İzmir’in İttihadçıları: 3
KÜÇÜK TALAT BEY
Yavuz Özmakas
Yaşamı
İttihad ve Terakki’nin kurucularından, Dahiliye Nazırı ve Sadrazam Talat Paşa’dan farklı olması için
“Küçük Talat” olarak bilinen Mehmet Talat (Muşkara) Bey Nevşehirlidir.1 Babası Ziya Bey Alman
asıllıdır. Ailesi küçük yaşta onu Türk okuluna vermiş orada Müslüman olarak Ziya adını almış.
Annesi, Trablusgarp’ta sürgün olan vali Bedri Paşa’nın eşinin evlatlığı Rum dönmesi İclal Hanım’dır.
Ziya Bey, kolağası iken 1911’de Trablusgarp Savaşı’nda Mustafa Kemal’le aynı cephede görev yaptı.2
Küçük Talat Bey’in yaşamı hakkında fazla bilgiye sahip değiliz. İstiklal Mahkemesi’nde yargılanırken
verdiği bilgiye göre Jandarma Heyet-i Teftişiyesi Reis-i Sanisi3 iken askerlikten 1910 yılında
Cemiyet’in isteği ve onayı üzerine istifa etti. İttihad ve Terakki’ye 1908 yılından önce girdi. II.
Meşrutiyet’ten sonra merkez-i umumi’nin kararı ile İttihad ve Terakki’nin Aydın Vilayeti Müfettişi
olarak İzmir’e geldi. Beş vilayetin bağlı olduğu görev bölgesinde karışıklık ve hizip sorunları
yaşanıyordu. Rumların yoğun olarak yaşadığı bu bölgede yerli halktan olmak üzere her sancaktan iki
kişiyi murahhas yaparak örgütlenmenin başına getirdi.4 İzmir’de İttihad5 ve Anadolu6 gazetelerinin
. Antik İsmi Seandos ve Nissa olan kent Selçuklu döneminde fethedilince Muşkara adını aldı. Osmanlılar
döneminde Nevşehir olarak anıldı.
2
Muşkara, s.36
3
Ilıkan, s.9
4
Ilıkan, s10
1
İttihad ve Terakki’nin İzmir’deki ilk gazetesi “İttihad”tı. “Siyasi, ilmi edebi, Osmanlı gazetesi” alt başlığı ile yayımlanan
İttihad gazetesinin ilk sayısı 8 Ekim 1908 günü okurlarıyla buluştu.(Huyugüzel, Katalog, s. 53) İmtiyaz sahipliğini Çulluzade
Halit, sorumlu müdürlüğünü ve başyazarlığını önce Hafız İsmail daha sonra Tevfik Rüştü (Aras) yapıyordu. Bir ara Bekir
Behlül Bey imtiyaz sahipliğini, Hüseyin Fehmi Bey başyazarlığını üstlendi. 4 Nisan 1909 tarihli İttihad gazetesinde Bekir
Behlül Bey, o günden itibaren gazetenin idaresini üstlendiğini, yazı işlerinin ıslah edildiğini, Doktor Tevfik Rüştü Bey ile
Davavekili Mustafa Faik beylerin düzenli yazmayı vaad ettiklerini, on güne kadar gazetenin hurufatının ve kağıdının
yenileneceğini, gazetenin artık pazartesi günü de dahil her gün yayımlanacağını açıkladı.( Arıkan, İzmir Basınından Seçmeler
1872-1922, s.207) Önceleri Beyler Sokağı’ndaki merkezi daha sonra Frenk mahallesinde İsponti Pasajı’na taşındı. Keşişyan
Matbaası’nda basılan gazetenin son sayısı 30 Kasım 1911 tarihini taşıyordu. Bu gazete yayın yaşamını daha sonra “Anadolu”
gazetesi olarak sürdürdü. İttihad’ın ilk 23 nüshası Cuma günleri dışında her gün, 24. Sayısından itibaren pazartesi günleri
dışında her gün yayımlandı. İttihadçı kimliği ile öne çıkan İttihad gazetesi, baskılara, sansüre ve gericiliğe karşı çıkarken
Meşrutiyet’e sahip çıkan haber ve yazılara yer vermiştir. İttihad’da iç ve dış siyasal haberlerin yanı sıra kentin sosyal,
ekonomik ve kültürel yaşamı ile ilgili haber ve makaleler yer aldı.
6
Anadolu, İzmir’in basın yaşamına damgasını vurmuş gazetelerden biridir. İttihad ve Terakki’nin “İttihad” isimli yayın
organının yerine 23 Teşrinisani 1327 (7 Aralık 1911) tarihinde (Huyugüzel, Fikir Adamları, s.216) yayımlanmaya başlayan bu
gazete, İzmir’in işgali öncesi Türk halkının birleşmesini sağlamaya yönelik yayınları ile dikkati çekti. Gazetenin çıkış tarihi için
6 Kasım 1911’i veren kaynaklar da vardır.( Berber, Sancılı Yıllar, s.183; Öktem, s.5) Miladi takvime göre ilk sayısı 6 Aralık
1911’de yayınlanmaya başladı. Cuma günleri dışında her gün yayımlanan gazete, Türkçülük akımını savunmuş ve kurtuluş
savaşının inançlı bir destekçisi olmuştur. Yunanların İzmir ile ilgili tasarılarını da gözler önüne sererek açıkça eleştirel bir tavır
alması nedeniyle hem Rum basınının hem de İtilaf Devletleri’nin düşmanlığını kazandı. Gazete, İttihad ve Terakki’nin yerel
sözcüsüydü. İttihad ve Terakki’nin Selanik’te yayımlanan “Rumeli” gazetesinin eşdeğeri olduğunu belirtmek için “Anadolu”
adı verilmişti.(Öktem, s.6) İmtiyaz sahibi Hüseyin Hüsnü, başyazarı Hafız İsmail ve sorumlu müdürü önce Akil Koyuncu, daha
sonra Haydar Rüştü (Öktem) olmuştu. Gazetede düzenli yazı yazan önemli isimlerin başında Tevfik Rüştü ve Kuşadalı
Mahmut Esat gelmekteydi.
5
1
yayınlanmasına ön ayak oldu. 1913 yılında İttihad ve Terakki’nin kongresi sonrasında Cemiyet’in
genel merkez üyesi olarak seçilince İzmir’den ayrıldı, yerine Mahmut Celal (Bayar) atandı. İstanbul’a
giden Küçük Talat Bey, Ziya Gökalp ile birlikte Cemiyet’in yayın işleri ile görevlendirildi. İttihad ve
Terakki genel merkezinin yardımıyla Hak gazetesini yönetmeye başladı. Gençleri İttihadçılık ülküsü
çevresinde gazetenin çevresinde toplamaya çalıştı. Gazetenin yazarları arasında Hamdullah Suphi ve
Köprülüzade Fuat gibi isimler bulunuyordu.
Mustafa Kamil Dursun7 anılarında Küçük Talat Bey’in değerli bir subayken, Cemiyet’in isteği ve
oluruyla ordudan ayrıldığını, faal ve dirayetli bir kişi olduğunu, İzmir ve çevresinde İttihad ve Terakki
Cemiyeti teşkilatını teftiş etmek ve genel merkezle teşkilat arasında temas vazifesi gördüğünü yazar.
Dursun’a göre “Kendisinin ciddiyet ve enerjisi muvaffakiyetini temin etmiş ve Cemiyet efradına
kendisini sevdirmişti.” Dursun, Celal Bey’in valiliği döneminde İzmir’den İstanbul’a alınmak
istendiğini, Celal Bey’in genel merkeze başvurusu üzerine bir süre daha İzmir’de kaldığını yazar.8 28
Ocak 1912 tarihinde Aydın vilayetine vali olarak atanan Celal Bey, 10 Şubat’ta başladığı bu görevden
Ağustos 1912’de ayrıldığına göre, Küçük Talat Bey’in Şubat-Ağustos 1912 arasında İstanbul’a
alınmak istediği ortaya çıkar. Temaşalık’da bir İttihad Kulübü açılmasını sağlayan vali Celal Bey iyi
bir İttihadçıydı. Hatta “İzmir’in taşı toprağı İttihadçıdır.” görüşündeydi.
Mütareke sonunda İttihadçı liderler yurtdışına kaçarken Küçük Talat Bey de gitme hazırlıklarını
tamamlar. Ancak eşi Nimet Hanım’ın Talat Paşa’ya “kocasının hiçbir suçu olmadığı ve yurtdışına
çıkmasına gerek olmadığı”nı söylemesi üzerine Talat Paşa, Küçük Talat Bey’in kendileriyle birlikte
gelmesine izin vermedi.
Nazım Bey’in Atatürk’e düzenlenen İzmir Suikastı girişimi nedeni ile yargılandığı İstiklal
Mahkemesi’nde verdiği ifadeye göre; Talat Bey motora kadar Abdülkadir Bey ile gelmiş ancak geri
dönmüştü.9
Küçük Talat Bey, İstanbul’da saklanırken tutuklandı. 1919 yılında İttihadçıların Divan-ı Harb-i Örfi
yargılamaları sırasında “Müdafaa-i Milliye Cemiyeti’nin10 parti farkı gözetmeksizin, milli bir amaç
1878 yılında İzmir’de doğdu. 4 Şubat 1951 yılında öldü. Aydın vilayetini son mektupçularından (Vilayet Yazı işleri Müdürü)
biri ve Cumhuriyet dönemi milletvekillerinden dir. Postacıoğulları ailesindendir. Babası İzmir Posta-telgraf başkatibi Bekir
Sıtkı Efendi, annesi ise Hesna Hanım’dır. Ağustos 1895’de İzmir Mekteb-i İidadi-i Mülki’yi bitirdi. Devlet memurluğuna
hemen İzmir’de Düyun-u Umumiye’de başladı. Ağustos 1897’de Ziraat Bankası’na geçti. 20 Eylül 1900’de Vilayet Mektubi
Kalemi’nde çalışmaya başladı. Aynı dönemde Hamidiye Sanayi Mektebi’nde “Kitabet” ve “Tarih” öğretmenliği yaptı. Bir süre
de Ağustos 1909- Aralık 1912 arasında resmi Aydın gazetesini çıkardı. 1 Eylül 1913 tarihinde Vilayet Mektupçuluğu’na
getirildi. Bu görevini sürdürürken Mart 1915- Kasım 1918 arasında Vilayet İstatistik Müdüriyeti muavinliğini de üstlendi.
Aralık 1918’de İttihatçı olması nedeni ile görevinden alındı. İzmir işgali günlerinde kentte ticaret ile uğraştı. Bu dönemde
topladığı istihbaratlarla ulusal güçlere büyük yararlar sağladı. Kurtuluştan sonra yeniden Vilayet Mektupçuluğuna getirildi.
Türkiye Palamutçuları Anonim Şirketi’nde müdürlük de yaptı. Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti ve Belediye Meclisi üyeliklerinde
de bulundu. 5 Ocak 1925 ara seçiminde İzmir milletvekili seçildi.1943 yılına dek Meclis’te çeşitli komisyonlarda görev alarak
aktif çalışmalar yaptı. Milletvekilliğinden sonra Merkez Bankası denetçiliğine getirildi.
