili rivayetleri incelerken şu değerlendirmeyi yapmaktadır: “Ebû
Huzeyfe’nin ‘Rasûlullah (s.a.s) bir topluluğun çöplüğüne geldi ve orda ayakta bevletti.’
rivayetini kabul etmek, Âişe’nin ‘Her kim sana Rasûlullah’ın (s.a.s) ayakta bevlettiğini
anlatırsa onu tasdik etme! Çünkü Rasûlullah’a (s.a.s) Kur’ân indirildikten bu yana ayakta
85
86
87
88
89
90
91
92
İbn Mâce, “Tahâret”, 14.
İshâk b. Râhuye, el-Müsned, 3/892; Ahmed b. Hanbel, Müsned, 41/495.
İbn Mâce, “Tahâret”, 13; Ebû Bekr Muhammed b. İshâk b. Huzeyme es-Sülemî en-Nîsâbûrî İbn Huzeyme,
Sahîhu İbni Huzeyme, thk. Muhammed Mustafa el-A‘zamî (Beyrut: Mektebetü’l-İslâmî, 1980), 4/272.
Ahmed b. Hanbel, Müsned, 38/282; Buhârî, “Vudû’”, 62; Müslim, “Tahâret”, 73; Tirmizî, “Tahâret”, 9; İbn
Mâce, “Tahâret”, 13.
İbn Mâce, “Tahâret”, 14.
Hâkim en-Neysâbûrî, el-Müstedrek, 1/290.
Hâkim en-Neysâbûrî, el-Müstedrek, 1/295.
Ebû Bekr Ahmed b. el-Hüseyin Beyhakî, es-Sünenü’l-Kübrâ, thk. Muhammed Abdülkadir Atâ (Beyrut: Dâru’lKütübi’l-İlmiyye, 2003), 1/164.
Kafkas University Faculty of Divinity Review
www.dergipark.org.tr
647| Altaş, Özsoy, “Hz. Âişe’ye Yöneltilen Eleştiriler”
bevletmemiştir.’ rivayetini kabul etmekten daha evladır. Çünkü Âişe’nin bu rivayeti,
Rasûlullah’a (s.a.s) necasetten korunma ile ilgili ayet nazil olduktan sonra ve ondaki titizliği
gördükten sonra naklettiği bir rivayettir. Ebû Huzeyfe ise bu rivayeti, ayet nazil olduktan
sonra Medine’de rivayet etmiştir. Buradan anlaşılıyor ki kişi necasetten emin olabilirse
ayakta bevletmesinde bir sakınca yoktur. Ayrıca Âişe’nin Rasûlullah’ın (s.a.s) oturarak
bevlettiğini söylemesi ayakta bevletmediği anlamına gelmemektedir. Çünkü o sırada
Rasûlullah’ın (s.a.s) oturarak bevlettiğini görmüş olabilir. Bundan dolayı Rasûlullah’ın
(s.a.s) bir vakitte oturarak bevletmesi caiz olduğu gibi başka bir vakitte ayakta bevletmesi
de caizdir. Kaldı ki Rasûlullah’tan (s.a.s) ayakta bevletmeyi kerih gördüğüne dair hiçbir şey
nakledilmemiştir. Bilakis ashabından birden fazla kişiden Rasûlullah’ın (s.a.s) ayakta
bevlettiğine dair rivayetler nakledilmiştir”.93
Sonuç olarak Hz. Âişe, tenkid edip tasdik etmediği Ebû Huzeyfe’nin rivayetinden
dolayı tenkidlere maruz kalmıştır. Ebû Huzeyfe’nin nakletmiş olduğu rivayetin ise hatalı
olmadığı belirtilmiştir. Kaldı ki aralarında Hz. Ömer, Hz. Ali, Sa‘d b. Ubâde (ö. 14/635 [?]),
Ebû Hüreyre gibilerinin bulunduğu bir kısım sahâbenin de ayakta bevlettiği
nakledilmiştir.94
Kanaatimizce de Hz. Âişe, Rasûlullah’ta (s.a.s) hep müşahede ettiği durumdan dolayı
Rasûlullah’ın (s.a.s) ayakta bevledebileceğine dair diğer ihtimali hiç düşünmemiş ve kendi
görüşünün haklılığını dile getirmiştir. Ancak Hz. Âişe’nin rivayetini destekleyecek başka bir
rivayete rastlanmamaktadır. Anlaşıldığı üzere Rasûlullah’ın (s.a.s) ayakta bevletmesi, onun
sürekli yaptığı bir sünnet değil bilakis bir sebebe binaen yaptığı bir fiilidir. Bu sebepler
arasında dizinin iç tarafında oluşan bir yaradan dolayı95, belindeki ağrısının tedavisi
amacıyla96, kavmin çöplüğüne vardığında müsait bir yer olmadığından zarurî olarak97 veya
nadir de olsa bir maslahattan dolayı98 ayakta bevletmiş olması ihtimalleri bulunmaktadır.
2.7. ‘Kedi Hadisi’ne İtirazı Sebebiyle Eleştirilmesi
Hz. Âişe’nin algısına ve kanaatine aykırı geldiğinden dolayı tenkid ettiği ve bundan
dolayı eleştirildiği rivayetlerden biri de Ebû Hüreyre’nin naklettiği: ölünceye kadar eziyet
edilen kediden dolayı verilecek cezayı anlatan rivayettir.
Kaynaklarda, rivayeti nakledenlerden Alkame’nin (ö. 62/682) şöyle dediği yer
almaktadır: “Biz bir gün Hz. Âişe’nin yanındaydık. Derken içeriye Ebû Hüreyre girdi. Hz. Âişe
ona, ‘Bir kadın, bağlayıp doyurmadığı ve sulamadığı kediden dolayı azap gördü.’ diye hadis
rivayet eden sen misin?’ dedi. Ebû Hüreyre, ‘O hadisi ondan (s.a.s) duydum.’ dedi. Bunun
93
94
95
96
97
98
Tahâvî, Şerhu me’âni’l-âsâr, 4/267.
İbn Ebî Şeybe, Musannef, 1/115, 116.
Hâkim en-Neysâbûrî, el-Müstedrek, 1/290.
Beyhakî, es-Sünenu’l-Kübrâ, 1/164.
İbn Mâce, “Tahâret”, 13.
Ebû Abdillâh Şemsüddîn Muhammed b. Abdiddâim Birmâvî, el-Lâmi‘u’s-sabîh bi-şerhi’l-Câmii’s-Sahîh, thk.
Komisyon (Suriye: Dâru’n-Nevâdir, 2012), 2/ 310.
Kafkas Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 9/18 (January 2022) 629-659
Altaş, Özsoy, “Hz. Âişe’ye Yöneltilen Eleştiriler” | 648
üzerine Hz. Âişe ‘Sen o kadının kim olduğunu biliyor musun? O kadın, öyle yaparken aynı
zamanda kâfir idi. Çünkü mü’min bir kimse Yüce Allah’a, bir kedi yüzünden azap
edilmeyecek kadar sevgilidir. Bu nedenle Rasulullah’tan (s.a.s) hadis rivayet ederken nasıl
rivayet ettiğine iyi bak!”.99
Görüldüğü üzere Hz. Âişe, kediden dolayı insana azap edilemeyeceğini söyledikten
sonra azap edilen kadının Müslüman olmadığı için azaba dûçar olduğunu ve Ebû
Hüreyre’nin, naklettiği rivayeti iyi belleyemediğini iddia ederek itirazda bulunmaktadır.
