Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
…
56 pages
1 file
Bu kitapta yer alan yazılar daha önce çeşitli gazete, dergi ve internet sitelerinde yayınlanmıştır Derleme Tarihi: 18.10.2007 Köxüz Dijital Yayınlar
Zeitschrift für die Welt der Türken / Journal of World of Turks [ZfWT], 2023
Necati Demir’in “Türgiş Devleti” adlı eseri, meraklı zihinleri doyuracak nitelikte bir bilgi hazinesi sunarak okuyucularını derinlemesine bir keşfe davet ediyor. Yazarın özenle gerçekleştirdiği araştırmalar ve sağlam metodolojisi, konunun derinliğine inerek yeni ve aydınlatıcı bakış açıları kazandırmaya uygun bir nitelik taşımaktadır.
AB Kıbrıs sorunuyla Temmuz 1990'da Güney Kıbrıs'ın tüm ada adına AB'ye üyelik başvurusunda bulunması ve AB'nin Kıbrıs sorununa bir çözüm bulunmasını takiben üyelik müzakerelerinin başlayacağını bildirmesiyle söz konusu olmuştur. Ancak AB, Haziran 1994'te Korfu Zirvesi'yle birlikte tutumunu büyük ölçüde değiştirmiştir. Zirvede Avrupa Konseyi, Kıbrıs sorununun çözümünü üyelik müzakerelerinin başlaması için bir ön koşul olarak öne sürmeden Kıbrıs'ın bir sonraki genişleme dalgasında yer almasına karar vermiştir. Birliğin karar değişikliğinde iki faktör özellikle etkili olmuştur. Birincisi Yunanistan, Kıbrıslı Rumların Birliğe kabul edilmemesi durumunda Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinin Birliğe katılmalarını veto etme tehdidinde bulunmuştur. İkincisi yine Yunanistan Kıbrıslı Rumlarla üyelik müzakerelerinin başlaması halinde Türkiye'nin Gümrük Birliği'ne katılmasını veto etmeyecekti ve Mart 1998'de Kıbrıslı Rumlarla üyelik müzakerelerine başlanmıştır. Aralık 1999'daki Helsinki Zirvesi, AB-Kıbrıs ilişkilerinde dönüm noktası olmuştur. Helsinki'de Türkiye'ye aday ülke statüsü verilmiştir. Çünkü Birlik, Türkiye'nin Kıbrıslı Türklere Ada'da bir çözüme ulaşmaları konusunda baskı yapmasını ve Ada'nın bölünmüş olarak Birliğe üye olması durumunda Türkiye'den gelebilecek olumsuz tepkilerin gecikmesini istiyordu. Birliğin bu amacı, Helsinki'de aldığı bir diğer kararda açıkça ortaya çıkmıştır. Bu kararda, Türkiye, Kıbrıs sorunu konusundaki çözüm önerilerini sonuca ulaştıracak adımlar atmazsa AB Konseyi'nin sorunun Türkiye'nin kabul edeceği biçimde çözülmesini beklemeden G.Kıbrıs'ın AB ile entegrasyonuna karar verebileceği açıkça ortaya koyulmuştur. Helsinki Zirvesi'nden sonra Türkiye'nin AB üyeliğinin Kıbrıs sorununun çözülmesi halinde mümkün olabileceği belirtilmiştir. AB'nin Aralık 2002'deki Kopenhag Zirvesi'nde de belirtildiği gibi bir çözüme ulaşılması halinde AB, Kıbrıs'ın üyeliğine Kıbrıslı Türkler bağlamında karar verecek, ancak çözümün olmaması halinde ise Kıbrıslı Türklerin birliğe katılma süreçleri askıya alınacaktı. Nitekim sorunu çözmeye yönelik en kapsamlı girişim olan Annan Planı'nın 24 Nisan 2004'teki referandum ile Kıbrıslı Rumların çoğunluğu tarafından reddedilmesinden sonra 1 Mayıs 2004'te sadece Kıbrıslı Rumlar " Kıbrıs Cumhuriyeti " adı altında AB üyesi olmuştur[1]. Kıbrıs sorununun analizini yapabilmek için öncelikle Ada'nın jeopolitik ve jeostratejik öneminin kavranması gerekmektedir. Adayı elinde bulunduran güç, her zaman Türkiye'den Mısır'a, Lübnan'dan İran'a kadar olan bölgeyi kontrol edebilecek konuma sahip olacaktır. Türkiye üzerinden Ortadoğu'ya açılamayan güçler, Adayı amaçları için kullanmak istemişlerdir. Yıllardan beri Yunanistan'ın Ada'da yaptığı politika, Enosis; yani Rum egemenliğinde tüm Kıbrıs'ta hâkim olacak bir Rum Cumhuriyeti'nin kurulması ve Türk halkının azınlık statüsüne düşürülmesidir. Rumlar, bu politikalarına ulaşabilmek için Türk tarafının yaptığı uzlaşma çağrılarına hep ret yanıtını vermiştir. 