Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Türkoloji Dergisi
22, 1 (2018) 184-212. e-ISSN: 2602-4934 (önceki ISSN: 0255-2981)
ÂRİF’İN KÜTAHYA ŞEHRENGİZİ
Ebubekir S. ŞAHİN*
Öz
Kütahyalı Ârif, bir mürettep divanı ve bir şehrengizi ile XVII. yüzyıl
şairlerindendir. Ömrünün büyük kısmını Kütahya’da geçiren şair bazı kaynaklara
göre birkaç şehirde kadılık yapmıştır. Ancak onun eserlerinde Kütahya dışında bir
yerden söz edilmez. Ârif’ten bahseden ilk kaynaklarda onun şehrengizinden örnek
beyitler aktarılmıştır. Ancak daha sonraki kaynaklarda onun şehrengiz yahut
divanına değinilmez. Onun divanı, bu kaynaklarda Bursalı Ârif Ağa adlı başka bir
şaire mal edilmiştir.
Bu makale, Ârif Divanı’nın tespit edilen ikinci bir nüshasını ve bu nüshada yer
alan Kütahya Şehrengizi’ni tanıtmak amacıyla yazılmıştır. Müellifi tarafından
görülüp kontrol edildiğini düşündüğümüz bu nüshada çok sayıda yeni şiir de
eklenmiştir. Bu nüsha, şair Ârif ve Kütahya hakkında önemli bilgiler içermektedir.
Makalede önce Ârif’in, biyografik kaynaklardaki bilgiler ve divanından
derlenen veriler ışığında hayatı ve edebî kişiliği ele alınmaktadır. Daha sonra divan
nüshaları tanıtılmakta ve yeni bulunan nüshadaki 52 beyitlik şehrengiz metnine yer
verilmektedir. Divanda bulunan ve Kütahya yöresindeki Yoncalı ve Ilıca’yı konu
alan iki methiye de şehrengizi tamamlayıcı nitelikte olduklarından metnin sonuna
eklenmiştir.
Anahtar Sözcükler: XVII. Yüzyıl Divan Edebiyatı, Ârif, Kütahya, Şehrengiz,
Visâlîzâde.
Dr. Öğr. Üyesi, Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, Türk Dili ve
Edebiyatı Bölümü.
e-posta:
[email protected]
Geliş/Received: Nisan/April 2018, Accepted/Kabul: Nisan/April 2018
*
Ârif’in Kütahya Şehrengizi
185
THE KÜTAHYA ŞEHRENGIZ BY ARİF
Abstract
“Kütahyalı Arif”, meaning Arif from Kütahya, is a 17th century poet, who
penned a Şehrengiz and a Divan. Spending a great portion of his life in Kütahya,
Arif was also appointed as kadi (judge) to other cities. However, there is no mention
of other cities in his works but Kütahya. Available earliest sources, which give
reference to Arif, quote some of his exemplary couplets from his Şehrengiz. But
sources dating to later periods refer neither to his Divan nor to his Şehrengiz.
Moreover, some sources falsely attribute his Divan to another poet with the name of
Bursalı Arif Agha.
This article has been written in order to introduce a recently discovered second
copy of Arif’s Divan, with a particular focus on his Şehrengiz on Kütahya present in
this copy. The poet presumably read, controlled, and added new poems to this piece
himself. The newly discovered manuscript comprises valuable information about
Arif, the poet, and Kütahya.
The article first discusses the life story of Arif and his literary personality in
the light of information obtained from biographic and prosopographic works as well
as from his Divan. Later, the divan manuscripts are introduced and the text of the
şehrengizwhich is composed of 52 couplets in the recently discovered Divan copy is
given. The two eulogies in the Divan which are about the Yoncalı and the Ilıca, two
excursion area in the region of Kütahya, are added to the end of the text because of
they are complementary to the şehrengiz.
Keywords: XVIIth Century Ottoman Poetry, Arif, Şehrengiz, Kütahya,
Visalizade
Giriş
Türk edebiyatında XVI. yüzyıldan itibaren müstakil olarak görülmeye
başlayan şehrengiz (şehr-âşûb) türü ve bu türde verilmiş eserler üzerine pek
çok yayın yapılmış, kayıp eserler tespit edilmiş, bilinenler çeşitli vesilelerle
yeniden ele alınıp değerlendirilmiş ve kayda değer bir yayın sayısı ortaya
çıkmıştır.
Söz konusu literatür içinde şehrengizin tanımı, kapsamı, Türk ve Fars
edebiyatlarındaki seyri, bu türde verilen eserlerde işlenen konunun edebî,
ahlâkî, sosyolojik boyutları, Platon’dan Freud’a, tasavvuftan psikanalize,
hakikatten mecaza geniş bir yelpazede tartışılmış olduğundan bu makalenin
kapsamı, yeni tespit edilen Kütahya Şehrengizi ve onun şairi Kütahyalı Ârif
ve divanı üzerine değerlendirmelerle sınırlı olacaktır.
186
Ebubekir S. ŞAHİN
Ancak burada konuyu ele alan ilk kaynakları ve toplu değerlendirme
niteliğindeki çalışmaları zikretmek yerinde olacaktır. Türkiye’de
şehrengizler hakkında yapılan ilk çalışma Mustafa İzzet Deliçay’ın
mezuniyet tezidir (1936: 72-V s.). Bu ilk çalışmada 32 şehrengiz tespit
edilmiştir. Daha sonra Agâh Sırrı Levend’in Türk Edebiyatında Şehrengîzler
ve Şehrengîzlerde İstanbul adlı eseri sayıyı 44’e çıkarır (1958). Metin
Akkuş’un yüksek lisans tezinde sayı 49’a çıkar (1987). 2007 yılında konuyla
ilgili o güne kadar yapılan çalışmaları değerlendiren Barış Karacasu, konusu
itibariyle şehrengiz türüne dahil edilebilecek 10 eserle birlikte Türk
edebiyatında şehrengiz sayısını 78 olarak tespit etmiştir (2007). Fatih Tığlı
da aynı yıl bir şehrengiz bibliyografyası hazırlamıştır (2007).Konuyu Türk
ve Fars edebiyatında karşılaştırmalı olarak ele alan Adnan
Karaismailoğlu’nun makalesi de bu türün meşei konusunda tespitleriyle
önemlidir (2001: 139-146)
Bu tespit çalışmalarından sonra da şehrengizler üzerine yayınlar devam
etmiştir. Örneğin Lokman Turan’ın “Defterdâr-zâde Ahmed Cemâlî’nin
Siroz Şehrengîzi” (2011), Ülkü Çetinkaya’nın “Bir Kadın Şehrengizi:
Azîzî’nin İstanbul Şehrengizi” (2014), Murat Öztürk’ün Maksadî’nin Yenice
ve İştip (İştib) Şehrengizleri” (2014) ve Taner Gök tarafından hazırlanan
“Beyânî’nin Sinop Şehrengizi” (2015), “Fakîrî’nin İstanbul Şehrengizi”
(2016) ve “On Altıncı Asırda Bir Şehir Övgüsü: Budin” (2017) adlı
makaleleri konuyla ilgili tespit ve değerlendirmelerin devam ettiğini
gösteren kayda değer çalışmalardır.
Bir şehrengiz şairi olarak Ârif’in adını tezkirelerden ilk tespit eden
çalışma Metin Akkuş’un yüksek lisans tezidir. Ârif, Feyzî (ö. ?)ve Tab‘î’nin
(ö. 1617) tezkirelerde şehrengiz yazarı olarak kaydedildiğini belirten Akkuş,
bu şairlerin hangi şehirleri konu edindiğini belirtmez (1987: 43).
Hemen belirtmek gerekir ki Kütahya ve çevresi kültürü üzerine yapılan
çalışmalarda varlığına dair tahminler yürütülen (Güler 1996: 280)1 ancak
metni ilk defa bu çalışmayla yayımlanan söz konusu şehrengiz, Kütahya’nın
bilinen tek şehrengizidir. Yazıldığı dönem tezkirelerinde adı geçmesine
rağmen bu güne kadar tespit edilememiş olan bu manzumenin şehrengiz
1
Dr. Kadir Güler, XIX. yüzyılda yazılmış Kütahya methiyelerini incelediği
makalesinde, tarih boyunca önemli bir kültür merkezi olmuş Kütahya için de şehrengîz yazılmış olması gerektiğini Evliya Çelebî’ye atıfla söylüyor. Zira Evliya
Çelebî Seyahatnâme’de bu konuda şöyle söylüyor: “Ve âb [u] hevâsının letafetinden
mahbûb u mahbubesine nihâyet yokdur. Gâyet çokdur kim anların hakkında niçe
kasâid penc beyt ve şehrengîzler etmişlerdür.”(2, 9. Kitap: 17) Güler bu kayıtlara
rağmen böyle bir eserin bulunamadığına dikkati çekiyor.
Ârif’in Kütahya Şehrengizi
187
literatürüne ve şairi Kütahyalı Ârif’in edebiyat tarihindeki yerinin
belirlenmesine katkı sağlaması umulmaktadır.
Bu çalışmada önce şair Arif’in, biyografik kaynaklardaki bilgiler ve iki
nüshasına ulaştığımız divanından derlenen veriler ışığında hayatı ve edebî
kişiliği ele alınacak, daha sonra divan nüshaları kısaca tanıtılarak
tarafımızdan tespit edilen nüshada bulunan52 beyitlik şehrengiz ile Divan’da
bulunan şehrengizi tamamlayıcı nitelikteki 13 beyitlik Yoncalı methiyesi ve
7 beyitlik Ilıca gazeli metinlerine yer verilecektir2.