Ancak Ebû Hüreyre’nin, hadisi iyi belleyemediği iddiasına yönelik bu itiraz karşısında ilgili
rivayetlere bütüncül olarak bakıldığında muasır âlimlerden Yûsuf el-Karadâvî’nin de
belirttiği gibi, itirazın isabetli olmadığı görülür. Zira Ebû Hüreyre konuyla ilgili rivayetinde
tek kalmamıştır.100 Bilakis konuyla ilgili Câbir b. Abdillah (ö. 78/697), Esmâ bnt. Ebû Bekir
(ö. 73/692), Abdullah b. Amr’dan (ö. 65/684-85) da Ebû Hüreyre’nin rivayetini destekleyen
rivayetler nakledilmiş; fakat hiçbir rivayette, azap edilen kadının kâfir olduğu
belirtilmemiştir.101
Nitekim Abdullah b. Ömer’den (r.a.) nakledildiğine göre Rasûlullah (s.a.s) şöyle
buyurmuştur: “Bir kadın, bir kedi yüzünden azaba uğratıldı. Çünkü açlıktan ölünceye kadar
kadın onu hapsetti. Bundan dolayı da cehenneme girdi. Allah ona şöyle buyurdu: ‘Kediyi
hapsettiğinde onu ne doyurdun ne suladın ne de onu serbest bıraktın ki yeryüzündeki
haşerelerden yesin!”102
Rivayet ile ilgili Kâdî İyâz’ın ‘Kadın, kâfir olduğundan dolayı azap göreceğine
hamlolunur’ değerlendirmesini isabetli bulmayan Nevevî, hadisteki kadının kafir olduğuna
dair herhangi bir işaret olmadığını ifade ederek ‘açıkça belirtildiği üzere kadına, kediyi
ölünceye kadar ısrarla hapsederek işkence ettiği için azap edildiği; çünkü küçük günahlarda
ısrarın onu büyük günah yapacağını belirtmektedir.103
Yûsuf el-Karadâvî de konuyla ilgili rivayetleri verdikten sonra şöyle değerlendirme
yapmaktadır: “Mü’minlerin annesi Âişe, Ebû Hüreyre’nin hadisini, Rasûlullah’tan (s.a.s)
işittiği hadisin metnini iyice belleyemediği zannıyla reddetmiştir. Âişe’nin delili, bir kediden
dolayı mü’min bir kimseye azap edilmesini çok görmesidir. Çünkü Allah katında mü’min,
konuşmayan bir hayvan yüzünden cehenneme atılmayacak kadar değerlidir. Allah, Âişe’yi
bağışlasın! O, burada çok önemli bir şeyden gafil davranmıştır. Zira burada açlıktan
ölünceye kadar kediyi hapseden kadının kalbinin donuk olmasına, Allah’ın zayıf
yaratıklarına karşı katılığına ve merhamet ışıklarının kalbine girmediğine dair açık bir delil
99
100
101
102
103
Ahmed b. Hanbel, Müsned, 16/424; Süleyman b. Dâvûd Tayâlisî, Müsnedü Ebî Dâvûd et-Tayâlisî, thk.
Muhammed Abdulmuhsin et-Turkî (Kâhire: Dâru Hicr, 1999), 4/28; Ahmed b. Abdillâh b. İshâk Ebû Nuaym
el-İsfahânî, Tarîhu Esbehân, thk. Seyyid Kesrevî Hasan (Beyrut: Dâru’l Kütübi’l İlmiyye, 1990), 2/154.
Yusuf el-Karadâvî, Sünneti Anlamada Yöntem, çev. Bünyamin Erul (İstanbul: Nida Yayıncılık, 2014), 160.
Ahmed b. Hanbel, Müsned, 11/374, 23/261; Buhârî, “Müsâkât”, 10; Müslim, “Küsûf”, 9.
Buhârî, “Müsâkât”, 10; Müslim, “Selâm”, 151; Dârimî, “Rikâk”, 93.
Nevevî, el-Minhâc, 6/207, 208.
Kafkas University Faculty of Divinity Review
www.dergipark.org.tr
649| Altaş, Özsoy, “Hz. Âişe’ye Yöneltilen Eleştiriler”
vardır. Cennete ise ancak merhametli olan kimseler girer. Allah ancak merhametli olan
kimselere merhamet eder. Eğer o kadın, yerdekilere merhamet etseydi, yüce Allah da ona
merhamet ederdi”.104
3. HZ. ÂİŞE’NİN SİYASÎ HAYATINA YÖNELİK ELEŞTİRİLER
Hz. Âişe, Rasûlullah (s.a.s) döneminde siyaset sahnesinde neredeyse hiç
görülmemiştir. Ancak kendisinin de rivayet ettiği üzere kura sonucu Rasûlullah (s.a.s) ile
bazı seferlere katılmıştır. Yine Rasûlullah (s.a.s) ile Müslüman kadınlar arasında, ailevî
meseleler hususunda aracılık yapmıştır.105 Bunun dışında Rasûlullah (s.a.s) döneminde
siyasî olarak aktif rol aldığı söylenilemez.
Rasûlullah’ın (s.a.s) vefatından sonra da ilk iki halife döneminde siyasî hadiselere
müdahil olmamıştır. Genel olarak Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer ile münasebeti karşılıklı olumlu
bir zeminde devam etmiştir.106 Ancak Hz. Osman dönemine gelince, diğer bazı sahâbîler gibi
o da halifenin bazı icraatlarından rahatsız olmuş ve siyasî bir takım tasarruflarda
bulunmuştur. Bu tasarrufları sebebiyle de kendisine tenkidler yöneltilmiştir.
3.1. Halife Hz. Osman’ın Kararlarına Karşı Çıkması Sebebiyle Eleştirilmesi
Hz. Osman’ın, halifeliğinin ikinci yarısındaki bazı karar ve tasarrufları kendisine
karşı ciddi bir muhalefetin oluşmasına neden olmuştur. Hz. Âişe de Hz. Osman’ın bu
tasarruflarından dolayı ona karşı oluşan bu muhalefetin başında yer alanlardandır. Hz.
Âişe’nin, halifeliğinin ikinci yarısından sonra, hilafeti boyunca Hz. Osman’a karşı muhalefet
cephesinde olduğu görülmektedir.107
Hz. Âişe’nin, halife Hz. Osman’ın kararlarına karşı açıkça muhalefet ettiği ve
karşılığında tenkid aldığına dair nakledilen rivayetlerden biri şöyledir:
Halifeye Kûfe valisini şikâyet edenler aradıklarını Hz. Osman’da bulmayınca Hz.
Âişe’nin yanına gelerek durumu anlatırlar. Hz. Âişe: “Osman hadleri iptal etti ve şahitleri de
tehdit etti!” diye bağırır. Bunun üzerine Hz. Osman da ona hitaben ‘Bu işten sana ne!
Muhakkak ki sana evinde oturman emredildi’ şeklinde onu tenkid eder. Bu olaydan dolayı
bazıları Hz. Âişe’yi haklı bulurken bazıları da ‘kadınların bu gibi şeylere karışmaya hakkı
yoktur’ diyerek Hz. Âişe’yi eleştirmişlerdir.108
Hz. Âişe’nin Hz. Osman’ın kararlarına müdahil olup ona karşı çıktığı ve bunun
sonucunda Hz. Osman tarafından ciddi bir şekilde ikaz edildiğine dair şöyle bir rivayet
nakledilmektedir:
104
105
106
107
108
Yusuf el-Karadâvî, Sünneti Anlamada Yöntem, 159-160.
Ahmed b. Hanbel, Müsned, 41/353; Buhârî, “Şehâdet”, 15, “Hîbe”, 13; Müslim, “Tevbe”, 56; İbn Mâce, “Nikâh”,
47.
Mustafa Fayda, “Âişe”, Diyanet İslam Ansiklopedisi (İstanbul: TDV Yayınları, 1989), 2/202.
Harun Reşit Demirel, “Hz. Âişe ve Siyaset (Hadis-Haber ve Tarihi Bilgiler Işığında)”, Yüzüncü Yıl Üniversitesi
İlahiyat Fakültesi Dergisi 3/3 (2020), 132.
Belâzûrî, Ensâbu’l-eşrâf, 5/522; Demirel, “Hz. Âişe ve Siyaset (Hadis-Haber ve Tarihi Bilgiler Işığında)”, 132.
Kafkas Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 9/18 (January 2022) 629-659
Altaş, Özsoy, “Hz. Âişe’ye Yöneltilen Eleştiriler” | 650
Halife Hz. Osman ile Ammâr b. Yâsir (ö. 37/657) arasında bir meseleden dolayı
sürtüşme meydana gelir. Daha sonra halife namaz kıldırmak için mescide girdiğinde
Ammâr’ın yanında toplanıp sohbet ettiği bazı sahâbîleri görür ve dağılmaları için biraz sert
davranır. Tam namaza başlayacakken Rasûlullah’ın (s.a.s) hücrelerinden “Ey İnsanlar!