8
Dursun, s. 65
7
9
Ilıkan, s. 236
31Ocak 1913 akşamı İstanbul Darülfünunu’nda büyük bir kalabalık ve heyecanlı söylevler arasında partiler dışı olması
kaydıyla kurulmasına karar verilen Müdafaa-i Milliye Cemiyeti 1 Şubat 1913 günü resmen kuruldu. Cemiyetin kurucu ve
yöneticileri arasında Sultan Mehmet Reşat, Talat Bey, Enver Paşa, Hayri Efendi, Mehmet Sait Halim Paşa, Mahmut Paşa,
Cavid Bey, Ahmet Cemal Paşa, İbrahim Bey, Oskan Efendi, Ahmet Şükrü Bey, Süleyman Elbustani Efendi sayılabilir. Müdafaai Milliye Cemiyeti’nin İstanbul’da kurulmasının hemen ertesi günü, 2 Şubat 1913'te İzmir Şubesi kuruldu. Cemiyetin ilk genel
başkanı Şerif Ali Haydar Bey'in vilayet belediyelerine çektiği telgraf ile açılmasını istediği dernek şubesi, İzmir'de "Aydın
Vilayeti Müdafaa-i Milliye Kongresi" adıyla toplanarak etkinliğe başladı. Seyit Bey’in başkan, Rıza Bey’in ikinci başkan, dava
vekili (avukat) Emin Zeki Bey’in katip olarak görev aldığı şubede Küçük Talat Bey, Müftü Efendi, Tevfik Paşa, Muammer Bey,
Kapanizade Tahir Bey, Üzümcü Rıza Bey, İrade Mağazası Müdürü Ziya Bey, Drama Mebusu Rıza Bey, Miralay Kazım Bey, Aşar
10
2
doğrultusunda kurulduğuna dikkat çekerek, İttihad ve Terakki’nin gerek manevi şahsiyeti, gerekse
üyeleri ile bu oluşuma destek verdiğini, fakat kurulan ilişkinin bu noktadan daha farklı
değerlendirilemeyeceğini vurgulamış ve cemiyet üyelerinin savaş döneminde milli amaca hizmet eden
başka kurumlarda da gönüllü olarak vazife aldıklarını”11 belirtti.
7-8 Ağustos 1919 gecesi, Enver Paşa’nın amcası olan Halil (Kut) Paşa ile birlikte hapis oldukları
Bekirağa bölüğünden kaçtı. Firar etme önerisi İstanbul mebusu Ali Rıza Bey’den gelmişti. Halil Paşa
ailesi nedeniyle tereddütte kalmıştı ancak Küçük Talat Bey tarafından ikna edildi. Aslında Küçük
Talat Bey, İzmir bölgesine gelmek istiyordu. Bursa’da Fırka Kumandanı olan Bekir Sami Bey bunu
uygun bulmayınca Tavşancıl üzerinden Ankara’ya geçerken Kara Vasıf Bey12 tebligatta bulunarak
Kafkasya ve Azerbaycan’da çalışmalarını isteyince Ankara’dan Sivas’a geçip Mustafa Kemal Paşa ile
görüştüler. Gazi Paşa’da bu verilen görevi uygun görüp Azerbaycan’a gitmelerini izin verdi.
Küçük Talat Bey, Halil Bey’le birlikte Erzurum’a giderek Kazım Karabekir’in karargahında 7-8 gün
kaldıktan sonra Kafkasya’ya geçti.
Halil Paşa ile birlikte gittikleri Azerbaycan’da Anadolu Hareketi’ne sıcak bakmayan Azerbaycan
Hükümeti’ni oluşturan partinin içindeki sol fikirli kişilerle ve sol partilerle bir toplantı yaptılar.
Cevanşir Behbud Han ile görüşerek Anadolu Hareketi’ne olumsuz bakışın değiştirilmesi gerektiğini
söyledi. Cevanşir Behbud Han, Azerbaycan’da iktidarda olan Müsavat Hükümeti’nin başkanı Yusuf
Bekhof ile yaptığı görüşmeden sonuç alamadı. Halil Paşa ile birlikte Azerbaycan Komünist Partisi’nin
liderlerinden Mirza Davud ile görüştü.
Halil Paşa ile önce Karabağ’a daha sonra Şusa’ya giderek Sultan Bey’in evinde kaldılar. Küçük Talat
Bey Şeke’ye geldiğinde 1920 yılı Mayıs ayında Mustafa Suphi başkanlığında Komünistler Bakü’ye
girip yönetimi ele geçirince İttihadçıların kurduğu Türk Komünist Fırkası içinde çalışmaya başladı.
Halil Bey’in Moskova’ya gittiği o günlerde Bakü’ye gelen Küçük Talat Bey, İstanbul’dan
Azerbaycan’a gelen öğretmenlerin küçük propaganda kitapçıkları yazmalarına yardımcı oldu.
Müdür-i Sabıkı Esat Bey, Evliyazade Refik Bey, Sabık Şimendifer Komiseri Osman Bey, Hacı Mithat Bey, Tokadızade Şekip Bey
yönetim kurulu üyeliklerine getirildiler.
11
Kocahanoğlu, Divan-ı Harbi Örfi Tehcir Yargılamaları 1919, s. 110
12
Vasıf Bey, 1872 yılında babasının görevli bulunduğu Yemen’de doğdu. Harbiye Mektebi’ni ve Harp Akademisi’ni bitirdikten
sonra 1904 yılında Rumeli’ye atandı. Orada İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne katıldı ve Hareket Ordusu ile birlikte İstanbul’a
girdi. 1916 yılında kulağındaki rahatsızlık nedeni ile ordudan emekli edildi. Sivas Kongresi’nden hemen önce 16-25 Ağustos
1919’da toplanan Akşehir Kongresi’nde direnişi tek kumanda altında toplama kararı alındı; Kara Vasıf Bey de genel
kumandan atandı. Kasım 1918’de kurulan direniş örgütü Karakol Cemiyeti’nin başkanlığını üstlendi. Bu örgüt, Talat Paşa’nın
ülkeyi terk etmeden önce verdiği görev doğrultusunda Kara Kemal’in insiyatifiyle Kara Vasıf’ın başkanlığında toplanmıştı. İlk
toplantısını Cavid Bey’in evinde yaptığı kulaktan kulağa dolaşmıştı. Kimilerince ise Enver Paşa’nın Kuruçeşme’deki yalısında
ilk toplantısını yapmıştı. Kara Vasıf’ın inanılmaz bir istihbarat ağı vardı. Boğazlar komutanı Galatalı Şevket ile askerlik şubesi
çalışanı Galip Vardar istihbaratın en etkili elemanlarıydı. Esnafından hamalına, arabacısından lokantacısına kadar bütün Türk
nüfus Vasıf Bey’e istihbarat yağdırıyordu. Hiç biri doğrudan tanımıyor ama verilen istihbaratların toplandığı tek isim o
oluyordu. Özbekler tekkesi diye bilinen yerin mucidi yine Kara Vasıf’tır. Özbekler Tekkesi İstanbul’dan kaçan Türk
subaylarının Anadolu yakasındaki irtibat noktasıydı. Ayrıca çalınan cephaneler ve silahlarda buradan Anadolu’ya
naklediliyordu. Sivas Kongresi’ne Antep delegesi olarak katılan Kara Vasıf, Kongre’nin seçtiği Heyet-i Temsiliye’de görev aldı.
Kongre sırasında Mustafa Kemal, Kara Vasıf’ı Karakol Cemiyeti aracılığı ile İttihat ve Terakki’yi yeniden iktidara getirmeye
çalışmakla ve Enver Paşa ile ilişkide bulunmakla suçladı. Buna koşut olarak da Mustafa Kemal, Karakol Cemiyeti’ne tavır aldı
ve bu cemiyetin dağıtıldığını kendisine bildirdi. Sivas Kongresi’nde Kara Vasıf’ın Batı Cephesi Genel Kumandanlığı da geçersiz
sayıldı. Bu gelişmeler üzerine Karakol Cemiyeti, Uşak’ta yeni bir kongre düzenledi. Vasıf Bey, Amasya Görüşmeleri’nde
Mustafa Kemal’in yanındaydı. Son Osmanlı Meclisi’ne Antep milletvekili olarak katıldı. Malta sürgünlüğü dönüşü Birinci
Meclis’e girdi ve İkinci Grup içinde yer aldı. Bu nedenle İkinci Meclis’e giremedi, ancak Terakkiperver Parti’ye katıldı.
Terakkiperver Parti’nin kapatılması üzerine politikayı bıraktı. İzmir Suikastı girişimi nedeni ile İstiklal Mahkemesi’nde
yargılandı.
3
Ancak bir süre sonra Mustafa Suphi, ittihatçılar tarafından Azerbaycan’da kurulan Türkiye Komünist
Partisinden bazı İttihadçıları atar. Türkiye Komünist Partisi’nden atılanlar içinde Halil Paşa, Küçük
Talat ve Bahaeddin Şakir beyler vardı.
Küçük Talat Bey, Cemal Paşa’ya yazdığı 8 Eylül 1920 tarihli mektubunda bu gelişmeyi
“İnkılaptan evvel komünistlerle teşriki mesaiye karar vermiş ve teşkil edilen seksiyonda bir mevki
almıştım…fakat bir müddet sonra sebepsiz pirelenenlerin ve bilhassa bizim bazı aklı bozuk komünist
taslağı Türk yoldaşlarımızın el altından teşvikatıyla biraz kenara çekilmek mecburiyeti hasıl oldu.
Mamafih Türkiye teşkilatı telif ve tercime şubesini idare ediyorum… Mustafa Suphi ile kısmen eski
aşinalık, kısmen bazı yoldaşların bana hürmet ve itimadı şöyle böyle faaliyete bulunabilmek imkanını
bana vermiş oluyor.” 13 diye açıklar.
Örgüt içindeki İttihadçıları temizleme girişimine karşı Küçük Talat Bey’in örgüt içinde
görevlendirilmesi, Mustafa Suphi’nin onu daha önceden tanımasının da etkisi vardır. Mustafa Suphi,
Küçük Talat Bey’den İttihad ve Terakki’nin düşüncelerini öğrenmek için istediği rapora “Fırkanın az
ve çok bütün teşkilatında alakadar olarak, bidayet-i teşekkülünden tarih-i sukutuna kadar çalıştığı
cihetle, evvelce mensup olduğu bir fırkanın iyilik veya fenalıklarını takip etmek keyfiyeti kendisince
kabil olamayacağı ve binaenaleyh bu hususta kendisinin mazur görülmesini ”14 içeren bir yanıt verdi.
1-8 Eylül 1920’de Bakü’de düzenlenen Birinci Doğu Halkları Kongresi için Berlin’den Moskova’ya
oradan da Bakü’ye geçen Enver Paşa’nın Kurultay’a katılması engellenir. Enver Paşa, Bakü’de
umduğunu bulamayınca önce Moskova’ya geçer oradan tekrar Almanya’ya gitti. Küçük Talat Bey,
Bahaeddin Şakir ile birlikte Trabzon Esnaf Cemiyetleri adına bu kongreye katıldılar. Kongreye
katılanlar arasında Şark Cephesi’nden Kazım Karabekir Paşa tarafından gönderilen bir Türk misyonu
da vardı. Küçük Talat Bey, Erzurum’a geldiğinde Mustafa Kemal’e Rüşdü Paşa aracılığıyla kurultay
hakkında bilgiler veren bir telgraf gönderdi.