Kütahyalı Ârif’in Hayatı
Hayatı hakkında devrin şuarâ tezkireleri ve Şeyhî Mehmed Efendi’nin
Vekâyi‛u’l-Fudalâ adlı Şakâyık zeylinde verilen bilgilerden hareketle
XI./XVII.* asır şairlerinden olan Ârif Mehmed Efendi, şair Visâlî’nin (ö.
1057/1647) oğludur. Babasının görevi gereği bulunduğu Kütahya’ya nispetle
anılması, şairin orada doğduğu yahut orada yetiştiği şeklinde
yorumlanabilir.3
Şehrengiz metinleri kısa mesnevîler biçiminde olduğundan genelde şairlerin
divanları içerisinde yer alır. Ancak bu metinler, müstakil eserler olarak
değerlendirilir ve şairin eserleri sayılırken divandan ayrı olarak zikredilirler.
Dolayısıyla Kütahyalı Ârif’inDivânı içerisinde yer alan bu eseri ayrı olarak
yayınlamayı uygun bulduk. Söz konusu divanın iki nüsha üzerinden oluşturulan tam
ve “musahhah” metni sayın Doç. Dr. F. Hakan Özkan tarafından hazırlanmaktadır.
Divan’daki Kütahya’ya dair diğer şiir metinlerini kullanmam hususunda lütufkâr
davranan arkadaşım Hakan Bey’e teşekkür ediyorum.
*
Bu makalede tarihler önce hicrî, sonra milâdî tarih biçiminde aralarına (/) işareti
konularak yazılmış olup ayrıca “h.”, “m.” gibi kısaltmalar kullanılmamıştır.
3
Mucîb Tezkiresi’nde şair, “Kütahyalı Ârif Mehmed Çelebî’dür” biçiminde
zikredilmektedir (Altun1997: 49) Şairin adını “Visâlî zâde” biçiminde kaydeden ilk
kaynak İstanbul Kütüphaneleri Türkçe Yazma Divanlar Kataloğu’dur (II: 374).
Buradan hareketle şairin divanının bir nüshasını yayına hazırlayan Bekir Çınar, onun
“Visâlîzade lakabıyla tanın”dığını söylemektedir (Çınar 2014: 7). Ancak şair
hakkında birincil kaynaklarda böyle bir kullanıma rastlanmamaktadır. Babasının adı
Visâlî olduğuna göre ona Visâlîzâde demek mümkün görülebilir ancak bu, çağdaşı
tezkire yazarlarınca bile tanınmayan, divanı başka Âriflere atfedilen bir şaire asırlar
sonra bir lâkap uydurmak olur. Nisbe, lâkap, künye gibi terimler yalnızca Osmanlı
toplumunda değil, bütün İslâm coğrafyasında ayırt edici bir öneme sahip
olduğundan kaynaklarda önemli şahıslar anılırken mutlaka bu sıfatları belirtilir.
Örneğin, Rızâ Tezkiresi, Ârif’in çağdaşı olan Atâ’î maddesine şöyle başlıyor:
“Nev’î-zâde Atâ’u’llâh Çelebî’dür” (Zavotçu 1993: 23). Konuyla ilgili en önemli
başvuru kaynağı olan Müstakim-zâde Süleyman Sa’deddin Efendi’nin Mecelletü’nNisâb’ında “Ārif: Maḫlasu Muhammed bin el-Viṣālî eş-şā‛ir” ifadesiyle Ârif’in
2
Ebubekir S. ŞAHİN
188
Şair hakkında bilgi veren en eski kaynak, Rıza Tezkiresi’dir. 10001050/1592-1640 yılları arası şairleri kapsayan bu tezkirede Ârif’in adı Ârif
Mehmed Çelebî biçiminde geçer. Şairin Kütahyalı olduğu belirtildikten
sonra, babası ve eğitimi hakkında bilgi verilen tezkirede, onun şiirinin
benzersiz güzelliğine dikkat çekilir ancak bir mürettep divanı olduğuna
değinilmez. Zira Rızâ Tezkiresi’nin te’lif tarihi olan 1050/1640 yılında şair
hayattadır ve divanını henüz tertip etmemiştir (Zavotçu 1993: 20-21). Ancak
bu tezkirede şairin divanından ve şehrengizinden alınan örnekler, onun
şehrengizini 1640’tan önce yazmış olduğunu gösterir. Rızâ Tezkiresi’ndeki
bu bilgi sonraki tezkirecileri de etkilemiş olmalı ki hiçbir kaynakta onun
mürettep bir divanı olduğundan söz edilmediği gibi, divanının da başka
şairlere nispet edildiği görülür.
Şairi ve babası Visâlî’yi büyük bir saygıyla anan Rızâ’dan sonra ondan
bahseden kaynak Güftî’nin (ö. 1188/1677) hezel ve hiciv dolu manzum şuarâ
tezkiresi olan Teşrîfâtu’ş-Şu’arâ’sıdır. Şairi ve eserini görmediği hâlde,
tahkir edici ifadelerle anan Güftî’nin hakaretleri arasında, dikkatle bakılırsa
onun müderris olduğuna ve Kütahya’da yaşadığına dair bilgilere ulaşılabilir.
Güftî’nin Ârif’i bilmeden eleştirdiği, tezkiredeki on beş beyitlik hicviyesinin
son beytinden açıkça anlaşılmaktadır:
Böyledür didi rāviyān-ı be-nām
Ġalaṭ-eş‛ār ‛Ārif-i güm-nām (Yılmaz 2001: 176-177)
(Ünlü raviler, onun için şöyle dediler: Kötü şiir yazan, adı unutulmuş
Ârif.)
Güftî’nin bu ifadeleri, belki de şairlerin en çok korktuğu hadisenin
Ârif’in başına geldiğine işarettir: Adı Mehmed olan şairin kullandığı mahlâs
da adı kadar yaygın olduğundan başkalarıyla karıştırılmış, divanı başka
Âriflere nispetle anılır olmuş, kendisi de “güm-nâm” olarak unutulmuştur(
Erdoğan 2009: 55-81).
Şair hakkında bilgi bulunan bir diğer kaynak1122/1710 yılında tertip
edilen Mucîb Tezkiresi’dir. Rızâ tezkiresinin zeyli niteliğindeki eserde
Rızâ’nın verdiği bilgileri tekrar eden Mucîb, (ö. 1139/1726) onun verdiği
beyitlerden ayrı iki beyit daha kaydetmektedir (Altun 1997: 49). Bu fazla
beyitlere bakarak Mucîb’in de Ârif’in, içindeşehrengiz bulunan divan
nüshasını gördüğü söylenebilir.
mahlâs ve künyesi, “neşe’e min-Kutāhiyye” ibaresiyle de nisbesi veriliyor. Bu da
şairin “Visâlî-zâde” olarak anılmadığını gösteriyor. (Müstakim-zâde 2000: vr 307b.)
Ârif’in Kütahya Şehrengizi
189
Diğer tezkirelerden farklı olarak Safâyî Tezkiresi ve bunun bir özeti
mahiyetindeki Safvet Tezkiresi’nde şair, Eskişehirli olarak gösterilmiştir.
(Çapan 1999: 373; Güzel 2012: 402). Ancak iki tezkirede örnek verilen
beyitlerin, Rızâ ve Mucîb’de Kütahyalı Ârif’e ait olarak kaydedilmiş olması,
bir karışıklık olduğunu gösteriyor. Elde iki nüshası bulunan divan metninin,
söz konusu tezkirelerdeki soruna çözüm getirdiğini söylemek mümkündür.
Bu tezkirelerde verilen bütün örnek beyitlerin divanın her iki nüshasında da
bulunuyor olması, yine nüshaların birindeki Kütahya Şehrengizi ve her iki
nüshada yer alan Hıdırlık Çeşmesi için yazılan 1057 tarihli manzume şairin
Kütahyalı olduğu bilgisini doğrulamaktadır4.Safâyî (ö. 1725), şair Ârif
Mehmed’in ölüm tarihinden bahseden ilk tezkirecidir. Şairin 1068/1657’de
vefat ettiğini söyleyen Safâyî, onun bazı beldelerde kadılık yaptığını da
kaydetmektedir (Çapan 1999).
İsmail Belîğ’in (ö. 1142/1729)Nuhbetü’l-Âsâr adlı eserinde Ârif
mahlaslı dört şairden söz edilir. Ancak bunlar içerisinde Kütahyalı Ârif’in
adı anılmaz. Buna rağmen elimizdeki divandan alınmış 17 beytin
1088/1677’de vefat ettiği belirtilen Bursalı şair, Beytü’l-mâl emîni-zâde Ârif
Ağa’nın “divanından müntehab” olduğu belirtilir. Belîğ, bu şairin de adının
Mehmed olduğunu kaydeder (Beliğ 1985: 311-313).
Belîğ’in çağdaşı Şeyhî Mehmed Efendi’nin (ö. 1143/1730) Şakâyıku’nNu’mâniyye’ye zeyl olarak yazdığı Vekâyi‛u’l-Fudalâ’da ise Ârif’in “tabakai Sultân İbrâhîm şuarâsından Visâlî’nin” oğlu olduğu Kütahya’da zuhur
ettiği ve Şeyhülislâm Yahyâ Efendi’den mülâzım olduktan sonra “bir tarîka
sülûk” etmediği yani müderrislik yahut kadılık gibi bir yola başvurmadığı ve
Safâyî’de belirtildiği gibi 1068/1657 tarihinde vefat ettiği belirtilmektedir
(Şeyhi 1989: 680).Onun divan sahibi olduğundan söz edilmeyen eserde “bu
beyt güftârındandır” denilerek şairin yalnızca bir beytine yer verilmiştir.