Dinleyin! Allah’ın emrini terk ettiniz ve O’nun Rasûlüne de muhalefet ettiniz” şeklinde iki
kadın sesi yükselir. Çok geçmeden konuşanların Hz. Âişe ve Hz. Hafsa (ö. 45/665 [?])
oldukları anlaşılır. Hz. Osman, namazı tamamladıktan sonra kalabalığa dönerek: “Bu iki
fitneci kadın namazda insanları fitneye sokuyorlar. Bunları ya susturursunuz ya da bana
söylemesi helal olan bütün kötü lafları onlara söyleyeceğim!” şeklinde ağır konuşur.
Halifenin bu sözleri bazı sahâbîleri gücendirir, hatta olay sözlü atışmalar yapmaya kadar
varır.109
Hz. Osman, hilafeti sırasında bazı sahâbenin yaptığı yanlışlar üzerine onlara sert
davranma yetkisini kendisinde buluyordu. Ancak bu durum başta Hz. Âişe olmak üzere bazı
sahâbilerin tepkisini de beraberinde getirmiştir. Hz. Osman’ın bazı kararlarının hatalı
olduğunu düşünen Hz. Âişe, her fırsatta sert bir şekilde onu eleştirmeye çalışmış; bunun
karşısında da Hz. Osman’ın kendisine aynı şekilde tenkidler yöneltmesine sebep olmuştur.
Hz. Osman’ın sahâbîlere sert davrandığı haberini alan Hz. Âişe bunu duyunca zaten araları
açık olan Hz. Osman’ın insanlara konuştuğu bir sırada gelip elinde bulunan Rasûlullah’ın
(s.a.s) gömleğini göstererek “Ey Müslümanlar topluluğu! Bu Rasûlullah’ın (s.a.s) elbisesidir,
daha eskimedi; ancak Osman onun sünnetini eskitti” ifadesini kullanır. Bunun üzerine Hz.
Osman da “Allah’ım, beni kadınların hilelerinden koru, çünkü onların hileleri büyüktür” diye
karşılıkta bulunur.110
Hz. Âişe, kararlarına karşı memnun olmadığı Hz. Osman ile halifeliği boyunca birçok
kez karşı karşıya gelmiştir. Hatta kendisinin civar beldelere mektuplar yazarak halkı Hz.
Osman’ın hilafetine karşı isyana teşvik ettiği de nakledilmiştir.111
Bir başka rivayete göre Hz. Âişe’nin, Mekke’ye gitmek için hazırlıklarını yaptığı
sırada Hz. Osman’ın tavsiyelerine sinirlenerek: “Öldürün onu, Allah da onu öldürsün!”
diyerek Hz. Osman’a olan tepkisini dile getirdiği de nakledilmiştir.112
Hemen belirtmek gerekir ki mezhebî saikler de gözeten bazı tarihçilerin eserlerinde
sahâbe hakkında sert ithamlar içeren bu ve buna benzer rivayetler karşısında ihtiyatlı
109
110
111
112
Abdurrazzâk es-San‘ânî, el-Musannef, 11/354, 355; Ebü’l-Fazl Şihâbüddîn Ahmed b. Alî el-Askalânî İbn
Hacer, el-Metâlibu’l-‘âliye bi Zevâidi’l-Mesânîdi’s-Semâ‘niyye, thk. Komisyon (yrs: Dâru’l-Âsıme, 2000),
16/519; Demirel, “Hz. Âişe ve Siyaset (Hadis-Haber ve Tarihi Bilgiler Işığında)”, 134.
Ahmed b. Ebî Ya‘kûb b. Ca‘fer Ya‘kûbî, Târîhü’l-Ya‘kûbî, thk. Martijn Theodoor Houtsma (Leiden (Hollanda):
Matba‘atu Brill, 1883), 2/204.
Ebûbekir b. el-Arâbî el-Mâlikî İbnü’l-Arabî, el-Avâsım mine’l-kavâsım, thk. Muhibbuddîn el-Hâtib (Kâhire:
Mektebetu’s-Sünne, 1991), 142.
Ebû Abdillah Muhammed b. Amr Fahrüddîn er-Râzî, el-Mahsûl, thk. Tahâ Câbir Feyyâd el-‘Alevânî (Beyrut:
Müessesetü’r-Risâle, 1997), 4/343; Mustafa Günal, Hz. Ali Dönemi ve İç Siyaset (İstanbul: İnsan Yayınları,
2014), 78-81.
Kafkas University Faculty of Divinity Review
www.dergipark.org.tr
651| Altaş, Özsoy, “Hz. Âişe’ye Yöneltilen Eleştiriler”
olmak gerekmektedir. Özellikle Şîa’ya mensup bazı tarihçilerin kendi mezhep veya
fırkalarının çıkarları adına bâtınî yorumlar, tefsirler ve uydurma haberler kullandıkları
bilinen bir gerçektir.
3.2. Halife Hz. Ali’ye Muhalefeti Sebebiyle Eleştirilmesi
Hz. Osman şehit edildikten sonra Müslümanlar arasında kimin yeni halife olacağı
hususunda tartışma çıkmıştır. Öteden beri halifelik makamını kendisinin idare
edebileceğini düşünen Hz. Ali’nin artık karşısında güçlü bir aday da yoktur. 113 Ancak
anlaşıldığı kadarıyla Hz. Ali bu iş için aceleci davranmamış, sahâbeden ileri gelenlerin
görüşlerini de almak istemiştir. Bu arada bir grup Müslüman da kendisine gelerek halifelik
makamına daha layık başka bir kimsenin olmadığını belirtip halife olmasını ondan
istemişlerdir. Medine’de bulunan isyancılar da yeni halifenin kimliği hususunda görüş
birliği sağlanmayınca, Medineliler’in seçecekleri halifeye kendilerinin de bağlı olacaklarını
bildirmişlerdir. Nihayetinde Hz. Ali, Hz. Osman’ın şehit edilmesinden sonra halifelik
makamına geçen dördüncü halife olmuştur.114
Bu hadiseler esnasında hac farizasını yerine getirmiş olup Mekke’den Medine’ye
doğru yol alan Hz. Âişe, Halife Osman’ın şehit edildiğini, onun yerine Hz. Ali’nin halife
olduğunu öğrenince 115 “Allah’a yemin olsun ki Osman mazlum olarak öldürüldü. Kesinlikle
onun kanını talep edeceğim!” diyerek Mekke’ye geri dönmüştür. Bu sırada orada bulunan
Abd b. Ebî Seleme (ö. 83/702), Hz. Âişe’ye hitaben: “Niye böyle diyorsun! Allah’a yemin
olsun ki Osman’a ilk karşı gelenlerden birisi sensin. Ayrıca onun büyük hatalara düştüğü
için öldürülmesi gerektiğini söylüyordun!” diye karşılık vererek Hz. Âişe’nin bu durumunu
bir şiirle tenkid etmiştir. Hz. Âişe’nin ise: “Evet, öyle demiştim. Ancak şimdi o
düşüncelerimden vazgeçtim” cevabını verdiği nakledilmiştir.116
Bir başka rivayette ise Hz. Âişe, Hz. Osman’ın ölüm haberini alınca ağlayarak “Osman
öldürüldü, Allah rahmet eylesin!” şeklinde üzüntüsünü ifade edip faillerini kınamaya
başlayınca yanında bulunlardan Ammâr kendisine hitaben: “Daha düne kadar insanları
onun aleyhine kışkırtıyordun, şimdi de ona ağlıyorsun!” diyerek Hz. Âişe’nin bu durumu
karşısında şaşkınlığını gizleyememiştir.117
Neticede Hz. Âişe, Hz. Osman’ın öldürülmesine karşı çıkanlar ve halifenin intikamını
almak isteyenlerle birlikte Müslümanlar arasındaki ihtilafa son vermek maksadıyla
113
114
115
116
117
Ebü’l-Hasen İzzeddin Alî b. Muhammed el-Cezerî İbnü’l-Esîr, el-Kâmil fi’t-târîh, thk. Ömer Abdüsselâm
Tedmurî (Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-Arâbî, 1997), 2/570; Ahmet Akbulut, Sahâbe Dönemi İktidar Kavgası
(Ankara: Otto Yayınları, 2015), 171.
Ebû Ca‘fer Muhammed b. Cerîr et-Taberî, Târîhü’t-Taberî, nşr. Dâru’t-Türâs (Beyrut, 1967), 4/427; İbnü’lEsîr, el-Kâmil fi’t-târîh, 2/553-556; Akbulut, Sahâbe Dönemi İktidar Kavgası, 168.
et-Taberî, Târîhü’t-Taberî, 4/444.
