Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
…
10 pages
1 file
Özet Uluslar arası İlişkiler nezdinde çözümlenemeyen Filistin Sorunsalında ele alacağımız konunun; Yıllardır süregelen çatışmalar ve görüşmeler sarmanında olayların İntifada"yı hazırlayan sebeplerini değerlendireceğim. uluslar arası bir sorun haline gelmiş olan Filistin İsrail sorunu, çatışmalar, savaşlara rağmen, taraflarla yapılan görüşmelere anlaşmalara rağmen İsrail"in tek taraflı olarak hiçbir uluslar arası hukuki dayanağı önemsemeyerek davranışları en çok Filistin Haklına zarar vermektedir. 1987 yılına kadar her acıyı yaşamış olan halkın ilk defa tüm Filistin nezdinde ayaklanması ve İsrail"in kurşununa karşı taş ile karşılık vermeleri azımsanamayacak kadar değerlidir. Her yaştan halkın İsrailli güçlere karşı direnmesinin nedenleri bize sorunun çözümünde neyin eksik olduğunu yada bundan sonraki oluşacak gelişmelere ışık tutmamızı sağlar. Abstract Israel-Palestinian conflict has became an International conflict that has harmful effect on the Palestinian people because of Israel has rejected any rules under law; due to fact that wars, conflicts, contracts, summits, conferences. It has valuable for the people who had bad memories about those battles. They have been against Israel"s bullets. The reasons of resistance help us the meaning of what is the incomplete thing inside of it and point future arrangement. This thesis assist the causes of preparation of İntifada during the years of battles, and conflicts that unresolved problematic Palestinian struggle. Giriş, Filistin bulunduğu bölge, üç kıtanın orijin noktası olup, 2 kıtanın kesiminde bulunmaktadır. Filistin bölgesi ilk çağlarından itibaren ilkel kavimler tarafından çok sık yerleşim alanı olarak kullanılmıştır. Ayrıca yapılan araştırmalardan öğrenildiğine göre, Filistin bölgesinde tarihin ilk çağlarından itibaren tarımda sulamanın yapılması, bölgede yaşayan toplulukların tarıma dayalı olduğunu yerleşik hayatta olduklarını gösterir. Bölge, Arap çölleri arasında deniz kenarında bir vaha olarak tanımlanabilir. İsrail Devletinin bölgede hak iddia etmesini incelediğimizde, Yahudilerin Kenan diyarında yaşadığı bilgisine ulaşırız. Yusuf peygamberle Mısır"a yerleşen Kenan halkı Musa peygamber ile Kenan diyarı olan Filistin bölgesine geri döner. Burada Tevratta geçen Vaad edilmiş Topraklar kavramı ortaya çıkar; "O günde Rab, Abraham'la ahdedip dedi: Mısır ırmağından büyük ırmağa, Fırat ırmağına kadar bu diyarı, Kenileri ve Kenizzileri ve Kadmonileri ve Hittileri ve Perizzileri ve Refaları ve Amorileri ve Kenanlıları ve Girgaşileri ve Yebusileri senin zürriyetine (soyuna) verdim." 1 Harita 1-A Vaadedilmiş Topraklar harita 1-A "da koyu siyah renkle gösterildiği gibidir. Roma İmparatorluğu döneminde İmparatorluğun dört bir yanına sürülen Yahudiler için bölge her zaman kutsal geldikleri yer olarak kalmıştır. "Yahudiler, Filistin'de tarih boyunca uğraşmış oldukları çeşitli sürgünlere rağmen Filistin ile duygusal bir bağlar oluşturmuşlardır. Mesih'in dirilişi sırasında bu kutsal topraklarda Mesih'le birlikte ilk direnenler olmak için 1 Tevrat Tekvin 15. Bab Zeytinlik Dağına gömülmeyi arzulamışlardır" (2) . "Bu düşünce Filistin'de egemenlik kurmaktan ziyade inanmış olduğu değerlerin gereklerini en iyi şekilde yerine getirmeyi amaçlamaktadır" (3) 1881 "de başlayan aliyalarla (göç) beraber Filistin bölgesinde Yahudi nüfusunda