Enver Paşa Moskova’da iken Küçük Talat Paşa ile mektuplaşırlar. Küçük Talat Bey, Halil Paşanın
geldiğini, görüştüklerini, Anadolu ahvali ve tarzı mesailerinden bahsettiğini buna rağmen Anadolu’yu
kendi gözüyle görmedikçe kati bir şey söylemenin uygun olmadığını ifade eder. Ailesini Trabzon’a
götürmek için Erzurum yoluyla gideceğinden bahseder.15
Enver Paşa ve Halil Bey, Kazım Karabekir Paşa’ya yazdıkları mektuplarında Küçük Talat’ın ailesini
görmek için Anadolu’ya geleceğini bildirmişlerdi.16 Küçük Talat Anadolu’nun durumunu anlamak için
Anadolu’ya doğru yola çıktı. Trabzon’a geçmek için önce Erzurum’a uğrar. Yanında Nail Bey de
vardır. Birlikte Kazım Karabekir’i ziyaret ederek Bolşeviklik hakkında bilgi verdiler. Trabzon’a
gittiklerinde Bolşevik oldukları gerekçesiyle kente sokulmak istenmediler. Nail Bey, Trabzon’da olan
kardeşi Yenibahçeli Şükrü Oğuz Bey’i buldu ve ailesini de getirerek buraya yerleşti. Bakü’de saptanan
programı orada bastırdı. Ankara’ya giderek programlardan birini Bahriye (Denizcilik) Nazırı İhsan
Bey aracılığıyla Mustafa Kemal’e gönderdi. Kendisiyle görüşen Mustafa Kemal, böyle bir zamanda
bu tür çalışmaların yapılmasının karışıklıklara neden olacağını söyledi. Nail Bey bu durumu bir
telgrafla Küçük Talat Bey’e iletti.
Yalçın, s. 333-334
İşlet-Moralıoğlu, s.55
15
Yamauchi,, s.55
16
Karabekir, s. 46
13
14
4
Erzurum’a geldiğinde, Kazım Karabekir’e 20 Ekim 1920 tarihinde Nail Beyle birlikte verdikleri
raporda; Rusların Mustafa Suphi eliyle kurdurduğu Türkiye Komünist Partisi yoluyla Türkiye’yi
Bolşevikleştirerek bir Sovyet yönetimi kurmak emelinde olabileceklerini, buna karşın ise dikkatli
olunması gerektiğini “Bakü’de ahiren kongresini akdederek fırka haline geçen Türkiye Komünist
Teşkilatı aza ve erkanı ise mahiyeti fikriye ve ahlakiyeleri itibariyle insanı derin derin düşündürecek
bir manzara göstermektedir.”17 belirtirler. Aynı raporda “Bugün Türkiye bir sol hareketi vücuda
getirmeye muhtaçtır. Ve bu maksatla bugünkü idareye nazaran daha geniş esaslar üzerinde halkçı bir
tarzı idare tesis edilmekle temin olunabilir”18 görüşünü eklerler. Küçük Talat Bey, Mustafa Suphi’nin
İttihadçıları parti içinden temizlemesini hazmedememişti.
Trabzon’a gelen Küçük Talat Bey, buradaki Müdafaa-i Hukuk’çular ile ilişkiye girdi. Kahya Yahya,
Fethi ve Gavur İmam bunlardan bazılarıydı.
Sami Sabit Bey, anılarında Küçük Talat’ın Trabzon’a geçtikten sonra burada Bolşevizm ve Komünizm
karşıtı çalışmalar yaptığını yazar.19 Trabzonlu İttihadçılar Enver Paşa yanlısıdır. Bunda Enver Paşa’nın
yanında yer alan Yahya Kahya’nın etkisi çoktur. 28-29 Ocak 1921 gecesi Mustafa Suphi ve
arkadaşlarının öldürülmesinde Yahya Kahya’nın rolü büyüktü.
Yılmaz’a göre; “Hem Bolşevizm karşıtlığı hem de Bolşevizme yakın bir programla ittihatçıların
Anadolu’ya geçmesine çalışan Küçük Talat’ın, bu iki taraflı birbirine zıt davranışı neden yapıyor
sorusuna verilecek cevap şudur; 1. Dünya Savaşının kaybedilmesiyle halkın sevgi ve saygınlığını
kaybeden ittihatçılar, kurtuluş savaşında esen sol, sosyalizm rüzgarını da arkalarına alıp İslam İhtilal
Cemiyetleri ve Halk Şuraları adlı sol, halkçı bir parti, cemiyet ile Anadolu’ya girip halkın sevgi ve
saygısını kazanmak istemesinden kaynaklanmaktadır. Burada asıl unutulmaması gereken ise,
antikomünist faaliyetlerine karşın Küçük Talat’ın gerçekten solcu olduğudur. Yoksa burada bir takiyye
söz konusu değildir. Yani sağcı olup konjonktür gereği solcu gözükmeye çalıştığını iddia etmek tam
bir saçmalamaktır.”20
Mustafa Suphi’lerin öldürülmesinden Nisan 1921 ortalarında Halil Paşa, Bir süre sonra Küçük
Talat Ankara Hükümeti’nin kararı ile Trabzon’dan çıkarıldılar.
Küçük Talat Bey, Trabzon’da Halk Şuralar Fırkası programını yazarak bunu Nail Bey aracılığı ile
Mustafa Kemal’e iletti.
28 Nisan 1921 tarihinde Enver Paşa’ya yazdığı mektubunda “…mektubunuzda program meselesini
[halk Şuralar Fırkası Programı] mevzu bahis ediyorsunuz ve bazı mevadın [maddelerin] Bakü’de
konuşulduğu gibi olmadığını söylüyorsunuz. Filhakika doğrudur. Halbuki biz memlekete döndüğümüz
vakit efkarı o kadar karmakarışık bulduk ki, bu müzebzeb [karmakarışık] ve müfrid cereyanlar
karşısında ortalığa daha mülayim gelebilecek fikirler atmaya mecbur olduk. Bolşeviklik ilanına
kısmen ramak kalmıştı. Bir de programı tanzim ederken idari meselelerde kısmen Ankara’nın
meydana attığı (nakıs ve sakat) halkçılık programıyla bir nokta-i itilaf [uyuşma] bulmaya gayret ettim.
Mahaza bugün gerek program gerek taktik itibariyle hareketimiz yeni bir safhaya dahil olmuştur. Sizin
fikirlerinizde oldukça bir tahavvül hasıl olduğuna şüphe etmiyorum.”21 diyordu.
17
Karabekir, s. 51
Karabekir, s.52
19
Karaman, s.18
20
Yılmaz, s.1
21
Yılmaz, s.1
18
5
Küçük Talat Bey’in hazırladığı, sonrasında bazı düzeltmelerin yapıldığı Halk Şuralar Fırkası’na ait
parti programını Dr. Nazım Bey’de görmüştü. Nazım Bey, Cavit Bey’e yazdığı 11 Mayıs 1921 tarihli
mektubunda “Küçük Talat’ın gönderdiği programın esası…Sosyal Demokrat programı esasatından
(esaslarından) bir çok mevadı (maddeleri) muhtevi (içeren) olduğundan tadili elzemdir.”22 eleştirisinde
bulundu. Nazım Bey, Cavit Bey’e yazdığı 27 Mayıs 1921 tarihli mektubunda ise “milliyetperver
Bolşeviklik hissiyatı göze çarpmaktadır”23 diye eleştirilerini sürdürdü.
Talat Paşa’nın bir suikast sonucu öldürülmesi üzerine, Küçük Talat Bey, Enver Paşa’ya yazdığı 6/7
Mayıs 1921 tarihli mektubunda Talat Paşa ekolünden olan Dr. Nazım, Bahaddin Şakir ve Hacı Sami
Beylerin de bizlerle çalışması daha iyi olur diye bir tavsiyede bulundu.24
Halk Şuralar Fırkası programında bazı düzeltmeler yapılması üzerine Trabzon’dan, Moskova’da
bulunan Enver Paşa’ya yazdığı 12 Mayıs 1921 tarihli mektubunda “programı okudum. Taktik
itibariyle evvelki ile biraz ayrılık meşhud. Gerçi ayrılık vermiş gibi. Görünen zahiri hal üzerinde bir
tesir yapamaz… yalnız birincinin [kendi yaptığı ilk program] etrafta yayılması ve efkarı kazanma bir
noktada toplamak için kuvvetli propagandalar yapılması şimdi aynı teşkilat tarafından az çok birbirini
nakiz iki fikir takip edilmekte olduğunu göstereceği için zihinlerde şüphesiz bir teeddüd hasıl
edebilmesi imkanını tevlid edecektir.”25 görüşünü iletir.
Trabzon’dan İstanbul’a gelmesi için Yahya Kahya yardımcı olur. İtalyan gemisine bindiğinde, İtalyan
Konsolos katibinden sağlanmış İtalyanca yazılmış bir tavsiye mektubu vardı. Sıkıştığı zaman
göstermesi gereken mektupta “Talat Bey İstanbul’a gidiyor. Kendisine kolaylıklar gösteriniz.”
yazıyordu. Gemi İstanbul Kızkulesi’ne geldiğinde vapurun süvarisi ve çarkçısını sarkıttığı bir iple
aşağı inerek kendisini bekleyen bir kayığa binerek iskeleye geldi ve şehiriçi vapuru ile Beşiktaş’a
oradan da babasının evine geçti. Bu yolculuk sırasında kız kardeşinin çocuğu yanındaydı.26 İttihadçılar
bir yere tanınmadan gitmeleri gerektiğinde yanlarında muhakkak biri bulunuyordu.
İstanbul’a gelen Küçük Talat Bey, Enver Paşa’ya gönderdiği 29 Mayıs 1921 tarihli mektubunda
“…artık dar milliyetçilik ve İslamcılık fikirlerinden sarf-ı nazar edilerek mübarezenin daha şumullu ve
geniş esaslar üzerinde yapılmasında lüzum ve zarureti anlattım. Ve bilhassa program itibariyle
komünistlere olan yakınlığımızı ve Şark’ın halası (kurtuluşu) nokta-i nazarından cihan inkılabı
muvacehesinden onlarla müttefikan hareket etmekte olduğumuz ve kendi prensiplerimiz dairesinde
Bolşeviklerle samimi ve dost olmaktaki icabı ve kendilerinin teşkilatımıza gösterdiği maddi ve manevi
müzahereti teşrih ettim.”27 diye yazar.
İstanbul’da fazla kalması onun için zorlaşıyor ve tutuklanma tehlikesi artıyordu. Yeniden Moskova’ya
gitmek niyetindeydi. Hacı Sami Bey’in getirdiği mektupta Enver Paşa, Halil Paşa ve Dr. Nazım’ın
ısrarları üzerine vapurla Batum’a gitmek üzere yola çıktı. Yine bir İtalyan gemisi ile Trabzon’a
geldiğinde Yahya Kahya ile görüştü. Bu görüşmede Yahya Kahya Mustafa Kemal’den kendisine gelen
ve iyi niyetlerini ileten telgrafı olağanüstü duygulanarak gösterdi.