İbnü’l-Esîr, el-Kâmil fi’t-târîh, 2/570; Fahrüddîn er-Râzî, el-Mahsûl, 4/365, 4/444.
Ebû Muhammed Abdullah b. Müslim İbn Kuteybe, el-İmâme ve’s-siyâse, thk. Alî Şîrî (Beyrut: Dâru’l- Edvâ’,
1990), 1/66.
Kafkas Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 9/18 (January 2022) 629-659
Altaş, Özsoy, “Hz. Âişe’ye Yöneltilen Eleştiriler” | 652
Basra’ya gitme kararı alır.118 Bu haberi alan Halife Hz. Ali de Basra’ya hareket eder ve yolda
Kûfeliler’e gönderdiği mektupla Hz. Osman’ın kanını talep edip Basra’ya hareket edenleri
şöyle tenkid eder: “Olanları işitin, bilin diye size, Osman’ın başına gelenleri haber
veriyorum. İnsanlar onu karalarken ben muhacirden biri olarak onu daha fazla memnun
ettim, daha az kırdım, kınadım. Talha ve Zübeyr’in onun hakkındaki en yumuşak teğannîleri
bile kabaydı. Âişe’den, ona karşı kızgınlıkta bir aşırılık vardı…”119
3.3. Hz. Ali’ye Muhalefet İçin Basra’ya Gitmesinden Dolayı Eleştirilmesi
Hz. Âişe’nin Basra’ya gitme kararını hatalı bulup, onu bu kararından vazgeçirmek
isteyenlerin başında Rasûlullah’ın (s.a.s) zevcelerinden Ümmü Seleme gelmektedir.120 Hz.
Âişe beraberindekilerle Basra’ya gidecekleri vakit, Ümmü Seleme’nin de kendileriyle
beraber Basra’ya gelmesinin gerektiğini söyleyerek onu ikna etmeye çalışınca Ümmü
Seleme, Hz. Âişe’nin bu hareketinin yanlış olduğunu bir mektupla şöyle anlatmaya
çalışmıştır:
“Muhakkak ki sen Rasûlullah (s.a.s) ile ümmeti arasında özel bir bağsın. Sana
emredilen örtüne bağlı kalman, Rasûlullah’ın (s.a.s) saygınlığının bir göstergesi olacaktır.
Kaldı ki Kur’ân seni temize çıkartmış olduğu halde (bir daha) onu açma! Oturmakla
emrolunduğun evde sessiz sakin otur! Bu Ümmetin arkasında Allah vardır. Zaten Rasûlullah
(s.a.s) senin konumunu belirlemiştir. Sana bir sorumluluk vermek isteseydi verirdi.
Muhakkak ki dinin direğinde bir yamulma meydana geldiğinde veya bir çatlama
oluştuğunda bunun kadınların eliyle düzeltilemeyeceğini biliyorsun. Bilakis kadınların
cihadı, gözlerini kapamak ve eteklerini toplamaktır (bu işlerden uzak durmaktır).
Rasûlullah (s.a.s) senin bir devenin sırtında çöllerde ve dağ eteklerinde bir pınardan
diğerine gittiğini görseydi, ona ne diyecektin? Amacının ne olduğunu Allah biliyor. Ayrıca
(yarın ahirette) Rasûlullah’a cevap vereceksin. Allah’ın sana farz kıldığı örtüye leke sürerek
Allah ve Rasûlullah’ın örtüye verdikleri değeri terk ettin! Şayet bana, senin arzuladığın
şeyleri yerine getirdikten sonra cennete gir denilse, şüphesiz ki üzerime farz kılınmış örtüye
leke sürmekten dolayı Allah ile karşılaşmaktan hayâ ederim. Bunun için (benim sana
tavsiyem): evini kendine perde kıl ve bunu, O’na kavuşana kadar muhafaza et. Bu hal üzere
olduğun müddetçe Allah’a daha çok itaatkâr olursun. Ayrıca evinde oturduğun müddetçe
dine daha çok hizmet etmiş olursun. Şayet Rasûlullah’ın (s.a.s) söylediklerini şimdi sana
hatırlatmış olsam, yılanın ısırdığı gibi beni ısırırdın!”121
118
119
120
121
Fayda, “Âişe”, 2/203.
İbn Kuteybe, el-İmâme ve’s-siyâse, 1/86; Şerîf er-Radî, Nehcü’l-Belâğâ, thk. Muhammed Abduh (Beyrut:
Müessesetü’l-Ma‘ârif, 1990), 538; Adnan Demircan, Hz. Ali Dönemi Ehl-i Beyt (İstanbul: Beyan Yayınları,
2014), 102.
Ya‘kûbî, Târîhü’l-Ya‘kûbî, 2/209-210; İbn Kuteybe, el-İmâme ve’s-siyâse, 1/76.
Ebû Ömer Şihâbuddîn Ahmed b. Muhammed el-Endelûsî İbn Abdirabbih, el-‘İkdü’l-ferîd, nşr. Dâru’l-Kütübi’lİlmiyye (Beyrut, 1984), 5/66; İbn Kuteybe, el-İmâme ve’s-siyâse, 1/76; Ya‘kûbî, Târîhü’l-Ya‘kûbî, 2/209-210.
Kafkas University Faculty of Divinity Review
www.dergipark.org.tr
653| Altaş, Özsoy, “Hz. Âişe’ye Yöneltilen Eleştiriler”
Ümmü Seleme’nin Hz. Âişe’ye gönderdiği bu mektubun tarihî kaynaklarda mevcut
olmasının yanında sözlük mahiyetinde yazılan eserlerde de bulunması haberin doğru ve
vaki’ olabileceğine işaret olsa gerektir.122
Bu haberi destekler mahiyetteki başka bir rivayette ise: Hz. Âişe Basra’ya gitme
kararı aldığında Ümmü Seleme bundan haberdar olmuş ve bunu yapmamasını istemiştir.
Ayrıca Basra’ya gitmesi durumunda kendisiyle konuşmayacağını belirtmiştir. Ancak Hz.
Âişe Basra’ya gidip (savaştan sonra yenilip) Medine’ye döndüğünde Ümmü Seleme’nin ona:
“Ey laf anlamayan (kadın)! Sana demedim mi?! Ey laf anlamayan (kadın)! Ben seni
uyarmadım mı?!” diyerek -kendisini azarlayarak-sitemde bulunduğu kaynaklarda yer
almaktadır.123
Hz. Âişe ve beraberindekiler Basra’ya doğru ilerlerken Saîd b. el-‘Âs (ö. 59/679) ve
Muğîre b. Şu‘be (ö. 50/670) onlarla karşılaşır. Sa‘îd ve Muğîre, Hz. Âişe’ye nereye ve niçin
gittiğini sorarlar, Hz. Âişe de Hz. Osman’ın kanını talep etmek için Basra’ya gideceklerini
bildirir. Bunun üzerine Sa‘îd, Hz. Âişe’ye “İşte! Osman’ın katilleri yanındakilerdir.” diye
cevap verir. Daha sonra aynı soruyu Mervân b. Hakem’e (ö. 65/685) sorarlar Mervân da
aynı cevabı verince Sa‘îd b. el-‘As, Talha (ö. 36/656) ve Zübeyr’e (ö. 36/656) işaret ederek
“Osman’ı öldürenler, seninle bulunan şu iki adamdır. Bunlar halifeliği kendileri üstlenmek
istemekteler.” şeklinde karşılık verir. Daha sonra Muğîre ve Saîd’in, insanlara dönmeleri için
nasihatte bulunup yanlarından ayrıldıkları nakledilmiştir.124
Hz. Âişe, Basra yakınlarına geldiğinde Basra’nın ileri gelenlerinden Zeyd b. Sûhân’a,
kendilerine Hz. Osman’ın kanını talep etmede yardım etmesi gerektiğini bildiren bir mektup
göndermiştir. Buna karşılık Zeyd de şöyle bir mektupla cevap vermiştir: “… Muhakkak ki
senin emrolunduğun husus ile bizim emrolunduğumuz husus farklıdır: Sen evinde
oturmakla emrolundun, biz ise fitne olmayana dek insanlarla savaşmakla emrolunduk.
Ancak (bakıyorum ki) sen emrolunduklarını terk ettiğin gibi bizim de emrolunduklarımızı
terk etmemiz için (mektup) yazıyorsun”.125 Zeyd b. Sûhân böylece Hz. Âişe’nin tavrının
hatalı olduğunu ifade ederek onu tenkid etmiştir.