Şeyhî Mehmed Efendi bir sonraki maddede “Ârif-i dîger” başlığıyla Belîğ’in
tanıttığı Bursalı Ârif Ağâ’ya yer vermekte ve bu şairin müretteb divanı
olduğunu kaydetmektedir. Belîğ gibi Şeyhî’nin de,Ârif Ağa maddesinde
örnek olarak verdiği on bir farklı şiirden toplam 20 beytin hepsi, elimizde
bulunan Kütahyalı Ârif’in divanından alınmıştır. İki kaynaktaki beyitlerin
ortak olmaması, her iki tezkirecinin de divanı şiirleri, gördükleri divandan
doğrudan seçtiğini göstermektedir. Yine her iki kaynakta da Ârif Ağa’ya ait
bir şehrengizden söz edilmemiş olması dikkat çekicidir. Bu iki kaynaktaki
Niğdeli dîvân şairleri üzerine çalışması bulunan Ali Tavşancıoğlu; şairin babası
Visâlî, aslen Niğdeli olduğundan Ârif’i de Niğde şairleri arasında anmakta ve
Safâyî’deki bu yanılgının, Eskişehirli ve 1688 yılında ölen bir başka Ârif adlı
şairden kaynaklandığını ifade etmektedir. (2012: 83)
4
Ebubekir S. ŞAHİN
190
beyitler divan nüshaları ile karşılaştırıldığında kaynakların, bugün
Süleymaniye Kütüphanesi Murad Molla koleksiyonunda bulunan nüshadan
(MM) veya ona kaynaklık eden bir başka nüshadan istifade ettikleri
anlaşılmaktadır. Ancak ilk defa bu yazıda tanıtılan ve içinde Kütahya
Şehrengizi’nin de yer aldığı, bugün Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi
Kütüphanesinde bulunan nüshayı (DTCF) göremedikleri ortaya çıkmaktadır.
Zira meselâ Belîğ’in Ârif Ağa maddesinde naklettiği
Nigāhı āfet ü müjgānı āfet ebruvān āfet
Muḥaṣṣal tı̇̄ ġi āfet tı̇̄ ri āfet hem kemān āfet (s. 312)
beytini barındıran gazel yalnızca MM nüshasında bulunmaktadır. Yine
Belîğ’in MM nüshası ile aynı olan
Şol deñlü dil-şinās nigāhı ol āfetüñ
Her ne gelürse ḫāṭıra andan ḫaber virür (s. 312)
beytinin birinci mısraı, DTCF nüshasında “Nükte-şinās ġonce-i şūḫı şu
deñlü kim” biçimindedir. Şeyhî’nin seçtiği beyitlerden
Ne lāzım rütbe-i ʿirfāndan baḥs̱ eylemek ʿĀrif
Süḫan miʿyār-ı dānişdür görince ehl-i idrāke (s. 681)
beytinin ilk mısraı ise DTCF nüshasında “Ne lāzım rütbe-i ʿirfānı taʿrı̇̄ f
eylemek ʿĀrif” şeklindedir. MM nüshasında “Tārı̇̄ ḫ-i Çeşme-i Hıḍırlık”
başlıklı şiir bulunmasına rağmen (yk. 46a) gördüğümüz kadarıyla Kütahya
adını açıkça gösteren bir ibare bulunmamaktadır. DTCF nüshası 18a yaprağı
kenarında bulunan “Berāy-ı Beşiktāşı̇̄ es-Seyyid Muḥammed Aġa derḲudūm-i Kütāhiye” başlıklı şiir MM nüshasında yoktur. Yine DTCF 23a
yaprağı kenarındaki “Berāy-ı Bāġçe-i ʿAbdu’r-raḥmān Efendi Ebu’l-Ḳabūl
el-Müftı̇̄ bi-Kütāhiye” başlıklı tarih manzumesi de MM nüshasında yer
almaz. Nüshada Kütahya adının geçtiği bu iki şiirin de derkenar edilmiş
olması, bu şiirlerin divana sonradan eklendiğini gösterir. Ancak “Şehrengı̇̄ z-i
Kütāhiye” başlıklı metnin, nüshadaki yazı alanı içerisinde yer aldığı ve diğer
şiirlerle aynı kalemden çıktığı açıktır. Dolayısıyla bu divanın Kütahyalı
Ârif’in eseri olduğu kuşkusuzdur.
Öte yandan, İsmail Belîğ’in, Nuhbetü’l-Âsâr’ı ile aynı tarihte
tamamladığı (Çıpan 1992: 415-416) ve Bursa meşhurlarını tanıtan vefeyat
türündeki Güldeste-i Riyâz-ı İrfân adlı eserinin, bahsi geçen Bursalı Ârif Ağa
maddesinde Nuhbe’deki şiirlerden farklı örneklere yer verdiği
görülmektedir. Belîğ’in burada naklettiği kıt’a ve rubâîlerin hiçbirinin
elimizdeki divan nüshalarında da bulunmaması müellifin Ârif mahlaslı iki
Ârif’in Kütahya Şehrengizi
191
şairin divanlarını gördüğü halde karıştırmış olduğunu düşündürmektedir
(Donuk 2016: 714-716).
Sicill-i Osmânî de şair hakkında yukarıda verilen bilgileri özetlemiş ve
onun hangi tarikate mensup olduğunu belirtmeden derviş olduğunu
kaydetmiştir.(Süreyya 1311: 264)Sicil’deki bu bilginin kaynağının Rızâ ve
Mucîb tezkirelerindeki“Ârif Çelebî” ibaresi olduğu söylenebilir.
Son olarak Tuhfe-i Nâilî şairden bahseden bütün tezkirelerin ortak
bilgilerini özetleyerek Rızâ ve Safâyî’de geçen iki beyti nakleder. Safâyî’nin
şairi Eskişehirli olarak yazdığına da işaret eden yazar, Bursalı Ârif
başlığında da yine önceki tezkirelerin Kütahyalı Ârif divanından aldığı üç
beyti örnek olarak aktarır (Tuman, 2011.II: 602).
Şairin eğitimi konusunda tezkireler onun iyi bir eğitim aldığını,
Şeyhülislâm Yahyâ’dan mülâzım olduğunu belirtirler. Rızâ ve Mucîb, onun
mülâzemetten sonra yaptığı görevlerden bahsetmezken Safâyî, bazı
beldelerde kadılık yaptığını kaydeder. Güftî’nin “Vāridāt-ı ḫayāle mūnisdür /
Ḫāricı̇̄ dāḫilı̇̄ müderrisdür” beyti ise onun hâriç ve dâhil medreselerinde
müderrislik yaptığı şeklinde anlaşılmaya müsaittir. (Yılmaz 2001: 176)Şeyhî
Mehmed Efendi ise onun “Şeyhülislâm Yahyâ Efendi’den mülâzemetle
mesrûr olduktan sonra bir tarîka sülûk etmediğini” yani bir görev almadığını
dile getirir.
Safâyî’den itibaren şairin ölümünden söz eden bütün kaynaklar aynı
tarihte birleşir: 1068/1657. Ancak elimizde bulunan iki divan nüshasındaki
tarih manzumeleri şairin daha uzun yaşadığına işaret etmektedir. Divanın
MM nüshasında iki tarih kıt’ası yer alır. Bunlar Hıdırlık çeşmesinin yapım
tarihi (1057/1647) ve divanın tertip tarihidir. Buna göre şair divanını
“gonçe” kelimesinin karşılık geldiği hicrî 1058/1648’de tertip etmiştir. Bu
nüshanın Salih bin Musli imzalı istinsah kaydındaki tarih de 10
Cemaziyelahir 1078/27 Kasım 1667’dir. Şair, divanını tertip ettiği yıldan on
yıl sonra 1068/1657 yılında ölmüş olsa bile bu on yıl içerisinde mutlaka
yazdığı başka şiirler de olmuştur. İşte divanın ilk kez bu makalede tanıtılan
DTCF nüshası, şiir sayısı bakımından daha hacimli ve tarih olarak daha geç
dönemleri kapsaması dolayısıyla şairin hayatına da ışık tutacak bilgiler
vermektedir. Bu nüshada 1052/1642’den 1076/1665’e kadar olan dönemi
kapsayan toplam 12 tarih manzumesi yer almaktadır. Divanda çoğunun
başlığı bulunmadığından metinden hareketle yorumlayabildiğimiz bu
şiirlerin, genellikle Kütahya’da yapılan, çeşme, kasır, cami gibi yapılar ile
ilgili olduğu, yine bu imar ve inşa içerikli manzumeler arasında IV.