Yalçın, s. 123
Yalçın, s. 128
24
Yamauchi, s. 201
25
Yamauchi, s. 203
22
23
26
27
Ilıkan, s.50
Yamauchi, s. 220
6
Trabzon’da Enver Paşa’ya çok yakın olarak bilinen Yahya Kahya, Mustafa Kemal tarafından da
onurlandırılmıştı.
Mustafa Suphi ve yoldaşları “Onbeşlerin” katledilmesinde İttihadçı- Mustafa Kemal işbirliği var mıydı
sorusunun yanıtını okuyucuya bırakıyorum. Türk Komünistler her iki taraf için yeterince can sıkıcıydı
zaten…
Batum’da Halil Paşa’nın evine gitti, akşam eve gelen Enver Paşa ile bir toplantı yaptılar. Enver Paşa
tarafından Batum Kongresi ilan edilen bu toplantıya Küçük Talat, Nail, Doktor Nazım ve Halil Paşa
katılmıştı.
Anadolu’ya geçme konusuna Dr. Nazım itiraz etti. Bunun üzerine Enver Paşa, Dr. Nazım’ı oradan
uzaklaştırmak için Türkistan’a gönderdi.
Yurda dönen Küçük Talat Bey, İstanbul Akaretler’deki babası Ziya Bey’in evine yerleşti. 1925 yılında
kardeşi Vasfi Bey’in çağrısı üzerine İzmir’e geldi. Ağabeyi askeri doktor Yarbay Vasfi Bey, uzun
yıllar İzmir’de görev yapmıştı. Günümüzde Hatay semti olarak bilinen Karantina’daki Askeri
Hastane’nin başhekimliğini yapmış ve savaştan sonra emekli olunca Fransızların işlettiği İzmirKasaba demiryolunun başhekimliği görevini üstlenmişti. Yerleşik bir yaşama geçmek, düzenli bir
yaşam sürdürmek ve siyasetten uzaklaşmak isteyen Küçük Talat Bey’e yardım eli ağabeyi Vasfi
Bey’den geldi. Yaptığı araştırmalardan sonra Bayraklı’da oturan bir Alman girişimcinin sahibi olduğu,
1914-1916 yılları arasında dört-beş dönüme kurulu alkol fabrikasının savaş yıllarından beri
çalıştırılmadığını öğrendi. Vasfi Bey’in aracılığı ile Alman Koch ile tanışan Küçük Talat Bey, kardan
hisse verme koşuluyla fabrikanın işletmeciliğini üstlendi. 1925 yılı sonlarına doğru kurulan bu yeni
işletmenin adı “İzmir Müskirat Fabrikası” olarak tescil edildi. Fabrika 1926 yılı başında üretime
geçince adı “Türk Alkol Fabrikası, Küçük Talat, Bayraklı, İzmir” olarak yeniden tescil edildi. O
zamanki adıyla İzmir Caddesi günümüzdeki adıyla Anadolu Caddesi üzerindeki bu fabrika, Bayraklı
İlkokulu’nın yanındaydı. Küçük Talat Bey’in fabrikasına bitişik duvara okulun bir tuvalet yaptırması
gerektiğinde fabrikada işgören inşaat kalfası ve ustalar çalıştı. Ön bahçesi çiçeklerle doluydu.
Fabrikanın deniz tarafı büyükçe bir düzlüktü. Bir bölümüne incir küspeleri yığılır, bir bölümüne de
kömür tepecikleri oluşturulurdu. Bahçe kapısı süslüydü. Fabrikanın bir iskelesi vardı. İskeleye kuru
incir getiren takalar, yelkenliler yanaşırdı. Deniz banyolarına benzeyen soyunma odası ve denize
girmeyi sağlayan merdivenleri vardı. Talat Bey’in ailesi o iskeleden zaman zaman denize giriyorlardı.
Küçük Talat Bey, bir Türk kimyagerin önerisi üzerine, kuru incir fermantasyonunda kullanılan üç
metre kadar yükseklikteki ahşap fıçılar yerine iki metre yükseklikte, göz göz, karesel beton havuzlarda
fermantasyona geçti. Havuzların üzerindeki platformlara merdivenlerle çıkılıyor ve incirler buradan
havuza atılıyordu.
Bir süre sonra İnhisarlar İdaresi’nin (tekel) izniyle fabrikada rakı üretilmeye başlandı. 9 Eylül adı
verilen bu rakı Mustafa Kemal’in İzmir’e gelişi nedeni ile üretilmişti. Rakı şişeleri Fransa’dan, tapa
mantarları hazır olarak Portekiz’den ithal edildi. Tapa mantarlarını çevresine ince yağlı kağıt sarılıyor,
dolu şişeler 10-12 tanelik kasalara özel ve uzun saplı samanlar sarılarak yerleştiriliyordu. Alkolün
çekilmesinden sonra kalan küspe mandıralara hayvan yemi olarak satılıyordu. Kısa süre sonra
İnhisarlar İdaresi rakı üretimini durdurdu. Küçük Talat Bey, 1933-34 yıllarında Almanya’dan
çağırılan bir uzman ile likör üretmek için anlaştı. Likörün esansları Almanya’dan gelecekti. Eşantiyon
esanslarla üretilen likörler beğeni kazandığı halde İnhisarlar İdaresi üretim ruhsatı vermedi. Fabrikanın
ürettiği alkolün tek alıcısı İnhisarlar İdaresi’ydi. Tekel’in yılda bir ya da iki kez açık eksiltme yoluyla
7
düzenlediği bu alımlara İstanbul’dan Tevfik Cenani Bey, Bornova’dan Rıfat Bey’in yanı sıra Küçük
Talat Bey de katılıyordu. 1934-35 yıllarında İnhisarlar İdaresi kendi tesislerini kurunca diğer iki
kuruluş fabrikalarını kapatmasına karşın Küçük Talat Bey büyük zorluklarla da olsa 1936 yılına dek
bu işi sürdürdü.
Fabrikayı Küçük Talat Bey yönetiyordu. Kızkardeşi Seniye Hanım’ın oğulları Fuat ve Suat (Yurtkoru)
yardımcılarıydı. Fuat Bey üretim şefi olarak üretime, Suat Bey ise muhasebe ve idari işlere bakıyordu.
Rakı üretimi yapıldığı dönemde şişelerin yıkanması, doldurulması ve ambalajlanması işlerine yirmiye
yakın kadın işçi çalışıyordu. İnhisarlar İdaresi’ni temsilen bulunan kalite kontrol gözlemcisi ise Nazif
(Foka Nazif) Bey’di. Nazif Bey’in oğlu daha sonra İzmir’in tanınmış şarap üreticilerinden Nurtekin
Yazgan’dı.
Küçük Talat Bey, buradan kazandığı paralarla Çamlık’ın girişindeki evi satın aldı.28 Bu evin konukları
arasında Vali Kazım Dirik, Behçet Uz, Yahya Kemal, Hariciye Vekili Tevfik Rüştü ve İktisat vekili
Celal (Bayar) beyler vardı. Küçük Talat Bey, bir öğle yemeğine dahi kalan Celal Bey’i hiç sevmez,
Onun için “çetebaşı” derdi.29 Celal Bey’in İstiklal Savaşı günlerinde elle tutulur hiçbir şey
yapmadığını söylerdi. Bunda da yerden göğe kadar haklıydı.30 1939-1941 yıllarında arasındaki
ziyaretçileriyse Darülbedayi oyuncuları Hazım, Vasfi RızaMuammer, Behzat belerin yanı sıra Halide
Hanım ve Bedia Muvahhit’di. Evin konukları arasına Vali Şefik Soyer’i ve Osmanzade Hamdi
(Aksoy) Bey’i de eklemek gerekir. Eski İttihadçılardan Muhittin Birgen ile komşuydular. İzmir
suikastı girişiminden sonra kendisini ziyarete gelen eski İttihadçı arkadaşlarına İttihad ve Terakki’nin
bittiğini anlattı.
Karşıyaka’da damatları olduğu Evliyazadelerin Fahrettin Paşa Caddesi’ndeki 18 numaralı evinde
kalan Dr. Nazım ve yine İzmir’de bulunan Midhat Şükrü beylerle olan ilişkilerini en aza indirdi.
Fabrikanın kapanmasından sonra Şark Sanayi, Etas, Güven Sigorta, Esnaf ve Ahali Bankası’nda
çalıştı
İzmir Milli Kütüphane’nin kuruluşu
Milli Kütüphane’nin İzmir’de kuruluşu 1911 yılında başlamıştır. O yıl Selanik’te toplanan İttihad ve
Terakki Cemiyeti’nin 4. Genel Kurulu’nda vilayetlerde bir Milli Kütüphane kurulması görüşü
benimsenmişti. İttihad ve Terakki Cemiyeti’nin İzmir şubesi merkez kurulu üyesi ve Hizmet Gazetesi
sahibi Kadızade İbrahim Refik Bey31, ilk adımları biraz da bu kararın verdiği cesaretle atar. Dönemin
İttihad ve Terakki İzmir Katib-i mes’ul’ü Küçük Talat Bey’e başvurarak böyle bir kütüphane kurmak
için Cemiyet’in yardım ve desteğini ister. Bu girişimle birlikte “Milli Kütüphane ve Teşvik-i Maarif
Muşkara, s.39-44
Muşkara, s.44
30
Bu konuda “Katib-i Mes’ul” adlı kitabımızda geniş ve ayrıntılı bilgiler verdim.
28
29
Kadızade ailesinin bir bireyi olarak İzmir’de doğdu. İptidai ve idadiyi İzmir’de okuduktan sonra İstanbul Darülfünunu’nda
Mekteb-i Hukuk-u Şahane’ye kaydoldu. 1896 yılında mezun olduktan sonra İzmir’e dönerek babasının yanında avukatlık ofisi
açtı. İyi bir ceza avukatı ve iyi Fransızca bilen biri olarak İzmir’deki yabancıların ve Levantenlerin ticari sorunlarında
avukatlıklarını üstlendi. 1905 yılında Hadika-i Maarif adlı özel bir okul kurdu. II. Meşrutiyet’in ilanından önce ve sonra İttihad
ve Terakki üyesi olarak çalıştı. İlk yazısı hukukla ilgiliydi ve 1897 yılında Şule-i Edeb dergisinde yayınlandı. 1899 yılında
Muktebes dergisinde hukuk yazıları yazdı. Ahenk gazetesinde hukuk muhabirliği yaptı. 1904 yılında Hizmet gazetesini kurdu
ve kardeşi Hüseyin Rıfat Bey ile birlikte 1910 yılında dek yayınladı. İzmir’in işgalinden sonra İstanbul’a taşındı. Kentin
kurtuluşundan sonra İzmir’e geri döndü.
31
8
Encümeni” kurulur. Kurulda; İbrahim Refik Bey, Düyun-u Umumiye başmüdürü Besim Bey,
Donanma Cemiyeti müdürü Ziya Bey, Darülmuallimin (Erkek Öğretmen Okulu) müdürü Rahmi Bey,
hazine avukatı İbrahim Ethem (Postacıoğlu)32 Bey, temettuat (Gelirler) memuru Bekir Selami Bey,
Nehari (gündüzlü okul)İdadisi müdürü İlyas Bahri Bey ve ilk özel kütüphaneyi İzmir’de kuran Giritli
Ali Refet33 beyler görev alırlar.