Yine Hz. Âişe’nin Basra’ya gelmekle hata ettiğini düşünen, aralarında Hz. Ali’nin
Basra valisi olan Osman b. Huneyf ve Basra eşrafından bazıları; Hz. Âişe’nin yanına gelerek
122
123
124
125
Ebû Ubeyd Ahmed b. Muhammed Herevî, el-Garîbeyn fi’l-Kur’ân ve’l-Hadîs, thk. Ahmed Ferîd el-Mezîdî
(Riyâd: Mektebetü Nizâr Mustafâ el-Bâz, ts.), 3/880; Mecdüddîn el-Mübârek b. Esîrüddîn eş-Şeybânî elCezerî İbnü’l-Esîr, en-Nihâye fi garîbi’l-hadîs, thk. Tâhir Ahmed ez-Zâvî (Beyrut: el-Mektebetü’l-İlmiyye,
1979), 2/353.
Ebu’l-Hasen Muhammed b. Ali Mâverdî, el-Hâvi’l-kebîr, thk. Ali Muhammed Muavvaz, ‘Âdil Ahmed
Abdulmevcûd (Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1999), 15/447; Ebu’l-Bekâ Kemâluddîn Muhammed b. Mûsâ
Demîrî, en-Necmü’l-vehhâc fî şerhi’l-Minhâc, thk. Komisyon (Cidde: Dâru’l-Minhâc, 2004), 10/91.
İbn Kuteybe, el-İmâme ve’s-siyâse, 1/82.
et-Taberî, Târîhü’t-Taberî, 4/476, 477; İbn Abdirabbih, el-‘İkdü’l-ferîd, 5/67.
Kafkas Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 9/18 (January 2022) 629-659
Altaş, Özsoy, “Hz. Âişe’ye Yöneltilen Eleştiriler” | 654
kendisinin yanlış yolda olduğunu, Allah’ın kendisine emrettiği yerde bulunması gerektiğini
söyleyerek bu hareketten vaz geçmesini istemişlerdir.126
Netice itibariyle karşı karşıya gelen Hz. Âişe ile Hz. Ali yanlıları arasında çeşitli
mektuplaşmalar ve görüşmeler olmuşsa da Müslümanlar arasında kanlı bir çarpışma
gerçekleşmiştir. Bu çarpışma, Hz. Âişe’nin devesinin hemen etrafında gerçekleştiği için
Cemel Vak‘ası diye meşhur olmuştur. Hadise, Hz. Âişe yanlılarının kaybetmesiyle
sonuçlanmış; Hz. Âişe ve Mervân b. Hakem esir alınmış, Talha ve Zübeyr ise
öldürülmüştür.127
Başta Hz. Ali ve Rasûlullah’ın (s.a.s) eşi Ümmü Seleme olmak üzere birçok kişi Hz.
Âişe’nin Basra’ya gitmesini ve bunun tabii sonucu olarak meydana gelecek kargaşaya
katılmasını istemiyorlardı. Bu durumu, Hz. Âişe’ye gerek sözlü gerekse yazılı olarak
(mektuplarla) bildirmişlerdi. İstenmeyen bu çatışma sonrasında Hz. Âişe, Allah’ın emrini
çiğnediği ve Rasûlullah’ın emanetine sadık kalamadığı düşüncesiyle bazı sahâbe tarafından
tenkide maruz kalmıştır.128
3.4. Cemel Vak’ası’ndaki Rolü Sebebiyle Ehl-i Sünnet Dışı Mezheplerin
Eleştirileri
Mu’tezile mezhebinin kurucusu Vâsıl b. Atâ (ö. 131/748) ile arkadaşı Amr b. Ubeyd
(ö. 144/761); Cemel Vak’ası’na katılmalarından dolayı aralarında Hz. Ali, oğulları Hasan (ö.
49/669) ve Hüseyin (ö. 61/680), İbn Abbâs, Talha, Zübeyr ve Hz. Âişe gibi büyük sahâbîlerin
adâletlerinin düştüğünü iddia ederek onları fâsıklıkla itham etmişlerdir. Ayrıca
şahitliklerinin de kabul edilemeyeceğini ileri sürmüşlerdir. Bu konuda Vasıl b. Atâ’nın şöyle
dediği nakledilmektedir: “Eğer Ali ve Talha ya da her gruptan iki kişi yanımda şehadet
etseler, ben onların ikisinden birisinin fâsık olduğunu bildiğim için şehadetlerini kabul
etmem. Çünkü Ali taraftarlarının ve Cemel Savaşına katılan diğer grubun cehennemde ebedî
kalacak fâsıklardan olmaları caizdir”. Bu ifadeleriyle Vâsıl, Cemel olayına katılan bütün
sahâbenin dolayısıyla da Hz. Âişe’nin adaletinin düştüğünü iddia ederek onları şiddetle
eleştirmiştir.129 Haricilere göre ise Cemel Vak’ası’ında Hz. Ali’ye karşı savaşanların hepsi
kâfir olmuştur. Çünkü Hz. Ali, Cemel Vak’ası’ında isyancılara karşı savaştığı için hak
üzeredir.130
Şîa ise Hz. Âişe, Talha, Zübeyr, Muaviye, Amr b. el-‘As (ö. 43/664) ve bunlar ile
beraber olan bütün sahâbîleri, Hz. Ali’den hilafeti gasp etmelerinden dolayı şiddetle tenkide
tabi tutarlar. Şîa; sahâbenin çoğunu yalancı, münafık ve mürted saymakla beraber Selmân-ı
126
127
128
129
130
İbn Abdirabbih, el-‘İkdü’l-ferîd, 5/69; İbn Kuteybe, el-İmâme ve’s-siyâse, 1/84-87.
et-Taberî, Târîhü’t-Taberî, 4/507-509, 535; İbn Kuteybe, el-İmâme ve’s-siyâse, 1/90, 91, 96, 97; Fayda, “Âişe”,
2/203; Demircan, Hz. Ali Dönemi Ehl-i Beyt, 62.
İbn Abdirabbih, el-‘İkdü’l-ferîd, 5/65, 69; İbn Kuteybe, el-İmâme ve’s-siyâse, 1/76, 84, 87, 98; Ya‘kûbî, Târîhü’lYa‘kûbî, 2/209, 210; Mâverdî, el-Hâvi’l-kebîr, 15/447; Demîrî, en-Necmü’l-vehhâc fî şerhi’l-Minhâc, 10/91.
Ebû Mansûr et-Temîmî Abdulkâhir el-Bağdâdî, el-Fark beyne’l-fırak, nşr. Dâru’l-Afâki’l-Cedîde (Beyrut,
1977), 100; Osman Güner, Ebû Hureyre’ye Yönelik Eleştiriler (İstanbul: İnsan Yayınları, 2008), 21.
Abdulkâhir el-Bağdâdî, el-Fark beyne’l-fırak, 99.
Kafkas University Faculty of Divinity Review
www.dergipark.org.tr
655| Altaş, Özsoy, “Hz. Âişe’ye Yöneltilen Eleştiriler”
Fârisî (ö. 43/664), Ammâr b. Yâsir, Ebû Zerr el-Ğıfârî, Mikdâd b. Esved (ö. 33/653), Huzeyfe
b. el-Yemân (ö. 36/656), Ebû Eyyub el-Ensârî (ö. 49/669), Ebû Said el-Hudrî gibi belirli
sahâbîleri istisna ederek, onların güvenilir olduklarını belirtmiştir.131
Burada ismi zikredilenlerin dışındaki nerdeyse bütün sahâbîlerin ise Rasûlullah’ın
(s.a.s) vefatından sonra irtidat ettiğini iddia etmişlerdir. Dolayısıyla Hz. Âişe ve Hz. Ali’nin
Cemel Vak’ası’ında karşı karşıya geldiklerini göz önüne aldığımızda Şîa’nın Hz. Âişe’yi âdil
kabul etmesi imkânsız gözükmektedir.132 Kaldı ki Şîa’nın, Cemel Vak’ası’ına katılan ve Hz.