Mehmed’in cülûsu hakkında (1058/1648) bir ve Şeyhülislâm Bahâ’î Efendi
(ö. 1064/1654) ile Seyyid Mehmed adında bir gencin ölümleri için birer
Ebubekir S. ŞAHİN
192
vefat tarihi vardır. Bir istinsah kaydı bulunmayan nüshanın asıl metni güzel
bir nesih hat ile yazılmış, kenara da başka kalemle şiirler eklenmiştir. Asıl
metin, yani nesih hat ile çerçeve içerisine yazılan metin içerisindeki en geç
tarih Seyyid Mehmed’in vefatını gösteren 1069/1658 senesidir. Bu da
kaynakların, şairin ölüm tarihi olarak ittifakla kaydettiği tarihten bir yıl
sonradır. Nüshanın sonuna eklenen gazellerin birinin başındaki “ve lenā limuḥarririhı̇̄ ‛Ārif el-ḥaḳı̇̄ r” başlığı, nüshanın şair tarafından gözden
geçirildiği ve zamanla yazılan şiirlerin bizzat şair tarafından eklendiği
izlenimini vermektedir. Zira bir müstensihin, divanını istinsah ettiği şairi,
başlıkta “el-ḥaḳı̇̄ r” biçiminde nitelemesi pek uygun olmaz. Yine bazı
yerlerde görülen tashihler DTCF nüshasının sonradan gözden geçirildiğini
göstermektedir. Bu şiirin ta’lîk kırması yazı karakterinin diğer derkenâr
şiirleri ile benzeştiği de söylenebilir. Ana metin içerisindeki 18a-b
yaprağında yer alan
İrişdür mı̇̄ ve-i vaṣluñ dil-i bı̇̄ māra baḳḳālum
Yürekde kalmadı yaġı olur bı̇̄ -çāre baḳḳālum
matla‛lı gazelin, üzeri çizilerek iptal edilmiş olduğu anlaşılmaktadır.
MM nüshasında da bulunmayan bu şiir üzerindeki böylesi bir tasarruf da
ancak müellife ait olmalıdır. Redifi dolayısıyla daha çok şehrengiz metnine
uygun gibi görünen bu gazeli, şair mürettep divana dâhil etmek istememiş
olmalıdır.
Ârif hakkında açık bir bilgi vermese de şairin Balıklı hamamına bitişik
Keyhusrev Şah Camii’nin minaresi kapısında gördüğü bir tarih beytini
nakleden Kütahyalı Evliyâ Çelebî’yi burada anmak gerekir. Şair, Divan’daki
tek cami tarihi olan 5 beyitlik kıt’ada, Sâlih Mehmed Efendi’nin bir minare
ve bir minber yaparak bu binayı mescitten camiye çevirdiğini anlatır. Evilyâ
Çelebî de yapının küçüklüğünden hareketle bu “haremsiz” camii, eskiden
“sâhibü’l-hayrâtın” zaviye olarak yaptığı, daha sonra mahallenin cami
ihtiyacı oluşunca bir minare eklendiği tahminine yer verir ve minare
kapısında tarih olmasını buna işaret sayar:
Zer ü zı̇̄ ver tekellüfdür diyüben dest-i ġayb ʿĀrif
Yazar tārı̇̄ ḫini bı̇̄ -ḥall teʿālā şānuhū ekber
Çelebi 2011: 15)
(DTCF, 23a-b) (Evliyâ
Ârif’in yaşadığı dönemin Kütahya’sını ayrıntılı olarak tasvir eden
Çelebî, şairin memduhlarından Osman Paşa-zâde Ahmed Paşa’nın
konağında on gün kaldığını söyler. Yine Ârif’in Farsça bir tarih yazdığı
Hıdırlık çeşmesi ve methiyeler yazdığı Yoncalı Ilıcasını da Seyahatnâme’nin
dokuzuncu cildinin ilk sayfalarından itibaren tarif eden Çelebî’nin minare
Ârif’in Kütahya Şehrengizi
193
kapısında gördüğü bir beyitten başka Ârif’ten bahsetmemesi ilginçtir (2011:
9/12-18).
Bu veriler ışığında şairin kaynaklarda belirtilen 1068/1657 yılından
sonra en az sekiz yıl daha yaşadığını ve 1076/1665’te sağ olduğunu
söyleyebiliriz.
Ârif Divanı’nın Nüshaları
Ârif Divânı’nın bugüne kadar bilinen tek nüshası olan Süleymaniye
Kütüphanesi Şeyh Murad Efendi (Murad Molla Kütüphanesi) Koleksiyonu
419/2 numaralı nüsha hakkında İstanbul Kütüphaneleri Türkçe Yazma
Divanlar Kataloğu’nda verilen bilgilere göre, eserde 1 besmele beyti, 79
gazel ve 1 tarih vardır(Yazma Divanlar Kataloğu. II.1965: 374). Bu nüshayı
yayımlayan Bekir Çınar ise daha detaylı bir döküm vermekte ve şiirleri 1
Besmele beyti, 84 gazel, 1 kıt’a, 1 tarih ve 2 müfred olarak tespit etmektedir
(Çınar 2014: 43).Nüshanın baş ve son kayıtları şu şekildedir:
Baş: Bismillāhi’r-raḥmāni’r-raḥı̇̄ m
Ka‛be-i maḳṣūda reh-i müstaḳı̇̄ m
Son: Ṭarḥ-ı şi‛r-i cedı̇̄ d kerd ‛Ārif
Guft tārı̇̄ ḫ āmed āb-ı Ḫıżr(sene 1157)
Yazarın
adı
katalogda
Visâlî-zâde
Ârif
Efendi
olarak
kayıtlıdır.5197x132 mm dış ve 153x89 yazı alanı boyutlarında olan eser,
kaba Avrupa kağıdına 25b-46a yaprakları arasında ta’lîk hat ile yazılmıştır.
Yazı alanı çift sütun hâlinde ve 13 satırdır. Eser çeharkûşe meşin, deffeleri
kâğıt kaplı sertablı, mıklebli bir cilt içerisinde bulunmaktadır. Divan, ilk 23
yaprağında Nef’î’ye ait şiirlerin bulunduğu 116 yapraklık bir şiir mecmuası
içerisindedir. Salih bin Muslî’nin kaleminden çıkan eser 1068/1657-58
yılında istinsah edilmiştir.
Bizim tespit ettiğimiz Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya
Fakültesi Kütüphanesi Muzaffer Ozak-I Koleksiyonu 1313 numarada kayıtlı
Ârif Divanı ise yine bahsi geçen besmele beyti ile başlamakta ve tahmîd
içerikli iki beyitlik bir kıt’a ile devam etmektedir:
Baş: Bismillāhi’r-raḥmāni’r-raḥı̇̄ m
Millî Kütüphane’nin dijital kütüphane kataloğunda şairin ismi “Visâlî-zâde
Mehmed Arif Çelebî b. Mehmed Kütahyavî (öl. 1068/1657)” biçimindedir:
dijitalkutuphane.mkutup.gov.tr/tr/manuscripts/catalog/details/312820?SearchType=1
(erişim,01.04.2018).
5
Ebubekir S. ŞAHİN
194
Ka‛be-i maḳṣūda reh-i müstaḳı̇̄ m
Son: Görenler didiler bir ġonçe-i nev-ḫı̇̄ z-i maʿnı̇̄ dür
Anuñçün ben daḫı anuñ didüm tārı̇̄ ḫini “ġonçe” (sene 1058)
Nesih hatla yazılmış mürettep nüsha 28a’da bitmektedir. Metnin
sonunda 28b-29a yapraklarında üç gazel daha eklenmiştir. Bunların ikisi
Ârif mahlaslıdır. Ta’lîk hat ile yazılı bu gazellerin başında “Ve lenā limuḥarririhı̇̄ ‛Ārif el-ḥaḳı̇̄ r” ibaresi yazılıdır. Bu gazellerden ilki,
Ey şāh-ı iķlı̇̄ m-i cefā ḥālüm diger-gūn eyledüñ
Aġyāre ḳıldıḳca vefā ḥālüm diger-gūn eyledüñ (28b)
matla’ı ile başlar. İkinci gazel ise eserin son yaprağı olan 29a’da
bulunmakta ve
Ḳadeḥ düşmez elinden dā’imā ol yār mestāne
Şarāb-ı nāz ile olmuş iken her bār mestāne
beyti ile başlamaktadır. Divan, deffeleri ebrulu kâğıt, kenarları
çeharkûşe kahverengi meşin kaplı, yaldız zencirekli sertablı miklebli
mukavva bir cilt içerisindedir. Kitabın zahriyesinden önceki bir yaprakta
şairle ilgili Sicill-i Osmanî’deki Ârif Mehmed Efendi maddesi
kaydedilmiştir. Unvan sayfasındaki müzehheb serlevha pembe ve beyaz
çiçek motifleriyle bezeli olup yazı alanı yaldız cetvelli, diğer yapraklarda
cedveller mavi mürekkeplidir. Çift sütun olarak düzenlenen metin her
sayfada 13 satırdır.
Aynı satır sayısında olan nüshalardan DTCF nüshası 28 yaprak, MM
nüshası toplam 21 yapraktır. DTCF nüshasında 14 şiir yazı alanı kenarına ve
eser sonuna yazılmıştır. Matla’larına göre bakıldığında DTCF nüshasında
bulunan toplam 14 gazel, 6methiye içerikli şiir, 10 tarih, 1 kıt’a, 4 rubaî, 4
matla‛ beytin MM nüshasında bulunmadığı görülür. Konumuz olan ve
DTCF nüshasının 24a-26b yaprakları arasında yer alan şehrengizin de
MM’de olmadığı yukarıda belirtilmişti. MM nüshasında bulunan 10 gazel ve
1 müfredin ise DTCF nüshasında bulunmadığı görülüyor.
Bu durumda Ârif Divanı’nın nüshalarındaki toplam şiir sayısını şöyle
tespit edebiliriz: 1 besmele beyti, 1 kıt’a, 97 gazel, 6 methiye içerikli kıt’a,
12 tarih kıt’ası, 4 rubaî, 2’si muamma toplam 5 matla‛ ve 52 beyitlik
şehrengiz içerikli mesnevî.