artış meydana gelmiştir. Bir sorun olarak ortaya çıkmaya başlamıştır. Birinci Aliya( 1881-1903) ve İkinci Aliya (1903-1919) sırasında bölge halkına baktığımızda; Halkın göçlerden dolayı şaşkın olduğunu görebiliriz. Göçenler ise Filistin"i terk edilmiş halen baraka tarzı yapılarda ikamet eden insanlar olarak gördükleri bilgisine ve karşılaştıkları ortamdan dolayı şaşırdıkları bilgisine ulaşıyoruz. Ancak ilk iki göç sırası ve sonrasında bir eylem yada silahlı örgüt kurma girişiminde bulunmuyorlar. Siyasi örgütlenmeleri ise I. Dünya Savaşı sonrasına denk geliyordu. Ancak Filistin halkı tarafından ortaya çıkan siyasi örgütler daha çok entelektüel kesimin temsiliyle olmuştur. Yani cemiyetleri kuranlar yine önde gelen ailelerin evlatlarıdır ve halkla bağları azdır. Filistin direnişinde bireyler ön plandadır ve direnişin varoluş nedeni siyasal Siyonizm"e endeksli şekilde gelişir. Siyasal Siyonizm kendini Yahudi hisseden her bireyi içine alan görüştür ve bu şekilde milliyetçi yapısı ağır basar. Doğrudan ayrılık savunucusudur. Yahudi olanlarla olmayanlar arasındaki farklara vurgu yapar. II. Abdulhamit"in siyasi tinliler lü 8 95 13 624 91 Y aralı 2 1 7 3 -8 04 3 71 8 32 -II.Dünya Savaşı sırasında Yahudiler İngiliz yönetimine bağlılık bildirmiş buna karşı Kudüs müftüsü Hacı El-Hüseyni"nin ayaklansa da pek etkili olmamıştır. Filistin Direnişinde şahıslar ön plandadır. İngiliz yönetimi altındaki dönemde (1917-1948) el-Hüseyni"nin etkisi yadsınamaz. İngilizler tarafından tutuklansa da o Filistin Hareketinde etkili isim olmaya yine devam etmiştir. Berlin"e kaçmasına rağmen (1939) daha sonra Arap Ligi"nin kurulması için Mısır"a geri dönmüştür (1948). Filistin hareketine İslami yönde dikkat çeker. Yahudi varlığına cihad ilan etmesine rağmen başarılı olamamıştır. Filistin sorunu Şubat 1947"de İngiltere tarafından Birleşmiş Milletlere götürüldü. Böylece sorun artık uluslar arası bir nitelik almıştı. "Yahudi meselesi, ulusal bir meseledir ve bu sorunu gidermek için büyük milletler tarafından düzenlenmiş bir konsey dahilinde tartışırsak ,bunun bir dünya meselesi haline dönüştürülmesi gereki 6 r" (6)
Irak: Irak, Ortadoğu'da ki birçok ülke gibi doğal kaynaklar açısından zengindir. Buna bağlı olarak da, bağımsızlığını kazandıktan sonra, Batılı devletler Irak'taki etkilerini sürdürmeye çalışmışlar ve bu nokta da çözülemeyen sorunlar ortaya çıkmaya başlamıştır. ABD ve Irak arasındaki sorunları, 1990'lı yıllardaki ve 2000'li yıllardaki sorunlar olarak iki boyutta incelemek gerekmektedir. 1990'lı yıllarda sorunların ortaya çıkmasının bazı temel boyutları vardır. Bunlar; 1. Irak, Osmanlı döneminde Irak'ın üç büyük vilayetinden biri olan Basra'nın bir parçası olması nedeniyle Kuveyt üzerinde sürekli olarak hak iddia etmektedir. 2. 1979 yılında İran'da yapılan İslam Devrimini çıkarları açısından tehlikeli bulan ABD, Irak'ın İran'a karşı giriştiği savaşı desteklemiş ve silah yardımında bulunmuştur. Birçok Avrupalı ve ABD'li firmada Irak'a kitle imha silahlarını, sahip oldukları teknolojiyle birlikte satmışlar ve Irak'ın kitle imha silahları üretmesine katkı da bulunmuşlardır. Bu silahlanmayla birlikte askeri gücü ve güveni artan Irak yönetimi ülke kaynaklarını daha fazla silahlanmaya harcayarak, Soğuk savaş sonrası yeni bir dünya düzeni daha doğrusu bir dünya imparatorluğu kurmak isteyen ABD'ye meydan okumaya başlamıştır. 