Ali’ye karşı savaşan sahabîleri küfür, zındıklık, zayıfların en zayıfı vb. sıfatlarla vasıfladıkları
da bilinen bir gerçektir.133 Bundan dolayı Şîa mensupları mezheplerini, Hz. Ali taraftarları
hariç, sahâbenin rivayetlerini red ve inkâr etmek üzerine bina etmişlerdir. 134 Bununla
beraber Şîa’nın sahâbe arasında en çok tenkid ettikleri isimlerin başında Hz. Âişe’nin geldiği
görülmektedir. Esasen bu konu müstakil çalışmaları gerektirmektedir.135
4. MÜSTEŞRİKLERİN ELEŞTİRİLERİ
Müsteşrikler veya Oryantalistler olarak adlandırılan batılı doğu bilimci insanların
İslam dininin çeşitli alanlarında çalışmalar yaptıkları gibi sahâbîler hakkında da çeşitli
araştırmalar yaptıkları bilinmektedir136. Ancak bu bilim adamlarının sahâbe hakkındaki
çalışmalarına bakıldığında bazı yöntem hatalarının olduğu görülmektedir. Bu yöntem
hatalarının başında sahâbe döneminde olan/yaşanan bir olayı kendi yaşadıkları çevreye
göre anlamlandırıp değerlendirmeleri gelmektedir137. Bunu bilinçli olarak da yaptıkları
düşünülebilir.
Müsteşriklerin sahâbe hanımları arasında en fazla ilgilendikleri ve eleştirmeye
çalıştıkları ismin Hz. Âişe olduğu söylenebilir. Ancak müsteşrikler tarafından Hz. Âişe’ye
yöneltilen eleştirilerin veya iddiaların kaynaklarda delili olmayan bir takım kuruntulardan
ibaret bulunduğu anlaşılmaktadır.138 Herhangi bir ilmî alt yapısı olmadığı anlaşılan bu
iddialardan bazılarına göre Hz. Âişe, kendi heva hevesi doğrultusunda hadis uydurmuş “çok
söz söyleyen, geveze” biri olmasının yanında siyasî faaliyetlerinden dolayı da “harîs-i câh”
yani makam mevki düşkünü, Rasûlullah’tan sonra hilafete babası Ebû Bekir’i getirmek için
131
132
133
134
135
136
137
138
Nevzat Aşık, Sahâbe ve Hadis Rivayeti (İzmir: Akyol Neşriyat ve Matbaacılık, 1981), 269.
İbrahim Kutluay, İmâmiyye Şiâsı’na Göre Cerh ve Ta‘dil (İstanbul: Rağbet Yayıncılık, 2012), 193; Recep
Erkocaaslan, Hz. Âişe’nin Hayatı, Şahsiyeti ve Peygamber Sonrası İslâm Tarihindeki Rolü (İstanbul: Beyan
Yayınları, 2016), 218.
Tevhit Bakan, Ashabın Adaleti (Erzurum: Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış
Doktora Tezi, 1993), 121.
Aşık, Sahâbe ve Hadis Rivayeti, 269.
Şîa’nın Hz. Âişe’ye karşı tutumu konusu tarafımızca yeni bir çalışmada ele alınması planlanmaktadır.
Geniş bilg için bkz: Yücel Bulut, “Oryantalizm”, Diyanet İslam Ansiklopedisi (İstanbul: TDV Yayınları, 2007),
33/428-437.
Sa‘d b. Abdullah b. Sa‘d el-Macid, Mavkifü’l-müsteşrikîn mine’s-sahâbe (Riyâd: Dâru’l-Fadîle li’n-Neşri ve’tTevzî‘, 2010), 23.
Mehmet Efendioğlu, Sahabeye Yöneltilen Tenkitler (İstanbul: İFAV Yayınları, 2014), 280; Sa‘d b. Abdullah b.
Sa‘d el-Macid, Mavkifü’l-müsteşrikîn mine’s-sahâbe, 526.
Kafkas Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 9/18 (January 2022) 629-659
Altaş, Özsoy, “Hz. Âişe’ye Yöneltilen Eleştiriler” | 656
oynanan oyunların kahramanıdır. Esasen herhangi bir ilmî dayanağı olmayan bu ithamlara
ve söylemlere “eleştiri” adı altında ilmî bir görünüm dahi kazandırılmaması
gerekmektedir.139
SONUÇ
Hz. Âişe, keskin zekâsı, güzel konuşması, ilme olan merakı, Kur’ân’ı ve Rasûlullah’ı
(s.a.s) en iyi şekilde anlama gayreti gibi vasıflarından dolayı İslam tarihinin örnek
şahsiyetlerindendir.
Hz. Âişe, özellikle sünneti sonraki nesillere ulaştırmak için aktarılan rivayetlerde
gördüğü hataları büyük bir titizlikle düzeltmeye çalışmıştır. Bu bağlamda onun
rivayetlerdeki kusurlardan dolayı sahâbîlere yönelttiği eleştiriler gerek Arap dünyasında
gerekse ülkemizde çeşitli ilmî çalışmalara konu olmuştur. Hz. Âişe, mü'minlerin annesi
vasfını taşımasından dolayı Müslümanlar kendisinden gerek ilmî gerekse ictimaî-siyasî
konularda fikir ve yardım istemişlerdir. Bu durum ise bazen ister istemez kendisini siyaset
meydanında bulmasına sebep olmuştur.
Hz. Âişe’nin sahâbe dönemindeki ilmî ve siyasî faaliyetlerine bakıldığında birçok
isabetli karar verdiği görülmektedir Hz. Âişe’nin de -bir beşer olması hasebiyle- gerek ilmî
hayatında gerekse siyasî hayatında bir takım hatalı sayılabilecek tutumlar benimsediği ve
bundan dolayı bazı eleştirilere muhatap olduğu kaynaklarda yer almaktadır. Hemen
belirtmek gerekir ki bir konu veya bir şahıs hakkında yapılan okumalarda sağlıklı bilgi
edinmek için bütünlük ilkesi gereğince ilgili konuyu veya şahsı bütün yönleriyle ele almak
gerekmektedir.
Bu noktada Hz. Âişe’nin hatalı sayılabilecek yorumlarının, kararlarının tashihini
Rasûlullah (s.a.s) başta olmak üzere akranı olan sahâbe tarafından gerçekleştirildiği
görülmektedir. Sahâbe sonrası döneme bakıldığında da Hz. Âişe’nin bazı tasarruflarının
hatalı olduğunu belirten İslam âlimlerinin olduğu da görülmektedir. Ancak Hz. Âişe’nin
özellikle siyasî alanda yaşadığı önemli olumsuz hadislere rağmen az veya yumuşak
sayılabilecek bir dille eleştirildiği görülmektedir. Bu konularda beklenilenden daha
yumuşak şekilde eleştirilmesi kendisinin ümmehâtü’l-mü’minînden olmasından
kaynaklandığı söylenilebilir. Zira sahâbe ve sonrası dönemde, mü’minlerin annesi vasfında
ve konumundaki bir ismi sert bir şekilde eleştirmek münasip görülmemiştir. Ancak bu ve
benzeri hassasiyetlere sahip olmayan Şîa’nın ve müsteşriklerin Hz. Âişe’ye ilmî
gerçekliklerden olabildiğince uzak şekilde ithamlar yönelttikleri görülmektedir.
139
Leone Caetani, İslam Tarihi, çev. Hüseyin Cahit Yalçın (İstanbul: Tanin Matbaası, 1926), 1/75, 125; M
Seligshon, “Âişa bnt. Abî Bekr”, İslam Ansiklopedisi (İstanbul: Milli Eğitim Basımevi, 1965), 1/229; Geniş bilgi
için bkz. Efendioğlu, Sahabeye Yöneltilen Tenkitler, 276-28; Erkocaaslan, Hz. Âişe’nin Hayatı, Şahsiyeti ve
Peygamber Sonrası İslâm Tarihindeki Rolü, 218.
Kafkas University Faculty of Divinity Review
www.dergipark.org.tr
657| Altaş, Özsoy, “Hz. Âişe’ye Yöneltilen Eleştiriler”
KAYNAKÇA
Abdulkâhir el-Bağdâdî, Ebû Mansûr et-Temîmî. el-Fark beyne’l-fırak. nşr. Dâru’lAfâki’l-Cedîde. Beyrut, 1977.
Abdurrazzâk es-San‘ânî, Ebû Bekr Abdürrezzâk b. Hemmâm b. Nâfi‘ el-Himyerî. elMüsannef. thk. Habîbu’r-Rahmân el-Âzâmî. Beyrut: el-Mektebetü’l-İslâmî, 1983.