Ramazan ayına denk gelen Eylül 1911’de Kütüphane’ye gelir sağlamak üzere bir piyango düzenlerler.
Piyangodan elde edilen gelir pek iç açıcı değildir. Bu para İttihad ve Terakki’nin İzmir Katib-i
Mes’ul’ü Küçük Talat (Muşkara) Bey’e teslim edilir. Küçük Talat Bey, girişimi sürdürmek üzere
matematik öğretmeni Mehmed Celal (Saygun) Bey’e34 her türlü yardım ve desteği vaat ederek yeni bir
adım atar. Piyango’dan elde edilen gelir Talat Bey tarafından Celal Bey’e verilir. Celal Bey İttihad ve
Terakki içinde İlm-ü İrfan Cemiyeti35 adında yeni bir kurul oluşturur. Celal Bey’in yeni kurulunda eski
Eytam (yetimler) müdürü Abidin Bey, Osmanzade Hamdi Bey, Maksutzade Ethem Bey, Sezai
(Söker)Bey36 görev alırlar.
Piyangonun ardından bayramın ikinci günü Ayasuluk’a (Selçuk) bir turistik gezi düzenlenir. Bundan
da istenen sonuç alınamaz. Bunun üzerine Refik Bey kuruldan çekilir. Kurul da dağılır.
İlk iki girişimde yeterli katkılar sağlanamayınca kurul, kütüphanenin kendi kendini finanse etmesine
karar verir. Beyler Sokağı’ndaki Salepçioğlu Hacı Ahmet Efendi’nin konağını Nisan 1912’den itibaren
yıllığı 100 liraya kiralayarak yer sorununu çözer. Konağın harem kısmı aynı kira tutarıyla İttihad ve
Terakki Cemiyeti İzmir Şube Merkezi’ne ve Cemiyet’in Şehir Kulübü’ne kiralanır. Konağın selamlık
kısmı kütüphane olarak düzenlenebilecektir. Kısacası kütüphane, bina için kira ödememenin yolunu
bulmuştu.
Kurul, çalışmalarını sürdürürken; Şehzade Yusuf İzzettin Efendi, Ali Haydar Mithat (Mithat Paşa’nın
oğlu), Keçecizade İzzet Fuat Paşa, Küçük Talat Bey, Manastırlı İsmail Hakkı, Dr. Abdullah Cevdet
gibi ileri gelenlerden de kitap toplar. Kuşkusuz bu arada İzmir’de ilk özel kütüphaneyi kuran Giritli
Ali Refet Efendi’nin kendi kütüphanesini 100 lira karşılığında Milli Kütüphane’ye verdiğini de
Doğum yılı bilinmeyen ancak İzmir doğumlu olan İbraim Ethem Bey, Postacıoğulları ailesindendir. Aydın Vilayeti
mektupçuluğu (Vilayet yazı işleri müdürülüğü) yapan Kamil Dursun’un kardeşidir. Babası İzmir Posta-telgraf başkatibi Bekir
Sıtkı Efendi, annesi ise Hesna Hanım’dır. İlkokulu ve idadiyi İzmir’de bitirdi. 1905 yılında İstanbul’da Mekteb-i Hukuk
Şahane’den mezun oldu. 1906 yılında Üsküdar Bidayet Ceza Mahkemesi zabit katibi olarak çalışma yaşamına başladı. Ancak
on ay sonra istifa etti. İzmir’e döndükten sonra avukat Corci Bubli’nin yanında staja başladı. 1907 yılında da Coya Han’da
kendi bürosunda avukatlık mesleğine başladı. İkinci Meşrutiyet döneminde İzmir İdadisi’nde “Kavanin/ Kanunlar. Devlet
idare kaideleri” derslerine girdi. Aynı dönemde bir hukuk dergisi olan Mizan’ül hukuk’ta yazılar yazdı. Yine aynı dönemde
Maşrık-ı Hürriyet adında bir gazete çıkardı.
33
Girit’ten İzmir’e göç eden Ali Refet Efendi, II. Abdülhamit döneminde Yusuf Rıza Efendi‘nin İzmir’de açtığı Darü’l-İrfan
isimli okulun müdürüydü.
34
Nisan 1872’de Nevşehir’de doğdu. Fişekçioğlu ailesindendi. Küçük yaşta kuranı ezberleyerek hafız oldu. Nevşehir’de
Damat İbrahim Paşa Medresesi’ne devam etti. 1889 yılında İzmir’de bulunan babasının yanına gitti. Maraşlı Kamil Efendi ile
Yozgatlı Hoca’dan icazet aldı. İzmir Muallim Mektebi’nden mezun olduktan sonra öğretmenliğe başladı. Mekteb-i Sanayi’de,
Nehari İdadisi’nde, erkek ve kız sultanilerinde riyaziyat (matematik) öğretmenliği yaptı. İkiçeşmelik semtinde bir kahvenin
köşesinde küçük bir kitaplık kurarak halkın ücretsiz kullanımına açtı. Kısa bir süre sonra bu girişimden vazgeçmek zorunda
kaldı. İttihad e Terakki Cemiyeti’nin gizli üyelerinden biriydi. Bu nedenle birkaç kez tutuklandı. Meşrutiyet’in ilanından sonra
başından sarığını çıkardı.
35
Şahin, s. 40
36
İttihad ve Teraki İzmir Katib-i Mes’ul’ü Mahmut Cela (Bayar) Bey’in bacanağı olan Sezai (Söker) Bey, 1883 yılında Urla’da
doğdu. Babası Söke kadılarından Tahir Bey, annesi ise Saime Hanım’dır. İlköğrenimini Urla’da yaptıktan sonra öğreniminin
diğer kısmını İzmir’de tamamladı. İzmir Sanatlar Mektebi’nde müdürlük yapan Sezai Bey Milli Kütüphane’nin kuruluşuna
destek verdi. 1914 yılında Milli Kütüphane müdürlüğüne getirildi.
32
9
belirtmek gerekir.37 Tüm bu hazırlıklardan sonra 6 Temmuz 1912 günü Milli Kütüphane
okuyucularına kapısını açtı.
Yeni Mecmua
Yeni Mecmua, Ziya Gökalp öncülüğünden 12 Temmuz 1917 tarihinden haftalık olarak yayımlanmaya
başlanan bilim, fikir, sanat ve edebiyat dergisiydi. “1917 yılında İttihat ve Terakki’ye yakın olarak
Ziya Gökalp’in yönlendirmesiyle Birinci Dünya Savaşı’nın başlangıcındakinin aksine daha yerel
ölçekte, Osmanlı kültür ve tarihini de dikkate alan bir milliyetçilik anlayışıyla çıkmaya başlayan, savaş
edebiyatı çerçevesinde propagandaya yönelik yayınlar yapan Yeni Mecmua, Yahya Kemal Beyatlı,
Ahmet Ağaoğlu, Refik Halit Karay, Fuat Köprülü, Ahmet Refik Altınay ve Ömer Seyfettin gibi devrin
kalburüstü yazar ve şairlerinin katkıda bulunduğu bir dergidir. Yayınlanan yazılara ve şiirlere telif
ödeyen15, özellikle 1918 yılında Çanakkale Zaferi’nin yıldönümünde neşrettiği “Çanakkale Fevkalâde
Nüshası” oldukça önemli olan bir dergidir.”38
Sahibi ve sorumlu müdürü Küçük Talat Bey olarak görünse de ne Cemiyet ne de Küçük Talat Bey
derginin yayın politikasına karışmadılar.
Yahya Kemal, Ziya Gökalp ile ilgili olarak “Lakin maddi imkânsızlık daha ilk nüshalarda baş
gösterdi. O aralık merkez-i umumi azasından Talat (Muşkara) Bey müdahale etti. Mecmuanın maddi
işlerini deruhte ederek yazı ve fikir cihetinde bizi tamamıyla müstakil bırakmak teklifinde bulundu.
Yeni Mecmua’nın idaresini eline aldı. Bizim ilk içtihadımızın zıddına olarak, hükümetin muaveneti ile
mecmuayı çıkarmağa başladı, büyüttü, güzelleştirdi, bu suretle Türk edebiyatına hizmet etti.”39
Erişirgil, Yeni Mecmua’nın yayın hayatına başlaması ile alakalı olarak Gökalp’in bir doçentle olan
diyaloğuna yer verir. “Aradan yirmi gün kadar geçtikten sonra, Yeni Mecmua’nın merkez umumi
azasından Küçük Talat Bey’in müdürlüğü altında neşredileceğini ve idare merkezi olarak da Pembe
Konak’ta (İttihat ve Terakki) alt katta bir oda ayrıldığını doçent haber almış ve şaşırmıştı. Ziya niye
evvelki projesinden vazgeçmişti? Belki para vererek mecmuayı değil, İttihat ve Terakki’nin masrafı
göze alarak çıkaracağı mecmuadan para almak isteyen bazı arkadaşlarının ısrarına dayanamamıştı.”40
Yeni Mecmua, Mondros Ataşkesi’nin imzalanmasından sonra 26 Ekim 1918'de kapandı. İttihad ve
Terakki’nin desteğini alan derginin kapanmasında İttihadçı liderlerin yurtdışına kaçmasının, ülkede bir
İttihadçı avı başlamasının rolü vardı.
Dergide Tekin Alp ( Mohiz Kohen), Necmeddin Sadak, Mehmed Fuat Köprülü, Ahmet Refik Altınay,
Ömer Seyfettin, Mimar Kemaleddin, Refik Halit, Satı El Husri, Ahmet Emin Yalman, Yahya Kemal
gibi dönemin önde gelen düşünce insanlarını yazı ve şiirleri yer alıyordu.
Dergide milliyetçilik fikri öne çıkıyordu. İktisadiyyat sütunlarında yer alan ve iktisadi konularla ilgili
olan makalelerde kurtuluş çaresi millî iktisat düşüncesi ve içtimaiyyat sütunlarında yer alan
37
Kaygusuz, s. 25
38 Çoruk, s.82
39
40
Beyatlı, s.17
Erişirgil, s. 89
10
makalelerde ise ekonomik sorunların yarattığı sosyal sorunları çözmenin yolu solidarizm yani
tesanütçülük olarak görülmektedir.41
II. Meşrutiyet devrinde millî iktisat düşüncesinin en önemli mütefekkirlerinden ve savunucularından
olan Tekin Alp, Birinci Dünya Savaşının son zamanlarına doğru millî iktisat uygulamaları ile ilgili
eleştirilerini dile getiren bir makaleyi Yeni Mecmua‟da yayımlar. Tekin Alp“…Milletin en değersiz
efradından bir kaçının en değerli efradın zararına olarak servet toplamasına meydan vermek gayri
münevver sınıfların bolluk ve israfat içinde puyan oldukları halde münevver ve dimağlarıyla işleyen
sınıflar fakr u zaruret içinde çalkanıp durursa millî iktisattan hayır mamül olur mu?”42 görüşündedir.