Ârif’in Kütahya Şehrengizi
195
Arif’in Şairliği
Divan’ındaki şiir türlerine bakıldığında Ârif’in meddâh bir şair
olmadığını söyleyebiliriz. IV. Mehmed devri şairleri arasında sayılan Ârif’in
padişah için yazdığı tek şiir, 6 beyitlik bir cülûs tarihidir (DTCF, 23a). Onun
en uzun methiyesi Şeyhülislâm Bahâ’î için yazdığı 21 beyitlik şiirdir.
Zihı̇̄ ṭabʿ-ı kerem kim feyż-baḫş-ı luṭf u iḥsāndur
Anuñçün dest-i cūduñ ʿāleme ḫūrşı̇̄ ḍ efşāndur
matla’ı ile başlayan şiir, tac beyti ve dua bölümü ile bir kasîde
sayılabilir. Şiirin arz-ı hâl bölümünde fahriye yapmadan söylediği şu beyit:
Beni tāb-ı teb ile şerm-i ġam şöyle zebūñ itdi
Kelāma iḳtidārum yoḳ vücūdum cümle lerzāndur
ve divanın başında kaydettiği,
ʿĀrif yoġısa n’ola bizüm hı̇̄ ç ḳaṣı̇̄ demüz
Mażmūn olur mı şimdi ki aʿyān pesend ide
Biz nā-murāduz eylemezüz ġayrdan recā
Minnet Ḫudā’ya ḥamd u s̱enā āl u Aḥmed’e (DTCF, 1b)
kıt’ası onun bu husustaki müstağnî tavrını gösterir. Şeyhülislâma
yazdığı methiyesinde görülen bu mahcubiyet de bu tavrın sonucudur. Şairin
önemli memduhlarından biri Kütahyalı Osman Paşa-zâde Ahmed Paşa’dır
(ö. 1103/1691) (Sicil 1308: 227-228)Ârif, Kütahya’nın imarında önemli bir
yere sahip olan Ahmed Paşa’nın yaptırdığı kasır için methiye ve tarihler
yazmıştır.6Şairin Kütahya’nın önemli mesirelerinden Yoncalı için yazdığı
methiye ise Divan’da şehrengizden sonra yer almaktadır (DTCF 27b28a).Bu şiir içerik olarak şehrengiz metnine uygundur. Yine gazeller
içerisinde yer alan Ilıca redifli gazeli (DTCF 21b, MM 45a) de bu gruba
dahil edilebilir. Şairin divanında yer alan tarih ve methiyelerin çoğunun
Kütahya ile ilgili olması, medrese tahsilinden sonra bu şehirden ayrılmadığı
anlaşılan Ârif’in, şehrin tabiî güzelliklerini divanında gazel biçiminde,
“dilberlerini” ise şehrengizinde mesnevî formunda anlattığını gösterir.
Ârif’in toplam 97 gazelinde kimi ince hayallere rastlansa da döneminin
büyük şairleri ile kıyaslanacak bir durumda olduğu söylenemez. 17. yüzyıl
Methiye DTCF nüshası 26b’de derkenâr. 1075 tarihli kasır için tarih, 23b’de
derkenar. Evliya Çelebî’nin Seyâhatnâme’sinde andığı ve on gün kaldığını söylediği
kasır bu olmalıdır. (2011, 9:13-14).
6
Ebubekir S. ŞAHİN
196
Sebk-i Hindî şiirinin revaç bulduğu bir dönem olmasına rağmen onun
şiirinde Sebk-i Hindî etkisine rastlanmaz. Şeyhülislâm Yahyâ’dan mülâzım
olmuş bir medreseli olarak onun şiirinde Yahyâ, Bahâ’î gibi klasik üslûbu
devam ettiren çağdaşı şairlerin etkisini aramak gerekir. Şairin methiyeler
yazdığı, vefatına tarih düşürdüğü Şeyhülislâm Bahâ’î’nin yalnızca iki
gazeline nazire yazdığı görülüyor. Bu gazellerden birini daha sonra tezyîl
edip zemin şiiri yazan “şeyhülislâm”ı bizzat anmış olması iki şiirin
benzerliğinin tesadüfi olmadığını gösteriyor. Bahâ’î’nin, kendi şiirinin taze
bir zemin olduğunu belirtmesi Ârif’i nazîre söylemeye iten sebep olmalıdır.
Zeylin sonradan eklendiğini düşünmemize sebep ise, gazeldeki
“şeyhülislâm” ibaresinin geçtiği zeyl beyitlerinden dördünün MM
nüshasında eksik olmasıdır:
Bahâ’î:
Hirāsān olmasa gülden dil-i nā-şāduñ ey bülbül
Neler eylerdi ḫāra āh-ı āteş-zāduñ ey bülbül (24. g.)(Uludağ
1992: 84)
Ârif:
Nedendür tā bu deñli rūz u şeb feryāduñ ey bülbül
Senüñ dı̇̄ vān-ı gülde diñlenilmez dāduñ ey bülbül (DTCF,
17a)
Bahâ’î:
Çıḳar gerd-i bela eflake inmezse başum ḫāke
Göz açdurmaz felek bir dem dil-i maḥzūn u ġam-nāke
…
Bahāı̇̄ bu zemı̇̄ n-i tāzenüñ te’s̱ir-i pür-şūrı
Neşāṭ-ı tāze-baḫş oldı semend-i ṭab‛-ı çālāke (36. g., s. 96)
Ârif:
Düşüp eşk-i revānum ʿaks-i dāġum ser-be-ser ḫāke
Degüldür māh u encüm ḫākden naḳş itdüm eflāke
…
Cenāb-ı Şeyḫü’l-islām-ı zamān ol feyż-baḫşā kim
Nigāh-ı luṭfıdur bāʿis̱-i neşāṭ-ı ṭabʿ-ı derrāke (DTCF 19b,
MM 44a)
Şairin, hocası Şeyhülislâm Yahyâ’nın gazellerine yazdığı nazîreler ise
daha fazladır. Bunun sebebi elbette şairlerin gazel sayıları ile de ilgilidir.
Ârif’in Kütahya Şehrengizi
197
Şeyhülislâm Bahâ’î’nin divançesindeki toplam 42 gazeline karşılık
Şeyhülislâm Yahyâ’nın 430 gazeli vardır. Garip olan, şairin hocası Yahyâ’yı
hiçbir surette anmamış olmasıdır. Şairin Yahyâ’ya nazîrelerinin tek tek
karşılaştırılması bu makalenin sınırlarını aşacaktır.
Babası da bir şair olan Ârif’in ondan ne derece etkilendiğini şiirleri
üzerinden anlama imkânımız bulunmuyor. Zira Safâyî Tezkiresi’ne göre
mürettep divan sahibi olan Visâlî’nin divanı bugün için kayıptır. Kâmûsu’lA‛lâm’da muammaları ile meşhur olduğu söylenen Visâlî’nin (Kâmûsu’lA’lâm 1306: 4687’den Tavşancıoğlu 2012: 76)ne kadar muammâ yazdığı
bilinmez ancak, Ârif’in divanında c“be-ism-i Süleymân” başlıklı yalnızca bir
muammâ vardır. Bir de “berây-ı hâtem” başlığıyla Şa‛bân adlı biri için,
mühür üstüne işlenmek üzere yazılmış bir beyit, o dönemde şairlere sipariş
edilen işleri görmek açısından dikkate değerdir:
Berāy-ı ḫātem
Olursa zerre-veş ger luṭf-ı Raḥmān
Basa şevketle mühri mihr-i Şaʿbān (DTCF 24a)
Muʿammā be-ism-i Süleymān
Ṣorsam ismin dir o baḳḳāl dil-bere
Dişlenen lı̇̄ mūnuñ altısı bire (DTCF 24a)
Burada şehrengiz türünün Osmanlı toplumunda karşılık geldiği anlamı
birkaç cümle ile yorumlayarak Ârif’in Kütahya Şehrengizi’ne geçebiliriz.
Bütün önemli ticaret ve kültür merkezlerinde karşımıza çıkan bu edebî türün
bizce, öncelikle eğitimli “yüksek zümre” şairi ile halk arasında bir köprü
vazifesi görmektedir. Kasîdede, gazelde san’at zevki ve eğitim seviyesi
yüksek devlet makamına hitap eden şair, genelde mesnevî biçiminde yazdığı
eserleriyle, içinden çıktığı ve aslında beraber yaşadığı halk kesimine yönelir
ve onların anlayış seviyesine uygun eğlenceli bir dil kullanmaya dikkat eder.
Vezninden, kelime kadrosuna mesnevînin dili genelde sadedir. Şehrengiz
türü mesnevîlere gelince bu türün genellikle esnaf kesiminden kişileri konu
alması, şairin şehrin esnafı içerisindeki konumunu ve ilişkilerini gösterir.
Bizce tıpkı yukarıda görüldüğü gibi kişilerin isteği doğrultusunda, mühür
üzerine kazınacak şekilde isme uygun beyitler yazan şair, şehrengizlerde de
genelde arasta esnafının isteklerini yerine getirmekte ve genç esnaf
çıraklarına lâtife amaçlı güzellemeler yapmaktadır.
Ebubekir S. ŞAHİN
198
Kütahya Şehrengizi
Ârif’in Kütahya Şehrengizi Kütahya hakkında bilinen tek şehrengizdir.
Yukarıda izah edildiği gibi Kütahya’nın Ilıca, Hıdırlık, Yoncalı gibi
mesirelerini ve şehrin ileri gelenlerinin yaptırdığı konak, cami, çeşme gibi
yapıları kıt’a, gazel ve tarihlerle anlatan şair “şehr içinde olan cevânânın”
vasfını da mesnevî biçiminde anlatmıştır.