Ahmed b. Hanbel, Ebû Abdillâh eş-Şeybânî. Müsnedu’l-İmâm Ahmed b. Hanbel. thk.
Şu‘ayb el-Arnaûd vd. Beyrut: Müessesetü’r-Risâle, 2001.
Akbulut, Ahmet. Sahâbe Dönemi İktidar Kavgası. Ankara: Otto Yayınları, 2015.
Âlûsî, Ebü’l Berekât Nu’mân b. Muhammed. el-Âyâtü’l beyyinât fi ‘ademi simâ’i’lemvât alâ mezhebi’l-hanefiyyeti’s-sâdât. thk. Muhammed Nasiruddîn el-Elbânî. Beyrut:
Mektebetu’l-İslamiyye, ts.
Aşık, Nevzat. Sahâbe ve Hadis Rivayeti. İzmir: Akyol Neşriyat ve Matbaacılık, 1981.
Bakan, Tevhit. Ashabın Adaleti. Erzurum: Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Yayınlanmamış Doktora Tezi, 1993.
Belâzûrî, Ahmed b. Yahyâ. Ensâbu’l-eşrâf. thk. Suheyl Zekkâr. Beyrut: Dâru’l-Fikr,
1996.
Beyhakî, Ebû Bekr Ahmed b. el-Hüseyin. es-Sünenu’l-Kübrâ. thk. Muhammed
Abdülkadir Atâ. Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, 2003.
Bezzâr, Ebû Bekr Ahmed b. Amr b. Abdilhâlik. Müsnedü’l-Bezzâr. thk. Sabri
Abdulhâlik eş-Şafiî vd. Medine: Mektebetü’l ’Ulûm ve’l Hikem, 2009.
Birmâvî, Ebû Abdillâh Şemsüddîn Muhammed b. Abdiddâim. el-Lâmi‘u’s-sabîh bi
şerhi’l-Câmii’s-Sahîh. thk. Komisyon. Suriye: Dâru’n-Nevâdir, 2012.
Buhârî, Ebû Abdillah Muhammed b. İsmâîl. el-Câmi’u’s-Sahîh. thk. Muhammed
Zuheyr b. Nâsırunâsır. Beyrut: Dâru Tavki’n-Necât, 2001.
Bulut, Yücel. “Oryantalizm”. Diyanet İslam Ansiklopedisi. 43/428-437. İstanbul: TDV
Yayınları, 2007.
Caetani, Leone. İslam Tarihi. çev. Hüseyin Cahit Yalçın. İstanbul: Tanin Matbaası,
1926.
Dârimî, Ebû Muhammed Abdullah. Müsnedu’d-Dârimî (el-Ma’rûf bi Süneni’d-Dârimî).
thk. Hüseyin Selîm Esed ed-Dârânî. Riyâd: Dâru’l-Muğnî, 2000.
Demircan, Adnan. Hz. Ali Dönemi Ehl-i Beyt. İstanbul: Beyan Yayınları, 2014.
Demirel, Harun Reşit. “Hz. Âişe ve Siyaset (Hadis-Haber ve Tarihi Bilgiler Işığında)”.
Yüzüncü Yıl Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 3/3 (2020), 123-148.
Demîrî, Ebu’l-Bekâ Kemâluddîn Muhammed b. Mûsâ. en-Necmü’l-vehhâc fî şerhi’lMinhâc. thk. Komisyon. Cidde: Dâru’l-Minhâc, 2004.
Ebû Dâvûd, Süleymân b. el-Eş‘as es-Sicistânî. Sünenu Ebî Dâvûd. thk. Şuayb elArnaûd - Muhammed Kâmil Karabellî. Beyrut: Dâru’r-Risâleti’l-‘Âlemiyye, 2009.
Ebû Nuaym el-İsfahânî, Ahmed b. Abdillâh b. İshâk. Tarîhu Esbehân. thk. Seyyid
Kesrevî Hasan. Beyrut: Dâru’l Kütübi’l İlmiyye, 1990.
Ebû Ya’lâ el-Mevsılî, Ahmed b. Ali b. El-Müsenna. Müsnedü Ebî Ya’lâ el-Mevsılî,. thk.
Huseyin Selîm Esed. Beyrut: Dâru’l-Me’mûn li’t-Türâs, 1984.
Efendioğlu, Mehmet. Sahabeye Yöneltilen Tenkitler. İstanbul: İFAV Yayınları, 2014.
Erkocaaslan, Recep. Hz. Âişe’nin Hayatı, Şahsiyeti ve Peygamber Sonrası İslâm
Tarihindeki Rolü. İstanbul: Beyan Yayınları, 2016.
Fahrüddîn er-Râzî, Ebû Abdillah Muhammed b. Amr. el-Mahsûl. thk. Tahâ Câbir
Feyyâd el-‘Alevânî. Beyrut: Müessesetü’r-Risâle, 1997.
Fayda, Mustafa. “Âişe”. Diyanet İslam Ansiklopedisi. 2/201-205. İstanbul: TDV
Yayınları, 1989.
Günal, Mustafa. Hz. Ali Dönemi ve İç Siyaset. İstanbul: İnsan Yayınları, 2014.
Kafkas Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 9/18 (January 2022) 629-659
Altaş, Özsoy, “Hz. Âişe’ye Yöneltilen Eleştiriler” | 658
Güner, Osman. Ebû Hureyre’ye Yönelik Eleştiriler. İstanbul: İnsan Yayınları, 2008.
Hâkim en-Neysâbûrî, Ebû Abdillah Muhammed. el-Müstedrek ale’s-Sahîhayn. thk.
Mustafa Abdulkadir Atâ. Beyrut: Dâru’l Kütübi’l-İlmiyye, 1990.
Herevî, Ebû Ubeyd Ahmed b. Muhammed. el-Garîbeyn fi’l-Kur’ân ve’l-Hadîs. thk.
Ahmed Ferîd el-Mezîdî. Riyâd: Mektebetü Nizâr Mustafâ el-Bâz, ts.
İbn Abdirabbih, Ebû Ömer Şihâbuddîn Ahmed b. Muhammed el-Endelûsî. el-‘İkdü’lferîd. nşr. Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye. Beyrut, 1984.
İbn Ebî Şeybe, Ebû Bekr Abdullâh b. Muhammed el-Absî. el-Kitâbü’l-Musannef fi’lehâdîs ve’l-âsâr. thk. Kemâl Yûsuf el-Hût. Riyâd: Mektebetü’r-Rüşd, 1989.
İbn Hacer, Ebü’l-Fazl Şihâbüddîn Ahmed b. Alî el-Askalânî. el-Metâlibu’l-‘âliye bi
Zevâidi’l-Mesânîdi’s-Semâ‘niyye. thk. Komisyon. yrs: Dâru’l-Âsıme, 2000.
İbn Hacer, Ebü’l-Fazl Şihâbüddîn Ahmed b. Alî el-Askalânî. Fethü’l-bârî bi-şerhi
Sahîhi’l-Buhârî. thk. Abdulazîz b. Abdillâh b. Bâz. Beyrut: Dâru’l-Meârife, 1959.
İbn Hibbân, Ebû Hâtim Muhammed el-Bustî. Sahîhu İbn Hibbân. thk. Şuayb elArnâûd. Beyrut: Müesseetü’r-Risâle, 1993.
İbn Huzeyme, Ebû Bekr Muhammed b. İshâk b. Huzeyme es-Sülemî en-Nîsâbûrî.
Kitâbü’t-tevhîd. thk. Abdulazîz b. İbahim eş-Şehvân. Riyâd: Mektebetü’r-Rüşd, 1994.
İbn Huzeyme, Ebû Bekr Muhammed b. İshâk b. Huzeyme es-Sülemî en-Nîsâbûrî.
Sahîhu İbni Huzeyme. thk. Muhammed Mustafa el-A‘zamî. Beyrut: Mektebetü’l-İslâmî, 1980.
İbn İshâk, Ebû Abdillâh Muhammed b. İshâk b. Yesâr. Sîretu İbn İshâk. thk.
Muhammed Hamidullah. Mağrib: Ma‘hadü’d-Dirâsat, 1976.
İbn Kayyim el-Cevziyye, Ebû Abdillâh Muhammed b. Ebî Bekr. er-Rûh fi’l-kelam alâ
ervâhi’l-emvât ve’l-ahyâ’ bi’d-delaili mine’l-Kitab ve’s-Sünne. nşr. Daru’l Kütübi’l-İlmiyye.