İttihadçıların bir siyasal projesi olmakla birlikte alt yapı kurumu olan ekonominin Müslüman Türklerin
eline geçmesi ve ekonominin millileştirilmesine yönelik adımlar atılmasını içeren Milli İktisat kavramı
İttihad ve Terakki’nin Türk milliyetçiliğine dayanan politik yaklaşımının iktisadi düzlemdeki
yansıması olarak ortaya çıkmıştı. Bu yazının Ağustos 1918’de yayınlandığını göz önüne alırsak Tekin
Alp’in İttihadçıların en büyük ekonomik projesine, İttihad ve Terakki tarafından desteklenen bir
dergide karşı çıkması dikkat çekicidir.
Dergi, “Tetkik-i Hesabat ve Seyyiat Komisyonu” tarafından yapılan saptamalara göre “Örtülü
Ödenek” ten 500.000 kuruş, 100.000 kuruş ve 96.000 kuruş alınarak çıkarılmıştı. Bu tutarlar nakit
olarak Talat Bey’e ödenmişti.
İzmir Suikastı ve yargılamaları
Yırt gazisine çıkan Gazi Mustafa Kemal Bursa’da iken İzmir’den gelen bir kurul tarafından
İzmir’e davet edilmişti. Yapılan programa göre gezinin yeni etabı 14 Haziran’da başlıyordu.
Bursa’dan hareket edilerek Balıkesir yoluyla İzmir’e gidilecektir. İzmir’e varış tarihi 15 Haziran
olarak planlanmıştı. Ancak gezi programının aksaması nedeniyle varış da bir gün ertelenmişti.
Belediye Başkanı Aziz Bey, Denizli milletvekili ve Anadolu gazetesi sahibi Haydar Rüştü Bey,
Cumhuriyet Halk Fırkası 11. bölge müfettişi Doktor Sadrettin, CHF Vilayet mutemedi vekili Hacı
Hüseyin, Ticaret ve Sanayi Odası başkanı Balcızade Hakkı Bey’den oluşan kurul Gazi Paşa ile birlikte
İzmir’e hareket ettiler.
15 Haziran 1926 günü İzmir Vilayeti Polis Müdürlüğüne giren motorcu Giritli Şevki43 İzmir Polis
Müdürü “kör” lakaplı Mehmet Ali Bey ile siyasi kısım amiri Yaşar Bey’e; İzmir’e geldiğinde Mustafa
Kemal’e bir suikast yapılacağını ihbar etti.
Giritli Şevki’nin ihbar üzerine düzenlenen operasyonlarla suikastın tetikçileri kaldıkları yerlerde
yakalandılar. Laz İsmail ile Gürcü Yusuf kaldıkları Ragıp Paşa Oteli’nde, Ziya Hurşit ise Gaffarzade
Oteli’nde ele geçirildiler.
41
42
İn, s. 52
İn, .s 67
1874 yılında doğan Girit’te doğan Giritli Şevki’nin ailesi İkinci Meşrutiyet’in hemen başlarında İzmir’e taşındılar. İzmir
İdadisi’nde okumuş ve buradan mezun olmuştu. Başta Rumca olmak üzere birkaç dilen bilen Giritli Şevki, Okul bittikten
sonra da İzmir’de yaşamayı sürdürdü. Balkanlarda kaçakçılık yaparak geçimini sağlıyordu. Kaçakçılık yapması yüzünden
Emniyet güçleri ile arasını sürekli iyi tutmasını bildi. Onlar da Giritli Şevki’ye istihbarat sağlamak amacıyla göz yumdular.
Piket oynamayı seven Şevki çok şık giyinen biriydi.
43
11
Akşamüzeri İzmir’e gelen Mustafa Kemal Naim Palas Oteli’ne44 yerleşti. Mustafa Kemal, olağanüstü
önlemlerin alındığı Naim Palas’ta Laz İsmail ve Gürcü Yusuf ile bir görüşme yaptı. Diğerlerinden ayrı
olarak getirilen Ziya Hurşit ile yapılan görüşme 10 dakika kadar sürdü.
Bu arada biraz geriye dönmekte yarar var. 1 Kasım 1918 günü genel merkez binasında başlayan
İttihad ve Terakki’nin son kongresi Talat paşa başkanlığında başlamıştı. 3 Kasım 1918 tarihinde üç
İttihadçı önder Enver, Talat ve Cemal paşalar yurt dışına kaçtılar. Kongre sürerken yaşanan bu
gelişmeler kongreye katılan İttihadçıları gelecekle ilgili alacakları karar konusunda görüş ayrılığına
düşürdü. İlk görüşe göre İttihad ve Terakki yeterince itibar yitirdiğinden siyasal yaşamdan çekilmeli
ve yerine yeni bir parti kurmalıydı. Bu görüşün karşısında yer alanlar ise itibarı yitirenin İttihad ve
Terakki olmadığını, onu yönetenlerin olduğunu öne sürdüler. Tartışmalar sonunda yeni bir parti kurma
önerisi kabul edildi. 5 Kasım günü yapılan toplantıda 4 çekinser, 9 karşı oya karşılık 35 oyla İttihad ve
Terakki adının tarihe karıştığı kabul edildi. Yeni kurulacak partinin adı da Teceddüt (Yenilenme)
olarak benimsendi. Yeni partinin yönetim kurulu seçilerek, İttihad ve Terakki’nin para ve mal varlığı
yeni partiye bırakıldı.
İttihad ve Terakki’nin Beyler Sokağı’ndaki kulübü Teceddüt Partisi İzmir merkezi olarak kullanılmaya
başlandı. İzmir il örgütünün başına İttihad ve Terakki’nin de sorumlu sekreteri olan Mahmut Celal
(Bayar) getirildi.
3 Kasım 1918 tarihinde üç İttihadçı önder Enver, Talat ve Cemal paşaların yurtdışına gitmelerinden
sonra ülkede bir İttihadçı avı başladı. Bazı İttihadçılar tutuklanırken bazıları da yurt dışına kaçmayı
başardı. 30 Ocak 1919’da ilk büyük İttihadçı tutuklamasına başlandı. Bunlar arasında eski İzmir valisi
Rahmi Bey de vardı. 4 Şubat 1919 günü Milli Kütüphane kapatılırken Teceddüt Partisi’nin il merkezi
de; İstanbul’da kurulup İzmir’e gönderilen Tetkik-i Seyyiat (Suçları Araştırma) Komisyonuna tahsis
edildi. 8 Mart’ta İttihad ve Terakki’nin ünlü kişilerinin yargılanması için Mustafa Nazım Paşa
başkanlığında yeni bir Savaş Divanı kurularak, 9 Mart’ta yeniden İttihadçı avına başlandı.
Yurtdışına çıkan İttihadçılar çeşitli örgütlenmelerle siyasi etkinliklerde bulunuyorlardı. Berlin’de 1919
yılında özellikle eski Teşkilat-ı Mahsusa’cılar tarafından kurulan İslam İhtilal Cemiyetleri İttihadı’nın
başkanlığını Enver Paşa üstlendi. Talat, Enver, Dr. Nazım, Dr. Rüsuhi, Dr. Bahaettin Şakir, Dr. Fuat
Sabit, Azmi, Cemal Azmi, Şekip Arslan beyler genel merkez üyesi olarak görev aldılar. İslam İhtilal
Cemiyetleri İttihadı’nın kuruluş amacı, İslam ülkelerinde ihtilal eylemleri çıkararak, Ankara’nın
yükünü hafifletmek, İngilizlerle Fransızların cephelerini genişletmek olarak düşünülmüştü. Cemiyetin
çalışma alanı; Fas, Tunus, Cezayir, Trablusgarp’tı.
Yine 1920 yılı içinde merkezi Taşkent olmak üzere Enver Bey’in amcası Halil Paşa tarafından Orta
Asya İttihad ve Terakki Cemiyeti kuruldu. Bu gizli derneğin ilginç yanı, derneğe girerken
İttihadçılarda olduğu gibi yemin töreni ile yapılmasıydı. 1921 yılında ise Enver Paşa, Halil Paşa,
Doktor Nazım ve Bedri beyler tarafından Moskova’da Halk Şuralar Partisi kuruldu.
Konuttan otele döndürülen bir yapı olan Naim Palas Oteli, Birinci Kordon Caddesi’nde Türk girişimciler tarafından işletilen
sınırlı sayıda otellerden biriydi. Yirminci yüzyılın ilk çeyreğinde hizmete giren otel, dönemin kayda değer tesislerinden
biriydi. Bina 1875-1880 yıllarında halı tüccarı Takfor tarafından konak olarak yaptırılmıştı. İzmir’in kurtuluşundan sonra
sahipleri tarafından terkedilmiş ve hazinenin mülkiyetine geçmişti. Bir süre Türk ordusunun karargahı olarak da kullanılan
binada Mustafa Kemal, 1923 yılında İzmir İktisat Kongresi için çalışmalarını da sürdürmüştü. Kongreden sonra bina hazine
tarafından Naim Bey’e otel olarak kullanılmak üzere kiralanmıştı. Binanın ana girişi Birinci Kordon Caddesi yönündeydi.
Bodrum, zemin, birinci kat ve çatı katından oluşan binanın orta aksda giriş holü bulunmaktaydı. Mustafa Kemal’ün kalacağı
oda üst katta bulunmaktaydı.
44
12
Ülke sınırları içinde kalan İttihadçılardan önemli bir bölümü milli mücadele saflarında yerlerini
alırken, bir kısmı da siyasetten uzaklaşmış bir durumda köşelerine çekilmişlerdi. O güne dek İttihad ve
Terakki’nin önde gelenleri yerlerini, daha önce engelledikleri İttihadçılara bırakmışlardı.
1 Ağustos 1922günü Ankara Hükümeti, Halil (Kut) Paşa, Küçük Talat Bey ve Nazım Bey’in
yurda dönmelerine izin verdi. Bağımsızlık Savaşı kazanılınca dışarıda bulunan eski İttihadçılar
yurda dönmeğe başlamışlardı. Savaş yıllarını İsviçre ve Fransa’da geçiren Cavid Bey, Düyunu
Umumiye’ye Dainler Vekili seçilmişti. Kara Kemal, yeniden şirketlerinin başına geçmiş, Mesadet
Hanı’ndaki bürosunda eski arkadaşları ile buluşmaktaydı. Eski Eğitim Bakanı Şükrü Bey, Trabzon
valiliğine getirilmiş, 1923 yılında da Halk Partisi listesinden İzmit milletvekili seçilmişti. Celal Bayar,
İş Bankası genel müdürü; Memduh Şevket Esendal Tahran elçisi olmuştu. İsmail Canbulat İstanbul
milletvekilliği yapmaktaydı.
Mustafa Kemal’in İzmit ziyareti sırasında Kara Kemal kendisi ile görüşerek yeni bir örgütlenmenin
gerekliliğini belirtmişti. Bu öneri, üstü örtülü olarak İttihad ve Terakki’yi yeniden canlandırma
girişimiydi. Ancak Mustafa Kemal, Kara Kemal’e “Eğer çalışmak istiyorsanız Müdafaa-i Hukuk var,
ona giriniz “diyerek bu öneriyi, amacının ayrımına vararak geri çevirmişti. Bu görüşmeden sonra Kara
Kemal’in bürosunda toplantılar sürerken, Cavid Bey’in evinde de daha üst düzeyde işin teorik ve
siyasal yanlarını ele alan toplantılar düzenleniyordu. Cavid Bey, bizzat kendisi bu toplantılara
başkanlık yapıyordu. Cavid Bey’in evinde yapılan toplantılardan birinde 9 maddelik bir de program
kabul edilmişti. Kara Kemal’in bürosunda yapılan toplantılarda genel olarak daha pratik ve eylemsel
işlerle ilgileniliyordu. İttihadçılar, Kara Vasıf Bey aracılığıyla Birinci Meclis’teki İkinci Grup45
üyeleriyle bağlantı kuruyor ve Çolak Selahattin Bey’in evinde, daha sonra da Kara Kemal’in
bürosunda bir araya geliyorlardı. Cavid Bey’in evinde hazırlanan program, Kara Kemal’in bürosunda
muhasebecisi Sait Bey tarafından teksir ettirilmişti. Bu program, seçilmiş ve sınırlı sayıdaki kişilere
dağıtılmıştı.