1950'li yıllarda adada meydana gelen bağımsızlık istekleri sonucunda adada bulunan topluluklar(Rumlar ve Türkler) ile ilgili devletler (Türkiye, Yunanistan ve İngiltere) arasında Londra ve Zürih'te yapılan anlaşmalar sonucunda 1960'ta Kıbrıs Cumhuriyeti kurulmuştur. Ancak; bundan kısa bir süre sonra adada Rumların (Yine Enosis politikası gereğince) adayı Yunanistan'a ilhak etmelerinden kaynaklanan sorunlar baş göstermiş, bu da gerilimi arttırmıştır. 1974 yılında Yunanistan iktidarını elinde bulunduran Albaylar Cuntası, adayı oldu-bittiye getirip Yunanistan'a bağlamak üzere Cumhurbaşkanı Makarios'a darbe düzenlemiştir. Bu olayın ardından garantör ülke olan Türkiye, garantörlük hakkının bir gereği olarak adaya müdahale etmiş ve adanın kuzey kesimi Türk kontrolüne geçmiştir. Türkiye'nin adaya müdahalesi kesinlikle savunma ve barış amaçlıdır. Çünkü adada Türk halkına karşı acımasız kıyımlar yapılmıştır. Bu gelişmeler doğrultusunda, BM ve AT, Kıbrıs sorununun çözümü için girişimlerde bulunmaya başlamıştır. BM çerçevesinde Kıbrıs sorununun çözümü konusunda yapılan girişim Denktaş'ın ödün vermemesi üzerine sona ererken, ikinci girişim AT'den gelmiştir. AT, bu konuda yapılacak en akıllı işin Denktaş'ı aradan çıkartmak ve Türkiye ile yapılacak pazarlık sonucunda Kıbrıs sorununa çözüm bulunması gerektiğini düşünmekteydi. Bunun için Türkiye'nin AT'ye üyeliğinin koşullarından biri olarak Kıbrıs sorunu ileri sürülmeye başlandı. AT bu düşüncesini Haziran 1990'da Dublin Zirvesi'nden sonra yayınlanan bildiride ortaya koymuş, Türkiye'nin toplulukla ilişkilerinin Kıbrıs sorununun başlangıcını belirtmiştir. 24 Haziran 1994'te Korfu Adası'nda gerçekleştirilen AB zirvesinden sonra yayımlanan " Beyaz Sayfa " adlı sonuç bildirgesinde ise Kıbrıs ve Malta'nın Birliğin genişleme programına alındığını, AB üyeliğine buradan sonra alınacaklar içinde bu iki ülkeye öncelik tanınacağı resmen açıklanmıştır. KKTC'nin başvuruya karşı tutumuna genel olarak bakıldığında, Kıbrıs'ta bir uzlaşma sağlamak için BM gözetiminde sürdürülen görüşmeler devam ederken Rum kesiminin 3 Temmuz 1990 tarihinde AB'ye üyelik başvurusunda bulunması ve bu tek taraflı ve kurucu antlaşmalara aykırı başvuruların amacının ekonomik değil siyasi olduğu görülmektedir[2]. Avrupa Birliği maalesef bu konuda da yine objektif davranamamıştır. AB'nin Kıbrıs Türk halkının itirazlarına rağmen Rumların tek taraflı başvurularının kabul edilerek işleme koyulması, Rum tarafının Kıbrıs konusundaki uzlaşmazlığını daha da arttırmıştır. Rum tarafı Kıbrıs'ta varmak istediği hedefe zaten AB yoluyla
Manas Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 2003
Kibris meselesine tarihî çerçeve içinde bakildigi zaman, durumun hiç de karisik olmadigi, nereden kaynaklanip nereye dogru gittigini görülü r. Özellikle, son otuz yillik Türk dis politikasinin esasini, bu mesele olusturdu diyebiliriz. (Armaoglu, 1989:789). Bugün için ise Kibris, Türkiye'nin hayatî ve millî meselesi, bir baska deyisle millî menfaatlerinin agirlik noktasini olusturur. Kibris'ta nihaî bir çözüme ulasilmasi için bugünkü uluslararasi arenada meydana gelen siyasî gelismelerin dogal bir sonucu olarak çok hassas bir döneme girildi. Gerek ABD ve BM Genel Sekreteri'nin zorlayici çabalari, gerekse AB'nin son birkaç yildir Türkiye ile olan ortaklik iliskilerini gelistirmek için bir koz gibi gündeme getirilmesi, Kibris meselesinin Türk dis politikasindaki agirligini yeniden artirdi. Aslinda globallesen dünyamizda AB'nin yeri büyüktür. Bu itibarla Kibris'i, bu süreçten ayri düsünmek, büyük bir hatadir. Her seyden önce AB, KKTC ve GKRY'nin ekonomileri açisindan büyük önem tasiyan bir birliktir. 