Genelde şehrengiz türündeki eserlerde görülen, münâcât (Allah’a
yakarış ve af dileme), sebeb-i te’lîf (yazılış sebebi) yahut hâtime (bitiş)
bölümleri bulunmayan Kütahya Şehrengizi’nde şair, manzum halk
hikâyelerindeki yaygın bir ifade kalıbıyla söze başlar ve ilk beyitte şeker
sözlü papağana seslenir:
Söyle ey ṭūti-i şeker-güftār /Sebze-zār-ı süḫanda zār u nizār
Papağan istiaresiyle aslında kendi şairlik kudretine hitap eden şair bir
anlamda sebeb-i te’lîf niteliğindeki ilk altı beyitte papağandan, kendini
okutacak letafette bir söz (şiir) söylemesini ister. Bu, öyle bir söz ki, onu
duyan âşıklar raks ederek tekrar etmeli, her mısraı bir güzelin boyu gibi
nazik, gönül alıcı mânâlarıyla sevgilinin göz süzüşündeki incelikleri
açıklayan, sevgili övgüsündeki ifadeleriyle, Hz. Yusuf’u kıskandıracak
güzellikte olmalıdır. Sözün bu üstün niteliklerini saydıktan sonra
okuyucu/dinleyicinin dikkatini bir soru ile, anlatacağı konuya yönlendiren
şair “kısacası nasıl bir söz, eğer istersen sana özelliklerini anlatayım” diyerek
tahallüseder(girizgâh yapar) ve şehirdeki güzelleri birer birer tarif edeceğini
söyleyerek konuya girer.
Baştaki bu giriş kısmı 8 beyitlik bir gazel yapısında olup şehrengizin
asıl konusu44 beyitlik mesnevî biçiminde ele alınmıştır. Toplam 12
“dilber”in anlatıldığı eserde kişiler genellikle, adları, aile adları ve meslek
adları ile ilgili kelime ve kavramların tenasübü içerisinde tasvir edilirler.
Dilber vasfında yazılmış bütün şehrengizlerde görülen bu üslûp şaire telmih,
tenâsüb, teşbih, istiâregibi sanatlarla çizdiği tasviri süsleme imkânı sağlar.
Metinde “dil-ber” olarak nitelenen güzellerin adları sırasıyla şöyledir:
İbrahîm, Alî, Abdî-zâde Süleymân, Poyraz-zâde, Derzibaş'oğlı, Ḥisârî Ömer,
Zeynel, Şâh Abbâs, Ahırbasanlı, Takyeci-zâde, Muslî-zâde Süleymân ve
Ca‛fer.
Tasvirler arası geçişte “biri” kalıp sözünden yararlanılan metinde
dilberler için tercih edilen beyit sayısı eşit değildir. İlk sırada5 beyitle tasvir
edilen İbrâhim’den sonraki sekiz kişi 3’er beyitte, Takyeci-zâde ile Cafer
4’er beyitte ve Muslî-zâde Süleymân 6 beyitte anlatılmıştır.
Ârif’in Kütahya Şehrengizi
199
Genelde tasvir edilen güzellerin mesleklerinin belirtilmediği bu
şehrengizde söz konusu edilen tek meslek terziliktir. Derzibaşıoğlu (24-26.
by.), Ahırbasanlı Derzi-peser (36-38. by.) ve Takyeci-zâde (39-42. by.) adlı
üç dilber terzilik mesleği ile ilgili kelimelerle tasvir edilmişlerdir. Örnek
olarak üç beyitte anlatılan Ahırbasanlı’nın terzi çocuğu olduğu, naz
elbisesini (câme-i nâz) kesmek, makas (gâz), endâze, iğne (sûzen) ve iplik
(târ) kelimelerinin tenasübü içerisinde anlatılır:
Biri Aḫırbaṣanlı derzi-peser /Cāme-i nāz-ı ġayrı hep o keser
Beñzer ebrūları açıḳ gāze /Kāküli oldı aña endāze
Sūzenidür elinde müjgânı /Dizdi hep tār-ı zülfe yārānı
Anlatılan dilberlerin bedesten esnafı olduğu da şu beyitlerden
anlaşılmaktadır:
Gelmesün tābişile dükkâna /Meded āteş düşer bezaztāna (26. by.)
Aña Zeynel-peser dinilse deger /Virdi ārāstaya zı̇̄ net ü fer (32. by.)
İbrâhim, Süleymân, Alî ve Câfer adlarının tasvirinde büyük oranda
telmihten yararlanılmış ve Hz. İbrahim, Hz. Süleyman, Hz. Ali ve Câfer-i
Sâdık gibi din büyüklerinin çeşitli özellikleri hatırlatılmıştır. Örneğin
İbrahim tasvir edilirken, onun dudakları kapalı goncaya ve yanakları açılmış
güle benzetilmiş ve bu tezad ile Hz. İbrahim’in ateşi gül bahçesine çevirmesi
mucizesi arasında ilgi kurulmuştur.
Ġonçe-lebdür velı̇̄ şüküfte-‛iẕār /Gösterür āteş içre ol gülzār (12. by.)
Yine Hz. İbrahim”in putları kırması hadisesine telmîh, put gibi
güzellerin İbrahim’in uğrunda kırılmaları (helâk olmaları) biçiminde
kelimelerin tevriyeli kullanımıyla sağlanmıştır:
Cümle bütler anuñ şikestesidür /Deyr-i ḥüsn içre cümle ḫastesidür (13.
by)
Ona kavuşmaya lâyık olsa yoluna kurban olacağını söyleyen şair
böylece Hz. İbrahim’in oğlu İsmail’i kurban etmesi hadisesini de telmih
etmiş olur.
Üç beyitte anlatılan Ali adındaki dilber de yine Hz. Ali’ye ait üç
unsurun telmihi ile tasvir edilir. Ali’nin gamzeleri Hz. Ali’nin kılıcı
Zülfekâr’ı andırır. Divan şairlerinin, “esb-i nâz”, “kümeyt-i nâz” gibi
terkiplerle somutlaştırdıkları naz kavramı ise burada “Düldül-i nâz” olarak
karşımıza çıkar. Son beyitte dilberin bakışları da Hz. Ali’nin en belirgin
vasfı olan “şecaat” ile anlatılır:
Ebubekir S. ŞAHİN
200
Biri dil-berler içre nāmı ‛Alı̇̄ /Zü’l-feḳār oldı aña ġamzeleri
Düldül-i nāzına olıncasüvār /Cilve-gāhın ider o şı̇̄ venzār
Her nigāhı anuñ şecā‛at ile /Söyleşilmez meded ol āfet ile
Dilberin ismi Süleyman olunca akla sihir ve Hz. Süleyman’ın emrindeki
cinlerin bir göz yumup açma süresinde Belkıs’ın tahtını getirmesi ile onun
kral peygamber olarak cinleri, hayvan ve insanları emri altına alması(teshîr
etmesi) hatırlanır. (18-20. ve 48. by.)Cafer adındaki dilber ise vefası ve
sözüne sadakati ile Ca’fer-i Sâdık’ı hatırlatır.
Şehrengizler, bir şehrin güzelliklerini ve güzellerini tasvir eden metinler
olduğundan genellikle tasvire konu olan kişiler (mahbûb/dilber), kaş, göz,
bakış, dudak, ben, yanak, boy, bel gibi klasik şiirin ideal güzellik anlayışında
öne çıkan unsurları, tasvirin temel ögesi olan teşbih yoluyla kılıç, gonca, la’l,
gül, gülzâr, servi, kıl gibi benzetmelikler (müşebbehün bihler) ile
anlatılmıştır. Ârif’in Kütahya Şehrengizi’nde de aynı unsurların benzer
biçimlerde kullanıldığı görülür. Güzellerin her birini “dil-ber-i dil-efrûz”
(gönül aydınlatan dilber) ve “âteş-i hüsn ile cihân-sûz” (güzellik ateşiyle
dünyayı kasıp kavuran) olarak niteleyen şair, onların fiziksel özelliklerini,
klâsik şiirin ideal güzellik anlayışı çerçevesinde, yukarıda sıralanan
benzetmeliklere başvurarak verir ve onların kişilik özelliklerini denâz (11.
by.), şîve (18. by.), şecâat (17. by.), şuhluk (21. by.), kızgınlık (tâbiş) (26.
by.), mahcubiyet (29. by.), iffet (pâk-dâmenlik) (43. by), akıllılık (kemâl-i
mağz) (45. by.), ketumluk (45. by.), sadâkat (50. by.), yumuşak huyluluk
(mülâyimlik)(51. by) ve vefâ (52. by.) gibi hâl ve tavırlarını vurgulayarak da
över.
Sonuç
Kütahyalı Ârif, bir mürettep divanı ve bir şehrengîzi ile XVII. yüzyılın
taşrada unutulmuş şairlerinden biridir. O medrese eğitimini tamamlamış ve
Şeyhülislâm Yahyâ gibi önemli bir ilim adamı ve güçlü bir şairden mülâzım
olarak İstanbul’dan ayrıldıktan sonra babasının görevi gereği yerleştiği
Kütahya’da adeta inzivaya çekilmiş gibidir. Bazı kaynaklar birkaç şehirde
kadılık yaptığını belirtse de onun şiirinde Kütahya ve havalisi dışında bir
yerin izine rastlanmaz. Ârif Efendi o derece unutulmuştur ki çağdaşı
tezkireciler onun bir divanı olduğunu bile fark etmemişlerdir. Onu anlatan
ilk tezkirelerde bir şehrengizi bulunduğu kaydedilip örnek beyitler
aktarılmışsa da sonraki kaynaklar onun şehrengizini de divanı gibi yok
saymış ve gördükleri ona ait tek divan nüshasını Bursalı Ârif Ağa adlı başka
bir şaire mal etmişlerdir.