Cavid Bey’in evinde yapılan toplantılardan birinde İttihad ve Terakki’ye sadık kalabilecek 15-20
kişinin Müdafaa-i Hukuk grubundan Meclis’e aday gösterilmesi de kararlaştırılmıştı. İşte tam bu
sırada Rauf Bey, devreye girerek Şükrü Bey ile İsmail Canbulat’ın milletvekili seçilmelerini
sağlamıştı. Eski İttihadçılar kimi zaman birlikte, kimi zaman birbirinden habersiz, bazı adımlar
atıyorlar ve Mustafa Kemal’in iktidarını güçlendirmesini, tek adam olmasını engellemeye
çalışıyorlardı.
Şükrü Bey, milletvekili olmasına karşın, bu işin Meclis yoluyla ya da seçimle çözülemeyeceğine karar
vermişti ve sorunun daha kolay ve pratik yoldan halledilmesini yani İttihadçı yöntemlerin
kullanılmasını istiyordu. Yeni bir Bab-ı Ali baskını düzenlenmeli ve kestirmeden çözülmeliydi. Bu iş
için en uygun adam Ziya Hurşit’ti.
İkinci Grup, Temmuz 1922 günlerinde Mustafa Kemal Paşa’nın şahsında yetki toplulaşması ve Meclis üstünlüğü ilkesine
aykırı hareketlerini öne süren muhalifleri tarafından kurulmuştu. İkinci Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Grubu adını
taşıdığından siyasi tarihimizde hep İkinci Grup olarak anıldılar. İktidara gelme gibi bir amaçları olmamasına karşın bir grup
muhalefeti sergilemişlerdi. Ayrıca ulusal kurtuluş savaşı başarıya ulaşıncaya dek Meclis’teki birliğin korunması konusunda
duyarlı davranmışlardı. Bunun bir kanıtı olarak da adlarını İkinci Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Grubu olarak
saptamalarıydı. İkinci Grup olarak kişi egemenliğine karşı çıkmışlardı. Kişi baskısına karşı çıkışta hedef Mustafa Kemal’in
kendisi değildi. İttihad ve Terakki örneği daha dün gibi önlerindeydi. Mustafa Kemal’in elinde toplanan güç Meclis üstünlüğü
ilkesine ters düşüyordu. Hukukun üstünlüğü de sağlanmalı kişi hak ve özgürlükleri güvence altına alınmalıydı. Ülkede yasa
egemenliği kurulmalıydı.
45
13
Ankara ve Bursa’da suikastı gerçekleştirmek için yapılan planlar işlemeyince; İstanbul’da Bulgar
Çarşısı’nda bir yerde buluşan Ankara eski valisi Abdülkadir Bey, Ziya Hurşit ve Şükrü Bey suikastın
İzmir’de düzenlenmesine karar verdiler. Sarı Efe, İzmir’de Şükrü Bey için güveniler bir kişiydi. Bu
nedenle eline bir mektup vererek İzmir’e gitmesine karar verdiler.
Diğer iki tetikçi, Ziya Hurşit ile birlikte Gülcemal gemisiyle İzmir’e hareket ettiler. 11 Haziran 1926
günü öğleye doğru İzmir’e vardılar. Ziya Hurşit, otel sahibinin aracılığı ile Sarı Efe Edip ile tanıştı ve
getirdiği mektubu ona verdi. Otelden çıkarak birlikte Karşıyaka’ya İdris’in bahçesine gittiler. Edip,
yanında bulunan Giritli Şevki ve Çopur Hilmi’yi onunla tanıştırdı. Orada yapılan toplantıda suikastın
nerede ve nasıl yapılacağı, kaçış planları ve görev bölümü görüşüldü. Suikast için en uygun yer
Gaffarzade Oteli’nin önü olarak seçildi. Çünkü orası üç yol ağzıydı. Toplantı sırasında Giritli Şevki,
saklaması için Sarı Efe’nin verdiği iki bombayı Çopur Hilmi ile evden aldırdı. Gelen bombalar Laz
İsmail’e verildi. Yapılan plana göre suikasttan sonra Yemiş Çarşısı’na giden yolda bekleyecek olan
otomobillerle karşıya geçilecek ve Giritli Şevki’nin motoru ile kaçılacaktı. Ancak küçük bir zorluk
vardı. Giritli Şevki’nin motoru Sakız Adası’nda 600 liraya hacizliydi. Bu parayı bulmayı Saruhan
milletvekili Abidin Bey üstlendi. Ama akşam geldiğinde parayı bulamadığını söyledi. Bu aksilik de
planı bozmadı. Giritli Şevki bir başka motor bulmayı üzerine aldı.
İzmir’de Naim Palas’taki Mustafa Kemal ile Ankara’da bulunan Başbakan İsmet Paşa arasındaki
yazışmalardan sonra İstiklal Mahkemesi heyeti İzmir’e geldi. Bu arada başta İzmir ve İstanbul’da
olmak üzere geniş bir tutuklama operasyonu başlatıldı.
İttihat ve Terakki’nin önde gelen isimlerinden biri olan ve Mondros Ateşkesi sonrası Küçük Talat
Bey’in oğlu Turan için, o günün diğer günlerden bir ayrıcalığı yoktu. Her zamanki gibi kalkmışlar,
kahvaltı etmişler ve gün başlamıştı. Kadınlar, günün yemek hazırlıkları ve evin temizliği ile
uğraşıyorlardı. O da evin bahçesinde dolaşıyordu.46
Karşıyaka’da Tahir Bey Sokağı’nın köşesindeki sahile bakan evin, öğleden önce konukları oldu.
Gelenler küçük Turan bahçedeyken eve girerek, babası ile görüşmek istediler. Salonun bir köşesinde
alçak bir sesle kısa bir konuşma geçti babasıyla gelen polisler arasında. Babasının, konuştuktan sonra
yukarıya kendi odasına çıktığını gördü. Polisler ise merdiven başına doğru yürüdüler, ayaktaydılar,
babasının inmesini bekliyorlardı herhalde.
Babası dimdik merdivenlerden inerken, imrenerek baktı babasına. Ne şık giyinmişti! Babası annesine
yukarıda giyinirken bir şeyler söylemişti kuşkusuz ki annesi de aynı babası gibi, dimdik duruyor ve
babasının iki polisin arasında gidişini büyük bir metanetle izliyordu. Babası önde, polisler arkada
evden çıktılar.
Talat Bey’in evden polisler eşliğinde gitmesinden sonra komşuları eve gelmeye başladılar. Turan’ın
dikkatinden kaçmıyordu olanlar. Babası polislerle birlikte gidiyor, komşular neredeyse hemen aynı
anda evlerine geliyorlardı. Küçük Turan’ın anlamadığı, ama çok önemli bir şeyler olduğu kanısına
vardığı bir durumdu.
İlk olarak Rahime Hanım gelmişti, Postacıoğlu İbrahim Ethem Bey’in eşi. Rahime Hanım’ın yanında
yine komşuları avukat Tevfik Fikret Bey’in eşi vardı. Birlikte gelmişlerdi. Biraz sonra az ileride oturan
Vasfi amcasının hanımı Üftade yengesi de geldi.
46
Muşkara, s.46
14
O gün akşama dek eve gelen ve gidenlerin sayısı belli değildi. Turan da bir ara annesine sormuş ve
babasının Gazi’ye düzenlenen suikast nedeni ile götürüldüğünü öğrenmişti. Merak edecek bir konu
yoktu annesine göre, çünkü babasının bu gibi rezilliklerle işi olmazdı. O beyefendi bir insandı, cana
kıyacak bir cani değildi.
26 Haziran 1926 Cumartesi günü Milli Kütüphane salonunda Savcı Necip Ali (Küçüka) Bey’in47
okuduğu iddianame ile yargılamalar başladı. Tarihte “Aliler Mahkemesi” olarak anılan İstiklal
Mahkemesi’nin başkanı “Kel Ali” olarak tanınan Ali (Çetinkaya) Bey’di.48
Savcı 6 Temmuz günü mahkemeye ikinci bir ek iddianame sundu. Bunun ardından yargılamalar sürdü.
Diğer sanıkların yargılanmasından sonra savcı yargılama ile ilgili talepnamesini mahkemede okudu.
12 Temmuz’da sanıklar son savunmalarını yapmaya başladılar. Ertesi günü İstiklal Mahkemesi
kararını açıkladı. Şükrü Bey, İsmail Canbulat, Ayıcı Arif Bey, Abidin Bey, Rüştü Paşa, Ziya Hurşit,
Hafız Mehmet Bey, Laz İsmail, Gürcü Yusuf, Çopur Hilmi, Sarı Efe Edip Bey, Emekli Albay Rasim,
Kara Kemal Bey, eski Ankara valisi Abdülkadir Bey idama mahkum edildiler. 15 Temmuz günü
öğleye doğru, aklananlar serbest bırakılmaya başladılar.
İzmir’de suikast kararı alanlar ve tetikçiler ile birlikte Terakkiperverler yargılandı. İttihadçıların
yargılanacağı ikinci perde Ankara’da sergilenecekti.
2 Ağustos günü İstiklal Mahkemesi Savcısı Denizli milletvekili Necip Ali Bey, Ankara yargılamaları
için iddianamesini okudu. Yeni tutuklamalarla sanık sayısı 58’e yükselmişti. Yargılananlar arasında
Cavid Bey, İttihad ve Terakki’nin eski genel sekreteri Mithat Şükrü, Dr. Nazım, Ardahan milletvekili
Hilmi, İzzet, Rifat, Cevat, Kara Vasıf, Salah Cimcöz, Salim, Hüsnü, Ahmet Nesimi, Eyüp Sabri, Dr.
Rusuhi, Çolak Selahattin, Dr. Hüseyinzade Ali, Gaziantepli Ahmet, Muhtar, Hüseyin Avni, Küçük
Talat, Azmi ve Kör Ali İhsan beyler vardı. İttihadçılat neredeyse tam kadro salondaydı.
Ziya Hurşit’in akıl hocası kabul edilen eski Ankara Valisi Abdülkadir Bey49, maceralı bir kaçış
deneyiminden sonra 19 Ağustos’ta yakalanarak Ankara’ya getirildi. 23 Ağustos 1926 günü Savcı
Necip Ali Bey, 1892 yılında Denizli’de doğmuştu. İstanbul Hukuk Mektebi’ni bitirdikten sonra çeşitli yerlerde savcılık
yapmış, İzmir’in işgali sırasında Denizli ve çevresinde Kuvayı Milliye örgütünü kurmuştu. Sivas kongresine Denizli delegesi
olarak katılmış daha sonra 1920 yılında da Denizli milletvekili seçilerek ilk Büyük Millet Meclisi’ne girmişti. Eğitimi nedeniyle
de istiklal mahkemeleri kurulduğunda savcılığa getirilmişti.