1961'den 2001 yilina kadar geçen 40 yillik süre zarfinda, Kibris'la AB arasindaki münasebetler, ekonomik boyuttan çok siyasî boyut agirlik kazandi. Zira, Kibris'in, AB'ye tam üye olmasinin tek kosulu, denilebilir ki siyasî sartlarin uygun olmasina baglidir. Bilindigi gibi AB, KKTC ve GKRY'nin ekonomileri açisindan büyük önem tasiyan bir birliktir. Adanin her iki kesiminin dis ticaretinde, AB üyesi devletlerin büyük bir payi vardir. 2000 yili itibari ile Birlik, KKTC'nin ithalatindaki % 36.1 gibi küçümsenemeyecek bir pay alirken 1 , KKTC ihracatinin 2/3'ünden fazlasi (% 72.8) yine Topluluk üyesi devletlere yapilmaktadir 2 .
Günümüzdeki birleşme hareketleri gerçekçilik yani rasyonalizm temelli oturtulan liberal iktisadi düşüncenin yeni baştan uygulama alanına çıkması olarak bilinir. fakat Avrupa'da çok eskilere dayanmasına bütün olarak 1950'lerden bu yana hayata geçirmesine karşın diğer coğrafyalarda pazar açılma anlayışı yenidir. Avrupa Birliği ise kategorik bir yapıda başlamış e süregelen bir süreçtir. Avrupa düşüncesinde Birlik temeli Roma Anlaşmasının daha ilerisinde bir geçmişe sahiptir. özellikle 1300'ler sonrasında konu hakkında birçok görüş söylenmiştir. Bu söylemlerin temelinde ise elbette ki savaşlarının etkisi son derece büyüktür. Buradan hareketle bu ilk düşüncelerin ana hattına güvenlik kavramını oturtulması tesadüf olamaz. bundan sonraki gelen süreçte ekonomik güç ve siyasi yetki kelimeleri de Birlik kavramının içine dahil edilmiştir. Bu konu hakkında 20 yüzyıl önemli devlet adamı ve siyasi düşünürleri olan Jean Monnet,R.Schuman,K. Adenauer, Winston Churchill , P.H Spaak,ve De Gaulle gibi liderlerin katkıları tartışılmazdır. Tüm bunlardan hareketle AB'nin üstü bir sacayağı üzerinde kurulduğunu söylemek yanlış olmaz sanırım. Bu kurumlar Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu (AKÇT) Avrupa Atom Enerjisi Topluluğu (EURATOM) ve Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) olarak oluşturulan yapılardır. Avrupa,özellikle stratejik kaynaklar ve ekonomik temelli yeni bir ortaklık fikrini uygulamaya geçirerek (1957 Roma) bu sayede bir manada " Yeni bir çağ " başlatmış oluyordu. İfade Çok iddialı gibi görünse de Avrupa Ekonomik Topluluğu 100'ü aşkın ülkede ki faaliyetleri birleşme ve uyuma hareketleri sayesinde kendi varlığını hissettirir olmuştu. Buradan aldığı güçle hareket eden Avrupa Birliği ortaya koyduğu örnekte, ortak menfaatleri maksimum seviyeye çıkarmak için uluslar üstü (Supranational) otorite oluşturmak yoluyla birlik üyelerinin ortak mevki çıkarları haricinde kalan özel çıkarları dizginleyerek düşürmüştür.Bunu net bir şekilde görebileceğimiz antlaşmalar ise Tek Senet (Single Act),Maastricht Antlaşması, Helsinki Anlaşması ve Nice anlaşmalarıdır. Ekonomik ve siyasi etkisi Dolayısıyla dünyanın süper gücü kabul edilen ABD'nin naftanın oluşum aşamasında ilk sırada yer alan ülke olması da dünyada başlayan bu yeni oluşumun neredeyse tamamıyla benimsendiğini gözler önüne sermektedir. Günümüze geldiğimizde ise ülkeler