3.Dünya'nın en büyük teknoloji üreticisi olan ABD, bu üretim için dış kaynağa bağımlıydı ve bunu da dünyanın 2. büyük petrol rezervlerine sahip olan Irak'tan sağlamak istiyor ve bu devleti kontrolü altında tutmak istiyordu. Tüm bu sebepler 1990'lı yılarda ki sorunların başlangıç noktasını oluşturmuştur. ABD, İslam Devriminin, tüm bölge ülkelerine yayılarak ABD'yi bölgede yalnızlaştırmak ve dışlamak olan amacını, bölge çıkarları açısından tehlikeli bulmuş, İran'ı düşman ülke ilan etmiş ve bu düşüncesine destek verebilecek müttefikler aramaya başlamıştır. İran'ın devrim sonrası zayıflığından yararlanarak ve eski sorunları gündeme getirerek bu ülkeye saldıran Irak, ABD'nin potansiyel müttefiki olmuş ve ABD tarafından en modern silah ve kitle imha silahlarının teknolojileriyle desteklenmiştir. Irak'ın İran savaşını kazanmasıyla birlikte ABD Irak'ı sahip olduğu askeri güç ve kitle imha silahları nedeniyle düşman ülke olarak görmeye başlamıştır. Bağdat yönetimi ise, savaş sırasında bozulan ekonomik durumunu başka ülkelerin kaynaklarına göz dikerek gidermeye çalışarak diğer Arap ülkelerine olan borcunu ödemeyi durdurmuş, Kuveyt'in Irak'ın sahip olduğu petrolleri çaldığını iddia ederek bu ülkeden toprak talebinde bulunmuş ve tüm bölge ülkelerine karşı saldırgan politikalar izlemeye başlamıştır. ABD bu gelişmeleri, Ortadoğu'da ki çıkarlarına (petrol, İsrail'in güvenliği) tehlike oluşturduğunu düşünürken bir yandan da Irak'a karşı yapmayı düşündüğü müdahale karşısında uluslararası camiadan destek sağlamak açısından olumlu değerlendiriyordu. Irak'ın 2 Ağustos 1990'da Kuveyt'e saldırmasıyla ABD, Irak'tan yapılacak petrol ithalatına 14 yıl sürecek ambargo koydu ve 17 Ağustos 1991'de Irak'a savaş açtı. Aslında ambargonun 6 ya da 12 ay uzatılmasıyla barışçıl bir çözüm mümkün olabilirdi fakat ABD savaşı seçti.27 Şubat'ta Kuveyt'in ABD tarafından ele geçirilmesinin ardından ABD, Irak'ın Ortadoğu'da sürekli bir tehdit unsuru olarak
TAYYAR ARI, 2009
"Gazze Sonrası İsrail'de İç Dinamikler ve Barış Süreci", Ortadoğu Etütleri, Temmuz 2009, Cilt 1 Sayı 1, ss. 83-99. Özet İsrail'de 2001'de Ariel Şaron'la başlayan sertlik yanlısı politikalar İsrail'de sürekli sağın güçlenmesine yol açarken, Gazze saldırıları da milliyetçiliğin yükselişe geçmesinde ol-dukça etkili olmuştur. Özellikle 2000'li yılların büyük çoğunluğunda ABD'de sağcı par-tilerin işbaşında olması İsrail'deki sağcı partilerin işini kolaylaştırmıştı. Ancak ABD'de Obama'nın iktidarı devralması ile beraber Netanyahu ve sağ koalisyonun Amerikan po-litikalarıyla sorunlu bir döneme girmesine yol açmıştır. Bunda, Gazze olayları ile bera-ber Filistin'deki işgalin artık sürdürülemez hale gelmesinin ve ABD'nin bölgedeki askeri ve ekonomik çıkarlarının devamına zarar vermeye başlamasının da etkisi olmuştur. Bu durumun Washington hükümetini barış konusunda adım atmaya zorlamasıyla beraber, Ortadoğu politikalarında süreç yeni bir boyut kazanmıştır. Zira, Filistin sorununun bu haliyle sürmesi, hem Amerikan müttefiki olarak bilinen siyasi liderlerin konumunu sars-mış hem de ABD'nin bölgedeki varlığının meşruiyetinin sorgulanmasına yol açmıştır. Bu durum, şimdilik İsrail'de tepkiye yol açsa bile zaman içinde izlenen politikada değişimi zorunlu kılacağa benzemektedir. Çalışmada İsrail iç dinamikleri ve Obama faktörü bağ-lamında Filistin sorunu ve barış süreci analiz edilmektedir. Abstract While the harsh policies initiated by Ariel Sharon in 2001 strengthened