48
Ali Bey, 1878 yılında Afyon’da doğmuştu. Afyon Rüştiyesi’ni, Bursa Askeri İdadisi’ni, 1898 yılında da Mektebi Harbiye’yi
bitirmişti. Makedonya ve Arnavutluk’t
a çetecilere karşı yapılan savaşlara katılmıştı. 1907’de Manastır’da İttihad ve Terakki Cemiyeti’ne girdiği günün heyecanını
hiç unutamıyordu. Bu arada Trablusgarp’ta ve Derne’de de savaşmıştı. Birinci Dünya Savaşı’nda Irak, Kafkasya ve
Makedonya cephelerinde görev aldıktan sonra 1917 yılında yarbaylığa yükseldi ve Mütareke'den sonra Ayva1ık bölge
komutanlığına, 72. Alay komutanı olarak atandı. İzmir’i işgal ettikten sonra 29 Mayıs 1919'da Ayvalık'a ulaşan Yunanları,
emrindeki 172. Alay'la püskürterek Kurtuluş Savaşı'nın ilk başarısını elde eden Ali (Çetinkaya) Bey ayrıca bölge halkını
örgütleyerek direniş hareketlerinin yayılmasına öncülük etti. Ali Bey, 1918 yılının Ekim sonları ile Kasım başında oluşturulan;
İttihad ve Terakki’nin bir yan kuruluşu olan Karakol Cemiyeti’nin de yöneticleri arasındaydı. Ocak 1920’de Osmanlı Meclis
Mebusan’ına Afyon milletvekili olarak girdiğinde çok gururlanmıştı. Ama bilemezdi ki bu meclis Osmanlının son meclisi
olacaktı. İngilizler, İstanbul’u işgal edince kendisini Malta’ya sürülenlerin arasında buldu. 1921 yılında serbest kalınca
Afyonkarahisar milletvekili olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne girmiş önce Müdafaa-i Hukuk Grubu’na, daha sonra da
Cumhuriyet Halk Partisi’ne katılmıştı. Bu arada grup başkan vekilliği de yapmıştı.
49
Abdülkadir Bey, 1881 yılında doğmuştu. Harbiye’yi bitirmişti. Balkan komitacıları ile yapılan çatışmalarda yararlık
gösterdikten sonra İttihad ve Terakki cemiyetine girdi. Meşrutiyetten önce Cemiyetin fedaileri arasında yer aldı. 1909’da, 31
Mart ayaklanmasını bastıran Hareket Ordusu’na ve Balkan Savaşları’na katıldı. 9 Haziran 1910 akşamı İttihad ve Terakki’nin
en ateşli karşıtı gazeteci Ahmet Samim Bey’in öldürülmesi olayına adı karıştı. Birinci Dünya Savaşı’nın son yıllarında Musul
valiliğine ve komutanlığına atandı. Ateşkesten sonra İngilizler tarafından tutuklanmamak için Anadolu’ya geçti. Daha sonra
47
15
Necip Ali Bey, Ankara’da yargılanan sanıklarla ilgili tarihi sorgulayan talepnamesini okudu. Bundan
sonra sıra savunmalara geldi. 26 Ağustos 1926 Perşembe günü, saat 14.00 de Mahkeme Kurulu bir
dönemi sona erdiren kararını açıkladı. Mahkeme kararı okunduğundan dört idam mahkumu Cavid,
Nazım, Nail ve Hilmi Beyler salonda yoktu. Rauf ve Rahmi beyler gıyaplarında müebbet sürgün
cezasına, Ethem, Vehbi ve Hüsnü Beyler bir süre için sürgün cezasına çarptırıldılar. Diğerleri beraat
etti.27 Ağustos 1926 günü, yurtdışına kaçarken yakalanan Abdülkadir Bey’in yargılanması diğer
Ankara yargılamalarından ayrı olarak başladı. O da idam kararı ile cezalandırıldı.
23 Ağustos 1926 günü Savcı Necip Ali Bey’in okuduğu iddianamede “Genel merkez üyelerinden
Küçük Talat Bey, savaş zamanında iaşe işlerine karışmayıp Yeni Mecmua’sıyla gençliğin fikri
gelişimine katkıda bulunmuştur. Batum’dan gelerek ülkede örgütlenmeye çalışmışsa da Trabzon’dan
çıkarıldıktan sonra hiçbir siyasi çalışmasına rastlanılmamıştır. İstanbul toplantılarına katılmadığı gibi
İzmir’de siyaset yerine ticaretle uğraşmıştır.” Görüşünü açıkladığı; Mustafa Kemal’in Harbiye’de sınıf
ve sıra arkadaşı olduğu,50 yurtdışına giden İttihadçıların kendi aralarında kullandıkları kod adı “Şadi
Bey” olan Küçük Talat Bey Ankara yargılamalarında beraat edenler arasındaydı.
İzmir suikastı girişiminden yaklaşık yirmi yıl sonra, 1945 yılında İstanbul’da Park Otel’de Küçük
Talat Bey oğluyla beraber akşam yemeği yiyordu. Küçük Talat Bey’in oğlu Turan Muşkara o sırada
Amerika’ya Michigan Üniversitesi’ne “master” eğitimine başlamak için giriş belgelerini hazırlıyordu.
Talat Bey ilerideki masalardan birinde oturan birisini gördü. Birden ciddileşti, havası değişti. “Kalk
Oğlum benimle gel.” dedi.
Baba oğul masadan kalkıp ilerlediler ve önlerindeki masada oturan eski Bayındırlık Bakanı Ali
Çetinkaya’nın yanında durdular. Talat Bey durunca oğlu Turan da durmuş ama tanımadığı birinin
yanına neden geldiklerini çözmeye çalışıyordu. Turan Bey, babasının bu kararlı gidişine sessizce
katılarak sonucu beklemişti. Babası birden neden ciddileşmişti? Neden bu masaya gelmişlerdi? Babası
onun da gelmesini neden istemişti? Daha bu soruları kafasında sıralarken masaya ulaşmışlardı bile.
Babası ile masada oturan adam uzunca bakıştılar. Talat Bey, büyük bir saygı ile eğildi, masada oturan
Ali Bey’in doğrulmasını da önleyerek hatırını sordu. Birbirlerinin hal ve hatırını sorduktan sonra
Talat Bey yanındaki genci göstererek: “Oğlum Turan, efendim” dedi. “Sayenizde Amerika’ya
öğrenimini bitirmeye gidiyor.” Ali Bey “Talat Beyefendi,” diye mahcup bir biçimde konuşmaya
başladı. “Oğlunuz sizin sayenizde okumaktadır, istirham ederim efendim”
Başka söze gerek yoktu. Ali Bey de Talat Bey de yıllar öncesinden o günlere gelen köprünün altından
çok sular aktığını biliyorlardı.
Ankara Valiliği’ne getirildi. Bu nedenle de Ankara Valisi olarak ünlenmişti. İsmet İnönü ile aynı sınıfta okuyan Abdülkadir Bey,
“Abdülkadir-Antep” olarak da tanınıyordu. Son derece enerjik ve kararlı biriydi. Çevresi tarafından dürüst bir insan olarak
bilinirdi. İhtilal düşüncelerine ve ihtilal arkadaşlarına son derece bağlıydı. İttihad ve Terakki’nin en gözde fedailerinden
biriydi. Ancak ulusal kurtuluş döneminde milli mücadeleye hiç katılmamıştı.
50
Muşkara, s. 46
16
KAYNAKÇA
Arıkan, Zeki: İzmir Basınından Seçmeler I, İzmir, 2001.
Aybars, Ergün: İstiklal Mahkemeleri, İzmir, 1998.
Berber, Engin: Sancılı Yıllar, Ankara, 1997.
Beyatlı, Yahya Kemal: Siyasi ve Edebi Portreler, İstanbul, 1986.
Cebesoy, Ali Fuat: Siyasi Hatıralar, II. Kısım, İstanbul, 1960.
Çoruk, Ali Şükrü: İttihat ve Terakki Tarafından Birinci Dünya Savaşı Sırasında Basın ve
Edebiyat Dünyasına Yapılan Örtülü Ödenek Harcamaları, İstanbul Üniversitesi Türk Dili
ve Edebiyatı Dergisi, Cilt: 58, Sayı: 1, İstanbul, , 2018.
Dursun, Mustafa Kemal: İzmir Hatıraları, İzmir, 1994.
Erişirgil, Mehmet Emin: Bir Fikir Adamının Romanı Ziya Gökalp, İstanbul, 2007.
Esatlı, Mustafa Ragıp: İttihat ve Terakki’nin Son Günleri, İstanbul, 2007.
Huyugüzel, Ö. Faruk: 1928’ e Kadar İzmir’de Çıkmış Türkçe Kitap ve Süreli Yayınlar Kataloğu,
İzmir, 1996.
Huyugüzel, Ö. Faruk: İzmir Fikir ve Sanat Adamları, Ankara, 2000.
Ilıkan, Selma-Ilıkan Faruk: Ankara İstiklal Mahkemesi, İstanbul, 2005.
İn, Muhammed: Yeni Mecmua’da Milli İktisat Ve Solidarizm, Süleyman Demmiel Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı, Yüksek lisans tezi, Isparta, 2019.
İşlet, Banu- Moralıoğlu, Cemile: Türkiye İştirakiyun Teşkilatı Haziran-Eylül 1920, İstanbul, 2008.
Karabekir, Kazım: İstiklal Harbimizde Enver Paşa ve İttihat Terakki Erkanı, Ankara, 1990.
Karaman, Sami Sabit: İstiklal Mücadelesi ve Enver Paşa, İstanbul, 2002.
Kaygusuz, Bezmi Nusret: Bir Roman Gibi, İzmir, 1955.
Kocahanoğlu, Osman Selim: İttihat-Terakki’nin Sorgulanması ve Yargılanması (1918-1919),
İstanbul, 1998.
Kocahanoğlu, Osman Selim, Divan-ı Harbi Örfi Tehcir Yargılamaları 1919, İstanbul, 2007.
Muşkara, Talat: İzmir ve Karşıyaka Anıları, İzmir,1998.
Öktem, Haydar Rüştü: Mütareke ve İşgal Anıları, Ankara, 1991.
Şahin, Mustafa: İzmir Milli Kütüphane, Tarih ve Toplum dergisi, c:23,s:134, İstanbul, 1995.
Tunaya, Tarık Zafer: Türkiye’de Siyasal Partiler, c: III, İstanbul, 1989.
Yalçın, Hüseyin Cahit: İttihatçı Liderlerin Gizli Mektupları, İstanbul, 2002.
Yamauchi, Masayuki: Hoşnut Olamamış Adam Enver Paşa, İstanbul, 1995.
Yılmaz, Yunus: Mustafa Suphi ve onun TKP’sine karşı olan Sol, Sosyalist İttihatçı Küçük Talat
Bey!, www.utkugazetesi.net, 21 Eylül 2019.
17