bu konularda kendilerini sorduğu soruların değişmeye başladığını söyleyebiliriz Eskiden temel soru olan bir entegrasyon hareketi içinde yer almalı mıyız? sorusundan ziyade daha çok hangi veya hangi düzeyde için bir Entegrasyonu siyasi üyesi olmalıyız? şeklini almıştır. AVRUPA BİRLİĞİ EĞİTİM VE KÜLTÜR POLİTİKALARI GİRİŞ Dayanağı geçmişte Antik Yunan Roma imparatorluğuna giden bünyesinde bulunan çok uluslu kimliklere tek bir kimlik olan " Avrupalılık Kimliği " ile birleştirmeye çalışılan ve yaşadığımız son birkaç yy. en büyük hareketini ve uyumlaşması hareketi altında sürdüğünü Avrupa Birliği günümüzde dünyanın siyasetine yön veren bir kuruluş olarak yola çıkmıştır. İşte bu eksende Avrupalı kimliği birbiriyle örtüşen benzeyen adı benzeşen dönüşen veya dönüştürülen Dünyada kendi bünyesinden çıkan değerlerini 'Öteki' olarak isimlendirdiği Amerikan kültürü, İslam kültürü ve
Preface to: Ingmar Karlsson, Bolgeler Avrupasi, Istanbul, 2007 (In Turkish)
Kastamonu Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 2017
Çalışmamızda ilk önce Avrupa'da bir birlik fikrinin ortaya çıkmasının nedenlerinden Avrupa Birliği kurulana kadar geçen süreci kısaca ele alacağız. Parasal birliğe geçiş sürecini ve parasal birliğin ne anlama geldiğini nasıl işlediğini açıklayacağız. Daha sonra ilk olarak 2008 yılında Amerika'da patlak veren küresel krizin hızla ilerleyerek başta Avrupa olmak üzere tüm dünyayı nasıl etkisi altına aldığını inceleyeceğiz. Birçok ekonomiste göre II.Dünya Savaşı'ndan sonraki en büyük, 1929 Büyük Buhran'dan sonraki en büyük ikinci küresel kriz olduğu söylenen bu krizin ortaya çıkış nedenlerinin ne olduğunu incelemeye çalışacağımız bu makalede, krizin Amerika'ya etkilerinden daha çok Avrupa Birliği'ne etkilerini inceleyeceğiz. Krizin parasal birliği kapsayan Euro Bölgesine etkilerini analiz edeceğiz. Özellikle krizden en çok etkilenen AB üyesi ülkeler Yunanistan, İspanya, Portekiz ve İtalya gibi ülkelere etkilerini ele alacağız. Sonuç kısmında ise krize karşı AB'de uygulanan politikaları ve sonuçlarını değerlendireceğiz. Özellikle krizden daha fazla etkilenen ülkelere yönelik alınan tedbirler ve uygulamaların sonuçlarını değerlendireceğiz. Ek olarak ise İngiltere'nin Avrupa Birliği'nden ayrılma süreci olarak adlandırılan Brexit sürecini, bu ayrılmaya götüren nedenleri ve bu ayrılmanın birliğe olacak olası etkilerini tahmin etmeye çalışacağız.
in: Religione e Politica. Paradigmi, Alleanze, Conflitti, a cura di G. Bissiato, D. Galli, G. Longoni, P. Murrone, G. Nastasi, Pisa, ETS, 2022
Revista Estudos Feministas, 2007
Divan: Journal of Interdisciplinary Studies, 2014
Crise sistêmica : veredas estratégicas / Marcelo Leal Teles da Silva (org). --1.ed.-- São Paulo : Outras Expressões, 2020., 2020
Educação e Filosofia, 2013
Creative mind, 1915
2009
Current Opinion in Neurobiology, 2021
Lecture at the Annual Meeting, 23 May 2022, Finnish Institute at Athens, 2022
IEEE International Conference on Acoustics, Speech and Signal Processing, ICASSP 2023, 2023
Facta universitatis. Series physical education and sport, 2015
Arab Media & society, 2020
The Canadian veterinary journal = La revue veterinaire canadienne, 2017
Antioxidants in Plant-Microbe Interaction, 2021
Jurnal Indonesia Sosial Sains, 2022
Journal of Nanoscience and Nanotechnology, 2013
Journal of Concurrent Disorders
Pelvic Floor Disorders, 2010
Advances in Mechanical Engineering, 2016
Marine Pollution Bulletin, 1995