Ârif’in Kütahya Şehrengizi
201
Bu çalışmayla ilk defa olarak Ârif Divanı’nın ikinci ve büyük bir
ihtimalle müellif kontrolünden geçmiş, şiir tür ve sayısı bakımından daha
geniş nüshası tanıtılmış ve bu nüshada yer alan kayıp Kütahya Şehrengizi
ortaya çıkarılmış oluyor.
Türk edebiyatındaki pek çok şehrengiz ile benzer yapıda olan Ârif’in
şehrengizinin metin bakımından diğerlerinden hayli kısa olduğu söylenebilir.
Zira çoğu şehrengizde bulunan münâcât, sebeb-i te’lîf ve hâtime
bölümlerinin yer almadığı bu eserde baştaki 8 beyitlik gazel formunda
girişin ardından şehirdeki 12 dilberin tasvirine yer verilmiştir. Toplamda 52
beyitten oluşan eser, Kütahya’yı konu alan tek şehrengiz olması bakımından
önemlidir. Her ne kadar Şehr-engîz-i Kûtâhiye başlıklı metin bu
kadarküçükse de şairin divanındaki Kütahya’nın çeşitli mekânlarını konu
alan şiirlerin de bu eseri tamamladığı söylenebilir.
(24a) Şehr-engı̇̄ z-i Kūtāhiye
Fe‛ilatün mefā‛ilün fe‛ilün
1
Söyle ey ţūti-i şeker-güftār
Sebzezār-ı süḫanda zār u nizār
Bir süḫan kim kemāl-i luţfından
Oḳuda kendi kendüyi nā-çār
Bir süḫan kim işitseler ‛uşşāḳ
Raḳṣ idüp eyleye anı tekrār
Bir süḫan nāzükāne mıṣrā‛ı
Ṣanki bir ḳāmet-i kıyāmet-bār
Ebubekir S. ŞAHİN
202
5
Bir süḫan dil-firı̇̄ b mażmūnı
Nükte-āmūz-ı luţf-ı ġamze-i yār
(24b)
Bir süḫan midḥat-i dil-ārādan
Oldı ebyātı reşk-i Yūsuf-i zār
Ne süḫan mā-ḥaṣal mezāyāsın
Ger dilerseñ saña idem iş‛ār
Şehr içinde olan cevānānuñ
Vaṣf ider her birini ‛Ārif-i zār
*
Evvelā dil-ber-i dil-efrūzuñ
Āteş-i ḥüsnile cihān-sūzuñ
10
Birinüñ ismi oldı İbrāhı̇̄ m
Fitne mihmān-ı çeşmi nāz muḳı̇̄ m
Milket-i ḥüsn içinde mis̱ li ‛adı̇̄ m
Vaṣf olınmaz nedür bu nāz u na‛ı̇̄ m
Ġonçe-lebdür velı̇̄ şüküfte-‛iẕār
Gösterür āteş içre ol gülzār
Cümle bütler anuñ şikestesidür
Deyr-i ḥüsn içre cümle ḫastesidür
Ârif’in Kütahya Şehrengizi
Vaṣlına olayıdum erzānı̇̄
Oluridüm yolunda ḳurbānı
15
Biridil-berler içre nāmı ‛Alı̇̄
Zü’l-feḳār oldı aña ġamzeleri
Düldül-i nāzına olıncasüvār
Cilve-gāhın ider o şı̇̄ venzār
(25a)
Her nigāhı anuñ şecā‛at ile
Söyleşilmez meded ol āfet ile
Biridil-berler içre sāḥirdür
Ṣan‛at-ı şı̇̄ vede o māhirdür
Ādemi bir nigehle bende ider
Sen niyāz eyleseñ o ḫande ider
20
‛Abdı̇̄ -zāde o şāh-ı devrānuñ
Ḳulıyum ya‛nı̇̄ kim Süleymān’uñ
Biri bir şūḫ-ı mübtelā-düşmen
Ṣanki bir ġonçedür ṣabā-düşmen
Kim görürse o serv-reftārı
Cān u dilden olur hevā-dārı
203
Ebubekir S. ŞAHİN
204
Zülfine şı̇̄ fte[dür] nesı̇̄ m u ṣabā
N’ola Poyrāz-zāde dinse aña
Biridil-berler içre āfetdür
Ḳāmeti āfet-i ḳıyāmetdür
25
Derzibaş'oğlıdur o meh-pāre
Çatan olur işinden āvāre
Gelmesün tābişile dükkāna
Meded āteş düşer bezāztāna7
(25b)
Biridil-berler içre fitne-sipeh
Olmaz anuñ gibi Celālı̇̄ -nigeh
Ḫūblar pı̇̄ ş-rev-i nefervārı
Ḳal‛a-i ḥüsnüñ oldı dizdārı
Eylemiş ellerin nigāha siper
Ḳatı maḥcūbdur Ḥiṣārı̇̄ ‛Ömer
30
Biridil-berler içre meh-rūdur
Uġrun uġrun baḳar bir āḥūdur
Sürḫden noḳţadur dehānı anuñ
Ḳıl ḳalem kārıdur miyānı anuñ
Halk ağzında “bedesten” olarak kullanılan “bezzāzistān” vezin gereği bezāztān
biçiminde yazılmıştır.
7
Ârif’in Kütahya Şehrengizi
205
Aña Zeynel-peser8 dinilse deger
Virdi ārāstaya zı̇̄ net ü fer
Biri bir dil-ber-i dil-ārādur
Milket-i ḥüsn içinde yek-tādur
Dil-ber-i bı̇̄ -amānıdur ḥüsnüñ
Ġamzesi ḳahramānıdur ḥüsnüñ
35
Bende itmiş o ser-be-ser nāsı
Severin ben de Şāh ‛Abbās’ı
BiriAḫırbaṣanlı derzi-peser
Cāme-i nāz-ı ġayrı hep o keser
(26a)
Beñzer ebrūları açıḳ gāze
Kāküli oldı aña endāze
Sūzenidür elinde müjgānı
Dizdi hep tār-ı zülfe yārānı
Beytin anlamı düşünüldüğünde ibare “Zeynü’l-beşer” olmalı. Ancak aslı Arapça
terkipli iken Türkçede kısaltılarak kullanılan Abdül (Abdü’l-kadir), Veysel (Üveys
el-Karenî) isimleri gibi Zeynü’l-âbidîn’den Zeynel kelimesi de metinde muzaf olan
isimle “el-” takısının kaynaşması sonucu زینلbiçiminde yazılmıştır. “Zeyn”
kelimesinin Arapça terkib yapısına aykırı olarak Farsça “peser” kelimesi ile
birleştirilmesi, bir sonraki isimde görülen “derzi-peser”de olduğu gibi “Zeynel oğlu”
anlamında şairin bir tasarrufu olabileceği gibi, istinsah hatası da olabilir.