the right wing, the Gaza attacks were also very important to the rise of nationalism. Especially, during most of the 2000's, the presence of rightists in the U.S. administration eased the task of the rightists in Israel. However, Obama's taking over the U.S. administration has led to a problematic period for Netanyahu and the rightist coalition in U.S. politics. The Gaza attacks, together with the fact that the occupation in Palestine is not sustainable, began to thwart U.S. military and political objectives in the region, and these factors added to this change. With these circumstances forcing the Washington administration to take steps towards peace settlement, Middle East politics took on a new dimension, because the unmitigated continuation of Palestinian problem both shook the positions of political leaders who were known to be the U.S. allies, and led to the questioning of the legitimacy of the presence of the U.S. in the region. This, although it leads to reaction in Israel for now, seems to indicate that policy change will be mandatory in the future. In this work, the Palestinian problem and the peace process are analyzed in context of the Obama factor and Israel's internal dynamics.
2016
Israil’de 2001’de Ariel Şaron’la baslayan sertlik yanlisi politikalar Israil’de surekli sagin guclenmesine yol acarken, Gazze saldirilari da milliyetciligin yukselise gecmesinde oldukca etkili olmustur. Ozellikle 2000’li yillarin buyuk cogunlugunda ABD’de sagci partilerin isbasinda olmasi Israil’deki sagci partilerin isini kolaylastirmisti. Ancak ABD’de Obama’nin iktidari devralmasi ile beraber Netanyahu ve sag koalisyonun Amerikan politikalariyla sorunlu bir doneme girmesine yol acmistir. Bunda, Gazze olaylari ile beraber Filistin’deki isgalin artik surdurulemez hale gelmesinin ve ABD’nin bolgedeki askeri ve ekonomik cikarlarinin devamina zarar vermeye baslamasinin da etkisi olmustur. Bu durumun Washington hukumetini baris konusunda adim atmaya zorlamasiyla beraber, Ortadogu politikalarinda surec yeni bir boyut kazanmistir. Zira, Filistin sorununun bu haliyle surmesi, hem Amerikan muttefiki olarak bilinen siyasi liderlerin konumunu sarsmis hem de ABD’nin bolgedeki varliginin mesrui...
Fokus Plus, 2024
Cumhurbaşkanı Erdoğan ne zaman İsrail’in vahşetini, soykırımlarını ve uluslararası hukuka mugayir eylemlerini eleştirse, İsrail dışişleri bakanlığı makamında oturan kişi (önceleri Eli Cohen ve daha sonra ise Israel Katz) sosyal medya üzerinden; İbranice, İngilizce ve Türkçe olmak üzere Türkiye’yi ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı suçlayan (sözde teröre destek vermek, Batı ittifakına ihanet etmek, NATOüyesi olmasına rağmen Rusya ile iyi ilişkiler geliştirmek, Kürtlere soykırım yapmak, Suriye topraklarını işgal etmek, Kıbrıs’ı işgal etmek, Türkiye’yi otoriterleştirmek ve demokrasiyi askıya almak, vb) paylaşımlar yapmaya başlamıştır. Bir nevi sosyal medya manipülasyonunun yapıldığı bu paylaşımlarda; ne devlet ciddiyeti, ne adab-ı muaşeret kuralları ne de ahlaki değerler gözetilmemiş olup, Erdoğan’ın yaptığı eleştiriler veya İsrail’in aleyhinde aldığı kararlar tamamen uluslararası hukuka uygun iken, İsrailli bakanların yaptığı paylaşımlar ise genellikle dikkatleri dağıtmaya, konuyu başka yerlere çekmeye veya asılsız iddialarla Türkiye’nin tezlerini itibarsızlaştırmaya matuf hadsiz ve küstahça içeriklerden ibaret kalmıştır.