Beyrut, 1975.
İbn Kuteybe, Ebû Muhammed Abdullah b. Müslim. el-İmâme ve’s-siyâse. thk. Alî Şîrî.
Beyrut: Dâru’l- Edvâ’, 1990.
İbn Mâce, Ebû Abdillah el-Kazvînî. es-Sünen. thk. Şuayb el-Arnaûd vd. Beyrut: Dâru’rRisâleti’l-Âlemiyye, 2009.
İbn Receb el-Hanbelî, Ebü’l-Ferec Zeynüddîn Abdurrahmân b. Ahmed el-Bağdâdî.
Ahvâlü’l-kubûr. thk. Âtıf Sabır Şahin. Mısır: Daru’l-Ğaddu’l-Cedîd, 2005.
İbn Receb el-Hanbelî, Ebü’l-Ferec Zeynüddîn Abdurrahmân b. Ahmed el-Bağdâdî.
Fethü’l-bârî Şerhu Sahîhi’l-Buhârî. thk. Mahmûd b. Şa’bân b. Abdi’l-Maksûd vd. Medine:
Mektebetu’l-Ğurebâi’l-Eseriyye, 1996.
İbn Sa’d, Ebû Abdillah Muhammed el-Basrî. et-Tabakâtü’l-kübrâ. thk. Muhammed
Abdülkadir Atâ. Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1990.
İbn Teymiyye, Ebü’l-Abbâs Takıyyüddîn Ahmed b. Abdilhalîm el-Harrânî. Mecmû‘u’lfetâvâ. thk. Abdurrahman b. Muhammed b. Kasım. Medine: Mecme‘u’l-Melik Fahd li’tTıbâ‘ati’l-Mushafi’ş-Şerif, 1995.
İbnü’l-Arabî, Ebûbekir b. el-Arâbî el-Mâlikî. el-Avâsım mine’l-Kavâsım. thk.
Muhibbuddîn el-Hâtib. Kâhire: Mektebetu’s-Sünne, 1991.
İbnü’l-Esîr, Ebü’l-Hasen İzzeddin Alî b. Muhammed el-Cezerî. el-Kâmil fi’t-târîh. thk.
Ömer Abdüsselâm Tedmurî. Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-Arâbî, 1997.
İbnü’l-Esîr, Mecdüddîn el-Mübârek b. Esîrüddîn eş-Şeybânî el-Cezerî. en-Nihâye fi
garîbi’l-hadîs. thk. Tâhir Ahmed ez-Zâvî. Beyrut: el-Mektebetü’l-İlmiyye, 1979.
İshâk b. Râhuye. el-Müsned. thk. Abdulğafûr el-Belûşî. Medine: Mektebetu’l-Eymâna,
1991.
Kutluay, İbrahim. İmâmiyye Şiâsı’na Göre Cerh ve Ta‘dil. İstanbul: Rağbet Yayıncılık,
2012.
Mâlik b. Enes. el-Muvattâ. thk. M. Mustafa el-A’zâmî. İmârât: Müessesetü Zâyed b.
Sultân, 2004.
Kafkas University Faculty of Divinity Review
www.dergipark.org.tr
659| Altaş, Özsoy, “Hz. Âişe’ye Yöneltilen Eleştiriler”
Mâverdî, Ebü’l-Hasen Muhammed b. Ali. el-Hâvi’l-kebîr. thk. Ali Muhammed
Muavvaz, ‘Âdil Ahmed Abdulmevcûd. Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1999.
Müslim, Ebü’l-Hüseyn Müslim b. el-Haccâc b. Müslim el-Kuşeyrî. Sahîhu Müslim. thk.
Muhammed Fuad Abdülbâkî. Beyrut: Dâru İhyâi’t-Türâsi’l-’Arâbî, trs.
Nedvî, Süleyman. Büyük İslam Tarihi Asr-ı Saadet. çev. Ömer Rıza Doğrul. İstanbul:
Eser Neşriyat, 1978.
Nesâî, Ebû Abdirrahmân Ahmed b. Şuayb b. Alî. Kitâbu’l-Müctebâ el-ma‘rufu bi’sSüneni’s-Suğrâ. nşr. Dâru’t-Te’sîl. thk. Merkezü’l-Bühûs ve Takniyeti’l-Ma’lûmât. Kâhire,
2012.
Nevevî, Ebû Zekeriyyâ Yahyâ b. Şeref. el-Minhâc Şerhu Sahîhi Müslim b. el-Haccâc.
nşr. Dâru İhyâi’t-Türâsi’l-Arabiyye. Beyrut, 1973.
Özsoy, Abdulvahap. “Ebû Hureyre’ye Yönelik İksâru’l-Hadis Eleştirisine Farklı Bir
Bakış”. Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 41 (2014), 239-255.
Özsoy, Abdulvahap. Hadis Tenkidi Sahâbe ve Tâbiûn Dönemi. İstanbul: Beka
Yayıncılık, 2016.
Râmhürmüzî, Hasen b. Abdurrahmân. el-Muhaddisü’l-fâsıl beyne’r-râvî ve’l-vâ‘î. thk.
Muhammed ‘Accâc el-Hatîb. Beyrut: Dâru’l-Fikr, 1984.
Sa‘d b. Abdullah b. Sa‘d el-Macid. Mavkifü’l-müsteşrikîn mine’s-sahâbe. Riyâd: Dâru’lFadîle li’n-Neşri ve’t-Tevzî‘, 2010.
Seligshon, M. “Âişa bnt. Abî Bekr”. İslam Ansiklopedisi. 1/229. İstanbul: Milli Eğitim
Basımevi, 1965.
Süheylî, Ebu’l-Kâsım Abdurrahman b. Abdillah. er-Ravzü’l-ünüf. thk. Mecdî b.
Mansûr b. Seyyid eş-Şurî. Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, ts.
Şâdî Fevzî Muhammed Beşkâr. Hayâtü’l-berzâh fî dav’i’l-kitâb ve’s-sünne. Filistin:
Câmi‘âtu’n-Necâhi’l-Vatânî, Yüksek Lisans Tezi, 2007.
Şerîf er-Radî. Nehcü’l-Belâğâ. thk. Muhammed Abduh. Beyrut: Müessesetü’l-Ma‘ârif,
1990.
Taberânî, Süleyman b. Ahmed. el-Mu’cemu’l-evsat. thk. Abdulmuhsin b. İbrahim elHuseynî Târık b. Avdillah. Kâhire: Dâru’l-Haremeyn, 1995.
et-Taberî, Ebû Ca‘fer Muhammed b. Cerîr. Târîhü’t-Taberî. nşr. Dâru’t-Türâs. Beyrut,
1967.
et-Taberî, Ebû Ca‘fer Muhammed b. Cerîr. Tehzîbü’l-âsâr. thk. Mahmut Ahmed Şakir.
Kâhire: Matbaatü’l Medenî, ts.
Tahâvî, Ebû Ca‘fer Ahmed b. Muhammed b. Selame el-Ezdî. Şerhu me’âni’l-âsâr. thk.
Muhammed Zührî en-Neccâr, Muhammed Seyyid Cadu’l-Hakk. yrs: Alemü’l- Kütüb, 1994.
Tahâvî, Ebû Ca‘fer Ahmed b. Muhammed b. Selame el-Ezdî. Şerhu müşkili’l-âsar. thk.
Şuayb el-Arnaût. Beyrut: Müessesetü’r-Risâle, 1994.
Tayâlisî, Süleyman b. Dâvûd. Müsnedü Ebî Dâvûd et-Tayâlisî. thk. Muhammed
Abdulmuhsin et-Turkî. Kâhire: Dâru Hicr, 1999.
Tirmizî, Ebû Îsâ Muhammed b. Îsâ. Sünenü’t-Tirmizî. thk. Beşşâr Avvâd Ma‘rûf.
Beyrut: Dâru’l-Ğarbi’l-İslamî, 1998.
Ya‘kûbî, Ahmed b. Ebî Ya‘kûb b. Ca‘fer. Târîhü’l-Ya‘kûbî. thk. Martijn Theodoor
Houtsma. Leiden (Hollanda): Matba‘atu Brill, 1883.
Yusuf el-Karadâvî. Sünneti Anlamada Yöntem. çev. Bünyamin Erul. İstanbul: Nida
Yayıncılık, 2014.
Kafkas Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 9/18 (January 2022) 629-659