8
Ebubekir S. ŞAHİN
206
Biridil-berlerüñ ser-efrāzı
Dir gören ‛aṣruñ oldı mümtāzı
40
Ḳāmeti ṣanki serv-i bālādur
Ḫūb-rūlar içinde ra‛nādur
Taḳyeci-zādedür o meh-veşe nām
Taḳye-pūşı felekde bedr-i tamām
Beni vaṣf eyledüñ diyü bu ḳadar
Bilmezem kim baña ne taḳye diker
Biri bir serv-ḳad perı̇̄ -rūdur
Pāk-dāmen durur melek-ḫūdur
Şūḫdur her ne dinse ḳābildür
Her sözi ṣanki siḥr-i Bābil’dür
45
Söylemez ol kemāl-i maġzından
Çıḳamaz tengdür söz aġzından
Şöhreti Muṣlı̇̄ -zādedür anuñ
Şehr içinde o māh-i tābānuñ
Kār-ı Süleymān’a rāġıb olsa ne ġam
Baş açıḳ ‛āşıḳı ḳamu ‛ālem
Ârif’in Kütahya Şehrengizi
Şimdi ‛aṣruñ odur Süleymān’ı
N’ola tesḫı̇̄ r iderse ḫūbānı
(26b)
Biridil-berler içre ‛āşıḳa rām
Vuṣlat olsaḳ deyü ider ibrām
50
Va‛deye yoḳ ḫilāfı ṣan ‛āşıḳ
Yiridür dinse Ca‛fer-i Ṣādıḳ
Dil-ber ammā ḳātı mülāyimdür
Ṣanasın kendi vaṣl-ı dāyimdür
52
Va‛de itmeksizin vefāsın ider
Kim severse anuñ ṣafāsın ider
***
Yoncalı Medhiyesi (27b-28a)
fāʿilātün fāʿilātün fāʿilātün fāʿilün
Rāḳım-ı ṭabʿum dutar destinde kilk-i zı̇̄ veri
Yine medḥ itmek diler bir cāy-ı ḫurrem-güsteri
Bir maḳām-ı dil-güşā kim cürʿa-i evṣāfını
Kim ki nūş itse olur tā ḥaşre dek ġamdan berı̇̄
Özge deşt-i cān-fezā kim uġrasa ger murġ-ı ġam
Ḫūşe-çı̇̄ n-i nedm oluban döke hep bāl u peri
207
Ebubekir S. ŞAHİN
208
Çeşmesār olmış anuñ her cānibi cennet-mis̱ āl
Ḫuşk-leb-i ḥayrān iderdi görse āb-ı kevs̱ eri
5
Şol ḳadar āb u hevāsı ḫūbdur ol menzilüñ
Söyledür lāli daḫı hem yüridür ṣanavberi
Ḫāki dirseñ cevher-i nā-yābdur girmez ele
Sengi dirseñ hep şikest eyledi ḳadr-i gevheri
Nice taḥrı̇̄ r ideyüm evṣāfını görseydi ger
Eylemekde medḥini ʿāciz ḳalaydı Enverı̇̄
Görseyidi anı ger Nefʿı̇̄ -i üstād-ı süḫan
Vālih ü dem-beste eylerdi anı hem Sencer’i
Yoncalı dirler aña bir özge ʿişret-gāhdur
Anda şehrüñ cemʿ olur ʿuşşāḳı vü dil-berleri
10
Bir ʿaceb ḥavż-ı muṣaffā var o cāy-ı ʿālı̇̄ de
Āftāb lerzān olur üstine meh reşk-āveri
Şol ḳadar ṣāf u mücellādur ki ger sāye-figen
Olsayıdı gösterürdi cümleten perrı̇̄ leri
Nāz maʿzūl ʿişve yoḳ ʿuşşāḳ bı̇̄ -bākāne hep
Sāde pehlūya çekerler her biri peykerleri
Ârif’in Kütahya Şehrengizi
13
Yoncalı kim bikr-i pākı̇̄ ze perı̇̄ dür ʿĀrifı̇̄
Öyle bir maḥbūbenüñ lāyıḳdur ola genc eri
***
Ilıca Gazeli (DTCF 21a, MM 45a)
feʿilātün feʿilātün feʿilātün feʿilün
Merḥabā ey şeref-i ḥikmet-i Loḳmān Ilıca
Ḥabbeẕā āb-ı ruḫ-ı çeşme-i ḥayvān Ilıca
Bir ʿaceb feyż-i Ḫudā var ki senüñ ẕātuñda
Aduñ añılsa gelür mürdelere cān Ilıca
Mūrveş cemʿ oluban ʿālem ayaġına aḳar
Ġālibā buldı gibi mühr-i Süleymān Ilıca
O daḫı bencileyin ʿāşıḳ-ı üftāde gibi
Gözlerinden aḳıdur yaşını her ān Ilıca
5
Bir cefā-kāra göñül virmese hı̇̄ ç olmazidi
Āteş-i ʿışḳ ile sūzende vü giryān Ilıca
Ṣoyuban ʿāşıḳı maʿşūḳ ile vuṣlat-dih ider
Yine hem-meşreb-i ʿālem yine yārān Ilıca*
*
Bu beyit DTCF’de yoktur.
209
Ebubekir S. ŞAHİN
210
7
Her perı̇̄ -peykeri ʿĀrif çekerem sı̇̄ neye ben
Ḥamdüli’llāh ki beni eyledi der-bān Ilıca
KAYNAKÇA
AKKUŞ, Metin (1987). Türk Edebiyatında Şehr-engizler ve Bursa
Şehr-engizleri. Erzurum: Atatürk Ü. SBE. YL Tezi.
ALTUN, Kudret (1997). Tezkire-i Mucib İnceleme-Tenkidli MetinDizin-Sözlük. Ankara: AKM Başkanlığı Yayınları.
ÇAPAN, Pervin (1999).Mustafa Safâyî Efendi Tezkire-i Safâyî
(Nuhbetü'l-Âsâr min Fevâidil-Eşâr) İnceleme-Metin-İndeks. Ankara: AKM
Başkanlığı Yayınları.
ÇETİNKAYA, Ülkü (2014). “Bir Kadın Şehrengizi: Azîzî’nin İstanbul
Şehrengizi”. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi,
54: 229-68.
ÇINAR, Bekir (2014). Visâlizade Ârif ve Dîvânı. Niğde: Kesit.
ÇIPAN, Mustafa (1992). “Belîğ İsmail”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam
Ansiklopedisi. C. 5: 415-416.
DONUK, Suat (2016). Türk Edebiyatında Vefeyatname ve İsmail
Beliğ'in Güldeste-i Riyaz-ı İrfan'ı. Gece Kitaplığı.
ERDOĞAN, Mustafa (2009). “Divan Şiirinde Ortak Mahlas Sorunu ve
Kabulî örneği”. Erdem. S.53: 55-81.
Evliyâ Çelebi b. Derviş Mehemmed Zıllî (2011). Evliyâ Çelebi
Seyahatnâmesi. 9. Kitap. (haz. Yücel Dağlı, Seyit Ali Kahraman, Robert
Dankoff). İstanbul: YKY.
GÖK, Taner (2015). “Beyânî’nin Sinop Şehrengizi”, Turkish Studies
International Periodical For The Languages, Literature and History of
Turkish or Turkic. Volume 10/8 Spring: 1107-1136.
GÖK, Taner (2016). “Fakîrî’nin İstanbul Şehrengizi”, Çanakkale
Araştırmaları Türk Yıllığı, 21: 233-282.
GÖK, Taner (2017). “On Altıncı Asırda Bir Şehir Övgüsü: Budin”,
Çanakkale Araştırmaları Türk Yıllığı, 23: 119-131.
Ârif’in Kütahya Şehrengizi
211
GÜLER, Kadir (1996). “XIX. Asır Şuarasından Arifî ve Pesendî’nin
Kütahya Methiyeleri”. Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Dergisi. Cilt 1. Sayı 7: 279-285.
GÜZEL Bilal (2012). Kemiksiz-zâde Safvet Mustafa ve “Nuhbetü’lÂsâr Min Ferâidi’l-Eş’âr” İsimli Şair Tezkiresi. Ankara: Gazi Üniversitesi
SBE. YL. Tezi.
İsmail Belîğ (1985). Nuhbetü’l-Âsâr li-Zeyli Zübdeti’l-Eş’âr. (haz.
Abdulkerim Abdulkadiroğlu). Ankara: Gazi Ü. Yay.
İstanbul Kütüphaneleri Türkçe Yazma Divanlar Kataloğu. C. II. (haz.
Komisyon) İstanbul: MEB Yay.
KARACASU, Barış (2007). “Türk Edebiyatında Şehr-engîzler” Türkiye
Araştırmaları Literatür Dergisi V /10. 259-313.
KARAİSMAİLOĞLU, Adnan (2001). “Türk ve Fars Edebiyatlarında
Şehr-engizler.” Klasik Dönem Türk Şiiri İncelemeleri. Ankara: Akçağ: 139146.
KAYA, Bayram Ali (2010). “Şehrengiz”.Türkiye Diyanet Vakfı İslam
Ansiklopedisi. C. 38.
LEVEND, Agâh Sırrı (1958).Türk Edebiyatında Şehr-engizler ve Şehrengizlerde İstanbul. İstanbul: İstanbul Enstitüsü.
Mehmed Süreyyâ (1308). Sicill-i Osmânî yahud Tezkire-i Meşâhîr-i
Osmaniye. I. İstanbul: Matbaa-i Âmire: 227-228.
Müstakim-zâde Süleyman Sa’deddin (2000). Mecelletü’n-Nisâb fi’nNisebi ve’l-Künâ ve’l-Elkâb. Tıpkıbasım. Ankara: Kültür Bakanlığı
Yayınları: vr 307b.
ÖZTÜRK, Murat (2014), “Maksadî’nin Yenice ve İştip (İştib)
Şehrengizleri”. Mustafa Kemal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Dergisi, 11(25): 51-80.
Şemseddin Samî (1306). Kâmûsu’l-A’lâm, C. 6. İstanbul: Mihran
Matbaası: 4687.
Şeyhî Mehmed Efendi (1989). Şakâik-ı Nu’maniye ve ZeyilleriVekâyiü'l Fudalâ, I. (haz. A. Özcan). İstanbul: Çağrı Yay.
TAVŞANCIOĞLU, Ali (2012). Niğdeli Dîvân Şairleri. Yozgat: Kün
Yayıncılık.
212
Ebubekir S. ŞAHİN
TIĞLI, Fatih (2007). “Klâsik Türk Edebiyatında Şehrengiz Çalışmaları
Hakkında Bibliyografya Denemesi” Turkish Studies International Periodical
For the Languages. Literature and History of Turkish or Turkic 2/4 Fall
2007: 763-70.
TUMAN, Mehmed Nâil (2011). Tuhfe-i Nâilî Dîvân Şâirlerinin
Muhtasar Biyografileri,I-II. (haz. Cemal Kurnaz- Mustafa Tatçı). Ankara:
Bizim Büro Yayınları.
TURAN, Lokman (2011). “Defterdâr-zâde Ahmed Cemâlî’nin Siroz
Şehrengîzi”. Osmanlı Araştırmaları, The Journal Of Ottoman Studies,
İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Kütüphanesi. İslam Araştırmaları Merkezi,
XXXVII: 49-76.
ULUDAĞ, Erdoğan (1992). Şeyhülislam Bahayi Divanı: İnceleme karşılaştırmalı metin. Erzurum: Atatürk Ü. SBE. Yayımlanmamış YL Tezi.
YILMAZ, Kâşif (2001). Güftî ve Teşrîfâtu’ş-Şu‛arâsı. Ankara: AKM
Başkanlığı Yayınları.
ZAVOTÇU, Gencay (1993). Rıza Tezkiresi İnceleme-Metin. Erzurum:
Atatürk Ü. SBE. YL. Tezi.