OMBUDSMAN AKADEMİK, 2024
This research aims to understand the practical reflections of liberal press theory by examining the attitudes of three world-renowned important media organizations regarding the Palestinian-Israeli conflict in the Middle East. The hypothesis of the study predicts that newspapers’ attitudes towards conflict may vary depending on their political, cultural and ideological context and readership. The New York Times (USA), The Guardian (England) and Hürriyet (Turkey) newspapers were examined by content analysis method. The findings show that newspapers generally display an objective approach in their news language, but they also emphasize a certain perspective and create a perspective resulting from the imbalance of power. The newspapers examined mostly adopted the approach of objective journalism. However, it has been determined that newspapers, with some of the concepts they use while reporting the conflicts, highlight a perspective that justifies Israel while criticizing Hamas. While The New York Times generally covered the conflicts from Israel’s perspective, The Guardian emphasized both Israel’s security concerns and the difficulties experienced by the Palestinians in a more balanced way. Hürriyet, on the other hand, displayed a more humane approach to the Palestinian-Israeli conflict, emphasizing the difficulties experienced by the Palestinians and criticizing Israel’s policies and military operations. However, it was also seen that he took a stance especially against Hamas. The newspaper showed more empathy towards the Palestinian people. In conclusion, this research evaluates the practical applicability of liberal press theory, showing that the media’s conflict perspective can influence public perception.
SOSYAL AKTÖRLER VE DENEYİMLER DERGİSİ, 2023
In this study, the reflection of the war between Israel and Palestine, which is on the agenda around the concept of post-truth, on social media is discussed. With the blurring of reality today, the appearance of war in the media and the interaction of society are examined. The concept of post-truth, which is the common denominator of sociology and philosophy, brings up discussions about what truth is. It is important how the posts shared on the agenda are reflected in society. The post-truth machine working in the war will be explained through the footage of the Al-Ahli hospital in Gaza and the bomb being thrown. Finally, in the conclusion section, post-truth and media will be evaluated with the perception of reality
FikirTuru, 2023
This is an interview of Semin Gümüşel Güner with me and Ayse Karabat. The text is in Turkish. You could access the original copy from https://fikirturu.com/insan/israil-filistin-catismasi-gordion-dugumunu/
Gecmisten Gunumuze Israil - Filistin Catismasi, 2019
İsrail'in 19. yüzyılın sonlarına doğru toprak arayışına girmesi ve yapılan lobicilik faaliyetlerinin sonucu olarak Filistin ortak nokta olarak karşımıza çıktı. Bu durumu lehine çevirmeye çalışan Yahudilerin, Filistin topraklarını ve diğer yakın çevreyi derinden etkilediği aşikar. Arap milliyetçiliğinin ve bunun gereği bir takım müdahalelerin sonucunda oluşan algı ile İsrail Devletinin kuruluşu çok gecikmeden yaşandı. Unutmamak gerekir ki, Türkiye İsrail'İ 11 saat sonra tanıyan ikinci ülke olmuştu. Akabinde yaşanan sorunlar ve savaşların neticesinde topraklardan tek tek göç eden Filistinlilerin şimdilerde "anahtar"ı kaptırdığı ve bunun uğruna harcayacak enerjisi olmadığı da bir gerçek. Lisans bitirme projem olarak yazdığım bu çalışmanın faydalı olması dileğimle.
Εκδόσεις Ταξιδευτής
Militarne tradycje Kędzierzyna-Koźla, Śląska i Rzeczypospoliteej, tom II, , 2013
Esboços: histórias em contextos globais, 2023
European Scientific Journal, ESJ, 2014
2017 IEEE East-West Design & Test Symposium (EWDTS), 2017
IPE Journal of Management, 2024
zenodo, 2025
Atmospheric Environment, 2014